Cemaatin Siyonist Örgütlenme Benzeri 7 Katlı Piramit Yapılanması:
NOT: Özellikle 5, 6 ve 7. tabakaların; CIA ve MOSSAD ajanlarının devreye sokulmasına ve Siyonist Yahudi stratejistlerin manipülasyonlarına ne denli müsait olduğu açıkça sırıtmaktadır.
******************************************
******************************************
*****************************
FBI danışmanı ve Gülen cemaati uzmanı Paul L. Williams Gülen cemaatine ilişkin Akşam gazetesine çarpıcı bir röportaj veriyordu!
Bir dönem FBI’da danışmanlık yapan, ABD'nin radikal İslam ve terör uzmanı Prof. Paul L. Williams Fetullah Gülen ve cemaatine çarpıcı açıklamalarda bulunuyordu. 1999’dan bu yana ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’in CIA’ya hizmet ettiğini söyleyen Williams, cemaatin “50 milyar dolarlık malvarlığı” olduğunu, Gülen'in çiftliğinde enteresan hazırlıkların yapıldığını ileri sürüyordu. Yıllardır Fetullah Gülen ve cemaati üzerine çalışan William, Gülen'in Pensilvanya'daki malikânesine giren ender isimlerden biri sayılıyordu. Gülen hakkında yeni bir kitap hazırlayan William cemaatle ilgili Akşam gazetesine verdiği röportajda ilginç şeyler anlatıyordu:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mavi Marmara olayının ardından takındığı tavır ve Suriye’deki tutumu nedeniyle Gülen’in kendisine düşman olduğunu artık herkes biliyordu. 34 yıl önce Orgeneral Kenan Evren, dönemin Amerikan Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brzezinski’nin Orta Asya’daki Türk devletleri için yeni bir düzen getirilmesi gerektiği fikrine uygun hareket ediyordu. Ancak bu fikre asıl cevabı veren Gülen oluyor ve bölgedeki doğalgaz ve petrol yataklarının kontrolünü ABD’ye verebilmek için okullarıyla bölgeye sızmaya başlıyordu. Bu yüzdendir ki eski CIA yöneticileri kendisine Yeşil Kart (Green Kart) başvurusunda referans mektubu veriyordu. Gülen konuşmalarında Osmanlı'nın yeniden dirilişi ya da yeni İslami dünya düzeninden bahsediyor ve ilginçtir ki CIA de bu fikri paylaşıyordu. Yoksa neden Gülen’in Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan'daki okullarında CIA elemanları bulunsundu? Bu nedenle Rusya ve Ukrayna, Gülen’in okullarını kapatıyordu. Gülen’in etkisi Çin’in Uygur bölgesindeki eylemlerde gözleniyordu. Bu şekilde CIA tarafından zaten bağımsız bir ülke kabul edilen Türkistan, Çin'den bağımsız olması ve ABD’nin güdümüne alınması sağlanmaya çalışılıyor ki Uygur Türklerinin lideri de ABD-Chicago’da yaşıyordu.
Gülen'in okullarında 130 CIA ajanı çalışıyor. Okullar CIA’nın narkotik ve silah kaçakçılığıyla finanse ediliyordu. Türkiye'de bankalar ve iş dünyasına hükmediyordu. Fetullah Gülen izin vermediği sürece kadınlar 50 yaşına kadar evlenemiyor. Evlenecekleri erkekleri ise 'hoca' belirliyordu.
Gülen'in Çiftliğine Bizzat Gidiyordu!
Daha önce Fetullah Gülen’in çiftliğini çok kez ziyaret ettim. Çiftlikteki yöneticilerle görüştüm ve etraftaki tüm komşularıyla, Gülen okullarındaki müdürlerle konuştum. ABD’de Gülen’in çiftliğine gelip giden bazı insanların söylediği kadarıyla cemaat, AKP’yi terk edip CHP’yi desteklemeye karar veriyordu. Amaçları bu partiyi de ele geçirmek ve İslami çizgiye getirmek olarak belirtiliyordu. Bu düşüncenin planlandığı yer Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliği oluyordu. Elbette Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın da desteğini almış durumdalar. Gülen’in CIA’ya (ABD Merkezi Haber Alma Örgütü) hizmet ettiği biliniyordu.
Gülen'in Erdoğan'a mektup yazıp: “Ya ol, ya öl!” dediği ortaya çıkıyordu!
Fetullah Gülen'in Başbakan Erdoğan'a hitaben 2006 yılında bir mektup yazdığı ve Erdoğan'ı uyardığı anlaşılıyordu.Fetullah Gülen'in 2 Mayıs 2006'da Başkan Erdoğan'a yazdığı bir mektubun detayları herkul.org sitesinde yayınlanıyordu. Başbakan Erdoğan, 4 Ocak 2014’te Dolmabahçe’de bir grup basın mensubu ile yaptığı toplantıda, Fetullah Gülen Hocaefendi’den kendisine “sulh mektubu“ geldiğini açıklıyor, ardından mektubun gerçekte Cumhurbaşkanı’na hitaben yazıldığı ve onun gönderdiği aracıya verildiği, Başbakan’a ise sadece bir kopya gönderildiği söyleniyordu. Ancak Gülen'in sohbetlerinin yer aldığı “herkul.org” sitesinin editörü Osman Şimşek, Başbakan Erdoğan’a 2 Mayıs 2006’da Fetullah Gülen Hocaefendi tarafından bugüne kadar kamuoyunda bilinmeyen bir mektup gönderildiğini belirtiyor. Bugün gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt ise köşesinden o mektubun detaylarını yazıyordu. Mektupta Başbakan’ı demokratikleşme çizgisinden sapılmaya başlandığı hususunda uyarıda bulunuyor ve “Esefle belirtmeliyim ki; belli bir eylem planına hükümetçe imza atılması Müslümanlar’ın sinelerinde ciddi bir yara açmıştır“ deniliyordu. Gülen, Başbakan’a merhum Necip Fazıl’ın Menderes’e yaptığı çağrı ile sesleniyor: “Ya ol, ya öl; ama mutlaka itibarlı kal!” tavsiyesinde bulunuyordu. Sonrasında da, “Böyle bir istikametten sizi alıkoyan Çankaya, hatta dünya devlet başkanlığı bile olsa, kendiniz olarak kalmanızın hem Zât-ı âliniz hem de milletimiz için hayati önem taşıdığını söyleyebilirim” diyerek, üst perdeden üstatlık taslıyor ve her ne hikmetse Recep T. Erdoğan da, buna yıllarca katlanıyordu.
Gülen’in Alevilerle ilgili sahte tavrı sırıtıyordu!
Dershane tartışması ve 17 Aralık operasyonunun ardından Gülen Cemaati ile CHP’nin yakınlaşıp, AKP Hükümeti’ne karşı aynı safta yer almasının yankıları sürerken, Gülen’in Kılıçdaroğlu’nu da ilgilendiren çarpıcı ithamlarının olduğu ortaya çıkıyordu. Fetullah Gülen’in bir vaazında, aralarında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bulunduğu Tuncelili “Aleviler” için “Alevi değillerdir. Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş, aslen Nusayri olan insanlardır. Bunların dinleri yoktur aslında…” dediği anlaşılıyordu. Gülen o vaazında “Kızılbaş meselesi”yle ilgili görüşlerini aktarırken, şunları söylüyor: “İran’daki Şiiler içinde mollalar var, hocalar var, şeyhler var, dindarlar var. Açtığımız okullarda orada ve ders verdiğimiz üniversiteye hazırlık kurslarında bunlarla diyalog kurabiliyoruz. Bir ölçüde bu dalgaları kırma imkânı oluyor. Fakat Türkiye’dekilere, ben Alevi demiyorum, onlar Alevi falan değildir yani… Gerçi Anadolu’daki Aleviler, Yörükler bizim her zaman kendileri ile anlaşabileceğimiz insanlardır. Fakat aslen Nusayri olan, Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş olan, Tunceli civarındaki Aleviler başkadır, bunların dinleri yoktur. Nusayri akidesi vardır; Allah insandır, insan Allah’tır, Allah insanın içine girmiştir. Allah insanla ikrat etmiştir. İşte bunlarda (Tunceli Kızılbaşlarında) bu anlayış hakimdir” diyen Fetullah Gülen’in şimdi kalkıp CHP’ye dolaylı destek çıkması, bunların fesatçı ve fırsatçı tavrını ortaya koyuyordu. Fetullah Gülen hiç mutat olmayan bir biçimde Berkin Elvan için taziye mesajı yayınlarken ne gereği varsa çocuğun Aleviliğine vurgu yaparak garip sinyaller veriyor, şiddete meyyal olan sokağa dolaylı destek vermiş oluyordu. Alevilere verilen bu mesajların anlamı her ne ise Şiiliği mutacılığa indirgeyen nefret söylemlerini besleyen niyet ve tıynet aynı oluyordu. Ahlaklı ‘Altın nesil’ yetiştirme iddiasındaki Gülen hareketinin gele gele yetiştirdiği insan tipi mide bulandırıyordu. Cemaat rastgele insanlara ve sırf politik kazanç amacıyla iftira atmaktan geri durmayan, insanların namuslarına fütursuzca çamur atan bir dedikodu üretim merkezine dönüşmüş bulunuyordu.
AKP’li başkanlar, bakanlar, iş adamları ve bürokratlar arasında “geçici muta nikahlı ve paralı seks arkadaşlığının oldukça yaygınlaştığı ve bunların görüntülerinin kaydedilip aleyhlerine kullanılmasına karşı tedbirli olunması” konusunda, çok muhterem ve muttaki ağabeyleri Abdurrahman Dilipak bile bunları defalarca uyarıyordu! Bu durum bize, Hz. Yusuf’a karşı karısının haksız ve ahlaksız tuzağını fark eden Mısır Azizi Züleyha’ya seslenip: “Bu sizin (şehvet) tuzağınız (ve azgınlığınız)dır. Gerçekten sizlerin hilesi-fitnesi büyük (olmaktadır).” (Yusuf:28) dedikten sonra Hz. Yusuf’a dönüp: “Yusuf, sen bu (kadından) yüz çevir (ve olup bitenleri unut gitsin.) Sen de (ey Züleyha) bu kötü davranışın sebebiyle (benden) özür ve bağışlanma dile (bu Mesele bitsin)” (Yusuf:29) diyerek, namus ve haysiyetini değil, zahiri şeref ve şöhretini kurtarmaya çalışmasını ve suçsuzluğunu bile bile sorumlu tutup Hz. Yusuf’u zindana tıkmasını hatırlatıyordu.
Cemaat hizmet ekolü mü; iftira ve kumpas okulu muydu?
AKP yandaşı ve Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay’a göre Başbakan'ın, Beşir Atalay'ın, Hakan Fidan ve Ahmet Davutoğlu'nun İran'a sıkça kaçamak yaptıkları bunun sebebinin de orada muta yapmış oldukları Cemaat sohbetlerinde sistematik biçimde işleniyor ve İran'la Türkiye siyasetinin belirleyici faktörü olarak sunulmaya başladığı konuşuluyordu. Yetmez Şubat 2014 ayının sonlarında İstanbul'da camianın yayın grubu 'Ailenin Korunması ve Muta Fitnesi' başlıklı bir sempozyum düzenliyordu. Bu sempozyum Camia medyası tarafından büyük bir ciddiyet ve şaşaayla duyurulmuş ve bir sürü kelli felli profesör çok ciddi iş yapıyormuş ve Türkiye'nin gündeminde sanki çok önemli bir sorunmuş gibi tebliğler sunulmuştu. Bunlara karşılık “Camianın son zamanlarda CHP ve MHP'den BBP ve hatta BDP'ye kadar bütün partilerle farklı yerlerde kurduğu ittifaklar birer muta ilişkisi gibi. Hiç biriyle kalıcı bir ilişkisi olacak gibi değil. Hepsi de geçici ve belli bir çıkar ortaklığına dayalı ilişkiler. Cemaat mensuplarının büyük çoğunluğunun bile başını döndüren ve hayretle izledikleri bu kısa süreli büyük ittifak ilişkilerinin arasına TÜSİAD ve Doğan Medya grubunun birçok yazarını ve isimsiz bir yığın robotu da katabilirsiniz.” diyen Yasin Aktay acaba 12 yıl süren AKP Cemaat flörtünü Muta nikâhlı mı sayıyordu, yoksa bir taraf, kendilerini kandırılmış kapatmalık mı görüyordu?
Emniyette ‘cemaatçi müdür’ depremi sürüyordu!
Hrant Dink cinayetinde sorumlu olduğu iddiaları gündemden hiç düşmeyen eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, 'Geçmiş yıllardaki işlem bilgilerini usulsüz imha etmesi' iddiası ile açığa alınıyordu. Ramazan Akyürek'in evine gelen polis ekipleri açığa alma kararını tebliğ ettikten sonra Ramazan Akyürek'in silahına ve kimliğine el koyuyordu. İstihbarat Daire Başkanlığı'nda uzun süredir araştırma yürüten Mülkiye Baş Müfettişleri'nin yaptığı incelemeler sonunda Ramazan Akyürek'in Daire Başkanlığı dönemine ait bilgisayarlardaki log kayıtlarının ve işlem bilgilerinin usulsüz olarak imha edildiği' tespit ediliyordu. Silinen kayıtların Hrant Dink cinayeti döneminde yapılan işlemlere ait olduğu öne sürülüyordu. Bunun dışında yasadışı telefon dinlemelerine ait de müfettişler önemli tespitlerde bulunmuştu. Müfettiş raporlarının tamamlanmasının ardından Ramazan Akyürek açığa alınıyor. Ramazan Akyürek'in evine giden polis ekipleri açığa alma kararının tebliğinden sonra Ramazan Akyürek'in silahına ve kimliğine el koyuyordu. Ramazan Akyürek’in CIA-MOSSAD maşası ve Cemaatin emrinde çalıştığı yıllardır yazılıp konuşuluyordu.
Zaman yazarı Ali Ünal, Erdoğan ve yandaşlarını kınarken kendisi Fetullah Efendiyi kutsuyordu!
Hükümete yakın gazeteleri Gülen'e iftira atmakla suçlayan Zaman yazarı Ali Ünal’a göre,“Hocaefendi'nin hayatında tek bir leke yoktu.” Oysa Peygamberlerin bile zelle cinsinden hataları bulunurken Fetullah Gülen’i haşa “lekesiz ve tertemiz” ilan etmek, İslam itikadıyla bağdaşmıyordu.“Bir ayyaş kadar olsun haysiyetli ve aklı başında davranmanız ve kendinize yazık etmemeniz gerekmez miydi?” diye soran Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, Başbakan Erdoğan ve ona destek çıkan yazarları hedef alıyordu. Başbakan’ın şirke kadar giden sıfatlarla yüceltildiğini ve Erdoğan için “İslâm dünyasının halifesi; Ortadoğu’nun imparatoru; dünya başbakanı”dendiğini yazan Ünal, bunlar yetmedi: “Başbakanımıza dokunmak ibadettir; Tayyib’i üzmek Allah’ı üzmektir; Erdoğan bizim için ikinci peygamber gibidir. Hatta Başbakan, Allah’ın sahip olduğu bütün sıfatlara sahiptir” denilerek şirke sapıldığına dikkat çekiyordu. Son dört ay içinde Sabah 160, Akit 146, Star 132, Akşam 105, Yeni Şafak'ın 93 tekzip yayınlamakla, tarihte en kısa zaman içinde en fazla yalan söyleme rekoru kırdığını söyleyen Ali Ünal, daha sonra Başbakan Erdoğan ile Gülen'i karşılaştırıp: “Erdoğan'ın yapmayacağını söylemeyi ve söylediğinin tersini yapmayı bir politika haline getirdiğini” (Yani münafıklık ettiğini) savunuyor. Gülen'i ise şöyle tarif ediyordu:
“Ve hayatlarında yüz kızartıcı davranışların yanından bile geçmemiş, büyük fedakârlıklarla İslâm adına, Türkiye adına, nesiller adına, insanlık adına dünyaya yayılmış yüz binlerce müntesibi, seveni, sempatizanı bulunan bir Cemaat’e ve bu Cemaat’in rehber tanıdığı ve hayatında tek bir leke olmayan Hocaefendi’ye tarihte kimsenin kimseye atmadığı iftiralarla ve yalanlarla şeytanı utandıracak düşmanlıkta bulundunuz; yüz binlerce ailenin kendi çocuklarını yaptığı gibi, bizzat kendi çocuklarınızı büyük bir güvenle teslim ettiğiniz müesseselerini kapatma yoluna gittiniz” derken Ali Ünal, Fetullah Gülen’i lekesiz ve hatasız ilan edip haşa Peygamberlikten de yukarılara taşıyor ve Recep T. Erdoğanın “Yalancı Peygamber” benzetmesini haklı çıkarıyordu! Bu tutarsız tavırlarıyla Hükümet ve Cemaatin yalaka-yazar takımı, kendi tağutlarını ve cibt (canlı putlarını) yarıştırıyor, her iki tarafta Kur’an’ın ve vicdanın değil, kendi tabularının ve Tanrılarının daha üstün ve güçlü olduğunu ispatlamaya çalışıyordu. (Bak: Nisa:51 ayeti)
Fetullah Gülen’in önce şu soruları yanıtlaması gerekiyordu?
1- Bülent Ecevit’e hürmet gösteren, Süleyman Demirel’e övgüler düzen Sn. Gülenin bu derin Erbakan husumeti, marazlı fıtratının icabı mı, yoksa “Papalık misyonunun bir parçası” olduğu Haçlı Vatikan’ın ve Yahudi odakların rızasını kazanmayı kasıtlı mı yapıyordu?
2- “Sen onların Milletine (ve Şeytani emellerine) tabi olmadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla razı ve memnun olmayacak (hayırlı işlerinize yardımda bulunmayacak)tır.”(Bakara:120)
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları veliler (sığınacak yerler ve yönetip yönlendirici merkezler) edinip tutmayın. Sizden her kim bunu yaparsa, o da artık onlardandır ve bunlar kalplerinde (münafıklık) marazı bulunanlardır” (Maide:51-52) ayetlerine göre, sizin durumunuz ne oluyordu?
3- Makam ve menfaat hırsıyla ve dünyalık hesaplarla Siz ve ekibiniz, devasa boyutlarda kazanıp büyürken, din ve dindarlık değer kaybediyordu. Dine hizmet amacıyla yola koyulmuştunuz.Cemaatinizin zirveye çıktığı bir dönemde dinin imajı yerle bir oluyor, dine, dindarlara olan güven kayboluyordu. Acaba zatı Aliniz bu tezatı neye bağlıyordu?
4- Rehberlik edip geliştirdiğiniz cemaatiniz, son zamanlarda ses ve seks kasetleriyle uğraşır olmuştu. Toplumun önemli bir kısmı, bu işleri cemaatinizin yaptığına inanıyordu. Ahir ömrünüzde böyle algılanmak ilahi bir tokat mı oluyordu, yoksa “Müritler Mürşidin aynasıdır” gereğince talebe ve takipçileriniz, sizin ayarınızı mı yansıtıyordu?
5- “Hz. Peygamber efendimiz ile sık sık görüştüğünüz”ve “bütün işlerinizi manevi işaret ve talimatla yürüttüğünüz” konuşulup duruyordu. İnsanların ses ve seks kayıtlarını tutup şantaj yapmayı size Rahmaniler mi Şeytaniler mi emrediyordu?
6- Taziye mesajınızda Burak Can ve Ahmet Küçükdağ’a rahmet dilediniz. Ama Aleviliğine vurgu yaptığınız Berkin Elvan’a rahmet dilemeyip sadece üzüntülerinizi belirttiniz. Niçin? AKP’nin yolsuzluklarına karşı çok hassas davranıyorsunuz. Oysa aynı hassasiyeti Deniz Feneri davası için neden göstermiyordunuz? Savcıların görevden alınmasına ses çıkarmıyordunuz? Çünkü o dönemde ittifak halinde çalışıyordunuz! Sizin dürüstlük anlayışınız bu muydu? Şeklindeki haklı sorular niye hala yanıtlanmıyordu! Hatta, Almanya’da patlayan Deniz Feneri Yolsuzluk lağımını kapatması ve AKP’yi sıkıntıya sokmaması için Angela Markel’e ricacı olmak üzere, Cemaatin ABD hükümeti nezdinde girişimde bulunduğu, yerli ve yabancı basında yer alıyordu ve Cemaat temsilcilerinin Kongre üyeleriyle temas kurduğu konuşuluyordu.
Bütün bunlar, maalesef; “Türkiye’de vicdan kalmamıştır; sadece güç savaşı vardır!” dedirtiyordu.
Bugünlerde kim vicdandan, adaletten, merhametten bahsediyorsa yalan söylüyordu. Artık açıkça bir palavralar cumhuriyetinde yaşanıyordu. 30 Mart seçimlerine giderken her türlü vicdan argümanı büyük iktidar savaşının kamuflajından ibaretti, herkes için tek amaç güç kazanmak oluyordu. Ölü çocuk bedenleri bile silah olarak kullanılıyor, Cesetler bomba işlevi görerek birbirine karşı atılıyordu!” itirafları, uzun zaman Hükümeti ve Cemaati öven bir yazarın ağzından çıkıyorsa daha bir anlam kazanıyordu.
“Sisli ve fırtınalı bir denizde pusulası bozuk bir gemiyle yol almaya çalışılıyordu. Dahası hangi limana yanaşacağımız da, yani rotamız da bilinmiyordu. Daha doğrusu herkes başka telden çalıyordu. Gemide, kaptan köşkünü ele geçirmeye çalışan yolcu kılıklı korsanlar dolaşıyordu. Böyle bir zamanda herkesin ihtiyat etmesi gerekiyordu. Ortalık toz-duman içinde, Sapla saman birbirlerine karışmış bulunuyordu. Fasıklar bize bir haber getirdiğinde hemen inanmamak gerekiyordu. Bu kural herkes için, benim için de geçerli bir buyruktu”demeye başlayan Abdurrahman Dilipak bile artık Cemaat-Hükümet kapışmasının acı ve alçaltıcı akıbetini sezmeye başlamış ve telaşa kapılmış görünüyordu.
TAMAMI İÇİN : http://www.millicozum.com/mc/agustos-2014/hukumet-cemaat-kiyasiya-kapisirken-ufkumuzun-karartilmasi