Anasayfa » “BOŞ BAKAN”LARA AÇIK MEKTUP “Sonunuz Mübarek Olmasın!”

“BOŞ BAKAN”LARA AÇIK MEKTUP “Sonunuz Mübarek Olmasın!”

Yazar: yonetici
0 Yorum 196 Görüntüleyen

“BOŞ BAKAN”LARA AÇIK MEKTUP “Sonunuz Mübarek Olmasın!”

 

Siyasi ikballeri ve şahsi beklentileri için Siyonist ve emperyalist odaklarla işbirliğine girişen ve bunları “iş bilirlik” gibi gösteren AKP’lileri uyaran Erbakan Hoca’ya:

 

 

“İyi de bunlar sizin eski adamlarınız, hatta bazıları hükümetinizde bakanlarınızdı!?” diye itiraz yollu soranlara:

 

 

“Evet, onlar “BAKAN”lardı, ama görmezlerdi…” yanıtı, aslında her şeyi özetliyordu. Yani bunlar, “bakar-kör” insanlardı. Milli Görüş’ün mahiyetini ve hedefini bir türlü kavramaz biçimde “BOMBOŞ BAKIP DURURLARDI!” Kısaca “BOŞ BAKAN”LARDI. Dünya sevdası ve baş olma saplantısı, bunların gönül gözlerini karartmıştı.

 

 

“Doğrusu (genellikle baştaki) gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körleşip kapanır” (Hac: 46) ayeti de bu durumu anlatmaktaydı.

 

 

Şimdi bu “boş-bakan”lar ve Amerika’nın kuyruğuna takılanlar, Mısır Meliki Hüsnü Mübarek’in başına gelenlerden bile ders almıyordu. Amerika’nın en has adamı sanılan insanları yıllarca nasıl öne çıkarıp şımarttıklarını, ama son kullanma tarihi dolunca, nasıl hoyratça harcayıp “çelik kafes içerisinde idamla yargılanmak üzere mahkemeye çıkardıklarını”; ve bu acı ve alçaltıcı sonun kendileri için de sürpriz olmayacağını hesaba katmıyordu.

 

 

Oysa bu gün kendilerine akıl danelik eden ve yol haritalarını belirleyen ABD Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone bundan önce Mısır’da Büyükelçilik yapıyordu. O süreçte şimdi Mısır’ı yöneten Genelkurmay Başkanı için “çok tatlı ve itaatli adam” sıfatını kullanıyordu. Mısır’daki fesatlıkları ve devrime altyapı hazırlıkları nedeniyle, Mübarek tarafından “istenmeyen adam” ilan edilip kovuluyordu. Ama gaddar Hüsnü Mübarek sonunda devrilmekten kurtulamıyordu. Tunus diktatörüne Suudi Arabistan’a kaçma fırsatı veren ABD Hüsnü Mübarek’e böyle bir şans tanımıyordu. ABD ve İsrail’e yıllarca hizmet etse de, köle zihniyetiyle tam teslimiyet göstermeyen, Siyonizmin muta (geçici ve gayri resmi)  nikâhlı kapatması iken, sanki sevgiliymiş gibi nazlanmaya yeltenen kukla yöneticilerin başlarına neler getireceğini bütün dünyaya göstermek için, Hüsnü Mübarek’in ve avenesinin, böylesine sefil, zelil ve rezil fotoğrafını çektiriyordu. Ama nice zavallılar, hala “YAŞ toplantısındaki dik-baş fotoğrafıyla” kendilerini avutuyordu. Oysa her iki “fotoğraftaki pozları aynı odaklar”  ayarlıyordu…

 

 

Sahi, Hüsnü Mübarek’i maymun kafesine ve idam iskemlesine oturtanlar, Onun atadığı ve suç ortaklığını yaptığı generalleri niçin sorumlu tutmuyordu ve üstelik yönetime taşıyordu?

 

 

Geçici görevlendirme ile Türkiye’ye gelen ABD Ankara Büyükelçisi Yahudi Francis Joseph Ricciardone ABD Senatosundaki “asaleten atanma” mülakatında; TSK’da, GKB ve Kuvvet Komutanlarının istifasıyla ilgili bir soruya:

 

 

“Önemli olan kişiler değil kurumlardır. Bizim TSK ile stratejik ilişkilerimiz herhangi bir sıkıntıya uğramayacaktır” şeklinde yanıtı ise derin bir endişeyi yansıtıyordu.

 

 

Yoksa:

 

 

·         Genelkurmay Başkanının Milli Savunma Bakanlığına bağlamaya

 

 

·         “Genelkurmay Başkanlığı” binasından bu tabelayı kaldırıp “Savunma Bakanlığı Karargâhı” yazdırmaya

 

 

·         TSK’yı bölge gücü olmaktan çıkarıp, “federatif bölge jandarması” konumuna sokmaya

 

 

·         Güneydoğu’da, “Kürdistan Öz Savunma Birliği” oluşturmaya yönelik ABD planlarında, bazı aksaklıklar yaşanıyor ve AKP iktidarı bunları bir türlü aşamıyor muydu?!…

 

 

Biz Milli Çözüm Dergisinde bu gerçekleri yazdıktan iki gün sonra, Şeytana ve düşmana TARAF Gazetesi;

 

 

“Balyozcuları(!) emekli edemeyip görev sürelerini bir yıl uzatan ve Ergenekoncu(!) Bekir Kalyoncu’yu Jandarma Genel Komutanı yapan (daha doğrusu bunlara mecbur bırakılan) hükümet için:

 

 

“Diklendi, ama dik duramadı” manşetini atıyordu.

 

 

Suriye’ye savaş mı açılıyordu?

 

 

AKP’nın Dış Bakanı Ahmet Davutoğlu, “son uyarı mesajlarını” ulaştırmak üzere Suriye’ye gidiyordu. Aslında Recep T. Erdoğan Türkiyesinin değil, Siyonist ve emperyalist merkezlerin “ültimatomlarını” Beşşar Esad’a götüren bir ulak rolü oynuyordu. Çünkü Suriye’ye gitmeden önce ABD Dış Bakanı Hillary Clinton’la telefonla görüşüp yüksek fikirlerini alıyor ve ABD Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone Başbakanlığa gidip ABD’nin tavsiyelerini iletiyor, yetmez Amerika çok özel bir yetkilisini gönderiyordu. Özetle AKP eliyle, Suriye’ye yönelik yaptırımlara gerekçe hazırlanıyordu. Ve zaten bütün bunları sezen Suriye yönetimi, daha sert bir tepki veriyordu.

 

 

“Ey kalpleri olup ta onunla (hayrı-şerri) anlayıp kavrayamayan, gözleri olup ta, onunla (gerçeği) görüp uyanamayan, kulakları olup ta, onunla (hak öğütleri) duyamayan” (Araf: 179) Boş bakanlar!

 

 

Erbakan Hoca bunlara: “freni patlamış ve uçuruma yaklaşmış, şu Avrupa ve Amerika arabalarına atlayıp muavinlik yapacaksınız da ne olacak?!” diye soruyor ve uyarıyordu.

 

 

Bakınız, ABD Hazine Bakanlığı eski müsteşarı Paul Craig Roberts bile, “birincisi üretimin iflasıyla, ikinci patlayan konut balonuyla, üçüncüsü de şimdi korkunç boyutlardaki devlet borçlarıyla ilgili art arda üç büyük krizle sarsılan Birleşik Devletlerin, artık batmamak için yeni bir dünya savaşı çıkartmaktan başka çaresi kalmadığını” söylüyordu!

 

 

Kongrenin kabul ettiği yeni bütçe planına göre, önümüzdeki on yıl içinde Pentagon 400 ile 800 milyar dolarlık kısıntıya gidiyor. Yani ABD bu ekonomiyle dünya jandarmalığını yürütemeyeceğini ilan ediyor. Hatta GKB Michael Mullen, Afganistan’daki askerlerine maaş ödeyemediklerinden yakınıyor. Ve zaten bu nedenle Putin ABD’yi asalak sayıyor, Çin ise kredi notunu düşürüyordu. Ancak Irak’ta, Afganistan’da ve Libya’da batağa saplanmış bulunan ABD’nin yeni ve daha geniş cepheli bir savaşı yürütecek gücü bulunmuyordu.

 

 

Yine Rahmetli Erbakan Hoca’nın:

 

 

“Bu AKP’liler, çok sinsi ve tehlikeli tavizler karşılığı aldıkları dış borcu devletin kazanç hazinesine kaydedip, fert başına düşen milli geliri 10 bin dolara çıkmış gösteriyorlar. Bunlar üretmeden aldıkları dış borçla ekonomiyi ayakta tutan güdümlü politikalarla ülkeyi iflasa doğru sürüklerken, günü kurtarmak için, milleti aldatıp avutuyorlar” ikazlarını bir kez daha hatırlatmamız gerekiyordu.

 

 

İşte Yunanistan.. Dış borcu 570 milyar doları aşmıştı. Kişi başına Milli Geliri 30 bin dolardı, ama kişi başına düşen dış borç miktarı 52 bin dolardı!..

 

 

İşte Portekiz… Kişi başına milli geliri 21 bin dolardı, ama kişi başına düşen dış borç oranı 49 bin dolardı!..

 

 

İşte Hollanda… 2,5 trilyon dolar dış borcu bulunan Hollanda’nın fert başına milli geliri 48 bin dolardı. Ama fert başına düşen dış borç miktarı 150 bin dolardı!.

 

 

İşte İspanya… Dış borcu 2,6 trilyon dolara yaklaşan ülkede, fert başına milli gelir 32 bin dolardı, ama kişi başına düşen dış borç oranı 61 bin dolardı!..

 

 

Bunların açık anlamı, İFLAS’tı. Bu dış borçların çok önemli kısmı, Siyonist Yahudi bankalarınaydı. Yani faiz ve borç sarmalıyla bütün ülkeler esir alınmakta ve Siyonizmin dünya hâkimiyetine zemin hazırlanmaktaydı. Bunun adı da KÜRESELLEŞME konulmaktaydı.

 

 

Şimdi halkımız Sn. Boş-bakan’lardan ve AKP’li kurmaylardan – yandaşlardan şu sorunun yanıtını bekliyordu:

 

 

1- Devletin kefaleti ve garantisiyle alınan ve sonunda faturası bütün millete çıkarılacak olan, “özel sektörün aldıkları da dahil” Türkiye’nin toplam dış borcu ne kadardır?

 

 

2- Fert başına düşen gerçek milli gelirle, yine fert başına düşen toplam dış borç oranları, niye açıklanmayıp sır gibi saklanmaktadır?

 

 

3- Bu arada tapındığınız tanrınız ve BOP kâhyalığını yaptığınız ABD’nin fert başına milli geliriyle, fert başına düşen dış borç miktarını öğrenip, bizi de aydınlatır mısınız?

 

 

İşte bu nedenle İsrail’in tabii müttefiki ve güvenlik garantisi olacak “Bağımsız Kürdistan”ın kurulması ve korunması görevini Türk Silahlı Kuvvetlerine devretmek ve bölgeyi AKP Türkiyesi eliyle uzaktan kumandayla yönetmek istiyordu. Yetmez, Suriye’ye ve İran’a yönelik saldırılarda Türk Ordusunu kullanmak üzere palanlar hazırlıyordu. İşte bu şeytani hedefler doğrultusunda 2011 Nisan ayında ABD ile Türkiye arasında oldukça tehlikeli ve gizli anlaşmalar yapıldığı konuşulup yazılıyordu:

 

 

“Söz konusu belge (hizmete özel-kozmik gizli kaşeli) R-4590/6232N ve RL- 325657/898-09 no.lu iki adet ana dosyadan ibaret olup bu hafta gelecek olan Amerikalı General James Jones ve heyeti ile Türk askeri heyeti arasındaki görüşmeler sonucunda imzalanacak olan mutabakatın esasını oluşturacaktır.

 

 

Buradaki çok önemli ve Türkiye’nin kaderini belirleyen tehlikeli maddeler özetle şunlardır:

 

 

1- ABD ve Türk tarafı, en geç 3 ay içinde resmen ilan edilecek olan “Federe Güney Kürt Devleti” (yani Kuzey Irak Kürdistanı) konusunda ortak uzlaşmaya varmışlardır. Bu devletin başkanlığı dönüşümlü olarak M. Barzani ve C. Talabani tarafından icra olunacaktır.

 

 

Söz konusu devletin şimdilik “tam bağımsızlık” ilan etmesi sakıncalıdır. Ancak ileride söz konusu olduğu takdirde -Türkiye tarafından herhangi bir itirazın yapılmaması- konusunda ABD ve Türk heyetleri anlaşmış bulunmaktadır.

 

 

2- Türk askerinin Irak’ın L-432B ve HN-034V olarak adlandırılan (adlandırma ABD tarafından yapılmış olup neresi olduğu tam belli değil, fakat Kuzey Irak olmadığı kesin, çünkü aşağıdaki maddelerden bu anlaşılmaktadır) bölgeye gönderileceği kesinleşmiş durumdadır. Asker gönderilmesine Ekim ayının ortalarında başlanacaktır. İlk gönderilecek miktar 12.000 ila 16.000 arasında olacaktır.

 

 

Gönderilecek birliklere ait tüm masraflar, mühimmat vb. Türkiye tarafından karşılanacaktır. ABD sadece gerekli hallerde uydudan gözetleme desteği sağlanacaktır. Asker gönderilmesi yönünde hükümetçe hazırlanacak olan tezkerenin reddedilmemesi için bazı milletvekilleri “ikna” edilecekler ve tezkere garantiye alınacaktır.

 

 

Irak’ın 3 federatif bölgeye ayrılması, gerek ABD gerekse Türk heyetleri tarafından onanmıştır. Kürdistan sınırları içinde kalacak olan Musul, Kerkük gibi noktalardaki Türkmenlerin Kürt vatandaşlığını kabul etmeleri konusunda anlaşmaya varılmıştır.

 

 

3- Gidecek olan Türk birliklerinin komutanı Türk olacak, fakat bu komutan da doğrudan “koalisyon güçleri ortak komuta karargâhı”ndan (yani ABD-İngiliz) emir alacaktır. Görev sırasında yaralanarak uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyacak olan veya sakatlanma sonucu protez, vb. gibi araç-gereçlere ihtiyaç duyacak olan Türk askerlerinin tedavileri ve protezleri ağırlık olarak ABD tarafından sağlanacak, ama diğer yaralanma ve ölüm vb. giderleri Türk tarafına ait olacaktır.

 

 

4- ABD ve Türk tarafları, bundan böyle Kuzey Irak’taki Kürt devletinin her türlü güvenliğini sağlama konusunda mutabık kalmışlardır. Buna göre Türk askeri birliklerinin esas görevlerinden biri Kürdistan’ın güneyden güvenliğini sağlamak olacaktır.

 

 

ABD tarafı, bunların karşılığında Türkiye’ye PKK-KADEK’in etkisizleştirilmesi sözünü vermektedir, ancak yine ABD tarafından Türkiye’nin makul bir süreçte (muhtemel süre 3-5 yıl olarak telaffuz ediliyor) federasyona geçmesi konusundaki “hassasiyeti” hatırlatılmış ve bundan böyle Türkiye Kürtlerinin federatif yapıya giden yollarının tamamen açılması konusunda yeni bir uyarı yapılmıştır.

 

 

Bu konuda ABD ve Türk heyetleri arasında tam mutabakat sağlanmış olup, “yerel yönetimlerinin bir an önce hazırlıklarının tamamlanması ve Meclise sevk edilmesi kararlaştırılmıştır.

 

 

5- ABD ve Türk tarafları, gerekli görüldüğü hallerde Barzani ve Talabani kuvvetleriyle işbirliği yapmayı, Irak direniş güçlerine karşı ortak askeri harekât planlamayı ve hatta kurulmakta olan Kürdistan ordusunun belirli unsurlarını silahlandırmayı ve eğitip savaşa hazırlamayı taahhüt altına almıştır.

 

 

Bu arada ileride gündeme getirilmesi planlanan iki veya üç yeni tezkere ile sayıları 10.000 civarında olacak olan ABD kara birliklerinin Türkiye’ ye, özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerine konuşlandırılması konusunda ortak görüşe varılmıştır.

 

 

Bu amaçla 2 yeni ABD üssü ve uydu istasyonları, yine ABD’nin uygun göreceği yerlerde açılacaktır (tahmini süreç 2 yıl olarak belirlenmiş bulunmaktadır). Tüm bu noktalara gerek sivil gerek asker, hiçbir Türk vatandaşı girme hakkına sahip olmayacaktır.

 

 

6- ABD, Türkiye’nin gerek asker göndermeyi kabul etmesi, gerekse Kuzey Irak Kürdistanı’nın kurulmasındaki engelleyici tutumundan vazgeçmiş olması nedeniyle Türkiye’ye uzun vadeli krediler açmayı ve hibe/kredili satış yoluyla yeni silahlar satmayı, ayrıca Türk stajyer subaylarının “ABD’deki eğitim ve staj” kontenjanlarının arttırılacağı konusunda ABD tarafı söz vermiş bulunmaktadır.

 

 

7- Türk tarafı, kurulmakta olan “Güney Kürdistan” ile bundan böyle her türlü iyi ilişkiler içinde olacağını, dostluk ve ticari ilişkiler geliştireceğini taahhüt etmiş bulunmaktadır.

 

 

Güney Kürdistan ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu oluşturan geniş bir bölge içinde özellikleri ABD tarafından belirlenecek olan bir “ortak ticari bölge” ve “serbest ticari” bölge anlayışı hâkim kılınacak, bu bölgeye makul bir süreç içinde Ermenistan’ın da dahil edilmesi sağlanacaktır.

 

 

4 veya 5 yıllık bir geçis dönemi içinde söz konusu bölge, Türkiye’nin federatif düzene geçmesinde baz oluşturacak ve bu sürecin sonunda bölgeye özerklik kazandırılacaktır. Türk tarafı nüfusunun % 28.54’ünün Kürtlerce oluşturulduğunu, artık üniter yapının bu gerçeğin önünü kapatmaya yetmediğini, kalıcı bir çözümün artık sadece federatif yapıya geçmek olduğunu kabul etmeye yanaşmıştır.

 

 

8- ABD tarafı ayrıca, Kıbrıs’ta çözüm için yegâne yolun “Annan planı” olduğunu Türk tarafına bir kez daha bildirmiş olup, kati tutumun gerçekçi olmadığı ve Denktaş’ın sert politikasının yumuşatılması gerektiği konusunda Türk tarafı ile uzlaşmaya varılmıştır. Konular Yunan makamları ile yapılacak görüşmelerde yine ele alınacaktır.

 

 

Ayrıca Türk ordusunda asker mevcudu olarak % 28’lik (yaklaşık) bir indirime gidilecek, ayrıca tank, top ve gemi sayısında indirime gidilecektir. Türk ordusu, gelecekteki misyonunu, ABD’nin uygun gördüğü şekilde “bölgesel güç olmayı terk ederek, lokal bir savunma gücü konseptine indirgemeyi makul bulmakta ve geleceğin federasyon ordusuna geçişindeki aşamaları ABD askeri yetkilileri ile görüşmeyi uygun bulmaktadır.[1]

 

 

Ey “Boş-bakan”lar!

 

 

Eğer bunlar doğruysa, sonunuz Mübarek’ten de beter olacağa benziyordu…

 

 

PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyonlarla ilgili de ciddi kaygılarımız ve kuşkularımız vardı:

 

 

1- Başta Kandil olmak üzere bütün terör karargâhlarını çökertmek üzere, hava akınları yanında yeterli ve etkili sayıdaki askerle, PKK’nın belini kıracak bir kara harekâtı niçin yapılmıyordu?

 

 

2- “Sığınmacıları korumak” gibi bahanelerle ve aslında ABD’nin teklifiyle Suriye sınırında oluşturulması kararlaştırılan bir “TAMPON BÖLGE”; asıl tehdit ve tehlike cephesi olan Kuzey Irak’ta bu güne kadar neden oluşturulmuyordu?

 

 

3- Yoksa, saplandığı bataklıktan kurtulmak için, Irak’tan kaçmaya mecbur kalan Amerika; Kürdistan’ın hamiliğini Türkiye’ye bırakmak ve ordumuzu kendi hesabına kullanmak üzere mi, bizi o bölgeye çekiyor ve terör eşkıyalarını bu amaçla mı kışkırtıp askerlerimizin Güneydoğu bölgesindeki harekat planlarını ve geçiş güzergahını PKK’ya bildiriyordu?

 

 

4- Dış güçlerce yürütülen Hakkâri-Şırnak yöresinin “Kurtarılmış Kürt Bölgesi” ilan edilerek, PKK’nın terör şebekesi sınıfından çıkarılıp “Bağımsızlık Savaşçıları” konumuna taşınması ve böylece uluslararası meşruiyet kazanması yönündeki sinsi hazırlıklara, AKP iktidarının; “demokratikleşme ve AB standartlarına yetişme” palavralarıyla, taşeronluk yapması bir gaflet ve cehaleti mi, yoksa daha derin bir işbirliğini mi yansıtıyordu?

 

 

5- PKK’nın kolu olan PJAK’ı vurduğu için İran’ı suçlayıp sataşan ve Pentagon bünyesinde kurduğu özel bir büro ile PJAK’a resmen ve alenen sahip ve destek çıkan ABD’nin: “PKK terörüne karşı Türkiye’nin yanındayız” yalanlarına inandırmak ve Amerika’yı dost ve müttefik olarak tanıtmak için, yandaş medyanın halkımızı aldatmasına hükümet niye göz yumuyordu?

 

 

6- Akif Beki gibi kiralık yalakaların, Habertürk TV’ye telefonla katılıp: “Askeri bu operasyonları yapmaya PKK zorladı. Kışkırtıcı eylemlerle TSK’yı bu harekâta mecbur bıraktı ve maalesef barış ve uzlaşı süreci sekteye uğradı. PKK Türkiye’yi, tekrar en başa, yani silahlı çatışma ortamına çekmeyi başardı” tespit ve yorumları doğru ise, PKK’nın yönlendirdiği bir sürecin ucuz kahramanlığı “Boş-bakan”lara, hangi hakla veriliyor; “Artık sabrımız taştı, bıçak kemiğe dayandı” edebiyatları, halkımızın gazını almak için mi, hava atılıyordu?

 

 

 

 

 


 

[1] KAYNAK: DOĞU TÜRKİSTAN NET / 5 Ağustos 2011

 

 

http://www.mevzuvatan.com/haber/4245-cok-gizli-hukumet-ve-abd-arasinda-nisan-201139de-y.html

 

MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi