Anasayfa » ”FASİT ÇOCUK” İMALATI VE BASİTLİK AHLAKI (Bir Neslin Mahfı!)

”FASİT ÇOCUK” İMALATI VE BASİTLİK AHLAKI (Bir Neslin Mahfı!)

Yazar: yonetici
0 Yorum 56 Görüntüleyen


“FASİT ÇOCUK” İMALATI VE BASİTLİK AHLAKI
(Bir Neslin Mahfı!)

 

Çocuklarımız,
Allah’ın bize bir emaneti, evlerimizin şenliği, ailelerimizin nesil garantisi
oldukları kadar, aynı zamanda millet olarak geleceğimizin de güvencesi
konumundadır. Onlara hangi heves ve hedeflerle doyurup olgunlaştıracak ve nasıl
bir ahlak ve anlayış aşılayacak olursak, kendimize, ailemize ve milletimize
öyle bir gelecek hazırlayacağımız da açıktır. Tamamen dünyevi hesaplar ve maddi
kıstaslarla terbiye edilen, bu maksatla eğitilip öğretilen çocukların…
Allah’tan, Kur’an’dan, kutsallarından ve yaratılış amaçlarından habersiz ve
ilgisiz yetiştirilen çocukların, ileride inançlı, vicdanlı, duyarlı ve yararlı
olmalarını beklemek boşunadır. Bugün en örtülü hırsızlıkları, en düşük
ahlaksızlıkları, en büyük haksızlık ve katliamları, İslam’a ve insanlığa
vatanımıza ve milli çıkarlarımıza aykırı en ürkütücü hıyanet ve kumpasları; en
yüksekokullarda okumuş, en örnek dini cemaat ve tarikatlar içinde bulunmuş
insanların yaptığını görmek, bazılarına şaşırtıcı gelse de, aslında bunlar
doğal sonuçlardır, çünkü oldukça yaygın ama o kadar da yanlış bir  “çocuğa bakış açısının ve yetiştirme
tarzının” acı meyveleri toplanmaktadır.

Bebeklerimizin
gençliğimizi, gençliğimizin ise geleceğimizi ve daha da ötesi ahiretimizi
şekillendireceği gerçeği unutularak, hiçbir ideal ve iddia sahibi olmayan,
kutsalları, hatta yakın akrabaları için bile “fedakârlıkta bulunmayı ahmaklık”
sayan, kendisi ve ailesi dışında risk almaya ve tehlikeye atılmaya değer hiçbir
şey bulunmadığı kanaatiyle büyütülüp beyni sulanan nesiller oluşturarak,
dünyada huzur ve emniyete, ahirette ise cennete ulaşacağını sananlar elbette
aldanmaktadır. Bir zamanlar; vatanına, milli namus ve onuruna, inancına ve
İslam davasına, gerekirse seve seve “KURBAN OLMAK” şuuru ve sorumluluğu ile
ruhu doyurulan ve kulağına ninniler okunan ve bunun için askere giderken
kurbanlık koç gibi kınalar yakılan çocukların yerini: şimdi sözde en şuurlu
ailelerde bile, “her okulda ve sınıfta ille de en seçkin talebeler arasında
bulunması için sürekli ders ve test manyağına çevrilen, en prestijli
üniversiteleri kazanmaları için teşvik edilen; ama bu arada dini bilgileri
öğrenip ibadetlerini yerine getirmelerinin performansını düşüreceği ve zihnini
güdükleştireceği düşünülen ve uzak durması öğütlenen ve hele insani ve İslami
amaçlar taşıyan, milli ve manevi sorunlara çözüm arayan parti ve derneklerle
uğraşmalarının, sorumluluk bilinciyle mitinglere ve gösterilere katılmalarının
tehlikeli ve gereksiz bir girişim olduğu öğütlenen” böylece sadece konuşup
dolaşan ROBOT’lar almıştır. İşte bu yüzdendir ki, Asrı Sadette Hz. Üsame’ler 19
yaşında ordu komutanı (Genelkurmay Başkanı) yapılırken, Sultan Mehmetler 21
yaşında Fatih olup yepyeni çağlar açarken, şimdi 20 yaşına girmeden askerlik
bile yapamayacağı, 30 yaşından önce evlense hanımına ve yuvasına sahip
çıkamayacağı düşünülen gençler çoğalmaktadır. Ama bunun yanında 17 yaşında
Gemicilik Filosuna sahip olan şanslı yavrucuklar da vardır!..

Kırşehir
Esnaf Odaları Emekli Başkanı muhterem büyüğümüz: “Üniversiteyi bitirip
Ankara’da yüksek bir bürokratik makama gelen oğlunun, Devlet Malzeme Ofisi’ne
ait sarı renkli resmi zarf içinde kendisine gönderdiği mektubu hiç açmadan ve
üzerine “milyonların hakkı bulunan devlet zarfıyla bana gönderilen özel mektubu
okumuyorum ve böyle bir evlat tanımıyorum!” yazarak geri yolladığını
anlatmıştı.

Bugün ise
postal kutularında ve soğutucu raflarında saklanan milyonlarca haram ve haksız
paranın nasıl aklanacağını gizli şifreli özel telefonlarla birbirine soran
muhteşem Babaların ve mübarek oğulların nasıl “KUTSANDIĞINA” ibretle ve
hayretle şahit olunmaktadır. Çünkü “Kurban evlat”tan “kutsal çocuk” mantığına
kayılmıştır. 10 yaşında porno izlemeye, 11 yaşında bonzai çekmeye, 12 yaşında
hırsızlık etmeye, 13 yaşında çete kurup yönetmeye ve annesini dövmeye, 14
yaşında kız ve erkek arkadaşlarıyla eve gelip aynı odalarda geceledikleri için
kendileriyle gurur duyan anne-babalarınca övgüler dizilmeye, 15 yaşında gebe
kalıp çocuk düşürmeye, 16 yaşında dağa çıkıp büyük Kürdistan için mücadele
vermeye, 19 yaşında “gerilla reisi” olarak Türk ordusuna baskınlar düzenlemeye,
25’inde PKK partisinin eş başkanı seçilmeye, 30’unda meclise girip “TC”(!)ye
rest çekmeye başlayan “kutsal çocuk”ların çoğaldığı bir ülkede, 17 yaşında
Gemicilik Filosu kuran kahraman evlatlarımız elbette gurur kaynağımız ve yüz
akımızdır(!)

Siyonist
Yahudi kabalistler; Hıristiyanlığı, İslamlığı ve tüm insanlığı, bütün dini ve
ahlaki değerlerden koparıp; “gelişmiş hayvan olduklarını, güçlülerin zayıfları
yok etmesinin doğallığını ve tüm ahlaki ve ailevi kuralların çağdışılığını”
aşılamak ve dünyayı “iki ayaklı hayvan köleler olarak” avuçlarına almak üzere
Yahudi Hahamı Darwin’e “İnsan ve hayvanların aynı kökten türedikleri ve sonunda
maymundan insana evrildikleri” safsatasını yazdırıp bilimsel gerçek diye
dayatmışlardı. Hitler Faşizminin “Üstün (Ari) ırk” saplantısının ve diğer
“ırkçı ve kafatasçı sapkınlıkların” da fikri temelini oluşturan bu asılsız ve
kasıtlı yalanlar ne tesadüf ki, Darwin’in kuzeni Francis Galton ve yine
Darwin’in oğlu Leonard Darwin gibi diğer Yahudi kökenli İngiliz vatandaşı sahte
bilim adamlarınca yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılmıştı. Leonard Darwin
“Ojeni-Sağlıklı doğum” teorisiyle, “İngiliz ırkının ve Avrupa halklarının
ıslahı için, tüm zayıf, sakat ve hastalıklı kimselerin imhasını ve sadece
seçkin-asil kanı taşıyanların evlenmesi yasasını” hazırlatmış bu arada hem
Darwin Yahudisi hem de takipçileri: “Türklerin, bazı Asyalı kavimleri ve
Zencileri, henüz evrilmemiş maymun-insan arası (yarı hayvan) türleri”
saymışlardı. Ülkemizde bile hala bu safsata ve sapkınlıkları bilim diye okutan
ve savunan, Darwinist Ulusalcıların ve bazı kafatasçı ırkçıların hazırladığı
gençlik, bugünkü sefalet ve rezaletlerin temelini oluşturmaktaydı.

Kalabalık
Psikolojisi ve Basitlik Karakteri, Bir Ur Gibi Toplumu Kuşatmaktadır!

Allah’ın
yüceliğini hakkıyla kavrayan bir insan yaptığı işlerin her aşamasında yüksek
bir ahlak ortaya koyacaktır. Ancak “basitlik” insanı, Kur’an ahlakına uygun bir
yaşam şeklinden tamamen uzaklaştırır. Peygamberimiz (sav) “Edepsizlik ve çirkin
sözün girdiği yer çirkinleşir” (Tirmizi, Birr 47) buyurmaktadır. Bu hadiste
bildirildiği gibi gafil bir ruh haliyle yaşayan insanın hayatına da günahlar ve
karmaşa hâkim olacaktır. Bulunduğu yerler çözümsüzlüklerin yaşandığı, konuların
bir türlü başarılamadığı, gerilime müsait ve huzursuz ortamlara dönüşüp
kalacaktır. Ancak burada “batıl basitlik dininin” çok önemli bir özelliği daha
ortaya çıkmaktadır: Basitlik tek başına yaşanamayacaktır, bu kişilerin bu kirli
kültürlerini sergileyebildikleri arkadaşlarına, yani kendileri gibi aynı basit
ve fasit kültürün içindeki gafil insan topluluklarına ihtiyaç vardır.

“Basit
insan” denilince genel olarak görgü kurallarından habersiz, cahil, bilgisiz,
nerede nasıl hareket edeceğini, neler söyleyeceğini bilmeyen, ölçüsüz ve
törpüsüz bir insan modeli hatırlanır. Oysa bizim anlatacağımız konu halk
arasında kullanılan anlamdaki “basitlik” değil, din ahlakına göre basitliğin
nasıl bir ruh hali olduğunu vurgulamaktır. Burada ele alınacak olan basitlik,
bilinen anlamından çok daha köklü ve derin bir hastalıktır. Ve insanı dünyada
zillet ve cehalete, ahirette ise cehenneme sürükleyebilecek büyük bir ruh
hamlığıdır.

Basitlik;
insanın, ruhunu Kur’an ahlakına ve İslam ahkâmına uygun bir şekilde
yoğurmaması, Allah’a yakın olma ve O’nun rızasını kazanma konusunda istekli
olmaması sonucunda, davranış ve düşünce biçiminde meydana gelen yüzeysel ve
sahte tavırlardır. Bu yüzeysellik, insanın, Allah’ın gücünün sınırsızlığını,
kendi etrafında ve dünya çapında meydana gelen olaylardaki hikmetli mesajları
ve yaşamın gerçek manasını anlamada zayıf bir kavrayışa sahip olması ve ilgisiz
davranması şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Basitlik,
kimi insanlar tarafından hayat şekli olarak yaşanan ve temelde içteki
basitlikten kaynaklanan tavır düşünce ve konuşma bozukluklarıdır. Ancak
basitlikle yanlış bir takım algıları karıştırmamalıdır. İnsanların
samimiyetlerinden kaynaklanan doğal tavırları basitlik sayılmaz, doğallığın
kendine göre bir güzelliği, derinliği ve etkileyiciliği vardır. Dolayısıyla
basitlikten sakınmak doğallığı kısıtlamak şeklinde anlaşılmamalıdır. Basitlik
bunlardan farklıdır; doğallık gibi safiyet samimiyetten ziyade; şuur
kapalılığından, din ahlakından uzaklaşmaktan, yüce değer ve hedefleri bırakıp
yüzeysel ve magazinsel konulara kapılmaktan kaynaklanır. Cahiliye toplumlarında
kimi insanlar basitlikten sakınmanın yolunun sahte bir asalet anlayışı olduğunu
sanırlar. Bu suni ve sahte asaletin gereğinin de; soğuk ve resmi davranmak,
yapmacık tavırlar takınmak, kibarlaşmak olduğunu zannedip gaflet ve gurura
kapılmaktadır. 

Basitliğe
yol açan başlıca nedenler ise şunlardır:

Allah’ı
unutarak insanları ve çıkarlarını ön planda tutmak

Basitlik
denilince insanların büyük çoğunluğunun zihninde; konuşması bozuk, gülüşleri ve
tavırları estetikten uzak, güçlü bir kişiliği olmayan insanlar canlanır. Oysa
basitlik bunların yanı sıra çok daha geniş bir anlam taşır. Basitlik yalnızca
görgüden ve nezaketten uzak tavırları kapsayan bir kavram değil, Allah’ın
kadrini hakkıyla takdir edememekten kaynaklanan bir ahlak yozlaşmasıdır.
Dolayısıyla böyle bir karaktere sahip insanın mutlaka abartılı tavırlar
sergilemesini beklemek de yanlıştır. Bir kişinin insanlardan korkması, makam ve
menfaat umması, onların rızalarını kaybetme endişesi taşıması, onların sevgisini
ve hoşnutluğunu kazanmayı Allah’ın sevgisine ve hoşnutluğundan daha önemli
sayması, bunların yanı sıra bir kişinin karşısına çıkan olumsuz olayların
Allah’ın kontrolünde olduğunu unutarak paniğe kapılması, yakınması, öfkelenip
telaşlanması da basitlik karakterinin yansımalarıdır.

Kur’an’da
bildirilen; “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp
anlamıyoruz’. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren
olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün
değilsin” (Hud Suresi, 91) ayeti bu tiplerin karakterini anlatmaktadır.

Gafil ve
maddi (hayvani) bir hayat yaşamak

Gaflet;  insanların, Rabbimiz’in varlığını unutarak,
ölümü ve ahiret gerçeğini hiçe sayarak, dünyevi istek ve tutkularına uyup
bunlarla uğraşmaları sonucunda Allah’ın yüce emirlerini uygulamaktan
uzaklaşmalarıdır. Allah’ın “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı
bilirler (maddi şeylerle avunup oyalanır). Ahiretten ise gafil olanlardır” (Rum
Suresi, 7) ayetinde bildirdiği gibi olayları sadece dıştan görünen yönleriyle
bakmakta olanlar, Allah’ın bu olaylar üzerindeki mutlak hâkimiyetini düşünmeden
yüzeysel bir bakış açısıyla yaşamayı kendileri için bir kültür (hayat tarzı)
haline sokanlar, basit ve bayağı insanlardır. Yaratıcımız olan Allah’ın
büyüklüğünü, gücünün ve hâkimiyetinin sınırsızlığını gerektiği gibi
kavrayamamış olmaları, onların, bu cahil ve basit kültürü yaşama konusunda
çirkin bir cesaret kazanmalarına sebep olmaktadır.

Hayatlarında
yüksek idealleri bulunmamak

Müslümanlar
dünyada farklı kültür ve kökenden herkesin huzur içinde yaşayacağı bir Adil
Düzen’i kurma gayretiyle birlikte ahirete yönelik de büyük idealleri olan
insanlardır. Bu ideallerin başında ahirette Allah’ın iman edenler için
hazırladığı cennete girme isteği yer alır. Ancak bunun üstündeki yegâne
idealleri Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır.

“Allah,
mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından
ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiş (bulunmaktadır).
Allah’tan olan asıl hoşnutluk ise en büyük (karşılık ve mükâfattır).” (Tevbe
Suresi, 72)

Cennet,
nefsin arzu ettiği her türlü nimeti içinde barındıran kusursuz bir mekândır.
İslam ahkâmını ve Kur’an ahlakını yaşayan bir insanın içinde yaşamayı tutkuyla
arzuladığı, kavuşmak için çaba harcadığı sonsuz bir güzellikler vatanıdır.
Ancak ayette de bildirildiği gibi bir mümin için sonsuz güç sahibi Rabbimiz’i
razı etmek her şeyin üzerindeki bir mutluluk kaynağıdır. Bu amaç doğrultusunda
bir Müslüman kendisini her an daha güzel ahlaklı ve ahirete hazırlıklı olacağı
şekilde olgunlaştırır, insani özelliklerini ise daha güçlü ve kaliteli hale
getirmek için hedefini her geçen gün biraz daha yükseğe çıkarır. Bu bağlamda
Hakkın hâkim olması Adil Düzenin kurulması için çabalarını sürekli artırır. Bu
nedenle samimi bir Müslüman kendini hiçbir konuda yeterli saymayacak, ilmü
irfanını, ahlakını, alışkanlıklarını, davranış kurallarını ve hayat tarzını
Kur’an’a ve Resulüllaha göre değiştirmekten ya da geliştirmekten
sakınmayacaktır.

Eğitim ve
yetiştirilme tarzının kişiyi basitlik kültürüyle yoğurması

İnsanların
kendi aile çevrelerinden, yakın ilişki içinde oldukları arkadaş ekiplerinden,
ya da içinde yaşadıkları sosyal çevreden aldıkları telkinlerin de, basitliğin
kültürünü yaşamalarında önemli bir etkisi vardır. Aile ortamından başlayarak
okul ve arkadaş ortamı ile devam eden eğitim sırasında kişinin çevresindeki
insanlardan öğrendiği düşünce ve davranış biçimleri tüm yaşamını etkisi altına
almaktadır. Eğer bir insan cahiliye toplumu içinde yetişmişse ve kendisi de
Kur’an ahlakını ve İslam ahkâmını öğrenip benimsememişse, o zaman çevresinden
edindiği çirkin karakteri aynı şekilde yaşayacaktır. Özellikle çocukluk
yıllarındaki gözlemlerin, bu karakterin yaşanmasındaki rolü çok fazladır. O
çağda anne babasının, yakın akrabalarının ya da arkadaşlarının içinde yaşadığı
kültür kişiyi derinden etkileyip belirli bir kalıba sokmaktadır. Henüz hiçbir
şey bilmeyen bir çocuk çevresindeki insanlarda gördüğü iyi ve kötü her şeyi hafızasına
almaktadır. Belli bir süre sonra da bunları taklit ederek benzer olaylar
karşısında aynı tepkileri vermeye, aynı mimik ve konuşma tarzını kullanmaya
başlamaktadır. Belli bir yaşa kadar arzuları, alışkanlıkları, davranışları
hatta duyguları neredeyse bu kişilerin birer kopyası olmaktadır. Hatta
kendisine yeni ve iyi bir şey öğretilmek istendiğinde hemen annesinden,
babasından ya da yakın görüp kültürünü benimsediği başka bir kişiden böyle
görmediğini öne sürerek haklı ve hayırlı bir davranışı uygulamaktan
kaçınacaktır.

Allah
Kur’an’da “(Onlar); hayır” dediler. “Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk”
(Şuara Suresi, 74) ve “Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse,
onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız”
derler …” (Bakara Suresi, 170) ayetleriyle cahiliye insanlarının ve basitlik
bağımlılarının körü körüne atalarının asılsız uygulamalarına uymakta ısrar
ettiklerini açıklamaktadır.

Fasit
tavırların ve basit davranışların bazıları:

Bakış
açısındaki basitlik ve bayağılık

Bilindiği
gibi insanların bakış açıları, sahip olduğu kişiliği ve yaşadığı kültürü
yansıtır. Yüze gerçek anlamını veren bakışlar, kişinin içinde yaşadığı ruh
halini, kültür düzeyini, kişiliğini, karakter yapısını teşhis etmede önemli bir
etken sayılmaktadır. Allah’a imanı gerçek olan, içinde ahiret korkusu duyan,
ihlâslı bir müminin bakışlarında derin bir tevazu, teslimiyet ve olgunluk göze
çarpacaktır. Gözlerinde dünyevi tutkulardan uzak ve olgunluğa ulaşmış bir
insanın mutmain olmuş bakışları okunacaktır. Allah’a iman ettiği, akıllı ve
şuurlu bakışlarından açıkça anlaşılır. Peygamber Efendimiz (sav) bir
hadisinde“Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonraki (hayatı) için en güzel
şekilde hazırlananı (tanıyın ve örnek alın). İşte onlar en akıllı-şuurlu
olanlardır”(İbni Mace, Cilt 10, Syf.540) şeklinde buyurmuştur.

Basitlik
kültürüne ait sohbetlerin kısırlığı

Bakışlar
gibi, bu kültürün içindeki kişiler arasında geçen konuşmalar da; gerek konusu,
gerekse konuşma sırasında kullanılan ses tonu ve konuşma üslubu açısından
içinde yaşadıkları ruh halini yansıtır. Örneğin basit insanlar basit konuları
halletmek için gereğinden fazla zaman ayırmaktadır. Tek bir cümle ile
çözülebilecek bir konuyu aralarında büyüterek saatlerce konuşup boşuna tartışmaktadır.
Örneğin bu kültürü yaşayan bazı kadınlar çok iyi bildikleri halde yemeğin nasıl
yapılacağı konusunda bitmek bilmeyen sohbetlere dalmaktadır. Aynı şekilde bu
kültürü yaşayan erkekler arasında da bir araba markasının özellikleri, futbol
sohbetleri gibi konular uzadıkça uzamaktadır.

İncir
çekirdeğini doldurmayan basit içerikli konuşmalar yapan kişiler samimiyet adı
altında son derece avami ve argo kelimeler hatta küfürler kullanmaktan
sakınmamaktadır. Konuşma sırasında hayretlerini veya kınamalarını belli eden
ses çıkışları yapmak, bahsi geçen kişileri küçümsediklerini, onlarla alay
ettiklerini ifade eden ses tonları ve vurgulamalar kullanmak, basitlik kültürü
içinde yaşayan insanlar için doğal konuşma şekli halini almıştır. Oysa dünya
hayatı boyunca Kur’an’a uygun olmayan her hareketinden sorumlu olacağının
bilincinde olan kişi kendisini hesap gününde utandırmayacak tavır ve
konuşmalara odaklanır. Onu küçük düşürecek, basit bir insan konumuna sokacak
konuşmalardan şiddetle kaçınır. Ancak basitliği kendisi için bir kültür haline
getiren insanların bu tür endişeleri bulunmamaktadır.

Fasit (ifsat
edici) ahlaklı basit insanların düşünce ufukları, ancak kendi kültürlerine ait
sıradan konuları anlatacakları kadardır

Bu nedenle
aynı kültürü yaşadıkları insanlarla çok yakın diyalog kurabilirlerken, bu
kültürden uzak ve olgun kişilerle konuşmaları son derece dar bir çerçeve içinde
kalmaktadır. Kendi basit dünyalarında yaşayan insanların gün içinde açtıkları
sohbet gündemleri ve bu sırada kullandıkları kelimeleri dahi hemen hemen hep
aynıdır. Sınırlı düşünmelerine ve konuşabilmelerine, geniş görüş sahibi
olmamalarına rağmen bu insanlar, kendilerini çok önemli, çok zeki ve akıllı
sanmaktadır. Bu nedenle konuşmaları sırasında genelde kendilerini hep öne
çıkaran bir üslup kullanıp, içinde bulundukları kirli kültürün kendilerini
soktuğu alçaltıcı durumdan habersiz bir şekilde gizli ya da açık şekilde
övünmeye kalkışırlar.

Bayağılık ve
aşağılık kompleksini yansıtan BASİTLİK kültürü yaşayan insanların ortak
özelliklerinden bir diğeri de; dünyada meydana gelen olaylardan, Müslümanlara
yapılan zulüm ve zorbalıklardan, zayıf bırakılan ve çaresiz kalan insanların
yaşadıkları acılardan habersiz ve ilgisiz konulara dalmalarıdır

Bu kişiler
dünyada yaşanan bu gerçeklere hiçbir zaman ilgi duymamakta, sorumluluklarını
hatırlamaktadır. Akılları her zaman kendileri için kurdukları küçük
dünyalarındadır. Dünyada yaşanan olayların gidişatından, Kur’an ahkâmının ve
İslam ahlakının yaşanmamasından dolayı insanların karşılaştıkları zorluklardan,
yine zalim emperyalistlerin çıkardığı iç savaşlardan ve ülkeler arası
çatışmalardan, açlık ve sefalet içinde yaşayan insanların maruz kaldıkları
zorluklardan haberleri dahi olmamaktadır. Daha doğrusu bu olaylar kendilerinden
uzakta olduğu için onları ırgalamamaktadır!

Aciz,
beceriksiz ve basit insanlar fiziksel ihtiyaçlarını sık sık gündeme taşıyan ve
kendilerini acındıran konuşmalar yapmaktadır

Böyle
insanlardan sık sık “acıktım, susadım, usandım, başım ağrıdı, hiç uyuyamadım”
gibi sözler duyulmaktadır. Elbette insan bir ihtiyacını gerektiğinde dile
getirmesi doğaldır. Ama şimdi sözü edilen basit karakterli insanların bu
konuları gündeme getirmeleri ihtiyaçlarını karşılamak, çözüm bulmak amacı
taşımamaktadır. Bu insanlar bazen “laf olsun” diye bazen de dikkat çekmek için
böyle konuşmalar yapmaktadır.

Bilgiç
geçinen aslında cahil ve gafil kesimlerin ve basit kişilerin yaptıkları şakalar
genelde karşı tarafı kırma ve kendisini üste çıkarma amaçlıdır

Bu tipler
kendilerini yüceltmeye, karşı tarafı ise yermeye, eleştirmeye hatta küçük düşürmeye
çalışmaktadır. Olgun ve onurlu Müslümanlar ise yaptıkları esprilerde mutlaka
karşı tarafın da hoşnutluğunu ve ortamın huzurunu ön planda tutacaktır. Eğer
yerici bir şaka yapacaklarsa ancak kendi nefislerini eleştirerek bunu
yapacaklardır. Müslümanlar gelişmiş bir insaniyet duygusuna sahip oldukları
için karşı tarafın izzeti nefsine ve memnuniyetine uygun davranmayı
amaçlayacaktır. Ve hele basitlik kültürünü yaşayan insanların esprilerinde,
müminlerin asla başvurmayacağı bir yöntem olan alaycılık da sıkça
rastlanmaktadır. Alaycı espriler bu insanların sözde karşı tarafı ezmek ve
kendilerini yüceltmek için sık sık başvurdukları yöntemler olmaktadır.

Basit
insanların en belirgin özelliklerinden biri de sürekli olarak olumsuz yorumlar
yapmalarıdır.

Çoğu zaman
olayların hayırlı yönlerini göremediklerinden, sürekli mağdur edilecekleri,
üzülecekleri, sıkıntıya düşecekleri yorumları yapılır ve haksızlığa
uğradıklarına yönelik kuşkulara kapılır. Bu insanların bir başka basitlik yönü
de insanların dikkatlerini üzerlerine çekmek için olayları abartarak
anlatmasıdır. İnsanların, söylediklerini dinlemelerini sağlamak, onları
güldürmek, kendisini sempatik bulmalarını sağlayarak dikkat çekmek gibi basit
amaçları için çok rahatlıkla abartılı anlatımlar yapmaktan, karşı tarafa
doğruluğu şüpheli olan ilginç bilgiler aktarmaktan şeytani bir zevk
alınmaktadır.

Farklı
ortamlarda farklı karakter sergilemek bir basitlik hastalığıdır

Basit
karakterli insanların yaşamlarına ve dine yaklaşımlarına bakıldığında pek çok
noktada samimi olmadıkları anlaşılacaktır. Bu kişilerin söyledikleri ile
yaptıkları çoğu zaman farklıdır. Dine bağlı olduklarını söylerler ama bir
zorlukla karşılaşınca imanlarındaki zayıflık hemen sırıtır. Örneğin sağlıklı
olduğu zamanlarda son derece şevkli ve neşeli olan bir insanın, biraz sağlığı
bozulduğunda birdenbire neşesi kaçmakta, Allah'a ettiği duaları unutmakta,
hatta Allah'ın kendisine bu hastalığı neden verdiğini kendi kendine sormakta,
daha da ileri giderek böyle bir şeyi hak etmediğini sanmaktadır.

Bir diğer
basitlik örneği de, her fırsatta yaptığı iyi ve olumlu şeyleri hatırlatmaktır!

Basit
karaktere sahip insanlar yaptıkları iyilik ve hayırları, gösterdikleri olumlu
tavırları herkesin bilmesi için çırpınır. Bu yüzden de bunları olabildiğince
insanların görebilecekleri şekilde ortada yapmaya çalışılır. Örneğin bir
yoksula para yardımında bulunurken bunu açıktan açığa etraftakilerin
görebilecekleri şekilde ulaştırır. Sonrasında da yine yaptıkları bu yardımın,
ya üstü kapalı şekilde vurgulayarak anlaşılmasını sağlar, ya da bunu açık bir
dille anlatırlar. Veya bu tarz insanlardan sık sık “O hediyeyi ben yolladım,
üzerindekini ben aldım, o eksiği ben tamamladım, o dosyayı ben hazırladım,
fikri ona ben hatırlattım, arabamla evine bıraktım, hastayken ona ben baktım…”
şeklinde cümlelerle kendilerini öne çıkarmaktadır. İşte bir insanı bunları
yapmaya iten sebep basitlik ahlakıdır. Çünkü basit karakterdeki insanlar bu tip
şeylerle kendilerini sözde yüceltmeye, övmeye ve böylece insanların yanında bir
değer kazanmaya çalışılır. Şayet kalplerinde ve düşüncelerinde Allah'ın rızası
yerleşmiş olsaydı kuşkusuz insanların takdirine ve övgüsüne tenezzül edip
durmayacaklardı.

Basit
insanlar kolay kızıp hırçınlaşır!

Öfke ve
gerginlik genellikle menfaat çatışmalarında ortaya çıkmaktadır. Basit karaktere
sahip insanların birçoğu çıkarlarına zarar geleceğini düşündükleri durumlarda
hemen asabileşip hırçınlaşır. Her zamanki karakterlerinin dışına çıkarak
bambaşka bir görünüm kazanır. Öfke; sakin, umursuz, şakacı veya ağırbaşlı bilinen
bir insanı, birdenbire tanınmayacak hale getirerek son derece katı ve acımasız
yapabilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Ancak bunu yapabilmesi için, o insanın
iradesinin ve vicdanının zayıf, Allah'ı unutmuş ve nefsine karşı zaafa düşmüş
basit bir insan olması lazımdır.

Bu kişilerin
öfkelerini belli etmek için kullandıkları yüzlerce farklı yöntemleri vardır: 1-
Soru soran bir kişiye bir müddet sustuktan sonra alaylı cevap vermeye
kalkışmak, 2- İmalı ve suçlayıcı konuşmalar yapmak, 3- Sürekli herşeye itiraz
ve şikâyet ederek aksilik çıkarmak, 4- Gülünecek ortamlarda gülmeyip suratını
buruşturmak, 5- Surat asmak, 6- Konuşmalara katılmamak, 7- Hızlıca kapı
çarpmak, 8- Bir eşyayı yere vurmak ve ortalığı dağıtmak gibi yöntemler
bunlardan sadece bazılarıdır. Bu öfkeli tavırların ve imaların hepsi de
basitlikten kaynaklanır ve hiçbiri İslam ahlakına uymamaktadır. Çünkü insanın
başına gelen her olay Allah'ın kontrolünde ve takdiriyle gerçekleşmiş
olmaktadır. Hayatımızın her saniyesi ve her hadisesi Allah'ın hükmü altındadır.
Bu nedenle insanın kendisini kaybedip, öfkeye kaptıracağı bir durum şeytanın
kışkırtmasıdır.

Milli Görüş
mücahidi geçinip, Erbakan Hocaya yapılan: “Cihat paralarını mala çevirip üstüne
tapuladı ve çocuklarına miras bıraktı!” iftirasına susarak: “dilsiz dangalak”
olup pişkinlik numaraları ve parti içi disiplin nakaratları atanlar, uyduruk
YİK Başkanlarına dokunulduğunda ise hemen hırçınlaşıp saldırmaktadır. İşte bu
bir “Basitlik, Fasitlik ve hasitlik” ahlakıdır.

Gençliğimizi
Bencillik ve Beleşçilik dürtüsünden ve Basitlik Kültüründen kurtarmak için,
canlı ve çağdaş örnekler (rol modeller) tanıtılmalıdır!

Çocuklarımıza
ve delikanlılarımıza “Örnek Kahraman!” diye asırlar öncesinde yaşamış, aziz
hatıraları bir kısım hayali kuruntulara bulaştırılıp bir nevi masallaştırılmış
ve gerçeklikten soyutlaşmış şahıslardan ziyade; günümüzde yaşayan, canlı
tanıkları ve yol arkadaşları aramızda bulunan, tek başına başlattığı “imkânsız”
görünen tarihi ve talihli işlere kalkışan, kısaca medeniyet nehrinin önüne bent
kurup akış yönünü değiştirmeyi başaran yerli ve milli şahsiyetler
tanıtılmalıdır. Çünkü öğrencilerimizin sadece hayali ve hamasi duygularını
kabartmakla yetinmeyip, onların; haklarında rahatlıkla bilgi toplayacağı,
araştırmalar yapacağı tartışmalar başlatacağı ve dünya çapındaki program ve
projelerinin anlaşılmaya ve yorumlanmaya çalışılacağı örnek ve önder
liderlerimiz vardır.

Ve gerçek
yiğitlik; piyonlara ve kuklalara sataşmak değil, Erbakan gibi Masonlara ve
Siyonist patronlara kafa tutmaktır!

Hasan Aksay
Bey anlatmıştı:

“1.
Milliyetçi Cephe Koalisyonu zamanında bir Bakanlar Kurulu toplantısı
yapılıyordu. Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel
toplantıya başkanlık ediyor, sağında Milli Selamet Partisi Genel Başkanı ve
Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, solunda Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Alpaslan Türkeş ile Cumhuriyetçi Güven Partisi
Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu oturuyordu. Ben Devlet Bakanıyım ve diğer
bakanlar da hazır bulunuyordu.

O sırada
Milli Gazete’de yazar olan ama sonra sapıtan Selahattin Eş, 2. Abdülhamid Han’ı
metheden bir yazı yazmıştı. Turhan Feyzioğlu gündem dışı söz aldı. Elinde Milli
Gazete vardı:

-Demokrasi
düşmanları sadece dışımızda sanılmasın, bunlar içimize de sızmışlardır!  Bakın şu Milli Gazete’ye. İşte Hasan Aksay’ın
yayın organı! İşte şurada bir yazar Abdülhamid’i methedip göklere çıkarmış. Bu
nasıl bir kafa yapısı? İçimizdeki hainleri ve demokrasi düşmanlarını
unutmayalım!

Diye
konuşmayı sürdürmeye kalkışınca, biz ayağa fırladık. Bizi tutuyorlar, biz fiili
harekete geçmek istiyoruz, ortalık karıştı. O arada Erbakan Hoca yumruğunu
masaya öyle bir vurdu ki; masadaki bardaklar, tabaklar devrilip yerlere
saçıldı. Bir şangırtı, bir gürültü ortalığı kapladı. Hoca bağırıyordu:

-Bre
Mason!… Sen kim oluyorsun da İslam’a sataşıyorsun!.. Biz burada varken,
Dinimizi ve geçmişimize hakaret edebileceğini mi sanıyorsun? Senin haddin
değil, çünkü artık burada biz varız!..

Masaya bir
iki yumruk daha vurdu. Herkes şaşkındı, ve hele Demirel özellikle
telaşlanmıştı!.. Hoca her yumruk vuruşunda:

-Bre
Mason!.. diye Feyzioğluna bağırmaktaydı. Ortalık iyice karışmıştı. Kavga için
atak yapıyoruz, bizi tutuyorlar falan! Adalet Partili Bakanlar bizi tutmak
için, Milliyetçi Hareket Partili Bakanlar Feyzioğlu’nu engel olmak için
uğraşıyorlardı. Söz istiyoruz, Demirel söz vermiyordu. Sonunda İhsan Sabri
Çağlayangil’e söz hakkı tanındı. Çağlayangil bir buçuk saat kadar yatıştırıcı
ve bizi haklı çıkarıcı bir konuşma yaptı. Söz arasında:

 -Beyler burada aramızda hain mi var? Bunları
nereden çıkarıyorsunuz? Aramızda demokrasi düşmanı mı var, Cumhuriyet düşmanı
mı bulunuyor? Sayın Feyzioğlu, bunları nereden ortaya atıyor ve bu toplantıda
dillendiriyorsunuz? Aramızda böyle kişiler mi bulunuyor?

Diyerek
Feyzioğlu’nu yeterince haşlamıştı. Biz de kızmışız, her birimiz söz alıp o
adama haddini bildirmek için hazırlanmışız… Ama Çağlayangili’in sözleri biter
bitmez, Demirel dedi ki: 

-Oturumu
kapatıyorum!

Zaten
Bakanlar Kurulu bu olaydan sonra bir daha toplanamadı ve ülke erken seçime
taşındı”[1]

Kendisine ve
partilerine yönelik onca haksızlık ve hakareti, milli birlik ve dirliğin
korunması hatırına sabredip sineye çeken bu muhterem Zat’ın; dinine, devletine
ve tarihine saldırıldığı zaman nasıl arslan kesildiği, en başta ucuz
kahramanlarımıza ve tabi bütün çocuklarımıza örnek olarak anlatılmalıdır.

 

[1] Allah
dostu Erbakan, Ekrem Şama, Sh. 290






















BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi