Anasayfa » ZULÜM VE SEFALETİN KAYNAĞI; BATIL SİSTEMLER

ZULÜM VE SEFALETİN KAYNAĞI; BATIL SİSTEMLER

Yazar: yonetici
0 Yorum 150 Görüntüleyen

ZULÜM VE SEFALETİN
KAYNAĞI; BATIL SİSTEMLER

Şeytani heves ve
hesaplarla ortaya atılmış, daha bir insan ömrünü doldurmadan cılkı çıkmış,
boyası dökülerek foyası anlaşılmış, gerçek hayat ve insan fıtratıyla uyum
sağlayamamış olan, 
kapitalizm,
komünizm ve sosyalizm
 gibi batıl ve bayağı düşünce sistemleri,
bilhassa Müslümanlar arasında müşteri bulmak için; ilahi adalet nizamı olan
İslam kılıfına sokularak satılmak istenmektedir. Yani MAFYA’yı doğuran ve
doyuran sistemleri, İslam’la özdeşleştirip, ömürleri uzatılmaya gayret
edilmektedir. İşte 
“İslam
sosyalizmi”
 veya “İslam
kapitalizmi”
 yakıştırması da bu tür safsatalardan birisidir. Bu tür yakıştırma ve
yaklaşımların nasıl bir sahtekârlık örnekleri olduğunu daha iyi kavrayabilmek
için “Komünizm, Kapitalizm ve Sosyalizm”  gibi sistemlerin ve asıl bu
sistemlerin kendi hesabına uydurulmasında ve uygulamasında mühim rol oynayan 
Yahudi Siyonizm’inin mana ve mahiyetini ortaya koymamız gerekir.
Yegâne hak din olan ve adil bir dünya amaçlayan İslam’ı, bu bozuk düzenlerle
karıştırmak ve barıştırmak hevesi şeytanlık ve şarlatanlık alametidir.
Ansiklopedik tarif ve teferruatlarla kafaları karıştırmadan bu yanlış düşünce
ve doktrinleri, herkesin rahatlıkla kavrayabileceği bir sadelikle tanıtmaya
başlayalım:

A- KOMÜNİZM

Felsefe olarak Marks ve Engels
tarafından geliştirilen, özel teşebbüse dayanan kapitalizmi yıkarak, yerine
müşterek teşebbüsü öngören, her malın ortaklaşa üretim ve tüketimini düşleyen,
sınıfsız ve sınırsız bir toplum oluşturmayı hayal eden batıl bir düşünce
sistemidir. Komünist düşünceye göre; bütün servet ve sermaye, yeraltı ve
yerüstü zenginlik kaynakları, Fabrikalar ve çiftliklerin hepsi halkın ortak
malıdır ve bunlardan elde edilecek gelir halka eşit olarak bölüştürülecektir.
Özel mülkiyet olmayacak, her şey herkesin yararına üretilmek ve tüketilmek
üzere devletin kontrolüne verilecektir.

Başta İslamiyet her
türlü dini inanış ve yaşayış terk edilecektir. Çünkü komünizme göre “din,
halkı uyuşturucu vasıtası ve sömürü aracıdır”
 Allah, Ahiret,
Peygamber, Mukaddes kitaplar uydurma ve asılsız şeylerdir. Maneviyat yoktur,
her şey madde ve menfaattir. Ferdi ve toplumsal olayların asıl nedeni
ekonomiktir. İnsan gelişmiş bir hayvandır; zaten “evrim” teorisine göre insan
bir tesadüfler sonucu hayvandan (Maymundan) türemiştir. Bu nedenle din, iman,
ar, namus, edep, hayâ, helal, haram gibi kurum ve kurallar boş ve anlamsız
şeylerdir. Komünizmde bu hedeflere ulaşmak için takip edilen yol ise genellikle
şöyledir:

1- Önce o ülke halkını
dini ve ahlaki değerlerin esaretinden(!) kurtarmak için kitap, dergi, gazete ve
filmlerden yararlanarak… Ayrıca radyo, televizyon ve eğitim kurumlarına
sızılarak, din ve dindarlar aleyhine yoğun kampanyalar başlatılacak, bunlar
alay ve eğlence konusu olacak; gerici, yobaz, çağdışı diyerek
dürüst ve dindar insanlara devamlı hücumlar yapılacak, böylece inkâr ve isyan
tohumları ekilecek, solculuk ve dinsizlik; ilericilik ve çağdaşlık alameti
gösterilecektir.

2- Tarih ve geçmiş
devamlı kötülenecek, örf, adet ve geleneklerle bağlar kesilecek, soysuz ve
köksüz bir nesil yetiştirilecektir.

3- İşçi, talebe,
memur, asker ve köylü sınıfları içine sızılarak gizli açık dernek ve
teşkilatlar kurulacak, bu toplum sınıfları ayrı ayrı örgütlenecek, makam, para,
kadın ve icabında tehditlerle insanlar bu örgütlere katılıp beyinleri yıkanarak
komünizme şartlandırılacak ve bunlara, soygun, cinayet, bombalama gibi çeşitli
suçlar işletip örgüte bağımlı hale getirilecektir.

4- İşçi, memur, talebe
ve askerler mevcut düzen aleyhine boykot, yürüyüş, miting gibi hareketlerle
kışkırtılacak, işçi-patron asker-sivil, amir-memur, fakir-zengin ayırımı
körüklenerek sınıflar mücadelesi teşvik edilecektir.

5- Ekonomik ve sosyal
hayat felce uğratılacak, siyasi iktidar çaresizliğe mahkûm edilecektir.

6- Derken kurtarılmış
mahalleler, iller, bölgeler oluşturulacak, giderek anarşik olaylar hızlanacak,
ırk, din mezhep farklılıkları körüklenerek iç savaş alevlenecektir.

7- Nihayet bu genel
şaşkınlık ve yılgınlık ortamında topyekûn kanlı isyanlar ve silahlı
ihtilallerle komünist devrim gerçekleştirilecektir.

8- Bundan sonra bütün
servet ve üretim araçları, basın ve yayın organları, fabrika, çiftlik ve diğer
işletme ve kuruluşlar sahiplerinin elinden alınarak “halk adına ve halk için”
işletilmek üzere devlete teslim edilecektir.

9- Bütün burjuvazi (Kapitalist düzendeki
iktidar sahipleri, servet ve sermaye çevreleri, ağalar, beyler, din adamları)
yok edildikten sonra, sınıfsız bir toplum oluşacak ve böylece komünist
cennetine erişilecektir. İnsanla söylenen ve hayal edilen bu olmasına rağmen,
komünist devrimlerden sonraki uygulama ve gelişmeler tamamıyla bunun
tersinedir. Çünkü hiçbir sosyalist devrimden sonra işçi ve emekçiler asla
iktidar olamamış, komünist partisi ve iktidar konseyi “İşçiler adına” kendi
mutlak diktatörlüğünü ilan etmiştir. Böylece halk, “yılandan kaçarken
çıyana yakalanıverecektir”
 Bu komünist parti diktatörlüğü kendi
saltanatını sürdürmek için baskı, zülüm ve devlet terörünü de beraberinde
getirmektedir. İşte Rusya: sadece 1917-1923 yılları arasında Merxizmin yerleşmesi
uğruna 160 bin aydın, 740 bin zengin, memur ve Subay, 50 bin polis ve jandarma,
40 bin din adamı, bir buçuk milyon işçi ve köylü idam edilmiştir.[1] Hatta Belçika’da yayınlanan
Renaisanca dergisine[2] göre Rusya’da Komünizmin kurbanı 40
milyonu geçmiştir.

Komünist partisinin
mutlak diktatörlüğünden sonra bürokrasi denen bir canavar ortaya çıkmıştır.
Polis büro üyesinden parti müfettişine, fabrika müdüründen dağıtım memuruna
kadar oluşan bir zülüm ve vurgun şebekesi, kişi hak ve hürriyetlerini kemirmeye
başlamıştır. Seçme ve seçilme hürriyeti, basın, yayın ve söz hürriyeti,
yerleşme ve seyahat hürriyeti, serbest çalışma, hür teşebbüs meslek seçme ve
mülk edinme hakkı, din ve vicdan hürriyeti, sadece hayallerde kalmıştır. Her
türlü zülüm ve haksızlık yaygınlaşmış, adil ve bağımsız mahkemeler kapanmış,
hak arama ve savunma gibi hukuk yolları tıkanmıştır. Artık komünizm eski
çağlardaki kölelik sistemine rahmet okutur derecede bir “çağdaş ve
genel kölelik”
 rejimine dönüşmüş bulunmaktadır. Bütün bunların sonucu
mutsuz, huzursuz ve bunalımlı bir toplum oluşturmuştur. Giderek yaklaşan
korkunç bir patlamayı önlemek için de komünist rejim katı kurallarını
yumuşatmak ve nihayet bırakmak zorunda kalmış, kısmi özel mülkiyet, sınırlı
seyahat özgürlüğü, şartlı seçme ve seçilme hakkı gibi bir takım hürriyetleri
tanımaya, Avrupa ve Amerika tipi bir yaşayış tarzını yaygınlaşmaya başlamıştır.
Rusya’da Gorbaçov’un başlattığı Glasnost hareketi de bu mecburiyetin bir
devamıdır ve işte sonunda komünizm kendi kendisini iptal ve iflas etmek zorunda
kalmıştır. Kapitalizmin kalesi olan Amerika ise daha büyük bir ekonomik ve
ahlaki çöküntü yaşamaktadır ve artık tarihi çözülme kaçınılmazdır.

B- KAPİTALİZM

Kapitalizm, sınırsız
bir özel mülkiyet ve ferdi teşebbüs özgürlüğünü esas alan koyu faizci bir
sömürü düzenidir. Herkes arzu ettiğini yapmak ve isteği işe girişmek
özgürlüğüne sahiptir. Kapitalist düzende bir insan isterse bir matbaa
kurabilir, bir gazete sahibi olabilir, bir yayınevi açabilir. İsterse bir
radyo, Televizyon istasyonu, isterse bir demirçelik fabrikası açabilir,
vergisini ödemek şartıyla isterse genelevleri, randevu evleri, kumarhaneler,
beş yıldızlı oteller, moteller çalıştırabilir.

Ancak bu sınırsız ve sorumsuz özgürlük
hikâyesi; giderek otomatik olarak servet ve otoritenin belli ellerde
toplanmasıyla neticelenir. İnsafsız ve koyu faizci, doyumsuz kâr arzusu
içindeki holdingler, Ülkedeki servet ve sermayeyi sömürmeye, sömürdükçe de
semirmeye ve hükmetmeye yönelmektedir. Giderek ürüne, üretime, borsalara ve
fiyatlara tahakküm edip tekelleşmekte, fabrikalar, bankalar,  ithalat ve
ihracat onların tekeline geçmektedir. Gazete, sinema, dergi hatta radyo,
televizyon gibi etkili propaganda ve reklâm araçları da artık onların elinde ve
emrindedir. Bütün bu servet ve fırsatları kullanarak istedikleri siyasi partiyi
kurmak ve kamuoyu oluşturarak iktidar olmasını sağlamak ve “millet
iradesi” 
adına Meclise hâkim olup istedikleri kanunu ve kararları
çıkarmak imkânına erişilmektedir. Bu sermaye diktatörleri silahlarını satmak
yeni pazar imkânına kavuşmak için, güdümündeki işbirlikçi hükümetler
marifetiyle ülkeleri anlamsız savaşlara bile sokabilmektedir.

Çoğu yararsız ve aşırı
üretimlerine pazar bulmak için hesapsız bir tüketim arzusu körüklenerek, tam
bir israf ekonomisi yürütülmektedir. Çeşitli ve yetkili reklâm ajanslarıyla,
moda, lüks hayat, içki, uyuşturucu, kumar, fuhuş sürekli teşvik edilerek,
ahlaki ve manevi değerler tahrip edilir. Toplum uyuşuk, pısırık ruhsuz,
şuursuz, idealsiz robotlar haline getirilir. Küçük sanayi ve esnaf kesimi
körletilip, orta direk çökertilir. Halk giderek fakirleşir, güçsüzleşir,
yoksulluk ve yolsuzluk düzeni yaygınlaşıp yerleşir.

Artık, komünizm
cenneti hayali ve hevesiyle halkı anarşiye sürüklemek için fırsat kollayanlara
bütün şartlar hazırdır. Açıkça anlaşılıyor ki kapitalizmin sonu komünizmin
başlangıcı, komünizmin sonu ise kapitalizmin başlangıcı olmaktadır.

C- SOSYALİZM

Sosyalizme gelince o,
üretim ve değiş-tokuş araçlarının kolektifleştirilmesi yoluyla, sosyal
sınıfları ortadan kaldırarak toplum hayatında geniş reformlar yapmak amacını
güden, Komünizmden türeme bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyalizm,
kapitalizmdeki özel sermayenin egoizmine ve zulmüne karşı koymak, kapitalizmin
doğurduğu dengesizlikleri ortadan kaldırıp toplum fertleri arasında hürriyet,
eşitlik ve adalet şartlarını gerçekleştirmek iddiasındadır. Bu haliyle
sosyalizm katı komünizmin biraz daha sulandırılmış şekli olarak algılanır.
Sosyalizmi, komünizm ve kapitalizmin karışımı bir sentez olarak
değerlendirenlerde vardır. Tabii iki hastalığın karışımından yeni bir hastalık
ortaya çıkmaktadır.

D- SİYONİZM

Aslında bu üç sistem (komünizm,
kapitalizm ve sosyalizm) temelde birbirinden türemedir. Aynı batıl görüşün
değişik görünüşleridir. Aynı kökten üretilmiş farklı dallar veya aynı havuza
dökülen değişik kanallar gibidirler. Zira her üç sistem de sömürücü Siyonist
kafasının ürünleridir. Her üç sistemde mel’un emperyalizmin dünya hakimiyeti
hayaline hizmet etmek ve sinsi emellerini gerçekleştirmek için birer araç
olarak kullanıla gelmiştir. Her üç sistemin uygulandığı ülkelerde siyasi,
iktisadi ve kültürel etkinlikler genellikle Siyonistlerin elinde ve emrindedir.
İşte Birleşik Amerika, kapitalizminin kalesidir. ABD’de devlete ait ulusal
şirketler % 30, Özel teşebbüse ait şirketler ise % 70’tir. Bu % 70’lik özel
şirketlerin % 90’ı Yahudilerindir. ABD’nin siyasal ve ekonomik denetimini elinde
tutan on üç Yahudi ailesidir. Ağır sanayi yatırımlarından uçak ve silah
fabrikalarına, televizyon kurumlarından haber ajanslarına, petrol
şirketlerinden istihbarat örgütlerine kadar her şey bunların tekelindedir. Yani
bütün Amerika koskoca bir Siyonist sömürgesidir. Bunun içindir ki Amerika, her
türlü zulüm haksızlığına rağmen hala İsrail’in emrinde ve hizmetindedir.

Amerika’yı avucunda
tutan bu on üç büyük Siyonist Yahudi ailesinin başında da Rockefeller ailesi
gelir. Bu Siyonist ailenin adını taşıyan dev Rockefeller şirketi başta İslam
ülkeleri, diğer bütün üçüncü dünya ülkelerindeki siyasi, ekonomik ve istihbarat
faaliyetlerini yönetir ve yönlendirir. Hatta bütün dünyayı saran ve sarsan
meşhur CIA teşkilatı dahil bu Rockefeller şirketinin denetiminde ve
hizmetindedir. 1988 yılının şubat ayı sonlarında Türkiye’yi ziyaret ederek,
cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve büyük işadamlarıyla görüşüp borsaları
denetleyerek Avrupa’ya geçen David Rockefeller de bu Yahudi ailesinin önde
gelen isimlerindendir.[3] Hiçbir protokol kurallarına uymak
zorunda kalmayan, hiçbir ülkenin devlet şahsiyetine ve milli haysiyetine saygı
göstermek gereği duymayan bu seçkin ve etkin insanların gerçekte nasıl bir güç
ve iktidarın sahibi olduklarını anlamadan, bunların tuzağından kurtulmak mümkün
değildir.

Yalnız Amerika’da
değil, kapitalist Batı Avrupa Ülkelerinde, Sosyalist Doğu Avrupa Ülkelerinde ve
hatta Rusya’da bile parti başkanı, başbakan, bakan seviyesinde yüksek
siyasilerin, dünya çapında dev şirket ve kuruluş sahiplerinin önemli kısmının ya
bizzat Yahudi asıllı olduğunu veya en azından Siyonizm’in hizmetindeki bir
mason olduğunu ibretle görmekteyiz. Bütün bunlara Kur’an’ın “İnsanlara
en tehlikeli Düşman”
 diye tanıttığı mel’un Siyonizm’in yeryüzünde
nasıl bir gizli sömürü ve zulüm diktatörlüğü kurduğunu anlamak, komünizm,
kapitalizm ve sosyalizm gibi sistemlerin şeytani amaçlarla uydurulup, uygulanan
düzenler olduğunu bilerek, bu hıyanet şebekesine karşı tedbirli ve temkinli
bulunmamız gerektiğini hatırlatmak içindir. Yoksa Siyonizm’in yenilmez ve karşı
çıkılmaz bir güç olduğuna inanmıyoruz. Yegâne kuvvet ve kudret sahibi Cenab-ı
Hak’tır. 2000 yıldır her türlü zahmet ve mihnete katlanarak, yanlışta olsa bir ideal
uğruna yılmadan çalışan Siyonistlere bu dünyada geçicide olsa bunca
gayretlerinin karşılığını vermek ise, ilahi adaletin gereğidir.

Ancak bu güne kadar
kendilerini ve Siyonist gayelerini gizleyerek, güya insancıl amaçlarla kurulmuş
(Birleşmiş Milletler) gibi beynelmilel teşkilatların ve hayal cenneti vadeden
kapitalist ve sosyalist sistemlerin perde arkasındaki Siyonizm’in gerçek suratı
deşifre edilmiş, 2000 yılda zorla kurdukları İsrail denen terör örgütünün de
sonu yaklaşmış görünmektedir. Evet, hastalığın sebebini ve mikrobunu teşhis
etmek, tedavinin yarısı demektir. Yeri gelmişken tekrar ve özellikle belirtelim
ki Siyonist amaçlar taşımayan ve ülkemiz aleyhindeki fesatlıklara karışmayan
musevi vatandaşlarımıza karşı hiçbir önyargımız mevcut değildir. Aynı ülkede ve
yeryüzünde herkesle birlikte barış ve bereket içinde yaşamak arzumuz ve
hedefimizdir. Ancak, İslam ve insanlık alemine musallat olan Siyonist mikrobunu
en iyi gören ve kurtuluş yollarını gösteren büyük dava ve devlet adamı Muhterem
Erbakan Hoca’nın, şimdiye kadar anlatmaya çalıştığımız gerçekleri birkaç cümle
içinde ve çok veciz biçimde ifade eden şu sözleri oldukça önemlidir ve irşat
edicidir.

“Siyonizm’i bir
timsaha benzetirsek, bunun üst çenesi, komünizm, alt çenesi ise kapitalizmdir.
Alt ve üst çenenin (komünizm ve kapitalizm) karşılıklı çarpışmaları
düşmanlıklarından değil, ağızlarına giren avlarını parçalamak ve gövdeyi 
(Siyonizm’i) beslemek içindir.”

E- “İSLAM
SOSYALİZMİ” Safsatası

Fertlerin hürriyet,
haysiyet ve emniyetini koruyan, hür teşebbüs ve özel mülkiyet hakkını tanıyan
prensiplerinden dolayı İslam’ı kapitalizme benzetmek ve “İslam
Kapitalizmi”
 gibi laflar etmek ne kadar çiğ ve çirkin yakıştırmalarsa;
sosyal adaleti, toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı öngören kurum ve kurallarından
dolayı, İslam’ı sosyalizme benzetmek ve “İslam Sosyalizmi” safsatasını
kabullenmek de o derece ayıptır ve açık bir cehalet ve gaflet örneğidir. Oysa
kapitalizm, toplumu fertlere feda etmekte, sosyalizm ise fertlerin hürriyet ve
mülkiyetini toplum adına gasp etmektedir.

Örneğin, Türkiye gibi kapitalist ekonomi
uygulayan ülkelerde beş çocuklu bir ailenin hayatı ve haysiyeti, zenginlerin
cebindeki 100 bin lira kadar kıymetli değildir. Zira bugün Türkiye’de beş
çocuklu bir ailenin asgari ücretle eline geçen para aylık net 750 lira, yıllık
9 bin lira iken, 100 bin liranın yıllık faiz geliri 10 bin liradır. Yani bu
düzende bir insanın bir yıllık emeğinin karşılığı, 100 bin liranın faiz geliri
kadar tutmamaktadır. Kapitalizme göre bir insanın ve aile efradının değeri 100
bin liranın çok altındadır. Din ve ahlak tanımazlık esasına dayanan, bir dünya
nizamı olan sosyalizmi, İslam’a yaklaştırmak ve yakıştırmak hevesleri ise şu
sebeplere dayanmaktadır:

1-     Komünizm, sosyalizm
gibi kokuşmuş sistemleri İslam ambalajı içinde satabilmek.

2-     İslam’ı kapitalizm ve
komünizmle aynı göstererek, insanları İslam’dan uzaklaştırmak ve ürkütmek.

3-     İslam’ı kapitalizm ve
sosyalizmle yorumlayarak haksızlık ve ahlaksızlıklarını meşru göstermek

4-     Ne İslam nede batıl
sistemler hakkında hiçbir ciddi bilgisi bulunmayan kimselerin moda salgını
gibi, bu tür slogan görüşlere kapılması

5-     Solcu ve
sosyalistlerin yoğun propagandaları ve sistemin sosyal ve ekonomik baskıları
sonucu aşağılık kompleksine yakalanan Müslümanların “İslam Sosyalizmi” gibi
safsatalarla ilerici ve aydın geçinme arzuları.

Gerçekte İslam’ın
böyle batıl ve beşeri sistemlerle karıştırmak, Hakla, Batılı barıştırmak
demektir ki, bu tamamıyla yanlıştır. İslam’a dışarıdan herhangi bir şey ekleyen
veya çıkaran, o eklediği veya çıkardığı ile baş başa kalır. Velhasıl, “İslam
Sosyalizmi” safsataları, bal ile biber karışımı bir şeytan salatasıdır. Son
zamanlarda ortaya çıkan 
“Antikapitalist Müslümanlar” kavramı da tam bir sahtekârlıktır
ve Ali Şeriati’den kopya edilen “İslam Sosyalizmi” uydurmasına bir kılıf olduğu
sırıtmaktadır.

TEK ÇARE: İSLAM VE ADİL DÜZEN!

Bu üç batıl sistemde temelde, maddeci ve
materyalisttir, maneviyata kör ve münkirdir. Hepsi de İnkârcı ve isyancı
zihniyetlerdir. Din, iman, ahlak ve ahiret gibi kurum ve kavramlar ret ve terk
edilmektedir. Bütün bu beşeri nizam ve ideolojiler insanın sırf maddi
ihtiyaçlarını ele alıp onun manevi yönünü ihmal veya inkâr ettiklerinden,
hiçbir zaman insanlığa gerçek saadet, adalet ve emniyeti getirememişlerdir,
getiremeyeceklerdir. Kapitalizm, komünizm ve sosyalizm her şeyden önce insanı
tanımaktan acizdir. İnsanı tanımayan bir nizam ona gerçek saadeti nasıl
sunabilir? İslam ise, insanı yaratan ve onun bütün ihtiyaç ve arzularını ve
insanı gerçek mutluluğa ulaştıracak yolları en iyi bilen Allah’ın saadet
prensipleridir. İslam, insanın fıtratına ve tabiatına (yaradılışına, maddi ve
manevi yapısına) en uygun din ve dünya dengesidir. İslam insanın ruhi
ihtiyaçlarına cevap verip doyururken, onun maddi ve beşeri ihtiyaçlarını da
asla ihmal etmeyip, imani, ahlaki, siyasi, hukuki, idari ve iktisadi konularda
sağlam ve adaletli değişmez hükümler getirmiştir. İslam, insanı yaradılışının
yüksek gayelerini öğretip, ona sonsuz mutluluğun ve ebedi varoluşun yollarını
açarken, diğer bozuk sistemler ancak beş on yıllık bir dünya hayatının refahını
vaat edebilmekte, onu bile verememektedir. Sermayeleri bu kadar kıt, elleri bu
kadar kısadır.

İslam’ın “Adil
Düzen”i, kapitalizmin ve komünizmin yararlı taraflarını zaten özünde taşıyan,
onların zararlı yanlarını ise dışlayan tabii bir yapıya sahiptir. Örneğin
kapitalizmin kabul ettiği ve esasen teşvik ve tanzim edici bir unsur olan ve
adalete de uygun bulunan “kâr etme ve mülk edinme” prensibi
İslam’da bulunmakla beraber, zulüm ve sömürü aracı olduğu halde kapitalizmin
müsaade ettiği faizin her türlüsü yasaklanıvermiştir. Ve yine aslında gerekli
olduğu için kapitalizmin uygun görüp uyguladığı “serbest piyasa
rekabeti”
ni İslam kabul etmekle beraber, servetin belli ellerde
toplanmasını ve ekonomiye ve dolayısıyla siyasete ve devlete hâkim olmasını
doğuran “tekelleşmeyi” engelleyen esaslar getirmiştir.

Bunun gibi komünizm
faizi yasaklamakla güya iyi bir iş yapmış görünse de, özel mülkiyet hakkını ve
emeğin karşılığını ortadan kaldırmakla aslında tabii dengeyi ve toplum düzenini
tahrip etmiş ve görüldüğü gibi bu batıl felsefe çürümüş ve çöküp gitmiştir.
İslam ise ilmi, siyasi, iktisadi ve ahlaki yönden tam bir barış ve denge düzeni
getirmiş ve çağlar üstü, eskimez yepyeni bir sistemin temel esaslarını
öğretmiştir.



[1] Mustafa Mahmut /
Komünizm ve İslamiyet, sh.8

[2] Sayı 11, Münih
1957

[3] Milli Gazete /
22.02.1988

 

******************************************************************************************************************************************

ZAVALLI KUKLA!

 

Mahkeme açar

Üst üste vaiz!

Hep nifak saçar

Lanete haiz!

 

Marazlı kirlik

Bozuyor dirlik

Siyonla birlik

Yaptığı taciz!

 

Hoş makam için

“Boş bakan” seçin

Feşmekân niçin

Vermesin taviz?

 

Hidayet yoksa

Hıyanet çoksa

Haramla toksa

Helal der, faiz!

 

Davası dünya

Kahraman güya

Alçak, gördün ya

Şer’ate tariz!

 

Yolunda Rabbim

Kurbana geldim

Ey Hak Habibim

Kıl ilme nafiz!

 

Mü’mine rahim

Münkire metin

Zalime çetin

Eyle, ey Hafiz!

 

Nurdan örüşle

Hayra sürüşle

Milli Görüş’le

Sen kıldın aziz!

 

Erbakan dostum

Kefendir kostüm

Dünyadan küstüm

Din satan keriz!

 

Uğrunda zahmet

Billahi rahmet

Kulundur Ahmet

Bırakma aciz!

 

Ramazan YÜCEL 

Lügatçe:

·  Haiz: Malik, sahip

·  Taciz: Haksız ve
ahlaksız saldırı

·  Filan-Feşmekân: Belirtilmesi
gereksiz ve önemsiz kişiler ve yerler

·  Şer’at: İslami hukuk ve
adalet kuralları

·  Tariz: Suçlayıp
sataşma, muarız olma

·  Nafiz: Kabuğu delip
öze, içe ulaşan nüfuz eden

·  Hafiz: her şeyi kayıt
ve muhafaza eden Yüce Allah cc 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi