Anasayfa » KARANLIK ÇOK KOYULAŞMIŞTI VE ARTIK SABAH YAKINDI

KARANLIK ÇOK KOYULAŞMIŞTI VE ARTIK SABAH YAKINDI

Yazar: yonetici
0 Yorum 53 Görüntüleyen


KARANLIK ÇOK KOYULAŞMIŞTI VE ARTIK SABAH YAKINDI


Prof. Gürhan Çağlayan’ın Vicdan Ayarı ve Vatani Duyarlılığı!

“Cumhuriyet Tarihinde Üretim ve Hizmet Düşmanlığı. 1923-2003” başlıklı bir kitap hazırlayan (yazan demiyorum, çünkü sağdan soldan alıntıları rastgele alt alta dizmekle oluşturmuşlardı) Prof. Gürhan Çağlayan (Bak: Palme Yayınları 2011 İST.) birkaç konuda önemli bilgiler de aktarmışlardı. Ama aslında 100 sayfada özetlenip anlatılacak bilgiler; ilgisiz ve gereksiz çoğu yanlı ve kasıtlı binlerce gazete haber manşetleri, internet siteleri girdileri, hatta çeşitli ansiklopedi verileri alt alta dizilip şişirilerek 875 sayfalık kof ve kalitesiz bir kitap ortaya çıkarılmıştı ve şahsen ben ismine aldanıp, bu merakla satın alarak hayal kırıklığına uğramış, yani kandırılmıştım. Böylesine iddialı ve cafcaflı bir isim altında bu denli kof ve kabarık, ön yargılı ve saplantılı gazete haberlerinin doldurulması ve bu ithamlara verilen yanıtların hiç yer almaması karşısında “Bu denli basit ve fasit bir yaklaşım, bilim adamına yakışır mı?” diye bir araştırmacı yazar olarak şaşırıp kalmış ve utanmıştım.

Avrupa’nın hemen her ülkesini defalarca dolaşmış, bazı önemli merkezlerde aylarca kalmıştım. Çeşitli vesilelerle tanıştığımız ve tartıştığımız Alman, Fransız, İtalyan ve İngiliz bilim adamları, yazar ve aydınları, devlet erkânı ve yüksek bürokratları; Türkiye’yle ilgili kanaatleri ve özellikle ülkemizin sanayileşme serüveni söz konusu olduğunda Rahmetli Erbakan Hoca’yı anmayan ve saygı duymayan hiç çıkmamıştı, hatta O’nu Batı’ya rakip ve tehlikeli bulanlar bile vardı. Peki, bu insaflı gavurlar kadar olsun vefa ve vicdan tavrı takınmayan bizim sözde yerli aydınlarımız ve üniversite hocalarımız hangi karanlıkların girdabına kapılmışlardı? Bu Erbakan rahatsızlığının altında; acaba çok gizli ve kirli bir İslam düşmanlığı mı, yoksa her yönden bağımsızlığını kazanmış, Atatürk’ün hedef gösterdiği milli ve yerli kalkınmasını başarmış Erbakan’ın deyimiyle: Lider Ülke Türkiye gıcıklığı mı yatmaktaydı? Hayatını Türkiye’nin sanayileşmesi davasına, milli savunma ve yerli kalkınma sevdasına adamış, Şanlı Kıbrıs Zaferi’nin asıl mimarı olduğu resmi belgelerle ve hatta muhalif şahitlerce kanıtlanmış ve işte bu yüzden tüm Siyonist odakların ve Haçlı gavurların saldırısına uğramış, ilk % 100 yerli ve milli Gümüş Motor fabrikasını açmış ve harıl harıl üretime başlamış; katıldığı koalisyon hükümetlerinde ülke genelinde 200 büyük fabrikanın arsalarını almış, fizibilite raporlarını hazırlamış, çoğunun binalarını yapmış, hatta bazılarının makinalarını yerlerine taşımış; ama iç ve dış hıyanet mihraklarınca engel çıkarılmasına ve ortağı bulunduğu hükümetler yıktırılmasına rağmen tam 67 fabrikayı bitirip hizmete sokmayı başarmış bir dahi ve tarihi şahsiyeti hepten unutmak ve yokmuş gibi davranmak için herhalde Gürhan Çağlayan olmak lazımdı. Çünkü“Bu kadar gaflet ve cehalet, ancak tahsil ile kazanılırdı..!” Maalesef 875 sayfalık kof ve kabarık kitapta sadece 4 yerde, o da Erbakan’ı kötüleme kasıtlı yazılmış yalan gazete kupürlerine birer satır ayrılmıştı. İşte bu bozuk niyetlerini ve zihniyetlerini çok iyi sezen halkımız bu sahte Kemalist ve sünepe sosyalist takımına asla güvenmemiş, yüz vermemiş ve peşlerine takılıp iktidara taşımamıştı. Din istismarcısı ve BOP kahyası AKP gibi partilere de işte bunların yüzünden sahip çıkılmaktaydı.. Üstelik Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan’ın fotoğrafları Kitap’ın sonuna özenle basılıp, övgülü özgeçmişleri yazılmıştı.. Yani Bay yazar her şeyin farkındaydı..

Şimdi iz’an ve vicdan ehline soralım ve yanıtlarını bulmaya çalışalım:

 1- Bu yaklaşım, tarafsız ve önyargısız bilim adamı haysiyetine yakışır mıydı?

2- Bu talihsiz tavır; vatana bağlılık ve bu ülkeye hizmet edenlere şükran duyma hassasiyetiyle bağdaşır mıydı?

3- Bu kafa yapısı, gerçekleri saklamadan-çarpıtmadan aktarma mesuliyetine sığar mıydı ve açıkça okuyuculara saygısızlık sayılmaz mıydı?

Ve merak edip bekliyoruz, şimdi en azından Sn. Gürhan Çağlayan, tüm okurlarından, tarihi gerçekleri kasten sakladığı için bir üzüntü ve özür beyanında bulunacak mıydı?! İşte bundan sonra O Kitaptaki diğer çarpıtmaları, alıntı ve kalıntıları ve kasıtlı karartmaları ayrıntılarıyla gündeme taşıyacağız.

İsrail'den Türkiye'ye IŞİD'e destek suçlaması!

Hatırlayınız, Şimdi AKP’nin ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı Siyonist İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, Türkiye’yi “IŞİD’i finanse etmekle” suçlamıştı. Bu NATO’nun ve Batı’nın aynı bahane ile Türkiye’ye sataşacağı şeklinde okunmalıydı. Yunanistan ziyaretinde mevkidaşı Panos Kammenos ile görüşmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, Türkiye’yi “IŞİD’i finanse etmekle” suçlayıp bölge barışını bozduğumuzu vurgulamıştı. Reuters’ın haberine göre; Yaalon açıklamasında, “Terörle mücadeleye destek verip vermeyecekleri Türkiye’ye, Türk hükümetine, Türk liderlere bağlı. Bildiğiniz gibi DAEŞ petrolden elde ettiği Türk parasını çok uzun zamandır kullanıyor. Umarım bu kısa sürede son bulur” şeklinde tehditler savurmuşlardı. Oysa Gürcistan fiilen Yahudilerin güdümünde bulunmaktaydı ve Gürcistan’ınPankisi Vadisi’ndeki Çeçen köylerinde medrese tahsili ve IŞİD’e katılma eğitimi yapıldığı ve İsrail’in bunlara eğitimci MOSSAD ajanı yolladığı ortaya çıkmıştı.

İsrail bağımsız Kürdistan'ın stratejik ve lojistik babasıydı!

İsrail Adalet Bakanı Ayaled Shaked, “Bağımsız Kürdistan”ın zamanı geldiğini”(!) ifade ederek, “Tüm gücümüzle Kürt devletinin arkasındayız”küstahlığında bulunmuşlardı. Siyonist Bakan ‘Kürt Devleti’nin Türkiye ve İran arasında kurulması gerektiğini söyleyip “İsrail ile Kürtlerin çıkarları ortak” açıklamasını yapmıştı. İsrail Adalet Bakanı Ayaled Shaked, “En büyük devletsiz ulusun bağımsızlık zamanı geldi. Biz tüm gücümüzle bölgede kurulacak Kürt devletinin arkasındayız”ifadelerini kullanmış, bu kukla devletin nerede kurulması gerektiğine dair koordinatı da ağzından kaçırmıştı. Şaked’e göre Kürdistan Türkiye ve İran arasında kurulacaktı. Ayaled Shaked, “İnanıyoruz ki bu gelişme İsrail’in çıkarınadır ve İsrail düşmanlarının zayıflamasına sebep olacaktır” şeklinde konuşmuşlardı. Buna göre asıl İsrail düşmanı da Türkiye olmaktaydı!

Aynı İsrail’in Enerji Bakanı Yuval Steinitz Yunan gazetesine verdiği röportajda Türkiye'yle ilgili şaşırtan açıklamalarda bulunmuşlardı.

İsrail Enerji Bakanı, çıkardıkları doğalgazın Avrupa'ya pazarlanması için Türkiye ile ilişkilerin eskisi gibi düzeltilmesi gerektiğini hatırlatmıştı. İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz; İsrail, Kıbrıs ve Mısır deniz bölgesinden çıkarılacak doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya satılması için Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyileşmesi gerektiğini vurgulamış, dolaylı biçimde bu şeytanlık tuzağına razı olan AKP iktidarını “tarihi ve cesur adımlar atmakla” pohpohlamıştı.

İsrailli istihbaratçıdan Gazze itirafı ve Türkiye’den yararlanma hazırlığı!

İsrailli istihbaratçı, Gazze'deki ekonomik krizin İsrail aleyhinde bir patlamaya sebep olacağını belirterek çözüm gerektiğini açıklamıştı. Yıllardır Gazze'de abluka politikası güden İsrail, Gazze için adeta çark etmeye başlamıştı. İsrail Askeri İstihbarat (AMAN) Başkanı Herzl Halevi, Gazze'de yaşanan ekonomik sıkıntının İsrail için tehlike oluşturduğunu vurgulamıştı. İsrail Radyosu'nun haberine göre, İsrail Meclisi Knesset'e bağlı güvenlik ve dışişleri komitesinin kapalı oturumunda konuşan Halevi, Gazze ekonomisinin iyileştirilmesinin önemine değinerek, bu sıkıntıları atlatmak için İsrail’in Türkiye’ye yanaşma ve yararlanma stratejilerine tercümanlık yapmıştı.

Tam da bu sırada İsrail uşakları PKK'lı Duran Kalkan “Mart ayında Türkiye’ye karşı “Kürt Baharı’nı” başlatacaklarını” söyleyip küstahlaşmıştı!

Ankara saldırısını PKK'yı pasif bulan Kürt gençlerinin yaptığını açıklayan Duran Kalkan şok açıklamalar yaparak Mart ayında “Kürt baharının başlayacağını' duyurmuşlardı. Terör örgütü PKK yöneticilerinden Duran Kalkan'dan Mart ayı tehdidi geldi. Duran Kalkan,“Önümüzdeki Mart süreci büyük bir direniş sürecidir. 2016 baharı Kürt’ün baharı olacaktır” diyerek horozlanmıştı.

Oysa Kahraman Ordumuzun kararlı operasyonları sayesinde PKK çözülmeye başlamıştı

Diyarbakır Sur'da telsizle “Teslim olmak istiyoruz” çağrısı yaparak belirlenen noktaya giden bölücü terör örgütü PKK'lılara, diğer teröristler saldırmıştı. Sur'da çembere alınan 30 kişilik terörist grubu; Hasırlı, Fatihpaşa ve Savaş mahallelerinin kesiştiği Yenikapı Sokak'ta kıstırıldı. Bazı teröristler “Sur'un sonu Cizre gibi olacak kandırıldık” diyerek geçtiğimiz günlerde telsizlerle güvenlik güçleriyle irtibat kurmuşlar ve “teslim olmak istiyoruz” çağrısında bulunmuşlardı.

Ankara saldırısındaki ihmal; gaflet mi, hıyanet mi sayılmalıydı?

“Altını kalın çizgilerle çizerek söylüyorum… Bomba yüklü bir araç Ankara'nın göbeğine, Başkent’in kalbine, Genelkurmay'ın tam dibine, Meclis'in hemen çevresine asla ve kat'a yardımsız gelebilmesini aklımız almıyor. Bir araç düşünün ki İzmir'de çalınıyor. Çalıntı ilanı verilmesine rağmen saatler süren bir yolculuk sonucu dikkat çekmeden Ankara'ya getiriliyor. Sonrası daha vahim… Bu araç Ankara'nın kalbi sayılan en kritik noktada belki dakikalarca, belki saatlerce bir yere park edip bekliyor, bir başka deyişle pusuya yatıyor. Ta ki askeri personel lojmanlardan çıkınca harekete geçiyor ve aralarına dalarak patlıyor. Ben bu ülkede bir gazeteciyim. Şüpheli hareketleri olmayan, trafik kurallarına mümkün mertebe uymaya çalışan bir sürücüyüm. Neredeyse her gün trafiğe çıktığımda bir veya iki polisin şüpheli bakışlarına veyahut çevirmelerine maruz kalıyorum. Ben bu kadar gözetim altında tutulduğum halde, çalıntı bir araç nasıl olur da bu kadar boş bırakılabiliyor, soruyorum? Ankara'da bahsi edilen yolda onlarca trafik ve asayiş polisi yol boyunca önlem alırken bu çalıntı ve şüpheli araç nasıl oldu da kimsenin dikkatini çekmiyor? Nasıl oldu da o yol üzerinde dakikalarca, belki de saatlerce bekleyip askeri servis aracına sokulabiliyor? Bakın çok net söylüyorum! Bu aracın, dokunulmazlığı olanlar tarafından yardım aldığı yönünde ciddi endişelerimbulunuyor…” diyen yandaş yazar, sonunda çark edip şunları söylüyordu:

“MİT'in bu saldırıyı nasıl es geçtiğini sorgulayanlar var. Eğer bu ülkede terör ve teröristler Meclis'teki iki parti tarafından destekleniyorsa MİT'in yapacağı pek bir şey yok… Dünyanın tüm istihbarat teşkilatlarını da toplasanız, Meclis'teki kravatlı hainlerden yardım alan teröristlerin eylemleriyle başa çıkamazsınız.”[1]

İyi de bay yalaka, bu BDP denen sivil PKK ile ortak çözüm süreçleri başlatan ve bu anarşistlere meşruiyet kazandıran hangi iktidarınızdı? Bu mazeretler MİT’in beceriksizliğini örtmeye yeterli olacak mıydı? HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş AKP için olay yaratacak ifadeler kullandı. AKP'yi en büyük terör üretici olarak adlandıran Selahattin Demirtaş, AKP için “IŞİD'in siyasi uzantısıdır” ifadesini kullanacak kadar küstahlaşmıştı. HDP, DBP, DTK'nın öncülüğünde Avrupalı sol partiler ile birlikte düzenlenen toplantıyı ve sivil PKK Demirtaş’ı destekleyen AB’li ağabeylerinize selam duran hangi iktidardı?

AKP’nin A takımı mı, Akıl fukaraları mı?

Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan'ın ABD Başkanı Barack Obama'yla yaptığı görüşmenin metninin değiştirilerek kamuoyuna aktarılması, Türkiye’nin resmen aldatılmasıydı!

Sn. Erdoğan'la Barack Obama arasındaki telefon görüşmesinden sonra iki başkentten yapılan açıklamalardaki farklılıklar dikkatlerden kaçmamıştı. Edinilen bilgiye göre Washington, üzerinde anlaşılan ortak metni değiştirip kamuoyuna farklı aktarmıştı. Oysa telefon görüşmesinin ardından ortak bir metin üzerinde anlaşılmış, ancak ABD tarafından kamuoyuna farklı bir metin açıklanmıştı. Üzerinde uzlaşmaya varılan metindeki “Türkiye'nin PYD’ye karşı meşru müdafaa hakkı” ifadesi Beyaz Saray açıklamasından çıkarılmıştı. Türkçesi telefonda Cumhurbaşkanı’nın sadece gönlü alınmış, ama aslında PYD konusunda ABD politikasında bir değişiklik olmamıştı. Bu küstah tavır Türkiye’yi ciddiye almamaktı ve oyalamaktı…

ABD istihbarat raporlarında PYD'nin PKK’nın Suriye kolu olduğu kayıtlıydı!

ABD’nin terörle ilgili tüm istihbaratını toplayan ve analiz eden kuruluşunun belgelerine göre; ABD'nin şimdi inkâr ettiği PYD, terör örgütü PKK’nın “Suriye’deki kolu” olarak yer almaktaydı. ABD'nin terörle ilgili elde ettiği tüm istihbaratı toplayan NCTC internet sitesinde PYD'yle ilgili ilginç bir ayrıntı ortaya çıkmıştı. ABD yönetimindeki üst düzey yetkililerin, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD/YPG örgütünü terör örgütü PKK’dan farklı değerlendirdiklerine yönelik açıklamalarına rağmen PYD, ABD’nin terörle mücadeledeki istihbaratlarını bir araya getiren ana kuruluşunun internet sitesinde “PKK terör örgütünün Suriye’deki kolu” olarak yer almıştı ve hâlâ bizim Cumhurbaşkanımız, sanki bilmiyorlarmış gibi ABD’ye PYD’nin ne olduğunu anlatmaya çalışmaktaydı.

PYD bütün talimatları, iktidarın bilge ve barışçı muhatabı Öcalan’dan almaktaymış!

Kanlı örgütün “Suriye’de kanton oluşturma” planı, Ceylanpınar'da yakalanan bir PYD'li ile ilgili hazırlanan fezlekede ortaya çıkmıştı. Buna göre Öcalan, kanton talimatını 3 yıl önce kendisini ziyaret eden BDP'li heyet vasıtasıyla PYD’ye ulaştırmıştı.

Tuğrul Türkeş'ten olay MİT TIR'ları itirafı ve maval okumaları!

Başbakan Yardımcısı Türkeş, MİT TIR'ları için AKP’ye katılmadan önce kullandığı“Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu” sözlerini yardımların daha iyi daha sağlıklı yapılabilmesi için sarf ettiğini ve bilerek yalan söyleyip iftira ettiğini açıklamıştı.Şimdi AKP’li Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Ankara'da bir otelde yapılan Suriye Türkmen Meclisi Genişletilmiş İstişare Kurulu toplantısına katılmış ve bu itiraflarda bulunmuşlardı. İşte Türkiye böylesine ciddiyetli, cesaretli ve marifetli insanlar yönetiminde karanlığa kurşun sıkmaktaydı!

İşte böyle bir ortamda yine bir Erbakan lazımdı!

İlim makamına iki yolla ulaşılırdı:

1- Kesbi-Rasihun (Ali İmran: 7), 2- Vehbi-Ribbiyyun (Maide: 44, Ali İmran: 79) Çağımızın en gerekli ve geçerli bilim dalı olan makina ve teknoloji Profesörü olan ve kitapları Avrupa ve Amerika Üniversitelerinde okutulan Erbakan Hoca, Dini ilimleri de Lise ve Üniversite yılları boyunca önemli alimlerden özel dersler alarak kendini yetiştirmiş, ama başkasının 10 yılda ancak öğrenebileceğini, Allah O’nu 10 ayda ulaştıracak özel bir yetenekle donatmıştı. “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer (Şereflendirme) tercihi onlara ait değildir” (Kassas: 68) ayeti açıktır.

İlmi Ledün sahibi Erbakan Hoca şöyle buyurmuşlardı:

“Nefis terbiyesi de lazımdır; ama milletin ve sistemin ıslah edilmesi de farzdır. Şeytanın tuzağı: Önce nefis terbiyesiyle uğraş sonra diğerini yaparsın.. Hâlbuki hayat boyu her ikisi de mutlaka birlikte yapılmalıdır.”                   

Erbakan Sünnetullah gereği SİYASET’e atılmıştı. Çünkü: tüm dünyayı değiştirmek üzere yola çıkmış, buna uygun plan ve programlar hazırlamıştı.

Rusya’da Refah Partisi'ni kurdurmuş, Putin’le işbirliği yaptırıp Rusya’yı emperyalizmin güdümünden çıkarmaya çalışmıştı.[2]

Hoca, D-8’leri kurup İslam tarihinde ilk defa Şii İran’la – Sünni İslam’ı aynı masada buluşturmayı başarmıştı.

Şimdi imansız ve ahlaksız şeytan uşaklarına çok görmüyoruz, ama İsmailağa Cemaatinin FM TV’sinde ve Cübbelinin Vahdet Gazetesinde “İran’ı D-8’e kattı” diye Erbakan’a hakaret eden şarlatanları hangi Masonlar kullanıp kışkırtmaktaydı? Tabi Milli Çözüm Dergisi anında bunların cevabını verince saklanacak delik aramışlardı ve Mustafa Özcan utanmazını kovmaya mecbur kalmışlardı. İyi de, bütün bu iftira ve hakaretler karşısında Hoca’nın siyasi mirasına konanlar ve güya O’nu tanıtmak ve hatırasına sahip çıkmak üzere kurulanlar niye kafalarını kuma sokmuşlardı.

Bir yandan Suriye sığınmacıları artınca “En iyisi Biziz”den “Enayisi Biz miyiz”şaşkınlığı yaşanmaktaydı, diğer taraftan NATO, sığınmacıların Avrupa’ya kaçışını engellemek üzere göreve çağrılmıştı.

Erbakan'ın altyapısını tamamlayıp dünyaya tanıttığı İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Savunma Paktı, İslam Ortak Pazarı, İslam Dinarı, İslam İlim ve Kültür İşbirliği Teşkilatı olmadan huzur ve refah imkânsızdı.

Ayrıca Hoca, hem ilmi, hem İslami, hem insani ADİL DÜZEN projelerini hazırlamış, bunlar 3 aşamada olgunlaşmıştı:

1. Hoca bunları Akevler Ekibine hazırlatmış, birlikte müzakere edip gerekli düzeltme ve eklemeler yapılmıştı.

2. Ardından bu ilmi projeler farklı din ve düşünceden yüzlerce yüksek ilim adamıyla tartışılıp dünyaya tanıtılmıştı. (Bunların Berlin ve Malta konferanslarına biz de katıldık)

3. Aşama: İlmi ve Siyasi Adil Düzen’in temel başlıkları, Geçiş Sürecinde Adil Düzen’in nasıl uygulanacağı, Adil Düzen Anayasa tasarısı, Adil Düzen’in Dış Politika Esasları ve Adil Düzende Seyahat ve Turizm altyapısı konularını içeren bölümlerini tamamlayıp bir sistem bütünlüğü halinde kitaplaştırmak ise hamdolsun bize nasip ve müyesser kılındı. Adil Düzen kitabımız İngilizceye çevrilmiş, Londra merkezli bir uluslararası yayınevince 40 ülkede basımı ve dağıtımı yapılmaktadır. İngilizce Adil Düzen 74 ülkenin Devlet ve Hükümet başkanına ulaştırılmış, çok olumlu yanıtlar alınmıştır. Ayrıca Rusçaya tercümesi tamamlanmış ve yine Japonca, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça ve Farsça tercümelerine başlanmıştır.

Erbakan Hocamızın ne İslam Birliği gibi siyasi projelerine ne Adil Düzen gibi ilmi projelerine muadil veya alternatif hiçbir proje, ne Türkiye’de ne başka bir İslam ülkesinde ortaya koyulabilmiş olmadığı gibi, bu hazırlıkların önemini kavrayan da maalesef çok azdır.

Erbakan Hoca Dünya tarihinde İlk defa Libya Trablus’ta bütün Müslüman ülkelerinden ve diğer ülkelerdeki İslami cemaatlerden yüksek ilim erbabı ve devlet adımı aynı zamanda tarikat üstadı olan 700 şahsiyetin katılımıyla Tarihi Tasavvuf Kongresi toplamış, Elazığ’dan Rahmetli Molla Bahri ile birlikte biz de katılmıştık. Rahmetli hocamız bize “Adil Düzen’de Ahlaki Yapı ve tasavvufun asli amacı” konulu bir tebliğ sunmamız ve Türkiye’den katılan 30 kadar ilim ve irfan ehline hem yol boyunca hem de 8 günlük konferans arasındasorup öğrenmek istiyormuşuz tavrıyla, onlara Adil Düzen’i anlatmamız için görevli kılmıştı.

Sonra Akdeniz’deki ada ülkesi Malta’da Kaddafi’nin yaptırdığı Cami ve Külliyenin konferans salonunda tam 3 saat Siyonizm'i, Rothschild, Rockefeller ailelerini ve Gizli Dünya Devletini nasıl yönettiklerini anlatmış ilk ve son defa duyduğumuz ve not aldığım bu bilgilerle 700 sayfalık “Siyonist Yahudi Çetesi: Deccalizm” kitabını yazmıştık.

Kıbrıs harekâtımızda ve her fırsatta Türkiye’ye yardım elini uzatan Kaddafi ve Libya, maalesef Erbakan’ın devamı zannedilen Yerli gafillerin ve Haçlı kâfirlerin ittifakıyla tarumar edilmiş Libya ve Suriye’de 700 bin mazlum Müslümanın katline ortak olmuşlardı. Efendim Kaddafi ve Esed halkına zulüm ediyormuş? O kadar erkeksen İsrail’e müdahale etsene! Tam tersine Siyonistlerle işbirliği için çırpınmaktasın?!

Erbakan Hoca’nın şahsi imtihan hayatı yüksek bir onur ve olgunlukla tamamlanmıştı. Ancak kutlu hedeflerine asıl bundan sonra ulaşılacaktı. Bu mutlu son aşamanın da iki ayağı vardı:

1- Siyonizm’in, zalim dünya sisteminin yıkılması.

2- Adil Düzen’in bütün kurallarıyla uygulanması.

Bu nedenle Kur’an’da işaret edilen, hadislerde haber verilen ve Muhyiddini Arabi, Bediüzzaman ve Haydar baba gibi zatların müjdelediği Tarihi Hesaplaşma-Melheme-i Kübra-Armegedon yakındır, kaçınılmazdır ve Hatay-Akdeniz havzasında yaşanacaktır. Ve hazırlanan teknoloji harikalarıyla Deccalizm hezimete uğratılıp hizaya sokulacaktır.

Erbakan Hoca’nın: “Ya bütün dünyada saygınlığınızı kuracaksınız, ya da bir köyde bile Adil Düzen'i uygulayamazsınız” sözü gerçeğin tercümanıdır.

Bu arada Bayraktar firmasının kimin sayesinde ve hangi özel şifreler ve projelerle bugünlere geldiğini… Genelkurmayımızın teklif ve tensibiyle Ordumuzla koordineli bir çalışma yürütmek üzere, İHA ve roket sistemlerini Doğu ve Güneydoğu’muzun zor coğrafi şartlarında ve bizzat sahada geliştirmek için, Sn. Özdemir Bayraktar ve oğullarının iki yıl boyunca ŞIRNAK 6. İçgüvenlik Tuğayı’nda yerleştiklerini bile çok iyi bilenlerdeniz.

Cihat İçtihat İlişkisi ve Erbakan'ın farkı!

Mutlak DOĞRU’ları esas alan ve kesin YANLIŞ’lardan sakınılarak hazırlanan tek evrensel sistem olan Adil Düzen, O’nun sadık takipçileri eliyle uygulanacaktır. Şimdilik bu hakikatleri hayal sayanlara aldırmamalıdır. “Ey Nebim, gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, lakin aslında zalimler Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar”(Enam: 33) hakikatini hatırlayıp teselli bulmalıdır.

ABD ile Rusya Suriye konusunda vardıkları anlaşmanın taslağını yollamışlar, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise: “Dostum Kerry gönderdi” diye havalar atmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda vardıkları anlaşmanın taslağını Türkiye’ye gönderdiklerini açıklamıştı. Çavuşoğlu açıklamasında “Dostum John Kerry ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Ve söz verdiği gibi bu taslak metnini ve yapacakları ortak açıklama metnini bize gönderdi” ifadelerini kullanmıştı.

Hatırlanırsa ABD Başkanı Barack Obama, Türkiye'nin Musul Başika'daki askerlerini geri çekmesi için ikinci kez çağrı yapmıştı.

Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ile telefonda görüşen ABD Başkanı Barack Obama, Irak toprak bütünlüğünün korunmasının önemini vurgulayarak Türkiye'nin Irak'taki askerlerini geri çekmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Nükleer savaş kapıda mı? Amerikalı ünlü araştırmacı gazeteci Robert Parry, Türk-Rus gerginliğiyle ilgili çarpıcı bir iddia ortaya atmıştı.

Amerikalı ünlü gazetesi Robert Parry, Moskova'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, “taktik nükleer silah kullanmakla” tehdit ettiğini yazmıştı. Parry, 1980'li yıllarda patlak veren İrangate skandalını da ortaya çıkaranların arasındaydı. Ünlü gazeteci, ABD yönetim kademesinden bazı kişilerin İran'a silah satması ve buradan elde edilen gelirlerin yasa dışı bir şekilde Nikaragua'da solcu gerillalara karşı mücadele eden antikomünist Kontraları desteklemek için kullanıldığının ortaya çıkmasıyla patlayan “Irangate” skandalı sırasında Associated Press ajansının Orta Amerika muhabiri olarak skandalın aydınlatılmasında rol oynamıştı.

ABD'nin Suriye planı medyaya sızmıştı!

Buna göre, Beşşar Esad Mart 2017'ye kadar iktidarda kalacaktı. Bu öngörü Obama yönetimi tarafından Suriye krizine çözüm için hazırlanan bir belgede yer almıştı. Associated Press'in ele geçirdiği belgede, Esad'ın Mart 2017'ye kadar yönetimde kalması planlanmıştı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Suriye'de yaşanan krizi değerlendirirken Rusya'nın Suriye'de ılımlı muhalifleri bombaladığını söyleyipPYD'nin bölge insanını göçe zorladığını vurgulaması onurlu ve cesur bir tavırdı! Orgeneral Hulusi Akar, Kuveyt'te yapılan terör örgütü IŞİD'e karşı oluşturulan uluslararası koalisyon ülkeleri genelkurmay başkanları toplantısında, Rus jetlerinin Suriye'de ılımlı muhalifleri bombaladığını açıklamıştı.

Erbakan’ın kurduğu ASELSAN'dan düşmanı kıskandıran teknoloji başarısı!

ASELSAN'ın yeni teknolojisi KORAL’ın, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na teslimatı yapılmıştı. Yeni geliştirilen teknoloji ile düşman radarları tamamen kullanılamaz hale sokulmaktaydı. ASELSAN'ın geliştirdiği düşman radarlarını kör edecek KORAL Mobil Elektronik Harp Sistemi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na teslimatı tarihi bir başarıydı. ASELSAN ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı arasında imzalanan Kara Konuşlu Uzaktan Elektronik Destek/Elektronik Taarruz Sözleşmesi (Kara SOJ) kapsamında özgün olarak geliştirilen sistemin teslimi için ASELSAN Gölbaşı Tesisleri'nde tören yapılmış, törene, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın aralarında bulunduğu davetliler katılmıştı.

Zoru gören PYD başı Salih Müslim’in geri adım atması!

PYD/YPG başı Salih Müslim Azez'le ilgili açıklama yapmış ve 'Azez şimdilik hedefimizde değil' demek zorunda kalmıştı. PKK’nın Suriye kolu PYD’nin başı Salih Müslim, Türkiye’nin muhaliflerin elinde kalması konusunda ısrarlı olduğu Azez’in şimdilik kendileri için bir hedef olmadığını açıklamış ve TSK’nın kararlı tavrı ve top atışları sonucu geri adım atmıştı. Alman Haber Ajansı DPA’ya konuşan Müslim, ayrıca, Kürtlerin Suriye’de bağımsız bir devlet hedeflerinin bulunmadığını, sadece anayasal haklarını elde etme çabası içinde olduklarını hatırlatmıştı.

Bu arada PKK’nın Avrupa’daki yöneticilerinden Remzi Kartal “Türkiye, elini çabuk tutsun. Acele etsin. Ufak tefek taleplere takılmasın. Aksi halde bize devlet vaat ediyorlar”şeklinde tehditler savurmaya başlamıştı.

Buna rağmen başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olmak üzere tüm yetkililer ABD ve öteki müttefiklerine hâlâ şu soruyu soruyorlardı: “Terör örgütüyle mi yoksa bizimle mi yürüyeceksiniz?” Yani “Siz bizim mi müttefikimizsiniz yoksa terör örgütlerinin mi?” Bizimkiler ne zaman bu tür sorular soracak olsa Amerika ve öteki müttefiklerimiz hemen açıklama yapıp Türkiye’nin “terör örgütü” olarak ilan ettiği oluşumlara kendilerinin “öyle bakmadığını” ifade ediyorlardı. Türkiye’nin terör örgütü olarak görüp karşı çıktığı örgütlere “IŞİD ile savaş halinde olduklarını” ileri sürerek sahip çıkmayı sürdürüyorlardı. Bu hâl Başbakan Davutoğlu’nu bir hayli sinirlendirmiş olacak ki Ankara’daki bombalama olayından sonra müttefikleri bir kez daha uyarmış ve havalar atmıştı:

“Sizi bir kez daha uyarıyoruz. Bizim kalbimizde bomba patlıyor ve siz hâlâ bu terör örgütüne destek veriyorsanız bundan sonra biz de tavrımızı ona göre belirleyeceğiz!” tabi bu palavraların hepsi boş çıkmıştı.

“Tarihi doğru okuyamayanlar, savaşın üç farklı boyutunu birbirine karıştırmaktaydı ve bu yüzden olan biteni doğru yorumlayamazdı. İlk boyutta savaş, halkların öfkeli heyecanını, vatan ve hamaset duygularını karşı karşıya getiren düşmanlığı ortama yayardı. Türkler ve Ruslar tarihte sık sık yaptıkları gibi birbirinden hoşlanmazdı. Evet, halkın moral motivasyonu, savaşta bir avantajdır; ancak savaşı bu işte uzmanlaşmış askerler yapar ve kazanırdı. Askerlerin kılı kırk yararak yaptıkları hazırlık, savaş eğitimi, lojistik hesaplar, ihtimaller ve fırsatlar mutlaka soğukkanlı ve mantıklı bir şekilde yürütülmesi gereken ikinci boyutu öne çıkartırdı. Üçüncü boyut ise halkın desteğini arkasına alarak, askerin ihtiyaçlarını karşılayarak bu savaşı kısa veya uzun vadede ülke çıkarlarına uygun bir siyasî amaca bağlayan ve bir netice elde etmeye çalışan politikacıların bakış açısıyla oluşmaktaydı. Savaşı askerler yapacaktır, ama savaş kararı almak ve savaşın hedeflerini saptamak ise politikacıların sorumluluğundadır. Sıkıntımız bu üç farklı boyutun birbirine karıştırılmasıdır. Sanki elinde silah varmış gibi savaş naraları atan ve kuru kahramanlık taslayan politikacılar, ülkelerin başını belaya sokmaktadır. Askerler duyarlı, ama tutarlı strateji akıllı bakış açısını, ucuz ve sorumsuz politikacılara rağmen sürdürmesi Türkiye için bir şanstır” şeklinde doğru ve olumlu saptamalar yapan FET֒cü Mümtazer Türköne“Halka gelince… Ülkesi için ölmeye hazır toplum kesimleri vatan haini ilan ediliyor ve düşmanlık savaşacağımız güce karşı değil, kendi aramıza yerleştiriliyor” diyerek konuyu saptırıyordu. Çünkü FET֒cülerin vatan için değil, Amerika ve İsrail için çırpındıklarını artık herkes biliyordu.

Hatırlayalım, “27 Aralık darbesinden 4 gün sonra 1 Ocak 2014’te Kırıkhan-Reyhanlı Karayolu’nda, 19 Ocak 2014’te Tarsus-Adana-Gaziantep otoyolunun Ceyhan girişinde MİT’e ait TIR’lar durdurulup aranmıştı. Arkasından şer cephesi anında “Türkiye terör örgütlerine silah gönderiyor” yaygarasını koparmaya başlamıştı. Şimdi bu ihanete bulaştığı iddia edilen savcılar, askeri personel, jandarma komutanları “casusluk faaliyetinden” yargılanıyorlardı. Bu ihanetin içinde isimleri geçen beş savcı HSYK 2. Dairesince geçtiğimiz Ocak ayında meslekten çıkarılmıştı. Bu ihanet, devlet içinde otonom bir yapı kurarak Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, hükümeti ile uğraşan Paralel Devlet yapılanması/Fethullahçı Terör Örgütü’nün (PYD/FETÖ) bir kumpası olduğu iddiası ile mercek altındadır. Daha önceki gün F. Gülen Pensilvanya’da, Erdoğan ve AKP hükümetine göndermelerde bulunarak, bu dönemde yaşananların Haçlı Seferlerine rahmet okuttuğunu haykırmıştı. Ardından; “Zalimlerden asla özür dilememeli, ‘hata ettik’ dememeli. Hata etmediniz. Hatayı başkaları yaptı siz değil…” şeklinde hırçınlaşmıştı. Oysa 7 Haziran’dan sonra HDP’nin barajı aşmasına sevinerek, Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonları, ısrarla CHP-HDP “restorasyon” hükümeti kurulmasını istemesi hata sayılmamıştı. Yargıda ve emniyette kumpaslara adı karışanların “Gülenci” olduğu söylenince, F. Gülen “binde birini tanımam”diye inkâra kalkışmıştı. Sonra polis şeflerinin bağımsız milletvekili adayı olduklarını, yine Gülen medyasında bunların propagandasının yapıldığını, caddelerde araba konvoyları sıralandığını, bacıların ellerinde Cevşenler ile bu polis şefleri için emniyet ve adliye önlerinde duaya durduklarını görüp şaşırmıştık. Yoksa bunlar hatadan uzak mıydı? ABD’de ve AB ülkelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet aleyhine imza toplayanlar, onursuz jurnal lobileri gibi koştururken de hata yapılmamıştı, öyle mi? Sınav sorularının çalınıp yandaşlara iletilmesinde, kul hakkı yenmesinde, binlerce insanın hukuksuz olarak telefonlarının dinlenmesinde de hiç hataya bulaşmamıştı, öyle mi?” diyen eski FET֒cü Hüseyin Gülerce ile Bay Türköne, önce kendi aralarında bir anlaşsalardı: Kim sahtekârdı, kim sadıktı?

Şu FETÖ Cemaati, niye AKP’nin ısrarla savunduğu ahlaksız AB sevdasına hiç karşı çıkmazlardı?

Bakınız İsveç Liberal Parti'nin gençlik kollarının hazırladığı önerge ülkeyi ayağa kaldırmıştı. Cinsel sapkınlık olarak kabul edilen iki ilişki için yasa isteyen parti, önergenin verilmesini oylamayla kabul ettirmeyi başarmıştı. İsveç'te Liberal Parti'nin Gençlik Kolları'nın sapkınlık olarak kabul edilen iki cinsel yönelim için önerge hazırlayacağı iddiaları ortalığı karıştırmıştı. Ölen kişiyle cinsel ilişki kurulması ve ensest (aile içi cinsi) ilişkinin serbest olmasını isteyen örgüt, bunun için bir de oylama yaptırmıştı. Önergeye göre: 15 yaşını aşmış kardeşlerin (rıza dahilinde) seks yapması kanunen serbest olacaktı. Şayet kişi ölmeden önce cesediyle seks yapılabileceğine dair yazılı bir izin bıraktıysa, bu kişinin öldükten sonra cesediyle de cinsel ilişkide bulunulacaktı…

 


[1] Süleyman Özışık

[2] Bak: Abdulvahit Niyazov: Milliyet, 16.09.2000, Cenk Başlamış – Hürriyet, 14.08.2000



























BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi