Haklısın Amiralim! AÇIKÇA GERÇEKLERİ SAVUNAMAYANLAR KANCIKÇA GEREKÇELERE SIĞINACAKTIR
Donanımlı ve Milli duyarlı bir E. Generalimizin Tozlu harabeler içinde yükselen Altın Kule (Vira Bismilllah Aydınlık) başlıklı, Kahraman ordumuzun tarihi misyonunu, tabii vizyonunu ve talihli inkılap ruhunu yansıtan güzel ve içten yazısından dolayı Sn. Soner Polata hem takdir ve tebriklerimizi sunmak, hem de bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz. Her komutanımıza yakıştığı gibi; inançlı, vefalı ve vicdanlı bir şahsiyet olduğu kanaatine vardığımız için bu saptama ve hatırlatmalarımızı bir tenkit değil tekit: destekleyip güçlendirme olarak kabul buyuracaklarını veya en azından gerçek ayarını ve amacını ortaya koyacaklarını umuyoruz. Hangi kesimden, hangi görüşten, hangi partiden ve hangi gazeteden gelirse gelsin doğruları ve hayırlı olanları yazan ve konuşanları haklı bulup alkışlamayı ve arka çıkmayı, ama yanlış ve haksız iddialara ise karşı çıkmayı ve uyarmayı Milli, imani ve insani bir görev sayıyoruz.
İşte o yazı ve eksik bulduklarımız:
Türkiye jeopolitik bir kuşatma altındadır Etrafımızdaki çember her geçen gün daralmaktadır! Gelin Kıbrıstan başlayarak saat yelkovanının tersi istikametinde ülkemizin çevresinde bir geziye çıkalım: Milli dava Kıbrıs kapalı kapılar ardında resmen satışa çıkarılmıştır Sızan bilgiler tam bir teslimiyeti hatırlatmaktadır. Doğu Akdenizde Türkün hak ve çıkarları alenen yağmalanmıştır! (Büyük bir dirayet ve milli bir cesaretle 1974 Şanlı Kıbrıs Barış Harekâtının siyasi mimarı Aziz Erbakan Hocamızı da bu vesile ile rahmet ve şükranla anmamak nankörlük ve vefasızlık olacaktır. AA)
Egeden Türkü kovmak isteyen Batı fiili işgal dönemini başlatmıştır! Bu denizdeki 152 ada ve adacığımız kibarca elimizden alınmıştır Batı, Karadenizi ısıtmak için elinden geleni yapmaktadır. Ukrayna sorunu nedeniyle Batı Rusya ile karşı karşıya gelmiş durumdadır. Türkiyeyi NATO müttefiki bahanesi ile bu bölgede ateşe atmak için fırsat kollamaktadır Doğuda Ermenistan tam bir çıbanbaşıdır! Soykırım yalanlarının yanı sıra Dağlık Karabağın işgali önünde sonunda o bölgeyi karıştıracaktır Bir oldubitti ile ülkemize füze kalkanı konuşlandırılmıştır Bu ise İran ve Rusya ile olan ilişkilerimize dinamit koymak anlamını taşımaktadır! (Bu füze kalkanlarının şeytani amacını ve AKP iktidarının vurdumduymazlığını her fırsatta hatırlatan ve kurtuluş yollarını ortaya koyan Rahmetli Erbakana ve Adil Düzen programlarına hala karşı çıkanların, eline imkân ve iktidar geçse AKPden daha olumlu ve onurlu icraatlar yapacağını sanmak ya saflıktır veya ideolojik bir saplantıdır. AA) Güney sınırlarımızda tam bir hezimet yaşanmaktadır. PKK terörü yetmiyormuş gibi Barzani ve PYD/PKK devletçikleri sınırımıza yapıştırılmıştır! Türkmen coğrafyası dağıtılmış, bir Türk kenti olan Kerkük Peşmergeye hediye edilir gibi bırakılmıştır! Sıradaki armağan Musul olacaktır!
Emperyalizm, Kürt (ABD-İsrail) koridorunu zorlayarak ülkemizi bölmek için harekete geçmiş bulunmaktadır AKP iktidarının 13 yıllık gerçek karnesi işte ortadır! Oysa bir hükümetin asıl görevi, ülkenin stratejik çıkarlarını ne pahasına olursa olsun koruma ve kollamadır. Kaldı ki 3 TL sınırını geçen dolar Türk ekonomisini teslim almıştır. (CIA güdümlü Cemaat hıyanetiyle)dünyaya askeri örgütlenme geleneğini öğreten bir devletin ordusuna kendi ülkesinde kumpas kurmuşlardır. AKP iktidarı şanlı Türk tarihi için utanç verici bu süreci destekleyip izlemiş, sonunda, Kandırıldım! diyerek işin içinden sıyrıldığını sanmıştır. Koskoca Türk devleti hem de emperyalist bir ülkenin hakemliğinde eşit koşullarda PKK ile masaya oturulma utancını yaşamıştır. Haburda kanlı terör örgütü için Devlet hukuku ayaklar altına alınarak çiğnenmekten sakınılmamıştır. Osloda MİTi temsil ettiğini söyleyen bir hanımefendi, PKKya söz verildiği için Haburda hukukun ihlal edildiğini açıkça itiraf buyurmuşlardır! PKK canilerine, Güneydoğuda istemediğiniz devlet görevlilerini bize söyleyin, icabına bakalım! garantisi sağlanmıştır. Kerameti kendinden menkul bölücü başı Apo ile umuda yolculuğa çıkılmıştır Emperyalizm ile kol kola giren PKK, karşısında acemi oğlanları görünce açılım sürecini sonuna dek istismara kalkışmış, Güneydoğuyu silah ve cephane deposu yapmıştır! Yollar mayın, bomba, patlayıcı tarlasına çevirme fırsatı yakalamıştır! Açılım sürecinde PKK sürekli kazanmış, devlet hep kaybetmiş ve zararlı çıkmıştır.
İşte TSK; bu doğasından, hayattan ve gerçek damarlarından kopmuş bir siyasi ortamda ülkenin birlik ve bütünlüğü için mucizevi bir çıkış yolu açmıştır. Lozanın yıldönümü olan 24 Temmuzda son saniye üçlüğü atmayı başarmıştır. Böylece (dış güçlerin ve hain işbirlikçilerin) bütün planları bozulmuş; dengeler yeniden kurulmaya başlamıştır. Hiç kuşkusuz, TSK her Türkün gurur duyacağı sönmeyen bir meşale konumundadır. Ama maalesef TSKyı doğrudan hedef alan bir sürü dava hâlâ tam gaz devam ediyor Devlete uzun yıllar fedakârca hizmet etmiş 70 yaşın üzerindeki komutanlara zulüm yapılıyor! Millet olarak desteğimizi yeterince ve etkili biçimde gösteriyor muyuz? Kirli siyasetin figüranı olmaktan başka ne yapıyoruz? Bizler içerden, düşmanlar dışarıdan yıllarca kin, nefret ve husumet kustuk Dünyadaki hiçbir ordu, donanma ve hava gücü bu enkazın altından kalkamazdı Ama TSK dimdik ayaktadır. Çünkü mayası sağlamdır! Şehitlerin ruhundan(şehadet aşkını diri tutan İslam inancından) güç almaktadır. Çünkü kışlasını yüce milletimizin kalbinde kurmuşlardır. Türk milleti nefes aldıkça askerini de besleyecek ve sahip çıkacaktır. Attığı şamarın Washingtondan, Berlinden, Londradan gelen yankılarını duymuyor musunuz? Genelkurmay Başkanımız Org. Sayın Hulusi Akarın 30 Ağustos Zafer Bayramı Mesajı, anlamak isteyenler için açık, kesin ve net bilgilerle doluydu: TSK, egemenlik, bağımsızlık, güvenlik ve bütünlüğümüzün teminatıdır Biz de hayal gören iç ve dış odaklara biz kez daha duyurmuş olalım!
Ya TSK olmasaydı! Çoktan Irak ya da Suriye olmuştuk Şimdi (Ege ve Akdenizde) ölüm limanına giden teknelerin önünde uzun kuyruklar oluşturanlar bizim halkımız olacaktı. Günde beş vakit (namazda) dua edelim (Yüce Allah varlığımızın ve bağımsızlığımızın sigortası olan kahraman ordumuzu, Karada, Havada, Denizde ve Jandarmada hep muvaffak ve muzaffer kılsındı.) (Amin)
MAOcuların mayası aynıdır!
Aydınlık yaftalı karanlık Gazetede hala Din Derslerinin ve İmam Hatiplerin Milletimizi ve gençliğimizi çürüttüğü ileri sürülmekte ve AKP bahanesiyle Yüce Dinimize hücum edilmektedir. (Bak- 18 Eylül-2015 Rıza Zelyut) Aslında bu sapık ve şımarık tavırlarla ve bu marazlı mantıkla; bizi Millet yapan ve asırlardır ayakta tutan manevi değerlerimiz ve dinamiklerimiz çürütülmektedir. Bunlar felsefi düşünce ve ideoloji olarak PKK ile aynı Darwinist, komünist ve maoist çizgidedir. Oysa bu edepsiz ve erdemsiz kişiler öğrenmeli ve hadlerini bilmeliler ki; Din, iman ve İslam; insana huzur, onur ve şuur vericidir, sandıkları ve havladıkları gibi çürütücü değildir. Virüsler, mikroplu şeyler, paslı maddeler çürütür, necis, rezil ve pis şeyler kokuşturuverir. Din Derslerinin, milletimizi ve gençliğimizi çürüttüğünü söyleyenlerin kendi vicdanları, akılları ve asılları çürümüştür. Zındıklık ve münafıklık mikropları bunların ruhlarını bürümüştür Şeytani duygular ve şerli kuruntular bunların damarlarına, dimağlarına yürümüştür. Bugün eşcinselliğin, ensest ilişkilerin her türlü rezillik ve şerefsizliğin vatanı, işgal, zulüm ve sömürgeciliğin odağı, PKK ve IŞİDin perde arkası patronları ve asıl suç ortakları olan o teknik ve ekonomik gelişmelerine hayran kaldığınız Batı, son sistem silahları ve kuduz gibi saldırganlıklarıyla topyekün Çanakkaleye hücum ettiklerinde, Mustafa Kemalin de bir komutanı olduğu bu millet çocuklarımızı çürütüyor dediğiniz o iman ve Kuranla vatan savunması yapmış ve destanlar yazmışlardı. Şanlı Kurtuluş savaşımızı da aynı iman, aynı Kuran ve aynı heyecanla kazanmışlardı. Bakmayın öyle koyu emperyalizm karşıtı edebiyatlarına, bunlar bir bir gavur aşığı ve Batı uşağıdır. Bir zamanlar, bunların fikir babalarından Mason ve vatan haini ittihatçı artıklarından Abdullah Cevdet, bu uşaklık ve aşağılık psikolojisiyle, para ile Avrupadan damızlık erkekler getirtilip Türk kadınlarını dölleterek neslimizin ıslahını(!)teklif edecek kadar alçalmış, daha doğrusu godoşluğunu açığa vurmuşlardı. Bugün Din derslerinin ve İmam Hatiplerin gençliğimizi çürüttüğünü iddia edenler işte bu soysuz kafaların kalfalarıydı. Söyleyin Amiralim, Allah aşkına bu kafalarla, PKKyla ve arkasındaki düşman odaklarla mücadelede başarılı olma şansımız var mıydı? Irkçı, ayrımcı ve anarşist PKKnın tohumu ve gübresi de, vahşi, din taciri ve AKP zihniyetli Hizbullahın bahanesi ve istismar gerekçesi de işte bozuk zihniyet olmaktaydı Din Kültürü ile toplum çürütülüyor diye salyasını akıtıp saldıranlar bu halkı ürkütüp AKPnin safına geçmeye mecbur bırakanlardır. Ve zaten Bizim (İslam) medeniyetimiz Avrupa Medeniyeti karşısında yenilmiştir diyen Abdullah Gülle Rıza Zelyut aslında aynı düşünceyi taşımaktaydı.
TÜSİADın Türkiye Kazanımlarını Kaybediyor Telaşı!
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda konuşan derneğin (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan'ın gündeminde son dönemde yaşanmakta olan terör ve medya saldırıları vardı. Özilhan, terör ve medyaya yapılan saldırıların Türkiye'nin küresel alanda itibar ve istikrar çizgisini zedeleme noktasına geldiğini hatırlatmıştı. Son dönemde yaşanan olayların Türkiye'nin son 10-15 yılda elde ettiği kazanımları büyük bir tehdit' altına aldığınıvurgulayan Özilhan, Ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu zor zamanda takdir edersiniz ki konuşma yapmak zor. Bizler bu topraklarda 70'li yılların kardeş kavgalarını, 80 ihtilalini, 90'lı yılların geride bıraktığı karanlık günleri hep beraber göğüsledik. Son aylarda ise birçok kayıp verdiğimiz üzücü olaylara tanıklık ediyoruz. Artık Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki birçok bölgede yaşananlar sivil yaşamı ve sivil yönetimi tehdit ediyor. Bu kadar sorunla baş edebilmek hiç kolay değil. Bir G-20 ülkesi olan Türkiye'nin ekonomi başkenti sayılabilecek İstanbul'un göbeğinde toplumun her kesiminin haber alma hakkını sağlamaktan sorumlu medya kuruluşlarına fiziki saldırıların yapıldığı günleri yaşıyoruz. Tüm bu yaşananlar, ülkemizin küresel alanda itibar ve istikrar çizgisini zedeleme noktasındadır diye yakınmıştı. Türk Lirası'ndaki değer kaybının ihracat artışına yol açmadığını, ithalatı pahalı hale getirdiğini ifade eden Özilhan, Kurdaki oynaklığı yatırım performansını daha da zedeleme riski ile karşı karşıyayız. Üretim yoksa, ürün yoksa ekonominin çarkları duruyor diye uyarmıştı.
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes ise konuşmasına, Maalesef yönetim kurulum bu toplantıda tam kadro olarak aramızda değil. Yönetim Kurulu üyemiz Memduh Boydak'ı bir an önce aramızda görmeyi ümit ediyoruz. Gerçekten yokluğunu bugün burada hissediyoruz ifadeleri ile başlamıştı. Tam da bu esnada salondan yükselen alkış, yönetim kurulu ile beraber TÜSİAD üyelerinin de Boydak'a tam destek verdiği şeklinde yorumlanmıştı. TÜSİAD Başkanı Symes'in altını çizdiği konulardan biri de, gündemden düşmeyen medyaya yönelik saldırılardı. Demokrasinin en temel yapı taşlarından biri olan basın özgürlüğünün yapı taşlarından medya kuruluşlarının saldırıya uğradığına işaret eden Symes, bu yaşananlara karşılık yaygın olarak tepki verilmemesini yakınmıştı. Genel bir güvensizlik, tahammülsüzlük ve şiddet halinin ülke sathına yayıldığı tespitini yapan Symes, yaşananların tüm toplumu gerdiğini, ezdiğini ve birbirinden uzaklaştırdığını vurgulamıştı. Şimdi bir sorumuz olacaktı: Cumhuriyet Türkiyesinin en başarılı Refah-Yol iktidarı ve en hayırlı Başbakanı Rahmetli Erbakan Hocamız tamamen haksız, dayanaksız hatta ahlaksız gerekçe ve girişimlerle yıkılırken alkış tutan bu TÜSİAD patronları ve Fetullahcı piyonları şimdi kuyruklarına diken batmış gibi niye bağırmaktaydı? Üstelik Amerika ve Avrupada aynen sizin söylediklerinizin tekrarlamaktaydı!. Ey aslı ve astarı malum TÜSİAD siz mi haçlı gavurların ve Siyonist odakların taşeronluğunu yapmaktasınız, yoksa Batılı Barbarlar mı sizden akıl almaktaydı? TÜSİAD Başkanınız, Cansen Başaran SYMES Hanımın kocasıyla aynı kafada olmanız tabi ki doğaldı Üstelik Aydınlık, TÜSİAD ve Cemaat şimdi kol kalaydı!
Nusaybin'de polis uzun namlulu silahlar ve zırhlı araçlarla bir dershaneyi bastı. Bugörüntüler rutinleşmişti aslında, kreşten ülkenin en başarılı eğitim kurumlarına varan onlarca mekânda aynı manzarayla karşılaşılmıştı. Ama Nusaybin'deki bir öğretmenin sitemi olayı bambaşka bir yere taşıdı. KCK/PKK o dershaneyi yakmıştı ve bugün binanın etrafını kuşatan polislerden bir teki bile yardıma koşmamıştı. Ve o öğretmen Keşke o gün de gelseydiniz' diye bu acı ve çıplak gerçeği herkesin yüzüne çarpmıştı diyen Fetullahcı Zaman Yazarı Bülent Korucu'ya kim hatırlatacaktı: Yahu tam 11 yıl boyunca AKPnin akrepliklerine mazeret ve keramet uydururken aklınız başınızda mıydı? Siz CIAnın kuklaları mıydınız?
Evet, AKPnin bölgeyi en iyi bilen isimlerinden biri MKYK üyesi Galip Ensarioğlu, PKK'nın göz yumulan eylemlerini şöyle sıralamıştı: Ülke dışına çıkacaktı, çıkmadı. 100'ün üzerinde saldırılar yapıldı. PKK bütün bölgeyi, işadamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayiş birimleri kurdu, kimlik kontrolleri yaptı, mahkemeler kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Bunların tamamı çözüm sürecine aykırı ve çözüm sürecini bozacak adımlardı.
Erdoğan'dan bir itiraf daha: Valilere PKK'ya operasyon yapılmasın' talimatını biz yolladık!
Daha önce PKK, çözüm sürecinde silah stokladı diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önemli bir itirafta daha bulunmuşlardı. TRT'de konuşan Erdoğan, Çözüm sürecinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği, ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı diyerek suç ikrarını tekrarlamışlardı. Cumhurbaşkanı aynı konuşmanın içinde Terör örgütüne destek veren herkes hesabını verecek ifadesini de kullanmıştı. CHP Çorum Milletvekili Tufan Köse ise Erdoğan'ın bu itirafının vatana ihanet suçlaması ile yargılanmasının önünü açtığını' vurgulamıştı.
Zaten haber kanallarına yansıyan bilgilere göre geçen yıl (2014) 3 ilimizde TSK tarafından tam 290 sefer PKKya operasyon yetkisi istenmiş ama sadece 8(sekizi) dışında valiliklerce AKP iktidarından aldıkları talimat doğrultusunda bunların hiç birisine izin çıkmamıştı. TSKnın PKKya karşı Şırnakta 110, Hakkaride 100, Tuncelide 80 kadar müdahale talebi valilerce sonuçsuz bırakılmıştı ve bütün bunlar Genel Kurmay Başkanlığınca tek tek kayıt altına alınmıştı. E, herhalde hesabı sorulacaktı.
Hüda-Par ve Hizbullah resmen olmasa da fikren ve fiilen AKPye katılmıştı!
Saadet Partisi, BBP, DP ve MHP çevreleriyle diğer irili ufaklı partilerin içine ne kadar müdahale edilmiş, ne kadar fire sağlanmış sorularının yanıtı ortaya çıkmıştı. Çünkü partilerin YSKya verdiği vekil listelerinde, Türk siyasetinin koalisyon tartışmalarıyla kilitlendiği bir dönemde, özellikle AKPnin 1 Kasım satrancının boyutları da netleşmiş durumdaydı. Peki ya, YSKya vekil listesi vermeyerek seçimden çekilen Hüda-Par diye bilinen Hür Dava Partisi var ki, Hizbullahın partisinin AKP lehine seçimden vazgeçmesinin üzerinde de durup düşünmek lazımdı. Hüda-Par da; Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlunun 17 Ocak 2000de, İstanbulda polis operasyonunda öldürülmesinin ardından sahte demokratlık süreci başlatılmıştı. 24 Ocak 2001de, Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okan ile 5 koruma polisini şehit ettikten sonra operasyona uğrayarak ikinci büyük darbeyi alan örgüt, 2003ten itibaren sosyal yardımlaşma çalışmalarına yoğunlaşmış, mezar evler ve domuz bağı cinayetleriyle sarsılan imajını makyajla düzeltmeye çalışmıştı. Hüda-Par işte bir kaç yıl önce bu nedenle piyasaya çıkmıştı… 1990-2000 yılları arasında PKK ile 80 öncesi sağ-sol kavgasına benzer, kışkırtıcı ve Güneydoğumuzun bölünmesine katkı sağlayıcı bir danışıklı döğüş başlatan Hizbullah, Kürt sorununda ipleri PKKya bırakmamak için çabalarken, ilk sandık deneyimini 30 Mart 2014teki yerel seçimlerde yaşamıştı. Hüda-Par, belediye başkanlığı seçimlerinde 83 bin 430, belediye meclisi seçimlerinde ise 87 bin 726 oy almıştı.
Silvan-Cizre muamması!..
“Hizbullahın partisi, 7 Haziran seçimlerine bağımsız adaylarla girmiş ve 65 binin üzerinde oy toplamıştı. Örgütün bir dönem en önemli karargahı olan Batmandaki adayı 14 bin, Diyarbakırdan aday olan genel başkanı ise ancak 23 bin kişinin desteğini sağlamıştı. Ve Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu yaptığı son açıklamada, 1 Kasım seçimlerine katılmayacaklarını açıklamıştı. Seçimleri boykot etmediklerine dikkat çeken Yapıcıoğlu, parti tabanını da serbest bıraktıklarını öne sürmüş, AKPye yaranma ve kiralanma ayıplarını kapatmaya uğraşmıştı. PKKlıların; IŞİDin Suriyedeki katliamını bahane ederek 6-7 Ekim 2014teki kalkışma sırasında, birçok kentte Hüda-Par yanlılarını hedef alarak 20den fazlasını öldürmesi de Hizbullah tabanını AKPye yönlendiren etkenlerden sayılmaktaydı. Ve dikkat, PKKnın özyönetim iddiasıyla hedef aldığı ilçelerden ikisinde de Hüda-Par tabanı etkin durumdaydı. PKKnın, Hizbullahın bir dönem merkezi olan Silvan ve Cizrede halkı baskı altında tutarak göçe zorlaması da Hüda-Parı bu seçimlerde AKPye yamanmaya mecbur bırakmıştı. Bir anlaşma (!) yapıldı mı bilinmiyor ama en az 100 bin kişilik tabanı olan Hüda-Par seçmenlerinin büyük çoğunluğunun AKPye yöneleceğinden kuşku kalmamıştı. Belli ki, AKP, Güneydoğudaki erimeyi bir nebze gidermek isterken, Hizbullah da, PKKdan intikamını biraz olsun almış olacaktı” yorumlarında elbette haklılık payı vardı. Yani PKK da, Hizbullah da, AKP iktidarı da Türkiyenin parçalanması senaryosunda farklı rollerde figüranlık yapmaktaydı.
CIA Hocası Fetullah Gülen hakkında 34 yıl hapis iddiası!
F TİPİ çetenin Tahşiye soruşturmasında kumpas kurduğu ve usulsüzlükler yaptığı için aralarında Fetullah Gülen ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karacanın da bulunduğu 33 şüpheli hakkında iddianame tamamlanmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, 64 kişi mağdur ve müşteki olarak yer almıştı. Fetullah Gülenin 1 numaralı şüpheli olduğu iddianamede, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski emniyet müdürleri Tufan Ergüder, Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Ömer Köse ve Mutlu Ekiroğlunun aralarında bulunduğu 15i tutuklu 32 kişi de şüpheli olarak bulunmaktaydı. İddianamede: Gülenin silahlı örgüt kurmak, yönetmek suçundan 22,5 yıl, resmi belgede sahtecilikten 7,5 yıl ve iftira suçundan 4 yıl olmak üzere toplamda 34 yıla kadar hapisle cezalandırılması, diğer 32 şüphelinin de silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, iftira suçlarından 11,5 yıl ile 26 yıl 6şar ay arasında değişen hapis cezasına çarptırılması talebi ve gerekçeleri sıralanmıştı. Tahşiye Yayınevinin sahibi Mehmet Nuri Turanın şikayeti üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca Paralel Devlet Yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında, 2014ün Aralık ayında operasyon başlatılmıştı. Soruşturma kapsamında, Gülen hakkında da tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılmış, daha sonra bu dosya kapsamında, Atayün ile Yılmazerin de aralarında bulunduğu 5 kişi daha tutuklanmıştı. Soruşturmanın 2. dalgasında 20 polis gözaltına alınmış, 4ü tutuklanmıştı. Toplamda soruşturmayla ilgili 15 kişi tutuklu bulunmaktaydı. Soruşturmanın 3. dalgasında da 8 polis hakkında gözaltı kararı çıkarılmıştı.
Konyada Paralel Panikatağı!
17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından sonra ortaya çıkan Paralel' iddiaları, Konya'da yeni bir davaya dönüştürülmüş bulunmaktaydı. Savcı Mehmet Ersin Berber imzalı iddianamede 74 sanık yer almıştı. Emniyet müdüründen avukatına, hukuk profesöründen işadamına kadar farklı profillerin sanık yapıldığı iddianamenin şikâyetçileri ise halen örgüt suçlaması ile yargılanan insanlardı. Ancak bu iddianamede önemli bir konu gözden kaçırılmaya çalışılmıştı. Ana şikâyetçi Nusret Argun'un Energaz isimli şirketteki hisselerini baskı altında aldığı iddia edilen işadamı Mehmet Kutman, adeta korunma altına alınmıştı. Örgüte dahil edilmeyen Kutman ve ekibi, sadece basit nitelikteki dolandırıcılıkla suçlanmış, ifadesi bile alınmamıştı. Eski Konya Emniyet Müdürü Salih Tuzcu, eski KOM Müdürü Anadolu Atayün, Konya'nın önde gelen avukatlarından Memduh Oğuz gibi sanıkların yer aldığı iddianamede savcının iki ayrı suçlama tarzı göze çarpmaktaydı: Birinci grup, 2008'deki Okyanus operasyonu ile ilgili terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak gibi suçlamaların odağındaydı. İkinci grup, Okyanus operasyonu sonucu Argun'un zor durumda kalmasından faydalanarak onun Energaz hisselerini ele geçirdiği iddia edilen Kutman ekibi ile ilgili dolandırıcılık' suçlamasıydı. 213 sayfalık iddianamedeki ana suç konusu Energaz satışı olmasına rağmen Kutman ve ekibinin örgüte dahil edilmemesi kafaları karıştırmıştı. Velhasıl iyice bulanmadan sular durulmayacaktı. Ve Türkiye milli ve manevi dinamiklerini devreye sokarak beklenen huzurlu ve onurlu bir değişimin son sancılarını yaşamaktaydı!