Anasayfa » İSRAİL’İN VE AKP’NİN SONU VE ADİL DÜZENCİLERİN SORUMLULUĞU!

İSRAİL’İN VE AKP’NİN SONU VE ADİL DÜZENCİLERİN SORUMLULUĞU!

Yazar: yonetici
0 Yorum 475 Görüntüleyen

İSRAİL’İN VE AKP’NİN SONU VE ADİL DÜZENCİLERİN SORUMLULUĞU!

 

Sultan Abdülhamit Han, Filistin’de bir Siyonist devlet kurulması girişimlerini sezip engellediği için, sabataist ve mason ittihatçılar eliyle tahttan indirilmiş ve Osmanlı 1. Dünya Savaşına itilip bitirilmişti. Mustafa Kemal 1937 Meclis konuşmasında “Batılı güçlerin Mukaddes İslam toprağı Filistin’de bir Yahudi Devleti kurma heveslerine asla müsaade etmeyeceklerini” belirtmesi üzerine, Yahudi doktorlarınca aslında tıbben zehir sayılan ve yasaklanan Saligran şırınga edilmek suretiyle hastalığı azdırılıp yatağa esir edilmiş ama İsrail’in kurulması da 10 yıl geciktirilmişti. Ve nihayet Erbakan Hoca, İsrail denen terör şebekesini ve fitne merkezini kökünden halledecek ve Batı’yı da hizaya getirecek çok ciddi ve gerekli projeler üretmeye ve yürütmeye giriştiği için aleyhine üç ihtilal tertiplenmiş, dört partisi kapatılıp siyaset dışına itilmiş ve sonunda 28 Şubat darbesi ve AKP hıyanetiyle önü kesilmişti. Velhasıl Atatürk ve Erbakan dışındaki tüm Cumhuriyet Hükümetleri İsrail’in arka bahçesi ve hizmetçisi gibi hareket etmiş, solcu ve sağcı iktidarlar açıkça ve AKP gibi sözde İslamcılar da münafıkça bu Siyonist terör şebekesini desteklemişti. Bu nedenle aşağıdaki tespitleri güncelleştirip düzelterek aktarmamız gerekmişti.

İsrail Türkiye ilişkilerinin kısa geçmişi!

İsrail, Müslüman toprakları üzerinde, milyonlarca Filistinli silah zoruyla öz vatanından sürülerek kurulmuş bir terör devletidir. ABD, İsrail’i tanıyan ilk devlettir. Türkiye ise İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülkedir. İsrail, aslında bölgede yıkılan Osmanlı düzeni tabutuna çakılmış en son çivi gibidir. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti, 28 Mart 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oluvermiştir. İnönü devrinde gerçekleşen bu tanıma, bazılarına göre ABD’den yardım almak, ülkenin Batılı kimliğini ispatlamak ve uluslararası Yahudi desteğini sağlamak içindir. Türkiye, sadece tanımada değil, İsrail’in kuruluşunu mümkün kılan süreçte de Filistinlileri yalnız bırakmıştır. Örneğin Aralık 1948’de Filistinli Arapların karşı çıkmasına rağmen Filistin Uzlaştırma Komisyonu’nun kurulmasına İsrail lehine destek veren İsmet İnönü Hükümetidir.

Menderes iktidarı sırasında 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa ile birlikte Mısır’ın Süveyş Kanalı’na hücum etti. Güya bu saldırı ABD’den habersiz gerçekleşmişti, ancak Türkiye saldırganları lütfen eleştirdi, hatta 26 Kasım 1956’da Türkiye’nin İsrail’deki diplomatik temsilcisi geri istendi. Ancak Türkiye’nin bu sert tutumu bugünkü gibi göstermelikti. Çünkü dönemin Türkiye Büyükelçisi İstinyeli, olayın ardından İsrail Dışişleri Bakanlığı’na gitmiş ve Türkiye’nin aslında İsrail’e karşı olmadığını, tansiyonu düşürmek ve Arapları ikna edebilmek için taktik açıklamalar yapmak zorunda kaldığını söylemişti.

Türkiye, Johnson Mektubu ve Kıbrıs Sorunu sayesinde dış ilişkilerinde sadece Batı’ya güvenmenin ne kadar sakıncalı olduğunu öğrenmiş, ABD’den çok Amerikancı olan Türkiye, bunun bedelini üçüncü dünyada dışlanarak ağır bir şekilde ödemişti. Bu nedenle 27 Mayıs Darbesi sonrasında pozisyonunu dengelemek isteyen Türkiye, görüntüde Arap tezlerini desteklemiş ve İsrail’den işgal ettiği topraklardan çıkmasını talep etmişti. 1969’da El Aksa Camii Siyonistlerce yakılınca İslam dünyası tepki göstermiş ve 1. İslam Konferansı ve örgütü teşkil edilmiştir. 1969’da Türkiye Rabat’taki konferansa gitmiş, ancak İsmet İnönü bu katılımı Türkiye’nin İsrail ve Araplar karşısındaki tarafsızlığını bozacağı iddiası ile eleştirmişti. Türkiye konferansta Cumhurbaşkanı veya Başbakan değil, Dışişleri Bakanı düzeyinde temsil edilmişti. Dahası İsrail’i eleştirse de Türkiye, Konferansta İsrail’in tam anlamıyla kınanmasını engellemişti. Türkiye ayrıca Filistin Kurtuluş Örgütü’nün konferansa katılımına da izin vermemişti. Başka bir deyişle, kendisinden öncekiler gibi Süleyman Demirel Hükümeti de İsrail konusunda ikili bir politika izlemiş ve etik bir duruş sergileyememişti.

30 Temmuz 1980’de İsrail, Kudüs’ü daimi başkent ilan edince Türkiye İsrail’i kınamakla yetinmiş ve Erbakan Meclis’e verdiği bir gensoru önergesiyle İsrail destekçisi Mason Dışişleri vekili Hayrettin Erkmen’i düşürüvermişti. Aralık 1980’de ise Kenan Evren diplomatik temsil düzeyini ikinci kâtip seviyesine indirmişti. Sonradan bununla ilgili “12 Eylül idaresinin görünüşte İsrail’e karşı sert söylemi samimi değildi ve tek amacı Batı’da yazılan senaryolara uygun olarak, Türkiye’yi İslam dünyasında İran’a karşı sözde lider konumuna getirmekti” iddiaları geliştirildi.

İsrail, 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca Türkiye ilişkilerine büyük önem verdi, ancak asıl sonucu 1990’ların sonunda alabildi. Özellikle ABD nezdinde Yahudi lobileriyle yoğun bir işbirliğine gidildi. Ekonomik ilişkiler ise diğer pek çok İslam ülkesinin aksine her dönemde devam ettirildi. Ancak 28 Şubat döneminde atılan temeller hepsinden etkiliydi. Türkiye-İsrail ekonomik ilişkilerinde bugün yakalanan zirve büyük oranda 28 Şubat’ın attığı temeller sayesindedir.

AKP’li yılların çelişkisi!

 

 

..

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi