Anasayfa » Fetullah Gülen ve Takipçileri; KUR’AN’I OKUMAZ MI, ANLAMAZ MI?

Fetullah Gülen ve Takipçileri; KUR’AN’I OKUMAZ MI, ANLAMAZ MI?

Yazar: yonetici
0 Yorum 176 Görüntüleyen

Fetullah Gülen ve Takipçileri; KUR’AN’I OKUMAZ MI, ANLAMAZ MI?

      PKK ile anlaşıp uzlaşmayı ve adım adım Kürdistan’ı oluşturmayı mübah ve mübarek gören ve destekleyen Fetullah Gülen’e ve takipçilerine hatırlatmak gerekirdi:

“Fitne, katl’den eşeddir!” ayetini tersine çevirip: “Katl, fitneden eşeddir” şeklinde değiştirmek, açık bir gaflet ve cehalet miydi, yoksa hıyanet miydi? 

Bakara: 190: “Sizinle (Dininiz, devletiniz, ülkeniz ve hürriyetiniz konusunda ve çeşitli yollarla) savaşanlara karşı, (siz de) Allah yolunda çarpışın; (Ancak) aşırılığa kaymayın! Kesinlikle Allah aşırı gidenleri sevmez.”

191: (Size düşmanlık yapanları, birlik ve dirliğinizi bozmaya çalışanları, saldırıya ve isyana kalkışanları) Onları bulduğunuz yerde öldürün ve sizi (yurdunuzdan, huzur ve hürriyet ortamınızdan) çıkardıkları gibi siz de onları (etkili ve yetkili konumdan ve işgal ettikleri makam ve topraklardan) çıkarın! (çünkü;) fitne, katl’den eşeddir! (Yani zalimlere ve hainlere fitne ve fesatlık imkanı ve iktidarı bırakmak) “katl”den-öldürmek için savaşmaktan daha şiddetli-tehlikeli (olacaktır)!.. 

192: Onlar (savaşa ve fitne çıkarmaya, birlik ve dirliğinizi bozmaya) son verir (fesatlıktan vazgeçip itaat ederlerse siz de mücadeleyi bırakın)

193: (Bununla beraber, ülkenizde, bölgenizde ve yeryüzünde) FİTNE KALMAYINCAYA (temel insan haklarını, herkese adalet ve hürriyet ortamını bozan fesat odakları etkisiz bırakılıncaya) kadar onlarla çarpışıp-çalışın! [“Onlara karşı gücünüzün sonu kadar, (askeri, teknolojik, ekonomik ve stratejik, her türlü) KUVVETI ve besili atlar gibi (her an bakımlı ve donanımlı tankları ve uçak ve deniz filolarını) hazırlayın! (Enfal: 60)] Eğer (kâfir ve hain odaklar saldırı ve fesatlıktan) vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur”

194: …Hürmetler (Haklara ve anlaşmalara riayetler) karşılıklıdır. Öyle ise (bundan sonra) kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın (ve haklarınızı savunup sahip çıkın)

195: Allah yolunda (izzet ve hürriyetinizi korumaya, hak ve adaleti hâkim kılmaya yönelik cihat uğrunda malınızı ve rahatınızı harcayıp) infak yapın (ve bu hususta gevşek davranmak suretiyle) kendinizi (ülkenizi, devletinizi ve geleceğinizi) tehlikeye atmayın! İhsan sahipleri olun (Cihat ve Milli savunma konusundaki sorumluluklarınızı tam kuşanın) ki Allah Muhsinleri (Mücahit ve Muttaki kimseleri) sever”

Ayetleri cihadın-Milli Savunmanın, zalim ve hain saldırganlarla savaşmanın anlamını ve amacını açıkça ortaya koyarken, fitne ve fesat çıkaranlara teslim olmanın ve onlara fırsat tanımanın, savaştan ve çarpışmaktan daha tehlikeli olduğunu da beyan buyurmaktadır.

Bu ayetlerden 20 ayet sonra, aynı konu daha da vuzuha-aydınlığa kavuşturulmaktadır.

Bakara: 216 “Hoşunuza gitmediği (rahatına ve dünya hayatına düşkün nefislerinizin beğenmediği) halde (imtihan sırrı, haysiyet ve hürriyetinizin korunması amacıyla) Kıtal-Savaşıp Vuruşmak üzerinize yazıldı (Farz kılındı). Aslında hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır; sevdiğiniz ve arzuladığınız bir şey de, olur ki sizin için şerli ve zararlıdır. (Her şeyin doğrusunu ve hayırlısını) Allah bilir, siz bilmezsiniz”

217: sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. Deki; (haksız yere ve hayırsız bir niyetle) onda savaşmak büyük (bir vebal almaktır) Ancak, (Mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescidi Harama (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak (Hz. Peygamber Aleyhisselamı ve Ashabı kiramı Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır) (çünkü) FİTNE; (çıkarmak, ŞEYTANI DÜŞÜNCELERLE PLANLAR HAZIRLAMAK) SAVAŞIP ÇARPIŞMAKTAN (ve gerekirse adam öldürmekten) DAHA BÜYÜK (bir fesatlıktır). Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) SİZİ DİNİNİZDEN(İslami düşünce ve düzeninizden) GERİ ÇEVİRİNCEYE (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) KADAR, SİZİNLE SAVAŞMAKTAN GERİ DURMAYACAKLARDIR” 

Oysa Fetullah Gülen’in ve güç odaklarına teslimiyetçi ve taklitçi takipçilerinin, derin ABD projesiyle PKK’ya meşruiyet, Kürdistan’a resmiyet kazandırmak ve Türkiye’yi parçalayıp Büyük İsrail’e zemin hazırlamak niyetiyle başlatılan; “APO ile barış görüşmeleri”ne Kur’ani dayanak uydurmak için istismar ettikleri “Sulh-barış hayırlıdır” hükmü ve hikmeti sadece bir yerde Nisa: 128’de, karı-koca arasını bulmayı ve aile huzurunu sağlamayı tavsiye eden ayeti kerimede geçmekte, o da mutlak emir değil tavsiye makamında zikredilmektedir. (aksi halde boşanmanın haram sayılması gerekirdi)

Ve ayrıca Hucurat suresi 9. ayeti kerimesinde; “Mü’minlerden iki taife çarpışacak (ve herhangi bir sebeple savaşa tutuşacak) olursa, aralarını bulup (Sulh ve barışı) sağlayın” emrini ise, “Kâfir, zalim, isyancı eşkıyalarla sulh yapıp barışın” şeklinde yorumlamak ise tam bir saptırmacadır. PKK’nın dinsiz, Darwinist ve Maoist bir terör yapılanması olduğunu ve Türkiye’yi parçalamayı hedef aldığını bilmeyen var mıdır? Paris’te öldürülen 3 anarşist kadının Diyarbakır’da PKK bayrağına sarılı cenaze töreninin de, tek bir kere olsun “Allah rahmet etsin”, “Ahirete uğurluyoruz” gibi ifadelerden dikkatle kaçınılması, dinsizlerin ve gayrı Müslimlerin vefatında kullanılan sözlerden bile özellikle sakınmaları, bunun yerine “Güneşe uğurluyoruz” şeklindeki dinsiz sloganları, aslında her şeyi ortaya koymaktadır. Bununla beraber “savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur” pankartı, Fetullahcıların, ılımlı İslamcı ABD ve İsrail uşaklarının “barış palavralarıyla” ortaktı ve Türkiye Cumhuriyeti devletini hizaya sokup masaya oturtmanın küstahlığını yansıtmaktaydı.

Şimdi Fetullah Gülen’e ve taklitçilerine soralım:

ABD’nin ve Batılı güçlerin tertip ve teşvikiyle başlatılan ve 1.5 milyon cana mal olan İran-Irak savaşında bu ılımlı ve barışçıl figüranlar Hücurat: 9 ayetini neden hiç hatırlamamış ve Rahmetli Erbakan’ın Sulh-barış yönündeki arabuluculuk girişimlerine ilgisiz kalmışlardı?

Suriye’de, aylardır ülkeyi tahrip, halkı telef eden Esad rejimiyle muhalifler arasında bir barış ve uzlaşı yerine, neden bunlar sürekli isyan ateşini kızıştırmışlardı? Dinimizin hükümleri ve Kur’anı Kerim’in ayetleri bunlar için sadece “süper şeytani güçlerin” keyfi istikametinde istismar ve suistimal edilecek bir araç mıydı?

Bugün “akan kanı durdurma” palavrasıyla, PKK’yı siyasi ve resmi aktör konumuna taşıyacak ve özerk Kürdistan’ın kurulmasına yol açacak uzlaşma girişimleri için Recep T. Erdoğan’ı hararetle alkışlayan ve arka çıkan Süleymancılar, bazı tarikatçılar, eski koyu İrancılar, Hizbullahcılar, acaba Rahmetli Erbakan’ın, Ecevit’le koalisyon döneminde ve de özellikle 163. madde yüzünden cezaevlerindeki Müslüman yazar ve düşünürleri de kurtarma gayretiyle: “Eyleme bulaşmamış ve silahlı mücadeleye karışmamış bütün düşünce suçlularını mağduriyetten kurtarma ve topluma kazandırma” amacıyla hazırlanan, ama sonradan CHP’nin Anayasa mahkemesine götürmesiyle kapsamı arttırılan af kanununu dillerine dolayıp yıllarca ve insafsızca Hoca’ya sataşıp saldırdıkları için, bu çifte standart ve sahtekârlıklarından dolayı, Onun ruhaniyetinden özür dilemeye de yanaşacaklar mıydı?

“İbrahimi dinler” safsatadır, bozulmuş Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığı aynı gösterme sapkınlığıdır!

Al-i İmran:

100: “Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba boyun eğecek olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler.” Yani, Yahudi ve Hıristiyanları hak ve hayır üzere görmek ve onlara hürmet ve itaat etmek, insanı küfre sürükleyecektir.

99: “De ki: “Ey Kitap Ehli, sizler şahidler olduğunuz halde, ne diye iman edenleri Allah yolundan -onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek- çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” Yani, Yahudi ve Hıristiyanlar, Müslümanları Allah yolundan çevirip saptırma gayreti içindedir.

78: “Onlardan (Yahudi ve Hıristiyanlardan ve Müslüman görünen münafıklardan) öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. “Bu Allah katındandır” derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler “

65: “Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?”

67: “İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı, müşriklerden de değildi.“ Yani bugünkü Yahudi ve Hıristiyanların büyük çoğunluğu müşriktir.

68: “Doğrusu, insanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamber (Hz. Muhammet) ile iman edenlerdir. Allah, mü’minlerin velisidir.“

95: “De ki: “Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah’ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim’in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.”

71:”Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz?”

20: “Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.” Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: “Siz de (Kur’an’a ve bana) teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir “

12: “İnkâr edenlere de ki: “Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. Ne kötü yataktır o. “

87: “İşte bunların cezası, Allah’ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. “

102: “Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. “

103: “Allah’ın ipine (Kur’an hükümlerine) hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, (iman ve Kur’an sayesinde) oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.”

“Hıristiyan Siyonistler” Protestanlar ve Neocon’lardı, Peki “Müslüman Siyonistler” kimler olmaktaydı?

İsrail’in kuruluşunda ve bekasında Hıristiyan Siyonistlerin büyük emeği vardır. Yahudilerin Hıristiyanlar nezdinde yeniden meşruiyet ve itibar kazanması Protestanlıkla birlikte başlamıştır. II. Vatikan Konsili sonrasında ve bilhassa Massingnon’un Selam-Şalom sloganıyla, Müslümanlarla-Yahudiler arasında da yeni bir tanışma ve dayanışma (diyalog) köprüsü kurma süreci yaygınlaştırılmıştır.

Yahudiler, Hıristiyan Siyonist bir damar keşfettikleri gibi, Müslüman Siyonist bir damar oluşturmak içinde çalışmış ve başarmışlardır. İslam’ı Yahudileştirme temayülleri kimilerine göre İsrailiyat ile de bağlantılıdır. Yahudiler İslam hukukunun tatbikine karşı çıkanları (ve şeriatı lüzumsuz sayanları) değil, taraftar olanları sorgulamakta ve tehlikeli saymaktadır. Bununla birlikte, Yedioth Ahronoth gibi kimi gazeteler Hıristiyan Siyonistler gibi, bir de Müslüman Siyonistlerden dem vurmaktadır. Maalesef, hadiste rivayet edildiği gibi “Müslümanlar önceki milletlerin peşine takılacaklar; hatta onlar kertenkele çukuruna girseler, Müslümanlar da marifetmiş gibi bunu tekrarlayacaklardır” Yedioth Ahronoth gazetesi yayınlamış olduğu bir analizde, Avrupa’da yaşayan bazı Arap kökenli Müslümanların (Ve tabi Türkiye’deki Fetullahcıların E.G) Müslüman Siyonistler haline geldiği iddiasında bulunmaktadır. Bu, Müslüman Siyonist akımın yaşadığı yerler olarak ta bir takım ülkeler saymaktadır. Müslüman Siyonistlerin ortak paydası ise, İsrail’in varlığını tanımaları ve anti semitizm ve anti Siyonizm’e karşı çıkmalarıdır. Elbette İslam adına eşcinsel cami açma garabetinde bulunanlar bunu da yapacaklardır. Siyonist ve saldırgan İsrail’in varlığını değil de, İsrail’e olan düşmanlığın silinmesi gerektiğini savunanlar, Siyonistleşmiş Müslümanlardır. Gazetenin haberine göre, bunlar Siyonist Müslüman Cemaati adıyla bir de cemaat oluşturmuşlardır. Bu Müslüman Siyonistler, nefreti sevgi ile değiştirmek çabasındaymış.[1]

AKP’li İhsan Arslan Abdullah Öcalan’ın kankası mıydı?

Dönemin AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın ekibinden ayrıldıktan sonra Matkap Operasyonu kapsamında tutuklanan Orhan Aykut, “Arslan, Öcalan’dan daha tehlikeli” diyordu. Ayrıca Aykut, Arslan’ın sık sık İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüştüğünü ifade ediyordu. Kaynaklar, Arslan’ın liste aldığı görüşmeyi, MİT’çiler eşliğinde gerçekleştirdiğini belirtiyordu. İmralı kaynakları, Arslan’ın açılım sürecinde de önemli görevlerde bulunduğunu bildiriyordu. Buna göre İhsan Arslan, İmralı ile 2008’den bu yana yürüttüğü görüşmelerde Öcalan’ın yeniden örgüte hâkim olmasını ve açılım sürecine dâhil edilmesini sağlıyordu. MİT’in bilgisi dâhilinde yapılan görüşmeleri, Başbakan Erdoğan’ı temsilen yürütüyor, MİT’in Öcalan ile teması bu görüşmelerden sonra başlıyordu. Arslan, 2012’de İmralı’ya üç defa gidiyor, Şubat, Temmuz ve Ekim aylarındaki görüşmelerin ikisi MİT’çilerin, biri ABD’lilerin katılımıyla gerçekleşiyordu.

Orhan Aykut şunları ekliyordu:

İhsan Arslan’ın, bir İmralı dönüşünde 66 isim getirdiğini biliyorum. Bunların tutuklanmaları için Öcalan, İhsan Arslan’dan rica ediyordu. Benim şu anda aklımda kalanlar şöyle: Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak, Levent Ersöz. Bu bilgiyi, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya gönderdiğim mektupta da belirttim. İhsan Arslan Öcalan’dan daha tehlikeli. Hiçbir zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi demiyor, devamlı Kürdistan diyordu. “Elbette bir gün Kürdistan kurulacaktır” deyip duruyordu. Oslo görüşmelerinin başında da o geliyordu”

İhsan Arslan Kimdir? M. İhsan Arslan, 01 Ocak 1948’de Sason’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü okudu. Kamu’da memurluk ve öğretmenlik yaptı. İhracat-ithalat ağırlıklı olmak üzere ticari faaliyetlerde bulundu. Yabancı sermayeli şirketler kurarak Diyarbakır’da boru, kablo ve mermer fabrikaları kurdu. Zaman Gazetesi’nin imtiyaz sahibi oldu. Mazlum-Der’in iki dönem Genel Başkanlığı görevinde bulundu. 22. Dönem’de AKP Diyarbakır Milletvekili olarak Meclis’te yer aldı. Arapça ve Farsça biliyordu.

PKK Kampına Olaylı Ziyaret Yapmışlardı!

İhsan Arslan, Mazlum Der Genel Başkan Yardımcısıyken PKK kampına gidişte de yer aldı. 1996 yılında çatışmalarda PKK tarafından kaçırılan askerleri almak için (Rahmetli Erbakan’dan habersiz Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan teşvikiyle) dönemin Refah Partisi Van Milletvekili Fethullah Erbaş ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal ile birlikte örgütün kampına gitti. Arslan, Erbaş ve Birdal ile birlikte 9 Aralık 1996 tarihinde 6 askeri alıp, Habur’dan Türkiye’ye giriş yaptı. Ancak kampta çekilen fotoğraflar, günlerce Türkiye’de eleştiri konusu oldu.

Öcalan Başbuğ davasında gizli tanık mıydı?

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, “İlker Başbuğ’un yargılandığı davada gizli tanık Öcalan mı?”iddiasını ortaya atmıştı. Mersin’in Anamur İlçesi’nde partilileriyle bir araya gelen Milletvekili Ali Rıza Öztürk, 8 milletvekilinin tutuklu olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemeyeceğini vurgulayarak,Abdullah Öcalan’la ilgili çarpıcı bir iddiayı gündeme taşımıştı:

Bir ülke düşünün, Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir zat terör örgütü üyeliğinden yargılanırken, onun mücadele ettiği terör örgütünün direnişçilerinden birisi, onun aleyhine gizli tanıklık yapıyor. Şimdi bunu bir daha soruyorum. Acaba Sn. Adalet Bakanı bu davada Abdullah Öcalan’ın gizli tanıklık yapmadığını söyleyebilir mi? PKK üyesi birilerinin gizli tanıklık yapmadıklarını söyleyebilirler mi?[2]

Sebataist, Kemalist ve Feminist Müjde Ar’dan İmralı ve Kılıçdaroğlu bombaları!

Habertürk ekranlarında Didem Arslan Yılmaz‘ın konuğu olan ünlü oyuncu Müjde Ar, Kürt sorunu ve İmralı görüşmeleri ile CHP üzerine çarpıcı açıklamalar yapmıştı. Sosyal demokrat hareketin en önemli isimlerinden Ercan Karakaş‘ın eşi de olan Ar, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘na ilginç eleştirilerde bulunmuşlardı. Kürt sorununda çözüm arayışlarını ve İmralı görüşmelerine tam destek sunan Müjde Ar, Paris’teki infazları da yorumlamıştı. Üç PKK‘lı kadının öldürüldüğü saldırıyı alçakça bulduğunu söyleyen Müjde Ar, CHP milletvekili Hüseyin Aygün‘ün, Sakine Cansız‘ın ailesine taziye ziyaretinde bulunmasını desteklediğini söyleyerek, Kılıçdaroğlu’nun liderliğini ve söylemini eleştirip,“Kılıçdaroğlu’nu zayıf ve yetersiz bulduğunu” vurgulamıştı.

“Ben Habur’daki karşılamaların o zaman da yanlış olmadığını düşünmüştüm. Biz şekillere çok takılıyoruz. İşler içinden çıkılmaz hale geliyor. Ama bu sefer gerçekten umutluyum. Abdullah Öcalan’la görüşmeleri destekliyorum”[3] diyen açık saçık filmleriyle meşhur Müjde Ar’ın PKK’yla uzlaşma konusunda Fetullah Gülen’le aynı çizgide olması hayretle karşılanmıştı.

‘Yeşil Ergenekon’da kimler vardı?

PKK yöneticisi Murat Karayılan, çok önemli iddialarda bulunmaktaydı:

“Paris suikastının (mevcut hükümetin bilgisi dâhilinde gelişen) Yeşil Ergenekon tarafından yapılma ihtimali daha yüksek gözüküyor. Sadece hükümeti aşan ve derin devlet denilen Ergenekon’un mu, yoksa hükümetin Yeşil Ergenekon’u mu olduğu net değildir.”

Karayılan’ın bu iddiasını, PKK lideri Öcalan da, İmralı’da kendisini ziyarete gelen kardeşi Mehmet Öcalan’a aktardığı konuşuluyordu. O da “Yeşil Ergenekon”dan söz ediyordu. Peki bu “Yeşil Ergenekon?..” ne oluyordu? Sorunun yanıtı 30 Haziran 2011’de, Kandil’de Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal’e konuşan Murat Karayılan’ın şu sözleriyle dışa vuruluyordu:

“KCK operasyonları bir proje olarak Gülen cemaatinin polis ve yargıdaki uzantıları tarafından hükümete sunuldu, hükümet de bunu uyguladı. Gülen cemaatinin devlet içindeki bu uzantılarına yeşil Ergenekon denebilir. Ama şu sıralar bize gelen bir istihbarata göre, ‘yeşil Ergenekon’ yerine, adı Ötüken olan yeni bir örgütlenme sahnede görülebilir yakında.”

Karayılan, Paris cinayetiyle ilgili hedef mi saptırıyordu, yoksa “açılım” aktörleri; “diyalog” sırasında Öcalan üzerinden birilerinin kulağına bir şeyler mi fısıldıyordu?..[4]

Miami Sinagoku resepsiyonu, Bediüzzaman’a sinagog istismarı!

Türkiye, Miami’de gerçekleştirilen ”33. Latin Amerika Ticaret Kongresi ve Miami Medya ve Film Market”e konuk ülke olarak davet ediliyordu. Etkinlik kapsamında düzenlenen ”Türk Film Günleri”nde seyirciyle buluşan yerli yapımlar izlenirken, Miami’nin önemli sinagoglarından Emanu-el Temple’de hahambaşı tarafından ”Allah’ın Sadık Kulu: Barla” filmi için bir resepsiyon düzenlenmesi dikkat çekiyordu.

”Allah’ın Sadık Kulu: Barla” Sinagog’da

Miami Medya ve Film Market’i kapsamında Türk Film Günleri düzenlendiğini belirten Abdurrahman Çelik, etkinliğe kendisinin yanı sıra Türkiye’den Kurtuluş Son Durak filminin yapımcısı Ayşen Sever ve filmin yönetmeni Yusuf Pirhasan, ”Allah’ın Sadık Kulu: Barla” filminin yapımcısı Fatih Gök’ün de katıldığını bildiriyordu. Türk Film Günleri kapsamındaki en önemli gelişmelerden birinin de sinagogda yapılan etkinlik olduğuna değinen Çelik; ”Miami’nin en önemli sinagogu Emanu-el Temple’de hahambaşı ”Allah’ın Sadık Kulu: Barla” filmi için resepsiyon verdiğini söylüyordu.[5] Bediüzzaman gibi müttaki ve mücahit zatın, Dinler arası diyalog safsatasına alet ve istismar edilmesi nefretle karşılanıyordu.

Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine Genelkurmay’ın gönderdiği hard diskler önemli bilgiler içeriyordu.

Mahkemeye 2009 yılında sunulduğu belirtilen hard disklerin incelemesini tamamlayan Naip Hâkim Hüseyin Çalmuk’un ön raporunda, Genelkurmay’ın bilgi notlarından önemli bölümler bulunuyordu. İncelemenin Çalmuk’tan istenmesi, ön raporun ilk sayfasında şöyle açıklanıyordu: “Genelkurmay Başkanlığından gelen yazılarda istenen hard diskler içerisinde gizli belge ve devlet sırrı niteliğinde belgeler olabileceği belirtilmiş, bu sebeple çalışmaların ve incelemelerin bizzat Naip Hâkim tarafından yapılması gerekmiştir” ve zaten: 2009 yılında Genelkurmay, içinde devlet sırrı niteliğinde bilgilerin de olabileceğini bildirdiği belgelerin ele geçirilmesinde, cemaatin parmağının olduğunu, TSK’ya karşı tezgâhlanan senaryolarda, emniyette, medyada, yargıda cemaatle irtibatlı isimlerin bulunduğunu mahkemelere bildiriyordu. Peki bu bir teslimiyet işareti miydi, korkaklık mıydı; yoksa “bakın, biz biliyoruz, her şeyin farkındayız” mı demek istiyordu, bir hedef tarifi mi yapıyordu? Bütün bunların sorulması gerekiyordu. Yoksa “Fethullah Gülen’in ‘ulusalcı dalgayı aşacağız’ sözleri Ergenekon operasyonunun amacını mı ortaya koyuyordu? Ve elbette Fetullah Gülen’in ve ekibinin ABD desteği olmadan böyle iddialara kalkışamayacağını aklını kullanan herkes biliyordu!

‘ABD’nin amacı TSK’nın direnişini kırmaktı!

Ergenekon Mahkemesi’nin talebi üzerine Genelkurmay’ın gönderdiği hard diskleri inceleyen Hâkim Hüseyin Çalmuk’un raporu, TSK’nın Ergenekon tertibine bakışını ortaya koyuyordu. Hard disklerden çıkan ve Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan bilgi notlarında, Ergenekon tertibinin ABD tarafından kurgulandığı ve Emniyet ile yargı içindeki cemaat mensuplarınca yürütüldüğü saptanıyordu. Genelkurmay, ABD’nin amacının “TSK’nın direnişini kırmak” olduğunu vurguluyordu.“Çete propagandası üzerinden Silahlı Kuvvetleri yıpratma kampanyalarına ilişkin inceleme” başlıklı 2009 yılında hazırlandığı tahmin edilen bilgi notunda çok kritik 8 madde sıralanıyordu.

“1. Merkezi güçlerin (ABD, AB ve küresel sermaye) Türkiye’yi olumsuz olarak etkileyen politikalarına ulusal gerekçelerle karşı duran TSK’nın bu direnişini kırabilmek (TSK, merkezi güçlerin Türkiye’ye yönelik politikalarının uygulanmasını engelleyen yapıların odak ve ağırlık noktasını oluşturmaktadır. TSK’nın genişletilebilmesi durumunda diğer yapıların direnci kolayca ortadan kaldırılabilecektir.) için merkezî güçlerce TSK’nın geriletilmesi ve güçsüz kılınması amacıyla güçlü bir psikolojik harekât uygulanmaktadır.

2. Uygulanan psikolojik harekâtta ağırlıklı olarak; “TSK’da komutanların yolsuzluklar yaptığı, TSK’nın terörle mücadele adı altında kurumsal olarak çetelerle birlikte olduğu, TSK’nın görevlerinin dışında olan siyasal alanlara müdahale ettiği, TSK‘nın siyasi alanlara müdahale edebilmek için ‘irtica ile mücadele’ ve ‘terörle mücadele’ kavramlarının arkasına sığındığı” temaları kullanılmaktadır.

3. İrticai unsurların desteklediği Ilımlı İslami (ABD’yle uyumlu olan İslam anlayışı) bir yapı olan AKP, hem merkezî güçlerin kendisine verdiği desteği sürdürebilmek, hem de Türkiye’yi kendi amaçlarına uygun olarak (dönüştürebilmek için) TSK’ya yönelik kampanyaları operatif seviyede planlamakta ve yürürlüğe koymaktadır.

4. Bu nedenlerden dolayı AKP’nin işbaşına geldiği Kasım 2002 tarihinden beri, Türkiye’de her iki üç ayda bir yeni bir çetenin varlığı ortaya atılmakta, açığa çıkarıldığı iddia edilen çetelerin TSK ile ilişkili olduğu iddiaları gündeme taşınmakta, çeteler birbiriyle ilişkilendirilmeye uğraşılmakta ve çeteler üzerinden TSK yıpratılmaya çalışılmaktadır.

5. Çete operasyonları emniyet tarafından planlanarak gerçekleştirilmekte, jandarmanın olaya müdahil olabilmesine özenle imkân ve fırsat tanınmamaktadır. Böylece jandarmanın uygulanan psikolojik harekâtı açığa çıkarma olasılığı ortadan kaldırılmaktadır.

6. Özellikle F.Gülen grubunun emniyet içerisinde yapılanması ve elemanları devreye sokulmaktadır. Bu grup, diğer tarikat ve cemaatlere göre kendini çok iyi düzeyde kamufle edebilmekte ve içinde bulunduğu ortamlarda “çalışkan, işini iyi bilen, güvenilir, dürüst, görevine sadık” kanaatini kolayca yayabilmekte oldukça başarılıdır.

7. Operasyon için gerekli olan dinleme, gözaltına alma, arama yapma vb. gibi yargısal yetkilerin, özellikle belirli hâkimlere aldırtıIması üzerinde dikkatle durulmalıdır. Böylece yargı elemanlarının operasyonun gerçek sebebini ortaya çıkaracak hareket tarzları sergileme olasılığının önü tıkanmaktadır.

Emniyetin ülke genelinde her türlü telefon ve bilgisayar iletişimini izleyebilme yeteneği son derece gelişmiş ve yaygındır. Yasal herhangi bir kurala bağlı kalmadan ve telefon ve internet sağlayıcı şirketlerin yardımlarına ihtiyaç duymadan bile bu dinleme ve izlemeleri rahatlıkla yapmaktadır.

8. Bu soruşturma ve tutuklamaları gerçekleştiren istihbarat+operasyon ekibi, özel olarak yetkilendirilmiş bir çalışma grubu şeklinde veya istihbarat ünitelerinde kadrolaşmış belli görüşe sahip kişilerden oluşmaktadır. Bu sayede operasyonların öncesinde, devamında ve sonrasında bunların asıl amacını ve dış bağlantısını ortaya çıkaracak emarelerin ortaya saçılmasına engel olunmaktadır” şeklindeki itham ve iddiaları, cemaat neden yanıtsız bırakmaktadır?

Evet, Peygamber ocağı saydığımız kahraman ordumuzun bazı komutan ve subayları, yanlış ve haksız bir Laiklik ve Kemalistlik anlayışıyla, zaman zaman halkımızın inancına, Kur’an’ına, Ezanına, Kurbanına, bayramına ve türbanına sataşıp ve Müslümanları potansiyel düşman sayıp vicdanlarımızı yaralamışlardır ve elbette bunların bırakılması lazımdır. Ancak bunlar, NATO’nun ve Batının uşakları olan bazı hain kafalılar olup, asıl patronları Amerika ve Avrupa’dır. Şimdi “Dinimize ve değerlerimize hakaret ettiler” diyerek, bu bahane ile ve intikam hırsıyla hürriyet ve haysiyet sigortamız olan TSK’yı tamamen çökertmek ve gözden düşürmek; ama asıl düşman olan Amerika ve Avrupa’nın himayesine ve hizmetine girmek, eğer gafilce bir ahmaklık değilse, bilinçli bir şarlatanlıktır!

Tayyip ile Cemaat arasında arabulucu Abraham Foxman mıydı?

Bir şey kesindi: Tayyip Erdoğan sadece odasını değil bir kamu kurumunun tepesine konan röle’nin yansıtıcılığı sayesinde Genelkurmay ve Yargıtay dâhil bütün Bakanlıkları dinleyenin Cemaat olduğunu biliyordu. Başbakan’ın, “Dershaneler önümüzdeki yıl mutlaka kapanacak” resti de aslında bu kızgınlığın somut yansıması sayılıyordu. Evet! Başbakan’ın durduk yerde “ofisimden böcek çıktı” demesi, yapılan araştırmanın sonuçlandığını ve faillerin kesin olarak saptandığını gösteriyordu.

Diyeceksiniz ki o zaman failler nerede? Bu konuda Ankara’nın öbür yakasında  şunlar konuşuluyordu:

1. Tayyip Erdoğan yaklaşan üç büyük seçim öncesi F Tipi cemaatten, vurgun yememek için tedbirler almış ve F Tipinin elini-kolunu bağlamıştır. Erdoğan, Cemaatin (Oslo misali) elindeki arşivden yararlanıp kendine ya da yakınlarına saldırılması durumunda  böcek yani dinleme ambalajı ile bütün cemaati, “yeni derin devletin mensupları” diye hedefe oturtacağının net mesajını vermiş ve korku salmıştır.

2.  Başbakan, Cemaatin kendisine hasım olduğunu net olarak gördüğünden seçimler öncesi bu kesime dönük bir operasyon beklentisi ihtimaller arasındadır. Nitekim bu durum, Cemaat tarafından algılanmış olacak ki Hüseyin Gülerce gibi Cemaat sözcüleri, yazıları ile “aman” dilemeye başlamıştır.

3. Kulağımıza gelen bir başka iddia, ABD’deki en etkin Musevi Örgütü olan ADL’nin Başkanı Abraham Foxman’ın, Erdoğan ile F Tipi kavgasında aracılığa soyunmasıdır. Dinlediğime göre   Foxman, Erdoğan’a özel bir elçi ile mektup göndermiş ve F Tipi Camia ile eskiden olduğu gibi yine beraber çalışmasını tavsiye buyurmuşlardır. (Tam burada bir parantez açıp Abraham Foxman isminin bize yabancı olmadığını belirtelim. Bu ismin, 2001’in başlarında yani AKP kurulurken İstanbul’da Erdoğan ve Gül ile gizlice görüştüğünü ilk kez Cem Uzan’ın Star Gazetesi’nde biz yazmış ve bu doğru haberden ötürü Tayyip Erdoğan’ın hışmına uğramıştık).[6]

Konuyu iki ayet mealiyle bitirelim:

Maide – 51:

“Ey iman edenler (gerçekten iman etmişseniz, sakın) Yahudi ve Hıristiyanları Veliler (dost, yönetici, rehber) edinmeyin; (çünkü) onlar (Mü’minlerin değil) birbirlerinin velileri ve destekçileridir. (Artık) sizden kim onları veli edinip (Dininiz ve devletiniz aleyhine işbirliğine girişirse, kuşkusuz o da onlardandır. (Yani zahiren Müslüman görünen hain bir münafıktır) şüphesiz Allah (Yahudi ve Hıristiyanları dost edinerek, Milletine ve ülkesine hıyanet eden) zalimlere hidayet vermeyecektir”

Maide – 52:

(Bu açık ve kesin uyarılarımıza rağmen) İşte kalplerinde (manevi) maraz (nifak hastalığı) olanları: “(Yahudi ve Hıristiyanlar her bakımdan ileri, kuvvetli ve etkilidir. Bu nedenle onların himayesine sığınmak gerekir. Aksi halde) Devranın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz!” bahanesiyle (Siyonist Yahudiler ve emperyalist Hıristiyanlarla) aralarında (gizli-açık) çabalar yürüttüklerini görürsün! (Oysa) umulur ki Allah (yakında Mü’minlere) bir fetih (nasip edecek) veya katından bir emir getirecek de, onlar (Münafıklar ve sığındıkları odaklar) içlerinde gizli tuttukları (şeytanlıklardan) dolayı pişman (ve perişan) olacaklardır”

 


[1] Daha geniş bilgi-bak: Milli Gazete / Mustafa Özcan / 30 12 2012 (Gazete Baskısı –Sh. 07) NOT:(Bu yazı; şu an internette bulunmamaktadır. Habervaktim de 30 12 2012 tarihinde “İkinci yılında ikinci hutbe” yazısı bulunuyorken, Milli Gazete yazarın 30 12 2012 tarihli yazısını her nedense kaldırmış bulunmaktadır)

[4] Mehmet Faraç / twitter.com/FARACYAZIYOR

[5] Milli Gazete / 08 Haziran 2012

[6] 29 Aralık 2012 /Sabahattin Önkibar

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/nisan-2013/fetullah-gulen-ve-takipc

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi