Sn. Erdoğan!
Amerikan Özel Bankalarından Aldığınız
Yüz Milyarlarca Dolar Faizli Borçlara;
IMF, KEFALET GARANTİSİ SAĞLADI VE
YÜZ MİLYONLARCA DOLAR KOMİSYON ALDI MI, ALMADI MI?
Bir insanın veya toplumun huzur bulması ve onurlu yaşaması, şu dört temel ihtiyacının doğru ve doyurucu şekilde karşılanmasına bağlıdır. 4-K formülü dediğimiz bu doğal ihtiyaçların aksaması ise; çeşitli rahatsızlıklarının, hatta itiraz ve isyanlarının başlangıcıdır. Bunlar:
1- Kafa: Eğitim ve öğretimle, hür düşünce yeteneğini geliştirmekle, bilgi ve birikimle doyar ve olgunlaşır.
2- Kalp: İmanla, maneviyatla, güzel ahlakla ve vicdani duygularla doyarak itminana kavuşacaktır.
3- Karın: Karınlar helal ve yeterli gıdayla, ülkede milli sanayi ve tarımın kalkınmasıyla ve herkesin insanca yaşayacağı şartların oluşturulmasıyla doyacak ve huzura kavuşacaktır.
4. Kişilik (itibar): Her insan, doğuştan kazanılan ve temel insan haklarından sayılan; can, mal ve namus emniyetine, din ve düşünce hürriyetine sahip olarak yaratılmıştır. Bu nedenle herkes; dinine, kökenine, kültürüne, düşüncesine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın saygın bir varlıktır, ve itibar görmek onun hakkıdır. Horlanmak ve dışlanmak, gizli bir esaret ve açık bir hakaret tavrıdır.
Bir çocuk dünyaya geldiğinde, önce karnının açlığını gidermek üzere ağlamakta ve kendisine gıda ve bedenine – karakterine maya olacak şifalı sütünden emmek üzere anne kucağına bırakılır. Yani doğal ve doğru olan öncelikle KARNININ doyurulmasıdır. Ardından, şefkat, merhamet ve sevgiyle KALBİ; yavaş yavaş algılama seviyesine uygun; samimi ve gerçekçi bilgiler, ninniler ve hikâyelerle KAFASI doyuma ve doldurulmaya başlanacaktır. Çocuklara bebeklikten itibaren, sevginin yanında saygı duyulması, ciddiye alınması, itilip kakılmaması, suçlarından dolayı hemen hırpalanmaması Yani ona bir insan gibi davranılması, kendisine bir kişilik ve onurkazandıracak, özgüveni ve girişim cesareti olan birisi olarak hayata hazırlanacaktır. Yani, İTİBAR ve İTİMAT sahibi olacaktır.
Bu 4-K formülü; sadece fertler için değil, cemiyetler ve milletler için de gerekli ve geçerli kurallardır.
Ancak maalesef 17 yıllık AKP iktidarının günü kurtarıcı ama geleceğimizi karartıcı icraatları sonunda; işte EKONOMİ tıkanmış, ailevi ve ahlaki dejenerasyon hızlanmış, Eğitim Sistemi, basın-yayın disiplini laçkalaşmış, toplumun yarısı zillet-illet (rezil ve hastalıklı) sayılıp dışlanmış, maalesef insanlarımız hem itibarını hem de devlete olan itimadını kaybetmeye başlamış ve sosyal patlamalara zemin hazırlanmıştır.
Şahsi ihtiras ve iktidarları için milletimizi, Cumhur İttifakı = Zillet ve İllet İttifakı gibi siyasi ve çok tehlikeli kamplara bölenler, bu dışlayıcı ve kışkırtıcı tavrın ülkemizi nereye sürükleyeceğinin farkına bile varamayacak kadar şuursuz ve sorumsuz davranmaktadır.
İşte bakınız Medeniyetler İttifakı safsatası yeniden sahneye çıkarılmış, 14 yıl önce Türkiye ve İspanyanın öncülüğünde başlatılan ve bir ara vazgeçildi izlenimi oluşturulan şeytani ittifak yeniden aktif hale taşınmıştır. Yani FETÖ belasından hâlâ ders alınmamıştır.
Türkiyede seçim iş birliği için yapılan ittifaklar tartışılırken, bu Siyonist ittifaka topyekûn karşı durulmalıdır. Dinlerarası Diyalog ve Medeniyetler İttifakı gibi ifsat faaliyetleri yeniden hız kazanmıştır. BM Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Moratinos, Dışişleri Bakanlığının daveti üzerine Türkiyeye gelme hazırlığına başlamıştır.
AKP iktidarı 2005 yılından bu yana İttifakın eş sponsorluğunu yapmaktadır.
Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada; BM Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Miguel Moratinosın, Bakan Mevlüt Çavuşoğlunun daveti üzerine Türkiyeye geleceği belirtilen bildiride Sayın Bakanımızın Yüksek Temsilci Moratinos ile yapacağı görüşmede, Türkiyenin 2005 yılından bu yana eş sponsorluğunu yürüttüğü Medeniyetler İttifakı girişimi kapsamında önümüzdeki dönemde yürütülecek faaliyetlerin istişare edilmesi öngörülmektedir ifadeleri yer almaktadır.
Daha önce Dinlerarası Diyalogsafsatalarıyla ülkemizin başına FETÖ belasının sarılmasından ve çok büyük badireler atlatılmasından bile ders çıkaramayan Erdoğan iktidarının, yularının hangi odakların elinde olduğu? konusu tekrar gündeme taşınmıştır. Bu yetmezmiş gibi şimdi Yunan Başbakanı Çiprası çağırıp, hıyanet merkezi Heybeliada Ruhban Okulunu açma gafleti, artık bu iktidarın lafla, nasihatle gözünün açılmayacağının başka bir kanıtıdır.
Türkiye yeniden, ama dolaylı biçimde tekrar IMFnin kucağına mahkûm bırakılmıştı!
Kahraman iktidar, hain(!) marketlere karşı muazzam bir savaş başlatmıştı. Fiyatlarda hız sınırını aşanın canına okunacaktı. 16 yıldır tek başına ülkeyi yönetenler “IMF'ye borçları sıfırladık. Artık onlar bizden borç para istiyor” palavrasından, marketteki, pazardaki pahalılıkla baş edemeyecek konuma taşınmışlardı! Artık keçi sakallı entel ekonomistlerin cafcaflı yorumları da ciddiye alınmamaktaydı. Ama bugünlerde, derin ekonomi kulislerinde oldukça ilginç bir iddia dolaşmaktaydı; ABD Başkanı Trump'ın küstahça, “Türkiye'yi ekonomik olarak mahvederiz” tivitinin perde arkası ile ilgili ileri sürülen iddiaya göre; “Trump'ın o tiviti attığı sıralarda, Türkiye'de gayri resmî olarak bulunan bir IMF heyeti ile görüşmeler yapılmaktaydı.” Ekonomi kulislerindeki “sır” şöyle anlatılmaktaydı; “IMF ile pazarlıklar devam ediyormuş… Hükümet seçime kadar 20 milyar dolar, seçimden sonrası için de 200 milyar dolar istiyormuş… IMF heyeti bu talebe temkinli yanaşıyormuş… Seçime kadar 5-7 milyar dolar, seçimden sonrası için de 50 milyar dolar verebileceklerini söyledikleri konuşuluyormuş… Ancak bu da şarta bağlanıyormuş: Türkiye'nin, Suriyede ABD ile birlikte hareket etmesi şart koşuluyormuş…[1]
Bu haber ve yorumlar üzerine Sn. Erdoğanın hırçınlaşması; palavralarının açığa çıkmasının hazımsızlığını yansıtmaktaydı. Daha birkaç ay önce IMFnin taşeron teşkilatı sayılan McKinseye ekonomimizi teslim etme gaflet ve mecburiyetinden, Milli Çözümün de başını çektiği uyarılar sonucu son anda vazgeçildiğini kimse unutmamıştı.
Şimdi Sn. Erdoğana, ekonomi kurmaylarına ve yandaş yazar-yorumcu takımına, evet veya hayır gibi tek kelime ile yanıtlamalarını beklediğimiz bir sorumuz vardı:
Yıllar boyunca Demirelin, Ecevitin, Özalın ve sizin toplumdan sakladığınız (veya henüz farkına bile varamadığınız) bir gerçek vardı: IMFnin kredi dağıtan bir banka falan sanılması, tam bir yanılgıydı. IMF; Siyonist özel bankaların Türkiye gibi ülkelere açtığı kredileri, vaktinde ve faiziyle birlikte ödememesi halinde, askeri tedbirler dahil her yola başvurarak, bu borçları faizleriyle birlikte tahsil etmeyi, ABD devleti adına tekeffül ve garanti eden ve garantörlüğü karşılığında ayrıca borç alan ülkelerden komisyon bedeli alıveren bir aracı (uluslararası faktöring) kurumu olmaktadır.
Şimdi Sn. Erdoğana soruyoruz: 17 yıldır özel şirketlerin faizli borçlarına da sağladığınız devlet kefaleti dâhil, 900 milyar dolara çıkarttığınız bu borçları, ABD ve Avrupadaki Özel Bankalardan alırken, IMF (veya yan birimleri) size aracılık yaptı mı ve yüz milyonlarca dolarlık komisyon aldı mı, almadı mı? Veya şöyle soralım: Sn. Erdoğan 17 yıldır tüm ekonomik icraatlarını ve faizli dış borç alımlarını hâlâ IMF ve benzeri Küresel Sermaye Komisyoncularıyla ayarladıkları halde, ikide bir ekranlara çıkıp; Biz IMF ile yollarımızı çoktan ayırdık! palavralarıyla halkımızı mı avutup oyalamaktaydı? (Not: Biz de belgeleriyle cevabımızı ondan sonra yazacağız.)
Bu arada bir sorumuz da, başta CHP, diğer muhalefet partilerine ve güya AKP karşıtı yazar çizerlere olacaktır:
IMFnin bir Banka olmayıp; ABD devleti adına, farklı ülkelere faizli borç veren Özel Siyonist Sermaye Bankalarının bu alacaklarını tahsil garantisi sağlayan bir Aracı-Komisyon Kurumu görevi yaptığı gerçeğini, sizler niye hiç gündeme taşımamaktasınız? Yoksa sizler de mi aynı Siyonist sömürü çarkının gönüllü veya kiralık elemanlarısınız?
Michael Rubinin küstahlıkları ve AKP iktidarını avuçlarında tutma şantajları
……….
MAKALENİN TAMAMI İÇİN:
http://www.millicozum.com/mc/duyurular/imf-kefalet-garantisi-sagladi-ve