Anasayfa » REFERANDUMDA NEDEN ”HAYIR” İÇİN ÇALIŞMALIYIZ?

REFERANDUMDA NEDEN ”HAYIR” İÇİN ÇALIŞMALIYIZ?

Yazar: yonetici
0 Yorum 62 Görüntüleyen

REFERANDUMDA NEDEN “HAYIR” İÇİN ÇALIŞMALIYIZ?


Konuya girmeden önce samimiyetle şu hususu hatırlatalım ki; yazıdaki saptama ve yorumlarımız, hiçbir kesimi veya partiyi suçlamak ve yargılamak amacı taşımamaktadır. Sadece kendi inancımız ve duyarlılıklarımız açısından yanlış ve yararsız bulduğumuz tavırların tenkidini yapmak, ve ülke sorunlarımızı birlikte aşmak için, Milli ve manevi sorumluluklarımızı kuşanmak üzere yapılmış uyarılardır. Peki neden “HAYIR” için çalışmalıyız?

1- Her şeyden önce, bu referandumda Yeni bir Anayasa paketinin oylanacağı iddiaları tam bir palavradır ve aldatıcı bir propagandadır. Çünkü Eski Anayasanın batıl ve bozuk olan bütün temel maddeleri ve genel prensipleri olduğu gibi korunmaktadır; sadece Sn. Erdoğan’a tek adam olma ve Erbakan Hoca’nın tabiriyle kendisini “diktatur”luğa taşıyacaktır, ki bu çok büyük felaketlere neden olacaktır.

2- Bu anayasa tuzağına destek çıkmak; Meclisi, Muhalefeti ve Yargı Erkini devre dışı bırakıp, Türkiye’nin “Meşruti diktatur” eliyle ve telefon talimatı ile dışarıdan yönetilmesinin yolunu açacaktır.

3- Bu sinsi ve Siyonist hedefli değişikliği onaylamak, Güneydoğumuzda Özerk Kürdistan’ın kurulmasına kapı aralamak ve fırsat tanımaktır.

Bakınız, Türkiye, Meclis'in yetkililerini daraltan ve 'Başkan’a aktaran Anayasa değişikliği için referanduma gitmeye hazırlanırken, Suriye için Rusya tarafından önerilen anayasa taslağı basına sızmıştır. Rus Sputnik yayın kuruluşu, Kazakistan'ın başkenti Astana'da Moskova Yönetimi tarafından Suriye için önerilen taslağa ulaşmış ve yayınlamıştır. Rusya’nın anayasa teklifinde, Suriye’nin adındaki “Arap” ifadesinin çıkarılması teklif edilerek taslakta şu ifadeler yer almıştı:

“Suriye Cumhuriyeti millet, hukukun üstünlüğü ve eşitliği, sosyal birlik ve hiçbir ayrım yapmadan tüm vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine saygı prensiplerini temel alan bağımsız, demokratik, egemen bir devlettir. Suriye Cumhuriyeti ve Suriye isimleri eşittir.”

Suriye PYD’sine özerklik ve resmiyet kazandırmak üzere “Sınır değişikliği için referandum” şartı bu anayasaya alınmıştı.

Rus delegasyonuna başkanlık eden Aleksandr Lavrentyev, Rusya’nın anayasa hazırlıklarına müdahale etmediğini belirterek, taslağı sadece süreci hızlandırmak için muhaliflere verdiğini açıklasa da, bu belgede, ülkedeki milletlerin talebi halinde, referandumla sınır değişikliği yapılabileceği kaydı yer almış ve böylece Türkiye’nin Güney sınırı boyunca PYD’ye bir özerk Kürdistan kurma fırsatı sağlanmıştı. Yani Türkiye’nin Suriye’deki en önemli şartı, hem de yeni ortağı Rusya eliyle boşa çıkarılmaktaydı. Rusya’nın teklifinde ayrıca, Suriye’nin resmi dilinin Arapça olması önerilirken, Kürt özerk bölgelerinin Kürtçe ve Arapçayı resmi dil olarak kullanabileceği de vurgulanmıştı.

Ve zaten AKP’nin normalleşme anlaşması imzaladığı Siyonist İsrail, Suriye iç karışıklığından yararlanarak Suriye’nin bölünmüş haritalarını yayınlamaya başlamıştı!

Suriye’de yıllardır yaşanan iç savaşı fırsat bilerek, adeta Filistinlilere kan kusturan Siyonist terör devleti, bu zulümlerine devam ederken öte yandan ise Suriye’ye yönelik kirli planlarını da devreye sokmaktaydı. Kendi çıkarları söz konusu olduğu anda her şeyi yapan terör şebekesi, bu sefer de Suriyeli mülteciler üzerinden kirli bir oyunu sahneye koymaya başlamıştı. Suriye’de yaralanan birkaç kişiyi kendi hastanelerinde tedavi ederek, dünyaya ‘iyimser’ bir algı çizen söz konusu Siyonist şebeke devleti, mültecileri kullanarak, kendi emellerini gerçekleştirme hesabındaydı. 

İstanbul’da mülteci olarak yaşamını sürdüren Suriyeli Aboud Dandachi İsrail’in sözde Suriyeli mültecilere yardım ettiğini gerekçe göstererek bir internet sitesi kurmuşlardı. İngilizce açılan bu internet sitesi başta İsrail’in Türkiye’deki lobileri tarafından yaygınlaştırılmıştı. “İsrail’e teşekkür ediyorum” adlı internet sitesinde dikkat çeken bir detay ise gözlerden kaçmamıştı. Sitede görsel olarak kullanılan Suriye haritasında, ülkenin bölünmüş bir şekilde yer alması ise kafaları karıştırmıştı. 1967 yılından beri İsrail’in işgal ettiği Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’nin paylaşılan haritada yer almadığı anlaşılmıştı. Söz konusu haritayı ve siteyi kendi sosyal medya hesaplarından paylaşan İsrail lobileri, böylelikle bölünmüş bir Suriye haritasını da zihinlere işleme çabasındaydı. Suriyeli bir vatandaşın kendi ülkesini bölen bir haritayı teşekkür niyetine paylaşmasına bir anlam verilemezken, bu işin de yine İsrail’in kirli bir oyunu olduğu sırıtmaktaydı. 

İşte bütün bu acı gerçekler ve gelişmeler ışığında diyoruz ki, bu referandumdakiBaşkanlık Sistemine EVET mührünü basmak, önce Suriye’de, sonra Türkiye’de Özerk Kürdistanların kurulmasına, Suriye’nin ve ülkemizin fiilen parçalanmasına ve Büyük İsrail’in kurulmasına fırsat ve ruhsat tanımaktır ki, hiç kimse bu vebalin altından kalkamayacaktır!

4- Bu “İçeride kontrolsüz, dışarıdan güdümlü” BAŞKANLIĞA razı olmak, şu anda AB’ye alınma hatırına Cenevre’de gizli ve kirli taviz pazarlıkları yapılan Kıbrıs’ın parça parça elimizden çıkarılmasını ve siyasi rüşvet olarak Haçlı gavurlara sunulmasını kolaylaştıracaktır.

5- Bu referanduma “EVET” mührü basmak, yıllardır altı oyulan ilk kıblemiz ve kutsal bölgemiz Mescid-i Aksa’nın yıkılmasını onaylamaktır.

6- Bu iktidara ve bunların pervasız ve Kur’ansız icraatlarına arka çıkmak; Bakara Suresi 279. Ayetinin ifadesiyle: “(15 yıldır, her türlü imkân ve iktidar sahibi olmalarına rağmen) Halâ faizci (ve halkın kanını emici sömürü) düzeni yürütmek suretiyle Allah ve Peygamberle savaşanların” safında yer alıp Rabbine başkaldırmaktır!..

7- Bu anayasayı doğru ve uygun saymak, zina ve livatayı meşrulaştırmaya çalışanların, korkunç şekilde yaygınlaştırılan ahlak ve aile tahribatıyla geleceğimizi karartan… Ve yine Maide Suresi 90. Ayeti kerimesine göre: “İçki, kumar ve şans oyunları gibi şeytani pislikleri” haşa mübah ve normal hale sokanların korkunç boyuttaki günahlarına ortak olmaktır.

8- Her ne hikmetse, ABD, AB ve İsrail’in de, asla karşı çıkmayarak dolaylı destek sağladıkları bu BAŞKANLIK inadı ve sonrasındaki başı boş icraatları, Türkiye’mizi çok derin ve tehlikeli kamplaşma, kutuplaşma ve hatta “iç kapışma” ortamına sürükleme riskini özünde taşımaktadır. Bu nedenle referanduma “EVET” demek, alevlenmeye müsait bu yangına benzin taşımaktır!

9- Bu referandumda “EVET” mührü basmak; her şeyden ve herkesten önce Sn. Recep Tayyip Bey’in manevi ve siyasi intiharına yardımcı olmak; Onun dünyevi ve uhrevi felaketlerine ve çok feci akıbetlerine katkı sunmaktır!..

Rusya yönetimi PKK uzantısı PYD'yi Moskova'ya çağırmıştır. Putin yönetiminin Suriye Kürtlerini 'daveti' Astana zirvesi sonrasına gelmesi bir tesadüf sanılmamalıdır. Ankara'nın bu görüşmeye tepkisiz kalması ise onun bilinçsizlik ve beceriksizlik psikolojisini yansıtmaktadır. PYD temsilcisi Halit İsa Rusya'ya gidip Moskova yönetimi ile masaya oturmuşlardır. Halit İsa'nın karşısında oturan isim ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov olması anlamlıdır. Lavrov'un masada olması, Rusya'nın PYD'ye “Özerk Devlet” kıymeti göstermesi açısından diplomatik bir skandaldır.

Kürtler Kendi Anayasalarını Yapmışlardı!

PYD üyesi Halit İsa Lavrov’la yaptığı görüşmede Suriye anayasası için kendilerinin hazırladıkları taslağı da sunmuşlardır. Gazetecilere konuşan İsa “PYD olarak kendi anayasa taslağımızı hazırladık” itirafında bulunmuşlardır. Oysa; Türkiye PYD'yi terör örgütü PKK'nın uzantısı saydığını ve Suriye görüşmelerinde kesinlikle masada olmamasını defalarca açıklamıştı. Buna rağmen Astana zirvesinde yer almayan PYD şimdi Moskova'da özel olarak ağırlanmaktaydı. Rusya yönetiminin PYD daveti Türkiye'yle olan sıcak ilişkiler düşünüldüğünde şaşkınlığa yol açmıştı. Hatırlanırsa Türkiye'nin ABD ile ilişkileri PYD'ye yapılan silah yardımları sebebiyle gerilmiş durumdaydı. Şimdi AKP iktidarının ve Sn. Erdoğan’ın yeni ortağı Rusya’da bize kazık atmaktaydı. Şimdi iz’an ve vicdan ehline soruyoruz: Böylesi kafalara Başkanlık kılıflı diktaturluk yetkisi vermek bu ülkenin başına daha ne belalar saracaktı?

Cesur kahramanlık mı, şuursuzluk ve ahmaklık mı?

Elazığ Karakoçan ilçemize bağlı YIĞ Köyünden (Rahmetullah Molla Basri’nin görev yeri) yaşlı bir derviş şunu anlatmıştı:

Hacı Haydar Baba Hz.leri buralara girmeden önce, ibadet ve istikamet huzurundan habersiz bir gaflet ve cehalet içinde çırpınırdık. Onun samimi gayreti ve irşat hizmetleri sayesinde bölgemizde ve civar yörelerde büyük bir şuurlanma başlamış, zikir ve gönül ehli dervişler çıkmıştı. Ancak köyümüzden biraz varlıklı ve sert tabiatlı bir kişi, aramıza katılmamıştı ve günahlarını halâ bırakmamıştı. Bir gün ben tarlamda çayır biçerken o da koyunlarını otlatmaktaydı. Bir ara bana seslenip öğlen yemeğine çağırdı. Gitmesem kızacak ve bana sataşacaktı. Neyse yanına vardım ve yemek esnasında kendisine “Yahu Sen ne yiğit bir adamsın!” diye takıldım. Bana “Hadi canım ne kahramanlığımı gördün?” diye sorunca şöyle yanıtladım: “Biliyorsun, bizim İslami ahlaktan, namazdan, niyazdan haberimiz yoktu. Haydar Baba’nın sohbetleriyle Hakka ve hayra yöneldik. Ben tam 7 yılda, bütün kaza namazlarımı tamamladım, yarı gecelerden kalkıp Allah’ı zikreder ve yalvarırım, buna rağmen ahiret ve hesap vermeyi hatırlayınca korkuya kapılır, bağrımı dağlarım. Ama Sen ne cesur ve korkusuz bir adamsın ki, ne ölüm, ne ahiret takmazsın!..” Bunları benden duyunca o adam hüngür hüngür ağlamaya başladı ve bana: “Yok be kardeşim, vallahi benimki yiğitlik ve kahramanlık değil, gafillik ve ahmaklıkmış, yeni anladım!” diyerek ellerime sarıldı, tövbekâr olup namaza başladı… 65 yaşındaydı, vefat ettiği 80 yaşına kadar 15 yılda bütün kaza namazlarını bile tamamladı… Ve her sorana “Benim mürşidim filan derviştir” diyerek bizi hatırlatırdı…

Şimdi, Ey AKP’nin geçmişteki günahlarının ve haksız icraatlarının ve gelecekteki tahribatlarının vebalini sırtlayacak kadar cesur ve korkusuz(!) kardeşlerim. Bunca vebali kimin hatırına yüklenip Allah’ın huzuruna çıkacaksınız?

Yeni Sistem BAŞKAN’a şu yetkileri sağlayacaktır:

a) Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçiminin aynı gün olması cumhurbaşkanı ile parlamento çoğunluğunun aynı partiden olmasını doğuracaktır. Cumhurbaşkanı istediği an Meclis’i feshederek seçime gidebilirken, Meclis bunu ancak beşte üç oyla başaracaktır ve (600 milletvekili içinde 400’ü bulmak pratikte imkânsızdır). Buna cumhurbaşkanının aynı zamanda kendi partisinin başkanı olacağı, KHK çıkarma yetkisinin bulunması ve Meclis’in bütçeyi denetleme imkânından mahrum bırakılması da eklenirse karşımıza tam bir diktaturluk çıkmaktadır. Yani Meclis Cumhurbaşkanının sözünden çıkamayacağı gibi, onun iradesine uygun kanun çıkarmak zorunda kalacaktır. Ayrıca istemediği bir kanun geçerse zaten Cumhurbaşkanının veto yetkisi bulunmaktadır. Böylece Yasama Cumhurbaşkanı karşısında tümüyle çaresiz ve etkisiz kılınmaktadır.

b) Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın doğal üyesi olacağı, Cumhurbaşkanının ya doğrudan ya Meclis yoluyla çoğunluğunu atayacağı ve bu tercihleri denetleyecek hiçbir merciinin bulunmayacağı bir HSYK ve zaman içinde Cumhurbaşkanının seçtiği bir Anayasa Mahkemesi oluşturulmaktadır. Yani yargı Cumhurbaşkanına bağımlı konuma taşınacaktır.

c) Cumhurbaşkanının tüm üst düzey bürokratları atama yetkisine kimse tarafından mani olunamayacak ve bürokrasi Cumhurbaşkanının emrine sokulacaktır.

d) Cumhurbaşkanı tek başına OHAL ilan edip duracak ve Meclis’in onaylama süresi üç ay olacaktır. Eğer partisi Meclis’te çoğunluğu elde tutuyorsa, pratikte süresiz hale gelen bir OHAL düzeni kurulacak ve Cumhurbaşkanı kendi kanaatine dayanarak özgürlükleri ve siyasi faaliyeti kısıtlayan KHK çıkartacaktır. Öte yandan Cumhurbaşkanının kendisinin yanında, seçimle gelmemiş yardımcıları ve bakanlar da Meclis kararı olmadan siyasi tasarruflarından ötürü asla yargılanamayacaktır. Bu da Meclis çoğunluğuna sahip bir Cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda, yürütmenin tümüyle ve ömür boyu yargı dışı kalacağı anlamındadır.” tespitleri ve tahlilleri; fikrini ve partisini beğenmediğimiz kişilerden gelse bile dikkate alınmalı ve üzerinde kafa yorulmalıdır.

Asıl yanılgı CHP ile AKP’nin çok farklı ve aykırı partiler zannedilmesidir!

Oysa temel zihniyet ve istikamet (AB) olarak CHP ve AKP aynı çizgidedir. CHP Siyonist dönme ve masonların kurduğu İttihat ve Terakki Cemiyetinin aynen devamı ve takipçisidir. Mustafa Kemal bunların sinsi tahribatlarını önlemek üzere CHP Genel Başkanlığını da üstlenmiş ve Mason Localarını kapatıvermiş, işte bu yüzden saligran ilacı ile zehirlenip saf dışı edilmiştir. AKP ise aynı Siyonist ve emperyalist güçlerin “İslamcı kılıflı ve Erbakan’ın devamı” jelatiniyle ortaya çıkardıkları bir dış projedir. Aslında Milli Görüşün değil, Menderesin, Demiel’in ve Özal’ın izindedir. Ve zaten bu gerçeği kendileri de gizlememektedir. Erbakan Hocadan bizzat dinlediğimiz, şu tespitler, CHP ile AKP’nin aynı merkezlerin hizmetçileri olduğu gerçeğini beyan etmektedir:“CHP Siyonizm’in kendisi, AKP ise işbirlikçisidir!” Evet, AKP; CHP’nin sırıtan din düşmanlığı ve İslam karşıtlığı sayesinde ürkütülen halkımızın mecburi yönlendirilmesiyle iktidar olacak oyu devşirmektedir. CHP ise, AKP’nin din istismarını ve Milli tahribatını tenkit ederek ve onun alternatifi olduğunu belirterek ayakta kalabilmektedir. Oysa CHP ve AKP birbirlerinin alternatifi değil, danışıklı dövüş rekabetiyle siyasi partnerlerdir.

Yani CHP-AKP Aynı Saatin Yelkovanı ve Akrebi Gibidir! İşte CHP ile AKP’nin 40 ortak noktası:

Şu noktayı özellikle vurgulayalım ki, hem AKP, hem CHP, ülkemizde belli kesimlerin duyarlılıklarına ve umutlarına tercümanlık yapan siyasi kuruluşlardır ve zaten görünüşte çok farklı ve aykırı da olsa, demokrasilerde değişik partilere ihtiyaç vardır. Ve tabi sorumlu ve olumlu düşünen her vatandaşın, kendilerine çok ters de gelse, farklı parti ve düşüncelere saygı duyması ve demokratik bir tahammül ahlakıyla davranması kaçınılmazdır; ve bu zaten inancımızın da insanlığımızın da icabıdır. Bizim asıl dikkat çekmeye çalıştığımız durum; görünüşte oldukça farklı ve aykırı partiler sanılan CHP ile AKP’nin, temel esasları ve genel amaçları bakımından, aslında aynı madeni paranın iki yüzü gibi olduklarını ortaya koymaktadır. Amerika’da Siyonist Yahudi Lobilerinin güdümündeki Cumhuriyetçiler ile Demokratların… Almanya’daki Hristiyan demokratlarla Sosyal demokratların, toplumu aldatmak ve oyalamak üzere yapılandırıldıkları gibi bizde de uzun yıllar CHP ile AP’nin (şimdi AKP’nin) aynı mihraklara, ama farklı kulvarlar da hizmet sunduklarını anlamadan, bütün siyasi tercihlerimizde peşinen yanılmamız kaçınılmazdır.

“Siz ‘HAYIR’ demekle, CHP ile aynı davulu çalmaktasınız!”diyenlere hatırlatalım:

1- Bunların her ikisi de AB’cidir. Bunlar egemenliğimizin AB’ye devrine rıza göstermektedir… Her ikisi de bağımsızlık haklarımızın AB’ye terkini istemekte, bunu gaye edindiklerini söylemektedir. Bu noktada, örneğin “Subaylar Sivil Mahkemede mi, Askeri Mahkemede mi yargılansın?” tartışmaları ve taraf gibi davranmaları, rol gereğidir. Çünkü AB’ye alındıktan sonra zaten askerimizi de polisimizi de, sivilimizi ve siyasetimizi de haliyle AB kurumları yargılayıp yönetecektir…

2- Her ikisi de ABD’cidir. Amerika bunların “Tağutu – süper Tanrısı” yerindedir.

3- Her ikisi de İsrailcidir. Bunlar İsrail’in bölgemiz ve ülkemizdeki yüksek çıkarlarını gözetmektedir. Zaten İsmet İnönü hükümeti 1948’de İsrail’i ilk tanıma şerefine ermiştir. AKP ise bunca vahşet ve işgaline rağmen İsrail’le normalleşme anlaşmasını imza etmiştir.

4- AKP ve CHP; her ikisi de Yahudi Lobicidir. Hem AKP hem CHP onların himmet ve himayesine taliptir.

5- AKP ve CHP; her ikisinin de önemli yönetici ve milletvekillerinin bir kısmı Mason Locası üyesidir.

6- Mason Locasının tahribatlarına ve gizli diktatoryasına her iki parti de tepkisizdir. AKP dinimizi, CHP devrimleri istismar edicidir…

7- Her iki partide de Sabataist ve Karaim Yahudileri üst görevlerdedir. Yan kuruluşları ve yandaş sivil oluşumları da Soros’un beslemeleridir.

8- Her ikisi de Batı taklitçisidir. AKP’nin, Erbakan’ın İslam Birliği projelerini askıya alacağı ve İsrail’in çıkarlarını koruyacağı şartıyla iktidara taşıdığını, yandaş yazar Abdurrahman Dilipak itiraf etmiştir. E. Milli Eğitim Bakanı ve AKP kurucularından Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın kendisini yeni partiye davet ettiğinde;

“Ben, kurulacak partinin Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerinin devamı veya başka bir versiyonu olması halinde böyle bir partinin içinde yer almayacağımı; ancak merkezde, ayakları geniş basan, dini değerler üzerinden değil, demokratik değerler platformunda siyaset yapan bir partinin kurulması halinde severek böyle bir oluşumun içerisinde yer alacağımı söyledim. Kurulması gereken partinin olması gereken ve olmaması gereken özellikleri ile ilgili bazı detaylar dile getirdim. Sayın Erdoğan bana; “Kurmak istediğimiz parti, tam da sizin bu çerçevesini çizdiğiniz partidir” dediğini kişisel internet sitesinde açıklamıştır. (Bak: 23 Mart 2016) Bu itiraflar, Erdoğan’ın, Erbakan’ın Milli Görüş ve Adil Düzen projelerini askıya alma ve Siyonizm’in hedeflerini kolaylaştırma karşılığı iktidara hazırlandığının da kanıtı yerindedir.

9- CHP ve AKP; her ikisi de NATO taraftarı ve sadık müttefikidir.

10- Her ikisinin de fikir babaları ve danışmanları Rotary ve Lions müdavimleridir.

11- Her İkisi de İttihat ve Terakki’nin, Siyonist Yahudi Lobilerinin takipçisidir.

12- AKP ve CHP; Milli ve yerli bağımsız proje üretemezler, bunlar taşeron tatbikçilerdir.

13- Her ikisi de faizcidir. Faizsiz düzen için hiçbir girişimleri görülmemiştir. Erdoğan’ın tabanını, teşkilatını ve halkımızı avutmak üzere ara sıra bankalara seslenip “Faizi indirin” çağrıları da şova yöneliktir ve gülünç bir tekliftir.

14- Her ikisi de IMF kefalet kurumu aracılığı ile Siyonist bankerlerden borç dilenmektedir.

15- CHP ve AKP’nin yandaş zenginleri farklıdır ama ikisi de rantiyecidir.

16- Her ikisi de manevi-ahlaki tahripçidir. Hele AKP döneminde ailevi ve ahlaki çöküşe hız verilmiştir. Zina serbestliği ve eşcinsellik rezaletine meşruiyet verilmesi girişimleri bile bunların marifetidir.

17- İkisi de Bilderberg’cidir ve Millici değil küreselcidir.

18- AKP ve CHP, ikisi de Davos müdavimidir.

19- İkisi de KKTC’yi AB önünde bir engel görmektedir ve taviz için takiyye yürütmektedir.

20- CHP ve AKP’nin ikisinin de politikası; Türk tarımının öldürülmesi ve insanımızın gâvura muhtaç hale getirilmesi yönündedir.

21- Her ikisi de çiftçimizi İsrail’in geni bozuk tohumlarına mahkûm etmiştir. Halk sağlığımız İsrail firmalarına feda edilmiştir. İsrail ise AKP’nin bu kıyağına karşı Miraç Gecesi TRT’ye Mescidi Aksa’dan (daha ziyade Kubbet-üs Sahra görüntülü ve tartışma yaratan) yayın yapma izni vermiştir. Ve böylece dindar halkımız uyutuluvermiştir.

22- İkisi de vergiyi fakirden; işçi, köylü ve esnaf kesiminden alıveren zihniyettedir.

23- İkisi de krediyi kendi zenginlerine vermektedir. Rahmetli Mustafa Koç ve kardeşi ailesiyle birlikte vefatından bir gün önce Aksaray’da Sn. Cumhurbaşkanının özel misafirleri olacak kadar samimilerdi. Yani kahraman dindar AKP kurmayları; “gündüzleri hacılarla hocalarla, geceleri ise Koç’larla Localarla beraberlerdi”.

24- Her ikisi de “Ruhban okulunun açılması” gibi azınlıkları azdıracak taleplerin hizmetçisidir.

25- AKP dindar-muhafazakâr kesimleri; “Aman ha CHP gelir!” tehditleri savurarak; CHP ise çağdaş geçinenleri AKP ile ürkütüp korkutarak oy devşirmektedir. Yani bunlar tahterevallinin denge partileridir.

26- Zaten Recep T. Erdoğan’a Başbakanlık yolunu ve Sn. Abdullah Gül’e Cumhurbaşkanlığı koltuğunu CHP ile birlikte açıvermişlerdir.

27- Her ikisi de ülke yararını değil, parti ve yandaş çıkarını düşünmektedir.

28- CHP ve AKP’nin “görünüş”leri ve “yaşam biçimleri” sizi aldatmasın. Çünkü“görüş”leri ve gayeleri birdir.

29- Her ikisi de, Milli ve yerli bir hukuk ve ahlak düzenini değil, Batı’nın dayattığı haksız ve ahlaksız sistemleri ve demokratik cilalı despotik yönetim biçimlerini tercih etmektedir. Bu nedenle AB’den talimatla gelen uyum yasalarını AKP ile CHP hemen el ele vererek birlikte Meclis’ten geçirmektedir.

30- AKP bir zamanlar doğrudan, şimdi perde arkasından BOP’un Eşbaşkanlığını yürütürken, CHP İsrail’e dolaylı yandaşlığını sürdürmektedir.

31- İkisi de yargıyı siyasallaştırma hevesindedir. Hatırlayınız, geçmişte birisi Ergenekon davasının avukatı, diğeri savcısı gibi hareket etmişlerdir. Aynı tavır HSYK’nın tayin ve terfi yetkisine müdahalede de görülmektedir.

32- AKP-CHP her ikisi de aynı Siyonist odakların kullandığı Türkiye değneğinin sağ ve sol uçları gibidir ve zulüm sisteminin temel çıbanlarına dokunmayan pansuman tedbircilerdir.

33- Her ikisinin yöneticileri de, evrensel boyutları ve yeni medeniyet programları olan Milli, ilmi ve insani projeler üretmekten aciz ve bilgisizdir. Ulusal ve uluslararası çapta misyon ve vizyon fakirleridir.

34- CHP Kemalist Askerlerin ve Alevi kardeşlerimizin, AKP ise Masonik merkezlerin ve din sömürücülerinin sözcüleri rolüyle siyasi rant devşirmektedir, hiçbiri kucaklayıcı, kurtarıcı ve bağımsız teoriler ileri sürememektedir.

35- CHP Mason ve Moon tarikatının; AKP ise uzun yıllar zalim gâvurlarla diyalog ve dayanışmacı Fetullahçıların hizmetine girmiştir ve milli birliğimizi tahribatçı takımının temsilcisidir.

36- Her ikisinin de en büyük endişesi, Milli Görüş zihniyetidir ve en ciddi tepkileri halâ Erbakan çizgisinedir. CHP; Milli Görüş karşıtlığıyla, AKP ise; Milli Görüş kaçkınlığıyla, ABD ve AB ağabeylerinin gözüne girmişlerdir.

37- Bunların kavgaları millete hizmet yarışı düşüncesi değil, Siyonistlerin sömürü arabasına “Onun yerine, bizi yemleyip koşun!” hevesi ve çekişmesidir.

38- AKP ile CHP’nin kalıpları ve kılıkları farklı da görülse, kafa yapıları ve kankaları (Mason kardaşları) aynı olan partilerdir. Bunlar çağdaş Firavunların; birisi smokin yakalı ve fötr şapkalı; ötekisi külahlı ve çarşaflı kâhyaları ve köleleri yerindedir…

39- Bu iki partiyi farklı zannedenlere, öncelikle, “Zındık” ve “Münafık” kavramlarını çok iyi öğrenmeleri tavsiye edilir. Zındık; Kur’ani hüküm ve haberleri artık gereksiz ve geçersiz gören, Münafık ise; dini değerleri şahsi ve siyasi hedefleri için istismar eden demektir.

40- AKP’nin “Muhafazakâr ve Reformist”, CHP’nin “Çağdaş ve Kemalist” geçinmeleri; hanımlarının farklı giysiler içinde görünmeleri ve her ikisinin değişik geçmişten gelmeleri, sadece rollerinin gizlenmesine ve kontrollerinin daha kolay yürütülmesine yöneliktir. Elbiselerinin rengi, modası ve astarı farklı da olsa, kumaşları ve asılları aynı maddedendir.

Demek ki; Ya Adil Düzen’e geçilecek veya bugünkü adi ve Siyonist sömürü sistemleri insanlığı ezecektir!… Bu nedenle Milli ve haysiyetli bir tavırla referandumda“Hayır” demek mutlaka gereklidir.

Başta Milli Çözüm; “Bizler yıllar boyu FETÖ ile ilgili gerçekleri ve endişe verici gelişmeleri yazarken ve bu rezil yapılanmanın tehlikelerine dikkat çekerken siz bizleri suçladınız ve “Ergenekon’un Dinci Kanadı” diye saldırıp tutukladınız!.. Sonra da Ergenekoncu Subaylara muhtaç olup geri çağırdınız!? Maalesef bütün uyarılarımıza ve bu açık tahribatlara hep kulak tıkadınız, onlarla işbirliği yaptınız, CIA-MAAT’la çıkar ortaklığını iktidar olmak sandınız, birbirinizden yararlandınız… Hileli sınavlar, şaibeli atamalar, açık manipülasyonlarla insanların haklarını çaldınız. FETÖ belasını ülkenin başına bilerek, görerek, bundan siyasi çıkar devşirerek siz sardınız. Şimdi sözde yeniden adaleti sağlamak ve pek çok günahsız insanı da mağdur bırakmak suretiyle kendi yanlışınızı ve aldatılmışlığınızı örtme çabasındasınız.” çıkışları haklıydı! Bu nedenle biz, FET֒nün, APO’nun NATO’nun sürekli aldattığı, yanılttığı ve yanlış yaptırdığı kafalara “HAYIR” demek zorundayız; çünkü bu denli kolay aldatılan kişilere ve böylesine yetkilerle ülkeyi teslim etmenin bizi hangi felaketlere sürükleyeceğinin farkındayız.

Suriyeli mülteci bir kız, Cumhurbaşkanına mektup yazmıştı. Kilis Elbeyli'deki mülteci kampında kalan çocuğun mektubu, AKP Kadın Kolları Genel Başkanı Lütfiye Selva Çam tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ulaştırılmıştı. 13 yaşında olduğu öğrenilen kız çocuğu, Türkçe yazdığı mektubunda duygularını şu ifadelerle yansıtmıştı:

“Belki küçük yüreklerimiz, belki aklımız ermiyor, belki de anlamıyoruz bu dünya düzenini. Dedim ya daha küçük bizim yüreğimiz. Ama büyüklerin oynadığı zalimce oyunlardan zararlı çıkan, hayatı tanıyamadan ölüme yollanan, yani hep ebe olan küçük bedenleriz biz. Sadece huzur isteyen, sevgi isteyen verdiğiniz aşa ekmeğe muhtaç hale gelen Suriyeli çocuklarız biz… Ne olur artık çekin ellerinizi ülkemden, bizi kendi halimize bırakın. Bomba seslerinin duyulmadığı sokağıma çıkayım. Nefes alayım, bırakın!.. Sadece parmağım kapıya sıkıştığında, düştüğümde canım yansın istiyorum. Sadece o zaman ağlamak istiyorum. Gözyaşlarımı silip oyunuma devam etmek istiyorum. Yeter artık duyun sesimizi (ve bizi kirli siyasi emellerin kurbanı yapmayın)!”diyen Suriyeli mazlumların ve Libyalı mağdurların hakkı ve hatırı için “HAYIR” demek zorundayız. Yoksa bu günahların hepsine ortak olacağız!

FETÖ üyesi darbeci askerleri iade etmeyen Yunanistan’ın, son 10 yılda Türkiye’nin iadesini talep ettiği 50 teröristten hiçbirini vermediği ortaya çıkmıştı! Uluslararası Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşması kapsamında 2007’den bu yana Türkiye’nin 6 Dev-Sol, 24 DHKP-C, 8 FETÖ, 1 Hizbullah, 1 MLKP, 1 PKK, 1 THKP-C, 5 TKP-ML ve 3 diğer örgütlerden olmak üzere toplamda 50 teröristin iadesine ilişkin talebi Yunanistan’a aktarılmış ama Yunanistan bu taleplerin hiçbirini olumlu karşılamamıştı. Son olarak Yunanistan Yüksek Mahkemesi, 15 Temmuz darbe girişiminde helikopterle Yunanistan’a kaçan 8 darbeci askerin iade talebini de reddetmiş ve Türkiye’nin haklı isteklerini hesaba katmamıştı.

İşte bu yüzden, sözde liderleriyle samimi arkadaş olan ama hiçbir ülkede ağırlık ve saygınlığımızı bırakmayan bu kafalara “HAYIR” demek zorundayız! Aksi halde geleceğimizi ve güvenliğimizi kendi ellerimizle karartacağız!














BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi