Anasayfa » Kur’an’a Göre PATATES DİNİ VE TECELLİ MESELESİ

Kur’an’a Göre PATATES DİNİ VE TECELLİ MESELESİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 248 Görüntüleyen

Patates; mevsimlik bir sebze değeri taşıdığı, kalıcı ve kurtarıcı özellikleri bulunmadığı, sofraları süsleyen ve bize geçici lezzetler veren bir nimet sayıldığı için, böyle bir isimlendirme münasip düşmektedir.

·         Kur’an-ı Kerim ilmiyle amel etmeyenleri, dinlerini satıp dünya isteyenleri:

“KOCAMAN KİTAP YÜKÜ TAŞIYAN MERKEPLERİN DURUMUNA” (Cuma: 5)

·         Yüksek perdeden atıp tutanları, böbürlenip seslerini yükselterek konuşanları:

“EŞEKLERİN ANIRMALARINA” (Lokman: 19) benzetmektedir.

·         Yahudi ve Hıristiyanların, İslam düşmanlarının ve onların himayesine sığınanların:

“AŞAĞILIK MAYMUNLAR, DOMUZLAR VE TAĞUTA TAPANLAR KILINDIKLARINI” (Maide: 60)

·         İnsanlardan; kalpleri olup ta Kur’an-ı okuyup anlamayanların, gözleri olup ta Hakkı görüp tabi olmayanların, kulakları olup ta ilahi çağrıyı duymayan ve İslam’a uymayanların:

“AYNEN HAYVANLAR GİBİ, HATTA DAHA AŞAĞI VE BAYAĞI OLDUKLARINI” (Araf: 179) haber vermektedir.

Kur’an böylesine ağır ve aşağılayıcı benzetmeler yaparken bizim PATATES DİNİ şeklindeki teşbihimiz elbette makul ve makbul görülmelidir.

Maun suresindeki ilahi tespit ve tehditler okununca bu benzetmeye hak verilecektir:

“1- Dini yalanlayanı (inandım dediği ve bazı ibadetleri yerine getirdiği halde, gerçekte İslam’a teslim olmayanı) görüp (bildin mi, onlar kimlerdir?)

2- İşte, yetimi (sahipsiz, savunmasız ve çaresiz kimseleri) itip kakıveren (hor görüp ezmeye yeltenen)

3- Yoksulu (ihtiyaç içinde kıvranan Allah kulunu) doyurmadığı (gibi bunların imdadına yetişecek organizeleri ve adil bir düzen kurulmasını bile) teşvik etmeyen o kimsedir.

4- (üstelik buna rağmen) İşte (şu) namaz kılanlara veyl olsun (ve onlar Mevla’sını değil belasını bulsun!)

5- Ki onlar namazlarından gaflettedir.

6- (Onlar sadece) Gösteriş içindedir. (ibadetlerini şuursuz bir adet haline getirmiştir.)

7- Ve (dinin bütün hükümleriyle yerleşip yürümesi ve tüm mazlum ve mağdurların huzura ermesi yolunda) azıcık bir yardımı ve katkıyı bile engellemektedir.” (Maun Suresi)

Şimdi lütfen dikkatle düşünelim; İman edip İslam dairesine giren ve üstelik namaz gibi çok önemli ve kutsi bir ibadeti yerine getiren bir kişiye neden Cenab-ı Hak:

“Bunlar Dini yalan sayan kimselerdir. Kıldıkları namazdan gafillerdir. Yaptıkları sadece gösteriş ve şekilciliktir. Veyl olsun onlara ki, Allah’ın azabı ve gazabı onlar içindir!” demektedir? Bu sorunun yanıtı da aynı sure içinde verilmektedir:

Çünkü onlar yetimleri; yani çevrelerindeki, ülkelerindeki ve yeryüzündeki tüm sahipsiz ve çaresiz kimseleri hor görüp, ezilmelerine müsaade etmekte, zalim güçleri ve hain işbirlikçileri destelemekte ve bütün muhtaç ve mağdurların huzura ve rahata kavuşacağı, servet ve üretim vergisi olan zekâtın uygulanacağı ve sömürü aracı olan faizin kaldırılacağı bir Adil Düzen’i engellemektedir.

Öyle ya, günde beş vakit namazda tam kırk defa tekrarladığı Fatiha’nın sonunda:

“Gayril mağdubi aleyhim veled daallin.”

Yani “Allah’ım, senin gadabına uğramış kesimlerin ve başta Siyonist Yahudilerin; dalalete sapmış Hıristiyan emperyalistlerin batıl ve bozuk yolundan ayrı ve gayrı olan sıratı müstakime bizi hidayet et! Biz Senin Hak yolunu bırakıp müşriklerin peşine düşmeyeceğiz.”

Diye Rabbine söz verdiği halde, barbar Haçlı zihniyetiyle ve İslam düşmanlığı üzerine şekillenen Avrupa Birliğine, hem de yalvar-yakar girmeği, kurtuluş ümidi ve huzurun çaresi gören bir kimse, “Veyl olsun ve belasını bulsun, böyle namaz kılanlar!...” hitabını elbette hak etmekte ve herhalde patates dinine hizmet vermektedir.

“Dinlerini bir oyun ve eğlence (gibi) tutan (İslam’ı yaşam imtihanının motoru ve esası değil, bir aksesuarı gibi kullanan) ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılıp aldatanları (uyardığın halde Kur’ana uymadıkları için, kapıldıkları gaflet içerisinde) bırak… O’nunla (bu Kur’an’la) hatırlat ki, bir kimse kendi kazandıklarıyla (işledikleri kötülük, zulüm ve günahları yüzünden) helake düşmesin; (artık böylesinin) Allah’tan başka (umut bağladığı ve kendisine asla yardımları dokunamayacağı) ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi vardır…” (En’am: 70) ayetinin haber verdiği gibi: her kim; İslam Dinini, hayatının temel programı ve kutsal amacı değil de, boş vakitlerini hoş geçirme aracı ve dünyalık servet ve şöhret kazanmak için bir istismar vasıtası görüyorsa, O kişi Allah katında halis Dine değil, patates dinine, yani kendine göre uydurup uyguladığı İslam yaftalı bir taklitçiliğe mensup demektir.

Patates Dininde:

Beş vakit namaza beş de nafile katılır, ama zulüm düzenlerini yıkıp, hak ve adaleti hâkim kılmak için cihat yoktur.

Tarikat ve takva gösterileri var, ama şeriat yoktur. İftar ziyafetleri ve umre ziyaretleri çok, ama infak ve zekât yoktur. Dini sohbet ve edebiyat bol, ama Allah yolunda rahatından ve menfaatinden feragat yoktur.

Patates Dininde:

Kur’an-ı Kerim’in mübarek lafzı tekrar edilir, ezberlenir, makamla dinlenir; ama manasını ve mealini okumak ve üzerinde kafa yorup, hayatını Kur’ana uydurmak yoktur. Dervişlik, ermişlik ve cennetlik gururu var, ama kâfirlere ve kitap ehline karşı İslam’ın izzet ve hâkimiyet onuru yoktur. Bayram, kandil ve mevlit süruru var, ama canını ve malını, Allah’a satıp, karşılığında cennete ve rü’yete ulaşma şuuru yoktur. Velhasıl bunların kendilerine göre taklitçilik ve gelenekçilikten kaynaklanan bir kafa konforu var, ama vicdan huzuru yoktur.

Patates Dininde:

Faizli kazanca fetva, fantezili ve kibirli lüks hayata cevaz uydurulur. Karılarının başına türban, kıçına daracık urban kondurulur. Haçlı Avrupa Birliği “dünya cenneti”, ABD’nin yüksek himayesi “yaşam garantisi” olarak sunulur. Hatta Fetullahçı Zaman yazarı Şahin Alpay’ın yaptığı gibi Kısasla ilgili Kur’an ahkâmının ve idam cezasının “çağdışı ve uygarlığa aykırı” olduğu savunulur. (06 Ekim 2011. Zaman) Üstelik bu küstahlık karşısında, dilsiz Şeytan gibi susulur. Meclise verilen: “İnançları gereği kadın milletvekilleri başörtüsü de takabilir” şeklindeki önergenin görüşülmesinin başlarını ağrıtacağından ve sahte İslamcılık foyalarını ortaya çıkaracağından korkan ve daha önce kendilerince hazırlanan “Bayan milletvekillerinin pantolon giyebilmesine imkân sağlayan iç tüzük değişikliğini” hemen ve hiçbir gerekçe göstermeden geri çekmekten utanmayan AKP’nin bu tavrını görenlerin, biraz olsun Patates Dininin ne olduğunu anlayacakları umulur. Ama patates dininde her konuya ayet ve hadis ışığında yaklaşanlar; “geri kafalı ve Milli görüş saplantılı” diye horlanıp kovulur. Allah için açların ve perişanların hatırı sorulmaz da, desinler için ne şatafatlı ve milyonlarca masraflı sofralar kurdurulur… Ve elbette bütün bunların hesabı bir bir sorulur ve fitil fitil kusturulur!..

Zümer Suresindeki:

2- Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O’na halis kılarak (her konuda mutlaka Kur’an’a uyarak ve yalnızca Rabbinin rızasını arayarak)  Allah’a ibadet et.

3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.” ayetleri İslam Dinini bütün kurum ve kurallarıyla kabul etmeyen ve sadece Allah’ın rızasını gözetmeyen kimselerin samimiyetsiz ve ihlâstan nasipsiz olduklarını bildirmektedir. 

Tevbe Suresi:

19- Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihat edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah Katında bir olmazlar. (Cihattan ve İslam’ın adaletini hâkim kılmaktan kaytarıp kendisini ve çevresini başka dini hizmetlerle kandıranlar zalimdir) Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.

20- İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerin Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.

21- Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.” ayetleri ülkemizde ve yeryüzünde Hak hâkim olsun diye ve Adil bir düzen kurulsun diye çalışmayanların ve batıl sistemlere destek çıkanların zalim sayılacaklarına işaret etmektedir. 

Yunus Suresi:

15- Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: “Bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir.” De ki: “Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem kesinlikle olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım.” ayeti, ismen ve resmen olmasa da, fikren ve fiilen Kur’an’ın birçok hüküm ve emirlerini gereksiz ve geçersiz sayanların PATATES DİNİNE gireceklerini haber vermektedir.

Hicr Suresi:

91- Ki onlar Kur’an-ı parça-parça kıldılar (Kolaylarına geleni aldılar, zorlarına gideni attılar).

Furkan Suresi:

30- Ve elçi dedi ki: “Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.” (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar)

Muhammed Suresi:

24- Öyle olmasa, Kur’an’ı iyiden iyiye düşünmezler miydi? Yoksa birtakım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş idi? (Ki bir ömür boyu Allah’ın mesajını merak edip araştırmadılar)

Vakıa Suresi:

79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamazlar. (Yani niyeti ve tıyneti halis olmayanlar ve ahireti dünyadan üstün tutmayanlar, Kur’an’ın hakikatine ulaşamazlar)

Nisa Suresi:

60- Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla saptırmak ister.

61- Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin” (Kur’an’ın ayetlerini ve Hz. Peygamberin hadislerini ölçü edinin) denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün.

150- Allah’ı ve elçilerini (Ayet ve hadislerin hükümlerini gereksiz ve geçersiz sayıp) inkâr eden, (Kur’an yeterlidir, hadise lüzum yoktur iddiasıyla) Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, “Bazısına inanırız, bazısını tanımayız” diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler.

151- İşte bunlar, gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.” ayetlerinin muhatabı olan insanlar Patates Dininin hizmetçileridir.

Hac Suresindeki:

11- İnsanlardan kimi, Allah’a (Dinin) bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, (rahatına ve menfaatine uygun bir emir ve takdir ile karşılaşırsa buna razı olur ve) bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa (sabır ve fedakârlık isteyen bir hüküm ve imtihana uğratılırsa) yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir hüsrandır.

12- (Bu tipler) Allah’tan başka, kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan şeylere (Zalim ve Kâfir güçlere sığınan Hoca Efendiler ve şeyhlere) yakarır. İşte bu, en uzak bir sapıklıktır.” ayetleri bu konuya tam bir açıklık getirmektedir.

Bakara Suresi:

85- “Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası, aşağılık konuma sokulmaktan (zalimlere uşaklık yapmaktan) başkası olmayacaktır; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

42- Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz (işinize gelmediği için üzerini örtüyorsunuz).

44- (Ey ilim ehli ve din bilginleri geçinenler!) Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” ayetleri Patates Dininin Bel’am kılıklı rehberlerine seslenmektedir.

Mücadele Suresi:

22- Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran (ayet ve hadislerin bazı hükümlerini hiçe sayan) kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (tarikatları ve cemaatleri) olsun. (Sadıklar) Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.” ayeti, Gâvurların hatırına İslam’ı ılımlaştıran, Kur’an’ın yağını (ahkâmını) çıkarıp laytlaştıran ve zalim güçlerle, Yahudi ve Hıristiyan müşriklerle işbirliği yapan kimselerin asla sevilmemesi ve destek verilmemesi gerektiğini belirtmektedir.

Haşr Suresi:

4- Bu Onların Allah’a ve Onun Resulüne başkaldırıp ayrılık çıkarmaları (ve Hak davayı parçalamaları) dolayısıyladır. (Hıyanete kalkışanların cezası çok ağırdır)

Tek ve Hak Din İslamdır

Bugünkü Yahudilik bir “Mecburi varoluş” safsatasıdır. Yani başka şansınız ve seçeneğiniz yoktur; eğer anneniz Yahudi soyundan ise – babanız zenci veya Eskimo da olsa- sen Yahudi sayılırsın ve bundan kurtulamazsın.

Hristiyanlık ise bir “Kült” sayılır, yani insanı tanrılaştırma sapkınlığıdır.

Sadece İSLAM bir “DİN” konumundadır ve zaten hem Yahudiler hem de Hristiyanlar “DİN” kavramıyla sadece İslam’ı anlamaktadır.

İbranice “ELOHİM” kelimesi çoğuldur ve “ilahlar-Tanrılar” anlamındadır.

“Yehova” ise Göklerin tanrısının insan şekline, “İsrail’e” dönüşmüş olmasıdır.

Hristiyanlar da, Hz. İsa’yı ve onun temsilcileri saydıkları Papaları Tanrılaştırır.

Descartes (Dekart) çıkıp, bütün bunları inkâr ederek ayrı bir Tanrı tasarlamış, güya akıl ve bilime uygun bir “Tapınma odağı” çıkarmıştır.

Filozof Nietzche (Nitç) ise, bu felsefi Tanrıyı reddedip, kendi kafasına göre hayali ve biraz da vicdani bir Tanrı yaratmaya çalışmıştır.

Karl Marx bile “Din toplumları uyutan bir afyondur” derken işte bu basit ve fasit uydurmaları hedef almış, ama sonunda İslam’ın “İlah” kavramına hayran kalıp bu hak dini anlamak üzere Arapça ve Osmanlıca öğrenmeye başlamış, ne var ki hakikate ulaşamayıp inançsızlık bunalımları içerisinde bocalayıp batmıştır.

Yozlaştırılmış Yahudilikte tanrılaştırılmış Hahamları, Hristiyanlıkta ise putlaştırılmış Ruhbanları aracı yapmadan Allah’a yakarmak ve yaklaşmak imkânsızdır. Oysa kişinin sadece kendi inanç ve vicdanıyla Allah’la doğrudan irtibat kuracağı tek ve hak din İslam’dır.

İşte Fetullahcıların öncülüğünü yaptığı ve “İbrahimi Dinler” kılıfıyla meşrulaştırmaya çalıştığı; AKP iktidarının ise resmi destek sağladığı ve Recep Beyin İslam ülkelerine ihraç etmeye uğraştığı “ILIMLI İSLAM”, aslında Müslümanlığı bozup, batıl Yahudilik ve Hristiyanlık seviyesine indirgeme çabasıdır. Yani tabii bir yaşam tarzı, adalet ve ahlak kuralları koyan ve ilahi kanunları bulunan İslam’ı, muharref Yahudilik ve Hristiyanlık gibi yozlaştırma amacı taşımaktadır.

Tecelli Meselesi:

Cenab-ı Hak Zülcelâl Hazretlerinin ZATI’yla ZUHURAT’ını birbirinden mutlaka ayırmak gerekir O’nun yüce ZAT’ını, mahlûkatından herhangi bir şeye benzemekten kesinlikle TENZİH etmek lazım gelirken, Rabbimiz Taala’nın ZUHURAT’ında TEŞBİH caiz görülmektedir.

Allah’ın ZAT’ında gerekli olanlar:

1 – TENZİH: Her türlü noksanlık, yanlışlık ve haksızlıktan Rabbimizi beri etmektir.

2 – TESBİH: Cenabı Hakkı, şanına layık ifadelerle zikretmek, her türlü ayıp ve kusurdan uzak bilip yüceltmektir.

3 – TEMKİN: Mutlak izzet ve iktidar sahibi olan Allahu Taalayı, –hâşâ –kararsızlık, şaşkınlık ve akılsızlıktan azade bilmektir.

“Artık Allah’a (Zatı hakkında) emsal (misaller-benzerler) getirmeye kalkışmayın” (Nahl: 74) ayeti bunu açıkça emretmektedir.

Allah’ın ZUHURAT’ında caiz olanlar:

ZUHURAT: Gizli iken açığa çıkmak, aşikâr olup mevcudiyetini ve kudretini ortaya koymak; birden meydan gelip, bilinir ve görünür olmak demektir.

1 – TEŞBİH: Aralarında münasebet bulunan iki farklı şeyin, birbirine benzetilmesidir.

2 – TEMSİL: Bir şeyin, anlaşılması ve akla yakınlaştırılması için misalinin ve benzerinin örnek verilmesidir.

3 – TECELLİ: Allah’ın Celal ve Cemal sıfatları ile, üstün kudret ve sanatının yarattıklarında görünmesidir. Saf gönüllerde ve manevi iklimlerde, ilahi NUR’un temessül ve tezahür etmesidir.

4 – TENZİL: Yüce Yaratıcının lütfedip kullarının anlayış ve kavrayış seviyesine inerek; Temsil, Tecelli ve Tezahür yoluyla kendisini bildirmesidir. (Cennette “Rü’yetullah-Allah’ın görünmesi” bir tenezzülatı ilahidir.)

Allah (C.C) ZAT’ında,  TAKDİRAT’ında, ŞERİAT’ında ve İCRAAT’ında birdir. (Vahid-Ehaddir); Şeriki, veziri ve neziri olması mümkün değildir.

“Hani kâfirler İKİDEN BİRİ olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı.”[1] Ayetinde “İkiden Biri” Hz. Peygamber Efendimizle, yol arkadaşı Hz. Ebubekir’in (R.A) kastedildiği rivayetleri yanında, “La ilahe İllallah-Muhammedün Ressulüllah”  Kelime-i Tevhid’in ikinci yarısı olan Resulüllahı’ın (SAV) şahsında tezahür eden en yüksek temsil ve tecelliye de işarettir.[2]

Sahabe-i Kiramdan en fazla Hadis-i Şerif rivayet edenlerin başında gelen Ebu Hureyre (RA) Hz. lerinin, Buhari’nin Sahihinde rivayet edilen:

“Ben Hz. Peygamber Efendimizden iki türlü ilim aldım. Birincisi size aktarmış olduklarımdır. İkinci (tür) ilimleri, şayet açıklamış olsaydım, şu gırtlağım kesilir (beni dinden çıkmış diye boğazlardınız)” ifadeleri, bu ilahi tecelli ve tezahürle ilgili olabilirdi.

Yine Sahabe-i Kiram’dan müfessirlerin sultanı Abdullah İbni Abbas Hz. lerinin:

“Yedi Gökleri ve yeri (ve bunların içindekileri) yaratan Allah’tır.[3] Ayetinin tefsirini ve Allah’ın tecellisini bildirseydim kâfir olduğumu söyler, beni taşlardınız.” Sözleri de böyledir.

Ehli Beyti Resulüllah’tan ve 12 imamdan Zeynel Abidin Hz. lerinin:

“Nice bilgi cevheri vardır ki, onu açıklasaydım, Sen puta tapanlardansın diye, bana saldırırlardı. Mü’minler kanımı helal görüp, hemen boğazlanırdım. Üstelik işledikleri bu cinayeti, iyilik sayarlardı.” Şiiri tecelli ve tezahür sırlarına dikkat çekmektedir.[4]

Ve zaten muhterem dedesi Hz. Ali pirimizin göğsünü gösterip:

“Burada öyle ilimler vardır ki, keşke onları hazmedip taşıyan kimseleri bulabilseydim.” Dediği rivayet edilir.

Şimdi kendisine tabi ve takipçisi olmakla emrolunduğumuz Aleyhisselatü Vesselam efendimizin:

“Kuşkusuz Allah, Âdem’i kendi (Rahman) suretine göre yaratmıştır.” Mealindeki hadislerini ve yine Cenab-ı Hak’la ilgili:

“Sevmek, sevinmek, gülmek, hayret etmek, neşelenmek, kızıp üzülmek, kerih görmek, arzu etmek.” Teşbihlerini, tenzihen tevil etmek de, aynen kabullenmek de, caizdir.

Hatta bizzat Kur’anı Kerim’deki:

“İstiva etmek (bir makamı kuşatıp yerleşmek)  nuzül etmek (inmek), yedüllah (Allah’ın eli), vechullah (Allah’ın yüzü)” gibi ifadeler de hem tevile hem de teşbihe müsaittir.

“Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif, haberdar olandır.” (En’am: 103)

“Gerçek şu ki; size Rabbinizden (O’nun kâinattaki zuhuratını ve Kur’an’ın hakikatini anlayıp kavrayacak) basiretler gelmiştir. Kim (hikmet ve ibretle bakıp) basiretle görürse, kendi lehine, kim de (tabiat kanunlarındaki ve Kur’ani kurallardaki gerçeklere karşı) kör davranıp (görmek istemezse) bu da kendi aleyhinedir.” (En’am:104)

Yukarıdaki birinci ayet, Cenabı Hakkın Zatıyla ilgili, ikinci ayet ise zuhuratıyla ilgilidir.

“Hayır, onların kazandıkları (kötülükler ve destek verdikleri zulümler) kalpleri üzerinde pas tutmuş (ve gönül gözlerini karartmıştır)

Hayır; (işte bu yüzden) onlar, kesinlikle Rablerinden perdelenip (onu görmekten) mahrum bırakılmışlardır.” (Mutaffifin: 14-15) ayetleri:

İşledikleri günahlar nedeniyle hidayetleri kararıp basiretleri körleşenlerin, kâfirlerin, müşriklerin, münafık kimselerin ve İslam’ın şeriat düzenini ve cihat emrini gereksiz ve geçersiz görerek (Siyonist Yahudilerin ve Haçlı emperyalistlerin peşine düşen Patates Dinine mensup kesimlerin; dünyada tecelli zevkinden, ahrette ise rü’yet şerefinden yoksun kalacaklarını bildirmektedir.

Genellikle şeriat âlimleri her konuda TENZİH’i tercih etmiş, tarikat ehli ise zuhurat konusunda TECELLİ VE TEŞBİH’i münasip görmüşlerdir.

Bize düşen; Yüce Yaratıcımızın Zatını, Sıfatlarını, Esmai Hüsnasını, Kur’an-ı Kerim’in ve hadisi şeriflerin öğrettiği şekilde, Mezhep ve İtikat önderlerimizin prensipleri çerçevesinde ve kendi imani ve vicdanı kanaatimiz ve ruhani zevkimizle algılamaya ve Rabbimize yaklaşmaya gayret etmek, bu konuları tartışmaya girmeden, başka tercih ve tensiplere de saygı göstermektir.

Aşağıdaki ayetler, Allah’ın rızasını ve ahiret kazancını öne almayıp, dünyalık makam ve menfaat peşinde koşanların, Kur’ani sırları anlamaktan mahrum bırakılacaklarını haber vermektedir:

İsra Suresi:

45- Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

46- Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık bıraktık. Sen Kur’an’da Rabbini “bir ve tek” (İlah olarak) andığın (Tapınılacak ve sığınılacak ve sadece Onun hükümleri esas alınacak yegâne ZAT şeklinde inanıp açıkladığın) zaman, (Münafıklar ve Patates Dinine mensup olanlar) ‘nefretle uzaklaşır vaziyette’ gerisin geriye kaçıp kaytarmaktadır.

Şura Suresi:

52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.” ayetleri; ahireti öne almayanların, dünya için dinlerini satanların, Siyonist ve emperyalist güçlerin keyfine Kur’ani gerçekleri gizleyen ve tersini söyleyen Şeyhleri ve Hoca Efendileri şefaatçi görüp peşlerine takılanların, Allah’ın hidayet nurundan mahrum bırakılacaklarını ve Kur’an’ın mesajını anlayamayacaklarını açıkça bildirmektedir.

Sonuç olarak:

Canlı ve Cansız her maddenin en küçük yapı taşı olan atom zerrelerinden gökyüzündeki galaksilere, canlılardaki hücrelerden, mükemmel bir fabrikayı andıran sistemlere, bitkilerden çiçeklere, sineklerden böceklere her şeyde ve her yerde, Allah’ın sıfatları ve sanatıyla tezahür ettiğini kabul eden akıl ve iman sahiplerinin:

O’nun en güzel tecellisinin insanda, en mükemmel tezahürünün ise, Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’da gözlendiğine itiraz etmeleri hayret vericidir.

Resulüllah’ın ruhaniyeti, Onun sünneti ve hayat sistemiyle süre geldiği gibi; efendimizin varisi ve vekili makamındaki çağın mehdisinin himmeti ve hareketi de, onun prensip ve projeleriyle ve çok seçkin ve samimi talebeleriyle elbette devam edecek; Allah’ın Ezeli takdiri ve va’di ilahisi mutlaka yerine gelecektir.

 


 

[1] Tevbe: 40

[2] Bak. Muhyiddini Arabi. Fütuhat-ı Mekkiye

[3] Talak: 12

[4] Bak: Futuhatı Mekkiye . İbni Arabi . C.2 18. Kısım

 

 

 

MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi