İsmailağa Cemaati'nin Anayasa Taslağı KUR'AN TEMELLİ Mİ,
AVRUPA MENŞELİ Mİ?
A:
1- Daha ilk maddesinde, bu anayasa taslağını: Türkiye'yi parçalama, kavim ve kabilelere, mezhep ve meşreplere ayırma hesabı güden Haçlı -Siyonist odakların- tabi dolaylı ve ustalıklı manipülasyonlarla İsmailağa Cemaati'nin işbirlikçi takımına hazırlattıkları sırıtmaktaydı.
Genel esaslar bölümü 1 ve 3. maddelerindeki “Türkiye Birleşik Milletler Devleti” nereden çıkmıştı, hangi mana ve maksadı taşımaktaydı?
a) İslam'a göre, halkımız tek millettir, çünkü insanlar, 1- Ya İslam Milletindendir, 2- Ya küfür milletindendir.
b) Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve bizzat Mustafa Kemal'in tespitlerine göre de: “Bizim halkımız, Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak, gibi farklı anasırı İslamiyeden müteşekkil (Değişik Müslüman kavimlerden Meydana gelmiş) Türk milletidir.
c) Gerçek bu olduğu halde, İsmailağa Cemaati'nin bilgiçleri “Türkiye Birleşik Milletler Devletini” nereden çıkarmıştır?
A- Bu kasıtlı, asılsız ve kafa karıştırıcı uyduruk kavram; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Ateist gibi farklı inanç mensuplarının bir araya gelip Türkiye'yi oluşturduklarını mı vurgulamaktadır? Oysa böyle bir olay asla olmamıştır.
B- Yoksa bu “Türkiye Birleşik Milletler Devleti” safsatasıyla, Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların, Boşnakların vs. ortak bir devlet kurmak için birleşip Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdukları mı anlatılmaya çalışılmaktadır? Hâlbuki ne uzak ne yakın tarihte böyle bir durum yaşanmamıştır.
C- Yoksa bu talihsiz ve temelsiz Kavram'la Türkiye'mizi önce Kürdistan, sonraLazistan, ardından İstanbul merkezli Marmara Dükalığı.. gibi federatif özerk devletçiklere ayırmak isteyen ABD ve AB (daha geride Siyonist Yahudi Lobileri) gibi dış güçlerin işini ve Şeytani emellerini kolaylaştırmak ve tabi AKP'nin Türkiye'yi bölme anayasasına meşruiyet kazandırmak için mi tarihi ve Kur'ani dayanaktan yoksun bu ifadeler kullanılmıştır.
B:
3. Madde sonundaki:
“Devletin dini, halkın ekseriyetinin görüşü dikkate alınır” ibaresi neyi anlatmaktadır? Bu metni hazırlayanların Türkçeyi doğru bilmedikleri açıktır. “Devletin Dini(saptanırken)” olması lazımdı. Kaldı ki “Devletin Dini” kavramı yanlıştır. Çünkü halkın dini olur, devlet ise bütün din mensuplarına adil ve eşit mesafede kalmalıdır.
Peki 3. madde sonundaki: (Devletin) “Başkenti İstanbul'dur” tespiti nereden çıkmıştır, hiçbir coğrafi, siyasi ve stratejik bir ihtiyaca dayanmayan bu sinsi teklif, İstanbul merkezli Marmara Dükalığı'nı kurmak isteyen ve Trakya-Marmara bölgesini AB'ye hemen sokmak sözü veren Batılı merkezlerin talimatı mıydı, yoksa İsmailağa tarikatının çocukça bir arzuları mıydı?
C) Madde: 24 sonundaki:
“Herkes devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini dini kurallara dayandırıp, ancak siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez” maddesi, oldukça kapalıdır, kafa karıştırıcıdır, içinde zıtlıkları barındırmaktadır. Oysa Anayasa maddeleri, mümkün mertebe, kısa, açık ve net olmalıdır. Şimdi, bu maddeye göre:
a) Herkesin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini dini kurallara dayandıracağı mı vurgulanmaktadır?
b) Yoksa hiç kimsenin Dini referans alıp devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini hazırlaması mı yasaklanmaktadır?
Böyle ise, yıllardır Haçlı Batı taklitçilerinin uyguladığı katı laikçilik kuralını İsmailağa Cemaati de sürdürmeye kararlıdır.
Yok eğer, “Herkes devletin temel düzenini kendi dini değerlerine göre ayarlayacaktır” deniliyorsa bu nasıl olacaktır, ortak devlet ve millet birliği nasıl sağlanıp korunacaktır?
Madde: 73'te “Asli ihtiyaçları dışında 80 gr. altını veya değerinde artıcı olanlar vergi ödemekle yükümlüdür” gibi ilmihal kitaplarından araklanmış, bugünkü şartlarda yeterli olma imkânı kalmamış cümlelerle devletin bütçesi ve ekonomisi nasıl oluşacak ve olgunlaşacaktır? Fabrika ve atölye üretimlerinden, ithalat ve ihracat gelirlerinden hangi ölçüde ve hangi türde vergi alınacaktır? “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” ifadeleri tam bir sömürücü kapitalizm mantığıdır.
Kaldı ki güya Şeriatçı hem de tarikatçı bilinen İsmailağa Cemaatinin, sağdan soldan ve çoğu Batılı tercümelerin aynısından kopya edip aşırdıkları bu anayasa taslağında, Adil ekonomiyle zalim ekonomilerin temel farkı olan FAİZ'i kaldıracaklarına, faizsiz bir kredi sistemi kuracaklarına ve geçiş sürecinde faizsiz bankayı nasıl çalıştıracaklarına dair bir tek cümle bile bulunmamaktadır. Kur'an'da “Allah'la ve Peygamberle ve tabi İslam Milletiyle harp etmek” şeklinde uyarılan ve yasaklanan FAİZ sitemini değiştirip, nasıl bir ekonomik düzen getireceklerine dair tek kelime konulmamıştır. Çünkü bunların hazırladığı taslak; Batıdan tercüme edilen ve Türkiye'de geçmişte uygulana gelen Anayasa ve yasa örneklerinin alt alta dizilmesi ve bir kaç yere “din-iman-ahlak” kelimesinin monte edilmesiyle ortaya çıkarılmıştır, hiçbir İlmi, İslami ve İnsani temeli ve gerekçesi bulunmamaktadır. Hani Kur'an'a bağlıydınız, hani şeriat Hocalarıydınız, hani takva ve tarikat erbabıydınız? Sizi gidi taklitçi, AB takipçisi ve AKP hizmetçisi zavallı istismarcılar!… İnsan toplumun huzuruna “İşte size Kur'an ve Sünnet esaslı, akıl içtihat ve icma dayanaklı, Farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden bütün insanların huzur ve hürriyet içinde yaşayacağı yeni ve orijinal bir Anayasa!” diye böylesine Haçlı anayasa tercümelerini alt alta dizip kopyacı ve taklitçi bir taslakla çıkmaktan en azından utanır!.. Böyle anayasa taslağı diye, 171 madde yazmakla, her maddeye içi kof ve boş cümlelerden oluşan onlarca gereksiz, yetersiz ve geçersiz cümleler sıkıştırmakla anayasa yaptıklarını sananlar, kendilerini de, peşlerinden sürüklediklerini de aldatmaktadır. Bütün seçim ve Meclis sistemi ve hükümet teşkili bugünkü Batı demokrasisinin kötü bir tekrarı olan, sadece güya Başkanlık sistemine göre uyarlandığı anlaşılan bu taslakta, öylesine sinsice hazırlanmış (Madde: 90 gibi) maddeler vardır ki, Türkiye'yi fikren ve fiilen AB'nin ve ABDnin bir eyaleti ve dolaylı biçimde İsrail'in vilayeti yapmaya müsait şartlar, anayasa taslağı olarak vatandaşa sunulmaktadır.
Madde 92: “Milletler arası hukukun meşru saydığı hallerde savaş ilanına…” diye başlayan madde için sormak lazımdı. Şimdi “ikiz yasalar” diye bilinen ve 2003'te AKP tarafından Meclis'ten geçirilip yürürlüğe giren “her toplumun kendi kaderini tayin hakkını ve buna uymayan ülkelere askeri müdahale şartını” içerenMilletlerarası hukukun gereği, Güneydoğumuzda halkımız aldatılıp veya mecbur bırakılıp, bir referandumla Türkiye'den ayrılmak isterlerse ne yapacaktık? Sizin bu 92. maddenize göre, peşinen razı olacaktık! Ey vicdan ve izan ehli okurlarımız, niye İsmailağa Cemaati adına Cihan Vakfı, Fatih Medreseleri İlim ve Hizmet Derneği, Sefaköy Özlenen İrşat İlim ve Hizmet Derneği'nin güya ortaklaşa hazırladıkları ve FM TV'nin büyük bir başarı ve İslami bir anayasa diye yutturmaya çalıştıkları bu taslak kalabalığının; aslında Türkiye'yi parçalamaya, Avrupa Birliği güdümünde yarı sömürge konumuna sokmaya, ABD, NATO ve İsrail'in hizmetini kolaylaştırmaya yönelik bir safsata ve aldatmaca olduğunu haykırıp toplumu uyardığımızı artık anlamanız ve bizi haklı bulmanız lazımdı. Hatta ülkemizin ve milletimizin geleceği ve güvencesiyle ilgili öylesine gizli ve tehlikeli maddeler ve ekler vardı ki, kafalarınız tamamen karışmasın; iyi niyetlerinden, istikametlerinden, dini gayret ve hizmetlerinden asla şüphe etmediğimiz taban kesiminin midesi bulanmasın diye bunları şimdilik gündeme taşımama kararı aldık.
Hem başkanlık sistemini savunmak hem de tutup Genelkurmay Başkanı'nı Milli Savunma Bakanı'na bağlamak da (Bak: Madde 117) herhalde Haçlı gâvurların ve onların kiralık kafalarının arzularıydı ve çok sinsi ve derin bir TSK düşmanlığını yansıtmaktaydı. Ve yine Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılıp “Din İşleri Bakanlığı” kurmak ve böylece dini cemaat ve tarikatlar elinde yozlaştırıp laçkalaştırmak da yine Haçlı AB'nin ve sahte dincilerin bir planı olmalıydı.
Hangi maddeleri hangi Anayasa müsveddelerinden kopya ettiklerini ileride tek tek göstereceğimiz bu tamamen alıntı ve çalıntı taslağı, İslam Anayasası diye yutturmak için:
“İlköğretim (mecburi değil) kız ve erkek bütün vatandaşlar için isteğe bağlıdır”(Madde: 42) gibi “Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emreden” İslami düşünceye aykırı yobazlıkları;
“…… Kız öğrencileri bayan öğretmenlerin, erkek öğrencileri erkek öğretmenlerin okutması gerekir..” gibi safsata ve softalıkları; (Madde: 42)
“……idari konularda (kadınların değil sadece) erkek vatandaşların seçilme…… hakkına sahiptir” (Madde: 67) şeklindeki kafadan sallama ve kadınları dışlama gibi kof kuralları buİsmailağa Anayasa Ekibine, AKP'li ağabeyleri mi, yoksa AB'li efendileri mi yazdırmışlardı?
Oysa erkek ve kadın müminlerin edep ve hürmet ölçülerine dikkat edilmesi ve saygı gösterilmesi elbette lazımdı, ama bu bahane ile kızların ve kadınların toplum hayatından dışlanması ve faaliyet alanlarının daraltılması yanlıştı.,
Müslüman kadını toplumsal hayattan dışlamak, İslam'a da, insanlık fıtratına da aykırıdır.
Çünkü, kadın olsun erkek olsun bütün Müslümanların insanları hayra çağırma, iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve toplum hayatına katkıda bulunma görevleri vardır. Müslüman kızların ve kadınların, tıpkı saadet asrında olduğu gibi, toplumun yeniden ıslahı için aktif rol almasına yönelik çalışmalara ihtiyaç vardır. Ev kadınlığının aşağılandığı, anneliğin değersiz bir şey sayıldığı modern cahiliye toplumlarından farklı olarak İslam, kadının toplumsallaşmasının ötesinde tıpkı erkekler gibi sorumluluk taşımasını, etkin ve üretken bir kişiliğe sahip olmasını arzulamaktadır. Kuran, hiçbir cinsel ayrım gözetmeksizin, kadını ve erkeği insan fıtratının birbirini tamamlayan parçaları olarak tanımlamaktadır. Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız (yardımlaşmanız ve birbirinizi tamamlamanız) için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en üstün olanınızdır (Hucurat: 13) Bu ayette (kadın olsun, erkek olsun) insanların birbirleriyle canlı ilişkilerini teşvik eden bir işleyiş vardır. Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa: 124) Müslüman kadın toplumda, ahlakına, aile yapısına ve fıtratına yabancılaşmadan ve istismar aracı olmadan mümin kişiliği ile yer alır. Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir (Tevbe: 71) buyrulmaktadır.
Saadet asrında Müslüman kadın, mescitte cemaate katılır, yatsı ve sabah namazını cemaatle kılardı. Cuma namazına gider ve Peygamberimizin dilinden Kur'an surelerini ezberleyip anlamaya çalışırdı. Küsuf namazına katılır, uzun süre Peygamberimiz ile beraber otururlardı. Ramazanın son on gününde Allah Resulünün mescidinde itikâfa girdiklerinde kadınlar itikâfta bulunan kocalarına ziyarette bulunurlardı. Allah Resulünün müezzini tarafından duyurulan çağrıya icabet edip mescitte yapılan genel toplantıya koşarlardı. Saadet asrında kadınlar için özel eğitimler yapılırdı. Müslüman kadın, bizzat Allah Resulüne giderek özel ve genel konularda Ona sorular sorarlardı. İyiliği emretmek ve kötülükleri men etmek konusunda sorumluluk alırlardı. Allah Resulü ile beraber ziyafetlere katılır ve onlara da yemek dağıtılırdı. Allah Resulü ile beraber savaşlara katılır, su dağıtır, yaralıları tedaviye uğraşılır, ölü ve yaralıları Medineye taşınırdı. Allah Resulü ile beraber bayram namazını kılar, Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz de bayram hutbesinden sonra özellikle kadınlara öğütlerde bulunurlardı.[1]
Hz. Peygamber Efendimiz Hicret'ten sonra Medine çarşısının düzenli ve disiplinli çalışmasını, esnafın insaf kurallarına uymasını, serbest ve adil bir alışveriş yapılmasını denetlemek ve yönlendirmek üzere bu işe emin ve ehil bir kadını (Belediye zabıta amiri gibi) görevli (yetkili-idareci) kılmışlardı.
Şimdilik hoca takımına şunlar sorulmalı ve ne mal oldukları anlaşılmaya çalışılmalıydı?
1- Bu 171 maddenin ve bir sürü eklerinin her biri, hangi sarih ayetlerin hükmüne dayandırılmıştı.
2- Hangi maddeler, hangi sahih hadislerin emrine göre uyarlanmıştı.
3- Hangi maddeler, hangi icma esaslarına göre hazırlanmıştı?
4- Hangi maddeler, çağın şartlarına, ülkemizin ve bölgemizin ihtiyaçlarına ve tabi doğal ve sosyal yasalara (yani Dini kurallara) uygun, yeni akli ve içtihadi kararlar olarak ortaya çıkarılmıştı?
Maalesef bu soruların hiç birisine verilecek olumlu ve onurlu bir tek yanıtları yoktu. Onlar Batılı ve batıl anayasa taslaklarını bir yerlerden araklayıp bir kaç kelime de din-iman yapıştırıp hem cemaatlerini, hem milletimizi aldatıp avutmaya çalışmışlardı. Bu kesinlikle, ilmi, İslami ve insani olmayan yaklaşımlarının, Kur'an ayetlerinde, hadisi şeriflerde ve icma edilen akait kaidelerinde insanı hangi derekelere ve manevi tehlikelere düşürdüğünü şimdilik yazmıyoruz, sizlerin izan ve vicdanına bırakıyoruz.
Yeri gelmişken hatırlatalım; Yeni bir Anayasa ve özellikle ilgili yasalar hazırlanırken elbette bugünkü Batı Medeniyetin akıl ve araştırma sonucu varılan, İslam'a ve ahlaka da aykırı bulunmayan verilerinden de yararlanılacaktır. Bu İslam Fıkhındaki ÖRF (yararlı ve hayırlı uygulamalar) karşılığıdır. Ancak genel ve temel esasların önce Kur'an'ın açık hükümlerine, hadislerin öğretilerine ve İcma-ı ümmete uygun olarak ve günümüz şartları, ihtiyaçları ve standartları hesaba katılarak hazırlanması lazımdır. Bu konuda Üstat Ahmet Akgül Hocamızca üstün bir dirayet ve cesaretle yazılan, İngilizce çevirisi 74 devlet ve hükümet başkanına ulaştırılan, bu ara Rusça tercümesi tamamlanan, ayrıca Arap'ça, Almanca, Farsça, Japonca, Fransızca ve İspanyolca tercümeleri de yapılmakta olan, Tek İlmi ve Evrensel Proje ADİL DÜZEN VE YENİ BİR DÜNYA (Buğra yy. 9. Baskı, Ağustos 2015, İst.) Kitabı milli bir anayasanın ilmi esaslarını ortaya koyan 390 sayfalık bir başvuru kaynağıdır. Bu esasların bir özeti Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına ve Yeni Anayasa Hazırlık Komisyonu'na yollanmıştır. Bu kitabımızı okumak, yanlışlarımızı ve noksanlarımızı bize hatırlatmak, olumlu ve lüzumlu bulunan tarafları için bize duacı olmak ve bunlara sahip çıkmak, müminlik şiarıdır.
Milli Çözüm Dergimizdeki:
Ey İsmailağa Cemaatinin ve Fatih Medreselerinin Muhterem müderrisleri, müfessirleri ve mürşitleri
Ey Hayrettin Karaman gibi müçtehit, Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş gibi medyatik yandaş İlahiyat profesörleri
Ey Doğu ve Güneydoğudaki Medreselerin Müstakim ve muttaki (mollaları) Melleleri
Ey Abdurrahman Dilipak gibi, sık sık Kurani hükümleri referans gösteren AKPnin İslamcı bilgiçleri
Ey Ali Bulaç gibi meal yazmış, ayet ve hadislerin mana ve maksadını açıklamış FETÖ ile de oldukça yakınlaşmış fikir ehli
Ey başta Fetullah Gülen ve din istismarıyla şebekeleşen bütün ekibi ve takipçileri!
Ey Yaşar Nuri Öztürk gibi, İhsan Eliaçık ve CHPli Eren Erdem gibi Ali Şeriati çömezi şeriatsız din mucitleri ve ehli sünnet tahripçileri!..
Ve hele, koyu Erbakancı geçinip bu AKPyi Hocanın sadık talebeleri ve stratejik takipçileri göstererek, Rahmetli Erbakanın bunlar hakkındaki çok açık tespit ve tenkitlerinin ise taktik gereği olduğunu söyleyerek bu kirli zihniyeti meşrulaştırmaya yeltenen; ve aslında Siyonizmle baş edilemeyeceği kanaatleri pekişen, Adil Düzenin ve Milli Görüş Projelerinin başarıya ve uygulanma aşamasına ulaşma ümidini yitiren ve iman pilleri tükenen fikir zevzekleri ve cehalet sünepeleri!..
Şimdi AKP yeni bir Anayasa yapmak üzere hazırlığa girişmiştir. İşte zerre kadar izanı, irfanı ve vicdanı olan herkese ve her kesime tarihi ve imani bir sorumluluk düşmektedir. Bütün ilim erbabının, Medrese ulemasının, ilahiyat proflarının, din adamlarının, İslamcı yazar ve yorumcuların görevi; Kuranın sarih (açık) ayetlerini ve Resulullahın sahih (sağlam) hadislerini ve icma-ı ümmeti esas alan, akli ve ahlaki ölçülere dayanan, çağımızın şartlarına ve Müslümanların ihtiyaçlarına da çare ve çözüm ortaya koyan; farklı din ve düşünceden ayrı kültür ve kökenden bütün insanların temel haklarını ve huzurlarını sağlayan, hem de gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğünü tanıyıp garantiye alan ve halkın etkin olarak yönetime katılımının yolunu açan ilmi ve insani anlamdaki laik ve demokratik kurallara bağlı ADİL ve ASRİ bir Anayasa taslağı hazırlayıp, ilgili komisyona göndermektir. Bu ilmi, İslami ve insani projenizi TV'leriniz, Gazeteleriniz ve Dergileriniz vasıtasıyla topluma tanıtıp tartışıvermek, halkımızı bilgilendirmektir. AKP iktidarının Kurana, İslama, ahlaka ve vicdana, yani adalet ve huzura aykırı ve her türlü sosyolojik fitnenin ve ekonomik felaketin yasal kaynağı olacak bir ANAYASA yapmalarına fırsat vermeyin. Böyle azim bir günahın, yalnız hayat süresince değil, kabirde ve mahşerde de asla yakanızı bırakmayacak bir vebal ortaklığının altına girmeyin.
Eğer böyle bir Anayasa taslağı hazırlayıp iktidara ve ilgili komisyona sunamıyor ve toplum önünde savunamıyorsanız:
1. Ya ilmi seviyeniz, bilgi birikiminiz, İslami sistem ve yöntem kabiliyetiniz yetersizdir. Öyle ise İslam alimi ve Din bilgini geçinmeyiniz ve hak etmediğiniz bir etiketle toplumu yanlış etkileyip yönlendirmeyiniz.
2. Veya, Kurani gerçekleri ve İslami gerekleri savunacak ve bu uğurda Allah için bazı sıkıntılara katlanacak bir dini gayret ve cesaretiniz mevcut değildir.
3. Ya da makam ve menfaat hatırına, dünyalık rantınız ve rahatınız uğruna, bildiği ve iman ettiği Kurani hakikatleri gizleyecek kadar zavallı kimselersiniz.” uyarılarımız üzerine FM TV aslında 2011 yılında, malum odaklarca ve kiralık kafalarca Batı taklidi hukuk kitaplarından kopya edilerek hazırlanan bu Anayasa taslağını yeni yapılmış gibi gündeme taşımış, güya alim ve ehil olduklarını ispata çalışmışlardı. Oysa, değerli okurlar, lütfen araştırıp çıkarınız, CHP'nin ve aynı zihniyetteki muhalefetin, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi derneklerin hazırladığı Anayasa tasarıları ile İsmailağa Cemaati'nin taslağını karşılaştırınız, göz boyamaya yönelik üç-beş kelime ve “İstanbul Başkenttir”, “Türkiye Birleşik Milletler Devleti” gibi kesinlikle uyduruk ve uygunsuz teklifler dışında hepsinin hemen hemen aynı olduğunu görüp şaşıracaksınız.
Çünkü Rahmetli ve Aziz Erbakan Hoca'mızın tespitiyle: “Bunlar'görünüş'leri ayrı, ama 'görüş'leri aynı olan AB aşığı insanlardır.” Bunlar topluma iman Kur'an edebiyatı yapıp, aslında Haçlı AB kriterlerini anayasalarına esas alan istismarcılardır. Bizler bu samimiyetsiz yaklaşımları ve sahtekârlıkları ortaya çıkarıp gerçekleri yazmadığımız zaman “Haksızlıklar karşısında susan “Dilsiz Şeytan”konumuna düşmekten sakındığımız içindir ki, her türlü imkân ve iktidar sahiplerinin değil, sadece hakikatin tebliğcisi ve takipçisi olmak için ve her türlü tehdit ve tehlikeyi göze alarak çırpınıp durmaktayız.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun, “İktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin varlığına inanmıyorum” çıkışı!
İşte Hükümetle muhalefetin aslında aynı sistem ve zihniyete sahip olduklarını fark eden, ama buna rağmen halâ gerçekleri gizleyen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Türkiye'de çok ciddi bir muhalefet sorunu” olduğunu belirtip, iktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin var olduğuna inanmadığını söyleyerek, AKP'nin de CHP gibi muhalefetin de aynı düzenin davulcuları olduklarını itiraf etmeye mecbur kalmıştı.
“Türkiye'nin iktidar sorunu kadar aynı zamanda bir muhalefet sorunu da vardır. Türkiye'de çok ama çok ciddi bir muhalefet sorunu yaşanmaktadır. Hâlihazırda iktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin varlığına inanmıyorum” diyen Metin Feyzioğlu aslında kendisi de bu barbar ve batıl sistemin bir parçasıdır ve Adil Düzenden halâ kaçıp durmaktadır.
Yeni anayasa için bildik kof ve beylik mesajlar veren Abdullah Gül de: “yeni Anayasa'nın modern bir yönetim oluşturması, en yüksek demokratik standartları güvence altına alması ve Kürt meselesini ele alması beklenmektedir” diyerek Avrupa taklitçiliğini ve Türkiye'nin bölünmesine zemin hazırlayacak bir anayasa düşüncesini açığa vurmuşlardır.
[1] ismailhakkı akkiraz@hotmail.com