Anasayfa » İNSAN ”PARADİGMA”LARI

İNSAN ”PARADİGMA”LARI

Yazar: yonetici
0 Yorum 339 Görüntüleyen

İNSAN ”PARADİGMA”LARI

 

Paradigma: İnsanın hayal ve arzularından, ahlâkî ve manevî ayarından, inanç ve ideal durumundan oluşan İÇ DÜNYASI’nı ve karakter yapısını anlatmak için kullanılan, çağdaş bir kavramdır.

Çocukların okula ve sosyal çevreye intibaklarıyla ilgili sorunları izleyen veya insanların his, heyecan, düşünme ve değerlendirme gibi özelliklerini inceleyen, kısaca insanın ruhsal ve sinirsel gelişimi ve değişimini irdeleyen “PSİKOLOJİ” ile “paradigma” arasında da, tabii bir irtibat bulunmaktadır.

Yakın ve uzak çevresiyle olan ilişkilerinde olsun, sosyal veya ekonomik amaçlı girişimlerinde olsun, insanların üç tip “PARADİGMA” sergiledikleri ortaya çıkmaktadır.

1- Kendisini herkesten ve her şeyden müstağni[1] sayan, hiçbir konuda başkasına ihtiyaç duymayan ve kendilerini bir nevi firavunlaştıran gururlu tiplerin sergilediği, “BEN” paradigması.

2- Kendi başına asla bağımsız hareket edemeyen, devamlı birileri tarafından yönlendirilmeyi bekleyen uşak ruhlu tiplerin sergilediği, “SEN” paradigması.

3- Olgun ve dolgun bir kişilik kazanmalarına, bağımsız karar alma ve uygulama yeteneğine sahip olmalarına rağmen, her türlü işlerinde ve girişimlerinde karşılıklı anlaşma ve dayanışma esaslarını gözeten kimselerin sergilediği, “BİZ” paradigması.

Şimdi bunları biraz daha açmaya çalışalım:

1- BEN PARADİGMASI:

Bunlar “her şeyi ben bilirim” havasında ve “en iyisini ben beceririm” kafasında olan, kendini beğenmiş, kibirli kimselerdir. Böyle düşündükleri için de hiç bir konuda başkalarına danışmaya ve dayanışmaya gerek görmeyen tiplerdir… Bunlar bir nevi kendi heva ve heveslerini ilahlaştırmış[2] ve firavun gibi enaniyetini putlaştırmış demektir.

Gurur ve kibirlerinden dolayı başkalarına danışmadıkları gibi, dayanışmaya ve ortak çalışmaya da yanaşmadıkları için, girişimlerinin çoğu pişmanlık ve perişanlıkla bitecektir.

Tarih, sadece kendi aklını beğenenlerin acı akıbetlerini sergilemektedir. “BEN” paradigmasına sahip insanların, bazı küçük ve geçici başarılar elde etseler bile, büyük ve kalıcı zaferlere eriştikleri görülmemiştir…

Bunlar kendi enaniyetlerinin esiri, putlaştırdıkları “nefsü hevalarının” kulu ve kölesidirler…

Bunlar kendini beğenen, böbürlenen, başkasını küçük gören, “sevmeyen ve sevilmeyen”[3] çoğu beyinsiz ve bereketsiz kimselerdir.

2- “SEN” PARADİGMASI:

Bunlar da, birinci gruptakilerin tam aksine, hep başkaları tarafından güdülmeyi ve yönlendirilmeyi bekleyen, asla bağımsız karar veremeyen köle ruhlu kimselerdir. Bu tiplerin kişilikleri gelişmemiştir. Genellikle basit ve düşük seviyelidir. Bunların bir kısmı da verecekleri kararların sorumluluğunu taşımamak için devamlı “emir eri” olmayı yeğlemektedir…

“Tevazu ve teslimiyet” perdesi altında, her türlü riskten ve olumsuz tepki ve tehditlerden uzak kalmayı düşünmektedir.

Bu gibiler ya arkadaşına, ya ustasına, ya amirine, ya başkanlarına veya komutanına devamlı: “Ne emredersiniz?”, “Siz bilirsiniz!”, “İsabet buyurdunuz” diyerek asla düşünüp değerlendirmeden, şahsi kanaat ve kararını belirtmeden, yanlış ve yersiz bile görse, her türlü emri ve öneriyi tasdik etmek niyetindedir… Bu tavır ve teslimiyetleri de samimi değil, sahtedir…

“SEN” paradigmasına sahip olan başkasına bağımlı ve bayağı tipler:

– Önemliyi önemsizden ayırt edemezler.

– İşleri ve fikirleri önem sırasına göre dizemezler.

– Önceliklere göre bağımsız bir organizeye girişemezler.

– Kolay kolay bağımsız karar veremezler.

– Verdikleri kararları kendi iradesiyle tatbik edemezler.

– Planladığı ve kararlaştırdığı bir işi, sonuna kadar ciddiyet ve cesaretle takip edemezler.

– Dış tehdit ve tepkilere açık olduklarından, sık sık karar ve program değiştirirler.

– Ve tabi hiçbir zaman becerikli ve bereketli değildirler.

– Bu yüzden çevrelerinde asla itibar edilmezler

3- “BİZ” PARADİGMASI:

Bunlar; “ben”likten, “bencil”likten ve “beleşçi”likten kurtulmuş ve kişilikleri olgunlaşmış ve oturmuş kimselerdir.

Ekonomik, sosyal, siyasal ve hatta manevi/ruhsal yönden başarı ve bereketin, ancak karşılıklı danışma ve dayanışma ile mümkün olacağının bilincindedirler.

Sorumluluk ve yükümlülükleri de, başarı ve nimetleri de paylaşmak ve herkesle barışık yaşamak düşüncesindedirler.

Hayatın güçlüklerini birlikte göğüslemek, güzelliklerini de yine birlikte bölüşmek arzusu içindedirler…

“BİZ” paradigması taşıyanlar, hem insanlığın onuruna hem de İslâm’ın ruhuna uygun hareket etmektedirler…

Cenabı Hak Kur’an’ı Kerim’de pek çok ayette “Ben” yerine “biz” zamirini kullanarak bizlere bir edep ve insanlık dersi vermektedir. Müslüman yalnız bile namaz kılsa, Fatiha’da “Ben” yerine “Ya Rabbi “biz” ancak sana kulluk etmekte ve yalnız senden yardım istemekteyiz” demekte ve bütün Müslümanlar adına Allah’a yönelmektedir… Zira “Müslümanlar bir vücudun azaları gibidirler”[4] gerek ticarî, gerek siyasî, gerekse ahlâkî ve insanî amaçlı olsun, bütün hizmet ve hareketlerin:

a) İyi niyet ve istikamet (Dürüstlük ve doğruluk)

b) İş bölümü ve mesuliyet (gayret ve sorumluluk)

c) İntizam ve irtibat (organize ve koordine)

d) İstişare ve muavenet (danışma ve dayanışma)

e) İnsaf ve adalet (Başarı ve bölüşümde hakkaniyet) gibi esasları gözetmeden, hayırlı ve yararlı neticelere ulaşması beklenmemelidir.

Başkalarının emeğini ve alın terini sömürmek isteyenler…

Onun bunun gayret ve marifetini kendisine mal etmeği düşünenler…

Zahmet ve külfeti başkalarına yüklemeği, nimet ve ganimeti ise kendi hesabına geçirmeği “gözü açıklık” zannedenler, eninde sonunda fark edilip terk edilecektir.

“Rabbena hep bana” “az olsun benim olsun” düşünceleri yerine “çok olsun, hepimizin olsun” demek daha güzel ve daha gereklidir…

Unutulmasın ki aç ve muhtaç insanların arasında ve hele sorunlu ve sıkıntılı dost ve tanıdıkların ortasında, huzurlu ve onurlu yaşamak imkânsız gibidir.

“Başkaları çalışsın ki ben yiyeyim.” “Diğerleri ezilsin ben yükseleyim, onlar sürünsün ki ben sivrileyim” düşünceleri şeytanî ve gayri insanî bir düşüncedir.

Ne ezen, ne de ezilen olmamalı, başkalarını üzmekten de, bazı olumsuz tavırlara aşırı üzülmekten de uzak durmalıdır.

Almaktan çok vermekten hoşlanan… En azından herkesin hakkını almasından yana olan… Bu dünyayı ve imkânlarını herkesle paylaşmaya hazır olan, her dinden her görüşten ve her kavimden bütün insanlarla birlikte barış içinde yaşamaya razı olan insanlar, olgun ve onurlu insanlardır…

Hz. Ebubekir’in (ra) söylediği “Ya Rab! Vücudumu öylesine büyüt ki cehennemi sadece ben doldurayım. Başka insanlara yer kalmasın” düşüncesinde anlamını bulan İslâm’ın merhamet ve müsamahası nerede!?

“Filistin’de, Suriye’de, Keşmir’de, Körfez’de, Cezayir’de, Somali’de velhasıl dünyanın her yerinde Müslüman kanı dökülsün mazlum ve masum insanlar devamlı ezilsin ve sömürülsün, Afrika’da, Asya’da milyonlarca insan açlıktan ve hastalıktan ölsün ki, yani bu dünyanın bir kısmı cehenneme dönsün ki, biz Avrupa ve Amerika’da şeytanca eğlenelim ve saltanatımızı sürdürelim” düşüncesini taşıyan “BATI”nın barbarlığı ve bayağılığı nerede?

Batılı insan tipi gibi, Batılı rejimler de “BEN” paradigmalıdır… Yozlaşmış Yahudi ve Hıristiyan düşüncesinin ortak doğumu ve gayri meşru çocuğu olan BATI medeniyeti “En iyisini biz biliriz, başkaları köle biz efendiyiz, bize hizmet ettiği kadar başkalarına hayat hakkı veririz” saplantılıdır…

Geri kalmış milletlerin ve aşağılık duygularıyla batıya bağımlı İslâm ülkesi yöneticilerinin ve kökünden kopmuş taklitçilerin ise “SEN” paradigmalı olduğunu görüyoruz…

Bunlar, Amerikalı ve Avrupalı Efendileri ne emrederse, Mason Locaları ne talimat verirse onu yerine getirmeyi şeref sayan seviyesiz ve şahsiyetsiz bir kişilik yapısına sahiptirler. Kendi halkını ezer, Batılıları memnun ederler.

İslâm âlemini ve geri kalmış ülkeleri sömürmek ve ezmek hususunda kendi aralarında ortak girişimleri ve sistemleri ve bunların neticesi oluşturulan Birleşmiş Milletler, NATO ve Ortak Pazar gibi iş birliktelikleri ise, Batılıların sadece ortak çıkarları ve korkuları karşısında “BİZ” paradigmasına uygun davrandıklarını, ama diğer bütün insanlığa ve özellikle Müslümanlara karşı ise daima “BEN” paradigmalı olduklarını göstermektedir.

Yeryüzünde, asırlardır özlenen ve hasretle gözlenen “Adil bir düzen” kurmak ise “BİZ” paradigmasına sahip Müslümanların görevi ve şerefidir.



[1] Leyl: 8

 

[2] Casiye: 23

 

[3] Hadis

 

[4] Hadis

 

 

https://www.millicozum.com/mc/2013/aralik-2013/insan-paradigmalari/

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi