Anasayfa » BAŞARI VE BİLGELİK KURALLARI

BAŞARI VE BİLGELİK KURALLARI

Yazar: yonetici
0 Yorum 284 Görüntüleyen

BAŞARI VE BİLGELİK KURALLARI

        

A- Olgunlaşmanın ve onurlu yaşamanın ilk şartı; “Bakar kör” olmaktan kurtulmak ve Beynini (Aklını, Vicdanını) kullanmaktır.

B- Başarılı olmanın ve Amacına ulaşmanın ilk şartı; Sürekli ve Sistemli çalışmaktır.

C- Sevilmenin ve saygı görmenin ilk şartı; Bencilliği bırakmak ve Empati kurmaktır.

D- Sonsuz huzura ancak İnançla ve Güzel Ahlâkla ulaşılır.

E-  Sonuç olarak: Şu uyarılarımız, inşaallah, uyanlara ışık ve ilaç olacaktır.

         

A- Olgunlaşmanın ve onurlu yaşamanın ilk şartı; “Bakar kör” olmaktan kurtulmak ve Beynini (Aklını, Vicdanını) kullanmaktır.

• Bakmak ve görmek farklı şeylerdir; ama hakikati sezmek ise daha özel bir meziyet ve hidayettir. Örneğin:

Duvarda asılı bulunan ve belirli aralıklarla çalıp bizi uyaran saati duymamak ve hatta görmemek; gaflettir. O saatin, sadece rakamlarını, akrep ve yelkovanını görmek ve kendi kendine hareket ettiğini zannetmek; cehalettirO saatin perde arkasındaki onlarca dişliyi, çarkı ve mekanik yapıyı akla getirmek ve hayalen görmek de; basiret ve ferasettir. Ama asıl, o saati kurgulayan ve kuran zatı düşünmek ve bilmek ise, marifettir. Hadis-i Kutside buyrulan;

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve bu maksatla âlemleri halk ettim” hikmetinin bir anlamı da; Ey insanlar, siz Benim ilmimde saklı bir hazine idiniz. Sizi size bildirmek ve Habibim Muhammed’i (SAV) Zatıma bir ayna yapıp, Onda Kendimi görmek ve sizlere göstermek için mahlûkatı var ettim” demektir.

♦ Unutmayınız ve kendinizi sadece kendinize ait sanmayınız! Çünkü sizin üzerinizde Yüce Yaratıcınızın hakkı vardır… Size hidayet ve huzur yolunu gösteren Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın hakkı vardır. Üzerinizde, bu kutlu Dini, Milli ve manevi değerleri bize ulaştıran tüm Sahabelerin, Âlimlerin, Şehitlerin hakkı vardır. Özellikle, bizler için bin türlü sıkıntıya katlanan ve şefkat kanatlarıyla saran ana-babalarımızın hakkı vardır. Üzerimizde Hocalarımızın, ülkemizde üreten, didinen tüm vatandaşlarımızın, hatta tüm insanlığın ve gelecek kuşakların hakları vardır. Öyle ise herkese karşı sorumluluklarınızı kuşanarak yaşayın!.. Ve asla nankörlük yapmayın!

♦ “Kendini yenemeyen, rakibini yenemez… Nefsini aşabilen engellerin hepsini aşabilir. Siyaset (idare etme sanatı) bilmeyen, riyaset (Başkanlık) yürütemez.”

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (1779 – Süleymaniye / 1827 Şam) Hz.lerinin Alman Asıllı Halifeleri Vesilesiyle Müslüman Olan, Alternatif Elektrik Akımının Mucidi (Avusturya-Hırvatistan Doğumlu) NİCOLA TESLA’nın (1856-1943) İbretli Sözleri:

♦ “Nefretimiz veya hedeflerimiz, eğer elektriğe dönüşebilseydi, tüm dünyayı aydınlatmaya yeterdi… Medeniyet devrimlerinin çıkışı ve yayılışı bir ateşe benzer; önce zayıf bir kıvılcım, sonra titrek bir alev ve ardından hızı ve gücü giderek artan muazzam bir ateşe dönüşür.”

Bu sözlerin daha mükemmelini Erbakan Hocamız söylemişti:

♦ “Evet bir çiçekle bahar gelmez. Ama unutmayınız ki her bahar bir çiçekle başlar!”

Tesla devam ediyor:

♦ “Benim beynim, sadece bir alıcıdır. Evrende bilgiyi, gücü ve ilhamı Ondan aldığım bir “öz” var. Ben bu özün hakikatine ve sırlarına henüz vakıf olamadım; ama var olduğunu biliyorum.”

♦ “İnsan bu “öz varlık” sayesinde, imkânsızı başarabilir, hatta imkânsızın da ötesine ulaşabilir.”

 “Bir kişinin “Tanrı” dediği mutlak hakikate, bir başkası “Fizik kuralı” veya “Doğa olayı”, ya da “Tabiat kuralı” diyebilir. Ancak her ikisi de aynı gerçeği ifade etmektedir!..”

♦ “Erdemlerimiz ve zafiyetlerimiz, aynen kuvvet (mana-ruh) ve madde gibi ayrılmaz ikilidir. Ayrıldıklarında, kişi insan olma özelliğini yitirir; ya hayvanat derekesine düşer veya Aziz mertebesine yükselir!..”

♦ “Hayat sırrı: Çözümü imkânsız gibi çok bilinmeyenli bir denklemdir; ama bazı bilinen faktörler içerir!”

♦ “Pek çok kişi dünyanın dış görünüşüne ve akıp giden seyrine o denli kapılmıştır ki, kendi özünde ve ruh-gönül ikliminde olup biten hikmet ve mucizelerden ve dünyayı değiştirecek kapasiteden habersiz ve ilgisizdir!”

♦ “Bir mü’min; feraseti ile (yani İlahi basiret gözü ve Tevhid nuru ile) baktığı zaman, dağları yerinden oynatır, okyanuslarda tsunamiler oluşturur!”

         

B- Başarılı olmanın ve amacına ulaşmanın ilk şartı; Sürekli ve Sistemli çalışmaktır.

♦ Herkesin kıymeti, gayreti kadardır; gayreti ise gayesi ve hedefi oranındadır. Hedefleri ve hayalleri kutsal ve kuşatıcı olanlar, büyük adamlardır. Gayesi ve gailesi (derdi) küçük olanlar da, ayarı düşük insanlardır.

♦ Tavşan besleyenin küheylan yetiştirdiğine, arpa ekenin de hurma devşirdiğine hiç rastlanmamıştır. Paslı demirden tas, ağaç kömüründen elmas yapıldığını gören de çıkmamıştır.

♦ Senin yuların, nefsanî gururunun veya Siyonist gâvurunun elinde olduktan sonra; ha merkep olmuşsun ha deve… Ha fare olmuşsun ha fil… Ne fark eder be gafil!

♦ Küçük heveslerle, büyük hedeflere varılamayacaktır. Amacı küçük olanların, aracının büyük olması da işe yaramayacaktır. Tuvalete beygirle, meyhaneye lüks ciple gideni kimse alkışlamayacaktır. Davası Hakkın ve hayrın hâkimiyeti olanların, bütün sevdası ve maksadı; Allah’ın rızası ve insanlığın rahatı ve refahıdır. Nefsü hevasını ilahlaştıran ve dünyaya tapınanların, aşk şiirleri safsatadır.

♦ Tembellik, teneşir ehli cenazelerin halidir. Herkes bilmeli ki; yürüyen karınca, yan gelip yatan karacadan daha önce hedefine erişir.

♦ Bir değersiz taş, mücevherden bir vazoyu kırabilir. Ama bu onu kıymetli hale getirmeyecektir.

♦ Kuvvetsiz fikir, çok zeki bir felçliye benzer; fikirsiz kuvvet ise, cahil ve beyinsiz vezire benzemektedir.

♦ Nasıl ki eşek arısı bal vermezse, döşek hırsı (tembellik) de mal getirmez. Bunun gibi Hak davadan döneklerden vicdani hassasiyet ve haysiyet; ödlek tiplerden ise dini gayret ve cesaret beklenmez.

♦ Kendi nefsini gören, Rabbini görmez; derdini bilen ise dermansız ölmez. Sadece kendisini düşünen, ailesini ve çevresini küçümseyen kimseler, asla mutluluğun tadına eremez.

♦ Kibirli insan kirli vicdan sahibidir. Mütevazı günahkâr, gururlu abidden daha nasiplidir.

♦ Hz. Süleyman rolüyle, onun yerine konulan İfrit Süleyman bir olmaz. Her tacu taht sahibi de, Sultan sayılmaz.

♦ Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi: “Allah’ın eli, gerçek Allah dostlarının elidir! Ricalûllah olan Allah erlerini tanıyın ve onlara yaklaşıp yararlanmaya bakın… Allah’tan istemekten, halinizi Allah’a arz etmekten çekinmeyin!.. ‘Ey yerlerin ve göklerin Sahibi, dara düştüm. Ellerimi sıkı sıkı tut, bırakma!’ (de ki felaha ulaşasın…) Allah’ın rahmet ve merhamet eli her an Kendisini seven kullarının üzerindedir; bunu asla unutmayın. Düşmanların çokluğuna ve güçlü sanılmasına aldanıp umutsuz ve mahzun da olmayın, fakat Allah için hüzün insanı olgunlaştırır. Hüzün bir insanın yüreğine değdiyse, ya Mevlâ’sını özlemiştir veya Mevlâ’sı onu özlemiştir. Mevlâ’yı özleyen gönül ya hüznü bekler veya her an hüzündedir. Bela, gam ve keder Mevlâ’nın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır; vurdukça Kendine çeker. Varış Mevlâ’ya olduktan sonra gam olsa ne olur, bela olsa ne olur?!.. Haydin bakalım, kalkın, vakit; Rabbe sığınmak vaktidir. Vakit; dua vaktidir. Vakit; gayret vaktidir. Vakit; kardeşlik vaktidir. Vakit; zikir… Vakit; şükür… Vakit; hamd ve fikir vaktidir!”

♦ “Allah bazen senin planlarını yıkar; planların seni yıkmasın diye!..”

♦ “Akıllı; herkesten öğrenendir… Kuvvetli de; hırslarını yenendir… Zengin ise; halinden memnun olabilen (kanaat ehli)dir… Arkanda bıraktığın köprüleri yık (geçmişe takılıp kalma) ki; ilerlemekten başka çaren kalmasın! Azim; paha biçilemez bir hazinedir. Çok zeki veya çok becerikli olduğunuz için değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğiniz için başarılı olursunuz.”

♦ “Dünyanın bütün dertleri ve problemleri seni bulacak olsa; yine de Allah’ın sana yardım edeceğinden zerre kadar endişe etme!.. (Devamlı olarak ve kabul edileceğini umarak Rabbinize) Dua edin, sizin duanız onların kurşunlarından güçlüdür. Dua etmek ibadetlerin özü sayılır!.. Dua; kulun benliğinden sıyrılarak, Rabbine içinden geldiği şekilde sığınmasıdır. Dua; Allah ile kul arasındaki en mühim manevi bağdır. Bu bağı koparanlar, Hak katındaki değerlerini yitirmiş olacaklardır!..”

♦ “Haddini bilen Rabbini de bilir… Rabbini bilen kimse, haddini de bilir! Elbette yaşantınız inişli çıkışlı olacaktır. Hasbelbeşer insan bazı yanlışlara dalacaktır. Ne mutlu daldığı hatalardan ders alıp yukarı çıkanlara!.. Üstelik inci-mercan, denizlerin dibinde olur, dibe vurmadan nasıl inci mercan toplayacaksınız? Sürekli olarak ve her halde Allah’tan ellerinizi bırakmamasını isteyin. Ayaklarınızı dininde ve davasında sabit tutması için yardım dileyin…”

♦ “Zeki ve yüksek gayeli bir insan olmanın sıkıntılı tarafı; salak ve asalak insanlar tarafından deli sanılmaktır! Oysa dâhiler, her zaman deli damgası yemiş insanlardır! Dâhiler sadece düşünmez, düşünmek üzerine de düşünürler! Düşünen, irdeleyen, hayal eden, çaba sarf eden insanlara, tüm dünyanın gidişatını değiştirebilecek fırsatlar doğacaktır. Hayallerinizin büyüklüğünü görünce size ‘deli’ gözüyle bakacaklardır. Ama sakın size ‘deli’ diyenlere aldırmayın, Einstein’a da ‘deli’ demişlerdi, adam atomu parçalayıp ellerine verdi! Kaldı ki Biz sizden atomu parçalayacak küçük başarılar istemiyoruz, ya ne istiyoruz? Biz sizden yaşanabilir, yepyeni bir dünyayı kurma hayalini ve bu hayali gerçekleştirme gayretini istiyoruz, bu kadar basit!”

       

C- Sevilmenin ve saygı görmenin ilk şartı; Bencilliği bırakmak ve Empati kurmaktır.

♦ Herkes senin aynandır. Akıllılık; kendinin güzel yönlerini de, çirkin hallerini de, başkalarında görüp anlamandır; yani yanlışlarının ve yamukluklarının farkına varmandır. Artık çirkinliğini gördüğün aynaları kıracağına, kendini düzeltip temizlemen daha akıllıcadır.

♦ İslam’sız insan, Kur’an’sız irfan ve imansız vicdan olgunlaşamaz… En büyük akılsızlık; başkalarına haksızlık ve ahlâksızlık yapmaktır.

♦ Sadece kendisini ve ailesini düşünenler ve “başkasından bana ne” diyenler, şeytanın taifesidir. Çünkü şeytan da bu benlik ve bencillik yüzünden lanete uğramıştır.

♦ Başkalarına hakaret edenin, onlardan hürmet beklemesi; insanlara nefret besleyenin, karşılığında muhabbet ve merhamet istemesi; hem boşunadır, hem de haksızlıktır.

♦ Yalan ve palavrayla hava atılır, ama hedefe varılmayacaktır. Yalanla; belki o anı kurtarırsın, ama bütün geleceğini karartırsın. Yılana sığınmak, yalana sığınmaktan daha kârlıdır.

♦ Faziletli adam, “herkes su içsin ve doysun” diye; kötü tıynetli adam ise, “insanlar düşüp boğulsun” diye kuyu kazar… Ve elbette herkes niyetinin karşılığını bulur.

♦ Samimiyet ve merhametle yapılan öğüt ve uyarı; şifalı merhem yerindedir. Kötü niyet ve hakaretle yapılan nasihat ise, kuyruk altına batırılan diken gibidir. Biri yatıştırır, diğeri hırçınlaştırır.

♦ Huysuz kişiyi kışkırtmak, kuduz köpeğe karışmaktan beterdir. Unutmayın, huzursuzluk uğursuzluk getirir.

♦ Elinden geldiğince herkese iyilik et. Böylece iyi kimseleri minnet, kötü kimseleri mahcubiyet altına sokarsın.

♦ Seni kıskanandan, senden korkandan ve senin kahrına uğrayandan korkmak ve sakınmak lazımdır… En doğrusu, hırsını ve hıncını gizli tutmaktır…

                

ŞİİR

“Bütün putların anası, nefistir

Münafık; nefs zindanında hapistir

Her süslüye, hoş sözlüye aldanma

Dışı güzel ama, içi habistir!”

            

“Riyakâr Müslümanla, sahte para basan insan aynıdır. Herkes onlara imrenir; ama o, pazardan bir ekmek bile satın alamaz.”

        

ŞİİR

“Seni de Allah besler, eşini de

Ondan bil, geleceği de, peşini de

Çünkü bebeğinin dişini veren

Aşını da verecek, işini de…”

       

♦ “Ego (Benlik ve Kibir); aşağılık kompleksinin savunma refleksidir!”

♦ “Etrafa hayat ve huzur veren de, cansızlık ve huzursuzluk veren de kalpteki duygu ve düşüncelerdir. Allah için duyulan sevgi arttıkça mü’min çevresine can verir, huzur verir… Siz gece boyu Bizi anarsanız, Biz sizden gitmeyiz; sevgi seli olur kalplerinize akarız, fikir seli olur beyninize akarız, sağlık seli olur bedeninize akarız, iman seli olur tüm hayatınıza akarız!”

♦ “Unutmayın; Haramda ve haksızlıkta mutluluk ararsan, mutluluk sana haram olacaktır!”

♦ “Herkes kendi imtihanını yalnız vermek durumundadır! Herkesin gayreti ayarı kadardır. Herkesin ayarı nisbetince de şeytan ve avanesi onlarla uğraşır, darlandırılır… Eğer işinde, gücünde, hizmet ve hedefinde, Allah’ı son çare görürsen kaybedersin. ‘Nasıl yani Hocam?’ dersen; O’nu ilk ve tek çare göreceksin! Ancak o şekilde kazanabilirsin. Sakın ‘Biz güçsüzüz, zayıfız, sayımız az, arkamızda kimse yok’ diye ümitsizliğe düşme. Unutma, görünüşte arkası çok olan, büyük sanılan ve güçlü tanınan değil; Allah’ın onun yanında olduğu kişi her zaman kazanmıştır ve hep kazanmaya devam edecektir.”

♦ “Kendine hak gördüğün hiçbir şeyi, Din ve dava kardeşine ve hiç kimseye çok görme! Kendinle barışık ve mutlu ol, kendiyle mutlu olan kişinin hiç kimseyle derdi olmaz!..”

♦ Kendini güvenden ve Allah’ın himayesinden uzak hisseden kalpler, imanı yetersiz ve karaktersiz insanların eseridir!”

♦ “(Bir insanda) Niyetle hareket eşit olmazsa, dil boşa dönmüş sayılır. (Çünkü kuru lafa değil, davası ve sevdası uğrundaki fedakârlığa bakılacaktır!..) Niyetini istikametini Allah’a bağlayanın maddi manevi yolları açılır! Önce Hakkı öğren, sonra hakikati, daha sonra haklıyı (tanı ve gözet)… Haklı olmaya değil, Hak’la olmaya gayret et. Hakkın ancak o zaman verilecektir, unutma… Ekibine ve sevdiklerine yük olma, aksine sen sevdiklerinin yükünü al. Allah’ın davasını kendine yük bilme, Allah’ın davasını yüklen ve bunun sıkıntı ve zorluklarını bir şeref bil!.. Din ve dava uğrunda başına gelebilecek dert ve sıkıntıları gözünde büyütme. Sen faniyken dertlerin bâki mi sanırsın? Unutma; hüzünsüz neşe, darlıksız bolluk, hüzünsüz saadet olmayacaktır!”

♦ “Seni secdeye götürmeyen sevgi, cennete nasıl götürsün? Sıkıntı ve sarsıntılardan uzaklaşmak kolay olanıdır, zor ve güzel olan, bulunduğun yerde kalıp orayı düzeltmeye ve güzelleştirmeye çalışmaktır, öyle değil mi? Sınanmadığın bir acı üzerine konuşma… Çünkü tatmayanın anlaması imkânsızdır… Karşındaki kişi seni, ancak canı aynı yerden yanınca anlayacaktır.”

♦ “Unutma, insan tercihleri ile kaderini imzalar, hür iradesiyle karar verip mühürler! Yolda durup size her havlayan köpeğe taş atarsanız, hedefinize çok zor ulaşırsınız…”

♦ “(Gaflet uykusuna dalanlar değil, Milli Çözüm sayesinde) Uyanık olanlar sorumludur!”

♦ “Yanlış kararlarınızın ve tedbirsiz davranışlarınızın sonucunu ve suçunu kadere yüklemeyin! Tedbirle kadere, kaderle tevekküle sarılın!”

♦ “Ya Rabbi; varlıklarına ve yakınlıklarına alıştırdığın, kalplerini birbirine ısındırdığın insanların yokluğunu birbirlerine gösterme!.. Sen ‘Yapabilirim Allah’ın izniyle’ dediğin ve azimle gayene kilitlendiğin an, yüz milyarlarca sinir hücren senin için hedefe odaklanmaya başlayacaktır. Hedefin Allah’ın rızasına ulaşmak olursa, Allah senin kayığını rızasına doğru sürükleyecek rüzgârlar yaratacaktır.”

♦ “Nasip, ihtimallerin en büyüğü ve en sağlamıdır! Aman ha, ‘nasip’ derken sesin; sanki inanmaz bir şekilde, bezgin ve cılız çıkmasın. Kardeş, bilirsin ki, her gözünü kapatan uyur sayılmaz, her ölen, her veda eden de gitmiş, kaybolmuş sayılmaz. Geciken her hadise Allah katında güzelleşiyordur, buna inan. Yarın çok güzel olacak, inan! Nasıl olacak deme! Gör bak nasıl olacak? Bekle bak neler olacak! Ya Rabbi, bizler mükerrem ve muhterem olmaya müsait yaratılmış Beni Âdemiz… Her Âdem de kendi içinde bir âlemdir. Ve Sen âlemlerin Rabbisin! Âlemlerin Rabbine sonsuz şükran, Habibine ise selam olsun!”

       

D- Sonsuz huzura ancak inançla ve güzel ahlâkla ulaşılır.

Erbakan Hocamız şöyle buyurmuşlardı:

♦ “Unutma, seni ne veya neresi dünyaya çekiyorsa, sana Allah’ı unutturuyorsa, orası senin için bir tuzaktır! Allah’a ve Allah’ın rızasına koşarken secdesiz kalma! Ah bilseniz; bir secdede sayılamaz derecede, kaç bin reçete, kaç yüz terapi vardır. O zaman, maddi-manevi rahatsızlıklarınızın sebebi secdesizliktir veya secde ettiğiniz makamı tanımamaktır!”

♦ “Herkes ahirete, dünyada sevdiği insanlarla uyanacaklardır. Herkes dünyada uyurken ve uyanıkken beraber olmak istediği kişi ile ahirette sonsuzluğa ulaşacaklardır. Bak, hayatınızın her aşamasında Bizimle olmak istediniz, bir kelimemiz, dünya ile ilgili görüş ve kararınızı değiştirdi. Demek ki bir kelime kararınızı, bir duygu hayatınızı, bir insan sizi olumlu veya olumsuz anlamda değiştirebilir. O halde, fikirlerini önemsediğiniz insanlara dikkat edin.”

♦ “İbrahim’i ateşin ortasından kurtaran, Yusuf’u kuyudan alıp Mısır’a sultan yapan, İsmail’e bıçağı haram kılan, Bilal’in göğsünden taşı alan bir Rabbin var senin!.. Asla korkma, ümitsiz olma! Allah sana yâr ise, sana dünyayı kim dar edebilir?”

♦ “Olumlu insanlar sizin ömrünüzü uzatır, ömrünüze keyif verir. Olumsuz insanlar bir fare gibi umudunu ve hayatını kemirir! Onların her çözüm için bir sorunları ve her sorumlulukları için bir bahane uydurmaları vardır. Maalesef bazılarınız doğru zamanda gelen yanlış kişilere o kadar çok çaba sarf ediyorsunuz ki, yanlış zamanda gelen doğru kişilere verecek vaktiniz ve sabrınız kalmıyor! Böyle olunca dünyada da, ahirette de üzülen siz oluyorsunuz!.. Önce yanlış kişilere, sonra şeytana nefesinizi harcayıp duruyorsunuz!”

♦ “Şeytanı madara etmek, ağzının payını vermek elinizdedir. Bunun için dikkatle Meal-i Kerim’i okumak, anlamak ve yaşamak çok önemlidir. Hangi ayeti nerede, nasıl uygulayacağınızı iyi bilmeniz gerekir.”

♦ “Unutmayın, paranız varsa pazardan, imanınız varsa da mezardan korkmanız yersizdir! İman da ancak öğrenmekle perçinleşir. Ammaa bazılarınız öylesine pazara dalmış ki, mezar umurunda değil. Böyle olan bazı kardeşlerinize bakınca şöyle dua ediyorum: ‘Ya Rabbi, bunlara o kadar çok para ver ki, sonunda asıl ihtiyaçlarının o olmadığını anlayabilsinler!’ Korkuyorum; bir gün uyanacaksınız, yapmanız gerekirken yapmadığınız şeyler için artık zamanınızın kalmadığını fark edip pişmanlık duyacaksınız!”

Bu konuda şu nasihatlarımıza kulak asan kazanır:

 Paslı demiri cilalamak, boyamak değil; önce törpüleyip temizlemek gerekir. Bunun gibi, günah kirini tevbe ile temizlemeyenlerin, sarık cübbe giymesi neyi değiştirecektir?

♦ Nefsanî ve şeytani dürtülerine direnemeyen, hakikatte “akıl baliğ” değildir.

♦ Cahillerin takdirinden ise, âlimlerin tekdirini ve tenkidini tercih etmelidir.

♦ Şeytanlar ve şarlatanlar, ihlâsa ermiş samimi ve sabır ehli kimselerle; başkanlar ve yönetici konumunda olanlar ise, ahlâken iflas etmiş kişilerle başa çıkamazlar.

♦ Ahmak ve alçak insanlara hürmet ve rağbet etmek, onların azgınlık ve sapkınlıklarını körüklemek demektir.

       

E-  Sonuç olarak: Şu uyarılarımız, inşaallah, uyanlara ışık ve ilaç olacaktır!

          

ŞİİR

“Kalbin hayra, ayak şerre giderse

Adın Ahmet, tadın zahmet olmasın…

İman, akıl, vicdan; el ele verse

Bu âlemde, niye rahmet olmasın.”

 

Hz. Peygamber Efendimizin tavsiyesiyle; “Allah’ın ve Resulüllah’ın ahlâkıyla ahlâklananlar” ve Kur’an’ın ifadesiyle; “Allah’tan kendilerine güzellikler (ve üstün özellikler) geçmiş bulunanlar”[1]… Zahmet içindeki rahmeti, zorluk içindeki hikmeti, ibadet ve teslimiyet içindeki saadeti fark edip, zevk edip yaşayanlar kazanacaklardır… Ve sonuna, yani ölüm anına kadar hayırda yarışanlar… İyilerle kötülerin, sağlamlarla çürüklerin… Elmaslarla kömürlerin… Mü’minlerle kâfirlerin denenip elenmesi için, bu dünyada imtihanda bulunduğunun ve her an ayrı bir imtihana tâbi tutulduğunun şuuru ve sorumluluğu içinde davrananlar kurtulacaklardır… En başa çıkılmaz sıkıntılar… En dayanılmaz sarsıntılar ve en aşılmaz görünen sorunlar karşısında, kısaca Kur’an’ın “yüreklerin hançereye dayandığı anlar”[2] diye tarif ettiği durumlarda bile, metanet ve istikametini bozmayan ve Allah’ın razı olduğu tavırdan ayrılmayanlar… Kısaca, ömür boyu küfürle ve kötülüklerle boğuşanlar, sonunda ayetlerin haber verdiği şekilde “yeryüzünün varisi ve insanlığın hamisi” olacaklardır.

Demir rengine boyandığından, çelik zannedilen düzgün sırıklar… Sarı suya batırıldığından, kıymetli altın zannedilen bayağı bakırlar… Mü’min ve muttaki rolü oynadıklarından, muhterem zannedilen münafıklar… Karşılaştığı ciddi bir zorlukta ve uğradığı önemli bir zararda veya umduğunu bulamadığında güzel ahlâktan yan çizen… Dünyalık bir makam ve menfaat karşılığı Hak davadan yüz çeviren sahte kahramanlar ise, insanlığın baş belâsı ve Müslümanların yüz karasıdırlar.

Oysa bize; İslam davası ve insanlık sevdasıyla yola çıkanlar ve asla hedefinden şaşmayanlar lazım… Bize nefsi arzularını yaşamak için değil, kutsi değerleri ve duyguları yaşatmak için, yanıp tutuşanlar lazım… Bize resmiyet ve mecburiyetle değil, samimiyet ve teslimiyetle çalışanlar lazım… Bize, sürekli itekleyerek ve sürükleyerek, emirle ve talimatla değil, öğütle ve işaretle koşuşanlar lazım… Ücretle iş yapan kiralıklar değil, özveriyle çırpınan sadıklar lazım… Görünürde halk ile, hayrın hizmetinde, ama gerçekte ise Hak ile, huzur zevkine ulaşanlar lazım… Bize, ele geçirdiklerine sevinip şımarmayan, yitirdiklerine ise dövünüp darılmayan… Yani kader sırrına kavuşanlar lazımdır…

Evet, bu dünyaya sadece zevk ve zenginlik için geldiğini zannedip, ruhundan ve Rabbinden habersiz yaşamak, hayvanlık mertebesidir. Hile ve hıyanete yönelmek, haksızlığa ve ahlâksızlığa heveslenmek ise, şeytanlık halidir. Ama, ibadet ve istikamet çizgisinde, fikir ve zikir disiplininde şehvet mikroplarını ve enaniyet putlarını öldürebilenler ise insanlık derecesine yükselir. İlim ve irfan mektebinde yetişmeyenler… Hizmet ve hikmet meclisinde pişmeyenler, ruhen çiğ kalır ve çirkinleşir. Hak davadan ve takvadan nasipsiz olanlar, şeytan gibi huzurdan kovulmuş demektir. Çünkü, eğer sevilselerdi, ibadet ve hizmetten mahrum edilmezlerdi.

Hâlbuki ömür sermayemiz, su gibi akıp gitmekte ve hızla tükenmektedir. Her nefes alışverişimiz, bir ağacı kesen hızar dişleri gibi, sayılı saniyelerimizi alıp götürmektedir. Allah’ın kudret ve sanat eserleri olan vücut nakışlarımız her geçen gün biraz daha pörsümekte ve giderek zayıflayan saçlarımız ağarıp dökülmekte… Hastalık ve arızalar çoğalıp gücümüz tükenmekte… Ve bütün bunlar dünyada imtihan için bulunduğumuzu ve fani olduğumuzu ihtar etmektedir.

Ruhumuz, gaflet zindanından ve şehvet tuzağından kurtulabilirse, o zaman gerçek özgürlüğüne ve kulluk bilincine ulaşacaktır. Artık yalancılığa, yağcılığa ve başkalarına yalvarmaya tevessül ve tenezzül etmekten kurtulacaktır. Çünkü artık onurlu, şuurlu ve huzurlu bir insandır. Ürkeklik, kahpelik ve kölelik ise münafıkların sıfatıdır. Kâfirler için bu hayat; keyfince yaşamak, hayvani lezzet ve şehvetlerine kavuşmak için tek ve son fırsattır. Mü’minler için ise, hayat; iman ve cihattır. Yani sonsuzluk yolculuğunda bir imtihan ve hazırlanmadır. Ölüm kâfirler için, korkunç bir ayrılık ve azap iken, mü’minler için Rabbine ve sonsuz saadet iklimine vuslattır.

Öyle ise, gönül evimizi kirleten ve feraset gözlerimizi körelten açık ve gizli günahlarımızı fark etmeyecek kadar GAFİL… Bilgi eksikliğimizi, yetersizliğimizi ve tembelliğimizi kabul etmeyecek kadar CAHİL kalmayalım… Her şeyin en iyisine ve en güzeline talip olalım ve ona ulaşmaya çalışalım… Ne kendimizi ne de başkalarını, asla dünyalık servet ve etiketleriyle tartmayalım. Unutmayalım ki, ahiret pazarında, Karun’un hazineleri ve Firavun’un rütbeleri, bir kuruşa bile müşteri bulamayacaktır.

Bu nedenle “Ahiret âlemi, hayret âlemidir” denmiştir. Çünkü görünürde “evliya”, gerçekte “eşkıya” olan nice insanların içi dışa dökülecek, bunları gören herkes hayrete düşecektir. Yani sureti insan ama sireti şeytan olanları herkes tanıyıp bilecektir. Fakat burada rağbet edilmeyen ve kıymet verilmeyen, oysa Allah katında değeri ve derecesi yüksek olan yiğitlere ise, ahirette herkes imrenecektir. Zahiren muhterem ve muttaki, ama ruhen cılk ve cılız kimselerin ise yüzüne tükürülecektir.

Unutmayalım: Yerde ve göklerde bulunan canlı ve cansız her şey bir aynadır. Ve bu aynalarda her an tecelli eden ve bütün olayların arkasında görünen, Cenab-ı Hakkın Celal ve Cemal sıfatlarıdır. “Yaratılanları, Yaratandan ötürü sevmek” bunun için lazımdır.

Uyanık olalım: Sulardaki kabarcıklarda göz kırpan… Yaprak yaprak açıp, çiçek çiçek kokan… “Hu” zikriyle esen yellerde fısıldayan ve kanat çırpan kuşlarda cıvıldayan O’dur… Güneşle gündüzlere nur, imanla gönüllere huzur ve Kur’an’la beyinlere şuur akıtan… Ateşte hem pişiren hem yakan… Su ile hem yıkayan hem boğan… Her şeyi ve herkesi rızıklandırıp doyuran… Gözlere gördüren, kulaklara duyuran… Güldüren ve ağlatan O’dur. Her an ve her şeyi ve her birimizin ruh ekranı için ayrı ayrı ve yeni baştan yaratan… Dualarda çağrılan, Kur’an’larda okunan O’dur. O Rabbimize ve sahibimize sonsuz şükürler olsun ki bizi yoktan var etmiş, hidayet ve inayet buyurup, varlığından haberdar etmiştir. Öyle ise, Rabbimize teşekkür ifadesi olarak O’na ibadet etmek… Emir ve yasaklar çizgisinde hareket etmek… O’nun dinine ve davasına hizmet etmek, inancımızın ve insanlığımızın gereğidir. Nankörlük ise hıyanettir. Ve sonunda herkes ektiğini biçecek ve müstahak olduğuna erişecektir. Ve son pişmanlık para etmeyecektir.

 

 


[1] Enbiya: 101

[2] Ahzab: 10

https://www.millicozum.com/mc/duyurular/basari-ve-bilgelik-kurallari

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi