Siyonist merkezler, Türkiye için yeni izm arayışlarına başlamıştı. Çünkü gerçek Atatürkçülüğü unutturmak üzere, kendilerinin uydurup uygulattıkları Kemalizm iyice yıpranıp laçkalaşmıştı ve artık yama tutmazdı. Faizci sömürü düzenlerine, yani talan ve tahribat sistemlerine yeni ve daha yerli bir kılıf bulmaları lazımdı. Bu da adı konulmamışTayyibizm olmaktaydı. Kemalizme; Batıcılık ve çağdaşlık ambalajı sarılmıştı.Tayyibizme ise Demokratlık ve İslamcılık cilası yakıştırılmıştı.
TSKdaki FETÖcüler hakkında açıklamalarıyla tanınan E. Albay Zeki Üçokun, dolaylı Erdoğan yandaşlığını böyle okumak lazımdı.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından sıkça gündeme taşınan ve tartışılan“kontrollü darbe” iddialarına Eski Askeri Savcı Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok, Sn. Erdoğanı aklayıcı ve haklı çıkarıcı bir çıkış yapmıştı. 15 Temmuz öncesinde orduda en güçlü grubun Fetullahçılar olduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seven çok az ordu mensubu olduğunu belirten Üçok; “Kontrollü darbeyi kontrol etmek için ondan daha büyük bir güç olması lazımdır. TSK’da Fetullahçılardan daha büyük bir güç bulunmamaktadır. Bunu Cumhurbaşkanı’nın yaptığı söyleniyor ama, tam aksine Cumhurbaşkanı’nın en zayıf olduğu kurum TSKdır. Bu söylemler ne yazık ki FETÖ’nün ekmeğine yağ sürüyor” diyerek herkesi şaşırtmıştı. Öyle ya, koyu Kemalist, biraz Sosyalist bilinen, emeklilikten sonra Doğu Perinçekin partisinde görevlendirilen bir şahsın, Sn. Recep T. Erdoğanı rahatlandırma ve temize çıkarma aşkı nereden kaynaklanmaktaydı?
İşte AKP İle CHPnin 40 Aynısı ve İslamcı Münafıkların Atatürkle İlgili Çifte Standartları
Sn. Hayrettin Karaman İslamcı Müslüman ve ahlak[1] yazısında Bütün Müslümanlar, İslam dinine mensup fert ve gruplar arasında sıkı bir birlik, dayanışma, yardımlaşma, düşmana karşı birlikte savunma ilişkisinin bulunması gerektiğinde ittifak ederler; çünkü bu dinlerinin emridir buyurmaktadır. Peki o zaman Haçlı NATO ile bir olup Müslüman Libyayı bombalayan AKP iktidarı ve Sn. Karaman gibi Hocaları hangi dinin mensuplarıdır?
Sn. Karaman: Dünyanın farklı coğrafyalarında yurt edinmiş Müslümanların tamamının bir devletin teb’ası olmaları idealdir. Bunun mümkün olmadığı zamanlarda ise aralarında bir şekilde birlik oluşturmaları gerekir, bu da dinin emridir buyurmaktadır. Peki o zaman Erbakanın İslam Birliği Projelerini askıya alan, İslam düşmanı ve ahlaksızlık kaynağı Haçlı ABye girmek için nice milli ve manevi değerlerimizi rüşvet sunan bu AKP iktidarı ve Sn. Karaman gibi Hocaları, hangi Dinin emirlerini uygulamaktadır?
Sn. Hayrettin Karamanın: Her Müslümanın aynı zamanda İslamcı olduğunu yazdım ve ısrar ediyorum. Tartışılan husus bu terimle ilgilidir. Ahmed Naîm Bey gibi bazı İslamcı mütefekkirler bu terimi beğenmemişlerdir, ancak sahih İslam’ı bütünüyle hayata geçirme, yaşatma ve yayma davası manasında bir harekete karşı çıkan Müslüman olmamıştır, olamaz. İşte ben ve daha pek çok İslamcı bu davaya İslamcılık diyoruz, bu manada her İslamcı aynı zamanda Müslümandır yorumları da sakattır. Çünkü İslamcı uydurması Din İstismarcısı anlamında kullanılmaktadır ve bu tanım AKPye tıpa tıp uymaktadır. 14 yıllık AKP iktidarında istismar amaçlı bazı yüzeysel kolaylıklar sağlama dışında, Kuran ve Sünnete dayalı İslamın temel hükümlerini hayata geçirme konusunda hiçbir ciddi ve gerçekçi adımlar atılmamıştır. Hatta defalarca çağrımıza rağmen Sn. Karaman İslami esaslara ve çağdaş ihtiyaçlara uygun bir anayasa taslağı hazırlayamamıştır.
Sn. Karaman kendisini haklı çıkarmak için; Bu bakımdan partileri karşılaştırmak isteyenler şu hususlara bakmalıdır: -Zorunlu ahlak derslerini kim koydu, kim karşı çıktı ve kaldırdı? -Zorunlu din derslerine kim karşı çıkıyor? -Zinayı, içkiyi, kumarı, eşcinselliği hangi parti ve zihniyet serbest bırakıyor? diye sormakta ve gerçekleri göz göre göre çarpıtmaktadır. Çünkü:
a) Din ve Ahlak Kültürü derslerini zorunlu kılan, hatta kolay kaldırılmasın diye Anayasa maddesi olarak sağlama alan Kenan Evren ve 12 Eylül Anayasasıydı. Ama maalesef malum ve melun odakların ısrarları sonucu bu anayasal mecburiyeti kaldırıp, Din derslerini seçmeli hale sokma gafleti AKP iktidarınındır.
b) Evli kadınların zina yapmasının suç olmaktan ve ceza almaktan çıkarılmasını, kumarın her çeşidine kolaylık sağlanıp yaygınlaştırılmasını ve Eşcinsellik ahlaksızlığına resmi meşruiyet kazandırılma adımlarını, hem de Haçlı ABnin dayatmaları sonucu işte bu İslamcı AKP iktidarı atmıştır. Hepsinden beteri, her türlü zulmün ve kötülüğün kaynağı FAİZ sisteminin en sadık takipçisi ve tatbikçisi de AKP iktidarıdır.
25 Mart 2016 tarihindeki Gölcük konferansımızı izleyen eski Milli Görüşçü şimdi AKPli bir ilahiyatçı dostumuz bizi arayıp: Çok güzel ve önemli konuları gündeme taşımışsınız. Ama Atatürkü bu kadar övmeni ve öne çıkarmanı doğrusu yadırgadım şeklinde sitemde bulunmuşlardı. Oysa, Türkiyede hem kemiyyet (nüfus oranı) hem keyfiyet (etkinlik alanı) bakımından önemli bir kesimin haklı olarak saygı duyduğu ve sahip çıktığı Mustafa Kemalin; din düşmanlarınca istismar aracı yapılmaktan kurtarılması, böylesi tarihi şahsiyetlerin gençliğimize ve gelecek nesillerimize doğru ve olumlu şekilde tanıtılması lazımdı; bizim çabamız da bu amaçlıydı. Kendilerine bu ilgilerinden ve samimi tenkitlerinden dolayı teşekkür ettikten sonra sormuştum:
Mustafa Kemale soğuk bakmanızın, hatta bazılarının küfürle suçlamasının altında ne yatmaktadır? Ondan şu yanıtı almıştım:
İslama dayalı Osmanlı hukuk nizamını kaldırıp yerine Batılı kanunları koymadı mı?
Bunun üzerine kendisine hatırlatmıştım:
Eğer en büyük hatası bu oluyor ve Onun küfrüne sebep sayılıyorsa; tek başına 14 yıldır iktidar olduğu halde faiz, fuhuş, kumar, idam (kısas) ve vergi gibi konularda bir tane olsun İslama uyan ve Kuranı esas alan hiçbir kanun çıkarmayan, tam aksine Haçlı ABnin dayatmasıyla yüzlerce Batılı yasa paketlerini hem de CHP ile birlikte takır takır Meclisten geçirip yürürlüğe koyan ve kendi anayasamızı Kopenhag Kriterlerine ve AB ölçütlerine uydurmak üzere Mecliste özel komisyonlar oluşturan şu AKP, Dinen hangi konumdadır? Batılı Kanunları getirdiği için Atatürk kâfir sayılırken, aynı kanun ve kriterleri ülkeye taşıyan, hatta Türkiyemizin bölünmesine meşruiyet kazandıracak yasaları meclise onaylatan bu AKPnin ve kurmaylarının dindar kahraman sayılması, hem Kurana hem vicdana, hem de akla ve insafa uygun bir yaklaşım mıdır?
Üstelik Atatürk yurdumuzu işgal eden Haçlı Avrupalıları kovmak ve bağımsızlığımızı kazanmak üzere onlarla şanlı kurtuluş savaşımızı yaparken, şimdi AKP Türkiyeyi aynı Haçlı ABye kuyruk olarak sokmak ve ABnin eyaleti olmak için çırpınmaktadır. Atatürk vefa borcuyla ve vatan savunması uğruna, en zor şartlarda arkadaşlarıyla Libyaya gidip Haçlı İtalyanlara karşı çarpışıp gözünden yaralanırken, AKPli sahte kahramanlar Haçlı NATOyla bir olup Libyayı bombalamaktan sakınmamışlardır. Atatürk Filistinde İsrail kurulmasın ve Suriye işgale uğramasın diye o bölgede yıllarca savaşırken, bunlar Suriyenin dağıtılmasına ve Irakın parçalanmasına taşeronluk yapmışlardır, hatta Barzani Kürdistanına resmen Devlet statüsü tanımışlardır!?. Arap Baharı safsatasıyla Libya ve Suriyede başlatılan iç savaş ve saldırılar sonucu tam 700 bin masum Müslümanın katledilmesinin günahına ortak olmuşlardır. Şimdi lütfen söyleyin; Atatürke o kötü sıfatlar yapıştırılırsa şu AKPye hangi sıfatlar layıktır?
Bu sorular karşısında şaşırıp kalan, hatta şoka uğrayan dostumuz, işi şakaya vurup:
Yapma Ahmet Hoca, bunlar bizim eski arkadaşlarımız Üstelik hanımı tesettürlü bir Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olduğu için gurur duymalıyız deyince, kendisine:
Doğru, ama unutma, Atatürkün eşi Latife Hanım da başörtüsü takardı!?.Hatırlatmasını yapmıştık.
Bu yanıtlardan ve sorulardan iyice bunalan, tutarsızlıklarının ve çifte standartlarının farkına varan dostumuz, güya en büyük kozunu ortaya koyar gibi;
Canım her şey bir tarafa, şu CHP ile AKPyi de herhalde bir tutmayacaksınız!.. diyerek kendi mantığıyla üste çıkmaya çalışmıştı. Biz de kendisine:
Bak dostum, biz AKP ile CHPnin temel zihniyet ve istikamet olarak tam 40 (kırk) konuda aynı olduklarını ortaya koyup yazacağız. Tek farklarının, AKPnin Din istismarcısı CHPnin ise Devrim simsarcısı olduğunu, hiç kimsenin karşı çıkmayacağı kanıtlarla ispatlayacağız
Siyonist merkezlerin Türkiyeyi gütme değneğinin iki ucu olan AKP ve CHPyi farklı ve birbirine aykırı zannedenlere, bu iki partinin temelde ayrı değil aynı olduğunugösteren tam 40 (kırk) maddelik tespitlerimizi açıklıyoruz. Her iki parti kurmaylarının ve yandaş kurnazlarının da, görünüş ve şekil dışında, yani CHPnin güya çağdaş ve devrimci, AKPnin de muhafazakâr ve dinci geçinmeleri ve haliyle farklı yaşam tarzı ve tavrı sergilemeleri dışında, temel zihniyet ve sistem olarak bu partilerin sadece 10 farkını bulup söylemesini bekliyoruz
CHP-AKP (Kemalizm ve Tayyibizm) Aynı Saatin Yelkovan ve Akrebi Gibidir!
1- Her ikisi de ABcidir. Bunlar egemenliğimizin ABye devrine rıza göstermektedir Her ikisi de bağımsızlık haklarımızın ABye terkini istemekte, bunu gaye edindiklerini söylemektedir. Bu noktada, örneğin Subaylar Sivil Mahkemede mi, Askeri Mahkemede mi Yargılansın tartışmaları ve taraf gibi davranmaları, rol gereğidir. Çünkü ABye alındıktan sonra zaten askerimizi de polisimizi de, sivilimizi ve siyasetimizi de haliyle AB kurumları yargılayıp yönetecektir
2- Her ikisi de ABDcidir. Amerika bunların Tağutu-Tanrısı yerindedir.
3- Her ikisi de İsrailcidir. Bunlar İsrailin bölgemiz ve ülkemizdeki yüksek çıkarlarını gözetmektedir ve zaten İsmet İnönü hükümeti 1948de İsraili ilk tanıma şerefine ermiştir. Sn. Recep Erdoğan ise normalleşme anlaşmasını imza etmiştir.
4- Her ikisi de Yahudi Lobicidir. Hem AKP hem CHP onların himmet ve himayesine taliptir.
5- Her ikisinin de önemli yönetici ve milletvekillerinin bir kısmı Mason Locası üyesidir.
6- Mason Locasının tahribatlarına ve gizli diktatoryasına her iki parti de tepkisizdir. AKP Dinimizi, CHP devrimi istismar edicidir
7- Her iki partide de Sabataist ve Karaim Yahudileri üst görevlerdedir. Yan kuruluşları ve yandaş sivil oluşumları da Sorosun beslemeleridir.
8- Her ikisi de Batı taklitçisidir. E. Milli Eğitim Bakanı ve AKP kurucularından Hüseyin Çelik Erdoğanın kendisini yeni partiye davet ettiğinde;
Ben, kurulacak partinin Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerinin devamı veya başka bir versiyonu olması halinde böyle bir partinin içinde yer almayacağımı; ancak merkezde, ayakları geniş basan, dini değerler üzerinden değil, demokratik değerler platformunda siyaset yapan bir partinin kurulması halinde severek böyle bir oluşumun içerisinde yer alacağımı söyledim. Kurulması gereken partinin olması gereken ve olmaması gereken özellikleri ile ilgili bazı detaylar dile getirdim. Sayın Erdoğan bana Kurmak istediğimiz parti, tam da sizin bu çerçevesini çizdiğiniz partidir dediğini kişisel internet sitesinde açıklamıştır. (Bak: 23 Mart 2016) Bu itiraflar; Erdoğanın, Erbakanın Milli Görüş ve Adil Düzen projelerini askıya alma ve Siyonizmin hedeflerini kolaylaştırma karşılığı iktidara hazırlandığının da kanıtı yerindedir.
9- Her ikisi de NATO taraftarı ve sadık müttefikidir.
10- Her ikisinin de fikir babaları ve danışmanları Rotary ve Lions müdavimleridir.
11- Her İkisi de İttihat ve Terakkinin, Siyonist Yahudi Lobilerinin takipçisidir.
12- Milli ve yerli bağımsız proje üretemezler, bunlar taşeron tatbikçilerdir.
13- Her ikisi de faizcidir. Faizsiz bir düzen için hiçbir girişimleri görülmemiştir.
14- Her ikisi de IMF kefalet kurumu aracılığı ile Siyonist bankerlerden borç dilenmektedir.
15- Yandaş zenginleri farklı, ama ikisi de rantiyecidir.
16- Her ikisi de manevi-ahlaki tahripçidir. Hele AKP döneminde ailevi ve ahlaki çöküşe hız verilmiştir.
17- İkisi de Bilderbergcidir ve Millici değil küreselcidir.
18- AKP ve CHP, ikisi de Davos müşterisidir.
19- İkisi de KKTCyi AB önünde bir engel görmektedir ve taviz için takiyye yürütmektedir.
20- İkisinin de politikası; Türk tarımının öldürülmesi ve insanımızın gâvura muhtaç hale getirilmesi yönündedir.
21- Her ikisi de çiftçimizi İsrailin geni bozuk tohumlarına mahkûm etmiştir. Halk sağlığımız İsrail firmalarına feda edilmiştir. İsrail ise AKPnin bu kıyağına karşı Miraç Gecesi TRTye Mescidi Aksadan (daha ziyade Kubbet-us Sahra görüntülü ve tartışma yaratan)yayın yapma izni vermiştir. Ve böylece dindar halkımız uyutuluvermiştir.
22- İkisi de vergiyi fakirden; işçi, köylü ve esnaf kesiminden alıveren zihniyettedir.
23- İkisi de krediyi kendi zenginlerine vermektedir. Rahmetli Mustafa Koç ve kardeşi ailesiyle birlikte vefatından bir gün önce Aksarayda Sn. Cumhurbaşkanının özel misafirleri olacak kadar samimilerdi. Yani gündüzleri hacılarla hocalarla, geceleri ise Koçlarla Localarla beraberlerdi.
24- Her ikisi de Ruhban okulunun açılması gibi azınlıkları azdıracak taleplerin hizmetçisidir.
25- AKP dindar-muhafazakâr kesimleri, CHP ile; CHP ise çağdaş geçinenleri AKP ile ürkütüp korkutarak oy devşirmektedir. Yani tahterevallinin denge partileridir.
26- Zaten Recep T. Erdoğana Başbakanlık yolunu CHP, Sn. Abdullah Güle Cumhurbaşkanlığı koltuğunu birlikte açıvermişlerdir.
27- Her ikisi de ülke yararını değil, parti ve yandaş çıkarını düşünmektedir.
28- CHP ve AKPnin görünüşleri ve yaşam biçimleri sizi aldatmasın. Çünkügörüşleri ve gayeleri birdir.
29- Her ikisi de, Milli ve yerli bir hukuk ve ahlak düzenini değil, Batının dayattığı haksız ve ahlaksız sistemleri ve demokratik cilalı despotik yönetim biçimlerini tercih etmektedir. Bu nedenle ABden talimatla gelen uyum yasalarını AKP ile CHP hemen el ele vererek birlikte Meclisten geçirmektedir.
30- AKP bir zamanlar doğrudan şimdi perde arkasından BOPun Eşbaşkanlığını yürütürken, CHP İsraile dolaylı yandaşlığını sürdürmektedir.
31- İkisi de yargıyı siyasallaştırma hevesindedir. Birisi Ergenekon davasının avukatı, diğeri savcısı gibi hareket etmişlerdir. Aynı tavır HSYKnın tayin ve terfi yetkisine müdahalede de görülmektedir.
32- AKP-CHP her ikisi de aynı Siyonist odakların Türkiye değneğinin sağ ve sol uçları gibidir ve zulüm sisteminin temel çıbanlarına dokunmayan pansuman tedbircilerdir.
33- Her ikisinin yöneticileri de, evrensel boyutları ve yeni medeniyet programları olan Milli, ilmi ve insani projeler üretmekten aciz ve bilgisizdir. Ulusal ve uluslararası çapta misyon ve vizyon fakirleridir.
34- CHP Askerin ve Alevi kardeşlerimizin, AKP ise Masonik merkezlerin ve din sömürücülerinin sözcüleri rolüyle siyasi rant devşirmektedir, hiçbiri kucaklayıcı, kurtarıcı ve bağımsız teoriler ileri sürememektedir.
35- CHP Mason ve Moon tarikatının; AKP ise uzun yıllar zalim gâvurlarla diyalog ve dayanışmacı cemaatin hizmetine girmiştir ve milli birliğimizi tahribatcı takımının temsilcisidir.
36- Her ikisinin de en büyük endişesi, Milli Görüş zihniyetidir ve en ciddi tepkileri hâlâ Erbakan çizgisinedir. CHP Milli Görüş karşıtlığıyla, AKP ise Milli Görüş kaçkınlığıyla, ABD ve AB ağabeylerinin gözüne girmişlerdir.
37- Bunların kavgaları millete hizmet yarışı düşüncesi değil, Siyonistlerin sömürü arabasına onun yerine, bizi yemleyip koş hevesi ve çekişmesidir.
38- AKP ile CHPnin kalıpları ve kılıkları farklı da görülse, kafa yapıları ve kankaları (Mason kardaşları) aynı olan partilerdir. Bunlar çağdaş Firavunların; birisi smokin yakalı ve fötr şapkalı; ötekisi külahlı ve çarşaflı kâhyaları ve köleleri yerindedir
39- Bu iki partiyi farklı zannedenlere, öncelikle, Zındık ve Münafık kavramlarını çok iyi öğrenmeleri tavsiye edilir.
40- AKPnin Muhafazakâr ve Reformist, CHPnin Çağdaş ve Kemalist geçinmeleri; hanımlarının farklı giysiler içinde görünmeleri ve her ikisinin değişik geçmişten gelmeleri, sadece rollerinin gizlenmesine ve kontrollerinin daha kolay yürütülmesine yöneliktir. Elbiselerinin rengi, modası ve astarı farklı da olsa, kumaşları ve asılları aynı maddedendir.
Demek ki; Ya Adil Düzene geçilecek, veya bugünkü adi ve Siyonist sömürü sistemleri insanlığı ezecektir!… Bu nedenle Milli ve haysiyetli bir mutabakat girişimi mutlaka gereklidir.
Kemalizm ile Tayyibizm (CHP ile AKP), ortak ve mutlak görevleri olan Haçlı Batı’ya ve NATOya hizmet gayretiyle, Libya saldırısına katılmış, masum ve mazlum on binlerce insanın katline ve Libyanın tahribine sebep olmuşlardı!
Libya operasyonuna Türkiye de katılıp, on binlerce masum insanın katline ve ülkenin tahribine destek vermişti
Erdoğan’ın ‘NATO, Libya’ya müdahale edemez’ çıkışı, BM kararına kadar dayanabilmişti. NATO askeri planlamasına Türk savaş uçak ve gemileri dahil edilmişti. Karışıklık içindeki Libyada halka yaygın şiddet kullanan Muammer Kaddafiye karşı NATO askeri gücünün harekete geçmesine en açık direniş Almanyadan gelmiş, bu konudaki ilk tepkiyi de Almanya temasları sırasında, 28 Şubatta Başbakan Tayyip Erdoğan dile getirmişti. NATOnun Libyada ne işi var? diye soran Erdoğan, Türkiyenin Libyaya NATO müdahalesine karşı çıkacağını söylemişti. NATOda bütün kararların oybirliği ile alınacağı göz önünde bulundurulduğunda, bu önemli bir dirençti. Erdoğanın Batı yönetimlerinePetrol kuyularından ibaret göremezsiniz dediği Libyaya aynı Haçlı Batı’nın bastırmasıyla hemen değişmiş, maalesef bu büyük zulme eşlik etmişti. Üstelik Başbakan Erdoğan 14 Martta İstanbulda bir çıkış daha yapmış: Libya ya da bir başka ülkeye yapılacak NATO müdahalesini son derece faydasız görüyoruz. Faydasız olmanın ötesinde tehlikeli sonuçlar doğurabileceği kaygısını taşıyoruz. demişti.
Aynı gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Libyaya NATOnun direkt müdahalesi söz konusu olamaz demişti. Akla ilk gelenler, müdahale konusu NATOya gelirse, Türkiyenin veto edebileceği yönündeydi. Çünkü Türkiye veto etse NATO bu zulmü işleyemezdi. Bu gelişmeler hızlandı ve 17 Mart günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Fransa, İngiltere ve Lübnanın isteğini onaylayarak, Kaddafiye ateşkes çağrısı yaptı ve aksi halde engellenmesini istedi. Bu, Ankaradaki rüzgârı da değiştirdi. Başbakan Erdoğan, ağız değiştirip 18 Martta BM kararının derhal uygulamaya konulmasını, ateşkesin sağlanmasını istedi. Bunun anlamı, BM zemininde Libyaya askeri harekât ihtimalini Türkiyenin kabul etmesi demekti. Birkaç saat sonra Obama, birliklerine güç kullanma talimatı verdiğini ve Dışişleri Bakanı Hillary Clintonı Avrupalı ve diğer müttefiklerle görüşmek üzere Parise gönderdiğini bildirmişti. Türkiye siyaseten sessizliği tercih edince Almanya da böylece itirazında yalnızlığa itildi. Ardından Kara birlikleri değil ama Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri, NATOnun Libyaya müdahale planına katılıverdi.
Oysa 29 Kasım 2010 tarihinde Libyada Erdoğan’a insan hakları ödülü verilmişti
Erdoğan Libya’da Kaddafinin elinden İnsan Hakları Ödülü’nü aldıktan sonra bir konuşma yapmış ve aynen şunları söylemişti:
Biz birbirimize sırtımızı dönemeyiz. Birbirimizden habersiz ilgisiz alakasız yaşayamayız. Bizim medeniyetimiz bize şunu emrediyor: Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Biz Ankarada İstanbulda Konyada bu emre ne kadar muhatapsak, sizler de burada aynen muhatapsınız. Biz Türkçe olarak ev alma komşu al derken, sizler de bunu Arapça söylüyorsunuz. Bizler bir vücudun parçaları gibiyiz. Bir yerküre gemisinde ortak bir kaderle hareket ediyoruz. Barış kardeşlik dayanışma hepimizin ortak menfaatidir. Biz dünyanın neresinde olursa olsun zulme, haksızlığa karşı çıktığımızda, gerek kendi ülkemizde gerek uluslararası çevrelerce eleştiriliyoruz. Bizim zulüm karşısında haykırışımızı anlamayanlar, bizim tarihimizi okumayanlar, bizim medeniyetimizi kavrayamayanlardır. Biz insanı eşrefi mahlûkat olarak görüyoruz. Bizim için can kutsaldır. Bizim çığlığımız insanlık çığlığıdır. Saraybosnada nasıl kardeşlik diyorsak, Irakta da kardeşlik diyoruz. Biz insanları insan oldukları gerçeğinden hareketle seviyor ve hiçbir ayrım gözetmiyoruz. Açık söylüyorum. Çocuk dünyanın her yerinde çocuktur. Batının kuzeyin çocukları ne kadar masumsa, doğunun güneyin çocukları da o kadar masumdur. Hiç kimse kalkıp da Filistinin çocuklarının, başka coğrafyanın çocuklarından daha suçlu olduğunu iddia edemez. Tel Avivin çocukları bizim için ne kadar kutsalsa Gazzenin çocukları da o kadar kutsaldır.
Görüşmede, Libya lideri Kaddafi, Başbakan Erdoğan’a Birçok liderle görüşmemiz var ancak ilk sizinle başlamayı uygun gördük. Zira onur konuğumuzsunuz. Katılımınız ve konuşmanız çok güzel. Konuşmanız için çok teşekkür ederiz, bizi mutlu ettiniz diyerek yakın ilgi göstermişti.
Sn. Recep T. Erdoğan, bir yıl önce böylesine iltifatlar yağdırdığı, insan haklarını ve İslam kardeşliği esaslarını hatırlattığı Libya halkına ve Türkiye dostu Kaddafi iktidarına; bir yıl sonra Siyonist NATO ve Haçlı Batı ile birlikte saldırmaktan ve on binlerce masum Müslümanın katledilmesine ortak olmaktan çekinmemişti. İşte Tayyibizmin hayat felsefesi, ahlak prensibi ve vicdan psikolojisi böyle bir şeydi.
Her kim de bir mümini kasten ve haksız yere (taammüden) öldürürse (ve öldürülmesine yardım ederse), bunun (ahiretteki) cezası ebedi kalacağı cehennemdir. (Dünyada ise) Allah, (müminleri katledenlere ve zalimleri destekleyenlere) gazap etmiştir. Bunları lanetlemiştir ve böylesi hainler için büyük bir azap (ve rüsvaylık) belirlemiştir.(Nisa: 93)
İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmıştık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir. (Maide: 32)
Ayrıca Hadisi Şeriflerde, masum bir insanın ve hele bir Müslümanın haksız yere, nefsi beklentiler ve şeytani dürtülerle öldürülmesine yardım eden ve destek verenlerin de aynı günaha ortak olacakları ve aynı cezaya çarptırılacakları haber verilmektedir. Şimdi bir insanın haksız yere ve Haçlı-Siyonist gayelerle öldürülmesi ve buna yardım edilmesi, yeryüzündeki bütün insanları katletmenin vebaline ve lanetine uğratırsa, acaba on binlerce Libyalı Müslümanın NATO bombardımanlarıyla parçalanmasına ve evlerinin başlarına yıkılmasına destek çıkanları nasıl bir akıbet ve felaket beklemekteydi? Güya İslamcı fetvacılar, yandaş ilahiyatçılar, tarikat ehli takvacılar bu zulüm işbirliğine hangi mazeret ve kerametleri üreteceklerdi?
24 Mart 2011de Türk askerine Libya vizesi veren tezkere AKP ve CHPnin oylarıyla TBMMde kabul edildi. Beş gemi ve bir denizaltı resmen uluslararası göreve başlamış vaziyetteydi. 1028 asker Libya saldırısına iştirak edecekti. Türk askeri kara harekâtına katılmayacak, komuta NATOya geçecekti. NATO kaynakları, Libya’ya hava operasyonunun komuta merkezinin İzmir’de olacağını söylemişti, emirleri yerine getirildi. Aynı kaynaklar, NATO’da alınan uçuşa yasak bölgenin İttifak bünyesinde uygulanması kararının bu aşamada sadece planlamaya yönelik olduğunu belirtmişti. Kaynaklar, BM’nin 1973 sayılı kararının tüm unsurlarının tamamıyla NATO’ya devrinin Pazar ya da Pazartesi günü olacağını, bu konuda siyasi irade bulunduğunu kaydetti. NATO kaynakları, operasyonun bütünüyle İttifak’ın komutasına geçmiş olacağını ifade etmişti. Kaddafinin en büyük suçu ise İsraile karşı Filistinli direnişçileri desteklemesiydi. Bu tezkere ile Türk askeri Trablusgarp savaşı sonrası 1912de çekildiği bölgeye, 99 yıl sonra bu kez NATO görevi için dönecekti. Mustafa Kemal Libyayı Haçlı İtalyanlardan kurtarmak için, Erdoğan iktidarı ise Haçlı gâvurlarla bir olup Müslümanları vurmak için Libyaya gidecekti.
Belki AKPliler unutmuştur ama biz hatırlatalım:
1. Sn. Erdoğan Başbakan iken bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere dua etmişti: “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ve mümkün olan en kısa zamanda ülkelerine dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz”[2] demişti.
2. Sn. Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken: “Dünya barışını korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir!”[3] saçmalığını dillendirmişti.
3. Yirmi beş İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip hepsini Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı BOP’la ilgili Sayın Abdullah Gül’ün görüşü: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun düşmektedir. ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmektir”[4] yönündeydi.
4. Dönemin Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı AKPli Mehmet Aydın: “Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, oralarda büyük zevk duyuyorum ve manevi huzur buluyorum”[5] demişti.
5. Bir ara Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı yapılan Sayın Mehmet Aydın, İslam Dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etme gayretleri için ‘en DİNSİZCE hakarettir’ demişti. “Bazı Müslüman kardeşlerimiz diyor ki yahu bir fırsat düştü, Müslümanlığı anlatalım Hıristiyanlara; Allah belki hidayetini gösterir. (Diyalog çalışmalarında) İşin ucunda; bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en DİNSİZCE bir hakarettir.”[6]
6. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt içindeydik, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir. AKP yönetiminin bu dostça desteği olmasaydı, bu işi bu kadar kolay bitiremezdik”[7] itirafını dile getirmişti.
7. Erdoğan Başbakan iken, Siyonist AJC örgütünden o güne kadar “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişiydi. Tayyip Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren “American Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluş, WJC’ye bağlı olup Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla 19. yüzyıl sonunda oluşturulan “World Jewish Congress” (WJC) İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi şebekesiydi. Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Recep T. Erdoğan Beydi. Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları görülmektedir. Türkiye başbakanına bu ödülün verilmesi de, verildiği mekân da anlamlı mesajlar içermekteydi: HSBC bankasının New York merkezi [8]
8. ABD Eski Başkanı Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” (Yani her konuda işimize yaramaktasın)[9] iltifatını göstermişti.
9. Vatanlarını ve kutsallarını savunan Çeçenler Rusların dilinde terörist kabul edilmekteydi. Sn. Erdoğan 3 Kasım seçimi sonrası AKP genel başkanı olarak 170 kişilik heyetle ziyaret ettiği Rusya’da (Çeçenleri de içerecek şekilde) teröre karşı işbirliği yaptıklarını söylemiştir.
10. Sn. Erdoğan genel başkan sıfatıyla gittiği Çin’de de: “Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz” demişti. (Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyordu. Özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyordu. Recep Bey’in sözü bu manada nasıl değerlendirilmeliydi? Sn. Recep Erdoğan, Türkiyede diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de “Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir” demesi beklenirdi, ama bu yürek ve samimiyet isterdi.)
11. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili yapılıp Başbakanlığa getirilmişti. En yandaş yazarlardan Abdurrahman Dilipak AKPnin bir dış proje olduğunubelirtmişti.
12. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilip, askerimiz ve milletimiz tarihin en büyük hakaretine maruz bırakılırken, buna ciddi hiçbir tepki gösterilememiş; eften püften şeylere horozlanıp ucuz kahramanlık sergileyen Dindar kahramanlar(!) ABD Tanrısına boyun eğmişti.
13. Üstelik bu çok ağır ve ciddi çuval olayı sonrası “ABD’ye nota verecek misiniz?”sorusuna başbakan şöyle veciz(!) bir şekilde: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır”[10] yanıtını vermişti.
14. Erdoğan’dan enteresan bir açıklama ile: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım”[11] demekten çekinmemişti. Böylece Türkiye dâhil 23 İslam ülkesini parçalamayı amaçlayan BOP hıyanetinin kiralık kâhyası olduğunu itiraf etmişti.
15. Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde AKP iktidarı ve Dışişleri bakanlığı, yetersiz ve yüreksiz hareket etmişti. Üstelik Sözde Ermeni soykırım yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklenmişti: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)
16. 1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, AKPnin çıkardığı özel bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledilmişti.
17. İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, kamuoyu tepkisine rağmen Lübnan’a asker gönderilmişti.
18. Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanıyla beraber Medeniyetlerarası İttifak(!?) Eşbaşkanı seçilmişti. (Medeniyetler arası ittifak, Dinlerarası diyalogun diğer bir ismidir. Gösterilen tepkiden dolayı, medeniyetler arası ittifak diye ifade edilmektedir.) Yani dindar kahramanlarımız, Haçlı emperyalistlerle birlikte İslamı yozlaştırma gayretindeydi.
19. Bir zamanlar Başbakan Erdoğan, BOP’un da (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı tayin edilmişti. İkinci başkan, Bush idi. Bu konunun hâlâ devlet resmiyetiyle açıklığa kavuşturulması beklenirdi.
20. Sn. Recep Erdoğanın talimatıyla, 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri, 22 Temmuz seçiminde aday gösterilmemişti.
21. Bu işgal tezkeresine ‘evet’ denmesini isteyen Başbakan Erdoğan “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde” diyerek ABD ve İsraili rahatlandırma sözü vermişlerdi.
22. Erdoğan, tezkere geçse de geçmese de ABD’nin harekâtta kararlı olduğunubelirterek, Türkiye’nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi olduğunu söylemiş vetezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini ifade etmişti. (Hatta Erdoğan’ın “Tezkereye hayır diyen, bana hayır demiş olur” “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz” dediği ifade edilmişti.)
23. Eski Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıralarken: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir” demişlerdi (Irak’a ve Iraklılara yapılanları mazur, hatta meşru göstermişlerdi.)
24. AKP önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da şöyle belirtmişti:“Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.” Bu AKPnin Siyonizmin güdümünde olduğunun belgesiydi.
25. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüşmüştü. Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlık’a giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına iletmişti.[12] Türkiye’nin asgari “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar dolar kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenilmiş, ama hiçbirisi verilmemişti. 92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003’te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtmiş; ABD, Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi vermiş, ama işi bitince yine yan çizmişti.
26. CIA’nin özellikle Müslüman direnişçileri susturmaya yönelik işkence uçakları hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullanıvermişti. (www.aksiyon.com.tr)
27. Milli Savunma Bakanı iken Vecdi Gönül söylemişti: “Irak savaşında ABD, İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasından.)
28. Erdoğan ve Gül, 29 Ekim 2004 tarihinde AB Anayasası’nı imzalamış ve bunun utanç fotoğrafını Milli Çözüm kapak yapmıştı. Nerede? “Bütün Türkler yok edilmeden Hıristiyan dünyası rahat etmeyecek” diyen Papa Cixtus‘un (1585-1590) heykeli altında ve manevi huzurunda bu hıyanet belgesini imzalayıvermişlerdi.
29. ABye teslimiyetin müzakere haberi, Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlanmış, zafer dansları edilmişti.
30. Erdoğan; “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü”[13] belirtmişti. Bu Siyonizme hizmetkârlığının alameti miydi?
31. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş Iraklı direnişçilere: “Katiller sürüsü!” diyerek Amerikan conilerine yaranmaya girişmişti.[14]
32. O dönemde Sn. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalıları Tayyip Erdoğanhakkında, “Bu adamı kullanın. Deliğe süpürüp size hizmetlerine mani olmayın!” diyen kişiydi. (İşte American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundaki konuşmanın teyp kaydı: This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to I’d say “exploit” (sömürmek, istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak) is a bad word, but kullanmak or use (Zapsu burada Türkçe kullanmak sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer )[15]
33. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söylemişti. Etnik denilen: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi denilen: Komşularımız. Dini denilen: İslam Ülkeleriydi (AB ile ABD bize yeter denilmek istenmiş, Erbakanın D-8 gibi girişimleri kötülenip küçümsenmişti.)
34. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ‘cami’ kelimesi ‘ibadethane’ olarak değiştirilerek, apartman kiliselerinin önündeki yasal engel giderilmişti.[16]
35. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile Papa Jean Paul‘ün ölümü dolayısıyla tüm yurtta bayraklar yarıya indirilmişti. İçişleri Bakanlığı, 8.4.2005 Cuma günü tüm resmi dairlerde gündoğumundan-günbatımına bayrakların yarıya indirilmesini istemişti. Emir örneği için:[17] Oysa, Papa için Rusya’da bile bayraklar yarıya inmemişti(!?) (Ortodokslar ya, o yüzden indirmemişlerdir ) Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirirdi? Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir miydi? Laik bir ülkede Müslümanlar aleyhine Papa için bu ayırım niçin gerçekleşmişti? Milli sembolümüz olan bayrağımızın yalnızca bir dinin ruhani lideri için yarıya indirilmesi, o dini kayırma anlamına mı gelmekteydi?
36. Yeni Papa 16. Benedict‘in sevgili Peygamberimizi eleştiren sözlerine AKP Hükümetince ciddi bir karşılık verilmemişti.
37. Önce Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakanımız, aksine Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşılayıp saygı göstermişti.
38. Sn. Başbakan: “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır”[18] diyerek Siyonist patronlarına rüşveti kelam etmişti. Sorulmaz mı: Peki İslam karşıtı papayı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak neydi?
39. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesi‘nin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi”adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Kadir Topbaş tarafından reddedilmişti.[19]
40. Kapalıçarşı’da, Başkan Topbaş‘ın misafiri yabancı belediye başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edilmişti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ev sahipliğini yaptığı 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde toplantıya iştirak eden belediye başkanlarına 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da yemek verirken bu rezalet işlenmişti.
41. Antalya’da Dinler Bahçesi açıldı.[20] Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya yeltenmişti. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” diye değiştirilmişti.
42. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ün de terör listesine alınmasına onay vermişti.(Tabii ki yanlışlıkla!?) 4 Nisan 2003 Cuma günü hükümet, “Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması”nı onaylanmak üzere Meclis’e sevk ediyordu. 11 maddelik bu anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı”terörist örgütler arasında sayılıyordu. Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC) İçişleri Bakanı Dr.Otto Schily‘nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde bu anlaşma karşılıklı imzalanıyordu.(Bir bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyleyip, ayıbını kapatmaya çalışıyordu.) Eh, gözden kaçmıştı(!?)
43. Genelkurmay başkanı Özkök “İslam devleti de, İslam ülkesi de değiliz”[21] diye beyanat vermişti. Başbakan bunu: “Kendi düşüncelerini söylemiş” şeklinde düzeltmişti. (Ama Başbakanımız kendi görüşünü söyleyememişti.)
44. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etmiş ve “Ankara Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı’dan da mimari üsluba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor”[22] itirafını dillendirmişti.
45. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemiktir” diyecek kadar ileri gitmiş, bir zamanlar Ayasofya açılsın tüm zincirler kırılsın diye bağıran Recep Bey, hiç ses etmemişti.[23]
46. Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan olma şerefine erişmişti. Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına gitmişti.[24] (Yorum yok; çünkü orada neler konuştuğunu bilmiyoruz )
47. Türkiye’de ilk defa Siyonizm Konferansı yapılmış, Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anılmıştı.[25] Yeni şafak, Vakit, Zaman gibi sahte İslamcılar ise, hâlâ AKPnin her hıyanetinde keramet üretmekteydi.
48. AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası‘nın toplantısına iştirak etmişti.[26]
49. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası‘nın üstadı Asım Akın 22 Temmuz’da AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etmişti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri: “Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir”di![27]
50. AKP’li Bülent Arınç, Rotaryanlara “Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” demişti.Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. bölge Guvernörü‘nün elinden alıvermişti.[28]
51. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini ilan etmişti.[29]
52. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali‘ne onay verilmişti.[30] “Outistanbul 1.Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali.”
53. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda “eşcinsellik” dersi başlatılmış, yoğun tepki gelince son verilmişti.[31]
54. Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli AKP döneminde ve denetiminde açılıvermişti.[32]
55. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlanmış, “Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği” Resmi Gazete’de yayınlanarak resmiyet kazanmıştı.[33] Böylece Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına girmişti.
56. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. Maddesi şöyleydi: “Aralarında (resmi) evlenme olmaksızın dini nikâh yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.”[34] Peki ya nikâhsız yaşayanlar? Onun cezası yoktu, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarılmıştı.”[35] Iğdır Valisi: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldiğini”[36] ifade etmişti.
57. Okullara gönderilen genelge ile Kuran-ı Kerim’de geçen bazı kelimelerin kullanılmasına yasak getirilmişti: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kâfir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı söz konusu genelgeyi göndermekle görevlendirmişti.[37]
58. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitaplarında “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” yazılıydı. (“Muhammeden Resulüllah” ifadesi yer almamıştı. AB projelerini ve ders kitaplarındaki değişimi düşündüğümüzde “Muhammeden Resulüllah” bölümünün yazılmaması, her şeyi anlatmaktaydı. “Muhammeden Resulüllah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz. İsayı rab ve oğul kabul eden Hıristiyanlardan ayırıyordu. Bunu kaldırmak hangi AB talimatlarının gereğiydi?)
[1] 10.04.2016 / Yeni Şafak
[2] “We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.” By Recep Tayyip Erdogan The Wall Street Journal March 31st, 2003
[3] http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html
[4] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295) Not: Oysa Vatandaşlarımızın %72’si BOP’u tehlikeli görmekteydi. (25.07.2004 Yeni Şafak
[5] II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375
[6] II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322
[7] Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.
[8] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html
[9] (You are a great man) Kasım 2004
[10] http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257
[11] (15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20.
[12] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614
[13] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html
[14] 21.08.2004 Vakit
[15] http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html
[16] 25173 sayılı Resmi Gazete – Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi
[17] http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc
[18] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html
[19] 14.02.2007 Zaman
[20] Aralık 2004
[21] Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök
[22] http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953
[23] 29 Şubat 2004 Pazar Postası
[24] Vakit Gazetesi, 17.05.2003
[25] 07.12.2004 Vakit
[26] 14.12.2004 Vakit
[27] http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721
[28] 18.052003 Vakit
[29] http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek
[30] 27.09.2004 Vakit
[31] 16.03.2007 Zaman
[32] 31.05.2007 Posta
[33] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/471680p.asp
[34] 2004
[35] 2004
[36] 23.11.2005 Vakit
[37] http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html
http://www.millicozum.com/mc/agustos-2017/tayyibizm-kemalizmin-k