Anasayfa » TARİKAT; İSLAM’I TİTİZLİKLE YAŞAMAKTIR 

TARİKAT; İSLAM’I TİTİZLİKLE YAŞAMAKTIR 

Yazar: yonetici
0 Yorum 165 Görüntüleyen

TARİKAT; İSLAM’I TİTİZLİKLE YAŞAMAKTIR

      

Tahminen 1972 senesiydi. Biz henüz 22 yaşlarında idik. Şeyhim Palulu Haydar Baba Hazretlerine: “Efendim, mevcut tarikat ve tasavvuf kitaplarının çoğu Nakşi prensiplerine göre yazılmış… Kadiri tarikatına, cehri (sesli) zikir edeplerine ve zâtıâlinizin öğretilerine uygun bir kitaba ihtiyaç duyuluyor” dedim. O da bize dönerek: “Öyleyse haydi bakalım, sen de böyle bir kitap hazırla” talimatını verdi. O sırada kitaplığım birkaç yüz ciltten ibaretti ve araştırma yapacak merkezlere uzak bir yerdeydim. “Görevini veren, himmetini de esirgemez” diyerek gayrete giriştim.

Cenab-ı Hak’kın lütfu inayeti, Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın ruhaniyeti ve şefaati, Pirim Gavsı Azam ve Şeyhim Haydar Baba Hazeratının manevi himmet ve bereketleri açıkça zuhur etmekte ve kitap hazırlığım kolayca ilerlemekteydi. Ancak tasavvuf ve tarikat ehli arasında, hakikati pek bilinmeden taklit ve hatta tehlikeli biçimde istismar edilen “Rabıta = kalbi irtibat” konusunu yazarken, yeterli kaynak elde edememiştim. İçimden; “Ah keşke sadece bu konuyu derinlemesine ve delilleriyle açıklayan bir kitaba ulaşsaydım…” diye geçirdiğim gecenin sabahı erken saatlerde lojmanımın kapısı çaldı. O gece yaklaşık 1 metreye yakın kar yağmıştı ve bütün yollar kapanmıştı. Kapıyı açtım, karşımda 50 yaşlarında nurani bir zât vardı. Ama hayret, üzerinde yolculuk ve yorgunluk alâmeti bulunmamaktaydı. Hemen içeriye buyur ettim, ama girmedi. Yola devam etmesi gerektiğini belirtti ve koynundan benim aradığım kitabın Osmanlıca orijinal halini çıkarıp: “İstanbul’dan filan zât, bu kitabı size hediye olarak gönderdi ve çok selam söyledi” diyerek hızla uzaklaşıp gitti. Sevinç ve hayretle karışık bir şaşkınlık içerisindeydim. Ta İstanbul’dan Elazığ’a ve oradan görev yaptığım Muratbağı’na, hem de hiç bir sıkıntı ve yılgınlık hali görülmeden, bu çok az bulunan kitabı bana getiren kimdi, gönderen kimdi? Her neyse, o kitap pek çok müşkülümü gidermiş, kafamı ve kalbimi meşgul eden sorular aydınlanıvermişti. Gerçi Rabıta’yı (Mürşidiyle manevi irtibatı ve tabi Hazreti Resulûllah’la ve Cenab-ı Hak’la muhabbet bağını) fiilen yaşamış ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde hakikatine varmış birisiydim. Çünkü Hacı Haydar Baba Hazretleri, “Tefekkür-ü Mevt” (ölümü ve kabri düşünme) dışında, en yakın kimseleri ve halifeleri dâhil, hiç kimseye RABITA vermedikleri halde, bize bu konuda özel bir izin vermiş, ancak rabıtayı fazla uzatmamamız gerektiğini tembihlemişti. Bazen onlarca km. uzaklıkta ve gece yarılarında, mübarek mürşidimle kurduğum zikir öncesi “feyiz rabıtasının” manevi zevkine dayanamayıp uzattığım olsa da, kendilerini ilk ziyaretimde “filan filan geceler, rabıtayı yine uzattın…” şeklinde hatırlatıp gülümserdi. Ve bize Seyyid Ahmedi Rufai Hazretleri’nin “El Burhan’ül Müeyyed” kitabındaki; “Bir şeyh, Dünya’nın en uzak beldesinde de bulunsa, bir müridinin kendisinin vesilesiyle Cenab-ı Hak’la ve Rasulûllah’la (SAV) rabıta ettiğinden anında haberdar olacak ve gerekli gönül köprülerini kurup manevi görüntü yollayacak hâlden ve kemâlden mahrumsa, kendisini rabıta ettirmesi haramdır. Çünkü şeytanın araya girip, çeşitli safsatalarla onu aldatması ihtimali vardır” uyarıları sıkça hatırlatıverirdi.

 

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi