Tam 13 sene önce Milli Çözüm şunları yazıyor ve AKP iktidarını uyarıyordu.Maalesef bütün tespitlerimiz aynen çıkıyordu!
SAHİ BU AKP, KİMLERE HİZMET EDİYORDU?
YPG/PKK ABDnin işgal maşalarıydı!
Sınırımızın hemen ötesinde ABD ve koalisyon ortaklarının bölgemizi işgale ve zenginliklerini sömürmeye yönelik planı işlerken, içeride ise her seçim döneminde ısrarlı bir şekilde toplum ayrıştırılıyordu. Hâlbuki dışa karşı birlik ve beraberlik oluşturulması, bu birlikteliğin de dost ve düşmana karşı gösterilmesi gerekiyordu. Ne var ki iktidar partisi, MHP ile oluşturduğu ittifakın yüzde 50 artı 1e ulaşmasını yeterli görüyor ve bunu sağlamak için de MHP/AKP ittifakı dışında kalan partileri birtakım damgalamalarla karşı cephe olarak takdim ediyordu. MHP/AKP ittifakı kendileri ile birlikte olmayan partileri adeta hainler cephesi gibi takdim etmeyi stratejilerinin esası haline getirmiş bulunuyordu. Kısacası, birtakım seçim hesapları uğruna cepheleşme teşvik ediliyordu. Oysa sınırlarımızın hemen ötesinde yaşananlar ülkemizin çok ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. ABD ve koalisyon ortakları YPG/PKK terör örgütünü bölgede bir maşa olarak kullanıyor, sürekli destekleyip kışkırtıyordu. Türkiyeye ne söz verilirse verilsin tutulmuyor, terör örgütleri ile iş birliği tercih ediliyordu. Bu durum ise toplum olarak tek vücut olmamızı gerektiriyordu.[1]
TSKnın ve Tanklarımızın yolu tıkansın diye, ABD PKK'ya iş makineleri yollamıştı!
Stratejik düşmanımız ABD güçleri, Münbiç'teki işgalini sürdürebilmek için ilçe merkezi çevresinde yaklaşık 30 km. uzunluğunda çukur kazan YPG/PKKya yeni iş makineleri sağlamıştı.
Suriyenin kuzeyinde Münbiçi çukurlarla çevreleyen terör örgütü YPG/PKK, ABDden çukur kazmaya devam edebileceği yeni iş makinaları sağladı. Münbiç içindeki yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeydoğusuna askeri ve lojistik sevkiyatları devam eden işgalci ABD ordusu, ilçedeki YPG/PKK unsurlarına da destek aktarmıştı. ABD'nin sevk ettiği tırlar üzerinde ilçeye 4 adet iş makinesi, 3 adet buldozer ve bir ekskavatörden oluşan iş makinelerinin sevkiyatını ABD askerleri yapmıştı. Terör örgütü YPG/PKK, mevcut ekskavatör ve buldozerleri TSKya ve Tanklarımıza karşı çukur kazma ve alt yapı çalışmalarında kullanacaktı. Türkiye ile ABD'nin sözde YPG/PKK'yı ilçeden çıkarmakta mutabık kalması üzerine, örgüt tüm kent merkezini çeviren çukur ve siper inşasını kısa süre önce tamamlamıştı. Çukurların birleşerek oluşturduğu hat, toplamda 29,3 kilometre uzunluğunda. Örgüt, çukurların önüne derinlikleri değişen toprak setler de inşa etmiş, çukurların oluşturduğu hatlar arasına olası çatışmada kullanmak üzere tüneller kazmıştı.
Tam bu süreçte Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Yeni Ekonomik Programı için McKinsey danışmanlık şirketi ile çalışmaya karar verilmesiyle ilgili Fikri danışmanlık hizmeti alacağız açıklamasını yapmıştı. Oysa McKinseyden önce, danışmanlık yapması için ilk gidilen (ve adını yazamayacağım) Amerikalı şirket bu talebi reddettiği için McKinsey ile anlaşılmıştı. Bu şirketin RED gerekçelerinden biri ise: Tavsiyelerimiz harfiyen uygulanmayacağı endişesi taşıdığımız için başarı şansımız düşeceğinden, dünyaya rezil olmaktan sakınırız! olmaktaydı. (Bak Emin Çapa: @ecapa_aklinizi) Bu arada McKinsey ve güdümündeki merkezlerle, “gizli ve özel bağlantıların sürdürüldüğü anlaşılmaktaydı.
Bu McKinsey: Irakı bölen anayasa taslağını hazırlamıştı… İsrailli şirketlerin hamiliğini yapmıştı İngilterenin ABden çıkış sürecinde rol almıştı Özelleştirmelerin başını çeken danışmanlık firmasıydı
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrakın, ekonomik sorunlara çözüm olmayan ekonomi paketlerinden biri olan Yeni Ekonomi Programı kapsamında anlaştığı, ardından artan baskılar üzerine vazgeçmek zorunda kalındığı Amerikalı danışmanlık şirketi olan McKinsey karanlık bir firmaydı. Devam etseydi 16 bakanlığı denetleyecek olan McKinsey, yeni hükümet sistemine geçilmesiyle, maliyetleri aza indirmek ve gelirleri artırmak için kurulması planlanan Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisinin çalışmalarını da denetimine alacaktı. İstanbul ve Ankarada iki ofisi bulunan McKinsey 2004 yılında Ziraat Bankası ve Halk Bankasının özelleştirmesinde de önemli rol oynamıştı.
İsrailli Şirketlerin Hamisi
18 yıldır Siyonist İsrailde yoğun çalışmalarını sürdüren McKinsey, İsrailin 16 büyük şirketine danışmanlık yapmaktaydı. İsraili ekonomik olarak kalkındıran şirketin, İngiltere, Porto Rico, Suudi Arabistan gibi ülkelerde de faaliyetleri vardı. Öte yandan McKinsey, Irakı bölen anayasanın taslağını hazırlamıştı. Avrupa Birliği çıkış sürecinde McKinsey ile anlaşan İngiltere, 3 aylığına 888 bin dolarlık bir anlaşma kapsamında danışmanlık hizmeti almıştı. Lübnan hükümeti de 6 aylık bir anlaşma için McKinseye 1,5 milyon dolar ödeme yapmıştı. Yıllık cirosu 3 milyar dolar olan şirkete, ekonomik kriz yaşayan Türkiyenin ne kadar ücret ödeyeceği açıklanmamıştı.
Rothschildlerin truva atı
Tüm çevreler tarafından tepkiyle karşılanan anlaşmaya iktidara yakın bazı isimler de karşı çıkmıştı. Yazar Abdurrahman Dilipak, Sahi bu işi kim, ne zaman, nasıl tezgâhladı? Bu işin bütçesi ne? Bu iş başka türlü olamaz mıydı? diyerek tepki gösterdiği McKinsey için, Bunlar Rothschildlerin truva atı. Yani bir ülkeye sızmak için kullandıkları bir truva atı ifadelerini kullanmıştı.
AKP iktidarı açıkları kapatmak ve bir müddet daha başta kalmak uğruna Drone savarları üreten yerli firmamızı Hollandalılara satmıştı!
İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Türkiyenin Savunma Sanayii alanında faaliyet gösteren yerli Harp AR-GE şirketinin Hollandalılara satılması olayını Meclise taşımıştı. Savunma Sanayii alanında faaliyet gösteren Harp AR-GE şirketinin Hollandalılara satılmasına tepkiler artmıştı. Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan Savunma sanayimizdeki böyle yerli şirketlerin yabancı sermayenin eline geçmesi kabul edilemezdir ifadelerini kullanmıştı. Milli Savunma Bakanının cevaplaması isteği ile Meclise soru önergesi veren Türkkan, Türkiyede iktidar tarafından artık alışılagelmiş olan milletten saklı yapılan işlerden bir tanesini anlatmak için buradayım. Ülkemizin savunma sanayii alanında faaliyet gösteren Harp AR-GE adlı bir şirketi vardı. Bu şirket 25 Eylül 2018 tarihinde Twitterdan bir açıklama yapılarak Hollanda merkezli bir şirkete satıldığı söylendi. Yani Türkiyenin Savunma Sanayiinde üretim yapan çok kritik bir şirket, kendisinin Hollanda merkezli bir şirkete satıldığını Twitterdan duyurdu diyerek, olayın aydınlatılması çağrısı yapmıştı.
Stratejik malzemeleri üreten bu şirketin satılmasına ilişkin haberlerin medyada yer almadığına vurgu yapan Türkkan, İktidarın ve Sayın Cumhurbaşkanının her dem yerli ve milli vurgusu yaptığı bu dönemde aynı vurguyu yapan bu şirket, yabancı bir ülkeye satışını Twitter üzerinden duyurmayı yeterli gördü. Şirketin gerçekleşen bu satışı, medyada tek satır yer almadı. Milletin bunu öğrenmesini istemediler. Bu şirketin ürettiği Drone Savarların, Afrin harekâtında, hudut karakollarında ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile MİT tarafından da kullanıldığı biliniyor. Yani Türkiyenin çok önemli kuruluşlarının da kullandığı ürünlerin üretimini yapıyor bu şirket!.. Devletin Ordusu ve Emniyet güçleriyle stratejik iş birliği yapan hiçbir şirketin yabancılara satışı bu kadar kolay olamaz diyen Türkkan, sözlerini şöyle devam ettirdi: Milli duygular üzerinden hamaset yapan, her defasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olduğunu hatırlatan ve hep yerli ve milli olduğunu vurgulayan iktidarın bu şirketi satışı, akıllarda soru işareti uyandırmıştır.
Söz konusu şirketin, daha önce devlet tarafından desteklendiğini ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı kataloğuna da girdiğini belirten Türkkan, Harp AR-GE şirketinin satışı ile ileride Hollanda ile yaşanabilecek bir anlaşmazlıkta kendi öz sermayemiz ile geliştirdiğimiz sistemlere yönelik ülkemize getirilecek kısıtlamaları şimdiden görmek mümkün. Yarın Hollanda ile ilgili bir kriz yaşandığında bu şirketin ürettiği hiçbir savunma Sanayiine ait materyali ülkemize ithal etmek artık mümkün değildir. İçeride üretiliyorsa satın almak mümkün değildir. Kendi sistemlerimizi üretirken ithalatçı konuma düşeceğimiz de çok ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır diyerek sözlerini tamamlamıştı.[2]
İşte bu AKPnin Milli Görüşten koparılış ve iktidara taşınış amacını, gizli ve kirli bağlantılarını ve ülkemize yönelik ekonomik, sosyolojik ve ahlaki tahribatlarını 13 sene öncesinden şöyle yazıp uyarmıştık.
Milli Görüş; bütün dünyaya huzur, barış, saadet, adalet getirmek için haklının yanında, haksızın karşısında, şerre fren, hayra motor vazifesini üslenen, Hakkı tutarak, halkı kalkındıran medeniyet projesidir ve de Kuvay-ı Milliyenin dirilişidir. Bu adil medeniyet hareketine katılmak ve bu kutlu hizmetin içinde olmak insanı diriltir, dinamikleştirir ve de yüceltir. Hatta yücelerin yücesine, ötelerin ötesine yönlendirir. Son çeyrek asırda bütün bunları ülkemizde yaşadık ve şahit olduk. Şöyle ki; 1998de Göğsümüzü gere gere söylüyorum. Benim referansım İslamdır. Kardeşlerim eğer bunu söyleme hakkına sahip değilsem, o zaman insan olmamın ne anlamı vardır? Eğer ben insansam ve Müslümansam ve de bunları konuşmayacaksam bu şehitler ülkesi Türkiyede bulunmamın ne anlamı olacaktır. Kardeşler, ABDde Clinton Benim referansım İncildir diyor ve saygı duyuluyor ve de ABDnin iki dönem Başkanı oluyorsa ama ben referansım İslamdır demekten çekiniyorsam, bu hürriyet ve haysiyet sahibi olmadığımız anlamındadır diyen Sn. Recep T. Bey bugün farklı bir kulvarda koşmaktadır? O gün bunları söyleyerek, delikanlı tavırlar sergileyenlerin, bugün, rol yaptıkları ortaya çıkmaktadır. Oysa Erdoğan; fakire, kimsesize, öğrenciye iş ve aş sağlarken, Milli Görüşün manevi himmeti ve bereketiyle bunları başarmıştı. Belediye Başkanıyken; Hükümet gelsin de borç para vereyim derken, milyonların samimi duasını ve Hak davasının gücünü arkasına almıştı. Refah-Yol döneminde Türkiyenin ABD ve IMFye boyun eğilmediğinde bunların bir kısmı Bakandı. Denk bütçe yapılmıştı. Milli hamle ve şahlanış başlamıştı. Ama o zamanlar Milli Görüş gömleği çıkarılmamıştı. O zamanlar seher duaları size yollanmış ve sadıkların gözyaşları, başarınız için akmıştı.
Ama ABD çuvalı giyilince, Siyonist ABDnin, masonik merkezlerin karşısında eğilince, bakınız neler oluyordu?
– Referanslar değişiyor. ABD ve ABye hizmet hedefleniyordu!
– ABDnin istediği LIGHT İslam Modeli tercih ediliyordu!
– Dinler arası diyalog safsatası beyinlere işleniyordu!
– BOP ve BİP projeleri için stratejik müttefik olunuyordu!
– ABD askerlerinin az zayiat vermesi için dua ediliyordu!
– Meclise rağmen Dışişleri Genelgesiyle üs ve limanlar Siyonist ve emperyalist güçlerin hizmetine veriliyordu!
– Tonlarca; uranyum, napalm, misket bombaları, denenmemiş kimyasal silahların hepsi mazlum Müslüman beldelerinde deneniyordu!
– İslam coğrafyasında tarihin hiçbir döneminde şahit olmadığı, şeytanın bile utandığı katliamlar, soykırımlar yapılıyordu!
– Askerimizin başına çuval geçirilirken asaletsizce ABD ve emperyalistlere bağlılık secdesi ediliyordu!
– ABD safında ilk kurşun sıkılınca, hesabımıza dolarlar yatacak! diyebilen Bakan bozuntusuyla abad olmayı amaç ediniyor, ama kahır ile berbat olacağını unutuyordu!
– Fellucede soykırım yapılıyor diyen kendi vekilini Bakan efendi, Anlamını ve amacını aşan sözler ediyor diye tersliyordu!
ABye alınma uğruna ve Başbakanlık koltuğuna oturma hatırına:
Ruhban okulu açılışına olur deniyordu,
Patrike Ekümenlik statüsü veriliyordu,
Azınlık hakları bahanesiyle fırsatçıların azgınlaşmasına ve toprak satışına izin veriliyordu.
Kıbrısın dolaylı satışına onay veriliyordu.
Şimdi sizler söyleyin; bütün bunlar şaşkınlık mıdır? Şımarıklık mıdır? Yoksa sapkınlık mıdır?
Sizleri o makamlara getiren milletimiz ve ülkemiz, bütün bu olanlara layık değildir. Bu halk Milli Görüş referanslısınız diye sizlere geçit vermiştir. Yoksa Değiştim dediğiniz için değil!.. Bunlar kesinlikle değişmezler düşüncesiyle, sizi destekleyip iktidara getirmişlerdir. Sizleri kendilerinden bir parça sayıp güvenmişlerdir. Oysa şimdi; milletvekilleriniz bile AKP yöneticilerinin bu denli yamulacaklarına akıl erdirememektedirler.
Sn. N. Yalçıntaş; Halkın taleplerine cevap veremedik! itirafında bulunuyordu.
Sn. E. Yarbay; Teşkilatlara güvenilmiyor. Bu kafayla ortak akıl ve demokrasi olmaz! diyordu.
Sn. Çalışkan, ABD ile ilişkiler askıya alınsın. Yeniden gözden geçirilsin. Bu vahşete karşı Irak ve Suriyenin yanında yer alınsın. diye uyarıyordu.
Bir başka vekil; Sadece din görevlileri için siyaset yasağı ve ceza hem haksızlık hem de anayasaya aykırıdır. Biz çok büyük ihanet ettik. Bizleri de ayrı tutmayın! diyorlar ama hiçbiri samimi görünmüyorlar. Gözden çıkarılan AKPden sonra, dış güçlerin yeni figüranlıklarına göz kırpıyorlar diye feryat ediyordu.
Şarkıcı İ. Türüt; ABD zulmünü, katliamını protesto eden bir parça yaptım. Hiçbir TV ekranında bana söyletmiyorlar! diye yakınıyordu.
Sonradan Erdoğan yandaşı olup çıkan Nasuhi Güngörün, Yenilikçi HareketKitabının A. Gül tarafından hemşeri ricasıyla ikinci baskısı yaptırılmıyordu.
TV ve medyada; ABD ve İsraili eleştirmek sansüre tabi tutuluyordu.
Bu yapılanların ışığında şunları sormak gerekiyordu: Acaba sizler Milli Görüşe sızmış mikroplar mıydınız? Yoksa dış güçlere Milli Görüşü LIGHTlaştırma görevi için mi kiralanmıştınız? Ama yanıldınız, çünkü beş-on yıl kullanılıp atılacaksınız! Milli Görüş davasının hızını belki durduracak ama bu Hak Davayı dağıtmayı başaramayacaksınız!.. Unutmamak gerekir ki: Tarihi bilmeyenlerin haritasını, başkaları çizer. Siz de rezil ve zelil olarak bakakalırsınız!.. Elli yedi İslam ülkesi toplantısında, Erbakanın kutlu projelerine sahip çıkmak yerine; Bu asrın paylaşım asrı olduğunu deyip bocaladınız. Acaba İslam ülkelerinin nelerini kimlere paylaştıracaksınız? ABDdeki Microsoft firmasının serveti, bütün Afrika halkının her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak kadar olduğunu meşhur danışmanlarınızdan sorarsanız, o zaman nasıl bir paylaşım olduğunu anlarsınız! Muhterem Erbakan Hocamız: Hidayeti kararanlar, Hak ile Batılı ayıramazlar. Hakka hizmet ediyorum diye Batıla hizmet ettiklerinin farkına varamazlar diyordu. Aslında bugün yaşadıklarımız bu gerçeğin aynada yansımasından başka bir şey olmuyordu.
Bu sözün bir benzerini de, Muhterem Hocamızın dostu (Allah rahmet eylesin) Aliya İzzet Begoviç dile getiriyordu: Yeryüzünün öğretmeni olmak için, gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir! Eğer sen Yüce Yaratıcının halifesi olamayıp da, ABD ve emperyalistlerin öğrencisi olursan, referansların da, frekansların da allak bullak oluyor. Yani boş çuval gibi ayakta duramıyordunuz! Çünkü, Barbar Batılılar yağmur olsalar, Müslüman tarlasına yağmazlar. Bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik önemini, sosyo-kültürel değerlerini, tarihi ve tabii dinamiklerini hep göz ardı ettiniz!.. Çevremizde tarihi bağlarımız ve birlikteliklerimiz olan bir milyar nüfuslu İslam coğrafyasıyla uzaklaşmayı ve hatta düşmanlaşmayı, sonunda sizler de benimsediniz. Bu eksik, aksak, arızalı ilişkilerin plan ve programını yapanların, her zaman dış mihraklar ve içteki mason mikroplar tarafından yapılıp-yürütüldüğünü sizler de unutuverdiniz. Batı eksenli kiralık beyinlerin öncülüğünde bölgenin liderliği yerine batının köleliğini benimsediniz!.. Tarihi mirasımızı, imajımızı, bölgesel şansımızı, milli ve manevi imkânlarımızı yeniden diriltmek ve değerlendirmek isteyen Muhterem Erbakan Hocaya sırtınızı çevirdiniz!.. Sonuçta kutsi ikaz ve emirlere; kulak ve beyinlerinizi kapatarak Batının kapısında el bağlayıp medet ve merhamet dilenecek hale geldiniz!.. Batılıların boşalttıklarını baş tacı yaparak, caka satacak ve ABden müzakere tarihi almayı bayram diye kutlayacak seviyeye indiniz.
Şimdi düşülen seviyelere bir bakınız:
A- Dicle-Fırat ve GAPın uluslararası konsorsiyuma devredilerek kontrol altına alınmasına göz yummak.
Vaat edilmiş toprakların işgaline taşeronluk yapmak.
Fosfat-bor-borak-toryum madenlerini yabancılara kiralamak.
B- Yabancılara toprak satışını önce hızlandırmak, işleri bitince de milleti aldatmak için askıya almak.
Aynen İsrail Siyonist devletinin temelindeki gibi, şimdi Irakta ardından yurdumuzda nüfus yoğunluğunun (Demografik yapının) değiştirilmesine zemin hazırlamak.
Ülkemizi böldükten sonra oluşturulacak yeni kukla yönetimlerin kendi ellerine geçirilmesi şeytanlığına alet olmak.
C- Türk ordusunu NATOnun lejyoneri konumuna getirme gayretlerine taşeronluk yapmak.
Bölgenin en güçlü ve dinamik kara gücü olan ordumuzun asker sayısını ve askerlik süresini kısaltıp, bedelli yolunu yaygınlaştırmak.
Ordumuzu güçsüzleştirerek kolay yutulur hale getirip, kolluk kuvveti haline dönüştürmeye çalışmak.
D- Ermenistanla ilişkileri ve uzlaşmaları gündeme taşıyarak görüşmelere başlamaya razı olmak.
Ermenilerin ülkemiz üzerindeki emellerine ulaşmasına politik zemin hazırlamak ve doğunun bir kısmının devredilmesi hedeflerini kolaylaştırmak.
Ermenilerden özür dileyerek ve sözde soykırımı dolaylı kabul ederek tazminat ödemeye yanaşmak.
Böylece Osmanlı İmparatorluğunun soykırımcı bir devlet olduğu iddiasını kabul eder bir tavır takınmak.
E- Yunanlıların talep ve arzularına karşı uyum ve uzlaşma göstererek, Kıbrıs ve Egedeki haklarımızı devretmeye kalkışmak.
Ruhban okulunun açılıp eğitime başlamasına razı olmak.
Patrike Ekümenlik Statüsü kazandırıp yeni bir Vatikan oluşturmak.
Ayasofyanın müzeden çıkarılarak kiliseye çevrilmesine yol açmak.
Mal-mülk edinerek kiliselerin çoğaltılmasına olanak tanımak.
F- Ülkemizde azınlık haklarının tanınmasına sessiz kalarak, hainlerin azgınlaşmasına fırsat tanımak.
Ülkemizin eyaletlere bölünmesinin alt yapısını hazırlamak.
Medeniyet projesi dedikleri BOP ve BİPin hızlı bir şekilde uygulanmasına alet olmak.
G- Güney Kıbrıs Rum kesiminin, Kıbrıs Devleti olarak tanınmasına rıza gösterip KKTCnin kökünü kurutmak.
Böylece Türkiyenin jeopolitik açıdan akciğerleri olan Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yıkılışını onaylamak.
Mersin, Akdeniz Çukurundaki zengin doğalgaz ve petrolün sömürülmesine göz yummak.
Türkiyenin her yönden kuşatılmasına ve parçalanmasına taşeronluk yapmak.
Heyhat!.. Çünkü bunlar Sevrdeki şartlardan daha ağır şartlardır. Anlaşılmalıdır ki AB dedikleri kısaca Türkiyenin egemenlik devrinin sağlanmasıdır!.. Peki o zaman; niye Malazgirt Savaşını yapmıştık? Niye çağ açıp kapayarak İstanbulu almıştık? Niye Viyanaları kuşatmıştık? Niye Çanakkalede destanlar yazmıştık? Niye Kurtuluş Savaşında yedi düvele karşı savaşmıştık? Daha dün niye Erbakanla 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını başlatmıştık?
Bunları bugün yaşayanlar sormasa da, gelecek nesiller ve mahşerde şehitler sormayacak mı sanıyorsunuz? Şundan emin olunuz: Siz aldanıyorsunuz. Bunun hesabını çok yakında Erbakan takipçilerinin ve Kuvay-ı Milliyecilerin soracağını unutuyorsunuz!..
Ey Zavallılar! AB göz kırptı diye siz neyin bayramını ve kutlamasını yapıyorsunuz?
Yunanlılar da bayram ediyordu… Fransa da, İtalya da velhasıl bütün batı dünyası da bayram yapıyordu!.. Bu açıkça bir çelişki oluşturuyordu. Bu necip milleti kandırdığınızı mı sanıyorsunuz? Bu milletin bayramları bellidir ve değişmezler, kimse de değiştiremez. Vebaliniz ve de hesabınız ağır ve çetin olacak. Bundan emin olabilirsiniz. Daha önce başka birileri de, Tanzimatı, Islahatı, Meşrutiyeti, Gümrük Birliğini bu topluma bayram olarak yutturmaya çalışmıştı. Ama şimdi tutmadığını görüyor ve de hepsinin tarihin derin çöplüğünde kaybolup gittiklerini de biliyoruz
Meşrutiyet sürecinde de; hürriyetler gelecek diye Müslüman topluma hakaret niyetiyle dönmeler ve sabotajcılar, kuklalarıyla sokaklarda bayramlar yapmışlardı!.. Şimdiyse, dolar alacağız, zengin olacağız, hürriyete kavuşacağız diye yine sarmaş dolaş, hem Avrupada, hem de ülkemiz hava alanında aynı zümrelerle bayramlar, kutlamalar, karşılamalar yapılmaktaydı!.. Oysa koca Osmanlı İmparatorluğu; maalesef Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet bayramları sonrasında parçalanmaya başlamıştı. Adalet, eşitlik, hürriyet gelecek diye egemenlik devri yapılmıştı. En son AKPnin Gümrük Birliği bayramı da ülke insanımıza böyle yaşatılmıştı. Oysa sadece bu yüzden ülkemizin 70 milyar Dolar kazık yediği ortaya çıkmıştı!..
Kimse sizden bayram ve kutlama istemiyordu. Şu güzelim ülkemizi batırmayın, barbar Batıya satılmayın, aslınızı unutmayın, bunlar yeterli sayılıyordu. Sadece sizden beklenen budur. AB ile tarımı da, hayvancılığı da bitme noktasına taşıdınız Şimdi; otuz milyon, tarımla geçinen insanımızı ve gariban köylü vatandaşımızı ne yapacaksınız!.. Yarınlarda beş-on sene sonrasında bu sıcak paralar da akmayacak, serbest dolaşım da olmayacak… Üretim de yapılmayacak… Fabrika bacaları da tütmez olacaktı. O zaman sizler hangi bayramları kutlayacaksınız?
Amerikanın sizden yararlanmaya çalıştığını ve yarın sizleri gözden çıkaracağını bile anlamıyorsunuz!
Oysa bu ABD; demokrasi, adalet, özgürlük adına, Vietnama kadar gitmişti. Bizler de NATOya girebilmek adına o kadar gencimizi Koreye göndermiştik. Oysa demokrasi-adalet-özgürlük vaatleri sonrasında sadece kan, acı ve gözyaşları, yağmalanan imkânlar ve coğrafyalar, yıkılan yuvalar ve onurlar kalıvermişti. Bu ABDliler, Afganistanla İslam coğrafyamıza girdiler. Arkasından birden Irakta komşumuz oluverdiler. Şimdi sıra hangi İslam ülkesinde? Afganistanın ve de Irakın gazap dumanları dinmeden emperyalistler şimdi hangi İslam coğrafyasının yüreğini dinamitleyecektir? diye beklerken Kırgızistanı ele geçirmişlerdi ve ardından Suriyeye girmişlerdi.
Yeni dünya düzeni dedikleri şeytani projelerle, batıl inanç ve ideolojilerini yürütmek, bu hedefi gerçekleştirmek için de bölgesel güçleri dizginlemek ve de jeoekonomik güçleri ve değerleri kendi ellerine geçirmek peşindelerdi. Bu açıdan baktığımızda komşumuz İran ve biz, yani Türkiye bölgede göze batan ülkelerdi. Ama Türkiye şu anda stratejik müttefik olduğundan(!) Ve de İsraille gayet iyi ilişkiler kurduğundan(!) iyice zayıflatılarak en sona ertelendiği sezilmektedir.
İranın sahip olduğu coğrafyaya bakarsak, Hazar Denizi ve civarı bölgeleri, Fars Körfezini birbirine bağlayan ülke olduğunu görüyoruz. Yani Orta Asya ticari pazarı ve jeoekonomik gücü ile Fars Körfezini birbirine bağlayan ülke İrandır. Yaklaşık 500 milyon nüfuslu 15 komşu ülkeyi birbirine irtibatlandırdığı gibi Dünya enerji rezervelerinin de ana ocağı konumundadır. Jeoekonomistlerin tespitlerine göre Fars Körfezini elinde tutan egemen gücün, Basra-Kafkasya-Afganistan-Orta Asya, Hazar Bölgesi, sıkıştırılmış Türkiyeyi kontrol altına alır. Bu da Zionu-BOPu gerçekleştirmenin alt yapısını hazırlamak ve hayata geçirmek anlamı taşımaktadır. Görülüyor ki önce İsrailin güvenliği sağlama alınmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansının raporuna göre 2020 yılında Fars Körfezinin petrol üretim hacmi %162.7 oranında, günde 45.2 milyon varile ulaşacaktır. Bu şunu gösteriyor: Evet ABD bu bölgeye daha bağımlı konuma taşınacaktır. Eğer bu enerji bölgesini ve kaynaklarını kontrol altına alamazsa bu bölgede Rusya-Çin-Hindistan güç kazanacak ve bu da ABD için tehlike arz etmeye başlayacaktır.
Bir başka şey daha; Orta Doğu dünyanın doğalgazda %33ünü göğsünde taşımaktadır. Bu da başka ülkelere değer katmaktadır. İran nüfus bakımından Iraktan üç kat daha büyük durumdadır. Ayrıca İran, devlet bilinci ve ciddiyeti çok kuvvetli, milli ve dini bilinçleri yüksek bulunmaktadır. Dünya petrollerinin %40ına yön veren, Nükleer silahları olan ülke konumundadır. ABD Irakta karizmasını çizdirip yenilgiyi tatmıştır. Şu anda yanında İsrail ve İngilizlerden başkası da kalmamıştır. Suç ortakları bir bir çekilip ayrılmıştır. AB ülkeleri Irakta karşılıklı görüşmelerle sorunların giderilmesini savunmaktadır. Sadece kökten Yahudiler-Evanjelistler ABD ve İsrail yanlısı davranmaktadır.
Altı çizilecek şekilde belirtmekte yarar vardır, ABD şu taktiklerden birini uygulayacaktır:
a- Ya İranı Türkiye ile savaşa sokarak bir taşla iki kuş vuracak, iki köklü devlet birbirlerini ezerek zayıflatılacak, sonra bu iki ülkenin dümenini kendi eline alacaktır
b- Veya İranın rejimini dönüştürmeye çalışacak, Ilımlı İslam anlayışıyla yöneticilerini değiştirmeye kalkışacak, sonra kendisi gelip oturacaktır.
c- Ya da İranın sosyal yaşantısını ve huzurunu, iç karışıklıklar çıkararak bozacak, sonra yine kendisi gelip yerleşmiş olacaktır. Burada amaç İranı dünya ekseninde zayıflatmak, karalamak ve de hedef saptırmaktır.
İyi bilinen bir şey vardı, o da: Le Fiqaro Gazetesinde yazılmıştı. ABD körfez savaşına Evanjelist şahinlerin, Yahudi lobilerinin ve de iş adamı (Yahudi) sermayenin, İsrailin etkileri, baskıları sonucu girmiştir. Şimdilerde aynı oyun sürdürülmekte: Ukraynada, Gürcistanda, Sırbistanda ve Kırgızistandaki oyunlarını, şimdi Türkiyede bile sergileme gayretindedir. Buraya kadar anlattıklarımızda görülüyor ki; Suriye daha zayıf devlettir. Arkasından kolay lokma Lübnan gelecektir. Yalan gerekçe de belirlenmiştir: Suriyenin Filistin direniş örgütlerine lojistik destek vermesi ve Lübnandaki Hizbullah hareketini desteklemesi. Kuzu-kurt hikâyesi gibi Görülüyor ki; ABD ve İsrailin planlarında üçüncü ülke Suriyedir. İran ise yukarıda belirttiğimiz üç yöntem denenerek olgunlaşma dönemini geçirdikten sonra sıraya alınacağı beklenirken, ABDnin (2018) bu yaz başında da vurabileceği dillendirilmektedir. Öyle ise bir Suriye müdahalesinde AKP iktidarının Amerikanın yanında yer alması, gafletten öte bir hıyanettir.
Burada en son ele alınacak ve dizginlenmeye çalışılacak ülke de kanımızca Türkiye olacaktır.
ABDnin en büyük endişesi, İslam coğrafyasında Türkiye-İran yakınlaşmasıdır. Jeostratejik ve ekonomik açıdan Türkiye-İran yakınlaşması, Fransa-Almanya-Avrasyanın da yakınlaşması anlamı taşımaktadır. Burada ABD ve İsrail; bölgede hem İranın hem de Türkiyenin; dengeleri ve planları bozabilecek güç olmalarına karşıdır. Dolayısıyla ilk bölümde; Afganistan-Irak, ikinci bölümde; Suriye, Lübnan, Sudan, Suudi Arabistan, üçüncü bölümde; İran-Mısır vardır. Son bölümde ise; Endonezya, Pakistan ve de Türkiye yer almaktadır. Sonuç olarak belirtmeliyiz ki; XI-XII. yy.dan beri İslami ülkeleri ve medeniyetleri yok etmeye çalışan Batı emperyalistleri ve Evanjelistleri yeniden taarruza başlamışlardır. Osmanlı Devletinin sancılı parçalanması ile batı karşısında Güçlü Tek İslam Devleti de kalmadığından parçaları birer birer imha ederek zulüm ve kan kokan medeniyetlerini ARMAGEDDONla pekiştirmeye hazırlanılmaktadır. Artık tek ve gerçek bir kurtuluş çaresi kalmıştır; Türkiye-İran-Suriye-Ürdün-Mısır-Lübnan-Pakistan ve hatta Rusya ve Çinle iş birliktelikleri kurulmalıdır. Yani rahmetli Erbakanın tarihi D-8 adımı canlandırılmalıdır. Bölgesel bloklar oluşturulmalıdır. Böylece Milli Çözüm reçeteleri devreye sokulmalı ve Kuvay-ı Milliye yeniden şahlanmalıdır!
[1] abdulkadirozkan@milligazete.com.tr
[2] 09 10 2018 / http://www.yenicaggazetesi.com.tr/drone-savarlari-ureten-firma-hollandalilara-satildi-208054h.htm