Anasayfa » PKK HİZMETKÂRI MI, İSLAM KAHRAMANI MI?

PKK HİZMETKÂRI MI, İSLAM KAHRAMANI MI?

Yazar: yonetici
0 Yorum 91 Görüntüleyen

 

PKK HİZMETKÂRI MI, İSLAM KAHRAMANI MI?

 

AKP sayesinde PKK meşrulaştırılmış ve eşkıya başı APO, sanki sürgündeki devlet başkanı statüsüyle siyasi pazarlık ortağı yapılmıştı. Bütün bu şuursuz ve onursuz tavırları, kendilerini iktidara taşıyan odakların talimatıyla takındıkları açıktı; hatta Bülent Arınç, PKK’nın siyasi kanadı BDP yetkililerini “Sn. Öcalan’ı zora sokan açıklamalar yapıyorsunuz ve O’nun itibarını zedeliyorsunuz!?” şeklinde uyarılar yapacak kadar bayağılaşmıştı. Sözde Başbakan danışmanı Etyen Mahçupyan, herhalde aslından kaynaklanan PKK sempatizanlığıyla: “Öcalan uluslar arası bir sorunun taşıyıcısı ve çözüm anahtarıdır Öcalan’ın kendisine bir şeyler verilmesine ihtiyacı yok, o zaten istediği şeyleri söke söke almaktadır!?” anlamında devlete tehditvari açıklamalarla kinini kusmaktaydı.

Ve yine AKP’li Yalçın Akdoğan barış sürecine özverili katkı(!) sundukları için BDP’lileri saygıyla anıp övgüler yağdırmaktaydı. Cenabı Hak Kur’an’ında “O halde, siz üstün (haklı ve dayanıklı durumda) iken (düşmanları ve eşkıyaları) barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe (ve tavize) kaymayın. (İnanıyor ve güveniyorsanız) Allah sizinle beraberdir; O sizin (cihat ve Milli savunma amaçlı) amellerinizi asla boşa çıkarmayacaktır” (Muhammed Suresi 35. Ayet) buyurduğu halde, AKP iktidarı Amerika ve Avrupa Gâvurlarının rızası için PKK eşkıyalarıyla barışa oturmakta ve demokratikleşme kılıflı çok sinsi ve stratejik tavizlerle Milli birlik ve dirliğimizi çözecek adımlar atmaktaydı. Bu ortamda bile, AKP’nin akreplikleri bahanesiyle hala İslam’a ve inanç esaslarımıza saldıran Darwinist Ulusalcılar ve Masonik-Kemalist ittihatçı artıkları ise, böylece Sn. Erdoğan’ın değirmenine su taşımakta ve halkımızı bunların kucağına atmaktaydı.

Bu arada Milli Ordu’yu paralı Rambo takımına çevirme ve TSK’yı NATO’nun (yani Haçlı ve Siyonist kurgunun) lejyonerleri haline getirme girişimleri de çok ciddi bir endişe kaynağıydı. Elbette teknolojik bilgi ve beceri isteyen ve süreklilik gerektiren bazı askeri birimlerin ve özel birliklerin profesyonel olması lazımdı. Ama vatan savunmasını tamamen paralı askerlere yaptırmaya kalkışarak, Ordu’yu cihat-Milli Savunma şuurundan ve şehadet duygusundan uzaklaştırmanın, bizi devlet-millet huzurundan da mahrum bırakacağını da hesaba katmalıydı. Örneğin; sınırlarımız, Milli namus ve onurumuzun korunduğu manevi barikatlar konumundaydı. Peki bu kutsal görevi, Milli şuur ve sorumlulukla, manevi bir duyarlılıkla değil de, sadece maaş ve menfaat hatırına yapacak askerler, kendilerine daha fazla para ve imkanlar verecek dış güçlere ve işbirlikçi çevrelere karşı; nasıl ve niçin savaşacaklar ve ne ölçüde canlarını ortaya koyacaklardı?

Ve yine güya Parelelci-Cemaatçi yapıyla mücadele perdesi altında Emniyet ve Adalet teşkilatındaki ve diğer kurumlardaki sade ve sıradan devlet görevlileri sürekli hakaret ve haksızlıklara uğratılıp etkisiz bırakılmakta, ama Cemaatin asıl patronlarıyla AKP kurmayları hala stratejik ittifak halinde bulunmaktaydı. Yandaş medyanın doğrudan, sözde muhalif medyanın ise dolaylı beyin yıkaması ve manipülasyonları sonucu uyurgezer kalabalıklara dönüşen toplum ise, Sn. Erdoğan ve iktidarının her hıyanet ve mel’anetine bir keramet, bunların her rezaletine bir mazeret uydurmakta bayağı ustalaşmış, yalaka İlahiyat Proflarının yamuk fetvaları, faizden, fuhuş serbestliğinden, Haçlı AB ve Papa hizmetçiliğinden çok memnun ve mesrur Şeyh-Derviş takımının abuk-sabuk rüyaları, zavallı halkı sürekli coşturmaktaydı. Çok yakın bir gelecekteki hakikat devriminde ve hainlerin-gafillerin derbederlik döneminde, bu tespit ve tahlillerimiz daha iyi anlaşılacak ve“İşte bu sözlerim(in ne denli gerçek olduğu) yakında hatırlanacak ve haklı bulunacak)tır.” (Gafir-Mümin: 44)

En kötü senaryo gerçekleşme aşamasındaydı!

Boğaziçi Zirvesine katılan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bölgemizde istikrar ve güvenliğin tamamen yok olduğunu açıklamıştı.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Filistin’de maalesef olumlu bir gidişat söz konusu değil. Herhangi bir gelişme olmadı. Çok büyük acılar, yıkımlar, hüsranlarla insanlık, bölge halkı karşı karşıya kaldı. Bugün bölgemizde çok daha karmaşık tehditler söz konusu. Bu da büyük bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Irak ve Suriye’de gelişmeler bölgemizin görüntüsünü ve gerçeklerini çok daha kötü hale getirdi. Bölgede istikrar, güvenlik tamamen yok oldu… Neticede herkesin karıştığı vekâlet savaşları başladı. Bölgede, devlet adamı olarak gördüğüm, en kötü senaryo gerçekleşiyor” diyerek tarihi itiraflarda bulunmuşlardı.

İktidar valisini yalnız bırakmıştı!

İsrail’in Mescid-i Aksa saldırılarından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek Avrupa’nın en büyün sinagogu olan “Edirne Büyük Sinagogu”nun kullanımıyla ilgili kısıtlama kararı alan ve bunu kamuoyuna, “İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu. Biz de onların mezarlıklarının etrafını temizliyor, projelerini kurula gönderiyoruz. Buradaki tadilatı sona gelen sinagog sadece müze olarak tescil edilecek” şeklinde duyuran, daha sonra ise özür dilemek zorunda bırakılan Edirne Valisi Ali Şahin’i, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Charles Hunter ziyaret edip kutlamışlardı. Hunter, Edirne’de restorasyonu devam edilen Büyük Sinagog’da yapılan çalışmaları hayranlıkla izlediğini vurgulamıştı. Doğruları konuşan ve milli vicdana tercümanlık yapan valisini, Siyonist odaklara satan bir iktidar elbette yıkılıp derbeder olacaktı.

Barzani: ‘Kürdistan’dan asla geri adım atmayacağız’ diye küstahlaşmıştı

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, bağımsızlık ve referandumdan geri adım atmayacaklarını vurgulamıştı. Barzani, “yüz IŞİD, bin IŞİD de gelse Kürdistan bölgesinin bağımsızlık ve referandum süreci devam edecektir” diye çıkışmıştı. IKBY’nin Selahaddin (Masif) ilçesindeki başkanlık sarayında Ayn el Arap’tan dönen Peşmerge komutanlarıyla bir araya gelen Barzani Peşmerge’nin yaptıklarıyla dünyaya “nam saldığını” haykırmıştı.

PYD’yi ABD silahlandırmaktaydı!

ABD Dışişleri bakanlığı, ABD’nin Suriye’de PYD’ye doğrudan Amerikan silahı sağlamadığını, ancak “Net olmak gerekirse, ABD, PYD de dâhil Kobani’yi savunan IŞİD karşıtı güçlere, sahada IŞİD’e karşı mücadeleyi sürdürmeleri için sahip olmaları gereken malzeme miktarının tehlikeli biçimde azaldığını görüp havadan malzeme ve mühimmat desteği sağlanmıştır” diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştı.

İngilizlerin AKP ile İşgal pazarlığı!

İngiltere Başbakanının iki gün süren Türkiye ziyareti için çantasında IŞİDle mücadele adı altında “Irak ve Suriye işgali, İngiliz savaşçılar ve havayollarının yolcu listeleri” gibi maddeler olduğu ve Cameron’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmeyi umduğu medyaya yansımıştı! İngiltere Başbakanı David Cameron’ın iki günlük Türkiye ziyareti ve ziyarette gündeme gelebilecek konulara ilişkin haberler İngiliz basınında geniş yer almıştı. İngiliz basını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşecek Cameron’ın ziyaretinde İngiliz savaşçıların Suriye’ye geçişlerini önlemek için Ankara’ya daha fazla işbirliği çağrısında bulunacağını yazmıştı. Times gazetesi, “Cameron’ın Başbakan olduktan sonra yaptığı ikinci Türkiye ziyaretini, savaşçı olduğundan şüphelenilen kişiler hakkında daha fazla istihbarat paylaşması konusunda Ankara’yı uyarmak için kullanacağını” hatırlatmıştı. Gazeteye konuşan İngiltere Başbakanlık yetkilisinin, “Cameron, Türklerle İngiliz savaşçılar ve İngiltere vatandaşlarıyla ilgili daha iyi bilgi alışverişi yapılmasını konuşacak” dediği aktarılmıştı. İngiliz Daily Telegraph gazetesi de ziyarette IŞİD’le mücadele adı altında Irak ve Suriye işgalinin detaylıca görüşüleceğini aktarmıştı. Kısaca Türkiye Batı’nın çıkarlarını korumak üzere Irak ve Suriye’ye sokulmaya çalışılmakta ve bu maksatla AKP iktidarının sırtı sıvazlanmaktaydı.

AKP’nin görevi halkı avutup oyalamaktı!

Bütün bunlar yaşanırken Cumhurbaşkanı da dahil, AKP iktidarının tek görevi halkımızı avutup oyalamaktı. Abdullah Öcalan: “Ben İmralı’ya getirilmeden bu denli etkin ve yetkin konumda değildim. İmralı’ya getirilerek ağırlığım ve saygınlığım artmıştır” diyerek acı gerçeği açığa vurmuşlardı. Ama “davul tozu” cinsinden kuru sıkı laf edebiyatıyla uğraşan ve “Kahraman Başbakan!” imajı oluşturmaya çalışan Ahmet Davutoğlu: “Paralelciler (Gülen Cemaati) örgütle (PKK ile) birlikte hareket ediyor” diyerek kendi aklınca suçu başkasının sırtına yıkmaya çalışmaktaydı. Yahu, bu PKK ile resmen müzakere yürüten ve Türkiye’yi çözüm süreci diye bölünmeye sürükleyen asıl sizin iktidarınızdı!

BDP’li Sırrı Süreyya Önder: “Sn. Öcalan’ın hazırladığı ‘çözüm ve uzlaşma taslağı’ içindeki özerklik ve genel af konularını Hükümet’le görüştük” diyerek gizli ve kirli hıyanetleri açığa vurmakta, Başbakan Davutoğlu ise “Bu tür konuların basın önünde tartışılması ve henüz üzerinde mutabakat sağlanmamış başlıkları gündeme taşımanın sürece katkısı olamaz!” şeklinde itiraz ve itiraflarda bulunmaktaydı. Sivil PKK BDP’nin eş başkanı Selahattin Demirtaş “İç güvenlik paketine karşı halkı sokağa dökmekle” Hükümet’e tehditler yağdırmakta, Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu sözleri kınamakla uğraşmaktaydı. Anlayacağınız, senaryoyu Siyonist odaklar yazmakta, figüranlar sadece rollerini oynamaktaydı.

Batı Kürt kartını ilk sıraya niye almıştı?

Emekli General Haldun Solmaztürk, Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelerin ve ABD’nin bölgeye dönük hamlelerinin asıl Türkiye’yi ilgilendirdiğini açıklamıştı. Ortadoğu’da İsrail’in yanında, bölge ülkeleriyle uzun süre kavgalı kalacak bir Kürt devletinin inşa edilmek istendiğini belirten Solmaztürk, “Böyle bir Kürt devleti her zaman Batı’ya mahkûm olacaktır. Bu uzun süredir Batı’nın planları arasındadır. Bu konuda 1. Dünya Savaşı’nda alınmış bir karar da vardır. Balfour Deklarasyonu, Sykes-Picot Anlaşması ile birlikte ele alınmalıdır. Bu tür temel siyasi kararlar bir kere alındıktan sonra gelişmeler ışığında uzun vadeli temel siyasetlere ve stratejilere kaynaklık yapmaktadır.

Ancak Lozan ve sonraki dünya koşullarının “Kürdistan”ın kuruluşuna fırsat tanımadığını, ama İsrail’in kurulduğunu söyleyen Solmaztürk şunları vurgulamıştı:

“Şimdi bölgedeki son gelişmeler, büyük ölçüde AKP hükümetlerinin basiretsiz, ideolojik ve miyop siyasetleri nedeniyle bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşunu hızlandırmıştır. Kobani olayının medya ve Batılı siyasetçiler tarafından kasıtlı olarak çerçevesinin ötesinde ele alınması ve büyütülmesinin sebebi, bu fırsata uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek, kamuoyunu hazırlamaktır. Her şeyi sessizce ama yakından takip eden İsrail’in başbakanının ‘Kürtlerin hayallerini desteklemeliyiz’ çıkışı dikkat çekicidir, ciddiye alınmalıdır. Bölgedeki tüm devletleri küçültecek ve zayıflatacak, kuvvet dengesini kökünden ve kalıcı olarak İsrail lehine değiştirecek bir Kürt devletine gidecek her gelişmeye Batı tarafından destek sağlanacaktır. Irak ve Suriye parçalanmıştır, şimdi Türkiye sıradadır.”

‘Açılım’ sürecini yeniden canlandırmak amacıyla AKP-HDP arasında yapılan görüşmelerde Öcalan’a giden heyetin genişletilmesi ve açılımı ‘İzleme Heyeti’ oluşturulması konularında anlaşmaya varılmıştı.

Hükümet ile HDP heyeti arasında yapılan görüşmelerin ayrıntıları da ortaya çıkmaya başlamıştı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın HDP heyetine “Öcalan bizimle aynı görüşte” dediği ortaya çıkmıştı. Akdoğan’ın “rüştünü ispatlamış” gazeteci ve akademisyenlerin süreci izleyecek heyette bulunmasını istediklerini belirtmesi anlamlıydı.

Gittiği her yeri bölen Ahtisaari yine Türkiye’ye yollanmıştı!

“Gittiği her ülkeyi bölmekle” tanınan eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari yine Türkiye’ye yollanmıştı. Ahtisaari’nin Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin “açılım” sürecinin yeniden ele alınacağı ve ABD’nin Kürt konusunu gündeminde ön sıralara aldığı bir dönemde Türkiye’ye gelmesi anlamlıydı.

5 arkadaş Öcalan’a sekreterlik yapacaktı!

HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüşmesinin ardından İmralı’ya gidişle ilgili problem olmadığını vurgulamıştı. Buldan, adaya gidecek 5 mahkûmun aynı zamanda Öcalan’a sekreterlik yapacağını da açıklamıştı.

ABD ‘eğit-donat’a Kandil’i de katmıştı

Türkiye’ye eğit-donat konusunda ‘PYD’yi de dahil et’ baskısı yapan ABD’nin, PYD görüntüsü altında PKK’lılara eğitim ve donatım desteği vereceği saptanmıştı. TSK’da bu konuda çok ciddi rahatsızlık vardı. ABD’nin, Irak’ın kuzeyindeki Peşmerge ve Irak ordusuna yönelik eğitim ve donatım faaliyetine PKK’yı da dahil etmesi Türkiye’ye düşmanca bir tavırdı. ABD’nin, PYD görüntüsü altında PKK militanlarına eğitim verip, ağır silahlarla donatacağı anlaşılmaktaydı. ABD’nin ‘eğit-donat’ kapsamına PKK’yı da almaya çalışması, başta TSK olmak üzere Türkiye’nin itirazıyla karşılaşmıştı. ABD eğit-donat konusunda Irak’ta harekete geçmiş, Peşmerge ve Irak Ordusu’na yönelik eğitimler başlamıştı. Yakında bu kapsama PKK da alınacak, ABD için PKK resmen terör örgütü olduğu için bunu PYD görüntüsü altında yapacaklardı. Ancak eğitim verilecek ve ağır silahlarla donatılacak olanlar Ayn el Arap’taki PYD’liler değil, Kandil, Hakurk, Avaşin, Basyan gibi kamplardaki PKK militanları olacaktı. Bu kamplar da doğrudan Türkiye’ye hedef alan saldırıları gerçekleştiren PKK’lıların kaldığı kamplardı.

Bu arada Martin Dempsey, Barzani ile buluşmuşlardı!

Irak’ta bulunan ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey, Bağdat’tan sonra Erbil’e geçerek Barzani ile buluşmuşlardı. Görüşmenin Dempsey’in Irak’a Amerikan askeri birliğinin sevk edileceğini açıklamasının ardından yapılması anlamlıydı. Irak’ın batısındaki birçok bölgeyi elinde bulunduran IŞİD’e karşı atılacak yeni adımları görüşmek üzere Irak’a gelen ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Erbil’de Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani, Başbakan Neçirvan Barzani, Peşmerge Bakanı Mustafa Seyid Kadir ve İçişleri Bakanı Kerim Şengali ile ortak görüşmeler yapmışlardı.

Batı’nın şantajı: Ya PKK’ya özerklik tanıyın veya darbeye hazırlanın!

DEP milletvekiliyken Leyla Zana, Orhan Doğan ve Hatip Dicle’nin tutuklanması üzerine yurt dışına çıkan ve yirmi yıldır ülkesinden uzakta yaşayan Zübeyir Aydar çözüm süreci aşamalarını, Batı’nın kendilerine karşı tavrını, hükümetin tutumunu, darbe konusunu, Gülen grubuyla ittifak iddialarını Hüseyin Yayman’a açıklamıştı:

– Öcalan son dönemde üç defa ‘darbe mekaniğinden bahsetti’ bunun anlamı nedir?

Darbe her zaman parlamento feshedilerek yapılmaz. Bu eski bir döneme dair bir algı. 28 Şubat’ta meclis kapandı mı? (Hayır..) Ortadoğu’da yeni bir dinamik gelişiyor. ‘Ilımlı İslam egemen olacak. AKP modeli bölgeye gelecek’ tezi tutmamıştır. Mısır tecrübesinden sonra ordular üzerinden yeni bir düzen kurulmaya başlanmıştır.

– Türkiye’de de böyle bir durum görüyor musunuz?

Asker basına müdahale etmeye başlamıştır. Kamuoyunu dizayn etmeye çalıştığı açıktır. Bazı basın merkezlerini arayıp ‘şöyle yazacaksınız’ dedikleri konuşulmaktadır. Mesele Kobani sürecinde Aynel Arap ifadesi Genelkurmay çıkışlıdır. Ordu yeniden belirleyici biçimde kendini göstermeye başlamıştır.

– Yeni vesayetin geldiğini siz buradan görüyorsunuz, vesayetle mücadele eden Erdoğan görmüyor mu?

Görüyor mu, görmüyor mu, ya da ne kadar görüyor? bunları bilmiyorum. Aslında çok da önemli değil. Ama ben şunu söylüyorum. Hükümetin önünde MGK’da ‘Bırakın biz PKK’yı yok edelim. Elimizi serbest bırakın’ diyorsa bu hükümete kumpas hazırlığıdır. Bunu söyleyenler iktidara tuzak kurup onu tasfiye etmek istiyorlardır. Bu tezleri hükümete getirenler ‘darbe dinamiğinin’ mensuplarıdır.

– Bunu biraz açar mısınız?

Darbe dinamiği denilen konsept şudur. Hükümetin önüne ‘kağıt üzerinde bir plan koyup, biz PKK’yı imha ederiz’ diyenler, ki bu 2011’de Gülenciler ve başkaları tarafından ortaya atıldı. Hükümette bu tuzağa takıldı, Hükümet, Cemaat üzerinden çıkmaz yola sokulmaktadır.

– Güvenlik güçleri bunu yapamaz mı?

Yapamaz. PKK’yı imha edeceğiz derken ekonomi çöker. Yeniden 90 konseptine dönülür. Bu süreç Erdoğan’ı tasfiyeye dönüşür. Bu tezleri dile getirenler Türkiye’yi Balkanlaştırmak istiyorlar.

– Darbe mekaniğine dönersek?

Geçmiş darbelere bakıldığında toplumun nasıl hazırlandığını biliyoruz. Darbenin gelişini siz fark etmezsiniz. Halk adım adım buna hazırlanır. Türkiye’de de ordu yeniden kurtarıcı olsun diye bir zemin hazırlanıyor.

– ABD ve Batı buna destek çıkar mı?

Mısır’da nasıl destek verdilerse Türkiye’de de destek verirler. Türkiye ordusu son dönemde darbe yapmadıysa destek alamadığı için yapamamıştır. Yoksa çok rahatlıkla yapardı.

– Türk Ordusunun yeni bir darbe yapma ihtimalini görüyor musunuz?

(Bir an duraksıyor) Evet görüyorum. Şartları olgunlaştırırlarsa tereddüt etmeden darbe yapacaktır!

– Hükümet darbe mekaniğine teslim olmaması için ne yapmalı?

Türkiye ne kadar demokratikleşirse darbe mekaniğinden o kadar uzaklaşır. Darbeyi engellemenin yolunun Kürt barışından geçtiği unutulmamalıdır.

Yani, “ya PKK’nın planına razı olup özerklik kılıfıyla Güneydoğu’yu gözden çıkaracaksınız, veya bir askeri darbeye hazır olacaksınız!” mesajı Zubeyir Aydar ağzından aslında Batı’nın şantajıdır.

Cizre’de PKK, Polis ve Jandarma Araçlarını yakmıştı!

Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’nın gençlik ve asayiş yapılanması olduğu belirtilen YDG-H ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıkmıştı. Örgüt mensupları, emniyet ve jandarma binaları ile bazı askeri tesislere uzun namlulu silahlarla saldırıda bulunarak polis ve jandarma araçlarını el yapımı patlayıcılarla yakmıştı. Daha önce 2 kez saldırıya uğrayan bir öğrenci yurdu da üçüncü kez kundaklanmıştı.

Mardin’in Nusaybin ilçesinde kullanılmaya hazır 24 adet molotof kokteyli yakalanmıştı. Mardin Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada “Nusaybin ilçesinde polis ekipleri tarafından yapılan çalışmalar kapsamanda; güvenlik güçlerine ve araçlarına yönelik saldırılarda kullanılmak üzere hazırlanmış, 24 adet kullanıma hazır molotof şişesi ele geçirildiği açıklanmıştı.

ABD’den PKK’ya ‘kara gücümüz olun’ teklifi yapılmıştı

MİT yöneticilerinin Oslo’da PKK ile yaptığı görüşmelerde Amerikalıların ve İngilizlerin devreye girmiş olabileceğini belirten AKP Genel Başkan Yardımcısı M. Ali Şahin, ABD’nin Kandil ile gizlice görüştüğünü de ağzından kaçırmıştı!

Oysa kendileri Devlet’i PKK’nın ayağına taşımışlardı

Açılım sürecinde yeni bir aşamaya geçen AKP hükümeti, HDP milletvekilleriyle birlikte Devlet’i temsilen bir heyeti Kandil Dağı’na gönderme hazırlığındaydı. AKP, Öcalan’ın:“Kararlı olunmazsa kaos derinleşir” şantajına boyun eğmiş durumdaydı. İmralı heyetinden yapılan yazılı açıklamada Öcalan’ın, “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı” konusunda Devlet heyetiyle mutabık kaldığı vurgulanmıştı.

Sevr’in son aşamasına yaklaşılmıştı!

2014 Ekim’indeki uzun MGK’yla ilgili yeni bilgilere ulaşılmıştı. Oldukça hacimli çantalarla toplantıya katılan askeri kanat iktidara terör bölgesinde yaşanan olaylar ve “çözüm süreci” ile ilgili oldukça önemli uyarılarda bulunmuşlardı. “Sabrın da bir sonu var” mesajı iktidara açık bir lisanla hatırlatılmıştı. Bizzat Hükümet kaynaklarından elde edilen bilgilere göre:

TSK kanadı, terör bölgesinden gelen tüm bilgileri hükümetin önüne yığmıştı. Yaşanan ayaklanmaların ardından daha büyük sıkıntılarla karşılaşacağımızın altı çizildikten sonra, “Doğu ve Güneydoğu’da şehirlerimiz kopma noktasına gelmiş bulunuyor!” uyarısı yapılmıştı. Sözde kantonların sözde temsilcileri ile yapılan görüşmelerden dolayı duyulan rahatsızlık ve sakıncalar da net bir dille hatırlatılmıştı. “Çözüm Süreci”nin başından bu yana askerin tavrı tekrar vurgulanmış, yaşanan acı gerçekler yine belgeleriyle iktidarın yetkililerine aktarılmış, acilen tedbirlerin yürürlüğe konulması çağrısı yapılmıştı: “Daha sıkıntılı dönemlere giriyoruz. Artık sokaklarda insanlarımız kalleşçe infaz ediliyor. Sabrında elbette bir sonu ve sınırı vardır!”

Bu arada ABD Başkan Yardımcısı Yahudi-Siyonist Joe Biden özellikle İstanbul’da yoğunlaşmış Ankara’ya göstermelik uğramıştı. Ahmet Davutoğlu ve ardından Recep Erdoğan ile çalışma yemekleri dışında, Türkiye düşmanı bazı bildik simalarla yoğun görüşme trafiği başlatmıştı. Biden ve Obama’nın özel temsilcisi General Allen’ın ve en sonda eğit-donat için gelen ABD askeri heyetinin Ankara’da devlet koridorlarında ve Genelkurmayca nasıl sopalandığı hatırlanırsa Joe Biden’in Ankara kuşkusu daha iyi anlaşılacaktı. Bu yüzden Biden, Ankara’ya gelmekten sakınıp, elemanlarını onun için İstanbul’a ayağına çağırmıştı.

Başkente devlet koridorlarına gelen sağlam bilgilere göre, bizimle eğit-donat için müzakere eden ABD, PYD-PKK ve Peşmerge unsurlarına eğitim vermeye çoktan başlamıştı. Hatta, Amerikalılar Almanya’da da Peşmerge kılığında PKK’lıları eğitime almıştı. Eldeki somut verileri en ince detayına kadar değerlendirmeye tabi tutan Devlet koridorları, ABD’nin Peşmerge’yi Türk topraklarında eğit-donat kapsamına alınması baskısını, “PKK’yı meşrulaştırma ve ileride yapılacak resmi görüşmelere terör örgütünü masaya resmi güç olarak oturtma hamlesi” olarak okumuşlardı. Oysa NATO’nun 2013’te Belçika’da düzenlediği bir askeri toplantısında KCK-PYD -PJAK-PKK ve KONGRA-GEL’in terörist unsurlar olduğu kabul edilerek dokümanlara yazılmıştı. Ayrıca aynı bilgiler EUROPOL’ün 2014’te hazırladığı rapor ve bültenlerde de vardı. Türk topraklarında Biden’in talimat verdiği yerde görüşme talebini kabul eden “dünya liderleri”(!) Erdoğan ve Davutoğlu, bunlardan habersiz olamazdı; değillerse de yakın zamanda kulaklarına fısıldanacaktı!” şeklindeki saptama ve uyarılar yerden göğe haklıydı.

PKK’ya meşruiyet ve Kürdistan’a resmiyet için dayatan AİHM’den Alevilere cemevi kıyağı çıkmıştı!

Dünya Müslümanları lehine hiçbir karara imza atmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden yine skandal bir karar çıkmıştı. Türkiye’deki çoğunluğun uğradığı hiçbir haksızlığı savunmayan AİHM, Alevi Müslümanları kışkırtmak üzere Türkiye’yi suçlamıştı. AİHM, Türkiye’de cemevlerinin statüsüyle ilgili kararında Alevilere “ayrımcılık” yapıldığını açıklamıştı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı tarafından 2010 yılında yapılan başvuru ile ilgili olarak Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ayırımcılığın yasaklanması” ile ilgili 14. maddesini ihlal ettiğine karar kılmıştı. Tazminat ile ilgili kararını ileri bir tarihte vereceğini belirten AİHM, Türk hükümetinden 6 ay içinde kararın gereklerini nasıl yerine getireceğine dair görüş bildirmesini buyurmuşlardı, bizdeki yüksek mahkemeler de hemen gereğini yapmışlardı. Ve tabi sormak lazımdı: Kanunlarımız AB’den geldiğine göre TBMM ne işe yarardı?

Öcalan eve çıkarılacak, çözüm sürecinde cesur(!) adımlar atılacaktı!?

Çözüm sürecinde flaş bir adım atılacak; Öcalan ev hapsine çıkarılacaktı! Kulislere yansıyan çözüm sürecinde adım adım izlenecek yeni yol haritasında şunlar vardı:

• Bu yeni süreçte diyalog aşamasından müzakere aşamasına geçilecek somut adımlar atılacaktı.

• Bu adımların en önemlisi de Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ev hapsine çıkarılmasıydı. Al Jazeera’nın haberine göre, Öcalan’ın ev hapsini geçireceği yer şimdilik Adalet Bakanlığı’na bağlı İmralı Adası’nda bulunan Mete Tesisleri olacaktı.

• Süreçte yeniden bir tıkanmanın olmaması durumunda, taraftarların talepleri “müzakere süreci dönemi”nde tek tek hayata geçirilip uygulanacaktı.

Al Jazeera Türk’ün edindiği bilgilere göre, üzerinde anlaşma sağlanan önemli adımlar şunlardı:

1. HDP heyetine Hatip Dicle ve Ceylan Bağrıyanık dahil olacaktı.

2. Öcalan Kandil’e ‘mutlak eylemsizlik’ çağrısı yapacak, Kandil ise çağrıyı değerlendirip kararını açıklayacaktı.

3. Öcalan’ın çalışmalarına yardımcı olacak beş mahkûmdan oluşan sekretarya kurulacaktı. (İmralı’daki mahkûmlar yerine yeni mahkûmlar taşınacak, bunlar araştırma yapacak, kayıt tutacak ve Öcalan’ın yardımcıları olarak çalışacaklardı. Bu mahkûmlar örgütün cezaevlerindeki önemli isimlerinden oluşacaktı)

4. İzleme Kurulu oluşacaktı. (16 kişilik akil insanlar ve dışarıdan üç isim olacaktı. Bu isimlere Öcalan’ın onay vermesiyle birlikte kısa süre içinde kamuoyuna açıklanacaktı.)

5. Ağır sayılan PKK militanı hasta mahkûmlar serbest bırakılacaktı.

6. Öcalan ev hapsine alınacaktı. (Adalet Bakanlığı’na bağlı İmralı Adası’nda bulunan Mete Tesisleri hazırlanmaktaydı.)

7. Gazeteciler İmralı’ya giderek Öcalan ile görüşme imkânı bulacaktı.

8. Öcalan, silahsızlanma çağrısı yapacaktı. (Çağrıyı Kandil uygun bulursa örgüt militanları Türkiye’ye gelerek siyasete katılacaktı.)

9. Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) değişiklik ile geri dönüş yasası Meclis’e sunularak çıkarılacaktı.

10. Türkiye’nin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki bazı maddelere koyduğu çekinceleri kaldıracaktı. (Böylece özerk Kürdistan’a resmiyet kazandırılacaktı.)

11. Genel af çıkarılacak, PKK anarşistleri, Özerk federatif Kürdistan’ın “öz savunma ve güvenlik gücüne” katılacaktı!

“ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın İstanbul’da AKP kurmaylarına verdiği “PYD’yi de eğitin” talimatını yazmıştık. Hükümet kaynaklarından, perşembe günü 7 saat gibi uzun bir sürede gerçekleşen YAŞ toplantısında bunun gündeme gelip gelmediğini sorduğumda: YAŞ’ta askerin eğit-donat kapsamında yürütülen çalışmalarla ilgili Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bilgi aktardıklarını ve karşı çıktıklarını” hatırlatmışlardı. Bu arada askeri kanadın; PYD’ye Türk askeri tarafından eğitim verilmesine kesinlikle karşı çıkarken, bazı belgeleri ve fotoğrafları masaya koyduğu da anlatılmıştı. Davutoğlu’na yakın kaynakların verdiği bilgiye göre; asker, PYD eş başkanı Salih Müslim’in Öcalan ile çekilen fotoğraflarının yanı sıra Müslim’in son günlerde terörist Murat Karayılan ve diğer elebaşı bazı teröristlerle çektirdiği samimi fotoğrafları ortaya koymuş ve bunların kapsamlı bilgisini sunmuşlardı. “PYD/PKK birlikteliği belgeli ve fotoğraflı ispatlanırken, Türk subayı, PYD/PKK unsurlarına eğitim veremez” kanaati kesin bir dille Davutoğlu’na açıklanmıştı. Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, eğit-donat kapsamında Kırşehir Hirfanlı’da, ÖSO’ya Türk-ABD askerleri tarafından eğitim verilmesine ve buna karşılık Kuzey Irak’ta Peşmerge ve Irak ordusuna, ABD askeri tarafından verilen eğitime Türk askerinin “gözlemci” olarak katılmasına sıcak baktığı bilinip durmaktaydı.”[1]

Şimdi Ordumuza, yani Milli onurumuza sahip çıkmanın tam zamanıydı!

TSK’nın AKP’ye yönelik beş uyarı ve itirazı haklıydı ve tarihi bir adımdı:

Tarihi ve talihli bir gelişme olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) hükümetin izlediği ve kendilerini de ilgilendiren politikalara 5 konuda itiraz ettiği anlaşılmıştı. “Açılım” sürecine “kırmızı çizgi” konulmasını isteyen askerlerin, terörle mücadelede yasal düzenleme ve güvence istediği ortaya çıkmıştı. Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığına bağlanmasına karşı olan askerlerin bunun terörle mücadelede zaaf yaratacağı görüşünde olduğu vurgulanmıştı. Askerlerin Suriye’ye kara harekâtı yapılmasına ve Türk ordusunun Suriye’ye sokulmasına kesin bir şekilde karşı çıktığı kulislere yansımıştı. TSK’ya kurum dışından müdahalelere de itiraz ettikleri ayrıca bedelli askerliğin yanlış olduğunu da hükümete ilettikleri yazılıp konuşulmaktaydı.


[1] Ahmet Takan, 29.11.2014, Yeniçağ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/nisan-2015/pkk-hizmetkari-mi-islam-

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi