PALAVRA POLİTİKALARININ PATİNAJA BAŞLAMASI
Doğu Akdeniz’de sismik araştırmalar yapan Oruç Reis Gemisi, NATO nezdinde başlayan müzakereler çerçevesinde Antalya Limanı’na geri çağrılmıştı. Bir aydır, bölgede araştırmalarını sürdüren Oruç Reis Gemimizin, aniden kablolarını toplayarak geri dönmüş olması kafaları karıştırmıştı. Çünkü en azından Eylül 2020 sonuna kadar Doğu Akdeniz’deki arama tarama çalışmalarını sürdüreceği kararlaştırılmıştı. Erdoğan iktidarının bu ani tavrı; “Bölgesel sorunların barışçıl çözümü kapsamında atılmış bir adım” olarak izaha çalışması bizce tutarsız bir yaklaşımdı ve açıkça bir geri adım atılmıştı. Daha önce Erdoğan’ın, tamamen iç politikaya yönelik kurusıkı balonları da artık patlamaya başlamıştı. Ve bu kafalarla Milli çıkarlarımız korunamazdı!.. Yunan Cumhurbaşkanı’nın tam da böyle bir sırada ve Türkiye’ye meydan okurcasına, hem de askersiz ve silahsız olması gereken Meis Adası’na, üstelik askeri bir helikopterle çıkarma yapıp asker selamlamasının… Ve Oruç Reis Gemimizin görev sahasından alınıp Antalya Limanı’na çekilmiş olmasının hâlâ taviz değil de taktik gibi sunulmaya çalışılması, Milletin aklını ve irfanını hafife almaktır, alay konusu yapmaktır.
10 Eylül 2020 tarihinde NATO Karargâhındaki Türkiye ile Yunanistan heyetleri arasındaki teknik görüşmede, “Askeri unsurlar arasındaki muhtemel çatışmaların engellenmesine yönelik tedbirlerin ele alındığı” bir toplantı yapılmıştı. Yunanistan’ın AB, ABD, İsrail ve NATO’ya güvenerek şımarık tavırlarını giderek arttırdığı ortaya çıkmıştı. AB’nin görevi ve yetkisi dışındaki bir tavırla Akdeniz’de Yunanistan’ın tarafını tutmasına ve Türkiye’ye yönelik tehditvari yaptırım çıkışmalarına rağmen, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hâlâ “Biz diyalogdan yanayız…” türü gevşek ağızlı yaklaşımı Yunan tarafının cesaretini arttırmaktaydı.
Böylece Türkiye, Akdeniz ve Ege’deki bütün haklarından mahrum bırakılmaya ve sadece kıyı boylarına hapsolunmaya çalışılmaktaydı. Bu olayda Yunanistan sadece bir figürandır; arkasında bütün Avrupa, Amerika, İsrail, hatta Rusya bulunmaktaydı. Lozan Anlaşması sırasında Yunanistan’a bırakılan 12 Ada’nın “Kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge” kavramları henüz gündeme taşınmamıştı. Üstelik Yunanistan’ın, Lozan’a aykırı olarak bu adaları silahlandırmış olması, Türkiye’nin caydırıcı ve inandırıcı bir diplomasi atağı başlatıp Yunanistan’ı uyarması için tam bir fırsat iken, maalesef Erdoğan iktidarı nedense böyle bir adım atmamıştır. Oysa bu haklı girişimin arkasından; kıyılarımıza bir taş atımı mesafesindeki bu adalara, milli savunmamıza tehdit oluşturduğu gerekçesiyle fiili müdahale hakkı bile doğmuş olacaktı. Ama bu diplomatik uyarı yapılmadan kalkışılacak bir müdahale, bizi haksız konuma taşıyacaktı.
..
MAKALENİNN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…