Anasayfa » HAYDİN FELAHA!

HAYDİN FELAHA!

Yazar: yonetici
0 Yorum 281 Görüntüleyen

HAYDİN FELAHA!

 

Saadet Partisi sonunda, 24 Haziran 2018 seçimleri için Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Rabbim hayırlara vesile kılsın ve en başarılı sonuçlara ulaştırsın. Amin. Keşke vicdanlarımızı sızlatan yanlış arayışlar; davamıza, Hocamıza ve camiamıza hıyanet etmiş insanların peşinden koşmalar hiç yaşanmamış olsaydı… Ama artık bunlar geride kaldı. Şimdi tüm Milli Görüşçülerin ve bütün vicdan ve vatan ehlinin görevi önümüzdeki şu bir ayı en verimli şekilde değerlendirmeye bakmak; Hak davamızı ve farkımızı anlatmak ve adayımızın bir oy fazla alması için çalışmaktır. Çok Şükür ki, Abdullah Gül’den sonra, aynı ayardaki bir başka dava kaçkını Abdullatif Şener’in SP’nin Cumhurbaşkanı adayı yapılması hesapları da yarım kalmıştı. Ve artık isimler üzerinde değil, Milli Görüş’ün kurumsal kimliği ve Erbakan Hocamızın siyasi dava emanetine sahiplik istikametinde yoğunlaşmak lazımdı.

Milli Görüş’ün sadıkları, zaten manen ve vicdanen, peşinen kazanmıştır. Bunun yanında, kalplerin Allah’ın elinde olduğu unutulmadan, her aileye ve her gönüle uğrayıp, insanlarımızın vicdan kapılarını çalma zamanıdır.

Artık konuşmacılarımızın; Milli Görüş iktidarlarının ve Aziz Erbakan Hocamızın bu ülkeye kazandırdıklarını, Adil Düzen programlarını, İslam Birliği için gerekli kurumları, Batıl düşünceli iktidarların yanlış ve yıkıcı politikalarını halkımıza hatırlatıp, kurtuluş kapısını göstermeleri, bizlerin de bu gerçekleri herkese ve her kesime ulaştırma gayreti tarihi ve talihli bir fırsattır.

“Haydin Felaha!” başlığı atmamız bundandır. Çünkü Milli Görüş camiası olarak Hak’kın hatırı ve halkın rahatı için yola çıkılmıştır ve herkesten önce kendi Milli ve Manevi sorumluluklarımızdan kurtulmamız ve uhrevi felaha ulaşmamız lüzumu ve şuuruyla davranmalıdır. Cahili kriterlere ve nefsani ölçülere takılıp kalmamalı, “Zaten kazanamayız, rakiplerle başa çıkamayız!” saplantılarından da kurtulmalıdır.

Kur’an’ın Hz. Peygamber (SAV) Efendimize emir buyurdukları gibi, bu hayırlı tebliğ ve teklife öncelikle yakın çevremizden, dost ve arkadaş kesiminden başlanmalıdır. Özellikle ulaşmak istediğimiz akraba ve tanıdıkların listesini çıkarmalı, hem hâl hatır sorup gönüllerini almak, hem de niye Saadet Partisi’ne oy vermeleri gerektiğini kısa ve samimi cümlelerle anlatmak lazımdır ve umarım çok etkili olacaktır. Biliyorsunuz, tebliğde teklif ve tavsiye vardır, ama tartışma yasaktır ve zararlıdır. Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek ve bu girişimlerimizin bereketli sonuçlarını devşirmek olmalıdır.

Artık laf değil icraat zamanıdır. Gayrı tebligat ve fikri cihat zamanıdır. Haydi, Kur’an yoluna, vatan aşkına ve Erbakan’ın aziz davası ve hatırası hatırına sorumluluklarımızı kuşanmak zamanıdır.

• Çünkü biz HAK’tan tarafız… Akla, vicdana ve Kur’an’a uygun doğruların, İslam’a ve insanlığa yaraşır duyguların savunucularıyız.

• Biz hukuktan tarafız… Her türlü kişi, parti ve rejim diktatörlüğüne karşıyız. Adil ve asil bir nizamın yolcularıyız…

• Biz hayırdan tarafız… Küfürden, kötülükten, şerden ve zararlı olan her şeyden uzak duranlarız…

• Biz huzurdan tarafız… Kamplaşmadan, kutuplaşmadan, kaos ve kargaşadan ve kardeş kavgasından şiddetle kaçınanlarız…

• Biz halktan, hürriyet ve hoşgörü ortamından tarafız… Birbirinden farklı ve aykırı da olsa ülkemizdeki her din ve görüşten, ayrı kültür kökenden herkesin ve her kesimin temel insan haklarına ve hayat tarzına saygılıyız ve sahip çıkarız. İnsan olan herkesin can, mal ve namus emniyetini, din ve düşünce hürriyetini sağlayıp koruyacak bir düzeni ve dönemi arzulayanlarız…

• Biz refahtan, Milli ve yerli kalkınmadan tarafız… Hazır yiyici, borçla geçinici, faizci ve rantiyeci, sömürge zihniyetli, geleceğimizi ve güvenliğimizi yabancılara ipotek edici iktidarlardan farklıyız… Milli Görüş iktidarlarını ve Erbakan icraatlarını bu iddialarımıza şahit tutarız…

Haydi canlar… Gayret bizden, muvaffakiyet Rabbimizden olacaktır. Görevimiz besmele çekip başlamaktır, başarı Cenab-ı Hak’tandır. Bu Başkanlık seçimlerinin milletimize, devletimize ve tüm İslam ve insanlık alemine hayırlı olması ve kutlu sonuçlar doğurması duasıyla…

Bizim; “Sn. Abdullah Gül’ün Siyonist merkezlerin bir tertibi ve teşviki sonucu aday yapıldığı” yolundaki iddialarımıza karşı çıkan ve bize haksız hücumlara kalkışan dostlara bir kez daha hatırlatalım:

İYİ Partili Ümit Özdağ, kendisini arayıp, Abdullah Gül’ün neden aday olması gerektiğini söyleyen bir kişiyle ilgili, “Kendisini Türk iş dünyasının temsilcisi olarak tanıtan kişiler tarafından arandım ve Gül’ün neden aday olması gerektiğiyle ilgili telkinler aldım. Kendisine de söyledim, herhalde kendisi (Türkiye’nin değil de, sanki) Mars’taki iş dünyasının temsilcisi (gibi davranmıştı)” itirafında bulunmuşlardı.

Halk TV’de yayına katılan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ Abdullah Gül’ün adaylık süreciyle ilgili çok önemli açıklamalarda bulunmuşlardı. Ümit Özdağ Abdullah Gül ile ilgili, “Gül bir proje olarak gündeme taşındı. Bu proje kapsamında Gül’ün paraşütle Erdoğan’a rakip olması için çok boyutlu baskı yapıldı. Hiç tahmin etmediğimiz şahıslardan ve odaklardan telkinlere muhatap olduk, İYİ Parti olarak. Fakat sayın Akşener çok sert ve kararlı bir şekilde “bu mümkün değil” diyerek, bu dayatmalara aldırmadı. Böylelikle Gül projesi doğmadan ölmek zorunda kaldı. Ne diyor saray ‘Gül bir FETÖ projesi’dir. Peki bu projeyi durduran ve ortadan kaldıran kim oldu, Meral Akşener… Peki iktidar halâ ne diyor; İYİ Parti bir FETÖ projesidir… Ama, bu tavır dökülen ve çözülen bir iktidar yapısını yansıtmaktadır” açıklamasını yapmıştı. O programda “Sizi arayan ve Gül’ün aday olmasını isteyen kişiler kimdi?” sorusuna ise Özdağ, “Birçok değişik ve şaşırtıcı güç odağından telkinler aldık; basından, kendisini iş dünyasının temsilcisi olarak tanıtanlardan… Hatta Türk iş dünyasının temsilcisi olarak kendini tanıtan birinden Gül’ün neden aday olması gerektiğiyle ilgili telkinler aldık. Bu kişi herhalde (Türkiye’nin değil de, sanki) Mars’taki iş dünyasının temsilcisi (gibi davranmıştı)” diyerek, iş dünyasından kendisini arayan kişinin kimliğini açıklamamış, ancak dolaylı olarak dış güçlerin ve Siyonist merkezlerin namı hesabına davrandığını vurgulamıştı.

“Abdullah Gül, hiç risk almadan, elini taşın altına koymadan ‘kurtarıcı’ olarak 24 Haziran’da muhalefetin tek Cumhurbaşkanı adayı olmayı bekledi… Ama işler istediği gibi gitmedi… Sonunda Abdullah Gül’ün “armut piş, ağzıma düş” stratejisi çöktü ve çöpe gitti…” diyen Hürriyet yazarı konuyu böyle aktarmıştı. Yazısına “Abdullah Gül siyasi mevta oldu!” başlığı koyan Ahmet Hakan, “Abdullah Gül hikâyesinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Kısacası, yaşanmadan biten bir maceraydı… Üstelik azıcık da saygısızca!” ifadelerini kullanarak şunları vurgulamıştı:

Yaşanmadan bitip sonlandı, üstelik azıcık saygısızca!..

“Eğer bir siyasetçi aynı anda:

– Hem CHP’lilerin hışmına uğramayı…

– Hem Akşenerciler tarafından topa tutulmayı…

– Hem Erdoğan’la arayı açmayı…

– Hem AKP kurmaylarından bir araba laf işitip katlanmayı…

– Hem FETÖ’cülerin kumpaslarına maruz kalmayı…

– Hem de kendisinden umut besleyenlerin hayallerini kırmayı başarmışsa, bu zat siyasetten hiç ama hiç çakmadığını kanıtlamış olmaktaydı. Aynı siyasetçi eğer bütün bunlara; kafayı bile çıkarmaya cesaret edememişken maruz kalmışsa… İşte o siyasetçinin “Siyasi mevta” olması kaçınılmazdı. Yani demem o ki; Abdullah Gül hikâyesinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Kısacası, yaşanmadan bitip sonlanmıştı… Üstelik azıcık da saygısızca!” diyen bu yazar, oysa daha birkaç gün öncesinde “Abdullah Gül’ü, yeni bir umut kapısı ve muhalefetin ortak adayı” olabileceği yorumlarını yapmaktaydı. Yani kendileri de “Medya mevtası” olup çıkmışlardı.

Bu sırada; İstanbul İl Gençlik Kolları Kongresi öncesi salon dışında toplanan halka hitap eden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan, “Tam bir kırılma noktasındayız. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle artık bir dönüm noktasına gelmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin ileriye atılım noktası olacaktır.” çıkışlarını yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından satır başları şunlardı:

– Siyaset özünde millete hizmet yarışıdır. Siyasetçinin var oluş gayesi de ülkeye millete ve elbette oyunu aldığı seçmene en güzel, en kaliteli şekilde hizmet yapmaktır. Siyaset ilkelerle prensiplerle belli değerlerle yapılan, yapılması gereken bir uğraştır. Ahlakı, ilkesi olmayan siyasetin ne ülkeye ne de millete faydası olacaktır. Rüzgâr gülü gibi esintiye göre yön değiştiren, eğilip, bükülen bir siyasi anlayış popülizmin bataklığında debelenmeye mahkûmdur.

– Türk siyasi hayatı, gerçekten ibret verici hadiselerle doludur. Siyasi tarihimizde, bir tarafta ülkesine hizmet için gecesini gündüzüne katan asil devlet adamları, diğer tarafta da üç kuruşluk menfaati için 40 takla atan şahsiyet fukaraları vardır. 90 yıllık siyasi geçmişimizde milletin emanetini canı pahasına koruyan kahramanlar olduğu gibi darbecilere selam duran, tankları görünce sıvışıp kaçan korkaklar da vardır!? Türk siyasetinde ülkenin bekası için kurşun yağmuru altında kenetlenenler olduğu gibi ülke düşmanlarına yancılık yapmayı siyaset zanneden muhterislere de rastlanır.

– Bu ülkenin siyasi geçmişi bir bakıma erdemli siyaset yapanlar ile ahlaksız, ilkesiz mücadele yapan siyasilerin mücadelesine şahit olmuştur, Farklı partiler ve politik karakterler üzerinde bu iki anlayış birbiriyle mücadele içinde olmuştur… Merhum Özal’ın kavgası da bu ahlaksızlarla olmuştur, Rahmetli Erbakan, Rahmetli Özal, Merhum Türkeş ve Yazıcıoğlu gibi siyasilerinin mücadelesi de hep bunlarla olmuştur.

– Kısa süreli iktidar uğruna, CHP’nin açtığı kirli milletvekili tezgâhı, o zaman da vardı. Geleneği kirli olanın, geleceği de pirüpak olmaz. Ey 15 milletvekili siz Çanakkale’deki 15’ler değilsiniz, siz iradenizi satanlardansınız. Onları da lekelediniz, siz oy verenin iradesine saygısızlık yaptınız… Artık tam bir kırılma noktasındayız. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle artık bir dönüm noktasına gelip dayanmıştır. Türkiye’nin ileriye atılım noktası olacaktır.”

Sn. Erdoğan’ın bu tespit ve tahlillerin, bu temenni ve tenkitlerin gerçek sahibi olmasını ne kadar arzulardık… Ama henüz Hak’ka bağlanmak, hayra hizmetkâr olmak ve halkın umutlarına tercümanlık yapmak için önünde bir fırsat daha vardı… Asla unutmamalı ki, hiç kimse kaderi aşamazdı, İlahi hükümlerle başa çıkamazdı…

Bülent Arınç Vak’ası ve Fırdönekliğin Daniskası!

Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın birbirlerine “Biz niye böyle uzaklaştık?” dediğini aktarmış ve bu ikilinin birlikte çalışma üzerine anlaştığını yazmıştı.

Bülent Arınç’ın: “Abdullah Gül, Erdoğan’ı tasfiye planının liderliğine soyundu” itiraf ve iddiaları!

“Cumhurbaşkanı adayı olduğunda eşi başörtülü diye verilen muhtıra sürecinden, düzenlenen, Cumhuriyet mitinglerine ve 367 kararına rağmen; Erdoğan onun arkasında kapı gibi durmuşlardı ve Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamışlardı. Ancak O Erdoğan’ı tasfiye planının liderliği rolüne soyunmaya kalkıştı, ama onu da başaramadı. Abdullah Gül kendisini kışkırtan yakın çevresine, hırsına ve heveslerine, AB ve ABD fonlarıyla desteklenen STK’ların projelerine alet olmak yerine, keşke şu kubbede hoş bir seda olarak kalabilseydi ne iyi olacaktı!..” diyen Bülent Arınç, hep kazananın ve üste çıkanın yanında kaldığı, kaybeden dostlarını kolayca ve fütursuzca harcadığı karakterine uygun olarak, fesatçı ve fırsatçı tavrını tekrar ortaya koymuşlar ve kim bilir Sn. Erdoğan’dan gelebilecek ne beklentilere koyulmuşlardı!

“Abdullah Gül hazin bir final yaparken, Bülent Arınç vefalı bir adam olduğunu ispatladı ve böylece özgül ağırlığını korumayı başardı.” diyen Selvi, Erdoğan-Arınç görüşmesine ilişkin şu ayrıntıyı paylaşmıştı: “O buluşmada zaman zaman duygusal anlar yaşanmıştı. Her iki isim de, “Biz niye böyle uzaklaştık?” Artık daha yakın duralım. Yanlışları düzeltip birlikte çalışalım.” temennisinde bulunmuşlardı. Erdoğan seçim kampanyasında bazı mitinglere birlikte gideceklerini söyleyince, Arınç bundan memnuniyet duyacağını vurgulamıştı.”

İşte bu durum; Hak dava aşkından, Milli ve manevi duyarlılıklardan kopanların, dünyalık makam ve çıkar hesapları uğruna, nasıl ilk fırsatta birbirlerine çelme taktıklarını ve başaramayınca nasıl güçlü olana yaranmaya çalışıp yalakalık yaptıklarını gösteren bir tavırdı. Ve maalesef bu yazar-yorumcu takımına göre “vefa”: Hakk ve hayır hatırına ve halkın yararı uğruna başlatılan dostluklara bağlılık ve kadirşinaslık ahlakı değil; nefsi ve geçici çıkarlara, siyasi ve gündelik durumlara göre takınılan bir riyakârlık manevrasıydı!..

Milli Görüş’e sızan hainler deşifre olacak mıydı?

28 Şubat postmodern darbe sürecinin sivil ayağına operasyon yapılacağı iddiaları her gün yeni bir boyut kazanmaktaydı. Yeni Şafak Yazarı olan 28 Şubat döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı yapan Bülent Orakoğlu, Saadet Partisi’nden bazı önemli isimlerin de gözaltına alınacağı imasında bulunmuşlardı. Ardından Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da, “Orakoğlu’nun yazısını okuyunca; günlerdir kulağımıza fısıldanan, hiç akla gelmeyen isimler bu operasyonda gözaltına alınacak, gündem sarsılacak!” iddiasını köşesine taşımış ve isim zikretmeden Saadet Partisi’ne operasyon yapılacağını hatırlatmıştı.

Eski istihbaratçı Bülent Orakoğlu Yeni Şafak’taki 30 Nisan 2018 tarihli yazısına “Saadet Partisi’nin tarlası da sürülmüş” başlığını atmış ve şu iddiaları sıralamıştı: “28 Şubat’ın sivil ayaklarına yapılacak gözaltılarda DHKP/C ilişkileri ortaya dökülürken sanırım Saadet Partisi’ne yapılan sızmalar da deşifre edilebilecektir. Bu nedenle operasyonların seçim öncesinde yapılması bir hayli önemlidir!”

Bülent Orakoğlu’nun yazısını okurken gözlerinin fal taşı gibi açıldığını belirten Ahmet Hakan, “Bu fısıltıyı birkaç gün önce bambaşka bir kaynaktan işitmiştim… Fısıltı aşağı yukarı şöyleydi: Seçim öncesi büyük ve kapsamlı bir, 28 Şubat’ın sivil ayak operasyonu yapılacaktı. Bu öyle bir operasyon olacaktı ki… Hiç akla gelmeyen isimler bu operasyonda gözaltına alınacaktı… Gündem sarsılacak, herkes şaşıracaktı…”

Bu iddiayı kulağına fısıldayanların, gözaltına alınacakların isimlerini de verip ‘çok kesin, olacak bu iş’ diye bastırdıklarını belirten Ahmet Hakan yazısını şöyle tamamlamıştı: Önce, kendi kendime; “Gerçekten de olabilir mi böyle bir şey” demiştim. “Hakikaten de var mıdır böyle bir plan?” diye merak etmiş ve pek de ihtimal vermemiştim. Ama Bülent Orakoğlu’nun Yeni Şafak’taki yazısında geçen iki cümleyi okuyunca: “Galiba var bir şey” demeye başladım.”

Evet, evet… Hazırlanın!.. Milli Çözüm’ün yıllardır haykırdığı ve camiamızı uyardığı Milli Görüş’e sızan gizli ve kirli şebeke de inşaallah deşifre olacaktı. Yukarıdaki haberler bunun ilk adımıydı. Çünkü hiçbir hıyanet kıyamete kadar gizli kalmayacaktı.

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi

acilis-duyuru-son