DÜNYA ÇAPINDA SAYGIN İLİM VE FİKİR ADAMLARININ,
AHMET AKGÜL HOCAMIZA TEBRİK VE TAKDİR MESAJLARI
TERCÜMESİ:
Gönderdiğiniz kitapları teslim aldım. Çok teşekkür ederim. Kesinlikle eminim ki, İlim dünyası bu çalışmanızdan ötürü minnettar kalacak, okumaya ve kafa yormaya değer bulacaktır. (Ahmet Akgül Üstadın, Adil Düzen ve İnsanın Yozlaşması kitapları insanlığa yeni ufuklar açacaktır, inşallah…1) Saygılarımla.
1- Özel Not
————————————————————————————————————————-
—————————————————————————————————————————
————————————————————————————————————————
———————————————————————————————————————–
Yakup Bey,
Teşekkür ederiz. Mailiniz alınmıştır. Kitaplarınız bizi memnun kılmış ve hayran bırakmıştır. Saygılarımla.
———————————————————————————————————————–
———————————————————————————————————————-
———————————————————————————————————————
Üstat Ahmet Akgül Hocamızın Adil Düzen ve İnsanın Yozlaşması Kitaplarının İngilizce Baskılarının Ulaştırıldığı Farklı Ülkelerin Devlet Adamları, İlim Erbabı ve Düşünce Kuruluşları:
Ahmet Akgül Hocamızın Adil Düzen ve İnsanın Yozlaşması kitaplarının Rusça Baskılarının Ulaştırıldığı Rus Makamları:
Ahmet Akgül Hocamızın yorumladığı Kur’an’ı Kerim Mealini Erbakan Hocamızın tebrik ve tasdik ettiğini müjdeleyen ibretli bir rüya:
FATMA BETÜL ERİŞKİN / Konya / 02.05.2017
Rüyamda:
Uzun bir çalışma odasında oluyoruz. Ahşap uzun bir masa, etrafında yine ahşap sandalyeler oluyor. Masanın ilk sağına Muhterem Ahmet Hocamız oturmuşlar. Hemen karşılarında da ben oturuyorum. Ucu verev (yazma kamışı gibi yan kesilmiş) bir kamış var elimde. Siyah mürekkebe batırıp, Muhterem Ahmet Hocamızın söylediklerini yazıyorum. Meali Kerim’le ilgili bir çalışma yapıyoruz. Ayet giriş çıkışlarında düzenlemeler yapıyorlar, ben de notlarını alıyorum. Bu esnada kapı vurulmadan direkt açılıyor. İçeriye Aziz Erbakan Hocamız giriyorlar. Selam verip masa başındaki sandalyeye oturuyorlar. Mübarek ellerini öpüyoruz. Aziz Erbakan Hocamızın elinde yeşil ve mor renkli iki büyük dosya var. Mor olan dosyayı bana uzatıyorlar ve dosya üzerinde yapılan değişiklikleri direkt not almamı istiyorlar. Elime verilen mor dosyanın içinde Bakara Sûresinin tamamı yazıyor. Neredeyse her ayetin altına, üstüne düzeltmeler-eklemeler yapılmış. Ben içimden: “Allah’ım bu sayfalar nasıl bitecek?” diye düşünüyorum. Aziz Erbakan Hocamız ve Muhterem Ahmet Hocamız, kendileri duyacakları şekilde yeşil dosya üzerinde çalışıyorlar. Dosyadaki not alınacak yerleri bitiriyorum. Başımı kaldırıp bakıyorum, Muhterem Ahmet Hocamız Meali Kerim’i açık bir halde iki ellerinde tutuyorlar. Aziz Erbakan Hocamız da sağ ellerinin şehadet parmakları ile sayfalardaki düzeltme yapılacak ayet meallerini düzeltiyorlar. İşleri bitiyor ve mübarek başlarını çevirip bana bakıyorlar. Aziz Erbakan Hocamız: “Bitti mi sendeki dosya?” diye soruyorlar. Ben de: ‘’Evet Hocam bitti’’ diyorum. O esnada Muhterem Ahmet Hocamızın masada olmadığını görüyorum. Aziz Erbakan Hocamız, Ahmet Hocamızı aradığımı görünce: “Ahmet düzenleme yaptığımız Meali Kerim’leri bastırmaya gitti” buyuruyorlar. Ben içimden: “Neden birini çağırıp emir buyurmadılar ki, bunun için Ahmet Hocamız yoruluyor” diye geçiriyorum. Aziz Erbakan Hocamız gülümseyerek, biraz önce Ahmet Hocamızın oturdukları sandalyeyi gösteriyorlar. Sandalyenin oturulan kısmına bakınca bir görüntü olduğunu fark ediyorum. Dikkatli bakınca, Muhterem Ahmet Hocamızın bu Meali Kerim’leri, Milli Çözümden bazı kardeşlerimizin beyinlerine ve kalplerine bastığını (veya kopyaladığını) görüyorum. Aziz Erbakan Hocamız: “Şaşırdın mı? Böyle olmak zorunda, bu Meallerden on binlerce değil milyarlarca bastırsak, dağıtacak olanların beyinlerine ve kalplerine yerleşmeden fayda etmez” diye buyuruyorlar. Sırtlarını sandalyeye yaslıyorlar, iki ellerini sandalyenin kollarına koyuyorlar. Biraz sessiz kalıp düşündükten sonra: “Bak mesela, çok önemli bir mesele ile ilgili karar vermen gerekiyor. Bu konu ayete ters mi? hadise muhalif mi? diye düşünüyorsun. Baktın, ters değil! Halâ karar vermekte zorlanıyorsun. İçinden de geçiriyorsun, acaba Erbakan Hocam olsaydı bu konuda ne karar verirlerdi? diye. Kalk iki rekat namaz kıl, tevbei istiğfar et. Gözlerini kapa, başını sağa eğ ve düşün. Yine düşün… Bir daha düşün… Burnun taa gözlerinin arkasına sızlayıncaya kadar bekle. Sızlarsa bil ki o an yanına gelmişiz. O an aklına ilk gelen, kalbine ilk doğan doğrudur. O, kararın olsun. Bize geldiniz diyelim, ziyaret edeceksiniz yapacağınız şey yine aynı. Gözlerinizi kapatın, başlarınızı sağa eğin. Yürekten bir Bismillah çekin. Ardından tövbe edin ve derin derin düşünün. Derin derin nefes alıp verin. Eğer burnunuz sızladı mı? biz oradayız demektir. Hayat nefestir. Nefes burunda başlar, burunda biter. Oraya şeytan oturdu mu, nefesler boşa alınıp verilmeye, hayatlar boşa yaşanmaya başlar. Burun sızlamayı bırakır. Burun sızlamadığı zaman kalp de sızlamaz. Kalbi sızlamayan da bizden değildir” buyurdu. Ben: “Bu her vereceğimiz kararda böyle midir? Acelemiz varsa, düşünecek vakit yoksa ne yapmalıyız Hocam’’ diyorum. Gülümseyerek buyuruyorlar: “İnsanoğlu ne kadar acelecidir. Bunu, acele karar vermemek için yapıyoruz zaten!..
Şeytanı kararımızdan, hayatımızdan uzaklaştırmak için yapıyoruz! Zira şeytanın olmadığı hayatta Allah ve Resulü olur” buyuruyorlar.
Sonra ekliyorlar: “Cevabını vermen gereken, karar vermen gereken hiçbir şey yok mu?’’ diye soruyorlar. Ben: “Var hocam olmaz mı” diyorum. Hocam: “Sırtını sandalyeden çek, güzel bir şekilde Euzu besmele çek, arkasından istiğfar… Sonra başını eğ ve düşün. Uzun uzun düşün, Allah düşündüğün şeye dokunana kadar düşün!” Aziz Erbakan Hocamız bunları kısık bir sesle söylüyorlar, sesleri beynimde yankılanıyor, sanki elleri beynimde, kalbimin içinde dolanıyordu. Gözümü açtım, başımı doğrulttum. Aziz Hocamızla göz göze geldik. Ben: ‘’Aziz Hocam, benim düşüncelerimdeki el, sizin elinizdi sanki’’ dedim. Gülümsediler: “Allah’ın eli, gerçek Allah dostlarının elidir!?” buyurdular. Ben: “Biz bu şekilde yapınca, kararı veren de biz olmuyoruz o zaman öyle değil mi? Çünkü düşüncemiz de ellerinizle oluyor’’ diyorum. Aziz Hocamız: “İşte o zaman sızlıyor burnunuz direklerine kadar ve yine o zaman verdiğiniz karardan ölene kadar da öldükten sonra da pişman olmuyorsunuz’’ buyuruyorlar. Yine Ben: “Aziz Hocam, Sizi tanımasaydım ben ne yapardım? Nasıl bir boşlukta olurdum? Beni nerelere götürürdü o boşluk?” diyorum. O vakit Hocamız: “Hepimiz kıyametimize kadar şükür içinde olmalıyız. Şükürsüz devam olmaz, şükürsüz hayır olmaz! Kıyametine kadar şükrünü tam yap ki Bizim öğrettiğimizin devamını ara, bul, uygula! Bunları yazınca da bir sor bakalım: “Ekrem Bey, o büyük demir hangarla ilgili ne karar vermiş’’ buyurdular. Omzuma dokunup: “Hadi Bismillah de de kalk, hadi bismillah de de kalk” derlerken uyandım.
Tevili:
Yüce Kitabımız ve Allah Kelamı olan Kur’an-ı Kerim’le ilgili ve Aziz Erbakan Hocamız gibi bir zat suretiyle, şeytanın halis bir mü’mini aldatmasına Cenab-ı Hak müsaade buyurmayacağından, bu rüyanın Rahmani olduğu açıktır.
YAKUP GÖZÜBÜYÜK’ÜN RÜYASI / İstanbul / 07.05.2017
Daha sonra ben “Bunların Kur’an’da veya Sünnette yeri var mı?” diye sorunca susup kalıyorlar. Bunun üzerine ben onlara “Şu edepsizliğe bakın, Kur’an’da ve Sünnette yeri olmayan nefsi ve uyduruk davranışlarınızı Kur’an ayetlerinin önüne koyarak Erbakan Hocamızın huzurunda edepsizlik ediyorsunuz, yetmez İmam Gazali gibi büyük bir zatın şerefinden bahsedip din istismarına kalkışıyorsunuz; oysa hepinizin şerefini toplasak onun şerefinin topuğuna yaklaşmaz!” deyip yüzümü makama çevirip yüksek sesle Euzu besmele çekip Yasin okumaya başlıyorum.
Bu rüyadan uyanıp yaklaşık yarım saat belki daha fazla rüyada konuştuklarımı tekrarlıyor ve öfkem dinene kadar kendi içimden rüyadaki sözlerime ilaveler yapıyorum.
Aynı sabah işe gelince bunlara benzer arkadaşla karşılaştım ve rüyamdaki durumu aynen yaşadım. Konu bir şekilde Aziz Erbakan Hocamıza gelince eski bir Milli Görüşçü olan arkadaş: “Bunca güzel gelişmeleri Erbakan mı yaptı? 2009’a kadar ben de Milli Görüşçüydüm ama onun yaptığı hayatımın içine etti!” diye küstahlaştı. Ben biraz kızgın bir tonla “ne zararını gördün Erbakan Hocamın?” diye sorunca “Belki imza atmadı ama süreci oraya getirerek yurt içinde okumamızı engelledi Onun yüzünden yurtdışılarında okudum süründüm…” gibi tutarsız sözler etmeye başladı. Ben de “Yurtdışında okuman yurtiçinde okumandan daha hayırlı olmuş en azından tecrübe edindin ve dil öğrendin, ne yani Allah’ın davasına bir tek Erbakan Hoca sahip çıktı diye ve sen biraz sıkıntılara katlandın diye Erbakan Hoca mı suçlu, nerede kaldı senin sınavın, senin anan baban dinini yaşayamazken Erbakan Hoca STK’lardan Sendikalara ve iş adamları derneklerine, siyasetten askeriyeye, her sahada hayırlı bir temel attı, dalgalanmalar başlattı ve bu sayede sen bugün bu kadar rahatsın ne demek Erbakan mı yaptı? Elbette Erbakan Hoca yaptı” dedikten sonra “Ben sizin Erbakan Hocayı bu kadar yüceltmenize karşıyım. O da bir insandı, öldü bitti! Neden bu kadar hararetli savunuyorsunuz?” diye sataştı (oysa bu iddiası kasıtlı bir çarpıtmaydı ve iftiraydı. Çünkü Biz Milli Çözüm Ekibi olarak, fani şahsiyetlerin değil Baki hakikatlerin sevdalısıydık! Aziz Erbakan Hocamıza da, Kur’an’ın hizmetkârı ve İslam davasının rehberi ve tercümanı olduğu için biat edip bağlanmıştık… Ve bize dünyalık hiçbir makam ve menfaat de sağlamamıştı… Faizsiz Adil Düzen ve İslam Birliği-D-8’ler girişimi gibi atılımlar, Erbakan’ın uydurmaları değil, Allah’ın ve Resulüllah’ın buyruklarıydı, bunlara sahip çıkıp savunmak da imanın ve insanlığın icabıydı.) Bunun üzerine ben de “Eğer sen bugün iftiharla andığın İmam Azam’ın devrinde yaşasaydın, o zindanda işkenceyle öldürülürken susanlardan olurdun. Eğer Müslümanlar bugünkü problemlere İslami çözüm üretmek için İbn Teymiyye, İbn Haldun, İmam Gazali, Ebu Hanife gibi büyük alimlerin görüşlerinden bahsettikleri halde ama çağımızın özellikle son yüzyılın problemlerine Kur’an ve Sünnet kaynaklı gerçek çözümler üretemezken, bir insan tüm bu âlimlerin görüşlerini bir potada eritmiş ve ilmi delillerle projeler üretmiş, haklılığını ve farklılığını dünyaya ispat etmiş olan Erbakan Hocamızdan bahsetmiyorsa, görmezden geliyorsa; Onu anmak, savunmak, projelerine sahip çıkmak görevini yapmıyorsa işte o zaman bizim durumumuzla Ebu Hanife’nin gördüğü zulme sessiz kalan çağdaşlarının durumu arasında hiçbir fark kalmaz! Sen bu sözleri ederek 2009’a kadar verdiğin emeğe yazık ettin” diyerek uyardım. O an aşağıdaki şiir içime döküldü ve yerime geçip yazdım.
Milli Çözüm Edirne temsilcimiz İlker Darıcı Bey’in yaşadığı olay:
İlker Darıcı Bey Kahraman ordumuz tarafından icra edilen Sincar ve Karaçok operasyonlarından 2 gün sonra gece “Kalk bak! Gördün mü? 3 dakikalık operasyon dünyayı titretti!” şeklinde bir ses duyarak, hayretler içinde uyanmıştı!..
Bu müjdeli ve heybetli uyarı, Aziz Erbakan Hocamızın, bizzat hazırlayıp kahraman ordumuzun ilgili birikimlerine aktardığı; ABD, AB ve İsrail’in bütün silah sistemlerini ve nükleer füzelerini etkisiz kılacak teknoloji harikalarının, artık kullanılmaya ve zalim güçleri korkutup çaresiz bırakmaya başladığını hatırlatmıştı.
https://www.millicozum.com/mc/haziran-2017/dunya-capinda-saygin-ilim-ve-fikir-adamlarinin-ahmet-akgul-hocamiza-tebrik-ve-takdir-mesajlari