Anasayfa » DEVLET VE HÜKÜMET BAŞKANI YALAN SÖYLERSE!?

DEVLET VE HÜKÜMET BAŞKANI YALAN SÖYLERSE!?

Yazar: yonetici
0 Yorum 271 Görüntüleyen

Yalanla iman barışmaz!

 

Yalan, her türlü haksızlık ve ahlaksızlığın anahtarı olan bir karakter hamlığıdır. Yalana alışmış şahıslar ve bunların çoğaldığı toplumlar bir sosyal bataklığın içinde çırpınır. İmanın ve İslam’ın temeli doğruluk iken, inkârcılığın ve münafıklığın tohumu yalancılıktır. Yalan; riyakârlığın, yağcılığın ve sahtekârlığın en ucuz aracıdır. Bu nedenle yalanla imanın barışması ve bir arada barınması imkânsızdır.

 

Yalan; aslı astarı olmayan bir şeyi uydurmaktır. Bir olayı kasıtlı olarak çarpıtmak ve saptırarak anlatmaktır.

 

Yalan; aklın ve vicdanın ve bilimsel olgu ve bulguların kabul ettiği yaratılış gerçeğini inkârdır.

 

Yalan; kutsal metinler, tarihi gerçekler ve resmi belgeler üzerinde tahrifata kalkışmak, eksiltme veya ilave yapmaktır.

 

Yalan; asılsız iddialardır, kasıtlı iftiralardır, yalancı şahitlikle hakların gaspıdır.

 

Suçtan kurtulmak, sorumluluktan kaçmak, bazı makam ve menfaatler sağlamak, bilgiçlik taslamak ve evliyalık satmak gibi nefsi ve süfli amaçlarla söylenen yalanlar, sonunda sahibini ahlaken yalama yapmakta, tabii fıtratı fesada uğrayıp bozulmakta ve maalesef karakterleri laçkalaşmaktadır.

 

Bu nedenle hadisi şerifte:

 

“Yalan yüzü karartır.. Müminde (beşeri zafiyet neticesi) her (kötü) huy bulunabilir; ancak yalan ve hıyanet hariç” buyrulmaktadır.

 

Yalan söyleyen, bunun ayıbından ve utancından kurtulmak için başka bir yalan uydurmaya mecbur kalacaktır. Yeni yalanlar başka yalanları doğuracak ve sahibini yerin dibine batıracaktır. Artık böylelerine asla itimat ve itibar duyulmayacak, güven ve emniyet sarsılacaktır. Bugün aile yuvalarını, akrabalık ve dostlukları, teşkilatları ve hayırlı oluşumları yıpratıp yıkan en yaygın yanlışlık, yalandır. Yalancı arsızdır, ayarsızdır. Zahiren muhterem, muttaki ve müstakim bilinen nice insanlar vardır ki, yalancılık ve yapmacıklık yüzünden imani ve insani özleri çürümüş bulunmaktadır.

 

Yalancılık, küçük yaşta başlayan, anne, baba ve arkadaşlardan çocuklara bulaşan, sigara gibi bir kötü alışkanlıktır. Hiç içmeyen kimseye bir sigara verdiğinizde, başı dolanacak, midesi bulanacaktır. Çünkü bu zehirli duman insan fıtratına aykırıdır. Ama zamanla alışkanlık halini alınca ve bünye bozulunca bu sefer ondan lezzet almaya başlamakta ve bırakamamaktadır. Bunun gibi hiç yalan söylememiş birisi, ilk yalana başvurduğunda, kendisini ele verecek şekilde yüzü kızaracaktır. Ama yalanı alışkanlık haline getirdiğinde, hiç renk vermeden onlarca yalanı arka arkaya sıralayacaktır. Evet, maalesef birbirine yalan söyleyen eşler, bunu fark eden çocuklarını yalana ilk alıştıran insanlardır.

 

Doğruluk ve sadakat Enbiyanın sıfatı, evliyanın şiarı, olgun imanın izharı, onurlu ve cesur insanların ahlakıdır. Yalancılık ve hıyanet ise, şeytanların vasfı, şarlatanların huyları, alçak ve korkak ruhlu Deccalların silahıdır.

 

Hz. Peygamber Efendimizin (SAV): “Sıdk ve doğruluk insanı “birr”e (her türlü iyilik ve izzete), birr ise cennete götürecektir. Kişi (her konuda ve her konumda) doğru söyler ve doğruyu araştırmaya (gayret ederse) nihayet Allah katında “sıdk” (özü sözü doğru ve şerefli) diye kaydedilir ve kesinleşir.

 

Yalan da kişiyi “Fücur”a (her türlü kötülük ve rezilliğe) iletecektir. Fısku fücur ise (sahibini) ateşe (dünyada zillet ve eziyete, ahirette cehenneme) sürükleyecektir. Kişi yalan söylemeyi adet haline getirir ve hep yalanı ve yanlışı tasarlayıp takip ederse sonunda Allah katında “Kezzab” (yalancı, sahtekâr ve şerefsiz) diye kaydedilir ve kesinleşir.” (Buhari: Edep 69, Müslim: Birr 102, Tirmizi: Birr 46) hadisi bizler için çok önemli bir uyardır.

 

Hatta Üstat Bediüzzaman’ın:

 

“Maslahat ve mecburiyet icabı, bazı âlimler yalana muvakkaten (geçici olarak ve zaruret miktarı) ruhsat fetvası vermiş olsalar da, genel ahlakın yozlaştığı ve her türlü suiistimalin yaygınlaştığı bu zamanda, kesinlikle yalandan uzak durmak, ya doğruyu konuşmak veya susmak lazımdır” ikazları oldukça önemli ve anlamlıdır.

 

Evet, bugün siyaseti yalancılık, ticareti dolancılık, tarikatı riyakârlık, sanatı sahtekârlık, hayır kurumlarını istismarcılık mesleğine çeviren bu ahlaki marazdan kurtulmadıkça, huzura ve Allah’ın rızasına ulaşmak imkânsızdır.

 

Günahlarının ağırlığına ve tahribatlarına göre yalan çeşitleri:

 

1- Cenabı Allah adına yalan uydurmak:

 

Bu en büyük günahların, en tehlikeli ve tahrip edici yalanların başındadır. Genellikle ilim ehli olanlar ve bilgiçlik taslayanlar bunu yapmaktadır. Güç ve iktidar sahiplerine yaranmak üzere veya Şeytani-Siyonist çevrelerce kiralanmak suretiyle, lafzını değiştiremedikleri ayetlerin, keyfi yorumlarla manasını ve maksadını yozlaştırıp, zalim ve kâfirlerin istekleri istikametinde fetvalar uydurulmakta ve “Allah böyle buyurmaktadır” diyerek insanlar aldatılmaktadır. Böylece Müslümanların çağdaş Firavun ve Karunlara “demokratik köleler” olması sağlanmaktadır.

 

Günümüzde:

 

·         Kur’an’ın yasaklamasına rağmen Siyonist Yahudilerin ve Hıristiyan emperyalistlerin velayet ve himayesine sığınanlar

 

·         İslam’ın ibadet ve adetlerini öne çıkarıp, adalet kurallarını ve hâkimiyet amaçlarını yok sayanlar

 

·         Faiz ve sömürü aracı olan Banka sistemine, devlet imkânlarıyla haksız ve haram servetler yığılıp lüks ve şatafatlı hayatlar sürdürülürken, milyonların sefalet içinde ezilmesine fetva uyduranlar

 

·         Mazlum milletlerin, hatta İslam ülkelerinin işgal ve talan edilmesinde, zalim güçlerin davulunu çalanlar, işte bu tür yalancılardır ve Deccallardır. Ama maalesef menfaat ortakları ve saf taraftarları nazarında bunların birçoğu “Mehdi ve Mürşit” sanılmaktadır.

 

“Allah’a karşı (O’nun adına) yalan uyduranlardan ve kendisine getirilip (gösterildiğinde) doğruyu (Kur’an’ın buyruğunu yanlış yorumlayıp) yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (Böylesi gizli) kâfirler için, cehennemde yanıp duracak yer mi yok? (zannedilmektedir)” (Zümer:32) 

 

Ayeti bu tiyniyetsiz tipleri anlatmaktadır.

 

“Kitabı kendi elleriyle yazdıktan (Kur’an’ın ayetlerini yanlış yorumlayıp saptırdıktan) sonra değersiz (dünya menfaatleri) karşılığı satmak için: “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun, vay onların haline!” (Bakara:79)

 

“Şüphesiz, kendilerine gelmiş hiçbir delil bulunmadan (gerekli bilgiye ve geçerli belgeye sahip olmadan) Allah’ın ayetleri konusunda (rastgele fikir yürüten ve Kur’an-ı kendi keyfine uydurmak için) mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde asla ulaşamayacakları (kof) bir kibirden başkası yoktur” (Mümin: 56)

 

gibi ayetler de, Allah adına yalan söyleyenlere ilahi bir ikazda bulunmaktadır.

 

2- Hz. Peygamber namına yalan uydurmak:

 

En büyük günahlardan birisi de, Hz. Peygamber Efendimiz adına yalan uydurmak, kendi kafasında tasarladığı bazı sözleri “Bir hadisi şerifte şöyle buyruluyor” diyerek insanları aldatmaktır. Kendi inadını ve iddialarını haklı çıkarmak, bazı haram ve haksızlılıklara dayanak oluşturmak veya taraf olduğu şahıslara ve oluşumlara destek ve meşruiyet sağlamak gibi amaçlarla hadis uyduranlar için Peygamberimiz (SAV):

 

“Kendi uydurdukları yalanları bana mal etmeye çalışanlar, cehennemdeki yerine hazırlansınlar” buyurmaktadır.

 

Günümüzde:

 

“Peygamberimiz siyaset ve devlet işleriyle uğraşmamıştır” diyenler.

 

“Kur’an-ı Kerim yeterlidir, hadisi şerifler gereksiz ve geçersizdir” iddia edenler.

 

“Yeryüzünde adalet ve hürriyet düzenini hâkim kılmaya çalışan Kılıç sahibi ve cihat Peygamberi olan, bu maksatla savaşlara katılıp komutanlık yapan, İslam ve insanlık düşmanlarından intikam alan, zalimleri ve hainleri hak ettikleri şekilde cezalandıran Hz. Resulüllahı:

 

Her şeyi hoş gören, herkesi affeden, Siyonist ve emperyalist güçlerin zulmüne ve sömürüsüne fetva veren; “(Ülkemizde ve yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya (tüm fesat odakları kurutuluncaya ve böylece) Dinin (Adalet düzeninin) hepsi Allah’ın (rızasına uygun) oluncaya kadar (zalim ve kâfirlerle) çarpışın” (Enfal: 39) ayetinin emrini (hâşâ) terk eden bir Arap şeyhi gibi göstermeye çalışan ve ılımlı İslam safsatasıyla, “ılımlı peygamber” imajı oluşturan kesimler, Allah’ın Resulüne iftira atan yalancı sahtekârlardır.

 

3- Amirler (yöneticiler) ve Âlimler olarak kendi halkını kandırmak:

 

Devleti yöneten iktidar sahiplerinin ve millete rehberlik eden kanaat önderlerinin, dış güçlerle ve emperyalist devletlerle anlaşarak, kendi halkına yalan söyleyip aldatmaları ve insanları boş umutlarla oyalayıp avutmaları, en adi bir yalancılıktır.

 

“(Hesap gününde) Azabı ve hak ettikleri cezayı gördüklerinde kendilerine tabi olunan (ama halkına hıyanette bulunan lider) kimseler, (dünyada iken) peşlerine takılan kesimlerden uzaklaşıp kaçmaya (çalışacak) ve aralarındaki bütün bağlar ve tanışıklıklar yokmuş ve kopmuş gibi davranacaklardır. Bunun üzerine (zalim ve hain yöneticilere) uyanlar: “keşke bir kere daha (dünyaya dönme) fırsatı verileydi de, (orada bizi aldatıp şimdi bırakıp kaçan (bu işbirlikçi liderlerden) biz de uzaklaşıp (adil ve asil şahsiyetlere destek çıksaydık) diye (pişmanlık duyacaklardır). Böylece Allah (Zalim ve hain yöneticilere ve peşlerinden gidenlere) onlara (Dünyada) bütün yaptıklarını (ibadet ve hizmetlerini) çok derin bir hasretlik ve pişmanlık olarak gösterecek (milyonlarca insanın ezilmesine ve sömürülmesine vesile oldukları için, onca hayır ve hasenatlarına rağmen) cehennemi boylayacaklardır.” (Bakara: 166-167) ayetleri bu gerçeği en çarpıcı biçimde anlatmaktadır.

 

4- İnsanlara iftira atmak ve kendi suçunu başkasının üzerine yıkmak:

 

En çirkin yalanlardan ve en büyük günahlardan birisi de, kendi suçunu başkasının üzerine yıkmak, ya kasıtlı olarak veya şahitsiz-delilsiz sadece kuru zanla bir insana iftirada bulunmaktır.

 

“(Böylesi) Yalanı, ancak Allah’ın ayetlerine (ve hesap gününe) inanmayanlar uydurup iftira atacaktır. İşte asıl yalancı (bozguncu ve fesatçı) olanlar bunlardır” (Nahl: 105) ayeti suçsuz ve günahsız bir insana iftira atıp onun madden ve moralmen haksız yere cezalandırılmasına yol açanların gerçek bir imana ve insanlık onuruna sahip olmadıklarını hatırlatmaktadır.

 

5- Yalancı şahitlik yapmak:

 

En yaygın ve yıkıcı günahlardan birisi de yalancı şahitlik yapmak; haklıyı haksız, haksızı haklı konumuna taşımak ve adaletin yerini bulmasına mani olmaktır.

 

“Ey iman edenler, adil ve dürüst şahitler olarak,  Allah (rızası ve kul hakkı) için, hakkı ayakta tutun (ve doğruluktan caymayın). Bir topluluğa olan (şahsi kin ve) kızgınlığınız sakın sizi adaletten geri koymasın. (Kesinlikle, her halde ve herkese karşı) adalet yapın. (Bilin ki) Bu takvaya daha uygun ve yakındır. Allah’tan korkup (yalancı şahitlikten) sakının. Şüphesiz Allah her yaptığınızdan (ve amaçlarınızdan) haberdardır” (Maide: 8) ayeti gayet açıktır.

 

Şu beş şey yalancı şahitlik sayılır:

 

a.   a) Görmediği-bilmediği konularda, görmüş gibi şahitlik yapmak

 

b.  b) Gördüğünü ve bildiğini “bana ne?” deyip inkâr ederek şahitlikten kaçınmak

 

c.   c) Gördüğüne-bildiğine adaleti yanıltacak şekilde, uydurma ilaveler katmak

 

d.  d) Gördüğünü-bildiğini kasıtlı olarak eksik anlatmak

 

e.   e) Gördüğüne-bildiğine kendi yorumlarını katıp anlatmak

 

Bütün bunlar yargıçları yanlış yönlendireceği için yalancılıktır ve gerçekleri yamultmaktır.

 

6- Ticarete yalan katmak ve evrakta sahtecilik yapmak:

 

Dürüstlüğün en fazla gerektiği, ama maalesef doğruluğun en çok terk edildiği bir saha da ticaret ve alış-veriş olmaktadır. Bozuk malı sağlam gibi, çürük ve taklit malı markalı gibi, düşük malı kaliteli gibi satmak haramdır, müşteriyi aldatmaktır ve yalancılıktır. İhtikâr yapmak (ucuza kapatıp, tekel oluşturmayı sağlayıp bekleterek malı pahalıya satmak) ta bir nevi toplumu aldatmaktır. Çek ve senetler üzerinde oynamak, sahte evraklar hazırlayıp başkasının malına el koymak ta, sahtekârlık ve yalancılıktır. Ve özellikle, böylesi hileli yöntemler ve ihalelerle devleti dolandırmak, milyonların hakkını çalmak için başvurulan bir yalancılıktır.

 

“Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle onları lanete uğrattık ve kalplerini kaskatı kıldık (vicdanlarını karattık). Onlar (resmi evraklardaki) kelimeleri konuldukları yerlerden saptırıp (tahrifat yapmakta, haksız kazanç peşinde koşmaktadır)” (Maide:13)

 

7- Sahte mürşitlik ve Mehdilik taslamak ve keramet satmak:

 

Zamanımızdaki en etkili yalancılık ve en tehlikeli sahtekârlık “maneviyat ehli ve keramet sahibi” geçinerek halkı aldatıp peşine takmak, sonra da onları siyaset bezirgânlarına ve emperyalist odaklara satmaktır. Din istimrarcılığının ve yalancılığın en çirkin şekli olan, bu sahte mürşitlik rolüyle ve şefaatçilik vaadiyle insanları kandırmak için: “Allah’la irtibat kurduğunu, sık sık peygamberle buluştuğunu, Hz. Hızır’la arkadaş olduğunu, manevi gözle levhi mahfuzu (gizli kader raporunu) okuduğunu, himmet ve şefaatiyle bağlılarını her felaketten koruduğunu, Mehdi ve Mesih’in makamına oturduğunu” iddia eden ve kiralık yandaşları vasıtasıyla bunların reklâmını yürüten çağımızın Müseylemetül Kezzabları (yalancı Deccalları) inançlı ama cahil kalmış insanların baş belasıdır ve Şeytanın en etkili uşakları ve tuzaklarıdır.

 

8- Dalkavukluk için insanları pohpohlamak:

 

Güç ve iktidar sahiplerinin, zenginlerin, etkili ve etiketli kişilerin gözüne girmek, onlardan makam ve menfaat devşirmek için, onları layık olmadıkları sıfatlarla övüp yüceltmek de, adi bir yağcılık ve yalancılıktır. Bugün yandaş medyanın, münafık ve kiralık yazar-yorumcuları genellikle bu sınıftandır. Başbakanların her çeşit hıyanetine bin türlü mazeret ve keramet uydurulmaktadır.

 

“(Meydana) getirdikleri (şeylerle) sevinip gururla ferahlananları ve yapmadıkları (ve başaramadıkları) şeyler (ve sahip olmadıkları meziyet ve marifetler) nedeniyle övülüp (sahte kahraman gibi alkışlanmaktan) hoşlananları (kazançlı ve kıymetli) sayma (bu gibileri boşuna kıskanma) onları azaptan (ve Allah’ın gazabından) kurtulmuş ta sanma! Onlar için acı bir azap (ve alçaltıcı bir akıbet) vardır” (Ali İmran: 188) ayeti ucuz kahramanların ve uyuz dalkavukların durumunu açıklamaktadır.

 

9- Fesat çıkartmak ve insanları birbirine kışkırtmak:

 

Hasetçilik ve kalleşlik damarıyla; komşular, arkadaşlar, akrabalar ve gruplar arasında fesat çıkarmak ve ortalığı karıştırmak için yalan ve plan hazırlayanlar da, şeytanın uşaklarıdır. Bu konudaki yalanlar ve söz taşımalar nice aileleri, köyleri, beldeleri, hatta ülkeleri yıkıma uğratmıştır. İşte bu yüzden Kuram-ı Kerim:

 

“fitne(yi körüklemek) katletmekten daha beter şiddetli ve tehlikeli (bir şey)dir” (Bakara:191) buyurmaktadır.

 

10- Sözünü tutmamak ve ahdini bozmak:

 

Verdiği sözünden caymak, yerine getirmeyeceği vaatlerde bulunup insanları aldatmak, imza attığı anlaşmalarına sadık kalmamak ta maalesef yaygın bir yalancılıktır.

 

“Allah’a verdikleri sözü tutmayanların ve yalan konuşanların kalplerindeki (hidayetin karartılıp) nifak hastalığının sokulacağını” (Tevbe:77) Kur’an duyurmaktadır.

 

“Allah’ın ahdini ve (hak davasına bağlılık) yeminlerini (dünyalık makam ve menfaat gibi) az bir değere karşılık satanlar için; ahirette hiçbir pay ve paye bulunmayacak, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, (şefkatle) onlar(ın yüzüne) bakmayacak ve onları asla temize çıkarmayacaktır. Ve onlar için acı bir azap vardır” (Ali İmran:77)

 

11- Kendisini övmek ve hava atmak için yalana başvurmak:

 

Bazı zayıf karakterli kişiler, çevresine hava atmak, dikkatleri üzerine toplayıp hayranlık uyandırmak için yalana başvurmakta, asılsız kahramanlıklar uydurmaktadır. Oysa bu sahte tavırlar, bir müddet sonra ortaya çıkmakta ve insanlar onlara “palavracı-avcı” gözüyle bakıp alay etmeye başlamaktadır. Evet, pek çok günahın cezası ahirete bırakılmakta, ama özellikle yalancılığın ve palavracılığın cezası insanı henüz dünyada iken yakalayıp rezil ve perişan duruma sokmaktadır. Hatta bazı riyakâr tipler, kendilerini derviş ve ermiş göstermek için yalan rüyalar bile uydurmaktan, yapmadıkları ibadet ve hayırları yapıyor gibi davranmaktan sakınmamaktadır.

 

12- Ayıplanmaktan ve ceza almaktan korktuğu için uyduruk mazeretlere sığınmak:

 

Her insan, her yaşta ve her koşulda hata yapabilir ve günaha düşebilir. Asıl kınanacak durum, ayağı kayıp yıkılmak değil, yıkıldıktan sonra tekrar toparlanıp kalkmasını bilmemektedir. Bu nedenle bir yanlış yaptığımızda, bir girişimde ve bir görevde başarısız olduğumuzda, cezayı gerektiren bir suça bulaştığımızda, yapmamız gereken; uyduruk mazeretlere ve yalan düzmecelere sığınmak değil, hatamızı itiraf edip özür dileyerek, onu telafi etmeye yönelmektir. Yalandan medet umanlar, yılandan merhamet uman ahmaklar gibidir.

 

 

ŞİİR

 

 

“Yalancının mumu, yatsıya kadar”

 

Sonra rezil olur, çirkefe batar

 

Üç doğruya beş de, uydurup katar

 

Zavallı karartır, yüzünün akın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

Mert mümin yalana, tenezzül etmez

 

Hain sahtekârlar, maksuda yetmez

 

Çürük tohumlardan, meyve gül bitmez

 

Doğruluk yoludur, Cenabı Hakkın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

İnkârın nifakın, aslı yalandır

 

İftiracı insan, aynı yılandır

 

Yalancının işi, fitne plandır

 

Şeytana uzak dur, Rahmana yakın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

Sahtekâr sözüne, yalan sokuyor

 

Hayali kitaptan, maval okuyor

 

Örümcek ağıyla, kumaş dokuyor

 

Hiç taşıma suyla, döner mi çarkın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

Âlim geçiniyor, zalim tadına

 

Fetvalar uydurur, AB adına

 

Ahirette imrenir, kahpe kadına

 

Allah’tan utanıp, edebin takın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

İktidara gelmiş, sahte boyalar

 

Siyonizme sadık, halkı oyalar

 

Yakında ortaya, çıkar foyalar

 

Gafiller peşine, ediyor akın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

İnkârcı akılsız, münafık arsız

 

Karıncaya acır, halka duyarsız

 

Yalanla kahraman, olmaz ayarsız

 

Doğrulukta sabit, durmaya bakın

 

Bir yalandan bir de, haramdan sakın!

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi