Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün nurunu bir arada bulunduran bir nurun izharıdır
Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün, varlıklarının birlikte zikredildiği en yüce bir tevhid ilanıdır.
Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün, birbirlerine şehadetleri ve varlık sırrının ispatıdır
Kelime-i Şehadet, hem imanın, hem de insanın varlığının esasını teşkil eden bâki bir nur ve sonsuz bir huzur kaynağıdır.
Kelime-i Şehadet, Ademin ve âlemin yaratılmasına sebep olan, ezeli nurun yansımasıdır.
Kelime-i Şehadet, kökü Arzın derinliklerinde, dalları semada olan bir tevhid ağacıdır. Yani, şecere-i tubadır.
Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulü ile, insan arasında ezeli ve ebedi bir rabıtadır.
Kelime-i Şehadet, imanın esası, ihlası ve ikrarıdır.
Kelime-i Şehadet, Allahın rahmeti, hidayeti ve tevfikidir.
Kelime-i Şehadet, bütün mevcudatın anasırı ve terkibidir. Allahın muradı, yaratılanların gayesidir. Resulüllahın şefaati, evliyanın himmetidir.
O halde Kelime-i Şehadet nuru; en yüce rahmet, en yüce hidayet, en yüce tevhid, en yüce şefaat, en yüce himmet olarak müminler için; dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır.
Kelime-i Şehadet nurunu çeşitli cihetleriyle kısaca tanımladıktan sonra, onun varlığının mahiyetinden, iman ve insanla münasebetinden, zahiri ve manevi şahsiyetinden, ezeli ve ebedi mevcudiyetinden bahsedebiliriz.
Kelime-i Şehadet nurunun mevcudiyeti, evvela Allah ve Resulünün mevcudiyeti ile ilgilidir. Çünkü Kelime-i Şehadet nuruna vücut veren, yani onu meydana getiren nur, Allahın Zat nuru ile Zatından yarattığı Muhammed nurudur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Âlemi yarattım, nimetlerimi sevdirdim. Böylece Beni bildiler.[2]
Bu kudsi hadisten anlaşıldığına göre; Kelime-i Şehadet nuru, Allahın Zatında gizli bir hazine olarak mevcut iken, bilinmek isteyen Allah, ilk olarak Muhammed nurunu yaratarak, Onu Kelime-i Şehadet nurunun sebebi, bir unsuru ve rüknü kılmıştır. Bundan sonra her şey Onun için ve Onunla birlikte yaratılmıştır. Fahri âlem Hazreti Muhammed (SAV) bu ezeli varoluşu: Adem, toprakla su arasında iken Ben Peygamber idim.[3] hadisiyle haber vermektedir. Allahın, Zatı için yaratarak, Zatına muhatap kıldığı Muhammed (SAV) nuru, yaratıldığı anda, Allahın Zatına karşı vahdaniyet şehadeti getirmiştir. Allahın varlığına ve vahdaniyetine karşı getirilen bu şehadetle, Kelime-i Şehadet nuru meydana gelmiştir. Böylece Muhammed (AS) nuru, Allahın Zat nurunu özünde bulundurarak, Kelime-i Şehadet nuru sıfatını kazanmış bulunmaktadır. Allah, kendi nurundan Muhammed (SAV) nurunu, Muhammed (SAV) nurundan da Ademi ve kâinatı yaratmıştır. Bu durumu Resulüllah: Ben Allahın nurundanım, müminler ise Bendendir.[4] hadis-i şerifiyle açıklamışlardır.
Kelime-i Şehadet nuru; bütün mevcudatın varlığına sebep olan, Allah ve Resulü ile kulları arasındaki rabıta olan, zahiri ve manevi, (yani hem görünen, hem de gizli) ezeli ve ebedi varlığı ve şahsiyeti olan bir nur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kelime-i Şehadet nuru, Adem (AS)ın ve âlemin yaratılmasına sebeptir. Bir kudsi hadiste: Habibim Sen olmasaydın, bu âlemleri yaratmazdım.[5] buyurulmaktadır. Bu kudsi hadisten anlaşıldığına göre; her şey Kelime-i Şehadet nuru olan Muhammed nurunun hürmetine ve Onun için yaratılmıştır. (Muhammed nuru) Bütün yaratılanların, (hem) yaratılış sebebi, (hem) maksadı, (hem de) yaratılanların varlıklarına esas olmaktadır.
Burada şu hususu belirtmekte fayda vardır: Kelime-i Şehadet nuru yerine, zaman zaman Muhammed nuru diyoruz. Daha evvel de bahsedildiği üzere, Muhammed nuru; Allahın Zat nurundan yaratıldığı için, özünde Zat nurunu bulundurmakta, O nurla beraber bulunarak, O nurun halifesi olmaktadır. Bu cihetiyle, Kelime-i Şehadet nurunun bir adı da Halifetullahtır. Varlıklara esas olan bu nur, Allahla bütün mevcudat arasında, izzetli bir perde, bir rabıta, bir vesile ve bir rahmet olarak daima mevcuttur. Her varlık, Muhammed nurundan bir cüzü özünde bulundurmaktadır. Özündeki bu nur, onun Allah ve Resulünü bilmesine de vesile olmaktadır.
Allah ve Resulünün nuru, her varlığın; var oluş mührü, anahtarı, aslı, özü, terkibi, sebebi ve gayesidir. Her varlıkta (var oluş mührü olan) Muhammed nuru mevcuttur. Bu mevcudiyetin mahiyeti ve şekli; İlahi bir sır, İlahi bir mucize, İlahi bir harikadır. Sanat-ı İlahiyedir, bir hakikattir ve bir Hikmet-i Rabbaniyedir. Bu sırrın idraki, ancak Allahın dilemesiyle mümkündür. Allah (CC), ancak Muhammed nuruyla bilinmekte ve anlaşılmaktadır. Muhammed nuru ise, Ademle bilinmekte ve ortaya çıkmaktadır. Ademi tanımak; Muhammed nurunu tanımak, Muhammed nurunu tanımak ise; Ademi tanımak olacaktır. Resulüllah Arza teşrif ettiklerinde, Muhammed nuru; aynı zamanda bir Adem olan Muhammedden tezahür ederek, Allahın bilinmesine ve idrak edilmesine vesile kılınmıştır. Resulüllahın, Kelime-i Şehadet nurunun unsurundan olması,NOT-1 Onun halifesi olması, Onu özünde bulundurması, (Allahın) zuhuruna vesile olması ve Ona mazhar olmasıyla; yeryüzünde Allahın varlığının ve birliğinin en büyük delili makamındadır.[6]
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..