Anasayfa » KELİME-İ ŞEHADET NEDİR? İMAN HAKİKATİ VE TECELLİ HİKMETİ

KELİME-İ ŞEHADET NEDİR? İMAN HAKİKATİ VE TECELLİ HİKMETİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 61 Görüntüleyen

Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün nurunu bir arada bulunduran bir nurun izharıdır…

Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün, “varlıklarının birlikte zikredildiği” en yüce bir tevhid ilanıdır.

Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulünün, birbirlerine şehadetleri ve varlık sırrının ispatıdır…

Kelime-i Şehadet, hem imanın, hem de insanın varlığının esasını teşkil eden bâki bir nur ve sonsuz bir huzur kaynağıdır.

Kelime-i Şehadet, Adem’in ve âlemin yaratılmasına sebep olan, ezeli nurun yansımasıdır.

Kelime-i Şehadet, kökü Arz’ın derinliklerinde, dalları semada olan bir tevhid ağacıdır. Yani, şecere-i tubadır.

Kelime-i Şehadet, Allah ve Resulü ile, insan arasında ezeli ve ebedi bir rabıtadır.

Kelime-i Şehadet, imanın esası, ihlası ve ikrarıdır.

Kelime-i Şehadet, Allah’ın rahmeti, hidayeti ve tevfikidir.

Kelime-i Şehadet, bütün mevcudatın anasırı ve terkibidir. Allah’ın muradı, yaratılanların gayesidir. Resulüllah’ın şefaati, evliyanın himmetidir.

O halde “Kelime-i Şehadet nuru”; en yüce rahmet, en yüce hidayet, en yüce tevhid, en yüce şefaat, en yüce himmet olarak mü’minler için; dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır.

“Kelime-i Şehadet nurunu” çeşitli cihetleriyle kısaca tanımladıktan sonra, onun varlığının mahiyetinden, iman ve insanla münasebetinden, zahiri ve manevi şahsiyetinden, ezeli ve ebedi mevcudiyetinden bahsedebiliriz.

Kelime-i Şehadet nurunun mevcudiyeti, evvela Allah ve Resulünün mevcudiyeti ile ilgilidir. Çünkü Kelime-i Şehadet nuruna vücut veren, yani onu meydana getiren nur, “Allah’ın Zat nuru” ile Zatından yarattığı “Muhammed nuru”dur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Âlemi yarattım, nimetlerimi sevdirdim. Böylece Beni bildiler.”[2]

Bu kudsi hadisten anlaşıldığına göre; Kelime-i Şehadet nuru, Allah’ın Zatında gizli bir hazine olarak mevcut iken, bilinmek isteyen Allah, ilk olarak Muhammed nurunu yaratarak, O’nu Kelime-i Şehadet nurunun sebebi, bir unsuru ve rüknü kılmıştır. Bundan sonra her şey O’nun için ve O’nunla birlikte yaratılmıştır. Fahri âlem Hazreti Muhammed (SAV) bu ezeli varoluşu: “Adem, toprakla su arasında iken Ben Peygamber idim.”[3] hadisiyle haber vermektedir. Allah’ın, Zatı için yaratarak, Zatına muhatap kıldığı Muhammed (SAV) nuru, yaratıldığı anda, Allah’ın Zatına karşı vahdaniyet şehadeti getirmiştir. Allah’ın varlığına ve vahdaniyetine karşı getirilen bu şehadetle, Kelime-i Şehadet nuru meydana gelmiştir. Böylece Muhammed (AS) nuru, Allah’ın Zat nurunu özünde bulundurarak, “Kelime-i Şehadet nuru” sıfatını kazanmış bulunmaktadır. Allah, kendi nurundan Muhammed (SAV) nurunu, Muhammed (SAV) nurundan da Adem’i ve kâinatı yaratmıştır. Bu durumu Resulüllah: “Ben Allah’ın nurundanım, mü’minler ise Bendendir.”[4] hadis-i şerifiyle açıklamışlardır.

Kelime-i Şehadet nuru; bütün mevcudatın varlığına sebep olan, Allah ve Resulü ile kulları arasındaki rabıta olan, zahiri ve manevi, (yani hem görünen, hem de gizli) ezeli ve ebedi varlığı ve şahsiyeti olan bir nur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kelime-i Şehadet nuru, Adem (AS)’ın ve âlemin yaratılmasına sebeptir. Bir kudsi hadiste: “Habibim Sen olmasaydın, bu âlemleri yaratmazdım.”[5] buyurulmaktadır. Bu kudsi hadisten anlaşıldığına göre; her şey Kelime-i Şehadet nuru olan Muhammed nurunun hürmetine ve O’nun için yaratılmıştır. (Muhammed nuru) Bütün yaratılanların, (hem) yaratılış sebebi, (hem) maksadı, (hem de) yaratılanların varlıklarına esas olmaktadır.

Burada şu hususu belirtmekte fayda vardır: “Kelime-i Şehadet nuru” yerine, zaman zaman “Muhammed nuru” diyoruz. Daha evvel de bahsedildiği üzere, Muhammed nuru; Allah’ın Zat nurundan yaratıldığı için, özünde Zat nurunu bulundurmakta, O nurla beraber bulunarak, O nurun halifesi olmaktadır. Bu cihetiyle, Kelime-i Şehadet nurunun bir adı da “Halifetullah”tır. Varlıklara esas olan bu nur, Allah’la bütün mevcudat arasında, izzetli bir perde, bir rabıta, bir vesile ve bir rahmet olarak daima mevcuttur. Her varlık, Muhammed nurundan bir cüz’ü özünde bulundurmaktadır. Özündeki bu nur, onun Allah ve Resulünü bilmesine de vesile olmaktadır.

Allah ve Resulünün nuru, her varlığın; var oluş mührü, anahtarı, aslı, özü, terkibi, sebebi ve gayesidir. Her varlıkta (var oluş mührü olan) Muhammed nuru mevcuttur. Bu mevcudiyetin mahiyeti ve şekli; İlahi bir sır, İlahi bir mucize, İlahi bir harikadır. Sanat-ı İlahiyedir, bir hakikattir ve bir Hikmet-i Rabbaniyedir. Bu sırrın idraki, ancak Allah’ın dilemesiyle mümkündür. Allah (CC), ancak Muhammed nuruyla bilinmekte ve anlaşılmaktadır. Muhammed nuru ise, Adem’le bilinmekte ve ortaya çıkmaktadır. Adem’i tanımak; Muhammed nurunu tanımak, Muhammed nurunu tanımak ise; Adem’i tanımak olacaktır. Resulüllah Arz’a teşrif ettiklerinde, Muhammed nuru; aynı zamanda bir Adem olan Muhammed’den tezahür ederek, Allah’ın bilinmesine ve idrak edilmesine vesile kılınmıştır. Resulüllah’ın, Kelime-i Şehadet nurunun unsurundan olması,NOT-1  O’nun halifesi olması, O’nu özünde bulundurması, (Allah’ın) zuhuruna vesile olması ve O’na mazhar olmasıyla; yeryüzünde Allah’ın varlığının ve birliğinin en büyük delili makamındadır.[6]

 

 

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

 

 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi