Anasayfa » AZITAN İSRAİL, KAZIĞA KOŞMAKTADIR!

AZITAN İSRAİL, KAZIĞA KOŞMAKTADIR!

Yazar: yonetici
0 Yorum 203 Görüntüleyen

AZITAN İSRAİL, KAZIĞA KOŞMAKTADIR!

        

Her ümmetin, her devletin ve medeniyetin ve her hükümetin Allah katında bilinen ve belirlenen bir ECELİ, ömür süresi vardır. Bunu değiştirmek imkânsızdır.

“Her ümmet için bir ecel vardır. (Her medeniyet ve devletin belli bir ömrü bulunmaktadır.) Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenip geri kalır, ne de öne alınır (tam zamanında çöküp dağılır. Adaleti uygulayan ve ilme dayanan devletler ayakta kalır, zulüm yapan ve geri kalan devletler yıkılır.)” (A’raf: 34. Ayet)

De ki: “Allah’ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Her ümmetin (her devletin, her sistemin ve medeniyetin) bir eceli (bir hâkimiyet süreci) vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.” (Yunus: 49. Ayet)

“Hiçbir ümmet (millet ve medeniyet) ecelini (takdir edilmiş süresini) ne önüne geçip (erkene alabilir), ne de geciktirip uzatabilir.” (Hicr: 5. Ayet)

Eğer Rabbin tarafından geçmişte (takdir edilen) bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı (bu hain ve zalim kimselerin de öteki kavimler gibi hemen) helak olmaları lazımdı. (Azap onları da kuşatırdı.)” (Taha: 129. Ayet)

“İşte o zaman Rabbin onların üzerlerine en kötü azabı yapacak kimse(leri) kıyamet gününe kadar mutlaka göndereceğini de bildirdi. (Bu yüzden Yahudiler fitne ve hile ile her azdıklarında, onları rezil ve zelil edecek kimseler gönderildi.) Şüphesiz, Rabbin (ceza ile) sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O, Bağışlayandır, Esirgeyendir.” (A’raf: 167. Ayet)

Ayetleri bu hakikati ve Sünnetullahı haber verip uyarmaktaydı.

Eceli gelen uyuz itin cami duvarına yanaşması gibi, kuduz İsrail de hem Mescid-i Aksa’nın altını oymaya hem de mazlum Müslümanlara dehşet boyutundaki saldırılarını artırmaya, kısaca azıtmaya başlamıştı.

Artık tarihi hesaplaşma kaçınılmazdı; İsrail çıbanı deşilmeden, arkasındaki ABD ve AB hizaya getirilmeden bölgemize ve yeryüzüne huzur haramdı. İşte o kutlu süreç hızla yaklaşmaktaydı, ama bu girişimin AKP gibi kabuk yönetimlerle başarılması da imkânsızdı. Yani hem yerelde hem genelde tarihi ve talihli değişimler yaşanacaktı.

Terör Devleti İsrail Kudüs’te Yine Saldırılara Başlamıştı!

2021 Ramazan’ında İsrail polisi işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Şam Kapısı’nda toplanan Filistinlilere ses bombalarıyla müdahale etmeye başlamıştı. İşgal altındaki Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’da teravih namazı sırasında İsrail polisinin cemaate saldırısı sonucu çıkan olayların ardından binlerce Filistinli, Kadir Gecesi’nde teravih namazı için mescide koşmuşlardı. Kudüs’ün farklı noktalarında yaşanan olaylarda ilk gün toplam 205 kişi yaralanırken binlerce Filistinli, İsrail güçlerinin girişleri tıkamasına ve Kudüs şehrine giden yollara barikatlar kurmasına rağmen Kadir Gecesi’nde teravih namazı için Mescid-i Aksa’ya toplanmışlardı. İşgal altındaki Doğu Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinlilere zorunlu göç tehdidi nedeniyle gergin günler yaşanmaktaydı. Ayrıca İsrail polisinin Mescid-i Aksa’daki saldırıları da kutsal kentteki gerilimi artırmıştı.

İsrail’in Mescid-i Aksa’ya Saldırısına AB’den Açıklama Yapılmıştı

AB, işgal altındaki Doğu Kudüs’teki olaylarla ilgili, “Harem-i Şerif’te kışkırtıcı eylemlerden kaçınılması ve statükoya saygı duyulması gerektiğini” bildirerek ikili oynamaktaydı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in ofisinden yapılan açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria ve özellikle Doğu Kudüs’te gerginlik ve şiddet olaylarının tehlikeli şekilde tırmandığı hatırlatılmıştı. Harem-i Şerif’te meydana gelen olaylarda yüzlerce kişinin yaralandığı belirtilen açıklamada, “Şiddet ve tahrik kabul edilemez. Tüm taraflardaki faillerden hesap sorulmalıdır” ifadesi yer almıştı. Açıklamada, tüm taraflardaki siyasi, dini liderlerle topluluk önderlerinin itidal ve sorumluluk göstermesi, durumu sakinleştirmek için her çabayı sergilemesi istenerek “Şeyh Cerrah’ta ve Doğu Kudüs’ün diğer bölgelerinde Filistinli ailelerin evlerinden çıkarılmasıyla ilgili durum da ayrıca endişe vericidir. Bu tür eylemler uluslararası insani hukukta yasa dışıdır ve sahada gerilimi körüklemekten başka bir işe yaramaz” değerlendirmesi yapılmıştı. Ancak AB maalesef İsrail’in anladığı dilden bir yaptırım teklifinde bulunmamıştı.

Mescid-i Aksa İmamına Göre “İsrail Büyük İşgale Hazırlanmaktaydı!”

Mescid-i Aksa İmamı Şeyh İkrime Sabri, işgalci İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa’yı işgale hazırlandığını açıklamıştı. Kudüs’ün farklı noktalarında yaşanan olaylarda ikinci gün toplam 500 kişi yaralanırken binlerce Filistinli, İsrail güçlerinin girişleri engellenmesine ve Kudüs şehrine giden yollara barikatlar kurmasına rağmen Kadir Gecesi’nde teravih namazı için mescide koşmuşlardı. Mescid-i Aksa İmamı Şeyh İkrime Sabri, A Haber canlı yayınında, İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa’da namaz kılan Filistinlileri hedef alan saldırılarına çok sert tepki gösterdi. İsrail’in Mescid-i Aksa’yı işgale hazırlandığını dile getiren Sabri, “Yarın ne olacak bilmiyoruz. Arap ülkelerinden ve özellikle Türkiye’den işgal güçlerine baskı yapmasını istiyoruz ki bu işgal sona ersin” çağrısı yapmıştı. “Müslümanlar büyük sıkıntı yaşıyorlar bu bir gerçek ama yine de onurlu bir savunma gerçekleştiriyorlar. Biz burada olduğumuz sürece Mescid-i Aksa koruma altındadır. Burada İslam aleminden, Arap ülkelerinden ve özellikle Türkiye’den işgal güçlerine baskı yapmasını istiyoruz ki bu işgal sonlansın. İsrail bölgede Osmanlı mirasını kökten silecek kazılar yapmaktadır. Bu kazılar çok tehlikelidir ve bir an önce durdurulmalıdır. Bölgede Osmanlı’nın izlerini silmeye çalışıyorlar” diyen Mescid-i Aksa imamı, artık kuru kınamalarla hiçbir yere varılamayacağını hatırlatmıştı.

Erdoğan Kurusıkı Çıkışlar Yaptığı Sırada, İsrail Filistinlilere Bir Kez Daha Saldırmıştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’e sözde tepki gösterdiği sırada, İsrail Filistinlilere bir kez daha saldırmış, ses bombası ve tazyikli su kullanmıştı. Erdoğan, Diyarbakır anneleriyle düzenlediği iftarda İsrail’in Filistinlilere saldırısına tepki gösterirken, “Unutulmamalıdır ki, Kudüs, tüm dünyadır. Oradaki Müslümanlar da tüm insanlıktır. Kudüs’ü ve Müslümanları koruyamayan bir dünya kendi kendine ihanet etmiştir. Kendi kendini imha edecek bombanın pimini çekmiş demektir” şeklinde gözdağı vermeye başlamıştı. Ama bunları ciddiye almayan İsrail, Erdoğan’ın konuşması sırasında Filistinlilere bir kez daha saldırmıştı.

Çünkü Rahmetli Erbakan Hocamızın dediği gibi “Gâvur laftan değil, güçten anlardı!..” Ama Siyonist İsrail, bunların dişini elli kere saymıştı. Çünkü Irak işgalinde ve yüzbinlerce masum Müslümanın katlinde Amerika’ya destek olmuşlardı… Haçlı Batı’nın ve NATO’nun Kaddafi’yi devirip Libya’yı tahrip ve talan etmesinde ve on binlerce masum insanı öldürmesinde, onlara arka çıkmışlardı… ABD-İsrail-AB ve Rusya’nın Suriye’yi gizli işgallerine taşeronluk yapmışlardı. Bu nedenle azgın İsrail bunların kurusıkı palavralarını hesaba katmazlardı.

Haçlı Batı Suriye Petrolünü İsrail İçin Yağmalamışlardı!

ABD’li eski diplomat J. Michael Springmann, Suriye’deki petrolü yağmaladıklarını açıklamıştı. Springmann, yağmadan Siyonist İsrail’in de faydalanacağını vurgulamıştı. 2011 yılından beri iç savaşın yaşandığı Suriye’ye DEAŞ bahanesiyle giren ABD’den itiraf gibi açıklama yapılmıştı. ABD’li eski diplomat J. Michael Springmann, ABD’nin Suriye’deki başta petrol olmak üzere, tüm doğal kaynakları bölgeye daha fazla asker sevkiyatı yaparak yağmaladığını söylemekten sakınmamıştı.

“Ortadoğu’yu Petrol İçin Kan Gölüne Çevirdik” İtirafı

Suudi Arabistan’da görev yapmış ABD’li eski bir diplomat olan J. Michael Springmann, İran devlet televizyonu Press TV’ye konuşmuşlardı. Springmann, ABD’nin Suriye’deki doğal kaynakları yağmalamak için Irak’taki askerlerini Suriye’ye gönderdiğini hatırlatmıştı. “Başta İsrail olmak üzere diğer bölge ülkeleri, ABD’nin yağmaladığı bu doğal kaynaklardan yararlanacaktır” diyen ABD’li eski diplomat, ABD’nin yüzlerce askerini Irak’tan alıp doğal kaynak bakımından zengin olan Suriye’nin kuzeyindeki Haseke şehrine taşıdığını da vurgulamıştı.

İşte İsrail’in Kan Donduran Planı?

Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri “İsrail’in hedefi Kudüs’te kalan son Filistinlileri yeni bir soykırımla yok etmek ve Kudüs’ü tamamen Yahudileştirmektir” açıklamasını yapmıştı!

Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri, Ramazan sürecinde yaşanan olayları ve tüm dünyada büyük tepki gören son saldırıyı değerlendirirken: “İsrail işgal devletinin destek verdiği gruplar öncelikle Mescidin doğu tarafındaki Bab el-Rahme bölgesini ele geçirmek istiyor. İlk bölünmenin ardından Şabat’ta alanın tamamen Yahudilere tahsisini hedefliyorlar. Esas büyük tahrik planı Ramazan’ın 28. günü için hazırlandı. Başta fanatik Siyonist örgüt Lehava ve Kahani olmak üzere birçok grup aylardır bu saldırı için hazırlık yaptı. Ramazan ayının 28. gününün (10 Mayıs) önemi ise İbrani takvimine göre bu tarih (Yom Yerushalayim) yani Kudüs’ün ilk işgal edildiği tarih olması. Bu fanatik yapılara Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) partisi ve Dini Siyonizm Partisi başta olmak üzere birçok İsrail parlamentosu (Knesset) üyesi de destek veriyor” uyarısında bulunmuşlardı.

Evet, Kudüs ve Mescid-i Aksa gerçek manada çok büyük bir tehditle ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. İlk gece yaşananlar İsrail’e şunu gösterdi ki hiçbir şey onların planladığı gibi olmayacaktır. Gece başlatılan gaz bombalı, biber gazlı, plastik ve gerçek mermili saldırı dalgası sabaha karşı kırılmış ve Siyonistler tüm bölgeden kaçmıştır. Filistinliler onların karanlık planını ayakları altında çiğneyip boşa çıkarmıştır. Burada Müslümanlar tüm ümmet adına bu işgalcilere ve saldırılara karşı nöbet tutuyor. Kudüs ilk kıblemiz, göklere açılan kapımızdır. Müslümanlar bu işgale karşı topyekûn ayaklanmalıdır. Kudüs bu kutsiyete haiz kutsal beldemiz, hepimizin onuru konumundadır. Asıl hedefin Kudüs’ü tamamen Yahudileştirmek ve Kudüs’te kalan son Filistinlileri de yeni bir soykırımla yok etmek olduğu asla unutulmamalıdır.

Türkiye’nin Fiili ve Etkili Desteği Şarttır!

Türkiye’nin bu süreçlerdeki duyarlılığı ve desteğinin Filistin için çok değerli olduğunu belirten Hamas Sözcüsünün: “Türkiye’nin olayların ilk anından itibaren sergilediği tavır, devlet düzeyinde ve parti, STK ve halk nezdinde sergilenen tepki takdire şayandır. Ama artık somut ve caydırıcı adımların atılması lazımdır!” feryadına kulak kabartmalıdır.

Müslüman Ülkelerden İsrail’e Mescid-i Aksa Uyarısı!

Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan, BAE, Pakistan, İran ve Rusya, Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere İsrail polisi tarafından yapılan saldırıları kınamışlardı. Ancak bu kınamaları İsrail takmamaktaydı. Pakistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, özellikle kutlu Ramazan ayında düzenlenen bu tür saldırıların, tüm insani normlara ve insan hakları hukukuna karşı olduğu vurgulanarak İslamabad yönetiminin, “İsrail işgal güçlerince Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik saldırıyı şiddetle kınıyoruz” ifadesi yer almıştı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa’da ibadet eden Filistinlilere yönelik saldırısını kınadı. Hatibzade, Dışişleri Bakanlığı sitesinde paylaşılan yazılı açıklamasında, İsrail’in en temel insan haklarını ihlal ettiğini belirterek buna karşı uluslararası düzeyde acil adımlar atılması gerektiğini vurgulamıştı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Suudi Arabistan’ın, bölgede güvenlik ve istikrar sağlama amaçlı barış sürecini yeniden başlatma şansını zayıflatabilecek tek taraflı adımlar atılmasını ve uluslararası meşru kararların ihlalini kınadığını tekrarlamıştı.

BAE’den yapılan açıklamada ise, işgal altındaki Doğu Kudüs’teki şiddet olaylarından duyulan endişe aktarılmıştı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Dayf el-Fayiz, İsrail güçlerinin Ramazan ayında ve iftardan kısa bir süre sonra Harem-i Şerif’te namaz kılanlara yönelik plastik mermi ve ses bombasıyla müdahalesinin ardından yaptığı açıklamada, saldırıya yönelik tepkisini “Harem-i Şerif’e yapılan baskının ve barış içinde ibadet edenlere yönelik saldırının, açık bir ihlal ve barbarca bir davranış” şeklinde açıklanmıştı.

Kanada’nın İsrail’e Karşı Tavrı Daha Tutarlıydı!

İsrailli diplomatik görevlilerin, İsrail ordusu için Kanada’da asker toplamaya çalıştığına dikkati çeken Kanada Federal Parlamentosu’nun, muhalefetteki Yeni Demokrat Partili üyesi Hamilton Milletvekili Matthew Green, parlamentonun resmi internet sitesinde İsrail karşıtı imza kampanyası başlatmıştı. Kanada Yabancı Kayıt Yasası’nın, “Kanada’da herhangi bir kişiyi herhangi bir yabancı devletin silahlı kuvvetlerinde askere almaya veya kabul etmeye teşvik eden kişinin suçlu olduğunu” hüküm altına aldığını hatırlatan Green, kampanyanın açıklama metninde, şu görüşleri aktarmıştı.

“Toronto’daki İsrail Konsolosluğu, yalnızca zorunlu hizmet yapması gerekenler için değil, İsrail Savunma Kuvvetleri IDF’ye katılmak isteyenlere kişisel randevular için bir IDF temsilcisi ilan etti. IDF, 2015 yılından bu yana en az iki Kanada vatandaşını vurarak yaraladı, Cenevre Sözleşmesi’ni defalarca ihlal etti. Suriye ve Lübnan’a füze veya drone ile yasa dışı bir şekilde saldırdı. Kanada Büyükelçisi, 16 Ocak 2020’de IDF’de görev yapan Kanadalıları onurlandıran bir etkinlik gerçekleştirdi.”

İsrail Ordusunun Kanada’dan asker toplamasına dair resmi şikayetlerde bulunulduğuna da değinen Green, kampanya davetini, “Aşağıda imzası bulunan bizler, Adalet Bakanını İsrail Savunma Kuvvetleri için askere alınmayı sağlayan veya kolaylaştıran kişiler hakkında kapsamlı bir soruşturma başlatmaya ve ilgili olanlara karşı suçlamalarda bulunmaya çağırıyoruz.” şeklinde tamamlamıştı. Bu arada Kanada Federal Parlamentosundaki muhalefet partilerinden Yeni Demokrat Partinin Lideri Jagmeet Singh, Kanada Başbakanı Justin Trudea’ya Filistin’deki gelişmeler için tavır alması çağrısında bulunmuşlardı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı da saldırıyı kınayarak tarafları gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçınmaya çağırmıştı: “Doğu Kudüs’te sivillere yönelik saldırıyı kararlılıkla kınıyoruz. Yaşanan gelişmeler Moskova’da derin bir endişeyle karşılandı. Tüm tarafları şiddeti tırmandıracak adımlardan kaçınmaya çağırıyoruz. Bu tür eylemler, uluslararası hukuka aykırı olup 1967 yılındaki sınırlar dahilinde barış ve güvenlik içinde bir arada var olan Filistin ve İsrail devletlerinin kurulmasına dayanan barışçıl bir çözüme ulaşılmasını engelliyor. BM Güvenlik Konseyi kararlarında yansıtılan ilkeli ve tutarlı tutumunu yeniden teyit ediyoruz. Buna göre; toprakların ve üzerindeki mülklerin kamulaştırılmasının yanı sıra, Doğu Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail tarafından yerleşim birimleri kurulmasının yasal hükmü bulunmuyor” açıklaması yapılmıştı.

Erdoğan güya İsrail’i sert sözlerle kınarken, bir yandan da Azerbaycan aracılığıyla Siyonistlerle uzlaşma arayışındaydı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kudüs’te Mescid-i Aksa ve Müslümanlara yönelik alçak saldırıların derhal durdurulmasını istiyoruz” çıkışı işe yaramamıştı. Erdoğan, paylaşımında, “Kudüs tüm dünyadır, oradaki Müslümanlar da tüm insanlıktır. Mukaddes şehir Kudüs’ün onurunu, şerefini, izzetini, haysiyetini korumak her bir Müslüman’ın boynunun borcudur. Mescid-i Aksa başta olmak üzere Kudüs’teki ibadethanelere ve Müslümanlara yönelik her saldırı aynı zamanda bizlere yapılmış demektir. Üç dinin kutsallarını barındıran Kudüs’ü vicdansız, ahlâksız, hukuksuz, saygısız saldırılarıyla kirleten zalimlere karşı çıkmak ‘insanım’ diyen her bireyin vazifesidir. İsrail devletinin saldırılarına sessiz kalarak veya kayda değer tavır ortaya koymayarak, dolaylı şekilde destek veren herkes orada yaşanan zulme ortaktır” ifadelerini kullanmıştı.

Azerbaycan’ın İsrail’le uzlaşmaya Arabuluculuk çabasından, herhalde Sn. Erdoğan’ın da haberi vardı!?

Normalleşme ümmete ihanet sayılırdı!

Azerbaycan’ın, Türkiye ile Siyonist İsrail arasında arabulucu olma ısrarı Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev’in “Biz hazırız” mesajıyla netlik kazanmıştı. Azerbaycan’ın yoğun çaba gösterdiği, hükümetin sıcak baktığı, İsrail’in ise temkinli yaklaştığı normalleşme serüveninde kaybeden Filistin mücadelesi ve tüm İslam ümmeti olacaktı.

Azerbaycan’ın, Türkiye ile Siyonist İsrail arasında arabulucu olma ısrarı kafaları karıştırmıştı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, yaptığı açıklamada “Türkiye ve İsrail arasında arabulucu olabiliriz” mesajı aktarmıştı. Karabağ mücadelesinde Türkiye halkının büyük desteğini alan Azerbaycan’ın, Türkiye’yi Siyonist İsrail’le ittifaka çekmeye çalışması Filistin mücadelesine destek veren kitlelerde rahatsızlık uyandırmıştı. Türkiye-İsrail ilişkileri konusunda tutarsız bir politika izleyen AKP hükümetinin bu girişime çok ilgili olması ise dikkatlerden kaçmamıştı.

Normalleşme Filistin Mücadelesine Büyük Zarardı!

Ramazan-ı Şerif’in manevi iklimine giren İslam coğrafyalarında Siyonist İsrail fitnesi hızını artırmıştı. Arap ülkeleriyle üst üste normalleşme anlaşmaları imzalayan, son aşamada Balkanlar’daki İslam ülkelerini yanına almaya çalışan İsrail’in, Azerbaycan’la uzun yıllardır sürdürdüğü yakın ilişkileri mide bulandırıcıydı. Siyasi, ekonomi ve askeri anlamda normalleşmenin çok ötesinde ilişkileri bulunan İsrail-Azerbaycan ittifakına Türkiye de dâhil edilmeye çalışılmaktaydı. AKP hükümetinin sıcak baktığı, İsrail’in temkinli yaklaştığı, Azerbaycan’ın ise arabulucu olmak için yoğun çaba gösterdiği normalleşme serüveninin anlaşmayla sonuçlanması durumunda, kaybeden yine İslam ümmeti ve Filistin mücadelesi olacaktı.

Üçlü İttifak Girişiminin Temeli Karabağ Savaşı’nda Atılmıştı!

İsrail ve Azerbaycan arasında uzun yıllardır devam eden stratejik ortaklığa Türkiye’nin de dâhil edilme planının temeli, 27 Eylül – 10 Kasım 2020 tarihleri arasında yaşanan Karabağ Savaşı’nda atılmıştı. Azerbaycan ordusu, 44 günlük Karabağ Savaşı’nda Türkiye ve İsrail yapımı silahlı insansız hava araçları sayesinde Ermenistan’a karşı üstün bir başarı kazanmıştı. Karabağ Zaferi’ni Türkiye’nin desteğiyle kazandıklarını her fırsatta dile getiren Azerbaycan yönetimi, İsrail ve Türkiye arasında normalleşme anlaşmasına arabulucu olmakta çok istekli davranmaya başlamıştı.

Erdoğan da İsrail’e Yeşil Işık Yakmıştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Aralık 2020 tarihli açıklamasında, İsrail tarafına sıcak mesajlar yollamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail ile istihbari noktada münasebetimiz kesilmiş değil. Sadece en tepe noktadaki kişilerle bazı sıkıntılar yaşıyoruz. En tepe noktadaki kişilerle bu tür sıkıntılar olmasa ilişkilerimiz çok farklı olabilirdi. Yoksa gönlümüz arzu eder ki; onlarla da münasebetlerimizi daha iyi bir noktaya taşıyalım” diye konuşmuşlardı. Yakın bir zamanda İsrail rejiminden yapılan üst düzey bir açıklamada, Türkiye’nin İsrail’e büyükelçi ataması için Tel Aviv yönetiminden onay beklediği açıklanmıştı.

İsrail: “Anlaşma Bizi Bağlamaz” Diye ABD’ye Başkaldırmıştı!

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Joe Biden başkanlığındaki ABD yönetimine İran ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın İsrail’i bağlamayacağını açıklamıştı. İsrail’in Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre Netanyahu, Batı Kudüs’te Yahudi soykırımı (Holokost) olaylarının yıldönümü münasebetiyle düzenlenen programda yaptığı konuşmada, Avusturya’nın başkenti Viyana’da başlayan ve ABD’nin dolaylı olarak katıldığı İran nükleer anlaşması görüşmelerini ele almıştı. Netanyahu, “Dünyadaki en iyi dostlarımıza (Amerikalılara) İran ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın bizi bağlamayacağını ve bu anlaşmanın nükleer silahlanmasının önünü açacağını söylüyorum” diye çıkışmıştı. İran ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın İsrail’i bağlamayacağını vurgulayan Netanyahu, “Bizi bağlayan tek bir şey var, o da bizi yok etmeye çalışan düşmanın komplosunu engellemektir.” ifadelerini kullanmıştı.

Artık herkesin anlaması gereken bir gerçek vardı: İsrail ABD’nin değil, ABD İsrail’in ve Siyonist Yahudi Lobilerinin etkisi altındaydı.

Ama İsrail Terör Şebekesinin artık sonu yaklaşmıştı. Kur’an bu durumu şöyle ortaya koymaktaydı:

İsra Suresi:

4- Biz Kitapta (Levh-i Mahfuz’da -kader programında-, olacakları önceden bildiğimizden) İsrailoğullarına şu hükmü verip (kararlaştırdık): “Muhakkak siz yer(yüzün)de iki defa (çok yaygın ve azgın bir fesatlıkla) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle böbürlenip şımaracaksınız. (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü ele geçirecek ve bölgeye hükümran olacaksınız. Ne var ki bununla şımaracak; haksızlığa ve ahlâksızlığa başlayacaksınız.)

5- Nitekim (bunlardan) ilk vaid (birinci azgınlığınızı cezalandırma vakti) geldiği zaman güç ve şiddet sahibi kullarımızı (İslam kaynaklarında Buhtunnasr, Batılılarca Nabukadnezar denen komutanı ve ordularını) üzerinize gönderdik de sizi evlerin aralarına kadar girip araştırıp (buldular, yurtlarınızı ve zulüm saltanatlarınızı yıktılar). Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü (ve tarihte aynen gerçekleşmiş bulunmaktaydı.)

6- Sonra size tekrar “güç ve kuvvet sağlayıp (insanların) üzerine geri döndürmüş olacağız”, size mallar ve çocuklarla destek çıkacağız, (karşılıksız dolarla ve masonik organizasyonlarla Siyonist sömürü saltanatını kuracaksınız) ve sizin cemaat ve teşkilatınızı da (etkinleştirip) çoğaltacağız. (Örneğin, BM ve NATO gibi kuruluşları güdümünüze alıp söz sahibi olacak ve kötü amaçlarınız için kullanmaya kalkışacaksınız!..)

7- İşte (böyle bir durumda) şayet iyilik (ve adalet) ederseniz, kendi nefsinize (ve menfaatinize) iyilik olacaktır. Yok, eğer kötülük (ve zulüm) ederseniz, o da kendi aleyhinize (sonuçlar doğuracaktır. Ama siz maalesef yine zulüm ve kötülük yoluna sapacak, elinizdeki ve emrinizdeki imkân ve iktidarları Siyonist hayallerinizi ve şeytani niyetinizi gerçekleştirmek için korkunç bir haksızlık ve ahlâksızlık yolunda kullanacaksınız. Dünya’yı savaş ve soygun alanına çevirecek ve insanları birbirine kırdıracaksınız.) Arkasından bu sonuncu (sapkınlık ve şımarıklığınızı cezalandırma) zamanı gelince, size öyle (Mü’min ve Mücahit kullarımızı göndereceğiz ki), yüzlerinizi kötüleştirsinler (servet ve saltanatınızı yıkıp sizi dize getirsinler, yüzlerinizi yere sürdürsünler) ve ilk kez girdikleri (Buhtunnasr veya Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü fethettikleri) gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri (hainleri, katilleri ve mel’ânet merkezlerini) mahvu perişan etsinler. (Böylece Siyonist saltanatınıza son versinler ve İsrail denen beşeriyet bünyesindeki kanser urunu kesip temizlesinler. Ey Beni İsrail, bu Allah’ın va’adi ve tehdididir ki, mutlaka yaşayacaksınız!)

Bütün bu gerçekleri “Hoş, ama boş temenni!..” görenlere ve süper güçlerle baş edilemeyeceğini söyleyenlere de bir sözümüz vardı.

100 sene kadar önce, İsviçre Basel’de gizli Yahudi kongresini toplayan Theodor Herzl, üç aşamalı bir planla Sultan Abdülhamit’e ihtilal yapılacağını, Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na sokulup yıkılacağını ve ardından Filistin topraklarında İsrail’in kurulacağını açıklarken en hızlı delegelerin bile çoğu; “Bu hayallerle boşuna enerjimizi tüketiyoruz!” diyerek salondan ayrılmışlardı. Ve aynı haberleri İstanbul’da duyan Müslümanların bile çoğu Herzl’in iddialarını deli saçması saymış ve aç tavuğun rüyasında darı ambarına düşmesi fıkrasını hatırlatmışlardı… Ama kader kendi ağını dokumakta ve sadece katıksız inananlar bu ayetler ve haberlerle itminan bulup hazırlanmaktalardı…

Yardım Allah’tandır, zafer inananlarındır ve zafer yakındır!

Filistin’e Türk Askeri! İşte Erbakan’ın O Tarihi Kararı!

Terör devleti İsrail’in Filistin’deki işgal ve zulmünü engellemek için, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 54. Hükümet’in Başbakanı olarak son derece ehemmiyetli bir karar almıştı. Bu karar Resmi Gazete’de yayımlandı.

Peki, neydi o karar? Bakalım;

“Türkiye Tarafından Hebron (El-Halil)’a Askeri Personel Gönderilmesi Hususunda Hükümetin Yetkili Kılınması İçin, Anayasa’nın 92’nci Maddesine Göre İzin Verilmesine Dair”

Karar No: 487, Karar Tarihi: 20.2.1997

(Resmi Gazete ile yayımı: 22.2.1997, Sayı: 22913)

“Hebron (El-Halil)’un Filistin Ulusal Yönetimi’ne devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından oluşturulacak mevcudiyet hakkında, adı geçen ülkeler arasında 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo’da imzalanan ve 4/2/1997 tarihli ve 97/9075 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan ‘Hebron’da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırası’nda’ ve ‘İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimi’ne Tevdi Edilecek Mektup’ta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El-Halil)’a askeri personel gönderilmesi,

Söz konusu Anlayış Muhtırası uyarınca mevcudiyetin görev süresinin üç ay olması, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması, hususunda Hükümetin yetkili kılınması için Anayasa’nın 92’nci maddesine göre izin verilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 20.2.1997 tarihli 59’uncu Birleşiminde kararlaştırılmıştır.”[1]

Ama bir dakika ey okur! Buraya dikkat!

Erbakan Hoca’mızın Filistin’e asker gönderme kararının hemen ardından, son derece dikkat çeken gelişmeleri de kayıtlara geçirelim;

1- Başbakan Erbakan imzasıyla, Filistin’e Türk askeri gönderilmesine ilişkin alınan karar tarihi; 20 Şubat 1997.

2- Başbakan Erbakan imzasıyla, Filistin’e Türk askeri gönderilmesine ilişkin alınan kararın Resmi Gazete’de yayım tarihi; 22 Şubat 1997.

3- 28 Şubat Darbesi’ne giden süreci başlatan o ünlü Millî Güvenlik Kurulu (MGK) ne zaman toplandı; 28 Şubat 1997. Yani; Başbakan Erbakan imzasıyla, Filistin’e Türk askeri gönderilmesine ilişkin alınan kararın Resmi Gazete’de yayım tarihinden 6 gün sonra!

4- Peki, bu kararlar alınırken perde arkasında kimler vardı? ESDER tarafından düzenlenen ‘28 Şubat ve Ticari Hayata Etkileri’ konulu konferansta tarihi açıklamalarda bulunan Erbakan Hoca şunları ifade etmişti: “Refah-Yol’un ABD ve İsrail’in menfaatleriyle uyuşmadığı için Siyonizm tarafından görevden alınması için düğmeye basıldı. ABD Devlet Başkanı Savunma Başdanışmanı Alan Makovsky, bir çalışma yapıp, raporu 300’ler Meclisi’ne sundu, rapor okunduktan sonra da onaylandığı ortaya çıktı.”

5- Gizli ve şifreli olan ABD’nin bu Siyonist planı, kısa süre sonra özel kanallardan Türkiye’ye ulaşınca Erbakan Hoca tarafından kamuoyuna deşifre edildi. Makovsky’nin hazırladığı plan; daha sonra tarihi 28 Şubat MGK’sında hükümetin önüne getirilen 18 maddelik irtica ile mücadele eylem planının tıpa tıp aynısıydı!

6- Peki, bu Makovsky kim; meşhur Amerikalı Yahudi strateji şeytanı!

7- Özellikle ‘tarih’lere dikkatinizi çekmek isterim! Şimdi tüm bu maddelerin uçlarını birleştirin! Ne çıktı ortaya?

Meşhur sekizinci kat!

Yine meşhur Amerikalı Yahudi Alan Makovsky anlatmıştı:

“Sekizinci kat, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın en üst katıdır. (…) 12 Mart 1997’de, yani 28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısından tam iki hafta sonra, bir cumartesi günü Madeleine Albright orada bir grubu ‘Türkiye’ başlıklı bir toplantı için davet etti. Toplantıya, Türkiye’yi genel Ortadoğu dengeleri içinde değerlendirildiğini göstermek amacıyla Dennis Ross ve ekibiyle birlikte geldi. Bernard Lewis, Richard Perle, Paul Wolfowitz, Henri Barkey, ben ve Morton Abramowitz gibi isimler davetliydi. (…) Amerika’nın Türkiye konusunda nasıl bir tavır izleyeceğine ilişkin bir toplantıydı…”

12 Mart 1997… Filistin’e Türk askeri gönderme kararının alındığı tarihten sadece 2 hafta sonra… Bu toplantıdan nasıl bir genel değerlendirme çıktı, peki? ‘Short of a cup, Erbakan Government gotta go!’ Yani, ‘Askeri darbe olmaksızın Erbakan hükümeti gitmelidir!’ Gördüğünüz gibi 28 Şubat Darbesi, ABD’de planlanmış, devreye ona uygun yerli işbirlikçiler sokulmuşlardı! Plan bu kadar açık ve net ortadaydı…

Ve 28 Şubat Darbesi kararının, Filistin’e Türk askeri gönderme kararından birkaç gün sonra alınması akıllarda kalması gereken, son derece çarpıcı bir olaydı!..”[2]

 

 


[1] Bu Karara Ait Tutanaklar; (Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cilt 21, Birleşim 59, Sayfa 88: 109) Kayıtlıdır.)

[2] adnanoksuz@milligazete.com.tr

https://www.millicozum.com/mc/duyurular/azitan-israil-kaziga-kosmaktadir

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi