Anasayfa » Ahmet Akgül Hocamızın KONYA MİLLİ ÇÖZÜM SÜNNET ŞÖLENİ TEBRİK KONUŞMASI

Ahmet Akgül Hocamızın KONYA MİLLİ ÇÖZÜM SÜNNET ŞÖLENİ TEBRİK KONUŞMASI

Yazar: yonetici
0 Yorum 34 Görüntüleyen


Ahmet Akgül Hocamızın
KONYA MİLLİ ÇÖZÜM SÜNNET ŞÖLENİ TEBRİK KONUŞMASI
              (Video Çözümü)


Bugün Konya Milli Çözüm Ekibimizden çok değerli arkadaşlarımızın sevgili çocuklarının ve inşallah göz aydınlığımız ve gelecekteki kahramanlarımız olacak yavrularımızın sünnet şöleni için toplanmış bulunuyoruz. Bu mutlu günleri yaşatan ve kutlu hizmetleri bizlere yaptıran Yüce Rabbimize sonsuz şükürler ederek, Aleyhisselatü Vesselam Efendimize tahiyyat ve tayyibatla selatü selam göndererek başlıyorum. Aziz Erbakan Hocamızın mübarek hatırasını şükranla yâd ediyor ve ruhaniyetinden himmetini diliyorum. Bütün kardeşlerime, eşleri hanımefendilere, çok değerli misafirlerimize en içten hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyor, özellikle sünnet olan yavru gençlerimize sağlık ve afiyetler diliyor, kendilerini ve ailelerini tebrik ediyorum.

Çocuklarının sünnet merasimini yaşatan rabbimizden, bu anne-babalara onların en iyi derecelerle en yüksek okulları bitirip hayata atılmalarını, evlenip mutlu ve huzurlu yuvalar kurmalarını, oğul balı torunlarını kucaklamalarını ve en yüksek mevkilerde devlete, millete ve ümmete izzetle hizmet sunmalarını görmeyi de nasip buyurmasını Yüce Mevla’mızdan niyaz ediyorum.

Bu çok hayırlı ve başarılı organizasyona öncülük etme ve gerçekleştirme görevini üstlenen ve tabi bunun sevabına ve şerefine de erişen değerli kardeşim Necmettin Musa’ya ve kıymetli hizmet arkadaşlarını da hassaten kutluyor ve takdirle kucaklıyorum. Daha faziletli ve bereketli girişimlere muvaffak kılınmalarını lütfetmesi için Rabbimiz Taalaya dua ve temenni ediyorum. Bizleri bu dünyada Hak yolda ve Kur’an hizmetkârlığında hizmet nasip buyuran Yüce Rabbimizin en yakın zafer bayramlarında ve sonsuz cennet diyarında da buluşturmasını tazarru ve niyaz ediyorum.

Yeri gelmişken yılda 950 milyar dolarlık hastane, ilaç, tedavi, emar, röntgen sanayinin de, başta kanser her türlü hastalıkları icat edip yayıverenlerin de Siyonist Şeytani odaklar olduğunu ve Türkiye’de bu özel hastanelerin mantar gibi niçin kurulduğunu, hatırlayınız zakkum çiçeğinden kanser ilacı yapan doktorun nasıl kovulduğunu, kanserleşmeye sebep olan yaralara çare bulduğunu açıklayan Alman ve Fransız bilim adamlarının üç gün içinde nasıl kaybolduğunu hala düşünüp anlamadan felaha kavuşulamayacağını da hatırlatmak istiyorum.

Ümmeti Muhammed’in ve mazlum milletlerin yıllardır hasretle bekledikleri saadet ve Mehdiyet devriminin gerçekleşeceği, Kur’ani, ilmi ve insani temellere dayalı Adil Düzen medeniyetine geçileceği günlerin de çok yakın olduğunu umuyor, inanıyor ve rahmeti ilahiden gözlüyoruz, özlüyoruz; bu imanımızda, kendi vaadine ve kudretine olan hüsnü zannımızda bizi mahcup, mahzun ve mahrum etmemesi için Cenabı Hak Zülcelâl Hazretlerine yalvarıp yakarıyoruz. Ve çok kıymetli Fatma Betül Bişkin kardeşimizin Rüyasında Erbakan Hocamızın müjde verip buyurdukları gibi, Konya’mızdaki bu sünnet töreni buluşmamızın, çok yakındaki büyük fetih ve zafer bayramlarının bir küçük provası olmasını da temenni ediyor ve teselli buluyoruz.

Kardeşlerim gerçek ve büyük kurtuluşa, sonsuz, sorunsuz ve kusursuz felaha ancak salahla (ıslah olmakla) ve cihatla ulaşılır.

Müminun Suresi ilk on ayeti bize bu gerçeği anlatmakta, felaha ve kurtuluşa ulaşacak müminlerin şu şartları taşıması gerektiğini hatırlatmaktadır.

1- Gerçek müminler felaha (huzur ve kurtuluşa) ermişlerdir ki (onların özellikleri şöyledir):

2- Onlar namazlarında huşu içindedir (şuurla ve korkuyla devamlı huzur halindedir)

3- Onlar lağviyattan (boş ve nahoş sözlerden ve işlerden yüz çevirenler (hayırlı ve yararlı hizmetlere yönelenlerdir)

4- Onlar zekât (verecek şekilde helal kazanmak ve zekât vergisini uygulayacak bir Adil Düzeni kurmak) için çalışıp gerekli çabayı sarf edenlerdir.

5- Ve onlar ırzlarını (namuslarını ve iffetli durumlarını titizlikle) koruyup muhafaza edenlerdir.

6- Ancak eşleri ve elleri altındakiler (özel resmi nikâh sözleşmeliler) hariçtir. (Bu ayette geçen (ev ma meleket eymanühüm)=elleri altında bulunup idarelerine malik oldukları kimseler” ibaresini “köleleri ve cariyeleri” şeklinde çevirmek çok yaygın bir yanlışın ifadesidir. Barbar Batılıların bile 300 senedir köleliği ve insan ticaretini yasakladığı bir süreçte hala İslam’da kölelik ve cariyeliğin varlığını kabul etmek cehalettir ve İslam’a hakarettir. Biz bu gerçeği 40 yıldır özenle hazırladığımız ve yakında insanımızın istifadesine sunacağımız Kur’an-ı Kerim Mealimizde de izah etmişiz.)

9- Onlar salâvatını (tüm İslami kurum ve kurallarını) korumak için (cehdü gayret gösterenlerdir)

10- İşte (yeryüzünde zafer ve hâkimiyete, ahirette ise cennete) varis olan ancak bu kimselerdir.

Saff Suresindeki müjdeleri ve mesuliyetlerimizi de unutmayalım:

10. Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?      

11. Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.      

12. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur.      

13. Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele.  

Yeri gelmişken hatırlatayım:

Bu sene Temmuz ayında İstanbul’da, Ay’ın 2 sefer çok ender ve enteresan biçimde dolunay şeklinde görülmesi ve yine İskenderun gibi bazı illerimizde Ay’ın masmavi renkte seyredilmesi, gönül ehli zevat tarafından 2015 yılında büyük değişimlerin yaşanacağına işaret sayılmıştır. Bu sözler ve beklentiler Allah’ın vaadine ve kudretine iman edenler için anlamlıdır!

İşte Kamer Suresinde Rabbimiz zulüm Düzenlerinin yıkılacağını şöyle buyurmaktadır:

41- Andolsun, Firavun âline (ve zalim yöneticilerine) de uyarılar gelmiştir.

42- (Ancak) Bizim ayetlerimizin tümünü yalanlayıvermiş (zulüm ve küfürde diretmiş)lerdi. Biz de onları Aziz ve muktedir alan (Allah)ın yakalayışıyla yakalayıp (düzenlerini devirdik).

43- (Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki?

44- Veya: 'Biz, 'birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan' “Birleşik bir Cemiyetiz” mi diyorlar?

45- Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

46- Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azab) saati yaklaşmaktadır. O saat, 'kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir bela'dır ve çok acıdır.

Bu ayetleri ezberleyip okuyan, mana ve mealini yazıp anlatan çok insan vardır, ama bunların mesajına ve hakikatine inanan, İsrail’in ve ABD’nin yıkılıp hezimete uğrayacağına kesin gözüyle bakıp bekleyeduran ne kadar da azdır!

Türkiye tek vatanımız, son sığınağımızdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bağımsızlık ve bekamızın, imanımızın, İslami hayatımızın ve temel insan haklarımızın garantisi ve sigortasıdır. TSK (Kahraman Ordumuz) ise (bir vücudun en hayati organlarından “deri”si gibi) Milli Şuur ve huzurumuzun, namus ve onurumuzun koruyucu zırhıdır ve O’nun yıpratılması iç ve dış mikropların (düşmanların) milli bünyemize sızması ve kuşatması anlamına taşır. İşte bu gerçekler nedeniyle, cumhuriyetin demokrasi demagojileriyle dejenere edilmeye çalışılması, devletin dumura uğratılması ve devre dışı bırakılması, Askerimizin sürekli suçlanması ve zaafa uğratılması, ülkemizin ve milletimizin parçalanmaya uğraşılması namussuz ve onursuz soysuzlarca bir yenileşme ve gelişme süreci olarak takdime çalışılsa da, maalesef Türkiye ayakta kalmakla yıkılmak noktasına gelip dayanmıştır. Biz Erbakan’ın talebeleri ve Milli Görüş’ün takipçileri Milli Çözüm Ekibi olarak, her ay hatta her hafta karakol ve mahkeme kapılarında dolaştırılsak, “haksızlık ve ahlaksızlıklar karşısında susup ‘Dilsiz Şeytan’ olmaya” zorlansak, sürekli psikolojik baskılara ve ekonomik ağır cezalara çarptırılsak da, yurdumuzu, namus ve onurumuzu kaybetmektense, rahatımızı ve huzurumuzu feda etmeye hazırız ve bunu asgari iman ve insanlık görevi saymaktayız. Bu yolda zindanları değil, öldürülüp şehit olmayı en büyük şeref sayan insanları davasından döndürmek imkânsızdır.

Kur’an’sız, İslamsız ve vicdansız bir dünya sisteminden bunalan, Adil bir Düzen’e hasret duyan Müslümanların ve mazlumların huzura kavuşacağı günler yaklaşmaktadır. İmansız ve insafsız bir zulüm düzeninde çiçekler, bebekler solmuş, ekinler meyveler kavrulmuş, çeşmeler dereler çekilip kurumuş durumdadır.

Sırası gelmişken hep yanlış yorumlanan ve asıl amacından saptırılan sünnetle ilgili bir hadisi şerifi de doğru anlayıp hatırlatalım.

“Ümmetimin fesada uğradığı (İslami ahkâm ve anlayıştan uzaklaştığı, haksızlık ve ahlaksızlığın yaygınlaştığı) bir ortam ve zamanda, her kim benim sünnetime (yani bizzat yaşayarak sizlere öğrettiğim Kur’ani prensiplere ve hayat sistemine) yapışır (İslami düzen ve düşünceyi yeniden hayata hâkim kılmak için çalışır)sa (ve bu uğurda birçok sıkıntı ve saldırılara katlanırsa) işte onlar için yüz şehit sevabı vardır”

Günümüzde bu hadisin mana ve müjdesini çok basite indirgeyip: Efendim işte yemeğe otururken elini yıkayan, besmele ile başlayan, lokmaları çiğneyerek yutan, kendi önünden yiyip başka tarafa uzanmayan, tam doymadan kalkan, şükrederek sofradan ayrılan, gidip ellerini-ağzını yıkayan, böylece her biri için 100’er şehit sevabından tam 700 şehit sevabı alır” diye yorumlayanlar, halkı aldatmakta ve Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın amacını yozlaştırmakta ve canından, malından ve aile efradından vazgeçip Allah yolunda şehit olan bahtiyarların sevabını hafife almaktadır. Bu tiplere tek bir şey sormamız lazımdır ve yeterli olacaktır: Hz. Peygamber Efendimiz Türkiye’mizi ziyarete geldiklerinde, Anayasamızdan, kanunlarımızdan, Milli Eğitim müfredatından ve hala Lise Biyoloji, psikoloji, sosyoloji ve felsefe konularında resmen dinsiz Darwinist sapkınlıklar okutulan ders kitaplarımızdan, televizyon yayınlarımızdan, faizci bankacılıktan ve bozuk iktisat nizamımızdan, Haçlı Avrupa Birliği sevdamızdan, NATO ve Birleşmiş Milletler hizmetkârlığımızdan razı ve memnun kalacaklar mı? İşte Efendimizi memnun bırakacak bir ortamı ve nizamı kurmak ve bu uğurda rahatını ve menfaatini feda kılmak üzere yapılan gayretler sana 100 şehit sevabını kazandıracaktır. Yoksa yemeğin dibini sıyırmak, sarığın ucunu uzatmak bizi sorumluluktan kurtarmayacaktır.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin manevi zuhuratı!

1977-78 yılında Ankara’daki Milli Görüş mitingine katılan bir Akıncılar Başkanımız sabahın erken saatlerinde Başkentimize vardıklarında Hacı Bayram Veli Hazretlerinin makamına uğruyor. Bir ara, uyku uyanıklık arasında Hacı Bayram Veli’nin ruhaniyeti karşısında temessül edip: “Biz sizden çok çalıştık, ama siz bizden çok kazandınız. Erbakan Hocamızın açtığı çığırda ve yaptığı çağrıya sadık kalarak, şımarmadan ve şaşırmadan İslamiyet’e, bu aziz millete ve bu cennet memlekete hizmet edecek olursanız sonunda çok büyük şeref ve zafere kavuşacaksınız!” buyuruyor. Ve böylece Hz. Peygamber Efendimizin “Ey Ashabım, benim zamanımda, on sünnetimden dokuzunu yapıp birini (kasten) terk eden ziyandadır. Ancak fitne ve fesadın çoğaldığı ve kötülüklerin her tarafı kapladığı Ahir Zaman’da –Farzları yapmak ve haramlardan sakınmak şartıyla- on sünnetimden dokuzunu terk edip sadece bir tanesini yapan bile bahtiyardır” mealindeki hadisi şerifi hatırlatıyor. İşte bu muhterem ve mübarek zatlar, sokakta rütbesiz bir asker dahi görseler saygıyla önünden kalkıp onu selamlıyorlardı.

Bu tavrını yadırgayanlara “Bu Mehmetçik var ya, en güzel tarifiyle Hz. Peygamber ocağının ve bağrından çıkardığı milyonlarca şehitlerin otağının mensubudur. Nice gafillerin ve hainlerin, tapındığı, uğruna dinini ve davasını sattığı şu dünyalık makam ve menfaatleri gözden çıkaran; hayatını, rahatını ve aile efradını Allah’a ısmarlayıp imanı, vatanı, namusu ve bağımsızlığı yolunda canını bağışlayan vatan evlatlarının şanlı obasının mensubudur!”diyorlardı.

Somuncu Baba (Şeyh Hamidi Veli) Hazretlerinin irşadı!

Babası Horasan erenlerinden bir Zat gelip Kayseri’ye yerleşiyor. Şam ve Şiraz’daki tekâmülünden sonra Kayseri’de irşada başlıyor. Ankara’daki ilim ve irfan ehli Molla Numan Hazretlerini çağırıyor, O da üşenmeyip, kibirlenmeyip icabet ediyor. Bir bayram sabahı Kayseri’ye varıyor.  “Bugün iki bayramı birlikte yaşıyoruz” iltifatına mazhar olup “Hacı Bayram” lakabını kazanıyor.

Sonra Bursa’ya varıyor. Kendini saklayıp somun fırını açıyor. Derken Sultan Yıldırım Beyazıt’ın damadı, büyük ilim ve irfan erbabı Emir Sultan’la tanışıyor. Ulu Cami’nin açılışında, Hutbeyi Emir Sultan’ın işaret ve takdimi ile Somuncu Baba okuyor ve Fatiha’yı 7 makamda tefsir ediyor. O Hutbesinde Somuncu Baba Hazretleri: “Bu Necip Milletin üzerine öyle zamanlar gelecek ki, bugün bizim vatanımızı korumak için onların Haçlı seferlerine karşı savaşmak zorunda kaldığımız Hıristiyan Avrupa’nın güdümüne girmek ve aralarına kabul edilmek için yalvaran gafil yöneticiler çıkacak ve üstelik kendilerini dindar tanıtacaklardır” şeklinde bir kerametle bugünleri haber veriyor. O sırada Bursa’da bulunan büyük alim Molla Fenari’nin müşküllerini de hallediyor. Ardından o saltanat ve menfaat ortamını bırakıp ücra bir kasaba olan Darende’ye gelip yerleşiyor. 1402’de maalesef Yıldırım’la Timur’un talihsiz kapışması yılında, Talebesi Hacı Bayram’ı da alıp Hacca gidiyor.

Bu gün Gebze’mizin Milli Görüş kalesi olan güzel köyüne ismini veren Molla Fenari Hazretleri, ömrünün sonunda gözleri görmez oluyor. Bir gün rüyasında Hz. Peygamberimiz kendisine Kur’an okumasını emrediyor. “Gözlerim görmüyor, Ya Resulüllah!” deyince Efendimiz üzerine tükürdüğü bir parça pamuk verip gözlerine sürmesini istiyor ve gözleri açılıp görmeye başlıyor. Sabah kalktığında o pamuğu hala gözleri üzerinde buluyor.

Biliyorsunuz, Akşemsettin Hazretleri de manevi irşat için tavsiye üzerine Ankara’ya geliyor. Ama Hacı Bayram’ı sokakta dükkân dükkân dolaşıp etraftan para toplayıp medrese ve tekke hizmetlerine harcamak için hazırlık yaptığını görünce içine sindiremiyor. Halep’e doğru gidiyor, bir konak kala rüyasında boynuna takılan bir zincirle Ankara’ya çekildiğini görüyor ve geri dönüp teslim oluyor.      

İşte bu gün sünnet olan çocuklarımızın ve tüm vatan evlatlarımızın, bu tarihi mirasa, bu manevi olgunluğa ve kutsallarımıza sahip çıkma şuuruna erişmiş, eğitim ve ahlak yönünden yetişmiş olmaları duasıyla hepinizi Allah’a emanet ediyor ve kutlu bir gelecekte kavuşmayı diliyorum.




























BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi