GİRİŞ
Uzun zamandır Erbakan Hocamızın zorlu ve onurlu mücadelesini
anlatan bir kitabı hazırlamam hususunda, okurlarımızdan bize ısrarlı teklifler
gelmekteydi. Böylesi müstesna şahsiyetleri anlamak elbette kolay değildi. Ama
bu zatları başkasına tanıtmak, çok daha zor bir girişimdi.
Biz bu kitapta, Erbakan Hocanın yaşam öyküsünü, tarih ve
takvim sırasına göre (kronolojik olarak) anlatan klasik bir biyografisini
yazmaktan ziyade, Onun despotizme ve siyonist dünya düzenine karşı başlattığı
ve artık başarıya yaklaştığı örnek ve orijinal mücadelesini… Bu mücadele
sürecindeki gerçek siyaset ve stratejisini… Bizlere ve gelecek nesillere ışık
tutacak yüksek prensip ve projelerini anlamaya ve aktarmaya gayret ettik. Tabii
ve temel insan haklarının ve evrensel hukuk kurallarının eksiksiz sağlandığı…
Değişik köken ve kültürden tüm insanlarımızın birlikte, barış ve bereket
içersinde yaşadığı… Gardiyan değil, garson devlet anlayışının geçerli
kılındığı… Gerçek bir demokrasinin ve örnek bir laikliğin uygulandığı… Her
yönden kalkınmış ve saygın bir Türkiyenin mimarlığına soyunan ve yürütülen
sömürü saltanatına çomak sokan bu büyük şahsiyeti ve hizmetlerini topluma
tanıtmayı tarihi ve talihli bir görev bildik.
Hocam gibi şahsiyetlerin, başkaları tarafından yüceltilmeye
ve reklâm edilmeye asla ihtiyaçları olmadığı halde, bunları tanımaya ve örnek
almaya bizlerin muhtaç bulunması nedeniyle, Aziz Hocamızın şanlı mücadelesini,
kendi aklımız ve anlayışımız nispetinde yazmaya karar verdik.
Şükürler olsun ki Selametten bu yana Onun çok feyizli özel
sohbetlerine, pek önemli ve ilmî seminerlerine, bereketli konferans ve
mitinglerine, birçok gezilerine ve bir-iki tanesi hariç, 12 Eylül
dönemindeki bütün mahkemelerine katılmak, mevcut kitaplarını ve
beyanatlarını dikkatle ve defaetle okumak, anlamaya çalışmak ve böylece
Hocamızı yakinen tanımak ve Onun gönüllü ve devamlı talebesi olmak bahtiyarlığına
erişenlerden birisiyiz.
Yüzlerce tecrübeyle ortaya çıkmış bir gerçektir ki, böylesi
büyük zatların çocukları ve akrabaları olsun… Mektep ve meslek arkadaşları
olsun… Uzun yıllar yanında ve hizmetinde bulunmuş yakınları olsun…
Onların ancak görünen bazı güzelliklerini ve üstünlüklerini bilseler ve ona
ait bazı önemli hatıraları ve biyografi açısından birtakım teferruatları
nakletseler bile, onları asıl özellik ve öncelikleriyle tanıyan ve teslim
olanlar, sadık bağlıları ve gönül dostları olmuştur. Bir ilim ehlinin bu
konuda şöyle söylediğini hatırlıyorum:
“Sen kendini ne kadar Kurana verirsen, Kuran da, o
kadar hikmet ve hakikat sırlarını sana saçar…
Sen kendini ne kadar kâmil insana teslim edersen, O da o
nispette sana gönül kapılarını açar.”
En başta Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz gibi yüce
Nebilerin ve onların gerçek varisi olan büyük şahsiyetlerin, çok sade ve
tabii bir hayat yaşadıkları için kolay tanınmadıkları ve yanlış anlaşıldıkları
bir gerçektir. Çünkü toplumlar lider ve kurtarıcı diye, hep olağanüstü
davranışlar gösteren birini bekledikleri ve hayal aleminde ona insanüstü bir
kılıf giydirdikleri için, kendi içlerinden birini kabullenmek ve ona teslimiyet
göstermekte zorluk çekmişlerdir.
Hem Cenab-ı Hakkın Ben kulumun bana olan zannı üzereyim.
Ona, bana zannettiği gibi muamele ederim mana ve mealindeki kutsi hadisin bir
nevi tecellisi, Allahın yeryüzündeki gerçek halifesi olmak makamına yükselmiş
şahsiyetlerde görülmektedir.
Erbakan Hocamızın da, insanlara akılları ve anlayışları
oranında yaklaştığını ve onlara kendi zanları doğrultusunda davrandığını
yakinen tecrübe ve müşahede etmişizdir.
Evet, bir yandan hizmet ve samimiyet ehlinin seçilip
yetiştirileceği ve denenip değerlendirileceği oluşum ve organizeleri
kurarken, bir yandan da ülke içindeki güç dengelerinin millî hedeflere
yönlendirilmesini ve toplumun gerçekleri görmesini sağlayan,
Karanlık güçler dünyada İslâm-Hıristiyan savaşını başlatmaya
uğraşırken, Avrupa, Asya ve Afrikadaki ezilen halkların ve düşünen kafaların
dikkatlerinin siyonist sömürüye çevrilmesinde çok önemli bir rol oynayan…
Bir yandan bölgemizdeki diriliş ve direniş hareketlerinin
hem hedefine ulaşmasında, hem de milli birlik ve barışın yeniden sağlanmasında…
Öbür yandan Bosna-Hersek İslam Devletinin hem vücut bulmasında, hem savaş
şartlarına katlanmasında… Bir tarafta İslâm ülkelerindeki yönetici
kadroların, ilim ve fikir erbabının uyanmasında, diğer tarafta da Orta Asya
Türkî Cumhuriyetlerinin şuurlandırılmasında, ilim ve irşat yönünden inkâr
edilemez bir hissesi bulunan bu kahraman kimdir?
Kendisinden cihadı ve ciddiyeti öğrendiğimiz… Takvayı ve
teslimiyeti bellediğimiz… Nurlu yüzüne baktığımızda kusur ve
kabahatlerimizi hatırlayıp, mahcubiyet terleri döktüğümüz bu aziz insan
kimdir?
Ayak ayaküstüne attığına bile rastlanmamış, kahkaha ile
güldüğü sabit olmamış, değil şahsî heves ve hesaplarını en zaruri ihtiyaç ve
arzularını bile, haklı davasının önüne geçirdiğine asla şahit olunmamış,
insanlığı ezen ve inleten siyonist şeytanların ve hain uşaklarının dışında,
kendi şahsına olmaz hakaret ve hıyanetleri yapanlara bile kin tutmamış ve
defalarca bağışlamış olan, bu örnek Müslüman kimdir?
Bir yandan çok etkili ve yetkili çevrelerin, pek çok gazete
ve dergilerin, masonluk ve Lions gibi derneklerin, velhasıl tüm dış güçlerin
ve siyonist merkezlerin, batıl partilerin ve batı kulüpçülerin, top yekûn ona
karşı olmalarına ve şahsına savaş açmalarına… Bir yandan da Müslüman geçinen
bazı haset, enaniyet, hıyanet ve gaflet ehliyle uğraşmak zorunda kalmasına
rağmen, yine de asla yılgınlık ve yorgunluk alameti göstermeyen, inancından ve
idealinden taviz vermeyen, en zor ve zahmetli durumlarda bile cesaret ve
metanetini yitirmeyen…
Herkesi kendi ayarında ve kendi diyarında idare etmesini
bilen ve insanları özel kabiliyet ve marifetleri doğrultusunda değerlendiren bu
başkomutan kimdir??
Ahmet AKGÜL