ERMENİ BİLİNEN “PAKRADUNİ” YAHUDİLER
VE
SİNSİ SİYONİST YÖNTEMLERİ
Bizi, insanların etnik kökeni ve dini-mezhebi kimliği değil; kişiliği, karakteri, milli birlik ve dirliğimize yönelik hassasiyeti ilgilendirir. Ve hele başka dine ve düşünceye mensup iken, araştırıp ikna olarak Müslümanlığa geçenler, İslam’ı miras olarak benimseyenlerden daha değerli kimselerdir. Ancak tarih boyunca sinsi hedefler ve şeytani hevesler için Müslüman görünen hain tiplerden de bu millet ve bu devlet çok çekmiştir. Bu nedenle köken olarak Ermeniliğinden veya Yahudiliğinden değil; ama Dinimize ve devletimize hıyanet ve fitneliklerine vâkıf olduğumuz kimseleri deşifre etmek, onların tahribatlarını önlemek de milli ve manevi bir mesuliyettir. Çünkü bu ülkede Moiz Kohen (1883 Selanik – 1961 Nice-Fransa) isimli Siyonist Yahudi “Munis Tekinalp” takma adıyla Türkçülük ve Kemalizm’i savunan, hatta “Osmanlıcılık” yapan yazılarla sözde bize milliyetçiliğin esaslarını öğretmiş; (Yeni) Asır gazetesinde ateşli makaleler yazıvermiş, meşhur İttihat ve Terakki Partisi’ne girmiş, hatta 1954 ve 1957’de İstanbul’dan CHP Milletvekili adayı gösterilmiştir. Oysa İzhak Kohen adlı bir hahamın oğlu olan bu kişi, 1909 senesinde 9. Dünya Siyonist Kongresi’ne Selanik delegesi olarak iştirak etmiştir. Üstelik “Türkleştirme” (1928), “Kemalizm” (1936) ve “Türk Ruhu” (1944) gibi kitaplar neşretmiştir. Ama bu Munis Tekinalp sanılan Moiz Kohen Siyonist’i, vasiyeti üzerine sonunda Fransa’nın Nice şehrinde bir kilise mezarlığındaki özel Yahudi kabristanına defnedilmiştir. Maalesef bu tür gizli hıyanet girişimleri ve şebekeleriyle ilgili tespit ve tenkitler sürekli “Komplo Teorisi” olarak geçiştirilmiştir. Oysa sadece milliyetçilik ve ırkçılık değil, dincilik ve İslamcılık yanında solculuk ve inkılâpçılık yapan nice hain tipler ve dönme(z)ler gelip geçmiştir.
“Pakraduniler”; Yahudi oldukları halde Ermeni görünen, ama sinsice Siyonist hedeflerini sürdüren bir kesimdir. Tarihi süreç içerisinde ve Orta Çağ devirlerinde, Hristiyanlığın Bizans Kilisesi hâkimiyetini reddeden Ermenilerin arasına girerek, eski İsrail’in görüş ve geleneklerini yerleştirip yürüten cüz’i, ama etkin bir tâifedir. Özellikle Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde, Devlete sadık Ermenilere duyulan güvenden ve sağlanan güvencelerden yararlanmaya yönelen, Cumhuriyetle birlikte ise güya Müslümanlığa geçen bu Pakraduniler, yani Yahudi asıllı Ermeni dönmeleri; İslamcı yazar ve yorumcular ve tarikat erbabı arasında ve özellikle Milli Görüş camiasında da görülmektedir. Erbakan Hoca, bazı siyasi mecburiyetler ve Siyonist merkezlerin, aksi halde Milli Nizam gibi diğer partilerini de kapatacakları yolundaki telkinler sonucu, bu tiplerin samimiyetle Müslüman olduklarına inanmış gibi hareket etmiş, bunların fırsatçılık ve fesatçılık girişimlerini önlemeye yönelmiştir. Ancak netice olarak; kapatılan Milli Nizam Partisi yerine kurulan Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet Partilerine resmen hizmet ve faaliyet imkânı sağlanmasına… Milli Görüş’ün Büyük Millet Meclisi’ne taşınmasına… Sağcı ve solcu partilerle koalisyonlara katılıp Adil Düzen icraatlarını topluma tanıtmasına… Başbakan Yardımcısı ve Başbakan sıfatıyla İslam dünyasında ve mazlum ülkeler arasında saygınlık kazanmasına… Ve yine kutlu projelerini anlatmasına ve büyük değişime altyapı hazırlıklarına bu tavizleri sayesinde fırsat elde etmiştir. Ve zaten tarih boyunca bu tür tavizleri ancak stratejik dehaya sahip büyük liderler verebilmiştir. Evet; Milli Görüş’e sızdırılan Pakraduni dönmelerin tahribatı %25 ise, Erbakan Hoca’nın bu tavizlerden kazandığı toplam kârı %75 gibidir. Rahmetli Süleyman Arif Emre, Siyonist Yahudi odakların Erbakan Hocamıza bu yöndeki tehdit ve telkinlerini; Ankara’daki seminerlerde, Konya ve Afyonkarahisar’daki parti sohbetlerinde bizlere aynen aktarmış, ama “Siyasette 35 Yıl” kitabında; Siyonistlerce dayatılan: “Sizden görünecek ama bizim belirleyip görevlendireceğimiz bazı kişileri yanınıza ve en yetkili konumlara almazsanız, partilerinizi kapatırız!..” şeklindeki 3. maddeyi, her nedense yazmaktan vazgeçmişti. Oysa bu ifşaat ve itiraflarını dinleyen birçok insan bu anlattıklarımıza şahittir.
Rahmetli Süleyman Arif Emre “Siyasette 35 Yıl” kitabında şunları nakletmişti:
Washington’daki Siyonist liderlerin Erbakan’a gönderdikleri temsilcileri ve teklifleri
Milli Nizam’ın büyük kongresinden sonra idi. Genel Başkan’la görüşmek isteyen Musa Saffet Bayramaşık isminde birisi bana geldi. Kendisi Yahudi iken Müslüman olmuş, mühim konularda söyleyecekleri varmış. Fazla ısrar edince görüştürmek zorunda kaldım. (Odada) Hoca, ben, bir de o var. Söze şöyle başladı:
“Sn. Erbakan Hoca! Beni Amerika’daki, Washington’daki dünya Yahudi liderleri, vazifeli olarak size gönderdi. Sizin partinizin gelişmesini dikkatle takip ediyorlar. Onlar Türkiye’de sizin partiniz gibi milletiyle bütünleşebilecek güçlü bir siyasi iktidarın kurulmasını müspet karşılıyorlar. Çünkü böyle olduğu takdirde Türkiye tabiatıyla, İsrail’i Komünist Rusya’ya karşı koruyan, araya çekilmiş bir Çin Seddi vazifesini yapmış olacaktı. Ancak sizden bir önemli istekleri var. Siz her konferansınızda, dünya Siyonizm’ine, masonluğa ve onun yan kuruluşları olan Lions ve Rotary kulüplerine çatıyorsunuz. Bundan liderler son derece rahatsız oluyorlar. Bu aleyhteki kampanyadan vazgeçmenizi istiyorlar. Aksi halde partinizin siyasi hayatına son vermek zorunda kalacaklar!”
(Erbakan) Hoca cevap olarak;
– Mademki bizim iktidar olmamız onların arzu ettiği bir şey, o halde hissi sebeplere (ve gereksiz endişelere) kapılmayıp, bizim konuşmalarımızı müsamaha ile karşılamaları gerekir. Böyle bir şeye katlanmaları, sonunda temin edecekleri yarar karşısında, önemsiz bir fedakârlık olur.
(Musa Saffet Bayramaşık:) – Hayır, kesinlikle bu tür konuşmaları istemiyorlar!
(Erbakan Hoca:) – Diyelim ki bundan sonra bu konulara hiç girmeyeceğiz. Bu onlara yetmez mi?
(M. S. Bayramaşık:) – Hayır yetmez, daha önceki konuşmaları tekzip edecek şekilde onların istediği mahiyette açıklamalar yapmanız lazım.
Daha önce de değindiği gibi, bir milletlerarası konferansta ecnebi bir diplomat “Dünya’da dört ülkeyi doğrudan doğruya Yahudiler idare ediyor” demiş ve şöyle sıralamış: “İsrail, Amerika, Fransa, Türkiye!” Bizim orada hazır bulunan delegasyonumuz itiraz bile edememiş! Şüpheye düşmemek (ve hayret etmemek) elde değil. Çünkü zaman zaman su yüzüne çıkan bazı net görüntüler bu iddiayı yeni tabiriyle kanıtlıyor. Mesela bu kitapta yer verdiğimiz;
– Ekmel Çetinel’in siyasi hayatına son verme olayı,
– YTP’nin defterini dürme olayı,
-Milli Nizam’ın siyasi hayattan tasfiyesi tehdidi(nin gerçekleşmiş olması) bu iddiaları doğrulamaktadır!?
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..
İlginizi Çekebilir