Anasayfa » TERÖRÜN DİNİ ?!…

TERÖRÜN DİNİ ?!…

Yazar: yonetici
0 Yorum 142 Görüntüleyen


                        TERÖRÜN
DİNİ ?!…


Terör: İhtilalci grupların giriştikleri
şiddet hareketlerinin tümüne denir. Özellikle Fransız Devrimi sırası ve
sonrasında oluşturulan anayasa Meclisine ve Birinci Konvansiyona karşı yapılan
anarşik hareketler terör olarak isimlendirilmiştir.

Terör, insanlık tarihi boyunca çok
farklı amaçlar taşıyan ve değişik metot ve araçlar kullanan, sindirme
hareketleri olarak süregelmiştir.

Bir toplumda kuşku ve korku dalgası
oluşturarak, huzur ve güven ortamını sarsmak… Mevcut hükümet ve sistemden
ümit kesen halk kesimlerini kendi yönetim ve denetimi altına girmeye mecbur
bırakmak hedefini güden terör eylemleri, 2.Dünya Savaşından sonra iyice
yaygınlaştı. 1970'li yıllarda ise tamamen azgınlaştı. Genellikle dünyaya
hakimiyet kurmak isteyen küresel çetelerin (Siyonizmin ve Emperyalizmin) iyice
zayıflatmak ve kendisine bağımlı kılmak istediği ülkelerde terör odaklarını
CIA, MOSSAD, KGB gibi istihbarat birimleri eliyle kurup kullandığı ortaya
çıkmıştır.

Türkiye'mizde faşist sağcılık, komünist
solculuk, bölücü kürtçülük akımları bunlardandır.

1970-1980 arası ülkemizi kan gölüne
çeviren sağ-sol kavgaları; 1977'de 35 kişinin öldürüldüğü
           1 Mayıs
olayları, 1Nisan 1978'de Belediye Başkanı Hamido'nun paketli bomba ile
öldürülmesi üzerine patlayan kanlı Malatya kargaşaları, 9 Ekim 1978'deki 10
kişinin kurşuna dizildiği Ankara Bahçelievler katliamları, 22-24 Aralık 1978
Kahramanmaraş'ta 110 kişinin öldürüldüğü iç savaş senaryoları ve 1980 sonrası
Kürtçü bölücü PKK'nın binlerce masum cana mal onan vahşi kıyımları ve daha
sonra kürtçü-islamcı kılıflı Hizbullah'ın acımasız cinayet dosyaları,
hafızalarımıza kazınan terör hatıralarıdır.

Milli birliğimizi ve dirliğimizi
dinamitleyen bütün bu acı ve yıkıcı süreçte hem sağ-sol terörüne, hem Hizbullah
cinayetlerine katılan İmam-Hatip çıkışlıların sayısı, diğer okul mezunlarının
yüzde birinden az olması, açık bir gerçek olarak ortadayken, buna rağmen din
eğitimi almış herkesi “teröre teşne insan” gibi gösterme gayretleri,
şeytana hizmetkarlıktır.

Fransızca, yıldırma, usandırma, kargaşa
çıkarma anlamına gelen terörün, en tehlikeli ve etkili diğer bir biçimi de,
“Devlet Terörü” dür. Bir hükümetin, kendi muhaliflerini sindirmek
veya kurulu sistemin tabulaştırılmış ideolojilerini sürdürmek ve aykırı sesleri
kesmek üzere, ordu, polis, yargı gibi devlet güçlerini kullanarak uyguladığı
resmi ve siyasi, ama sinsi bir terör uygulaması, maalesef ülkemizin ve
milletimizin çok çektiği ve hala çekmeğe devam ettiği bir talihsizliktir.

Milli ve yerli değerlerimize sahip
çıkan, ilmi ve insani gerçekleri savunan ve halkı şuurlandırarak, siyonist
sömürü çarkına çomak sokanları, devre dışı bırakmak üzere üç ihtilal yapılması,
4. partisinin kapatılması, Cumhuriyet tarihinin en hayırlı ve başarılı
iktidarının yıkılması, defalarca siyasetten yasaklanması, bunlar da yetmeyince,
haksız ve dayanıksız bahanelerle ve bağrındaki münafıkların hile ve
hıyanetleriyle çeşitli cezalara çarptırılması, bunun en taze ve yürek ezen
örnekleridir…

Ve tabi, Atatürk'ün de, büyük devrimi
öncesi idama mahkum edildiğini, apoletlerinin sökülüp bütün resmi yetkilerinin
elinden alındığını, ama bütün bunlara rağmen, Milleti arkasına alarak imkansız
olanı başardığını da hatırlatmamız gerekir.

Evet işte herkesin bildiği ve yakından
takip ettiği BOTAŞ yolsuzluk davasında, sanıkların suçu sabit görülüp, her
birine 1 yıl 2 ay hapis ve 2 milyon para cezası veriliyor. Ve bu suçları
tekraren işlediklerinden cezaları arttırılıyor. Ancak, iyi halleri göz önüne
alınarak, hapis cezaları paraya çevriliyor ve toplam 6 milyon 46 bin lira ile
kurtuluyor.

Ama Erbakan Hoca'nın kasıtlı davası hem
de yetkisiz bir mahkeme tarafından, 2 yıl hapis kararıyla sonuçlanıyor ve
onaylanıyor.

Yani devleti defalarca ve 90 trilyon
soyanlara, 6 milyon para cezası… Ama RP'ye devletin kendi verdiği 1 trilyonun
harcanmasında güya usülsüz yapılmış iddiasına, 2 yıl hapis reva görülüyor!?

Evet, birileri Türkiye'yi karıştırıyor
ve terörü teşvik ediyor, insanları kışkırtıyor, ama Milli Görüşçüler, bu fitne
ve fesatlıklara tevessül ve tenezzül etmiyor.

Milli ve haysiyetli bir diriliş, direniş
ve devrim bekleniyor!..

Bütün göstergeler İstanbul'da Sinagok'a
ve İngiliz Bankasına yönelik terör saldırılarında “Küresel Çete”
(ABD'deki siyonist güçler ve İsrail) tarafından yapıldığını akla getirmesine
rağmen, malum ve mel'un güçler ve işbirlikçileri ısrarla “İslami
Terör” kavramını kullanmaya devam ediyorlar.

” Katlettiği bir cana karşılık
olmaksızın, veya yeryüzünde (ve ülkesinde) yaptığı anarşi ve fesadı önleme
amacı taşımaksızın, kim bir kişiyi (haksız yere) öldürürse, sanki bütün
insanları öldürmüş gibi olur”[1] diyen bir merhamet ve fazilet dini olan
islamı “terörün kaynağı”, müslümanları da “potansiyel
terörist” göstermeye çalışan bu azgınlar, sanki islama saldırmak için
böyle bir bahane bekliyorlarmış gibi davranıyorlar.

Evet her din mensubu, yozlaştırılarak ve
beyni yıkanarak terörist yapılabilir. Kimliğinde müslüman yazan her hangi bir
insanda her günaha girebileceği gibi, anarşist de olabilir.

İslam tarihinde meşhur Hasan Sabbah'ın
esrarkeş fedaileri, daha önce sahabeyi katletmeyi mubah, bir kuş öldürmeyi ise
büyük günah sayan ve bizdeki Hizbullahçıları çok andıran Hariciler gibi
teröristler de çıkagelmiştir.

Bunların benzeri ve çok daha beteri,
Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğer dinler içerisinde de görülmüştür ve
İngiltere-İrlanda arasında okul çocuklarını bile hedef alan mezhep katliamları
hala devam etmektedir.

Ancak, bütün bunlar bahane edilerek
Hrıstiyan terörizmi, Yahudi terörizmi demek ne kadar haksız ve yanlışsa,
“İslam Terörü” de o kadar insafsızdır ve kasıtlıdır. Emperyalizm ve
siyonizm ise Yahudilik ve Hrıstiyanlıktan başka bir şeydir. Ne var ki bu tür
terör eylemlerine genel bir ifade olarak “Dini Terör” demek belki
münasip olabilir…

Fakat eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün
Çukurova Üniversitesi kuruluş yıldönümü törenleri için gittiği Adana'da
“Radikal İslam, İslamdır!?” diyerek, İslam'ı terörün tarlası gibi
göstermesi, içindeki gayzın ve garazın bir ifadesidir.

Halbuki on binlerce Yahudi'yi yakan
Hitler müslüman değildi.

Milyonların katilleri Stalin ve Lenin
müslüman değildi.

Amerika'ya yerleşirken, yüz binlerce
Kızılderiliyi soykırıma uğratanlar müslüman değildi. Bugün bile zenci ve Asya
kökenli vatandaşlarını copla dövüp öldüren polisler müslüman değildi.

Daha birkaç sene önce yüz binlerce
Boşnak müslümanı kurşuna dizen Sırplar müslüman değildi.

Filistin halkının yarısını acımasızca
öldüren, yarısını sürgüne gönderen siyonist caniler müslüman değildi.

Yazar, Nuh Gönültaş'ın dediği gibi:

Dünyanın tanıdığı en vahşi kanlı
krallar, Kazıklı Voyvodalar, toplu soykırımcılar müslüman değildi!…

Japonya'ya atom bombası atıp milyonları
canlı canlı kavuranlar, Sabra ve Şatilla katliamlarını yapıp şimdi başbakan
olanlar, hangi dindendi?[2]

Üstelik, İstanbul'daki kanlı eylemin
tetikçilerinin irtibatlı bulunduğu ileri sürülen El-Kaide'nin, Amerika'nın
kurup kullandığını artık herkes bilmekteydi. Ve hatta ABD'nin Afganistan'a
yerleşmesinden sonra Afyon üretiminin tam üç kat artması dikkat çekmekteydi.
Ama bazı yazar ve yorumcu bozuntuları, taşı atanı görmezlikten gelip, atılan
taşın peşinden koşan zavallı mahluklar gibi, ille de tetikçilerin ve onların
bağlı bulunduğu dinin-İslamiyet'in üzerine gitmekteydi…

Tarhan Erdem, NTV'deki bir söyleşide
“Terörün tırmanmasını ve uygun ortam bulmasını, Kenan Evren'in din
eğitimini mecbur hale getirmesine bağlayacak” kadar doğruları
eğriltmekteydi… Oysa hatırlayınız, Hizbullah'ın öldürülen son lideri
Sülhaddin Ürük bile, müslüman değil ermeniydi…

Ve yine maalesef Show'da Cüneyt
Arcayürek'le söyleşen Tüncay Özkan; sonunda: “Ezher mezunlarının bir kısmı
hala resmi görevlerde… Bunlar tespit edilip temizlenmeli” anlamında
laflar ederek, Kurani ve İslami eğitimden geçmiş herkesi anarşiye müsait ve
terörist gösterme insafsızlığına düşmekteydi…

Ve hele CHP'lilerin, siyonist güdümlü
CIA'nın ürettiği:

” İslam=Terör, müslüman =
terörist” formülünü, herkese kabul ettirmek ve resmileştirmek yolundaki
gayretleri vicdan ehlini iğrendirmekteydi…

Bütün bu talihsiz gelişmeler karşısında,
AKP hükümeti de tamamen kemiksiz, kimliksiz ve renksiz bir tavır
sergilemekteydi… Ve maalesef İslama ve müslümana yapılan iftira ve iddialara
bahane olabilecek yanlışlar içindeydi…

Güya PKK'lıları dağdan indirmek
hevesiyle “Eve Dönüş Yasası”nı meclise getirdi… Hizbullah
ve         İbda-C hayranı AKP
milletvekillerinin önergeleri sonucu, bunlar da af kapsamına alındı ve
cezaevlerinden salındı..

Ardından Emniyet Teşkilatında ve hele
İstanbul'da, Terör, yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadelede deneyimli ve başarılı
üst düzey personel, pasif görevlere dağıtıldı…

Özellikle son bir yılda, müslüman
halkların ve İslam dünyasının Türkiye'ye kırgınlığını kızgınlığa dönüştürecek
tamamen İsrail yanlısı ve Amerikan bağımlısı politikalar uygulandı…

İstanbul saldırılarının El-Kaide
tarafından ve dini düşüncelerle yapıldığını peşinen kabullenerek, dış güçlerin
amacına aracılık yaptı, arkasından da “İslam'la terörü birlikte
dillendirmek kanımıza dokunuyor” cinsinden ucuz kahramanlıklara ve
riyakarlıklara sığınıldı…

Bütün bu yanlışları, AKP yetkililerine,
acaba hangi güçler yaptırmaktaydı?.

Rusya Devlet Başkanı Putin bile
“Irak'ın haksız işgalinde, ABD'yi desteklemek aptallıktır!” demesine
rağmen bazılarını hangi gebelikler Amerika'ya mecbur ve mahkum bırakmaktaydı?

Eski ABD Başkanı Jimmy Carter dahi,
George Bush'un, Ortadoğudaki yanlış politikalarıyla, Dünya Barışına zarar
verdiğini haykırmaktaydı…

Clinton'un eşi senatör Hillary:
“teknoloji gücü ve silah üstünlüğüyle Irak'ı işgal ettiklerini, ama halka
huzur ve güven veremediklerini, ve gönüllerine giremediklerini, bu yenilgiden
kurtulmak için Türkiye'yi yanlarına çekmeleri gerektiğini” açıklamaktaydı.

Irak'taki işgalci teröristlerin İstanbul
olaylarından sonra, Samara'da bir gece baskınında 50 sünni ve savunmasız
müslümanı katletmeleri, bir intikam havası taşımaktaydı.

Zaten ABD Savunma Bakan Yardımcısı
siyonist ve terörist Wolfowitz İstanbul saldırılarının hemen arkasından,
“Bu olay bizi Türkiye'ye yaklaştırdı. Artık kan kardeş olduk, aramızda kan
bağı oluştu”, Bush ise: ” Artık Türkiye de, terörle mücadelede hedef
ve cephe ülke konumundadır” mesajını yayınlamıştı!?[3]

Ve ilginçtir, İstanbul saldırıları ile 11
Eylül Amerikan olayları şaşırtıcı bir biçimde benzerlikler arz ediyordu.

İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un, çok
önceden planlanan ve önemle hazırlıkları yapılan ABD ziyaretini, sürpriz bir
şekilde iptal etmesinden, intihar dalışı yaptığı söylenen 11 kişiden 7 sinin
hala Mısır ve Arabistan'da pilotluk görevini yürütmesinden… Çelik ve beton
blokları eriten korkunç yangından, teröristlerin sapasağlam kimliklerinin
çıkarılıp kamuoyuna gösterilmesinden… Kuledeki 4 bin Yahudinin nasıl
oluyorsa, o gün toptan işyerine gitmemesinden…

Ve dahi, İstanbul'da intihar bombacısı
Gökhan Elaltuntaş'ın 15 gün önce kaybolup yenisi çıkarıldığı halde, paramparça
olmuş ve yanmış cesedinden, hem de kaybolduğu bilinen eski kimliğinin
sapasağlam çıkarılıp basına verilmesine kadar nice benzerlikler sırıtıyordu…

Olayın hemen ardından El-Kaide
bağlantısı ve İslami Terör saplantısı ise gizli güçlerin kirli emellerini ele
veriyordu..

Arapça yayın yapan bir TV.programına
Milli Gazete yazarı Ömer Korkmaz'la birlikte katılan Mısır eski İstihbarat
Daire Başkanı Fuat Allan: ” El-Kaide örgütü bitik bir durumdadır. Eğer
gücü olsaydı, Afganistan'da ve çok daha güçlü tabana sahip Pakistan'daki,
Amerikan hedeflerine bir eylem yapardı. Usame Bin Ladin, kendi hayatını zor
korumaktadır. İstanbul saldırılarını El-Kaide'ye mal etmek, olayı çarpıtmaktır.

Bu olaydan, İsrail kokusu yayılmaktadır.
Çünkü İsrail, dünyada sarsılmış bulunan kredisini kurtarmaya çalışmakta ve
mağdur rolü oynamaktadır. Geçmişte Mısır'da Kral Davut Otelini bombalayıp 18
Yahudiyi öldürenlerin de, MOSAD ajanları olduğu kesinlikle
ispatlanmıştır”.[4]

İran sınırında yakalanan Yusuf Polat,
intihar eylemcilerine: ” Sen arabayı filan yere park edip uzaklaş”
dendiğini, ama bomba yüklü arabaların, sürücülerle birlikte uzaktan kumanda ile
infilak ettirildiğini söyledi”.

Ve yine aynı şahıs: ” Biz ilk gün
Amerikan hedeflerine de saldırılar planlanmış ve her türlü hazırlığı
tamamlamıştık. Ama ne olduysa bunlar gerçekleşmedi. Her halde polisler bunları
yakaladı!?.” şeklinde laflar etti.

İyi de, bu ABD hedeflerine katılan
eylemciler kimdi?.. Polise yakalanmışlarsa diğer eylemler niçin önlenemedi?

Gerçekten polis kayıtlarına böyle bir
olay geçti mi? Yoksa Yusuf Polat'a hazır senaryolar mı söyletildi?..

Üstelik, bin türlü tantana ile Suriye'de
yakalanıp getirilen ve orada dini eğitim gören çoğu çocuk 20 kişi suçsuz
bulunup salıverildi?!..

Bu zavallı oldukları her halinden belli
olan beyni yıkanmış kişiler, ölen konsolos Şort'un İngiliz Gizli Servisinin çok
önemli bir elemanı ve özellikle Ortadoğu ve İslam üzerine strateji uzmanı ve
sicilli bir Müslüman düşmanı olduğunu, ancak Bush ve Şaron yönetimleriyle ters
düşüp bozuştuğunu nereden biliyorlardı?

İstanbul saldırılarını gerçekleştiren
tetikçiler, aynı gün Londra'da Bush'a karşı çok büyük çaplı bir protesto
gösterileri yapılacağını, bu eylemler olunca dikkatleri başka yöne çekilen ve
panikleyen kimseler yüzünden bu toplantının sönük kalacağını nasıl hesaplamışlardı?

İnternette “ABD'nin en büyük
müttefiği El-Kaide” başlıklı yorumunda Rızvan Enver, bugüne kadar
El-Kaidenin kendisine isnat edilen hiçbir eylemi kabul etmediğini, bunun da
El-Kaide için öne sürülen amaçlara uygun düşmediğini yazdı.[5]

“İslami Terör” yaftası ve
yalanıyla, tüm ortadoğunun, İslam Dünyasının ve Asyanın işgal ve kontrol altına
alınmak istendiğini… Irak'tan sonra Suriye ve İran'a saldırıya geçileceğini
ve ardından Yugoslavya misali asıl Türkiye'nin bölüneceğini, yunanlı Gazeteci
Haris Mavromatis bile biliyor ve yazıyordu da, bizim etkili ve yetkili
başlarımız uyuyorlar mıydı?[6]

Türk Medyası denen bazı basın ve yayın
Mafyasının, ABD'nin ve İsrail'in borazanı gibi davranması ve “İslamcı
Terör” havasını yayması, satılmışlık gereği mi, yoksa tarafsızlık icabı
mıydı?

Bütün bunlar açıkça teröristleri
Türkiye'ye davet etmek ve ülkemizi terör üssü ve hedefi haline getirmek ve dış
güçlere hizmet etmek değil midir?

“İslamcı terör” senaryosunda,
figüran soytarılığını oynayan kuklalar, niye bugüne kadar bir kere olsun on
binlerin katilleri için “Hıristiyancı terör” veya “musevici
terör” kelimesini kullanmadılar?

Bütün müslümanları potansiyel terörist
ilan eden yayınlar maalesef etkisini göstermeye başladı.

İstanbul seferini yapan uçakta 7 Türk
yolcu namaz kılmaya başlayınca, telaşa kapılan pilot “terör alarmı ile
uçağı geri döndürdü. Bu Türk yolcuların 2,5 saat poliste sorgulanmasının
ardından uçak yeniden havalandı…”[7]

11 Eylüldeki ikiz kule saldırıları ile
küresel terör evrensel bir konum kazanmış ve İslamcı terör sıfatıyla bütün
müslümanlar hedef tahtası yapılmıştır.

Batı Medeniyeti etiketli Amerikan
emperyalizminin ve İsrail siyonizminin dünya hakimiyeti sevdasıyla, Ortadoğuya
ve İslam alemine yönelik dayatmalarına karşı çıkan bütün müslümanları
“tehlikeli terörist” göstererek, işgal ve sömürülerine haklılık
kazandırılmaya çalışılmaktadır. Daha önceleri Afrika'yı sömürmelerine meşruiyet
kazandırmak için yerli halkını “yamyam, tamtam” diye tanıttıkları da
unutulmamalıdır.

ASAM Başkanı Prof.Dr.Ümit Özdağ,
El-Kaidenin ve Taliban rejiminin bilinçli ve sistemli şekilde ABD tarafından
desteklendiğini vurgulamıştır.

Eski MİT Daire Başkanı Prof.Dr.Mahir
Kaynak ise: El-kaidenin bir örgüt değil, sadece hedef saptıran bir posta kutusu
ve adres olduğunu açıklamıştır.

Bu arada, “Böyle bütün örgütleri
ABD ve İsrail'in kullandığını söylemek, Siyonizmi ve onun hizmetçisi ABD'yi
asla yenilmez ve baş edilmez Kadiri mutlak bir güç olarak göstermek ve
dolayısıyla milli ve haysiyetli diriliş hamlelerini kösteklemek ve
cesaretlerini körletmek olmaz mı?” şeklinde bir soru da akla gelebilir.

Hayır! Tam tersine Süper güç diye lanse
edilen ABD ve İsrail siyonizmi eğer, ayakta kalabilmek için, son çare ve son
ümit olarak bu gibi vahşi terör girişimlerine başvurmak ve El-Kaide gibi balon
ve fason örgütlere sığınmak zorunda kalmışsa, bu siyonist süper canavarın
çaresizliğinin ve can çekiştiğinin alametidir.

Yukarıdaki iddianın aksine,
“İslamcı Terör” iftirasına El-Kaide'yi adres ve merkez gösterme
gayretleri, bütün müslümanları El-Kaide'ye ümit bağlamaya ve onu tek kurtuluş
karargahı sanmaya yönlendirmektedir.

Evet, güdülen şeytani amaç; eylem
yapılan ülkeleri, ya İsrail'e, ya El-Kaide'ye yaklaşmaya mecbur etmektir.

Hatırlayınız, Fas'taki Sinagog
saldırısından sonra, yıllardır bozuk olan Fas-İsrail ilişkileri düzelmeye
başlamıştır.

Ve yine Riyad saldırıları sonrasında,
Suud hükümet, El-Kaide ile görüşme kararı almıştır!?.

Aylar önce SESAR'ın ortaya çıkardığı,
ABD Ankara büyükelçisi Eric Edelman'in hazırladığı “Ortadoğu ve Kafkasları
karıştırma ve Türkiye'yi bu batağa bulaştırma” planlarıyla, İstanbul'daki
4 saldırının ve sonrasının tıpatıp uygunluğu üzerinde niye hiç durulmamıştır.[8]

Alarko Yönetim Kurulu Başkanı İshak
Alaton'un ve gazeteci Cengiz Çandar'ın aynı ağızla, Ariel Şaron'un açık
oynamasını ve yanlış yapmasını eleştirmesi… İngiltere'nin bu bahane ile
2.dünya savaşından sonraki en geniş tedbirleri alıp, demokratik hak ve
özgürlüklere kısıtlamalar getirmesi… Türkiye'nin başta İngiltere ve diğer AB
ülkelerince tehlikeli bölge gösterilmesi…

Türkiye'ye yapılacak ticari ve turistik
gezilerin iptal edilmesi… Türk turistlere vize verilmemesi… Bush'un
Güvenlik Danışmanı Bayan Rice'nin Ağustosun ilk haftasında “yakında
ortadoğuda 22 devletin değiştirileceğini… Irak'ın ve Gürcistan'ın
bölüneceğini… Bu tedbirler alınmazsa Türkiye de dahil bütün bölgenin fanatik
müslümanların kontrolüne geçeceğini” söylemesi,[9]

İngiltere'de yayınlanan ve Siyonist
Rohtshildlerin güdümünde bulunan The Economist'in yan kuruluşu Economist Intelligence
Unit'ın bu yılki raporunda, 2004'te Türkiye'nin ekonomik krizler ve siyasi
belirsizlikler içine gireceği kehanetini bildirmesi[10] ile,
son İstanbul saldırıları ve İslamcı Terör safsataları arasındaki ilişkiler niye
gözlerden saklanmaktadır?

İstanbul'daki kanlı patlamaların hemen
arkasından, İsrail Baş katili Şaron'un İtalya'da bütün Yahudileri İsrail'e
çağırması, aksi halde güvende olmamakla korkutması…

Ve yine, 800 bin Yahudinin yaşadığı
Arjantin'de, Şaron'un bütün gayretlerine rağmen İsrail'e göç etmemesi üzerine,
son günlerde onlara karşı saldırıların hız kazanması gibi çok açık gerçekler
niye konuşulmamaktadır?

Gürcistan'da Yahudi spekülatör Soros
projeli ve CIA destekli bir halk ayaklanmasıyla, Türkiye ve Rusya ile iyi
ilişkiler geliştiren Şevardnadze'yi deviren ve Siyonist kuklası olduğu ehlince
bilinen Mihail Saakaşvili yönetimini Amerika ve Avrupa'nın hemen ve resmen
tanımaları ve Şevardnadze'ye “Batı bize ihanet etti!..” demeye mecbur
bırakmaları…

Rusya ile Arabistan arasında tasarlanan
60-70 milyar dolarlık yatırım ve ticaret bağlantılarını… Rusya'nın İslam
dünyasına yakınlaşmasını ve özellikle Şangay beşlisine katılan Türkiye ile
ekonomik ve stratejik ilişkiler başlatmasını baltalamaya çalışmaları…

Ve yine “Türkiye'ye karşı özellikle
İran ve Suriye kaynaklı terör hazırlıkları konusunda istihbarat bilgileri
aldıklarını” söyleyen batılı sahte dostlarımızın bu bilgileri hala bizimle
paylaşmamaları[11] niye
gündeme hiç taşınmamış ve son terör olaylarıyla bağlantısı tartışılmamıştır?

Türkiye'yi parçalamayı amaçlayan Sevr
anlaşmasının, milletimizden gizlenen maddeleri bir bir uygulamaya koyulmaya
çalışılmaktadır.

Madde 62: Kurulacak bir komisyon Irak'ın
kuzeyinde Türkiye'nin ise güneyinde kürtlerin yoğun bulunduğu bölgelerin yerel
özerkliğinin tanınmasını sağlayacaktır.

Madde 63: Türk hükümeti yukarıdaki
maddedeki komisyonun kararlarını 3 ay içinde tanıyacaktır.

Madde 64: Bundan 1 yıl sonra kürtler,
genel olarak bağımsız olmak isteyip birleşmiş Milletlere başvururlarsa, konsey
de bu kararı onaylarsa Türkiye, bölgedeki bütün haklarından vazgeçip, burayı
kürtlere bırakacaktır.

Evet, işte bu sonuca ulaşmak ve kanuni
alt yapısını hazırlamak üzere maalesef AKP ve CHP'nin iş birliği ile 4 Haziran
2003'te ikiz yasalar diye bilinen ve “Bütün halklar, kendi kaderlerini
tayin hakkına sahiptir” maddesini içeren, uluslar arası anlaşma metni
meclisten geçirilmiştir. Fransa bile, milli bütünlüğünü tehlikeye sokacağı
gerekçesiyle bu maddeye şerh koymuşken, bizim Genel Kurmay yetkililerimizin
bütün ısrarına rağmen, AKP hükümeti buna bile gerek görmemiştir.

Bu arada meclis gündemine getirilen
Yerel Yönetimler ve Kamu Personel tasarıları da bu bölünmeye zemin hazırlayacak
girişimlerdir.

7.Uyum paketleriyle MGK Genel
Sekreterliğini işlevsiz hale getiren AKP, Meclise sevk ettiği tek maddelik bir
tasarı ile de TSK'ya lojistik destek sağlayan ve (Ulusal Kriptoloji Enstitüsü)
gibi milli ve gizli stratejiler üreten birimleri bünyesinde barındıran
TÜBİTAK'ı siyasallaştırmak ve orduyu zor durumda bırakmak amacını taşıyan
hıyanet odaklarının sinsi emellerine bilmeden hizmet etmektedir.

Ülkemizde, milliyetçi sağcılığı
ülkücüler ve MHP eliyle öldürten… Solculuk ve sosyal adalet ümidini Ecevit ve
CHP eliyle söndürten güçler şimdi de İslamcılığı ve milli şahlanışı AKP eliyle
gömdürmek hevesindedir.

ATO'nun açıkladığı “dünya ölçeği ve
Türkiye gerçeği” raporuna göre 30 OECD ülkesi içerisinde:

Teknolojik yenilik ve gelişim
derecesinde ve Endüstriyel üretim büyüme endeksinde; 30'uncu (yani en sonuncu)

İş verimliliği ve şirket güvenliği
derecesinde; 29'uncu

İhracatın milli gelire oranı
kategorisinde; 26'ıncı

Yabancı yatırımların Milli Gelire oranı
sıralamasında 27'inci, yani her konuda hep en gerilerde bulunan,

ATO Başkanı Sinan Aygün'ün ifadesiyle
” AKP hükümetinin ve daha önce Türkiye'yi yönetip bu hale getirenlerin,
aynası ve karnesi” olan bu acı sonuçları ve kötü gidişatı halkın gözünden
saklayan marazlı medya, İslamcı terör soytarılıkları ve AB'ye katılma
sayıklamaları ile toplumu oyalamaktadır. Oysa AKP'nin 1 yıllık iktidarında
Türkiye'nin dış borcu yaklaşık 50 milyar dolar artmış ve ülkemiz beş basamak
daha geriye kaymıştır. 2004 bütçesi sözde 150 katrilyon olarak açıklanmıştır,
50'si açık, gerçekte 100 katrilyon kalmaktadır. Onun da 70 milyar doları borç
faizine ve taksitlerine yatırılacaktır.

AKP hala “AB'ye girip
kurtulacağız” kuruntularıyla toplumu avutmaktadır. Bu hevesle Kıbrıs
gözden çıkarılmış, Rum Loisuda'ya 1 milyon 150 bin Euroluk tazminat yatırılmış,
böylece Kıbrıs'ı işgal ettiğimiz iddiasındaki Batı haklı çıkarılmıştır.

Oysa, Eski Güney Kıbrıs Lideri Klerides
bile: “Bugüne kadar Denktaş'la yapılan bütün görüşmelerde, kasıtlı olarak,
getirilen hiçbir teklifi kabul etmemek ve asla taviz vermemek siyasetiyle,
dünya kamuoyunda Türk tarafını “uzlaşmaz ve barışa yanaşmaz!”
göstermeyi amaçladıklarını ve bunu başardıklarını açıkça söylemesine rağmen AKP
yetkilileri hala Denktaş'ı yalnız bırakmakta, hatta arkadan bıçaklamaktadır.

AB'ye ne pahasına olursa olsun ille de
girelim diyen AKP'nin ve arkasındaki güçlerin asıl hedeflerinin ” Türk
ordusunu her yönden zayıflatmak, ülkenin geleceği ve güvenliği konusundaki
etkinliğini azaltmak… Kısaca sivilleşme ve demokratikleşme bahaneleriyle,
milli ve haysiyetli tavrında direnen orduyu dağıtmak ve kurtulmak”
olduğunu Fransa'nın solcuları bile artık yazıp konuşmaktadır.[12]

Bizdeki Milli Derin Devlete Dikta,
Amerika'daki siyonist lobilere ise “Thing-Tank” diyen satılmışlar, şu
anda Amerika'da Dic Cheny'nin karısının başında bulunduğu bir örgütün,
kimlerin, hangi kütüphaneden hangi tür kitapları alıp okuduğundan… Hangi
üniversite hocasının hangi hassas konularda neler konuştuğuna kadar, tek tek
fişlediklerini ve insanların gece yarıları evlerini basıp karakollarda saatler,
günler boyu sorguya çektiklerini niye unutmaktadır?

Vurgun ve soygun kanserinin silahlı
kuvvetlere kadar sirayet ettiğini…

M.S.Bakanlığı Kalite Bölge Başkanı Albay
Feridun Cengiz Seçkin''in 2 trilyon haksız servet edindiği tespit edilip, şimdi
cezaevine girdiğini…

M.S.B. İnşaat Daire Başkanlığında üst
düzey yetkili bir çok albay, yarbay ve binbaşının tutuklanıp, görevlerinden el
çektirildiğini…

Müteahhit Nihat S.'nin G.K.Başkanlığına
gönderdiği ihbar mektubunda, 25 trilyonluk sahte fatura yolsuzluğuna bulaşan ve
20 kadar fason şirket kurup, mütahitlere baskı yapan bir çeteyi ele
verdiğini…

D.K. Eski Komutanı Oramiral İlhami
Erdil'nin emir subayı Yüzbaşı Yalçın K.nin işadamlarından bir milyon dolar
rüşvet devşirdiğini ve tevkif edildiğini…

Gölcük Donanma Komutanlığı Kurmay
Başkanı Tümamiral Aydın Gürün ve diğer üst rütbeli subaylar hakkında, Askeri
Savcı Saim Öztürk'ün, yolsuzluk davası açıp ifadelerini istediğini…

Ve Silahlı Kuvvetlerde çok ciddi ve
ümitlendirici bir temizlik operasyonuna girişildiğini, Gazeteci Nuh Gönültaş
yazdı.[13]

Ama AKP'nin Aydın Doğan'ın şirketlerine
yaptığı trilyonluk kıyaklarla ilgili sorulara hala cevap çıkmadı…

Terör olaylarına ve yolsuzluklara karşı,
sadece askeri tedbirlerle başa çıkılamayacağı, bu konularda millet-devlet
işbirliğine ve karşılıklı güvene mutlaka ihtiyaç duyulduğu bilinmesine rağmen,
AKP İktidarı bu güveni sarsan başörtüsü ve İmam-Hatip meselesi gibi konularda
hala ciddi, cesaretli ve çözüm üretici hiçbir adım atmamış, ” Konsensüs,
toplumsal uzlaşma” gibi cilalı kavramlara sığınarak ve sanki muhalefet
kendi iktidar ortağıymış gibi davranarak her sorunu sürüncemeye bırakmıştır.

AKP'nin Akıl Hocalarından Prof.
Hayrettin Karaman bile bu gidişe isyan edip “iktidara mektup” yazmak
ve uyarmak zorunda kalmıştır.[14]

Kısaca bu hükümet ve bu zihniyetlerle,
ne terörle mücadelede başarılı olmak ne de ekonomik sorunlardan kurtulmak
imkansızdır.

Sonuç olarak:

İsrail Siyonizmi ve onun güdümündeki
Haçlı Emperyalizmi, kendisini masum tanıtmak ve meşruiyet kazanmak için, uzun
yıllar korkulu düşman olarak gösterdiği Komünizmin yerine, şimdi artık İslam'ı
koymuş bulunmaktadır.

Batının zulmünden ve sömürüsünden haklı bir
nefret duyan bazı müslüman grupların tepki ve taleplerini istismar ve
suiistimal ederek bunları şiddet ve hiddete yönlendiren ve dönüp bunları bahane
göstererek, kendi vahşi eylemlerini müslümanlara yükleyen de bunlardır.

Bu küresel çeteye gönüllü hizmet edecek
köle ruhlu müslüman tipini, siyonizm ve emperyalizmle uyumlu teslimiyet
zihniyetini, “Ilımlı İslam” diye yerleştirmek ve bu İslam aksesuarlı
sömürü saltanatını yürütmek üzere “Radikal İslam” veya “İslam'i
Terör” korkusuyla müslümanları sindirmek için, her ikisini de, yani
ılımlısını da, radikalini de aynı odaklar uydurup, kullanmaktadır.

Bir zamanlar, sağcılara karşı solcuları,
kapitalizme karşı komünizmi koyan ve tahtaravelli gibi oynatan da bunlardı…

Bu nedenle öyle “Ayaklarımın
altında ezerim!.. Dünyayı onlara dar ederim!” gibi efelenmelerle veya
“Ahirette cezasını çeksinler!” gibi beddua etmelerle, terörle
mücadele edilmez!

Teröre tehdit savurmak, meydan okumak,
acemiliktir,cahilliktir… Çünkü terör; orduları, silahları, saldırı sahaları,
ortaya çıkacağı zamanı ve mekanı belli olmayan bir düşmandır.

Ve hele, hala KADEK'i özgürlük savaşçısı
gören Avrupa'ya ve hala Güney sınırımızı kabul etmeyen Amerika'ya güvenerek,
terörü ezeceğini söyleyenlere, kargalar bile kahkaha atmaktadır. Çünkü ABD ve
AB destekli PKK'nın şu anda sınırlarımızdan içeriye korkunç miktarda C3 ve C4
patlayıcıları sokmakta olduğunu ASAM Başkanı Prof. Ümit Özdağ Star TV. Kırmızı
Koltuk Programında açıklamıştır.[15]

Amaç büyük eylemlerle panik yaratmak,
hükümeti APO'yu serbest bırakmaya zorlamak ve Eric Edelmen'nin kehanetiyle
” hapisten çıkartılan ve yıldızı parlatılan yeni liderleri iktidara
taşımaktır.

” Terörün dini yoktur”
iddiaları da doğruyu yansıtmamaktadır.

Çünkü terörün dini vardır:

Terörün dini Siyonizm'dir.

Terörün tanrısı Şeytan'dır.

Bu günkü Peygamberi de Şaron'dur!

Bu şeytan şebekesiyle boğuşmak ve başa
çıkmak, çoluk çocuk işi değildir.

 


[1] Maide:32

[2] 30-11-2003
Tercüman

[3] 30-11-2003
Umur Talu /Sabah

[4] 2-Aralık-2003
Milli Gazete

[5] 02.12.2003
Melih Aşık.Milliyet

[6] 01.12.2003.Radikal

[7] Vatan
Gazetesinin haberi 2 12 2003

[8] Bak:Milli
Gazete.15.11.2003

[9] 28.11.2003
Güler Kömürcü.Akşam

[10] 23.11.2003.Osman
Ulagay.Milliyet

[11] 28.11.2003.Zülfikar
Doğan.Akşam

[12] Mine
G. Kırıkkanat Radikal 23.11.2003

[13] 28.11.2003
Tercüman

[14] Bak.
Yeni Şafak

[15] 2.12.2003
Salı akşamı

 


























BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi