Suriyede, Türkiyeye Karşı
ABD-RUSYA İTTİFAKI VE YENİ HAÇLI HESAPLARI
Suriye sınırımız boyunca ABD ve İsrail'in, iş makineleri, demir ve çimento yardımı dâhil, her türlü desteği ile PKK-YPG militanlarına yaptırılan, toplam uzunlukları yüzlerce kilometreyi bulan sığınak ve kanalların, sadece bölgedeki teröristlerin korunmasını sağlayan siperler ve tüneller olduğunu sanmak yanlıştır. Bunca masraflı yığınaklar, kanal ve sığınaklar, Türkiye'ye yönelik yeni Haçlı saldırısı hazırlığının bir parçasıydı. Bölgedeki PKK/YPG ve DEAŞ militanlarının çekilmesi de bir kaçırma değil, planlı ve hesaplı bir kaydırma operasyonlarıydı. Yani teröristler daha tehlikeli oluşum ve saldırılar için kuzeye kaydırılmışlardı. Bu nedenle TSK'nın Barış Harekâtı hayati bir önem taşımaktaydı, ama yarım bırakılması kafalarımızı karıştırmıştı. Bazılarına göre tarihi başarı bize göre ise, maalesef Bir geri adım atılması olan bu anlaşmanın hangi mecburiyet ve mahkûmiyetler karşısında yapıldığı ortaya çıktığında herhalde yer yerinden oynayacaktı. Lütfen hatırlayalım; bu anlaşma güya Amerikayla yapılmıştı. Hâlbuki metinde ateş kesmek ve ara vermek ifadeleri yer almıştı. Oysa bu Harekât sırasında karşımızda ABD askerleri değil PKK/PYD teröristleri vardı. Ama masada karşımızda ise ABD temsilcileri oturmuşlardı. Bu durumda, resmen ve alenen, ABD teröristlerin temsilcisi olmamış mıydı? Erdoğan iktidarı da, dolaylı biçimde terör şebekesiyle anlaşma imzalamış mı olmaktaydı? 2019 yılı 17 Ekiminde imzalanan anlaşma gereği ara verilen Barış Pınarı Harekâtı gerçekten amacına ulaşmış mıydı?
ABDnin Türkiyeye uygulayacağı yaptırımların bazılarını açıklamasının hemen ardından Sn. Erdoğanla barış anlaşması imzalayan Trumpın Başkan Yardımcısı Mike Pence, Beyaz Sarayda gazetecilere konuyla ilgili bilgiler aktarmıştı. Bu açıklama sırasında çok ilginç bir detay ortaya çıkmıştı. Bu, ABDnin yıllardır her türlü desteği verdiği terör örgütü ile ABD Başkanının görüştürüldüğü itirafıydı.
Barış Pınarı Harekâtı ile köşeye sıkışan terör örgütü PKK/YPGnin elebaşlarından Şahin Cilo kod adlı terörist Ferhat Abdi Şahinin ABD Başkanı Donald Trump ile bizzat görüştüğü anlaşılmıştı. Açıklama, Beyaz Sarayın bahçesinde ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından yapılmıştı. Kırmızı Bültenle aranan terörist, daha önce de BMde gizli görüşme yaparak hukuk dışı bir anlaşmada taraf olarak kabul edilmesi ile gündeme taşınmıştı. Bu terörist, 28 yıldır PKKnın eylemlerine katılmıştı ve 63 askerin şehit edildiği saldırıların 1 nolu faili olarak aranmaktaydı. Sivilleri katleden, yerlerinden süren, DEAŞlı teröristlerle sözde mücadele ederken yakaladıkları teröristleri daha sonra serbest bırakan ve hatta kaçmalarına olanak sağlayan PKK/YPGli teröristler, ABD tarafından bir devlet temsilcisi gibi muhatap alınmaktaydı. CNN Internationalın savunma muhabiri Ryan Brownenin paylaşıma göre ABD Başkan Yardımcısı Pence, Beyaz Sarayın bahçesinde yaptığı bu açıklamalar sırasında, Trumpın YPG/SDGnin başındaki Mazlum Kobani ile konuştuğunu doğrulamıştı. Teröristbaşı Abdullah Öcalanın manevi evladım dediği terörist Mazlum Kobani, Türkiyenin üst düzey arama listesi olan kırmızı listede yer alan bir eşkıyaydı. ABDnin her fırsatta desteklediği ve sık sık görüştüğü Şahin Cilo kod adlı bu terörist, eski ABD Başkanı Barack Obamanın DEAŞla Mücadele Özel Temsilcisi olarak atadığı ve Trump döneminde de bir süre görevine devam edip 31 Aralık 2018de istifa eden Brett Mc Gurk ile de buluşmuşlardı.
ABD'li strateji uzmanı Michael Doran bile; ABD'nin PKK ile ilişkilerini eleştirerek “PKK ve PYD bir terör örgütüdür ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terör örgütleri listesindedir. Bunlar Türkiye'yi Kürtler ve Türkler arasında bölmek istemektedir. Biz PKK ile müttefiklik ilişkisi kurarak Türkiye'yle çatışma sürecine girmiş olduk.” diyerek karşı çıkmıştı.
Şunu kabul etmek gerekir ki biz kuzeydoğu Suriye'de bu felaket durumun oluşmasına neden olduk çünkü PKK'yla ittifak ilişkisine girdik. YPG yani sahadaki Kürt güçleri aslında PKKdır. PKK bir terör örgütüdür ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terör örgütleri listesindedir. Bunlar Türkiye'yi Kürtler ve Türkler arasında bölmek istemektedir. Biz PKK ile müttefiklik ilişkisi kurarak Türkiye'yle çatışma sürecine girmiş olduk. Türkler bize yıllarca PKK'nın kuzeydoğu Suriye'de özerk bir Kürt devletinin kurmasına imkân tanıyacak bir güç şemsiyesi sağlamamızdan rahatsızlık duyduklarını söylediler. Biz ise onlara sürekli olarak susun ve oturun dedik. Aralarına Arap, Ezidileri ve diğerlerini soktuk ama o örgütün güç merkezi her zaman PKK oldu. Şunu kabul etmemiz gerekir ki biz kendimize ve müttefiklerimize yalan söyledik.[1]
Barış Pınarı Harekâtı haklıydı, lazımdı; ama maalesef yarım bırakılmıştı!
Barış Pınarı Harekâtı, Barack Obama döneminde Amerikan politikası haline getirilen, Trump döneminde de devam ettirilen PKK devleti projesine stratejik bir darbe indirmeyi amaçlamıştı. Bu harekât, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekâtını tamamlayıcı ve sonuca ulaştırıcı bir nitelik taşımaktaydı. ABD öncülüğündeki Batılı koalisyon güçlerinin Suriyeyi karıştırarak, demografisini değiştirerek, güney sınırlarımızda terör koridoru oluşturmak suretiyle Türkiyenin üniter yapısını ve milli egemenliğini tehdit eden şeytani planları, Barış Pınarı Harekâtıyla işlevsiz kılınacaktı.
ABD Başkanı Trump, Obama-Hillary ikilisinin terör örgütü PKKyla ittifak kurduklarını ve Türkiye sınırlarına terör unsurlarını konuşlandırdıklarını açıklayarak Barış Pınarı Harekâtının meşruluğunu onaylamak durumunda kalmıştı. İçeride ve dışarıda bu harekâta yönelik çıkışlar, asılsız suçlamalar, kara çalmalar kimseyi şaşırtmamalıydı ve bu haklılığımızın bir ispatıydı. Zira Türkiye, Siyonist merkezlerin son beş yıldır fiili olarak üzerinde çalıştığı terör koridoru projesini Barış Pınarı Harekâtıyla boşa çıkarma kararındaydı. Türkiyenin operasyon kararını açıklamasının ardından Amerikada yer yerinden oynamasının, Lindsey Graham gibi senatörlerin ve İsrail lobisinin çılgına dönerek Türkiyeyi tehdit etmeye başlamaları bunun kanıtıydı.
Pentagon'dan Türkiye'ye 'Durun' çağrısı yapılmıştı!
AFP'nin haberine göre Pentagon; önce ve aceleyle Türkiye'ye Suriye'deki harekâtını durdurma çağrısı yapmıştı. Suriye'nin kuzeyindeki YPG varlığını temizlemek için Barış Pınarı Harekâtını başlatan Türk ordusu Suriye'de ilerlemeye devam ederken yüzlerce teröristi safdışı bırakmıştı. Türk askerinin operasyonları devam ederken PKK/YPG'nin en büyük destekçisi ABD yeni bir açıklama yapmıştı. Amerikan yönetimi, bugüne kadar “Büyük savaşçılar” diye övdükleri YPG'lilerden 800'ünün etkisiz hale getirildiğini görünce paniğe kapılmışlardı. AFP'nin haberine göre Pentagon; işte bu nedenle Türkiye'ye Suriye'deki harekâtını durdurma çağrısı yapmıştı.
Oysa daha önce Beyaz Saray açıklamasından; Türkiyeye destek olunmasa da, engel de olunmayacağı sonucu çıkarılmıştı. ABD Merkezi Komutanlık (CENTCOM) IŞİDe karşı lejyoner güç olarak kullandığı PYDnin milis gücü YPGye son beş yıldır düzenli ordu eğitimi sağlamasına, zırhlı araçlar, tanksavarlar ve yerden havaya füzelerle donatmasına rağmen, Türk Ordusu karşısında çil yavrusu gibi dağılmaları karşısında şaşkınlığa uğramışlardı. Nitekim ABD sözünde durmadı, çekiliyor diyen YPG direneceğini açıklamış, ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu harekâta uzun süredir hazırlanması, yeni silahlar dâhil önemli yığınak yapılması ve hem ordu hem kamuoyunun psikolojik olarak bu harekâta destek çıkması karşısında paniğe kapılmışlardı.
Bu aşamada Türkiyenin Vladimir Putin ve Hasan Ruhani ile görüşmesi, MSB Hulusi Akarın da kendi muhataplarıyla yoğun diplomasi yürütmesi de anlamlıydı. Muhataplarına; destek olmuyorsanız, bari köstek olmayın merkezli diplomasinin yararlı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu bağlamda Akar-Esper görüşmesi ardından Ankara ve Washingtondan yapılan açıklamalar arasındaki farklar da dikkatlerden kaçmamıştı. MSB açıklamasında PKK/PYD ile mücadele, Pentagon açıklamasında ise IŞİDle mücadele öne çıkarılmıştı.
ABD ile varılan 120 saatlik mutabakatın bitmesine saatler kala, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye'ye küstah bir tehditte bulunarak “Başkan Trump, ihtiyaç halinde Türkiye'ye askeri harekât yapılması için hazırlıklı” açıklamasını yapmıştı. Üstelik Suriye mutabakatı için Türkiye'ye gelen ABD heyetinde yer alan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo CNBC'de yer alan skandal demecinde; Trump'ın, gerekli görülmesi durumunda Türkiye'ye karşı bir askeri harekât gerçekleştirebileceği tehdidini hatırlatmıştı. “Barışı savaşa tercih ederiz, ama kinetik ya da askeri tutum almak gerekirse, Başkan Trump'ın bu gereği yerine getirmeye hazır olduğunu bilmelisiniz ifadelerini kullanmıştı. Gazeteci Wilfred Frost'a konuşan Pompeo ayrıca ekonomik yaptırımların yanı sıra diplomatik yaptırımların da kullanılabileceğini vurgulamıştı. Röportajda Pompeo, Türkiye ile anlaşmanın çok hayat kurtardığına tamamen inandığını söyleyerek bu sayede PKK-PYD ve IŞİDli teröristlerin kurtarıldığını ima etmekten de sakınmamıştı!?
ABD ve Rusya Fıratın doğusunda ortaklaşa plan kurmaktaydı!
Geçen aylarda güya yakalama kararı bulunan Rusyanın üç istihbarat servisi ajanı gizlice Washingtona gelip Suriye için hazırlanan gizli planı Trump yönetimine aktarmışlardı. O gün bir süreç başlatılmış ve Suriyede ABD-Rusya Türkiyeye karşı ortak çalışmaya başlamıştı. Şimdi artık o plan adım adım uygulanmaktaydı, hatta son aşamasına dayanmıştı. Zaten Suriyenin geleceği konusunda ABD ile Rusya 2018 içinde bir ön anlaşmaya varmışlardı. İki ülke de bu geleceğe Türkiyenin onayı ve desteği olmadığı takdirde uygulanması ihtimalinin bulunmadığını bildiklerinden ön anlaşmalarının en kritik planı Suriye Kürtleri üzerine yapılmıştı. Rusların Kuzey Irak Modeli, Amerikalıların Kamışlı Modeli diye adlandırdıkları Kürt oluşumu modeli bu süreç içinde hazırlanmıştı. Kürtleri içeren doğrudan federatif bir yapı yerine, Kuzey Suriyede sınırımızdan uzakta sınırları belli olan ve sınırlarında Suriye bayrağının dalgalanacağı, sınır korumasının da Suriye ordusu tarafından yapılacağı bir alanda YPG/PYD kontrolünde Kürt oluşumuna kültürel ve kısıtlı idari özerklik sağlanacaktı. Rusya ile ABD arasındaki gizli diplomaside Türkiyenin başta buna karşı çıkacağı ama sonra Kuzey Irakta olduğu gibi bununla çalışmaya başlayacağı varsayılmıştı. Irak Kürt Otonom Bölgesi nasıl Türkiyenin etkisi altına girdiyse Kuzey Suriyede de bunun aynen uygulanacağı hesaplanmıştı. saptamaları ve yorumları üzerinde durmak lazımdı.
Bu bağlamda; Putin satranç, Trump poker oynuyor, Erdoğan ise tombala çekiyor!? yorumları önemli bir gerçeği mizah yollu ortaya koymaktaydı. Evet, Putin uzun vadeli stratejik hesaplar yapmakta, Ortadoğuda hâkimiyet kurma planları uygulamaktaydı. Trump ise azgın kovboy mantığıyla kumar oynamakta ve sürekli rest çekip zorbalıkla sonuç almaya çalışmaktaydı. Erdoğan ise, elini daldırdığı tombala torbasından şansına çıkanla avunup durmaktaydı. Üstelik emperyalist odaklar tombala torbasının içine sadece 3 (üçe) kadar rakam koymuşlardı. Kahraman Ordumuz 12den vurdukları halde, elimizde 3ten fazlası kalmamaktaydı! Yoğun medya yoluyla ve propaganda palavralarıyla milletimiz avutulmakta, ama ülkemizin altı oyulmaktaydı.
Örneğin Erdoğanla Putin arasındaki 22 Ekim 2019 Soçi Mutabakatından, Türkiyeye bakışı ve daha önceki çıkışları belli olan NATO Genel Sekreteri Siyonist Stoltenbergin bu denli memnun kalması ve önemli bir çözüm aşaması olarak yorumlaması nasıl okunmalıydı?
Yeni Soçi anlaşmasıyla Suriye petrol ve doğalgaz kaynaklarının %75ini kontrolüne alan PKK/PYD ve DEAŞ militanlarıyla, Esad Yönetiminin anlaşmasının da önü açılmıştı. Hayret, Türkiye Rusya mutabakatından Trump o kadar memnun kalmıştı ki, Türkiyeye yönelik yaptırım kararlarını bile hemen kaldırmışlardı!? Bu konuda tek tesellimiz; Vardır inşaallah Devletin de bir hesabı ve planı! olmaktaydı.
İran'dan talihsiz Türkiye açıklaması
İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Abbas Mousavi, Türkiye'nin Suriye içinde askeri mevziler kurmasına karşı çıkmış ve Tahran'ın önemli bölgesel müttefiki Suriye'nin bütünlüğüne saygı duyulması gerektiğini hatırlatmıştı.
Mousavi devlet televizyonunda canlı olarak yayınlanan haftalık basın toplantısında, “Ankara'nın Suriye'de askeri mevziler kurmasına karşıyız… Sorunların diplomatik yollarla çözülmesinden yanayız… Suriyenin bütünlüğüne saygı gösterilmesini ummaktayız Oysa, yıllardır Suriye üzerinden Türkiyeye yönelik yıkıcı saldırılar karşısında her nedense İranın hiç sesi çıkmamıştı! Türkiye'nin 9 Ekim'de Suriye'nin kuzeyinde ve Fırat Nehri'nin doğusunda başladığı Barış Pınarı Harekâtı, Tel Abyad ve Resulayn kentleri ve çevrelerindeki bölgelerde yoğunlaşmıştı. Harekâtın 8. gününde, Ankara'da görüşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in başkanlığındaki ABD heyeti, anlaşmaya varmıştı. Ama anlaşma maddeleri, kafaları karıştırmış, TSKnın kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alacakken harekâta son verilmesi kafaları karıştırmıştı.
Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağarın haklı uyarıları!
Bizim harekâttaki niyet ve maksadımız; öncelikli olarak 32 kmlik derinlikte ve Fırattan Irak sınırına kadar olan alanda yaklaşık 15 bin km2lik bir alanda PKK/YPGli teröristlerin uzaklaştırılması değil, etkisiz kılınmasıydı. Bu harekât, PKK/YPGnin nihai olarak marjinalleştirilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması ile ilgili bir sürecin birinci safhasıydı. Amerika Birleşik Devletleri bu anlaşmayı imzalayarak, bir şekilde Türkiye ile anlaşarak PKK/YPGyi koruma altına almıştır. Yani bundan sonraki süreçte PKK-YPG Türkiyenin herhangi bir etkisine maruz kalmadan 20 Milin altında maalesef rahatça yaşayacaktır. ABD çok önemli bir hamle daha yaptı, PKK/YPGnin hem ideolojik hem de demografik iddia ürettiği alanları harekâtın içerisinde çok kasıtlı ve bilinçli bir hamleyle Rusyaya ve Rejime devrederek oralarda da fiili bir durum ortaya çıkardı. Bu arada Amerika; PKK/YPGnin varlık ve iddia ürettiği alanların Rejim ve Rusya üzerinden yaşamasını sağlayarak bir başka denklemin altına imza attı. Yani ABD şunu yaptı; hem NATO müttefiki olan bir ülkeyi kendi partnerini kendi elinde tuttu, Rusyaya kaptırmadı, hem de diğer tarafıyla Ortadoğuda kullanmış olduğu aparat örgütü-terör örgütünü Türkiyeden kurtararak varlığını devam ettirmesini sağladı. Barış Pınarı Harekâtı PKK/YPGyi kökten bitirme hesaplıydı. Çünkü PKK/YPG ben artık konvansiyonel güce dönüştüm, karasal bir alana kavuştum ve sana karşı iddia üretiyorum ve seni (Türkiyeyi) Suriyenin kuzeyine sokmayacağım demeye başlamıştı. Şimdi biz böyle diyen ve iddia üreten bir örgüte yönelik bütün engellemelere karşı bir harekât düzenledik ve bununla beraber bu iddiasını elinden almaya başladık. Ama şimdi ABD gelip dayatarak, bu anlaşmayı imzalatarak, bu güvenli bölgeyi, yani Rusların eğemen olacağı, bizim orada gayri meşru sayılacağımız bir alanda bizi Ruslarla ve Rejimle baş başa bırakarak, bunun hemen altındaki alanlarda PKK/YPGyi Türkiyenin etkisinden kurtarmıştır.
ABD bu anlaşma metnini imzalamamış olsaydı, ya Türkiye gibi küresel anlamdaki son derece önemli bir partneri tamamıyla kaybetmiş olacaktı veya bu riskle karşı karşıya kalmamak adına, PKK/YPGyi bırakmak zorunda kalacaktı. ABDnin en büyük korkusu, Türkiyenin ABDye rağmen burada bir harekât düzenlemesiyle ilgili kuşkularıydı. Evet, belki ABD Türkiyeyi vurabilirdi. Ama iki NATO ülkesi kendi içerisinde çarpışmış olduğu için, NATOnun kuruluş felsefesiyle ilgili çok önemli bir çatırtı ortaya çıkardı ve NATO dağılırdı. NATOnun güneydoğu kanadı zaten çökmeye başlamıştı ve Türkiye üzerinden üretmiş olduğu kazanımları hem NATO; hem de NATO ülkeleri kaybetmiş olacaktı.[2]
Türkiyeye karşı; PYD/PKKnın Şam Mutabakatı, aslında ABD-Rusya ittifakı mıydı?
Barış Pınarı Askeri Harekâtı başlamadan yalnızca 15-20 gün önce ülkemizde tartışılan en önemli konu; Türkiyenin Fıratın doğusuna operasyon yapıp yapamayacağıydı. Astana Süreci aktörleri Rusya ve İran bu operasyona destek olacaklar mıydı? Türkiye bu operasyonu ABDye rağmen tek başına yaparsa ABD Türkiye savaşı çıkacak mıydı? soruları tartışılmaktaydı. Başkan Erdoğan uzun bir zamandan bu yana Türkiyenin Fıratın doğusuna operasyon yapacakları açıklamasını dosta düşmana duyurmuşlardı. Bu askeri harekâtın ülkenin bekası için elzem olduğu, Türkiyenin kolonyalist ve hegemonik küresel güçlerce terör koridoru ile kuşatılmasına izin vermeyeceği yönündeki ikazları sonucu Barış Pınarı Askeri Harekâtı başlatılmıştı. Neredeyse 1 hafta içinde 120 km uzunluğunda 32 Km derinliğinde Tel Abyad ve Resulayn TSK ve ÖSO tarafından ele geçirilmiş 700ün üzerinde PYD/PKKlı terörist etkisiz kılınmıştı. Türk askerinin neredeyse yıldırım hızıyla terör örgütü PYDyi kısa bir sürede perişan edip dağıtması, teröristlerin Pentagon tarafından kendilerine verilen yeni nesil silah ve mühimmatı terk ederek kaçmaları PKK/PYD terör örgütünü destekleyen ABDyi kuşkulandırmış, Türkiyenin kısa bir sürede Fıratın doğusunu tamamen ele geçireceğinden korkan ABD bu kez Başkan Yardımcısı Mike Penceyi bir heyetle Türkiyeye yollamıştı. Pence ve Türk yetkililerle yapılan görüşmelerde, ABD ile Türkiye arasında 120 saat süre için operasyonlara ara verilmesi kararı alınmış, bu durum 13 maddelik bir mutabakata yazılmıştı. ABD bu sure içinde YPG/PKK terör örgütü mensuplarını Türkiyenin belirlediği Güvenlik Bölgesi sınırları dışına çıkaracak Pentagonun terör örgütüne verdiği silahların tümü geri alınacaktı. Ancak ABD ile yapılan mutabakatta Pence; güvenlik bölgesinin sadece 120 km uzunluğunda 30 km derinliğinde Tel Abyad ve Resulayn arasındaki bölge olacağını PYDnin yalnızca bu bölgeden çıkacağını hatırlatması kafa karıştırıcıydı. Bazı uzmanlara göre ise bu tür askeri harekâtlarda ilk ateşkes veya operasyonlara ara verilmesi sonrasında ikinci veya üçüncü askeri harekâtlar sonrasında tam bir netice almak mümkün olmaktaydı. Türkiye bu kez ABD veya Rusyaya rağmen gerektiğinde Fıratın doğusuna yapılacak ikinci ayak operasyonlarda çok kararlıydı. Zira terör örgütü PYD/PKKnın sözde üst düzey yöneticileri ve Pencenin yaptığı açıklamalarda Türkiyenin açıkça belirttiği güvenli bölgeyi sınırlama çabaları ve yine Rusyanın Soçi öncesi yaptığı YPGyi koruma ve kollamaya yönelik bazı olumsuz açıklamaları Türkiyenin kendi çıkarlarını koruma konusunda kararlı ve hazırlıklı olması gerektiğini hatırlatmaktaydı.
13 Ekimde muhtemelen Rusya ve ABDnin bilgisi dâhilinde PYD/PKK ile Suriye rejimi arasında yapılan bir anlaşma ile Rejim güçleri Türkiyenin güvenli bölge olarak deklare ettiği bazı bölgelere girmeye başlamıştı. PYD/PKK terör örgütünün Şam Mutabakatı Rejimin Derikten Menbiçe kadar bütün Türkiye-Suriye sınırlarını kontrol etmesini şarta bağlamıştı. Bu çerçevede Suriye rejim güçleri de Menbic ve Kobaninin yanı sıra Türkiyenin ilan ettiği 32 km derinliğindeki Güvenli Bölgenin sınırını oluşturan M-4 karayolunun üzerindeki Tel Temir ile altındaki Ayn İsa ve Tabkaya intikal etmiş durumdaydı. ABD askerleri de eş zamanlı olarak bu bölgelerdeki üslerini bırakıp çıkmışlardı. ABD ile Rusyanın yakın işbirliği içinde hareket ederek Kuzey Suriyedeki bazı bölgelerde hâkim durumu değiştirdiğini, Newsweeke konuşan ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) üst düzey bir yetkili de doğrulamıştı. Newsweek haberine göre ABD ordusu Menbicten çekilirken, Rus ordusunun Esad güçleriyle birlikte bölgede konuşlanmasına yardımcı olmuşlardı.[3]
Şu sorular hâlâ neden yanıtsızdı?
1- Erdoğan 20 Ekimde Güvenli Bölgeyi Cerablustan Irak sınırına dek 440 kilometre olarak açıklamıştı. ABDnin YPG/PKKdan arındırmayı taahhüt ettiği 32 kilometre derinlikteki alanın uzunluğu, 9 Ekimde başlayıp 17 Ekimde ara verilen Barış Pınarı Harekâtının kapsadığı Tel Abyad ile Resulayn arasındaki 120 kilometre mi, 440 km mi olacaktı? ABD 120ye 32 km alanı temizlediğinde anlaşma koşulları sağlanmış olacak, harekât duracak mıydı?
2- ABD 120 km uzunluğunda ve 32 km derinliğindeki bu bölgedeki YPG/PKK güçlerini 22 Ekim gece yarısına dek dışarı çıkaracak mıydı? PKK, Amerikan ordusunun dediğini yapacak mıydı? YPG/PKKlıların -eğer vereceklerse- ağır silahları, kime nasıl teslim edeceği ve bunu kimin denetleyeceği netlik kazanmış mıydı?
3- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun Rusya ile konuşulacağını söylediği alan, Barış Pınarı harekât alanının dışında, batısında Kobani (Ayn el-Arap) ile doğusundaki Kamışlının da bulunduğu sınır bölgelerini mi kapsamaktaydı?
4- İki NATO müttefiki Türkiye ile ABD arasında anlaşmaya varılmasında, NATOnun hasmı Rusya da kilit rol oynamış mıydı?
5- Türkiye ve ABDnin anlaşmaya varmasında Rusyanın katkısı dışında hangi etkenlerin payı vardı? Bir gün önce, 16 Ekimde Halkbank davasının (Hazine müdahalesini zorlaştıracak şekilde) yeniden açılması, Kongreye önerilen yeni yaptırımların Erdoğan ve ailesinin mal ve diğer varlıklarının tespitini istemiş olmaları, Suriye harekâtına malzeme ve destek veren bütün şirketleri ve bankaları kapsama almak girişiminde bir payı var mıydı? Bu konuların aynı 16 Ekim günü, 17 Ekim görüşmelerine hazırlık yapan Türk ve Amerikan teknik heyetleri arasında tartışmaya neden olması anlaşmaya varılmasını kolaylaştırmış mıydı?
6- Erdoğan 16 Ekimde Pence ile görüşmeyeceğini, herkesin muhatabıyla görüşeceğini söylerken, 17 Ekimde Pence ile 1 saat 20 dakika baş başa görüşmeyi neden kabul etmek durumunda kalmıştı? Heyetler arası görüşme yapılırken neden Pence ile eşit statüde masa başını paylaşırken (Türk basınının alınmadığı çekimde) fotoğraf veriyorlardı?
7- Erdoğan, 17 Ekimde Pence ve heyetiyle ile görüşmeye başlamadan önce Beştepede Dışişleri ve Güvenlik Başdanışmanı İbrahim Kalının görüştüğü, Putinin Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyevin 19 Ekimde Beşar Esadla görüşmek üzere Şama gitmiş olmasının, Çavuşoğlunun ima ettiği, Güvenli Bölge uzunluğunu 120den 440 kmye çıkarma süreciyle bir ilgisi var mıydı?
8- Erdoğan 19 Ekimde Kayseride gerekirse diğer bölgelere de askerî harekât düzenleneceğini açıklamıştı. Suriye ordusu 16 Ekimde Kobaniye girdiğine ve Kamışlı kısmen Şam hükümetinin kontrolünde olduğuna göre, Esad hükümetiyle doğrudan işbirliği gerektiren 1998 Adana Mutabakatı olmaksızın bu harekâta kalkışmak mümkün ve münasip olacak mıydı?
9- Rus yetkililerin 16 Ekimde Türkiye ve Suriye dışişleri ve savunma bakanlıkları ve istihbarat servislerini gerçek zamanlı olarak görüştürdüklerini ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrovun da aynı gün çözümün Adana mutabakatı olduğunu söylediğine göre, Putin 22 Ekimde Erdoğana Esadla şahsen barışmasa da iş birliği yapması gerektiğini hatırlatmış mıydı?
10- YPG/PKK, Türkiyeyle anlaşmaya varan ABDnin isteğine uyarak harekât bölgesini terk etse dahi nereye taşınacaklardı? ABD askerileri ile birlikte Iraka mı yollanacak, ABDde aldığı maaş ve diğer yardımları Suriye kanalıyla fiilen Rusyadan almaya başlayıp üniforma değiştirerek Suriye ordusunun bir parçası mı olacaklardı, yoksa beş yıldır ABDden üst düzey askeri eğitim alan militanlarını yine doğrudan Türkiyedeki eylemlere mi başlayacaklardı? Bu konular Rusya ile de konuşulacak mıydı?
11- Sözler tutulup anlaşmaya uyulsa ve en azından 120ye 32 km boyutlarındaki alanda Güvenli Bölge kurulsa dahi, Türkiyedeki Suriyeli göçmenlerin dönmesini sağlamak mümkün olacak mıydı? Erdoğan tarafından Mecliste -440 km olursa- iki milyon civarı denilen, ancak yetkililerin 300 ila 500 bin arası için hazırlık yaptığı göçmenler için şehirler kurulmasının uluslararası hukukta yeri var mıydı ve mali kaynak nereden bulunacaktı?
Ve bir fotoğraf sorusu oldukça anlamlıydı!
Bu anlaşmaya varılmasını sağlayan ön müzakerelerde iki ismin öne çıktığı anlaşılmıştı. Erdoğanın Dış Politika ve Güvenlik Baş Danışmanı (ki eskinin MGK Genel Sekreteri rolünde düşünebiliriz) İbrahim Kalın ile ABDnin Suriye Özel Temsilcisi (ve eski Ankara Büyükelçisi) Jim Jeffrey. Jeffrey heyetler arası görüşmelerde yerini almıştı. Eminim Kalın da oradaydı, ama masanın etrafında yer almamıştı. Trumpın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert OBrianın karşısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABDnin Ankara Büyükelçisi David Satterfieldin karşısında da IMF toplantılarına gitmemesi tartışma konusu edilen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak oturmuşlardı.[4] Yoksa bu fotoğraf, ABD ile uzlaşma ve uyuşma amaçlı, iyi niyet mesajları mıydı?
ABD ile varılan ateşkes anlaşmasında Türkiyenin 30 km derinlikte ve 450 km sınır hattı boyunca güvenli bölge oluşturma girişiminin hedeflendiği şekliyle tamamlanamadığı ortaya çıkmıştı. Ancak en azından 120 kmlik bir hattın kontrol altına alınması ve bu bölgeden YPGlilerin çıkarılmasına dair karar bile önemli bir aşamaydı. Savunma Bakanlığımızca yapılan açıklamada çekilecekleri söylenen YPGlilerin saldırı ve tacizlerine devam ettiklerinin belirtilmesi dikkatle takip edilmesi gereken bir noktaydı. Suriye meselesinin çözümü adına iki hukuki zemin vardı. Bunların birincisi Adana Mutabakatı, diğeri ise Astana Süreci olmaktaydı. Bu anlaşmayla beraber, yapılan bazı açıklamalarda Cenevreye atıf yapılması, ABDnin bu süreçleri baltalama girişimi olarak tasarladığının bir delili sayılmalıydı. Diğer taraftan bu anlaşma ile ABD-YPG ilişkisi Türkiye tarafından resmen tanınmış mıdır, eğer öyleyse bundan sonraki zamanlarda Suriyenin toprak bütünlüğü vurgusuna bu durum nasıl bir etki yapacaktır? sorusu cevap bekleyen en önemli konulardı. Ayrıca anlaşmada BM Güvenlik Konseyinin 2015te aldığı 2254 sayılı karara atıf yapılması bir tuzak mıydı? Çünkü bu kararda ateşkes ile birlikte siyasi çözüme ulaşılma ifadesi vardı. Ateşkesten kasıt bu anlaşma mıydı? Eğer öyleyse bu durum YPGyi meşru bir ordu statüsüne taşımak anlamını taşımaz mıydı? Her ne kadar bu maddede ABD, Suriyenin siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü taahhüt eder denilse de Amerika korumasında güneye ineceği söylenen YPGnin hedefleri ortadayken, bu taahhüde inanmak ne kadar mümkün olacaktı?
ABD teröre hazırlık eğitimine yeniden başlamıştı!
Sınırımızda terör devleti kurmaya çalışan ABD, her açıdan desteklediği terör örgütü PKK/YPGye hazırlık eğitimine başlamıştı. İşgalci ABD kuvvetlerinin, YPGnin Türkiye operasyonuna karşı inşa ettiği devasa tünel ağında örgüte, operasyona hazırlık ve derinlikli savunma taktikleri konusunda eğitim verdiği ortaya çıkmıştı. Ama şükür ki Kahraman Ordumuz Barış Pınarı Harekâtıyla bu hazırlıkları kısmen boşa çıkarmıştı. Ama maalesef yarım kalmıştı.
Barış Pınarı Harekâtı; Adana Mutabakatına değil, Meşru Müdafaa hakkımıza dayandırılmalı![5] diyenlerin kuşkuları?
Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı operasyonun uluslararası meşruiyeti hangi zemine oturtulmalıydı? Ya da Suriye sahasında yakalanan YPG/SDG/PKKlılar için hangi hukuk sistemi uygulanacaktı? soruları önemli ve anlamlıydı. Çünkü Barış Pınarı Operasyonunun zemini ağırlıklı olarak Adana Mutabakatına ve devamı niteliğindeki anlaşmaya dayandırılmaktaydı. 1998 mutabakatını hem de buna dayalı imzalanan 2011 Terörle Mücadele Anlaşmasını detayıyla okuyanlar anlayacaktır ki; ikisi de sağlam dayanak oluşturmamaktaydı. Böyle olduğu içindir ki twitter hesabı üzerinden Sözcü İbrahim Kalın ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bu operasyonun ana hedefini DAEŞ zeminine oturtmak mecburiyetinde kalmışlardı. Fahrettin Altun, Washington Posta yazdığı makalede Türkiyenin DAEŞ terörü ile mücadele etmek için Suriyeye güç gönderen ilk ülke olduğunu anımsatması bu amaçlıydı. Hukuki konularda farklı bakanlar olmakla birlikte Türkiyenin operasyon konusunda DAEŞ zemininde yürümesi gerekiyor. Çünkü Türkiye, operasyonunu terörle mücadele kapsamında gerçekleştiriyor. diyenler nelerden ve hangi neticelerden kuşkulanmaktaydı? Bazıları Adana Mutabakatı kapsamında imzalanan anlaşmanın da Türkiyeye böyle bir operasyon hakkı tanıdığını savunsalar da bu pek yeterli ve tutarlı olmayacaktır diyenlerin başka bildikleri mi vardı?
Rahip Brunsonun rüyası mıydı, Siyonist odakların planı mıydı?
Türkiyeyi tehdit ederek; (daha önce) Yapmıştım, yine yaparım diyen ABD Başkanı Donald Trump hangi yaptırımları hatırlatmaya çalışmıştı? Eğer ABD, Kongreden çıkardığı ve Trumpın da imzaladığı mali yaptırımları hayata geçirirse, bunlar hangi sonuçları doğuracaktı? Bu karar tasarısı kapsamında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanın 13 Kasım günü Beyaz Sarayda Trumpla buluşma randevusu bile yaptırımlar yüzünden askıya alınır mıydı? Hatırlayınız Trumpın Geçmişte de yapmıştım dediği ilan edilmemiş yaptırımlar döneminde TL karşısında doların değeri birdenbire fırlamıştı. Peki, bunlar ne zaman yaşanmıştı? Zamanını açıklayan, Rahip Brunsonu cezaevinde tutuyorlardı, onun serbest bırakılmasını sağlamak için yapmıştım bilgisini hatırlatan da yine Trumpın kendisi olmaktaydı. O günlerde, Doları ısıtan ve TLnin değerini kaybedip paramızın pula dönmesini sağlayan bir parmak var çıkışları yapılmakta ve dış güçler suçlanmaktaydı. Neredeyse iki yıl aradan sonra o tespitin doğru olduğu Trumpın kendi ağzından çıkan itirafı ile ortaya çıkmıştı. Trump, Kendilerine aktardığım kırmızıçizgiyi çiğnerlerse şimdi de Türk ekonomisini yok ederim demekten de sakınmamıştı.
Umarım, adamların bu gözü dönmüşlüğünü hesaba katmışızdır; Biz de ABDye karşı yaptırım uygulayacağız açıklamasının akla getirdiği türden tedbirler dışında da hazırlıklarımız vardır [6] diyen bir yazar, Erdoğana: Haddini bil, ABD ile uğraşılmaz! demeye mi çalışmaktaydı?
Papaz Brunsonun hangi rüyası çıkmıştı?
Trumpın Suriyeye Barış Pınarı Operasyonu başladığı sırada tehdit olarak ismini sıkça kullandığı rahip Andrew Brunson da boş durmamış, o da kendisine mikrofon uzatan televizyon kanallarına Ben bugünlerde gerçekleşen gelişmeyi cezaevinde yatarken rüyamda görmüştüm açıklamasını yapmıştı. Bu Evengelist-Siyonist Papaz rüyayı 2016 yılının Aralık ayında gördüğünü açıklamıştı. Kendisi: Gece rüyamda Türkiye, İran ve Rusyanın karanlık bir ittifakta buluştuklarını görmüştüm diye aktarmıştı. Güya sırılsıklam terlemiş ve nefes alamaz hale gelmiş vaziyette uyanmıştı. İlk görüşmelerinde eşi Norinee Rüyam gerçekleşmeden önce beni buradan (Türkiyedeki hapishaneden) kurtarmalısın diye yalvarmıştı. Bu rüyasını anlattığı kişiler rüyasının gerçek olabileceğine inanmamışlarmış!… Türkiye ile İranın ve Türkiye ile Rusyanın pek çok konuda birbirlerine ters konuşlandığını, politikaları arasında çelişkiler bulunduğunu vurgulamışlarmış Rüyayı aktardığı kişilerden iki Amerikalı diplomat da, Türkiyenin çıkarı Batı ittifakı içerisinde bulunmasında, bu olamaz görüşünü paylaşmışmış Papaz Brunson şimdi Rüyam gerçek çıktı diye hava atıp, kerametini kutlamaktaymış
Oysa Türkiyeyi Rusya ve İranla ittifaklara zorlayıp; NATOdan uzaklaşıyor ve DEAŞı destekliyor bahanesiyle ülkemize yeni bir HAÇLI saldırısı başlatmayı ve sonunda Armageddon Savaşını kazanıp Büyük İsraili kurma planlarını Papaz Brunsonun rüyaları gibi piyasaya sürüp kamuoyu oluşturmak da, Siyonist merkezlerin bir planıydı Ama yegâne kuvvet ve kudret sahibi Allah, bütün bu şeytani hesapları bozacaktı.
[1] 19 Eki 2019, The Anatolia Post
[2] 17 Ekim 2019, Habertürk, Nedir Ne Değildir?
[3] https://www.yenisafak.com/yazarlar/bulentorakoglu/pyd-pkknin-sam-mutabakati-
[4] https://yetkinreport.com/2019/10/21/guvenli-bolge-uzerine-13-guvensiz-soru/
[5] https://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/2530449-
[6] https://fehmikoru.com/trump-brunson-dedi-rahip-brunson-da-olacaklari-ruyamda-gormustum-