SN. ÖNKİBARIN ARKA PLANI VE YENİ KİTABI!
1980-2001 Amerikan
İslamcısı Enver Örenin Türkiye Gazetesinde Ankara temsilciliği, 20012002
Star, 2002-2004 Posta, 20052011 Yeniçağ, 2011-2012 Yeni Mesaj gazetelerinde ve
halen 2012den beri Aydınlık Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Bay Sabahattin Önkibar; ayrıca 1993-2001
TGRT, 2001-2002 Star TV., 2002-2004 Kanal D, 2004-2005 Flash TV., 2005-2011
Avrasya TV.de çalışmıştır ve halen 2011den beri Ulusal Kanalda program
yapmaktadır.
Sabahattin Önkibar
gibi bazı gazeteler ve köşe yazarları, bugün Refah-Yol ve Erbakan aleyhine atıp
tutsalar da o günlerde daha insaflı ve isabetli davranarak haklı girişimleri ve
hayırlı gelişmeleri takdir ediyorlardı. Ya tutarlı ve tarafsız oldukları zaman
bazı gerçekleri görüyor ve yazıyorlardı veya o günlerde, Haktan değil, güçlü
taraftan yana tavır takınıyorlardı. Ama düşene balta vuran çok
olur cinsinden, aynı yazarlar daha sonra, 28 Şubat sürecinden ve
ülkenin kaosa sürüklenmesinden, Refah-Yolu ve Erbakanı suçlamaktan ve saçmalamaktan
utanmamışlardı.
Örneğin, Türkiye gazetesi yazarlarından Sabahattin Önkibarın 14 Aralık 1998
tarihli yazısını okurken şaşırmamak imkânsızdı. Önkibarın Ocak 1997de
yazdıklarını hatırlayıp bu hızlı değişikliğin sebebini anlayamamıştık. Çünkü,
Sayın Önkibar 14 Aralık 1998 günü aynen şunları yazmıştı:
Seçime kapağı atıp
güya 28 Şubat sürecini aşmak isteyenlere soruyorum: Refah-Yol zaten çoğunluk
iktidarıydı…. O zaman ne yaptınız, ya da yapabildiniz ki seçimden sonra ne
yapacaksınız?
Evet Sayın Önkibar
daha önce övgüler dizdiği ve sahiplik ettiği Refah-Yol için şimdi hiçbir
şey yapmadığını iddia ediyordu. Oysa
Sayın Önkibar 25 Ocak 1997de bakın neler düşünüyor ve yazıyordu:
Yorumumuz şudur:
Sağduyulu düşünme yeteneği olan hiç kimse Başbakanın (Erbakanın) bu
söylediklerine ve ortaya koyduğu hedeflere dudak bükemez… Bükenlere
vereceğimiz cevap, başlangıçta bedelsiz ithalata gülenlere ve diğer kaynaklarla
alay edenlere karşı, gerçekleşen kaynak olayıdır… (Hocamızın Havuz Sistemini
kast ediyor.) Refahı ve onun DYPli sentezi olan Refah-Yolu ciddiye
almayanlar bıraksınlar onu bunu da var olan verilere baksınlar.
İşte döviz ve ödemeler
dengesi, işte düşmeye başlayan faizler ve enflasyon, işte start almaya başlayan
üretim, işte oluşmaya başlayan güven tablosu, işte istikrar. Ayinesi işse
kişinin. Refahyol doğru yoldadır ve yıllar yılı özlenen istikrarı tesis
sürecindedir. Erbakanı ciddiye almayanlar onu birkaç saat dinlemelidirler.
Söyledikleri asla yabana atılacak türden şeyler değildir. Refah-Yol malum
jakoben prangalardan da yeni kurtuluyor. Daha ekipleşebilmiş değil.
Evet bütün bu
satırların sahibi Sayın Önkibar hiç utanmadan şimdi: O zaman ne
yaptınız, ya da yapabildiniz ki seçimden sonra ne yapacaksınız? diye
sormaktaydı? Yani bu Bay S. Önkibar, Başbakan iken Erbakana övgüler
yağdırmakta, ama şimdi vefat etmiş, üstelik hakkın ve hayrın sembolü haline
gelmiş bir zata iftira atmaktan sakınmamaktaydı.Yükseklere tükürme,
balgamın dönüp yüzüne düşer! özdeyimini hatırlatmanın tam
zamanıydı.
Yani Bay S. Önkibar;
Sağcı, Ulusalcı, İslamcı ayırmadan kim kendisine imkân ve fırsat tanıyorsa onun
düdüğünü çalan ve herkesin havasına uygun göbek atan tutarlı ve istikrarlı (!)
bir fikir ve karakter taşımaktadır. Bir dönemler yıllarca yalakalığını yaptığı
ve kerametlerini saydığı Enver (Ören) Abisiyle işi bitince aleyhine yazmaya
başlamıştır. Ülkücülük dönemlerinde şiddet ve hiddetle saldırdığı Komünistlere
şimdi Aydınlıkta yaranmaya çalışmaktadır. Yanında çalışan evli barklı muhabir
kadına taciz ve sarkıntılıktan hakkında mahkeme açılacak kadar dürüst ve
dengeli (!) Bay Sabahattin Önkibar şimdi de kalkıp İslamiyeti ve Türklüğü
kurtaran kahraman rolüyle İşte İslamın ve Türklüğün katilleri diye bir kitap
yazıp bir sürü safsata, saptırma ve iftirayı alt alta yazmayı bir marifet gibi
okuyucuya sunmaktan utanmamıştır.
S. Önkibarın
bilgiçlik taslayarak yaptığı Din tahribatı!
Sade bir cami cemaati
kadar bile İslami bilgisi ve dini gayreti bulunmayan ve Müslümanlık hakkında
suizan oluşturmaya çalışan bu Sabahattin Önkibar, İşte İslamın ve
Türklüğün Katilleri kitabının 41-49 sayfalarında, güya 4
Mezhebin birbirinden ayrı ve aykırı dinler uydurdukları kanaatini
yaymak üzere, bu mezheplerin bazı konulardaki farklı fetvalarını örnek gösterip
kafaları karıştırmaya çalışmaktadır.
Oysa bu mezheplerin:
a- İslamın iman ve itikat esaslarında, b- İbadet ve istikamet hususlarında, c-
Genel farzlar ve haramlar konusunda ç- Temel ahlak kuralları ve insan
haklarıyla ilgili buyruklarında hiçbir farklılık ve aykırılık bulunmamaktadır,
hepsinde aynıdır. Sadece: 1- Farklı coğrafi koşullarda, 2- Ayrı iklim
şartlarında, 3- Değişik kültür ortamında, 4- Farklı hayat tarzlarında, 5- Ayrı
ekonomik ve sosyolojik standartlarda yaşayan Müslümanların bazı sıkıntılarını
yumuşatmak üzere bir takım teferruat konularında farklı
fetvaların verilmesi bu ümmet için bir kolaylık ve ruhsattır ve bizzat Hz.
Peygamber Efendimiz Ümmetimin (ihtiyaçlara bazı ilmi) ihtilaf ve
farklılıkları rahmettir buyurmaktadır.
Sabahattin Önkibar
Haddini Aşmaktadır!
Sabahattin Önkibar
Ulusal kanalda Ufuk Söylemezi konuk ettiği programında, yine İmam Hatiplere
saldırıyor ve mezunlarının askeri okullara girme tehlikesinden(!) dem
vuruyordu. Daha önce Aydınlıktaki yazılarından da aynı kini defalarca
kusuyordu. Bunların İmam Hatip düşmanlığı nereden kaynaklanıyordu?
İmam-Hatiplerde yetersiz de olsa, Kuran, Hadis ve Siyer (Hz. Peygamberin
hayatı ve ahlakı) öğretiliyordu. Demek ki İmam-Hatip Okulu karşıtlığı aslında
Allah, Kuran ve Resulüllah düşmanlığını yansıtıyordu. Bu kafalara: bırakın
çocuklarımıza dini eğitim ve öğretimlerini kendi özel kurum ve oluşumlarımızla
verelim deseniz hemen Tevhidi tedrisat kanununa aykırılıktan, gizli ve
tehlikeli gericilik yuvalarından bahsediliyordu.
Peki, o zaman, bu en
temel insan hakkı olan dini eğitimi bizzat devlet kendi resmi okullarında
vermeye kalktığında, bu sefer sanki Kuran öğrenenler ve İslamı bilenler düşman
çocuklarıymış gibi yok polis olamaz, yok subay çıkamaz diye birileri kıçını
yırtıyordu! Ve işte bu talihsiz tavırları yüzünden asla rağbet görmüyor, ABD ve
AB emperyalizmine, ılımlı ve istismarcı işbirlikçilerin devlet ve ülke
tahribine karşı yazıp konuştukları da maalesef samimi bulunmuyor ve etkisiz
kalıyordu. Sabahattin Önkibar hızını alamayıp aynı hırsla bu sefer Rahmetli
Erbakana sataşıyordu. Mesut Yılmazın mecliste, Hocaya iftira olsun diye
ortaya attığı Erbakan İmam-Hatipler bizim arka bahçemizdir demişti
iddiasını, aynı mecliste yalancılığı ispatlandığı halde, şimdi tekrar gündeme
taşıyordu. Oysa Sn. Önkibarın Başbakanlığı döneminde Erbakanın başarılarını
övdüğü yazılarını da okurlarımız hatırlıyordu.
Bu milletin
İmam-Hatipine ve başörtüsüne sataşanların AKP gibi istismarcıların ve
Amerikancı cemaatlerin ekmeğine yağ sürdüğünü ve halkımızı ürkütüp onların
tuzağına düşürdüğünü bunlar bilmiyor muydu? Yoksa bu Müslüman milletle
uzlaşmamız ve siyaseten onlara ulaşmamız zaten mümkün değil, bu nedenle hiç
değilse bir avuç din düşmanı kesimi bari elimizden kaçırmayalım endişesiyle
mi böyle davranılıyordu? Velhasıl yükseklere tükürmeyin yoksa balgamınız dönüp
kendi yüzünüze düşüyordu!..
Asıl din
istismarcılığını kendisi yapmaktadır!
AKPnin, Cemaatin ve
başka kesimlerin yaptığı, bizim de karşı çıktığımız bir takım din
istismarcılığını bahane ederek, bunlar üzerinden İslamı karalamaya ve kafaları
karıştırmaya çalışan Sabahattin Önkibar, asıl sahtekârlığı kendisi yapmaktaydı.
Bu bahane altında İslama ve insanlığa hizmet için çırpınan herkesi suçlayıp
saçmalayan bu karanlık kafaların özellikle Erbakan gıcıklıkları sırıtmaktaydı.
Yüce İslamı Aziz Milletimizin kaynaştırıcı mayası ve fazilet kimyası değil de,
ırkçı bir yaklaşımın aksesuarı gören bu zavallı Önkibar kanımız aksa da zafer İslamın! sloganı attıkları için
Ülkücü Müslümanları bile suçlamakta (Bak: Sh. 174), haklı ve hayırlı bir
yaklaşımla İslami değer ve dinamiklere sahip çıkan Rahmetli Türkeşe ve Sn. Devlet
Bahçeliye bile, Nihal Atsız ağzıyla sataşmaktaydı. (Bak. Sh. 180) Hatta Türkeşe: İslamla harmanlanan Türk Milliyetçiliğini kendisine siyasi malzeme
yaptı (Sh. 209) diye saldırmaktaydı.
Bu
arada bazılarınca sakız gibi çiğnenen ulus sözcüğü ile Türklerin kast edildiğini sananlar
aldanmaktadır. Hatta bunların sahiplendiği, İslam öncesi Türk ırkçılığı bile,
Ulusalcılar için sadece bir zemin bulma ve taban oluşturma kılıfı ve istismar
aracıdır. Ulusalcıların Selçuklu ve Osmanlı Türklerine derin kin ve
düşmanlıkları, Anadoluyu bize vatan yapan Alparslanları atlayıp Orta
Asyadaki Hanları, Kağanları öne çıkarmaları ve koyu bir İslam ve Türk
düşmanı ve yüz binlerce masum insanın kasabı Moğol canisi Cengiz Hana sahip
çıkmaları bu maksatladır. Bunların ulus saydıkları, sadece sabataist Yahudi
fırkası, bir avuç Darwinist ve komünist tabakasıdır. Sık sık Ortaçağ
gericiliği diye İslama, Kurana ve Resulüllaha düşmanlıklarını açığa vuran
ve dinsizlik kinlerini kusan bu aydınlık yaftalı karanlık kafalıların doğrudan
veya dolaylı milyonlarca masumun katilleri olan Mao ve Lenini putlaştırıp
tapınmaları, onların her lafını ve davranışını, aynen Abdullah Öcalan gibi,
kutsal kural sayıp savunmaları, gerçek tiynet ve niyetlerini ortaya
koymaktadır. Öyle ki sözde Türk ulusalcısı geçinen bu sahtekârlar komünist
katil Maonun ve Çin diktatörlerinin Doğu Türkistandaki (Uygur-Sincan)
Türklere yaptıkları zulüm ve cinayetleri bile hoş karşılamakta ve haklı
bulmaktadır. Eski, sözde koyu Ülkücü-Türkçü Sabahattin Önkibarla
Leninist-Maoist ulusalcı din düşmanlarını kaynaştırıp kucaklaştıran da İslam ve
Müslüman Türk karşıtlığı ve gıcıklığıdır.
Atatürkten sonraki
Sabataist mason takımı ve Cumhuriyetin hâkim kadroları, Batıdaki gelişmelere
benzer bir şekilde milletimizin kaynaştırıcı unsuru olan İslamı dışladıkları
için yeni bir ulus yaratma projesini Türkiyede uygulamaya sokmuşlardı.
Heterojen Osmanlı toplumundan miras kalan bir ümmeti, tek bir etnik kimliğe
dayanan bir ulusa dönüştürmeyi, kendi tabirleri ile yaratmayı(!), ana
politikaları yapmışlardı. Oysa Kürtlerle Türkler arasındaki kardeşliğin kırılma
noktası bu yanlış yıkıcı Laiklik dayatmasıydı. Üstelik bu yeni kimlikte Türkün
sadece ismi vardı; kültür ve medeniyeti, tarihi, örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri
ret edilmişti. Tüm yaşantısı batılı değerlere göre şekillendirilmek istenen bir
halk, Yeni Türk olarak adlandırılmıştı. Yeni Türk,
tarihten bize intikal eden Eski Türk (Müslüman Türk) ile ilgisi olmayan ve
fakat kendi tabirleri ile yarattıkları(!) yeni bir ulustan, Türk diye bahsetmek
aslında bir sahtekârlıktı. Bunlara göre yanlış Laiklik dinini benimseyen,
İslamla ilişkili tüm tarihi, kültür medeniyeti ret ve inkâr edip Batı kültür
medeniyetini özümseyen herkes Türk sayılacaktı. Erbakan Hoca, sorunun
kaynağı asimilasyoncu politikalardır derken kast ettiği bu tek
tipleştirici politikalardı.
Eski Deniz Kuvvetleri
Komutanı emekli Oramiral Salim Dervişoğlu Cumhuriyet döneminde Kürtlerin asimile
edilmeye çalışıldığını ve yok varsayıldıklarını itiraf edip vurgulamıştı: Onların
söyledikleri, istedikleri bir şeyler var, bir de bizim yapmadıklarımız var
Oturalım cesaretle bunları konuşalım, yapılabilecek olanları ertelemeyelim.
Ekonomik adımları atmadık, Kürtleri kültürel bakımdan ülkeye entegre edemedik,
asimile etmeye çalıştık. Yeni bir entegrasyon politikası belirlemeliyiz.
Yapamadık bunları
İşe kendi içimizdeki ekonomik, kültürel, sosyal bölünmüşlüğü
ortadan kaldırarak başlamak lazım.[1]
Eski Kara Kuvvetleri
Komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalmanın itirafı ise, Cumhuriyet döneminde
nesillerin nasıl mankurtlaştırıldığını ortaya koymaktaydı: Cumhuriyet
dönemindeki isyanlardan sonra 1938den 1970e kadar terör yok. Sosyal sorun
dönemi dediğim, bu dönemdir. Aslında Türkiyenin sorunu henüz sosyal boyuttayken
görmesi ve doğru okuması gerekirdi. Bu açıdan baktığımızda, o aşamada sorunun
'kendini ifade olarak tarif edildiğini görüyoruz. Dilini konuşmak, şarkısını,
türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa, bizler o dönemde,
'Kürt yoktur diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz.
Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için
Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz
'yıkıcı faaliyetler kapsamında görüyoruz. Biz olayın sosyal yönünü
görmemişiz, dolayısıyla sorunu zamanında görmemişiz.[2]
Sabahattin Önkibarın
Erbakan takıntısı!
8 Ağustos 2014
Aydınlık Gazetesinde İşte ihanet listesi yazısında Sabahattin
Önkibar: Prof. Necmettin Erbakan son İslamı politize edenlerin başında
gelmesinden ötürü son tahlilde Müslümanlığa zararlar vermiş ve inancımızın
ideoloji haline gelmesinin öncülüğünü yapmıştır. Erbakan'ın “Bize oy
verenler Müslüman, vermeyenler patates dininden” ifadesi gaflet ve dalaletin
ötesidir diyerek, hem iftira atmış, hem de kinini kusmuşlardı.
Aynı zırvalarını ve yalan iddialarını kitabının 28. sayfasına da taşımıştı.
Erbakan Hocanın: Hak ve adalet düzeni kurulsun, ülkemiz, bölgemiz
ve milletimiz huzura ve refaha kavuşsun diye çalışmayan, bu milli şuuru ve
sorumluluğu taşımayan Müslüman patates çuvalından farksızdır mealindeki
sözlerini; Bize oy verenler Müslüman, vermeyenler patates dininden şeklinde
çarpıtanların ve güya İslamı savunma rolü oynayanların sahtekârlığı
sırıtmaktaydı. Eski ülkücü-sağcı militanı, şimdi solcu-ulusalcı sığıntısı
Sabahattin Önkibar gibilere sormak lazımdı: Bunlar gerçekten İslamın, yani
Kuranın ve Resulüllahın; bütün emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına,
hüküm ve kurallarına inanmakta mıydı? Eğer inanıyorlarsa, o halde hepsi de
Erbakan gibi düşünen insanlardı.
Yok eğer İslamın bir
kısmına inanıyor, bir kısmını gereksiz ve geçersiz sayıyorlarsa, o zaman, tam
bir münafık olarak, savunuyor görüntüsüyle İslamı saptırmak ve gerçek
müminlere saldırmak için bahane kollanıyordu. Yahu, Rahmetli Erbakana, bütün
Siyonist ve emperyalist gâvurlar, Haçlı ve Barbar Amerikalılar, Avrupalılar,
Mason tarikatlılar, paralelci münafıklar, din istismarcıları ve dinsizlik
sapkınları hepsi karşıydı, korkuyordu ve düşmanlık ediyordu. Ey arsız ve
ayarsız zırtolar, size ne oluyordu? Erbakana hıyanet etme ve tarihi
projelerini engelleme karşılığı Erdoğan ve ekibini iktidara taşıyan şeytani
odaklar, acaba bu zavallıları kaça zırvalatıyordu?
Bir ara Yeniçağ
yazarı olan Sabahattin Önkibar, şimdi AKP Genel Başkan yardımcısı olan Numan
Kurtulmuş reklamcılarına katılmıştı.[3] Numan Beyi överken:
Önceden belirlenmiş
peşin düşmanları yok buyurmuşlardı. Oysa Kuranı Kerim;bütün
Tağuti güçleri[4] ve Siyonist Yahudileri ve emperyalist müşrikleri (Maide:
82) ve tüm şeytani şahsiyet ve hareketleri[5] peşin ve kesin düşman
tanımayı şart koşmaktaydı. O süreçte Numan Beyin ülkemizi ve
milletimizi parçalayacak olan Kürt Açılımına değil de; Bunun şova
dönüştürülmesine karşı olduğunu söyleyen Sn. Önkibar, acaba Kürt
Açılımını mı, yoksa şov şımarıklığını mı tehlikeli saymaktaydı? Sabahattin
Önkibar; Numan Kurtulmuşun:
. rasyonel, yani maceracı olamayan
bir anti emperyalist; dolayısıyla dış politikada uçuk bir söylemi ve teklifi olmadığını vurgulamıştı.
Aslında bu iltifatıyla Numan Beyin Adil Düzen, Yeni Bir Dünya,
D-8ler merkezli İslam Birliği gibi ilmi, insani ve İslami
evrensel projelere sahip çıkmadığını, AKP gibi cıvık ve sırıtan şekilde değil,
biraz daha cilalanmış söylem ve eylemlerle Siyonizme yamanacağını, dolaylı
olarak deşifre edip ortaya koymuşlardı.
Sabahattin Önkibarın
algılayamadığı!.
Buluştuğu balıkçı
lokantasında, üst perdeden Numan Beye tavsiyeler buyurarak:Erbakan Hoca
için siyaset, Demirel ve Merhum Türkeş misali, yaşam tarzıdır
(Tavsiyem)
Erbakan Hoca inatçılık yapsa bile, tahammül gösterip, onu saygıyla
taşımanızdır
.[6] diyen Sabahattin Önkibara:
Yanılıyorsun kuzum,
Erbakan için siyaset yaşam tarzı değil, Onun ki bir dava aşkı ve imani-insani
sorumluluk çabasıdır gerçeğini anlatmaya uğraşmayacağız. Sadece, Bir duyguyu
inanmayan ve yaşamayan nereden bilecek?.. hikmetini hatırlatmıştık. Erbakan
Hocanın taşınması ve hoş tutulması gereken, yaşlı bir inatçı değil,
danışılıp uyulması ve itaat olunması gereken bir lider olduğunu Bay Önkibara
söylemeyen Numan Kurtulmuş da, akıl hocaları da bilsin ki, Refah-Yol
dönemindeki gibi, Erbakanı hürmetle övme yarışına gireceğiniz günlere
yaklaşmaktayız. Bu sözlerimi not alın, çünkü çok yakında mahcup ve pişman
olacaksınız!.. diye uyarmıştık.
Bütün bu gerçeklere
rağmen Kanal 99 (Sağlık TV)de Sabahattin Önkibarın programına konuk alınan
Abdullah Terzinin, tam bir terslik ve tereslikle:
Dinlerarası diyalog
safsatalarını, Kelime-i Tevhitten Muhammedün Resulüllahı çıkarma sapkınlığını
ve AKPnin bütün tahribatlarını Erbakana ve Milli Görüşe yamamak için
IGMGnin bazı ferdi ve fevri yanlışlıklarını öne çıkarma, ama Fetullahçıları
hiç ağzına almama sahtekârlığını ve Sabahattin Önkibarın bu vartaları iştahla
dinleyip çanak tutan sorularla önünü açma tavrını izlerken şaşırmıştık, (9
Temmuz 2011 Cumartesi saat: 24-01) haklı ve hayırlı yolda olmanın onurunu ve
huzurunu bir kez daha duyup ferahlamıştık. Ve zaten aynen AKPliler misali
Haydar Baş gibi eski Milli Görüş döneği olan çakma profları ve pohpohlayıcıları
konuşturup-kusturup Erbakan ve Milli Görüş hıncını tatmine çalışan tavırları
ciddiyet ve milli haysiyetle bağdaştıramamıştık. Hem bu Sn. Sabahattin Önkibar
bir zamanların çok hızlı ve azılı ülkücülerinin, hatta Rahmetli Türkeşin
prensinin bugün Recep T. Erdoğana yalakalık ve yanaşmalık yaptıklarını ve
karşılığında milletvekilliği, belediye reisliği ve yüksek bürokrasi
kazandıklarını niye hiç konuşmamaktadır? AKPnin haydi %20si eski Milli
Görüşçü ise, diğer %30un eski sağcı ve solculardan geldiğini niye hesaba
katmamakta ve onları suçlamamaktadır?
Eski hızlı ülkücülerden olup şimdi ulusalcılığa terfi eden Sabahattin
Önkibar, 26 Ekim 2012 tarihli Aydınlıkta “Ciddi, gerçekçi ve güvenilir bir İslam dini düşüncesi
bulunmadığı” izlenimi vermek için:
·Üç İlahiyatçı
Profesöre, Borsa, Cem evi, Cariye ve Banka Faizi konusunda sorduklarına ayrı
ayrı yanıtlar aldığını
·Türkiye Gazetesi
sahibi ve Nakşi Hüseyin Hilmi Işık varisi Enver Örenin bir zaman banka faizini
haram görüp karşı çıkarken, sonraları helal görmeye başladığını
·Fetullahcıların
Kelime-i Şahadetten Muhammedün-Resulüllah kısmını çıkardıklarını
·Seyyid Kutup ve Hasan
El Bennanın İslamı bir anayasa olarak tanıdıklarını
(Yoksa Belediye Encümen
kararı mı sayacaklardı?..) ·Sünni İslamcılığın
mandacılığa ve emperyalist Amerikancılığa kılıf yapıldığını
·Sünnilerin bile kendi
aralarında birkaç parçaya ayrıldığını
söyleyerek kendi kafa
karışıklığını ve iman kısırlığını, bilimsel bir gerçekmiş gibi sunmaya
çalışmaktaydı. Oysa:
1- Faize bulaşmaya
zaruriyet ve mecburiyet şartları oluşturan kapitalist sistemlerde,
Müslümanların dinen yasak kılınan banka faizine nasıl yaklaşmaları hususundaki
ihtilaflar arızi ve geçicidir. Çünkü faizi haram bilmek 1,5 milyar Müslümanın
ortak inancıdır.
2- O şikâyet ettiğiniz
ve örnek verdiğiniz; zulüm merkezleriyle uzlaşan ve din istismarıyla uğraşan
bazı Süleymancı, Nurcu, tarikatçı ve Fetullahcı takımının maalesef tamamına
yakını, hep sizin de arka çıktığınız ve yalakalığını yaptığınız sağcı ve
Amerikancı partilere destek çıkmışlardı
3- Ve dikkat! Bunların
hiçbirisi, her ne hikmetse, aynen sizin gibi, Erbakana ve Milli Görüş davasına
hiç katılmamışlardı!?.
4- Kuran klasik
anlamıyla, hak ve sorumlulukların, suç ve cezaların, devlet kurum ve
kurallarının madde madde ve sıra halinde yazıldığı bir anayasa kitabı değildir.
Ancak, Müslümanların her asırda, kendi inançları, ihtiyaçları ve amaçları
doğrultusunda ve çağdaş standartlara uygun olarak hazırlayacakları anayasaların
ve ortak hayat tarzının, elbette temel kaynaklarından biri de Kurandır. Böyle
inanmayan, zaten ya açık kâfirdir veya gizli münafıktır. Bu nedenle Seyyid
Kutubu ve Hasan El-Bennayı İslamı anayasa olarak benimsemekle suçlamak,
ahmaklık ve saçmalık değilse, mutlaka inkârcılıktır.
Halbuki, Allahın
varlığı ve Ahed (bir ve ortaksız) olması, her şeyi bizzat yaratması ve kontrol
altında tutması, mükemmel esma ve sıfatları, kudret ve sanatı; Hz. Peygamberin
örnek ve yüksek ahlakı; namaz, oruç, zekat, hac gibi farz ibadetlerin zamanı,
uygulanışı ve makbuliyet şartları; cinayet, zina, içki, kumar ve domuz eti gibi
kötülüklerin haramlığı; temel insan haklarının korunma ve saygı duyulması,
şeytani ve zalim güçlere karşı uyanık olunması ve her türlü savunma
tedbirlerinin hazırlanması, Müslümanlarca adil devletler ve görkemli
medeniyetler kurulması gibi konularda ve yine EZAN, KURBAN, TESETTÜR ve TÜRBAN
benzeri şeairi İslamiye (İslamın şiarı-tanıtıcı ve hatırlatıcı simge ve
alametlerinin) önemi ve anlamı hususunda, dünya nüfusunun dörtte birini
oluşturan ve 1.5 milyarı aşan Müslümanlar arasında hiçbir ayrılık, farklılık ve
aykırılık bulunmamaktadır. Sadece;
a- Bazı ibadetlerin
uygulanış biçimindeki cüzi başkalıklar ve farklı iklim kuşaklarında ve ayrı
koşullardaki müminlere sağlanan elastiki kolaylıklar,
b- Gayrı İslami dönem
ve düzenlerde, bazı mazeret ve mecburiyetler gereği, devletin uyguladığı ve
serbest bıraktığı banka faizi gibi olgulara nasıl yaklaşılması konusundaki
tartışmalar,
c- Ve yine kimisi
safiyet ve gayretle, kimisi de kötü niyet ve hıyanetle, bazı İslami hizmet ve
hareketlerce Siyonist ve emperyalist odaklarla uzlaşmalar, asla umumi ve daimi
durumlar olmayıp, hususi, cüzi ve geçici arızalardır.
Sn. Sabahattin
Önkibarın, bu hususi ve istisnai örnekleri genel ve temel gerçeklermiş gibi
gösterip, okurlarına Kalıcı ve kapsamlı değişmez kaideleri belli, tek ve örnek
bir İslam yoktur; Müslümanlık kimin neye inanacağı ve nasıl davranacağı
konusunda şaşkınlık ve karmaşa yaşanan bir din konumundadır kanaatini
yerleştirmeye çalışması, ya bir yazar ve yorumcu için çok ayıp sayılacak bir
(cehalet) bilgi noksanlığındandır veya kasıtlı ve hesaplı bir din tahribatıdır.
Sn. Önkibara ve aynı
kafadaki Ulusalcılara hatırlatalım:
İslamın doğru
anlaşılması ve hurafelerden arındırılması için, dönemin en yetkin âlimlerine
Kuranı Kerimi ve Buharinin Hadis kitabını Türkçemize tefsir ve tercüme
ettirecek kadar samimi bir Mümin olan rahmetli Atatürkün şüpheli ve şaibeli
ölümünden sonra uydurulan ve zorla uygulanan Dinsiz Kemalizm safsatasının
devlet eliyle ve barbarlık derecesinde bir zulümle tatbik edilmesine ve
İslamın kökünün kurutulmak istenmesine rağmen, hala aziz milletimizin çok
kahır ekseriyetinin yüce Dinimize sadakatle bağlı kalması bile, İslamiyetin
sağlam ve şaşmaz inanç esaslarının, ortak ve mutlak kurallarının en kesin
kanıtıdır. Bunun gibi, Sovyet Rusyada 70 yıl, her türlü gaddarlık ve
ahlaksızlıkla uygulanan Komünist rejimin bütün tahribatına rağmen, Türkî
Cumhuriyetlerde ve Kafkas ülkelerinde İslam ruhunun ve iman şuurunun bir türlü
boğulamaması ve yeniden filizlenip boy atması, Yüce Dinimizin bir mucizesi
sayılmalıdır. Siyonizmin sol kolu olan Komünizme ve Varşova birliğine karşı
danışıklı dövüş için kurulan ama Sovyetlerin dağılması ile resmen İslamı
düşman sayan Şeytan Orduları NATOnun ve diğer çağdaş Firavunların dışarıdan,
bir takım münafık ve masonik figüranların ise içeriden hücumları bile İslam
inancını ve Allah yapısı esaslarını sarsamayacaktır. Ve Kuran mucize olarak
1440 yıldır Münkirler, Müşrikler ve Mücrimler istemese de Allah nurunu
tamamlayacak ve insanlık İslamın hayat düsturlarıyla huzura kavuşacaktır buyurmaktadır.
Nasipsiz beyinlerin üfürmeleri ve tükürmeleri, hakikat güneşini söndürmeye
yeterli olmamıştır, olmayacaktır.
[1] Gündem, M.,
16-17.03.2009 Zaman, Salim Derviş oğlu ile Yapılan Röportaj
[2] Bila, F., Komutanlar Cephesi, Detay yayıncılık, İstanbul, 2007,S: 197-211.
[3] Bak.
21 Kasım 2009. Panzehir Numan Kurtulmuştur
[4] Bakara: 256
[5] Yasin: 60
[6] Yeniçağ, 13 Tem. 2010