SAFINI BİLMEYEN
YA SAFTIR VEYA SAHTEKÂRDIR!
Ahmet Altan denen sabataist ve sosyalist bozuntusu, AB ve ABD borazanlığıyla ve Barzani ağzıyla yaptığı çeşitli iftiralar ve çarpıtmalarla, Ordumuzu aşağılamaya ve Erdoğan iktidarına sahip çıkmaya çalışıyor ve halkımızı şöyle kışkırtıyordu:
Gece yarıları garip bir dille yazılmış muhtıraları internet sitesine koyma gayretleri. Cumhurbaşkanıyla ve Başbakanla görüşüp Milli Güvenlik Kurulunu toplayarak tartışılacak Kuzey Iraka müdahale gibi önemli konuları basın toplantılarından açıklayıp, devlet kademelerinde konuşmama ciddiyetsizlikleri Kürt meselesi gibi olağanüstü hassas konularda halkı meydanlara çağırma ve kışkırtma girişimleri. Doğru dürüst yazmayı bile beceremedikleri anadillerine bir ömür vermiş aydınları hedef gösterme cesaretleri Bütün bunlar, bizimki gibi bir ordu için bile fazlasıyla gayri ciddi ve disiplinsiz hareketlerdir diyordu. Oysa, söz konusu e-muhtıra, Erdoğanı kahramanlaştırmak ve TSKyı hizaya sokmaya bahane oluşturmak üzere danışıklı dövüş olarak tezgâhlanıyordu.
Ahmet Altan şöyle devam ediyordu:
Üstelik boğazlarına kadar siyasete battıklarından, artık kendi meslekleri ve görevlerini unutmuş görünüyor. Bunlar kendi askeri karakolumuzu bile koruyamıyor. İki kişi geliyor, karakolu basıyor, yedi gencecik askeri öldürüp sekizini yaralıyor, ayrıca saldıranlardan biri de olay yerinden kaçmayı başarıyor.
O öldürülen çocuklar, bu ordunun generallerine emanet edilmişti. Ne oldu o emanetlere? Kim bunun sorumlusu? Bir ordunun; üstüne vazife olmayan işlere karışacağına ciddi biçimde askerlik yapması, karakolunu koruması, çocuklarını sakınması gerekmiyor mu? Hayır, bunun yerine internet sitesine ordumuzu yıpratmaya çalışıyorlar diye klişelerle ve tehditlerle dolu bir muhtıra daha koyacaklar. Korkutup susturacaklar.
Resmi rakamlara göre Cudi Dağında otuz beş, Gabar Dağında sadece yüz PKKlı varmış. Ama bizim binlerce asker onları yakalayamıyor. Ve, ordu askerliği bırakmış ülkeyi hızla bir belanın içine doğru sürüklüyor.
Manyetik alanı kitleyip dağdaki yüz elli PKKlıyı yakalayamadıkları, karakolları doğru düzgün koruyamadıkları için ya Kuzey Iraka yüz binlerce askerle girip içinden çıkamayacağımız bir felakete dalacağız ya da içeride büyük gösterilerle Türk Kürt çatışması yaratacağız. Medya generallerin siyasi kavgasına amigoluk yapacağına, ordunun işlevini niye yerine getirmediğini sormazsa, bu kışkırtıcı iklim devam ederse, sonunda generallerin de, medyanın da, aydınların da, halkın da paçasını kurtaramayacağı korkunç bir kaosun içine yuvarlanacağız. Ordunun neden bu kadar tuhaf davrandığını süratle sorgulayıp anlamak zorundayız.
Korkarım, dönüşü olmayan noktaya çok yaklaştık. Ordu bu anormalliklerini biraz daha sürdürürse Türkiye tarihinde yaşamadığı ölçüde bir karmaşa yaşayacak. Doların fırlaması, ekonominin çökmesi, iflaslar, işsizlikler, sefaletler değil yalnızca bizi bekleyen; büyük iç çatışmalar, diktatörlük çekişmeleri, blok değiştirme çabaları, savaşlar da epeyce karanlık geleceğin içinde bizi bekliyor.
Yaşadığımız sorun; şu parti ya da bu parti, şu siyasi davranış ya da bu siyasi davranış anlaşmazlıklarının çok ötesinde ve çok daha derin bir sıkıntıdır. Sorun ordunun içinde aranmalıdır.
Bizi korkunç bir karmaşaya sürükleyen bu çıldırma halinin gerçek nedenini bulup düzeltemezsek Bu ülke, bir daha içinden çıkamayacağı kanlı bir kuyuya düşecek. Herkesin hayatı söz konusu. Herkesin [1]
Şimdi söyleyin, bir zamanlar Ahmet Altan sosyalistiyle Tayyip Erdoğan dincisini, Fetullah Gülen Hoca Efendisiyle Mehmet Ali Birand sabataistini, Vakit gazetesiyle Yunan yetkilileri; evet bunların hepsini AB sevdasında ve ordu düşmanlığında birleştiren neydi? Hangi merkezlerdi?
Can Dündar gibilerin, gereksiz yere tarihi ve tabii gerçekleri saptırmak suretiyle Atatürkün:
İslam Dininin; Türk Milletini bozduğunu, milli his ve heyecanlarını uyuşturduğunu, Hz. Muhammedin Allah tarafından görevlendirilmeyip, peygamberliğini kendisi uydurduğunu[2] söyleyecek kadar azıtmalarının ve hepsindeki bu gâvur âşıklığının altında neler gizlenmekteydi?
Üstelik o hayran ve hizmetkâr oldukları Barbar Batı, niye saf İslam düşüncesinden ve Atatürk Milliyetçiliğinden bizi koparmak istemekteydi? Aynı Ahmet-Mehmet Altanları, daha sonra FETÖcülükten hapse atanlar, kendilerinin FETÖye hizmetlerini nasıl gizlemişlerdi?
Oysa, elbette bu ülkede yaşayan insanların çok şükür ki büyük çoğunluğu, hem de çok büyük bir çoğunluğu Müslüman kimliklidir. Bu ülkeyi kuranlar da Müslüman Türklerdir! Vatan ve namus hatırına, Kuran ve İslam aşkına kanlarını, canlarını feda edenler bizim ceddimizdir. Yani bu Devlet bizimdir. Bu topraklar bizimdir. Bu Vatan bizimdir. Bu ülkeyi savunan Ordu bizimdir. Bu ülkenin, bu devletin bütün kurumları bizimdir. Ordumuza ve başka kurumlarımıza sızmış bazı hainlerin ve gafillerin TSKya düşmanlıkları kahpeliktir.
Bu kurumların bir kısmının kötü yönetilmesi, bir kısmının performans eksikliği, bir kısmının ideolojik saplantılar içine girmesi, bir kısmının verimsizliği gibi sayılabilecek kusurlar veya yanlışlar, o kurumları bizim olmaktan çıkarma sebebi değildir. Aksine o kurumlara daha fazla sahip çıkmamızı ve bu konuda daha dikkatli, daha duyarlı, daha ilgili ve daha hassas davranmamızı gerektirir. Tıpkı bu ülkede yaşayan bir Müslümanı ister kendi zaafiyetleri, ister eğitimsizliği, ister bilgi yetersizliği isterse Modernizmin getirdiği problemler dolayısıyla İslami yaşantısındaki eksiklikler ve kusurlar dolayısıyla onu aforoz edemeyeceğimiz gibi.
Bir kimsenin kusurları onu, bizim insanımız olmaktan çıkarma bahanesi yapılmamalıdır. Aksine; anlayacağımız bir dille konuşmak gerekirse, eğer biz kendimizde İslam için bir iddia görüyorsak, toplumun önüne böyle bir misyonla çıkmışsak ve biz bir gönül adamıysak o insana karşı daha duyarlı, daha müşfik, daha hassas ve daha dikkatli olmak zorundayız. Zahiri, yani görünen şartlara göre bir karar vermek durumundaysak bile bu ülkede hainlerin dışında en kötü insanımıza bile; bizim yitik çocuğumuz gözüyle bakılmalıdır. Ne yazık ki günümüz Türkiyesinde müstesna olanlar dışında, cemaatler, tarikatlar ve ılımlı İslamcıların pek çoğu kendi dışındakileri hep öteki olarak algılamaktadır. Siyasal İslamcılar da, din istismarı yapıp, maalesef düşmanlarımızın safında yer tutmaktadır.
Dolayısıyla Devlet ve Ordu da onlar için birer öteki olarak ya ele geçirilecek ya da fethedilecek kalelerden sayılmaktadır. Bu anlayış ve yanlış şimdi de onları devlet ve ordu düşmanlığına getirip dayamıştır.
………….
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN