Anasayfa » ÖZENLE GİZLENEN SİYONİST TEHLİKE VE EN STRATEJİK HEDEF: TÜRKİYE

ÖZENLE GİZLENEN SİYONİST TEHLİKE VE EN STRATEJİK HEDEF: TÜRKİYE

Yazar: yonetici
0 Yorum 84 Görüntüleyen

ÖZENLE GİZLENEN SİYONİST TEHLİKE

VE

EN STRATEJİK HEDEF: TÜRKİYE

          

Tarih boyunca gelip geçmiş bütün Firavunların, Nemrutların, Şeddatların, zalim kralların ve sapkın sultanların;

a) Halkları ezme ve sömürme sistemlerini,

b) Zulüm ve tahakküm yöntemlerini,

c) Hile ve hıyanet düzenlerini,

d) Haksız ve ahlaksız girişimlerini,

Kendilerine rehber edinen bazı Yahudi hahamları, bütün bu şeytani birikimlerin özeti ve en etkin örneği olarak Siyonist Felsefeyi oluşturmuşlar ve Gizli Dünya Devletinikurmayı başarmışlardır. Yehova diye aslında şeytanı tanrılaştıran ve her türlü mel’aneti meşrulaştıran bu sapkınların en büyük siyaseti; kendilerini gizleyip saklamak, Siyonist merkezler ve hedeflerle ilgili tüm yorumların “bir komplo teorisi’’ olduğunu yaymak ve medya gibi çok çeşitli vasıta ve metotlarla beyinlerini kirletip körelttikleri halkları, buna inandırmaktır.

Siyonist düşünce ve dernekler bugün insanlığın bulaştığı en ağır hastalıkların ve sosyal bunalımların gizli ve sinsi mikroplarıdır ki, bu virüsler tanınmadan; bugünkü ekonomik, siyasi, ahlaki ve ailevi sorunlara doğru teşhis koyma ve uygun tedavi uygulama imkânı bulunamayacaktır. Çağımızda bu korkunç tehlikeyi sezen ve etkin önlem üreten, Sultan Abdülhamit ve cennetmekân Erbakan gibi şahsiyetlerin; hem içeriden kuşatılmaları hem de tarihi girişimlerinde sonuçsuz kalmaları için, her türlü komployla boğuşmak zorunda bırakılmaları, asla bir tesadüf sanılmamalıdır!

“BOP ve Arap Baharı’’ gibi projeler de bir Siyonist planıdır ve asıl hedefte Türkiye vardır.

Afrika ve Asya’daki, başta Türkiye olmak üzere 26 İslam ülkesinin parçalanmasını ve iyice Siyonist merkezlerin avucuna alınmasını amaçlayan BOP ve ARAP BAHARI gibi projelerin de bir Siyonist plan olduğunu görmeden ve bu şeytani planlara figüranlık yapanları bilmeden atılacak bütün adımlar sonuçsuz kalacak ve sadece dış güçlerin (Siyonist ve emperyalist merkezlerin) işine yarayacaktır.

Bazı sapkın Yahudi Hahamlarının şeytani öğretilerden ilham alarak ve ‘’Tanrı Buyruğu’’ diye Tevrat’a sokarak yozlaştırdıkları Kabbala'dan aktarılan şu alıntılar; bu Siyonistlerin gerçek ayarını ve amacını ortaya koymaktadır.

a) Yahudi; yaşayan, şahıslaşmış Tanrı'dır. O dünyevileşmiş uluhiyet makamındadır…

b) Diğer insanlar tamamıyla dünyevi, aşağı ırktandır. Onlar sadece Yahudilere hizmet etmek için yaratılmıştır ve bunun için yaşamaktadır. Onlar (Yahudi olmayanların hepsi) bir nevi düşük ve küçük hayvanlardır.

c) Hahamların hepsi Tanrı olacaktır.

d) Yeryüzünde Tanrı, Yahudi'nin yüz hatlarında kendini aşikâr kılmaktadır.

e) Hahamların sözlerini hor görenler, ölüme müstahaktır. Hahamların sözlerini peygamberlerinkinden üstün tutmak lazımdır. Hahamların sözleri, “canlı” Tanrı'nın beyanlarıdır. Dünya yüzünde hahamların verdiği her karar, Tanrı için bile bir kanun sayılmaktadır.

f) Hahamların hepsi de “Tanrı olacak ve onlara Yehova” denilmesi yaygınlaşacaktır.

Oysa, aslında Kabbala’nın Yehovası; bizzat Şeytandır.

Dünya kaynaklarının uluslararası denetim altına girmesine engel olmak gerekçesiyle ama aslında dünyayı Siyonist sömürü kıskacına almak gayesiyle, ABD; bütün devlet örgütlerinden bağımsız, Siyonist sermaye baronlarının kontrolünde olacağı bir parasal kaynak oluşturdu. 1982 sonlarında ABD Kongresi'nin onayıyla kurulan bu kaynağın adı, NED (National Endowment for Democracy, yani Ulusal Demokrasi Vakfı) oldu. NED'in kuruluş amaçları:

1) Özel sektör girişimlerinin demokratik kuruluşlarını desteklemek,

2) Özel sektör grupları arasında değişimi kolaylaştırmak,

3) Eğitim programları düzenlemek,

4) Kültürel değerler üzerine kurulmuş demokratik plüralizmi benimsemiş kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapmak,

5) Bu grupları ortak çıkarlar üzerinde buluşturmaktı.

Bu Siyonist merkezlerin basacağı karşılıksız para (Dolar) NED'e aktarılacak, buradan da diğer kuruluşlara transfer edilecekti. 1978'de, AFL-CIO'ya bağlanan Serbest Ticaret Birliği Enstitüsü'ne 13.8 milyon dolar, Ulusal Amerikan Oda Vakfı'na 2.5 milyon dolar, her bir partinin kuruluşuna 5 milyon dolar verilmişti.

NED'in üç ayda bir çıkardığı özel yayının maliyeti, özel sektör tarafından karşılanmaktadır. Bu derginin yayın kurulu ve NED Yönetim Kurulundan oluşan bir alt komitenin, bütün dünyada geliştirilen demokrasi projelerine temel oluşturması ve ilgilileri düzenli olarak bir arada buluşturması için bir forum oluşturulması önerildi. 1994 yılından beri faaliyet gösteren Demokratik Araştırmalar için Uluslararası Forum'un (International Forum for Democratic Studies) bütçesinin büyük kısmı, özel Siyonist sermaye kuruluşları tarafından karşılanmaktaydı. Bu forumun yardım ve finansmanıyla, Demokrasi Araştırma Merkezini kurmuşlardı.

NED'in yan kuruluşları:

NED (Demokrasi Milli Vakfı)

IRI (Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü)

NDI (Ulusal Demokrasi Enstitüsü)

CIPE (Uluslararası Özel Girişimciler Merkezi)

ACILS (Amerikan Uluslararası İşçi Dayanışması Merkezi)

NED'in ilk yöneticilerinden başlamak üzere alt kuruluşları olan IRI, NDI ve CIPE'nin yönetimlerinde, hep CIA'nın ve ABD devlet bürolarının eski memurları görev almıştı. Bu yöneticiler, “CIA'nın örtülü olarak yaptıklarını açıktan yapıyoruz.” demekten kaçınmıyorlardı.

NDI'nın bir dönem Türkiye ve Asya sorumlusu olan, CIA'nın eski elemanlarından C. Nelson Ledsky, Türkiye etkinliklerini, Cumhuriyet gazetesinde tam sayfa yayınlanan söyleşide şöyle açıklıyordu: “Farklı zamanlarda, farklı projelerle ilgili çeşitli kuruluşlarla çalışıyoruz. İstanbul'da TESEV, TÜSES, TÜSİAD, Ankara'da Kader, Türk Parlamenterler Birliği, TESAV, Türk Demokrasi Vakfı (…) Bazı meclis komisyonlarıyla da faaliyetlerimiz oldu. Özellikle Anayasa Komisyonuyla ciddi temaslarımız oldu. İlki, Muğla'da MUMİKOM adıyla başlayan Parlamento İzleme Komiteleriyle çalıştık.”

NED'in Türk NGO'lara[1] Yaptığı Yardımlar

CIA bağlantılı merkezlerden, proje bedeli kılıfıyla el altından verilen yardımların kanıtlanması mümkün olmamakla birlikte, resmen çeşitli miktarlarda örgütlü çalışma ve stratejik araştırmalaradı altında para yardımları yapıldığı bilinmektedir. ABD Derin Devleti'nin, üçüncü dünya ülkelerine yönelik faaliyetlerde kullandığı, Demokrasi için Ulusal Fon'a (NED) bağlı National Democracy Instute (NDI) tarafından desteklenen TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden'in, ünlü RAND Şirketi’ne bağlı Rand Graduate School'da doktora yaptığı öne sürülmektedir. Demokratik gelişmelerin teorik ve pratik analizlerini yürütür ve demokratik gelişmeler üzerine bilgi bankası olarak da hizmet verir.

NDI: National Democratic Institute (Ulusal Demokrasi Enstitüsü)

Yönetim Kurulu Başkanlığını ABD Eski Dışişleri Bakanı Yahudi asıllı Madeleine Albright'ın yaptığı NDI, güçlü, dinamik bir sivil toplum oluşturmanın yanında, siyasi süreçte sözde açıklık ve güvenilirliği geliştirmek için Ankara'daki ofis aracılığıyla, yıllardır Türk NGO'larla birlikte Parlamentonun saygınlığını artırmak bahanesiyle çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmalar çerçevesinde halka, seminer ve atölye çalışmaları yapmanın yanında, yabancı uzmanlar getirterek parlamentoda sunular düzenlemektedir. Yani Türkiye’nin ve başka ülkelerin Milletvekilleri böyle yönlendirilmektedir.

Çalışma Yönetmeliği (Code of Conduct), henüz Parlamento gündemine gelmemekle birlikte programın bir parçası niteliğindedir. NDI, Parlamento ve sivil toplum örgütlerine yasama ve politik süreçlerde şeffaflık ve güvenilirlik kılıfı altında bir seri program yürütmektedir. Güya; halkın bilgiye ulaşması, şeffaflığın temininde medyanın rolü, yolsuzluğu en aza indirecek şekilde bilgi işleme hürriyetinin kullanılması bunların bahanesidir. NDI ayrıca sözde, halkın kanunlara katılımını temin ederek gerçekte dış güçlerin belirlediği kanunları Meclis’ten geçirerek; yasama bağışıklılığı konuları dahil anayasa reformu ile ilgili çalışmalar yürütmektedir.

IRI: International Republican Institute (Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü)

IRI, farklı ülkelerdeki siyasi parti eğitimleri, koalisyon geliştirme yöntemleri, sivil toplum örgütlemeleri ve yönetimlerin denetimi konularında çalışmaktadır. Seçimlere katılımı arttırma, hükümet kurma ve kendi güdümlerine soktukları insanları medya yoluyla ve çeşitli manipülasyonlarla iktidara taşıma ve böylece Siyonist amaçlarına hizmetçi yapma çabasındadır.

Siyonist sermayenin özel parası: DOLAR saltanatı!

Kendini haşa, Tanrının evlatları, başkalarını ise Yahudilerin hizmetkârları sayan Siyonist odaklar; kutsal sandıkları kitapları Kabbala’dan ilham alarak, dünyayı köleleştirip Tek Dünya Devleti'ni kurma planlarını, adeta dolar'ın üzerine simgelerle şifrelemiş durumdadır. Çeşitli belgelere dayanarak 1 Doları incelersek şunlara rastlanacaktır: Doların ön yüzünde, en tepede “Federal Rezerv Note’’ yazmaktadır. Bu Federal Rezerv'in Senedi anlamındadır. Yani, altın ve gümüş olarak karşılığı olmayan “sanal kâğıt” olmaktadır. Bir doların arka yüzünde ortadaki “In God We Trust” yazısı, güvendikleri Tanrılarının para olduğunu ortaya koymaktadır. Solda görülen dairenin zemininde, şeytani amaçlarını anlatan dünya haritası vardır. Dairenin içinde, Yakup’un yani İsrail'in 12 oğlunu (İsrailoğulları 12 kabile) temsil eden 12 katlı piramit bulunmaktadır. Bu katlar aynı zamanda Siyonist ve masonik yapılanmanın farklı aşamalarıdır. Piramidin tepesindeki ışıklı üçgenin içindeki “her şeyi gören göz’’le (yani şeytan Yehova/Yahve) birlikte 13’e tamamlanmaktadır.

Bu 12; oğul ve babaları sözde Yakub'u, gerçekte ise Siyonist oluşumu temsil etmektedir. 13 ise; Kabalistik ebced hesabına göre de sevginin birliği, İsrail’in Birliğidemektir. Fakat henüz resmen Tek Dünya Devletini kuramadıkları için piramit bütün değildir. 12 katlı piramit ile göz kısmının arası şimdilik açık görülmektedir. Aşağıya doğru genişleyen piramit, yukarıdaki seçilmiş elit azınlığın, alttaki sürü çoğunluğu idare ettikleri masonik mahfillerin ifadesidir. Her şeyi gören gözün üstündeki yazı: ANNUIT COEPTlS, yani “Başlanmışın Tamamlanması” demektir. Bu şifre ile de Tevrat'ta başlanan şeytani girişimin tamamlanması hedeflenmiştir. Bu da, üç semavi dinin babası saydıkları “İbrahim ve zürriyetine” sözde dünyayı miras olarak vermesi hikâyesidir. Siyonist efendilerin bu şeytani hedefi, zaten anayasaları gibi olan “Siyonist Liderlerin Protokolleri” adlı kitabında, diğer yapmak istedikleriyle birlikte tek tek belirtilmektedir. Bu kitabın 98. sayfasında, bu tamamlanma şöyle anlatılır:

“Siyon yılanı dünyayı çevreleyerek yutmuştur, yutacaktır. Yılanın başı, ulusların kalplerine girecek ve onları çürütüp ortadan kaldıracaktır. Siyon'dan yani Kudüs'ten harekete başlayan Siyonist yılan, zaferle zincirini tamamlayacak, sonra yine oraya dönmüş olacaktır. Başladığı yere dönmeden önceki son hedef de İstanbul'dur…” Piramidin altında NOVUS ORDO SECLORUM yazmaktadır. Anlamı, 'Çağların Yeni Düzeni' yani Yeni Dünya Düzeni ve Tek Dünya Devleti manasındadır. Bugün dünyada uygulanan düzen, tam 150 yıl önceden doların üstüne şifrelenmiş durumdadır. Piramidin en altındaki rakamlar, (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir. Bu tarih “İlluminati”nin kuruluş tarihidir. İlluminati “Aydınlanmışlar”anlamındadır ve bu ‘Siyonist Efendiler’ denilen süper zengin 13 ailenin yönettiği bir dünya nizamıdır. 1772 yılında Wilhelm-Bader Kongresinde, masonlar İlluminati ile birleştiklerinden, bu tarih masonlar için de önemli sayılır. Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı bulunmaktadır (Süleyman mührü diyenler de vardır).

Bu yıldızın içindeki 13 yıldız, 12 oğul ve babaları Yakup'u yani İsrail'i simgeler. Hristiyanlar da bunu kendilerine yontup, İsa ve 12 havarisi demektedirler. Tevrat'tan biliniyor ki, Yakup Tanrı'yla güreşmiş ve yenişememeleri üzerine adı İsrail olarak değiştirilmiştir, İsrail kelimesinin gizli anlamı; Allah'ın yenemediği demektir.

Sapkın Yahudi tasavvufuna yani Kabbala’sına göre, İsrail’in tanrısı Yakup'tur. Muharref İncil’de İsa’nın: “Göklerdeki baba ile ben birim” demesi, öldürülmesine neden olmuştur, çünkü İsa’nın bu iddiası, Yahudilerce, Yakup'u tahtan indirme olarak algılanmıştır. Davut Yıldızının altındaki kartalın sol elindeki dalda, aynı 13'lü simge görülmektedir. Kartalın ağzındaki E PLURIBUS UNUM yazısı da “Birçokları arasında bir tane” demektir ki, Tevrat'ta kullanılan “Seçilmişlik, Tanrıoğlu” ayrıcalığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesindeki 7 dikey çizgi, “kutsal şamdanı” ve 7 kiliseyi (Efes, İzmir, Bergama, Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Pamukkale) simgeler. Bilindiği gibi Elit'in kendisine mâl ettiği diğer ayrıcalıklar, kendilerinin “Tanrının oğulları, üstün ve görevlendirilmiş kavim oldukları” safsatasını vurgulamaktadır.

Türkiye'ye Nasıl Sızmışlardı?

İspanya sürgününün sonucunda çeşitli yerlere dağılan Yahudiliğin bir kolu, daha sonra Portekiz'e yerleşiyordu. Bunlar meşhur banker aile Kamondo D'israeli oluyordu. Ailenin D'israeli kolu zamanla İngiltere’ye, Kamondo olanlar da Selanik üzerinden İstanbul’a yerleşiyordu. Doğu'nun Rothschild'i olarak adlandırılan Abraham de Kamondo, önce Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nu sonra da Tanzimat Fermanı'nı ilan eden Mustafa Reşit Paşa'ya büyük paralar veriyor ve bu devirde Osmanlı İmparatorluğu hızla borç alıyordu. Bu borçların bir kısmı Kamondo Bank'tan alınırken, diğer kısımları da ailenin Avrupa'daki bankerlerinden temin ediliyordu. Nitekim bu borçlanmalarda da aracılık eden gene Kamondo oluyordu. Böylece bu paralarla Kırım Savaşı finanse ediliyor, bu savaş bittiğinde sonuna kadar borca batan Osmanlı, Duyûn-u Umumiye tarafından teslim alınıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu, bu ailenin kıskacından kendi payını Yasef Nasi, Abraham de Kamondo ve Galata Bankerleri vasıtasıyla alıyor, zamanı geldiğinde de işaretin verilmesiyle başına açılan gaileler neticesinde, İttihatçı dönmelerce 1. Dünya Savaşına sürüklenip yıkılışa hazırlanıyordu. Tabi bu kan emicilerin son vuruşunda, onların yerli uşakları olan masonları (özellikle İttihat ve Terakki içinde olanları) özel bir yere koyduğumuzu da belirtmemiz gerekiyordu.

İsrail'in Şifresi ve İslam Coğrafyasının Çıbanbaşı!

“Üstün ırk” anlayışıyla şeytani emir ve doktrinleri İlahi Tevrat'a büyük bir ustalıkla monte eden Haham Nassi Judaböylelikle bir Yahudi'nin günlük hayatından ömrünün sonuna kadar geçireceği yaşantıyı planlayan Talmud'u meydana getiriyordu. Bu Talmud emirleriyle binlerce yıllık Müslüman Filistin topraklarında kurdukları İsrail devleti, onların hayal ettikleri “Büyük İsrail İmparatorluğu’na geçişi sağlayacak devlete”kavuşturuyordu.

Kurulan bu Yahudi devletinin yakın milli hedefleri şu iki aşamada toplanıyordu;

Birinci Aşama:

Bu aşama, ISRAEL devletinin adında saklı tutuluyordu;

I   Harfi: Irak (Irak) devletini işaret ediyordu.

Harfi: Syrie (Suriye) devletini işaret ediyordu.

Harfi: Royaumde Jordanie (Ürdün) devletini işaret ediyordu.

Harfi: Anadolu ülkemizi ve Arabie (Arabistan) devletini işaret ediyordu.

Harfi: Egypte (Mısır) devletini işaret ediyordu.

Harfi: Liban (Lübnan) devletini işaret ediyordu.

Bu demektir ki, ismini teşkil eden bu altı harfin işaret ettiği Türkiye’yi ve İslam ülkelerini ele geçirmek suretiyle, Ortadoğu'daki birinci aşamayı teşkil eden milli hedefine ulaşmış olacaklardır. 

ABD'nin Üç İsrail Planı ve Kürt Kartı

ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Körfez Savaşı’nın hemen öncesinde 13 Ocak (1991) günü Çankaya'ya, Bush'un Üç İsrail planını getiriyordu. Kuşkusuz Baker, Turgut Özal'a bu planın ana çizgilerini anlatırken, Türkiye'yi ikinci İsrail haline getirmek istediklerini söylemek gibi bir nezaketsizlikte bulunmuyordu. Ama her şey açıktı ve Turgut Özal da bunu anlıyor ve maalesef şahsi ikbal ve iktidarı uğruna bu Siyonist dayatmalara taşeronluk ediyordu. Şimdi Erdoğan’ın yaptığı gibi… ABD; savaş sonrası Ortadoğu'sunda, Türkiye'ye ve onun himayesinde kurulacak Kürdistan'a, ikinci ve üçüncü İsrail rollerini veriyordu.

Siyonist Yahudi James Baker'in Özal ile yaptığı görüşmenin üstünden uzun yıllar geçmemişti ki, bir uluslararası ilişkiler uzmanı tarafından aşağıdaki iddia ortaya atılıyordu:

1996 yılında başarısız bir CIA operasyonu sonrasında, Saddam tarafından Kuzey Irak'ta sıkıştırılan ve Amerika tarafından buradan alınarak önce Guam'a sonra ABD'ye taşınan ve Kürt sanılan insanların çoğu Yahudilerden oluşuyordu. Güçlü bir istihbarat çalışması ile bölgede yaşayan tüm Yahudi Kürtler önceden tespit ediliyor ve vakti geldiğinde de daha sonra bölgeye yönelik planlarda kullanılmak üzere Amerika'ya götürülüyordu. Hâlbuki o dönemde kamuoyu, bu insanların bölgede çalışan NGO'ların Batılı elemanları ya da onlara yardım eden peşmergeler olduğunu zannediyordu.

Gerek ABD'nin Körfez Savaşı öncesi planları, gerekse sonraki yıllarda bir istihbaratçının ortaya attığı iddia, Kuzey Irak'ın erişilmez dağlarında binlerce yıldan beri yaşamakta olan Yahudi Kürtler’in Kuzey Irak senaryolarındaki yerini ve önemini göstermesi açısından oldukça enteresan bulunuyordu.

İşte ikinci bir Körfez Savaşı’nın herkes tarafından kaçınılmaz görüldüğü o günlerde, muhtemel Kuzey Irak senaryolarında önemli roller oynayacak Yahudi Kürtlerin hikâyesi böyle başlıyordu. ABD’li bir yazar; 1988'de kaleme aldığı bir makalesinde, İsrailli 150.000 Kürt'ün varlığından söz ediyordu.

Günümüzde İsrail'de, Kürdistan kökenli yaklaşık 200.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Zaho kökenli Yahudi Kürtlerden olan Yona Sabar'ın, Yahudi Kürtlerle ilgili başyapıt olarak kabul edilen The Folk Literature of the Kurdistani Jews (Kürdistanlı Yahudilerin Halk Edebiyatı) adlı kitabında, Yahudi Kürtler ile ilgili 60'ın üzerindeki kaynaktan ayrıntılı bilgi verilir. Tüm bunlar, bugün İsrail'de ciddi bir Kürt Yahudi’si varlığından söz edilebileceğini göstermektedir.

Yahudi Kürtlerin Yaşadığı Yerler ve Konumları

Bugün İsrail'e göç edenlerin dışında, Kuzey Irak'ta yaşamlarını sürdüren Yahudi Kürtler, özellikle Güney Irak'ta ve Erbil, Süleymaniye ile Zaho civarına serpiştirilmiş sayısız köyde yoğunlaşmışlardır. Bunun yanında Musul, Kerkük ve Bağdat gibi şehirlerde de yaşayanlar bulunmaktadır. Yahudi Kürtler'in Kuzey Irak'ta nasıl bir dağılım gösterdiklerini anlamak için, 19. yüzyılda bölgeyi gezen Haham David'in verdiği bilgiler önemlidir. Haham David'in 1827 yılında ulaşabildiği Yahudi toplulukları hakkında verdiği sayısal bilgiler doğrultusunda, aşağıdaki tablo ortaya çıkmıştır. Tüm Kuzey Iraklı Yahudi Kürtleri ifade etmekten uzak olan bu bilgiler, toplam 15 Sinagoga sahip 1.875 ailenin varlığını ortaya koymaktadır.

YER                            NÜFUS (AİLE)          SİNAGOG

Antep (Merkez)                   15                          2

Urfa (Merkez)                      40                          2

Cermul (Jermuk)                40                          2

Diyarbakır (Merkez)           40                          1

Zaho                                  600                          1

Musul (Merkez)                 600                         1

Dahok                                  10                         1

Sador                                 100                         1

Amadiye (Merkez)             200                         2

Suho                                    30                          1

Erbil                                   200                          2

TOPLAM                        1.875 Aile                 16 Sinagog

 

    

1972 yılında İsrail’de yapılan ve sadece Erbil, Kerkük, Musul ve Süleymaniye bölgelerini kapsayan ilk resmi istatistiklere göre, 1947 yılında sadece Güney Irak'ta 20.000 Yahudi bulunmaktaydı. Oysa bu istatistiklere alınmamış veya ulaşılamamış birçok bölgede de Yahudiler yaşamaktaydı. Örneğin özellikle Hanekin'de yoğun olmak üzere, Diyala bölgesinde çok sayıda Yahudi barınmaktaydı. Bunların sayısı 1920'de 1.689, 1932'de 2.252 ve 1947 yılında ise 2.851 kişi olarak saptanmıştı. İşte Yahudi Kürtlerle ilgili yapılan ilk resmi istatistik. (EJJ: “Kurdistan” İsrael, 1972)

 

    

BÖLGELER             1920             1932            1947     TOPLULUK SAYISI

Erbil                        4.800            3.090             3.109              62

Kerkük                    1.400            2.633             4.042              19

Musul                      7.635            7.537           10.345              55

Süleymaniye          1.000            1.343             2.271               10

TOPLAM                 4.835          14.603           19.767             146

 

    

Kuzey Irak'ta İkinci İsrail Kurulmaktaydı!..

CIA operasyonu sonucunda Kuzey Irak'tan alınarak; önce Guam'a, sonra da ABD'ye götürülen 5.000 civarındaki Yahudi Kürt, ABD'nin operasyon için düğmeye basmasıyla birlikte Suriye üzerinden Kuzey Irak'a dönmeye başlamıştı. Bunların bir kısmı da Suriye’de PYD ve YPG’nin elebaşlarıydı!.. ABD'de bulundukları yıllar içinde, Washington yönetimi tarafından eğitilen Yahudi Kürtler, ABD'nin yardımıyla bölgeden kaçtıktan bir süre sonra çeşitli branşlarda eğitime alınmışlardı. Özellikle kamu yönetimi ve idari işleyiş konusunda eğitim gören Yahudi Kürtler’e kaymakamlıktan, tapu, maliye ve elektrik idaresine kadar, idari işleyişin her konusunda bilgi ve beceriler aşılanmıştı. Kamu yönetimi konusunda özel eğitimli Yahudi Kürtler’in, Kuzey Irak'a ve Suriye topraklarına dönmesi, savaş sonrası bölgenin Bağdat'tan bağımsız ya da otonom bir bölge olma yönünde atılan adımlara ilişkin kaygılarımızı haklı çıkarmaktaydı.

Kürdistan’ın bağımsızlığına adım adım…

ABD Ulusal Savaş Akademisi Ulusal Güvenlik Etütleri Profesörü Yahudi Peter Galbraith, Kanada veya Bosna benzeri “gevşek bir federasyonun” Irak ve Suriye için uygun bir model olduğunu söylüyordu. Galbraith, böyle bir federasyonla bir araya getirilecek yeni Irak'tan ve Suriye-Türkiye coğrafyasından, örneğin on yıl sonra federasyonun en güçlü üyesi Kürtlerin “barışçı bir boşanmayla” ayrılmasının, ABD'yi endişelendirmesine gerek olmadığını öne sürüyordu.

ABD'nin eski Hırvatistan Büyükelçisi ve devrik Saddam Hüseyin rejiminin Iraklı Kürtler'e yaptığı katliamı belgeleyerek Irak'a ambargo konulmasına önderlik edenGalbraith, Senato Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Kürtlerin, Irak'ın kuzeyindeki statükodan memnun olduğunu ve otoriteyi Bağdat'ın eline bırakmak istemediklerini belirtiyordu. Galbraith, “Hiçbir Kürt, özgür seçim hakkı verilse, Iraklı kimliğini kabul etmeyecektir.” diyordu. Iraklı Kürtler'in “akıl hocası” olarak bilinen Galbraith, “Onlar, tek bir Kürdistan parlamentosu ve hükümeti isteyecekler. Polisi kontrol ettikleri, kendi doğal kaynaklarına ve kendilerini savunma gücüne sahip oldukları bir hükümet isteyecekler.” diye konuşuyordu.

“Gevşek Federasyon” dayatması…

Peter Galbraithgevşek federasyon modeline göre Irak'ta her toplumun kendi sınırları içinde kendi kendini yönettiği bir hükümete sahip olması, uluslararası tanınmış tek sınır içinde petrol gelirinin paylaşıldığı bir sistem yaratılmasının önemli olduğunu vurguluyordu. Galbraith, “Ancak gelecekte bir noktada barışçı bir boşanma olabilirse, 2003'te değil de 2013'te, bunun bizi çok endişelendireceğini sanmıyorum.” diyordu. Peter Galbraith, “Son 12 yıldır 4 milyon Kürt, ABD ve İngiltere'nin koruduğu, fiili olarak bağımsız devlette kendi kendini yönetti. Kendi seçilmiş parlamentoları ve göreceli özgürlük ve refah içindeki Kürtlerin, kontrolü Bağdat'a geri vermeye yönelik hiçbir arzusu yok. diye ekliyordu. Irak'ın, güç kullanarak da bir arada tutulamayacağını söyleyen Galbraith;Kürtlerin, kalan tek Irak ordusunu kontrol ettiklerini ve bu ordunun ağır silahlı 100 bin askeri olduğunu, dolayısıyla Amerika'daki 6 milyon Yahudi'yi birlikte düşünmek gerektiğini açıklamaktan sakınmıyordu.

Amerika’daki İsrail Lobisinin Ayrıcalığı!

Diğer hükümetler, ABD'deki lobi faaliyetleri için milyonlarca dolar harcar ve bu konuda özellikle Amerikalı lobi şirketlerinden yararlanmaya çalışırken, İsrail hükümeti tam tersine böyle bir harcama yapmazdı, çünkü buna ihtiyaç kalmamıştı. Evet, İsrail diğer hükümetler gibi bir lobi şirketi kiralama ihtiyacı duymayacaktı. Amerika'daki etkili Yahudi örgütlerinin başında AIPAC, Amerikan Yahudi Komitesi vardı. AIPAC, 1946 tarihli Federal Lobi Yasası gereğince kayıtlı lobici olarak tanınırdı ve Amerikan siyasetinde İsrail ile ilgili her konuda adı sık sık duyulmaktaydı. Teven Grosmann'ın Başkanlığını yaptığıAmerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi 1955'te kurulmuş olup, yaklaşık 150 personeliyle Amerika'daki Yahudilerin Kongre ve yönetimdeki en etkili temsilcisi konumundaydı. 30 milyon dolar bütçeyle finansman sorunu olmayan AIPAC'ın, 55.000 dolayında üyesi bulunmaktaydı.

AIPAC, ABD-İsrail ilişkilerini ilgilendiren konularda Kongre'yi ve yasama sürecini etkilemeye dönük lobi yapan bir örgüt olarak tasarlanmıştı ve bu amaçla faaliyet yapmaktaydı. AIPAC, aynı zamanda ABD-İsrail ilişkilerini ilgilendiren konularda, üyeleriyle birlikte iletişim faaliyetinde de bulunmaktaydı. Kongre ile sürekli temas halinde olan AIPAC, ABD ile İsrail arasındaki ilişkilerin ve iş birliğinin gelişmesi için ne yapılması gerekiyorsa bunu hazırlayan bir kuruluş niteliği taşımaktaydı.

Amerikan Yahudi Komitesi'ne (AJC) gelince; bu örgüt, Amerika'da en eski Yahudi örgütlerinin başındaydı. Alfred H. Moses'in ABD'nin Romanya Büyükelçiliği’ne atanması üzerine, yerine gelen Robert S. Difkins'in başında bulunduğu AJC, yaklaşık 25 milyon dolar bütçeye sahip ve 15 dolayında personelle çalışmalarını Washington DC'de planlayıp uygulayan, Kongre ve yürütme ile ilişkilerin yanı sıra, halkla ilişkiler faaliyetleri de yapan bir örgüt durumundadır. Örgütün 1994 mali yılında, sadece yasama ve yürütme ile ilişkilere harcadığı para 30 milyon dolar olarak gerçekleşirken, dolaylı lobi anlamına gelen diğer faaliyetler de dikkate alındığında, bu amaçla harcadığı toplam para yaklaşık 116 milyon doları bulmaktaydı.

1906'da, küçük bir Yahudi grup (34 kişi) tarafından bütün dünyadaki Yahudilerin haklarını savunmak için kurulmuş olan AJC'nin, 50.000 üyesi ve ABD'nin 32 değişik şehrinde temsilciliği bulunmaktaydı. Lobi örgütü olarak geçmese de Kongre ve yürütme ile çok sıkı ilişki içinde olduğu artık sır olmaktan çıkmıştı. 

ABD – İsrail İrtibatları ve ABD’deki Derin Siyonist Tezgâhı!

Amerika'nın İsrail ile ilişkisi ve Amerika'nın Siyonist-İslam çatışmasına karşı tavrı, Washington'daki güçlü Siyonist lobinin etkisi dikkate alınmadan tam olarak anlaşılamazdı. Hiçbir Başkan veya Kongre Üyesi, yeniden seçilme istek ve ümidine karşı çıkamazdı. Siyonist lobinin liderleri, mektup veya telefonla sıkça isteklerini ilettikleri en üst düzey ABD hükümet görevlilerine anında ulaşmaktaydı. Hemen bütün Başkanlık yöneticileri, Ortadoğu'daki her politika hareketini büyük Yahudi Örgütleri Konferansı Başkanı'na, ADL (Karalama Karşıtı Cemiyeti) ve AJC (Amerikan Yahudi Komitesi) Başkanlarına onaylatmak zorundalardı. Siyonist lobi içindeki esas güç, diğer İsrail örgütlerinin üstünde olan AIPAC'tır.

Beyaz Saray'ın başkanlık seçimi öncesi 1976'da yayınlanan gizli bir raporunda şu satırlar yer almaktaydı: “Bu ülkedeki etnik gruplardan olan Yahudiler, seçimlerde en etkin irtibatları kurarlar ve diğer bütün nüfus gruplarından daha gayretle oy kullanırlar. Kampanyalara yoğun olarak katkıda bulunurlar ve hem eyalet hem federal seviyede seçim çalışmalarına aktif olarak katılırlar.” Gayet açıktır ki, İsrail’e zarar veren veya zarar verecek gibi görünen veya Arapların taleplerini yatıştıran bir politika, ABD'de politik bir bedel taşırdı ve hiçbir Başkan bunu göze alamazdı. (N. H. Finkelstein, Friends Indeed, sayfa 11, Robert Goldwyn'den Donald Rumsfeld'e memorandum, 1 Mayıs 1975)

ADL – Anti Defamation League (Karalamaya Karşı Savunma Birliği) Teşkilatı!

ADL, 19. yüzyıl başında İskoç Hür Masonları, bazı İngiliz ve Amerikan WASP ailelerin kontrolü ve himayesinde, Yahudi Gizli Topluluğu olan B'nai B'rith'in Yahudi Savunması Kolu olarak kurulmuş bulunmaktaydı. B'nai B'rith, İngiliz masonluğunun bir kolu sayılırdı, hatta ADL, hâlâ B'nai B'rith'in Reklam Komitesi olarak tanımlanırdı.

ADL'nin ilk otuz sene Başkanlığını yapan Sigmund Livingston, tanınmış bir Chicagolu avukat olup, B'nai B'rith'in Orta Batı 6 numaralı locasının da Başkanlığını yapmıştı. Livingston, ayrıca William Moore'a ait olan Chicago ve Alton Demiryollarının da avukatıydı. 1890'da Moore ailesi, J. P. Morgan ile iş ortaklığı başlatmış ve birlikte Ulusal Bisküvi Firması RJR-Nabisco'yu kurmuşlardı. İki nesil içinde Moore ailesinin üyeleri, Bankers Trust Company'yi kontrol ettikleri gibi IBM yönetiminde de bulunmuşlardı. Günümüzde Moore ailesinin Nabisco ve Amerikan Çelik Endüstrisi firmaları, ADL'nin ana finansörleri arasındaydı. Yine Moore ailesinden Bishop Paul Moore, yıllarca St. John The Divine Katedrali'nde New York Episcopal Patrikliğini yapmıştı. ADL parasını, müdürlüğünü ADL'nin Ulusal Komiseri ve B'nai B'rith Uluslararası Başkanlığını yapan Philip Klutznick'in bankası, American Bank and Trust Company'ye yatırmaktaydı.

1963 yılında Hollywood film yapımcısı Yahudi Dore Schary, 1982-1986 yılları arasında Wall Street avukatı Yahudi Nenenth Bialkin, ADL Ulusal Başkanlığı yapıyorlardı. Bialkin hızla Lehman Kardeşleri, Kuhn Loeb ve Company ile kaynaştırdı. Shearson Hayden, Stone Loeb Rhodes'i satın aldı. 1984'te ise bütün bunlar American Express tarafından satın alındı ve ismi Shearson Lehman American Express olarak yazıldı. Bütün bu alışverişlerin avukatlığını Bialkin yapmıştı. Yahudi Bialkin'in adamı Henry Kissenger, bu şirketlerin yönetim kuruluna atanmıştı. 

RAND

RAND kelimesi; Research (Araştırma) ANd (ve) Development (Kalkınma) kelimelerinin sıkıştırılmasından ortaya çıkmıştır. Think tank sayılabilecek ilk kuruluşlardandı. 1946 yılında öncelikle Hava Kuvvetleri'ne çalıştığından ilk araştırma konuları; uçak, roket ve uydularla alâkalıydı. Günümüzde ise, silahlı kuvvetlerin her dalına hizmet vermenin yanında, toplumsal ve uluslararası konularla da ilgili çalışmalar yürütmekte, daha doğrusu dünya ülkelerini Siyonist hedefler doğrultusunda yönlendirmeye başlamıştı. Örneğin;

1- Amerikan Eğitim Bakanlığı’nın, okul çocuklarına uyuşturucu önleme programını, RAND hazırlayacaktı.

2- Pfizer ilaç firması için, yaşlılarda sağlık bakımının kalitesi konusunda bir araştırma yapılacaktı.

3- Endonezya yönetimi için, ekonomik krizin vatandaşları nasıl etkilediğini soruşturacaktı.

4- İmalatçı bir firma için, gelecekte mühendislik gücünü küresel olarak nasıl kullanabileceği konusunda araştırma yapacaktı.

RAND, yıllık 100 milyonlarca doların üstünde gelir kazanmaktadır. Vergiden muaftır ve burada tam gün olarak 1.100 kişi çalışmaktadır. Bunların %80'i doktora benzeri üst ihtisas sahibi olmak üzere 700'ü araştırmacıdır.

RAND'ın başlıca merkezleri şunlardı:

1. California, Santa Monica

2. Virginia, Arlington

3. Pennsylvania, Pittsburgh

4. Avrupa'da Hollanda, Leiden

Ayrıca Almanya Berlin'de ve İngiltere Cambridge'de de büroları vardır. ABD'de, Eğitime Yardım Konseyi olarak New York başta olmak üzere birkaç küçük bürosu daha bulunmaktadır.

Hayret! RAND'ın müşterileri kimler olmaktaydı?

ABD Hükümetinin hemen her bölümüne hizmet ve direktif vermenin yanında, yabancı ülke hükümetlerine de hizmet vermektedir. Örneğin:

• Avustralya, Almanya, Macaristan Savunma Bakanlıkları 

• Romanya Dışişleri Bakanlığı

• Çin Sağlık Bakanlığı

• Hollanda Ulaştırma Bakanlığı

• İngiltere Ulusal Denetleme Bürosu Başkanlığı

Bunların yanında, sayısız özel şirket ve kuruluş arasında şunları sayabiliriz:

• Otomobil İmalatçıları Birliği

• Amerika Araştırma Enstitüleri

• Amerikan Klinik Onkoloji Dernekleri

• Boston College

• Bristol Myers Squibb

• Carnegie Corporation

• Ford, General Motors and Daimler Chrysler

• Ford Foundation

• Glaxo Wellcome

• Harvard Üniversitesi Sağlık Sanayicileri İmalatçılar Birliği

• Konrad N. Hilton Fund

• Hoffmanlaroche

• IBM

• Japon Foundation

• Jet Propulsion Laboratory

• Korea Foundation

• Lila Wallace-Reader's Digest Fund

• The Andrew Mellon Foundation

• The John D. and Catherine T. Mc. Arthur Foundation

• Merck&Co, Inc

• Open Society Institute

• Pfizer Inc. (İlaç sanayi)

• The Rockefeller Foundation Sanofi Pharmaceuticals

• Stanford Üniversitesi

• United Jewish Federation

• BM

• Pennsylvania, California, Maryland, Michigan, North Carolina Üniversiteleri

• UNOCAL Petrol Şirketi

• Urban Institute

• Wells Fargo

• Dünya Bankası ve IMF bağlantısı

RAND Graduate School (Mezuniyet Okulu), başka ülkelerin başına“güdümlü yönetici” hazırlamaktaydı!

1970 yılından bu yana her sene 15-20 kişi, dünyanın güncel ve en güç sorunları üzerinde araştırma yapmak üzere RAND Mezuniyet Okulu'na alınmaktaydı. 21. yüzyıl için saptanan ana temalar şunlardır:

1. Herkes için daha kaliteli sağlık sistemini, karşılanabilir şekilde nasıl kurabiliriz? (Yani, hastalık ve ilaç sektörünü nasıl kontrolümüze alırız?)

2. Güçlü aile ve toplumları nasıl oluşturabiliriz? (Milli ve manevi değerlerinden soyutlanmış nesilleri nasıl oluşturacağız?)

3. Bilgi alt yapısı, terörizm ve kitle imha silahları tehlikesine karşı kendimizi nasıl koruyabiliriz? (Kendi ürettiğimiz terör korkusuyla, toplumları nasıl köleleştirip avucumuza alırız?)

4. Yeni ortaya çıkan uluslararası konulara göre, yeni kurumsal düzenlemeleri nasıl yapabiliriz? (Milli, İslami ve insani yeni düzen anlayışlarını nasıl boşa çıkaracağız?)

5. ABD ve dünyanın diğer yerlerinde zengin ve fakir arasındaki uçurumu nasıl kapatabiliriz? (Yani bütün insanlığı köle, Siyonist Yahudileri ise “Efendi” yapmak için nasıl çalışacağız?)

6. Kamu kurumlarını nasıl yeniden canlandırabiliriz? (Yani bütün ülkelerdeki sağcı-solcu, sosyalist-kapitalist devlet kurumlarını nasıl kontrolümüze alacağız?)

Bu Siyonist eğitimi tamamlayanlara, mezuniyette doktor unvanı takılmaktadır. 48 profesörün, 72 öğrenciye hizmet verdiği bu ortam; okulu, Amerika'daki en iyi imkânlara sahip eğitim kurumu yapmaktadır. RAND Okulunu bitirdikten sonra burada çalışıp ayrılanlar, 12 kişilik gönüllü yönetim kurulu olan RAND Mezunlar Derneğinikurmuşlardır. Kurulun Başkanlığını, Warburg ortaklarından ve aynı zamanda CSIS için de danışmanlık yapan Siyonist Harold Brown yapmaktadır. Harold Brown, daha önce Carter zamanında Savunma Bakanlığı ve California Teknoloji Enstitüsü Müdürlüğünü de yapmıştır.

Bu belge, Siyonistlerin şeytani senaryolarını ortaya koymaktaydı!

1960 Yılında Kennedy ABD Başkanı seçilmişti. Kendisi Katolik’ti ve Yahudi lobisiyle hiç iyi geçinememişti. İsrail’in Dinamo Çölü’ndeki Atom ve Nükleer başlıklı bomba üreten tesisini, baskı yaparak kapattıran kişiydi. Ardından, 4 Haziran 1963’te çıkardığı 11.110 sayılı kanunla, ABD doları basma yetkisini Rothschild ve Rockefeller ailesinden alarak, ABD Merkez Bankasına devretmişti. Böylece Yahudi Lobisinin şah damarını kesmeyi denemişti. Ama maalesef bundan yaklaşık 6 ay kadar sonra 22 Kasım 1963’te Dallas’ta halkı selamlarken, keskin nişancı kurşunuyla suikasta uğramış ve öldürülmüşlerdi. Koca Amerika’da bu katil asla bulunamamış, ancak suikastın hemen ardından 11.110 sayılı kanunun iptal edilmesi ve İsrail’in Dinamo Çölü’ndeki Atom ve Nükleer bomba üretim tesisinin yeniden faaliyete geçirilmesi, zaten olayın gerçek failini göstermekteydi![2]

İşte Kennedy’in; 04 Haziran 1963’te çıkardığı 11.110 sayılı kanun metni: 

 kenedi 1

İyi niyetli ve barışsever bütün Yahudileri ayrı tutarak, sadece şeytani ve gayri insani amaçlar peşinde koşan Siyonist Yahudileri kastederek söylüyoruz ki:

ABD’yi, hatta AB’yi yönlendiren gizli ve kirli merkezlerin Rahmetli Erbakan karşıtlıkları, şimdi ise Milli Çözüm Dergisi kuşkuları ve kuşatmaları, işte bu sinsi ve oldukça tehlikeli girişimlerini fark edip toplumları uyardıkları içindir. Oysa “Küfür devam etse bile, zulmün devamı mümkün değildir!” Bu Siyonist zulüm ve sömürü çarkı mutlaka çözülecek; her din ve düşünceden, değişik kültür ve kökenden bütün insanların huzur, hakkaniyet ve hürriyet içinde yaşayacakları bir ADİL DÜZEN devrimi mutlaka ve pek yakında gerçekleşecektir.

 

 


[1] Non-Governmental Organization – Sivil Toplum Kuruluşu (STK)

[2] https://www.youtube.com/watch?v=RPtyfgNWyWQ

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi