Anasayfa » MEHDİYET MESELESİ VE BAZILARIN BOŞ HEVESİ

MEHDİYET MESELESİ VE BAZILARIN BOŞ HEVESİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 99 Görüntüleyen


MEHDİYET MESELESİ VE BAZILARIN BOŞ HEVESİ


Büyük Larousse Ansiklopedik Sözlüğü’nde Mehdi, Deccal ve Mesih şöyle tarif ediliyor:

Mehdi: İslami inanca göre, kıyametten önce dünyada adaleti, dirlik ve düzenliği sağlamak için çıkıp, dünyayı egemenliği altına alacağına inanılan şahsiyettir.

Deccal: Kıyametten az önce meydana çıkacağına ve Hazreti İsa tarafından ortadan kaldırılacağına inanılan yalancı ve şeytansı bir kişi veya düşünce sistemidir. 40 gün ya da 40 yıl saltanat sürdükten sonra, Filistin ya da Suriye’de, İsa ya da mehdi tarafından öldürülecektir.

Mesih: İbranilerin kutsal kitabı Eski Ahit’te, İsrailoğulları’nın kurtarıcısı ve Yehova’nın saltanatının kurucusu olarak beklenir. Yeni Ahit metinlerinde ve Hıristiyan inancında ise, mesih, (haşa) “Tanrı’nın oğlu”, olarak kötülüğe bulaşmış insanların günahlarını bağışlatacak İsa’nın ruhaniyeti olarak gösterilmektedir.

Sağlam kaynaklarda, büyük medeniyet devrimi yaklaştığında:

1– Bir sürü sahte Mehdi ve Mesihlerin ortaya çıkacağı,

2– Mehdiyet konusunun sıklıkla gündeme taşınacağı, rivayet edilmektedir. Bunlar aynı zamanda tarihi ve talihli değişimlerin yaklaştığına da birer alamettir.

Hz. Mehdi’nin, Deccal düzeni olan Yahudi Siyonizm’inin beyin ekibiyle ve en üst şebekesiyle, yani Mesih-i Deccal ile mücadele edeceği bildirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in Enbiya suresi 18. Ayeti de bunu haber vermektedir. “Hayır, Biz Hakkı Batıl’ın üzerine fırlatırız, O da onun beynini darmadağın eder” ayetinde Mehdi, zalim ve Batıl Dünya düzeninin karar mekanizmalarını ve beyin takımını hedef alıp dağıtırken ve bütün şeytani planlarını boşa çıkarırken, “oldukça etkin, keskin ve kesin ifadeler kullanacağına ve gerçeğin tercümanı olan bu sözlerin asla hedefinden saptırılamayacağına” işaret edilmektedir.

Hz. Mehdinin Alâmet-i Fârikası:

Hz. Mehdi’nin tebliğ ve tespitlerine karşı; “Hafife alıp küçümseme, hayali gösterme”gibi tepkiler dışında, bunları kendi hesapları doğrultusunda kullanmaya asla girişemeyeceklerdir. Yani O’nun sözleri ve tespitleri asla taklit ve istismar edilemeyecektir!İsrail ve destekçisi olan Siyonist Yahudilerin, Hıristiyanların Protestan ve Evanjelik kesiminin; diğer İslam büyüklerinin bazı sözlerini kendi hesaplarına yorumlayıp-yozlaştırıp kullanma gayretleri görülse de, şeytani amaçları için Mehdi’nin sözlerinden yararlanma, hatta onları taklide çalışma hevesleri hep başarısızlıkla neticelenecektir. Bu da Hz. Mehdi’nin bir “alâmet-i fârikası”, yani fark edilen bir fazilet özelliğidir. Evet, Mehdi’nin sözleri, hiçbir kesim tarafından ve hiçbir şekilde istismar edilemeyecektir. Onun tespit ve prensipleri, tebliğ ve projeleri masonik ve münafık çevrelerce, kendi çıkarları istikametinde yararlanılmak üzere asla dile getirilemeyecektir. Yunus Emre, Mevlana, Bediüzzaman gibi mübarek ve muhterem zevatın ifade ettikleri binlerce hakikat içinden cımbızla seçtikleri bazı sözlerini, kendilerine siper ve simge edinerek, “Her şeyi hoş gör, boş ver” safsatalarını“Ilımlı İslam ve Dinler arası Diyalog” tuzaklarını yutturmaya çalışmaları tam bir sahteciliktir.

Ama Büyük Medeniyet Devriminin Mimarı olan Zat’ın:

“İslam, insanlığın yegâne saadet ve selamet reçetesidir…. Kapitalizm ve sosyalizm Siyonist timsahın iki çenesidir. Her ikisinin kıskacına düşen ülkeler ve milletler ezilmekte ve inlemektedir…. Batıl bir inançla, kendilerini seçilmiş ve üstün bir kavim, başkalarını sürülmeye ve sömürülmeye layık insan görünümlü behaim (hayvan) gören bu sapık düşüncenin sinsi kafa yapısını ve şeytani planlarını bilmeden, huzur ve kurtuluşa ermek mümkün değildir…. Faizi helal kılmak için Hıristiyanlığı yozlaştırıp Protestanlığı uyduran ve Evanjeliklerin de desteğini sağlayan; Karşılıksız kâğıt para olan DOLAR’la dünya ekonomisini; Farklı din ve kavimleri Siyonizm'in hizmetinde kullanmak üzere kurdukları MASON Tarikatlarıyla organizeli insan potansiyelini kontrol ve güdümlerine alan bu şeytan şebekesinin tek ve gerçek korkusu İslam Dini ve Adalet Düzenidir…. Bu nedenle “Ilımlı İslam, Dinler arası Diyalog” dalaveresiyle Müslümanların zulme karşı gayretini körletmeye, böylece Milli-insani hareketleri kösteklemeye girişmişlerdir. Çünkü İslam gerçek ve yüksek bir diriliş ve direniş dinamiğidir….. Ve Adil Düzen sadece Müslümanlara değil, Yahudiler dahil bütün din mensuplarına ve tüm insanlığa huzur, refah ve hürriyet getirecektir. Çünkü İslam'ın temeli: “Halık’a tazim ve hürmet, mahluka şefkat ve merhamettir…. Bu şerefli ve tarihi görev ise, öncelikle, asırlar boyu insanlara adalet ve hürriyet rehberliği ve medeniyet muallimliği yapmış Aziz Milletimize düşmektedir…..” şeklindeki sözlerinin hiçbirini Siyonist çevreler ve işbirlikçileri asla gündeme getirmemekte, sürekli örtüp gizlemekte ve bir kelimesini bile istismar edememektedir. İşte hiçbir tebliğ ve teşebbüsünün istismar ve suiistimal edilememesi, Hz. Mehdi’nin en önemli farkı ve faziletidir.

Hz. Mehdi, yüzyıllardır İslam ümmeti tarafından bir gayret metanet ve cesaret dinamiği ve umut rehberi olarak beklenmektedir. Ancak gerek geçmiş alimlerin izah ve işaretlerinden, gerekse günümüzde ve yakın geçmişte yaşayan İslam alimleri ve mütefekkirlerinin öngörüş ve tariflerinden, Hz. Mehdi'nin çıkışının içinde bulunduğumuz döneme denk geldiği sezilmektedir. Nitekim rivayetlerde Hz. Mehdi'nin çıkış alameti olarak bildirilen olayların pek çoğunun aynen ve kısa aralıklarla art arda gerçekleşmesi, bu büyük şahsın tarihi devriminin yakın olduğunun ve hazırlıklara çoktan başlamış bulunduğunun açık bir göstergesidir. Hz. Peygamberimiz (sav)'in mütevatir ve sahih hadislerinde açıkça haber verilen ve değerli İslam alimlerinin eserlerinde detaylı olarak bildirilen ve beklenen Mehdiyet konusunda, İslami literatürde pek çok rivayet ve açıklama bulunması da bu konunun önemindendir.

Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

İbni Hacer Askalani Fethü'l-Bari'de; “Mehdi'nin bu ümmetten olacağı ve Hz. İsa (A.S.)'nın onun arkasında namaz kılacağına dair hadisler tevatür etmiştir” demektedir. Şevkani de Hz. İsa'nın ineceğine dair hadislerin sayısının 29'a ulaştığını söyleyerek, bunları bir bir nakletmiş ve sonunda: “Bizim naklettiğimiz hadisler görüldüğü gibi tevatür haddine ulaştı. Bu beyanımızla şu sonuca varılıyor ki, beklenen Mehdi hakkındaki hadisler, Deccal hakkında hadisler ve İsa'nın inmesine dair hadisler mütevatirdir” demiştir. (Sünen-i İbn-i Mace 10/338)

Mehdi'nin geleceğine dair olan sahih hadisler tevatür niteliğine erişmiştir. (Kıyamet Alametleri, s. 193)

“Muhakkak ki, yeryüzü zulüm ve haksızlık ile dolduğu sırada, Allah'ın halifesi hazırlık görüp kıyam edecek, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak… Genel kazancı halk arasında eşit olarak paylaştıracak, halka adaletle hükmedecek, ülke ve dünya çapındaki anlaşmazlıklarda hakemlik yapacak… Allah onun işini bir gecede düzene koyacak, zafer hep onun önünde yürüyecek, talihi yar olacak. Ayağını Peygamberin ayağının yerine koyacak (onun izinde yürüyecek) ve hiçbir zaman sapmayacak… Dağınık dinleri (batıl inançları) ortadan kaldırıp, sadece Hak Dini hakim kılacak…” (Muhyiddin Arabi, el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s. 327-328)

Hz. Mehdi ile ilgili hangi güvenilir kaynaklarda hadisler rivayet edilmiştir?

1)Tirmizi'nin Sünen'inde 3 tane, 2)Ebu Davud'un Sünen'inde 8 tane, 3)İbn-i Mace'ninSünen'inde 8 tane, 4)Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde 12 tane, 5)Abdülrezzak b. Hemmam'ın el-Musannef'inde 8 tane, 6)İbn Ebi Şeyhe'nin el-Musannef'inde 14 tane, 7)İbn Hibban'ın Sahih'inde 7 tane, 8)Heysemi'nin Zevaid'inde 20 tane, 9)Suyuti'nin Cami'us Sağır'ında 8 tane, 10)El-Muttaki el-Hindi'nin Kenzü'l Ummal'inde 59 tane, 11)Hakim'inMüstedrek'inde 12 tane, 12)Deylemi'nin el-Firdevs'inde 7 tane, 13)Darekutni'nin Sünen'inde 1 tane olmak üzere, bu kaynaklarda Hz. Mehdi ile ilgili toplam 159 güvenilir hadis-i şerif nakledilmiştir.

Ayrıca büyük İslam alimlerinden,

İbn Kesir 3, Hafız Busuri 2, Zehebi 5, Munziri 1, Azimabadi 6, Elbani 6 güvenilir hadis-i şerife eserlerinde yer vermişlerdir. Bunlar Hz. Mehdi ile ilgili hadislerin bulunduğu güvenilir kaynakların sadece bir kısmıdır. Bunların dışında da daha pek çok güvenilir kaynakta Hz. Mehdi konusundaki hadisler ve açıklamalar vardır.

Hz. Mehdi'nin ismi ve cismi:

Peygamber Efendimiz (sav)'in pek çok hadisinde, Hz. Mehdi'nin adının Peygamberimiz (sav)'in adına “muvafık” yani “uygun” olacağı bildirilmektedir. Yani Resulüllah’ın Kur’an’daki isim ve sıfatları ona uygun düşecektir.

“O (Mehdi) güzel bir delikanlıdır, güzel yüzlüdür. Yüzünün nuru başına ve saçlarının siyahına kadar yükselir (Mehdilik ve İmamiye, s. 153 /İkdüd Dürer'den)

“Yüzü parlayan yıldız gibi nurlu bir kimsedir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 33/Kitab-ül Burhan Fi Alamatil-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 22)

“Yüzü gökyüzünde parlayan yıldız gibidir (Deylemi, c. IV, s. 221, İbnu'l Cevzi, c. II, s. 558; Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi “Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi”)

Enes b. Malik, Peygamber (sav)'in rengi hakkında: “Beyaz idi. Fakat beyazı esmer kırmızıya çalıyordu” demektedir. (İbni Kesir, Şemail'ür- Resul, s. 28)

Esmerden maksat bembeyaz olmayıp az kırmızılığı ispat etmektir. Çünkü Resul-ü Ekrem Hazretleri'nin rengi, hamamdan henüz yeni çıkmış ve kendisine kızıllık gelmiş olan bir beyaz kimsenin o andaki rengi gibidir. Yani Resul-ü Ekrem Hazretleri'nin mübarek rengi, kırmızı ile karışık nurani beyaz idi. (İbni Kesir, Şemail'ür- Resul, s. 28)

“Hz. Mehdi'nin boyu, posu sanki Beni İsrail ricalindedir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 36-29)

“İri gövdelidir…” (Ukayli “En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal”)

“O, alnı açık, omuzları ve karnı mütenasip, iki uyluk arası açık birisidir…” (Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar, s. 13)

Hz. Mehdinin Hikmet ve anlayış gücü çok yüksektir

Hadislerde Hz. Mehdi'nin Allah'ın kendisine verdiği özel bir güce sahip olduğu bildirilmektedir:

“O kimsenin bilmediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine “Mehdi” denilmiştir…” (Ahir zaman Mehdi'sinin alametleri, Ali Bin Hüsameddin el Muttaki, sf.77)

“Mehdi işi sıkı tutacak. (Çok disiplinli ve prensip-projeleri hareket edecektir.)” (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 175)

“İnsanlar hakka dönünceye kadar (fikri ve siyasi) mücadelesine devam edecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)

Hz. Mehdinin Kimseye tenezzül etmemesi

“O, benim ümmetimden, tenezzül etmeyen (Allah'tan başka hiçbir varlığa minnet duymayan) bir şahsiyettir.” (Suyuti, el-havi, 2/24)

“Kab'dan rivayet edildi ki: O, kimsenin bilemediği ve akıl erdiremediği gizli bir gücün sahibi olduğu için kendisine Mehdi denilmiştir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman)

“Muhakkak ki o, insanların karşılaştıkları şerler ve zulümler sebebiyle, Mehdi kendilerine en sevgilisi olmadıkça (yani çaresizlik ve içtenlikle bir kurtarıcı aramadıkça) çıkacak değildir.” (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler – Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 27)

“Onun kumandanları insanların en hayırlılarıdır. Önlerinde Cebrail, arkalarında Mikail bulunacaktır. Yeryüzü emniyetle dolacak ve hatta birkaç kadın, yanlarında hiç erkek olmaksızın rahatlıkla hacca yolculuk yapacaklardır.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47)

“Rabbin meleklere vahyetmişti ki: 'Şüphesiz Ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın…'” (Enfal Suresi, 12) “Sen müminlere: “Rabbiniz'in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?” diyordun.” (Al-i İmran Suresi, 124) ayetleri, bu gerçeğe işaret buyurmaktadır.

Hadislerde, Müslümanlar arasında da Hz. Mehdi'yi destekleyen insanların sayılarının son derece az olacağı bildirilmiştir:

“Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler. Onların sayıları Talud ile nehri geçenler kadardır.” (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)

“Bu 313 kişi gece abid (çok ibadet eden kimse) gündüz kahraman mücahit niteliğini taşımaktadırlar.” (Kıyamet Alametleri, s. 169)

“Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur.” (Şuara Suresi, 54) … “Zaten Onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.” (Hud Suresi, 40) ayetleri de açıktır.

Hz. Mehdi'nin cemaatinden ayrılanlar olacak mıdır?

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, zaten sayıca çok az olacak olan Hz. Mehdi cemaatinden yine de ayrılanların olacağı bildirilmiştir. Bu da elbette Allah'ın büyük bir mucizesidir. Bu kimseler Hz. Mehdi'yi çok yakından tanıdıkları, onun hadislerde bildirilen özelliklere sahip olduğuna ve yalnızca Hz. Mehdi'nin yapabileceği bildirilen faaliyetleri gerçekleştirdiğine yakından şahit oldukları halde makam ve menfaat hırsıyla veya zaferin gecikmesi yüzünden düştükleri umutsuzluk hastalığıyla O’nun yanından ayrılıp gideceklerdir; çok sadık sanılan niceleri de sonradan bunların peşine düşeceklerdir. Demek ki halkın büyük çoğunluğu gibi, bu kadar yakından tanıma fırsatı elde eden bu insanlar da Hz. Mehdi'nin manevi özelliğini fark edemeyeceklerdir.

Hadislerde Hz. Mehdi'nin cemaatinden ayrılanlar olacağı şöyle bildirilmektedir:

… Zaman zaman o çetin görevin ağırlığına dayanamayıp rahatlık meyli; can, mal, mevki düşüncesi gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır… (Ramuzü'l Ehadis, s. 476) (İbni Mace'den)

Hz. Muaviye b. Kirra (ra)'dan rivayet edilmiştir: “Ümmetimden bir taife (topluluk) kıyamet kopuncaya kadar ilahi yardım görmekte devam edecektir. Kendilerini terk edenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermeyecektir.” (Ramuz El-Ehadis, s. 472 Hz. Muaviye İbni Kırra (ra))

Ayrılanlar da, muhalif olanlar da Ona zarar veremeyecektir. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir. (Ramazü'l-Ehadis, s. 487 Taberani'nin Kebir'inden)

“Mehdi benim neslimden (ve varislerimden) olacaktır. Göreve başladığında O 40 yaşındadır. Sanki yüzü parlak bir yıldızdır…” (Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdisi “Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar”)

Mehdiyet devrimi ve medeniyet değişimi

Hz. Mehdi (a.s.), Müslümanların ve mazlumların; maalesef Darwinist, komünist ve kapitalist zihniyetli Siyonist Yahudilerin, zulüm ve sömürü hakimiyeti altında ezildikleri, her türlü haksızlık ve ahlaksızlığın, bedeni ve ruhi hastalıkların, yoksulluk ve yolsuzlukların kol gezdiği bir dönemde ortaya çıkacak; günün şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun çok çeşitli oluşum ve organizeler kuracak, Milli ve evrensel program ve projeler ortaya koyarak tarihi bir mücadele başlatıp sadık talebeleri ve takipçileri eliyle başaracak olan ve geleceği hadis ve haberlerle müjdelenmiş bulunan bir zattır. Bu Zat’ın Hicri 1400 başlarında ve 40 yaşlarında fiili ve siyasi görevine başlayacağı, ama tam olarak tanınması ve büyük devrim ve değişimlere hazırlanmasının da yine 40 yıl alacağı rivayet olunmaktadır. Hz. Mehdiyle ilgili kitaplarda, ömrünün uzun olacağı; artık bitti, tükendi, gitti sanıldığı bir sırada, özenle yetiştirdiği takipçilerinin gayret ve girişimlerin iş başına geçip herkesi şaşırtacağı anlatılır. Bunlarla ilgili hadisi şeriflerdeki değişik zaman birimleri, Hz. Mehdi’nin farklı hizmet sürelerine işaret sayılmıştır.

Makbul ve meşhur hadis kitaplarından Sünen-i Tirmizi’deki şu hadisi şerif, böyle bir İslami inkılâbın mutlaka yaşanacağını ve Siyonist emperyalizmin zulüm saltanatının kesinlikle yıkılacağını müjde buyurmaktadır“Dünyanın bir günlük ömrü bile kalsa, Hz. Mehdi’nin başa geçmesi (ve saadet ve adalet medeniyetini gerçekleştirmesi) için, Cenabı Allah (c.c.) Onu mutlaka uzatacaktır.”[1] Ancak maneviyata, Allah’ın takdir planına ve sonsuz kudret sahibi olduğuna inanmayanların ve herhalde Hakka taraf olmayanların Mehdiyet devrimine akıl erdirmeleri imkânsızdır.

Aşağıdaki haberler de, günümüze ışık tutmaktadır:

“Talikan’a (Afganistan’a) yazık olacaktır. Şüphesiz Allahu Teala’nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri bulunacaktır. Orada Allah’ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar Ahir zamanda Hz. Mehdi’nin yardımcılarıdır.”[2]

“Azerbaycan’dan mutlaka bir ateş (Petrol-doğalgaz ve bunlar üzerinde savaş) çıkacaktır ve hiçbir güç Onun karşısında duramayacaktır.”[3]

“Bu ümmetin ömrü 1400 seneyi bulacak, ama 1500’leri aşmayacaktır.”[4]

Hz. Mehdi’nin çıkış alametlerinden birisi de, sahte Mehdilerin ve yalancı Mesihlerin çoğalmasıdır. Bunların sahtekârlığının en açık işareti ise Siyonist kâfirlerin ve emperyalist zalimlerin himayesinde kahramanlık taslamalarıdır. Örneğin 1979 yılında yaşanan kanlı Kâbe baskını, hem bir mehdilik istismarıdır, hem de bugünkü El Kaide’nin ve IŞİD’in fikir babalarıdır.

1979 yılına damgasını vuran talihsiz bir olay Kâbe Baskını yaşanmıştı. Bu saldırı gerçekten de ürkütücüydü ve geride küf kokulu etkiler bırakmıştı. Hadisenin kahramanı olan ve yakalandıktan sonraki fotoğrafıyla akıllarda kalan Cüheyman Uteybi eniştesi Muhammed Abdullah Kahtani'nin Mehdi olduğunu ileri sürüp Onun adına bir davet başlatmıştı. 1400 hicri yılı başlangıcı münasebetiyle bir kıyamla birlikte Kâbe’den dünyayı ona biata çağırmıştı. Ve ardından olaylar dramatik bir boyuta taşınmıştı. Bu kıyama ve Mehdi'nin hurucuna hazırlık olarak cenaze tabutlarıyla birlikte Kâbe içine silah sızdırmışlardı. Bu tabutların içinde cenaze olduğunu ve bunların namazlarının Kâbe’de kılınacağını söyleyip muhafızları atlatmışlardı. Akabinde tabutlardaki silahları çıkararak bir taraftan Kâbe’nin kapılarını kapatmaya başlamışlar, diğer taraftan da buna mani olmak isteyen muhafızlar üzerine ateş açmışlardı. Zemzem kuyusu etrafında ve minarelerde mevzilenerek harekete geçen Suud askerlerine kurşun sıkmışlardı. Operasyonun seyri hususunda değişik rivayetler vardır ve Kâbe içindeki operasyon şüphesiz zor bastırılmıştı. Zira içeride kalan cemaat rehine durumunda şaşkındı ve dışarıdan müdahale de Kâbe’ye zarar verme ihtimali taşımaktaydı. Kâbe içindeki müsademeden sonra Mehdi-i Muntazar yani beklenen Mehdi şeklinde takdim edilen Muhammed Abdullah Kahtani ve arkadaşları ortadan kaldırılmıştı. Canlı olarak ele geçirilen yakını Cüheyman Uteybi diğer ele geçirilenlerle birlikte bilahare asılmıştı.

Bu sahte Mehdi taraftarı isyancılarla işbirliğine girdiğinden dolayı 7 yıl hapiste yatan Nasır Huzeymi bu yıllar boyunca kendisini ve fikirlerini gözden geçirme fırsatı yakalamıştı. Geriye dönüp baktığında içinde bulunduğu grubun aşırı bir selefi akımı olduğu kanaatine varmıştı. Bunların en bariz özelliklerinin de körü körüne itaat olduğunu aktarmıştı. El Kaide ile bu sahte Mehdici zümre arasında ilişki olup olmadığına dair sorulara ise: “Belki doğrudan bağlantı yoktu. Lakin aynı kaynaktan besleniyorlardı. Cüheyman grubunun el Kaide'nin fikir öncüsü ve ebesi olduğu rahatlıkla söylenebilir…” itirafları oldukça anlamlıydı.

Siyonist İsrail’in Mescidi Aksa’yı yıkmak üzere, “tarihi kazılar” bahanesiyle altını oymaları ve Mesihi Deccal’e zemin hazırlamaları da, büyük kapışmanın yaklaştığını gösteren bir alamet olarak okunmalıdır.

Kadima Partisi Genel Başkanı Kancık Livni’nin: “Hamas ile savaşımız dini bir mücadeledir ve Mesih gelip Mescid-i Aksa yıkılıncaya kadar sürecektir itirafları anlamlıdır! Tzipi Livni, Siyonist işgal devletiyle İslamî Direniş Hareketi (Hamas) arasındaki savaşın “dini bir savaş” olduğunu belirterek, bu savaşın kolay kolay bitmeyeceğini açıklamıştı. Daha önceki hükümette Dışişleri Bakanlığı da yapan Kadima Partisi lideri Livni:“Çok zor bir gerçekle karşı karşıyayız. İsrail ile Hamas arasındaki çatışma dinidir. Dolayısıyla iki taraf arasındaki açıyı kapatmak imkânsızdır” diyerek, Mesih-i Deccal beklentilerini hatırlatmıştı. İsrail Parlamentosu Knesset'te konuşan Livni, Siyonist Başbakan Netanyahu'ya seslenerek: “Filistinlilerle daimi bir süreç için ve onları İsrail’e boyun eğmek üzere sindirmeye çalış. Çünkü bu İsrail'in lehine olacaktır. İsrail'in yaşadığı yalnızlık, sürdürdüğü barış görüşmelerini dondurmasındandır. Barış istemiyor tavrını terk edip taktik değiştirmemiz lazımdır” uyarılarıyla tam bir Siyonist mantığı ortaya koymaktaydı.

Hz. İsa ikinci gelişinde neden tanınmayacaktır?

a) Sahte Mesihlerin çoğalması, Onun tanınmasına engel olacaktır.

b) Yeryüzüne bir insan olarak değil, “şahsı manevi” olarak geleceğinin ortaya atılması, kafaları karıştıracaktır.

c) Çevresinde inkâra ve günaha eğilimli insanlar bulunması, Ona olan itibar ve itimadı zorlaştıracaktır.

d) Zalim yöneticilerin ve hain dini rehberlerin toplum üzerindeki baskısı, bazı kimselerce ve özel bir ferasetle tanınsa bile Hz. İsa’ya uyulmasını sıkıntıya sokacaktır.

e) Hıristiyanların ve hatta İslam anlayışının dejenerasyona uğraması Hz. İsa’nın tanınmasını ve kendisine tabi olunmasını zorlaştıracaktır.

f) Hz. İsa’nın gelenek anlayışı ve asırlar öncesi fetvalarıyla değil, bizzat Kur’an ahkamıyla hükmedecek olması, “din dışı” şeklinde yorumlanıp karşı çıkılacaktır..

g) Zaten Hz. İsa Beni İsrail’e ilk geldiği zaman da, o günün din adamlarınca tanınmamış ve tabi olunmamıştır.

h) Yeryüzüne harikulade biçimlerde değil, sadece bir beşer olarak gelmesi de, dikkatlerin yoğunlaşmasına engel olacaktır.

i) Hz. İsa’nın öldüğü yanılgısı ve geri gelmeyeceği propagandaları da Onun tanınmasının en önemli engelleri arasındadır.

Hz. İsa yeryüzüne 2. gelişinde, Onu destekleyenler çok az olacaktır!

• Önce, “Onun Hz. İsa olduğunu bilmek ve kabullenmek lazım değildir. Sadece mukarreb havassı nur-u iman ile (bilgi ile değil) bilip tanıyacaktır.” (Bediüzzaman)

• Deccal’in mektepçe ve askerce, ilmi ve maddi ordularına nispeten, Hz. İsa’nın (has talebe ve taraftarlarının) çok az ve küçük olması sebebiyle, bazı hadislerde “Deccal’in boyu minare gibi, Hz. İsa’nın normal şekilde” teşbih edilmesi gerçek gibi algılanmıştır. (Bediüzzaman)

Hz. Mehdi ortaya çıktığında neden tanınmayacaktır?

1- Hz. Mehdi’nin sıkça ve itibarlı makamlarca iftiraya uğraması, Onun hakkında yanılgıya sebep olacaktır.

2- Tarih boyunca bütün peygamberlere ve Hak dava önderlerine de bu tür isnatların yapılması, imtihan ve adetullah gereği olması, Hz. Mehdi için de kaçınılmazdır.

3- Hz. Mehdi’nin; dindar kesimlerin, din alimlerinin ve sözde maneviyat önderlerinin bile, nefislerine zor gelecek ve kendilerine sorumluluk ve sıkıntı yükleyecek teklif ve davetlerle ortaya çıkması, onların rahatını ve menfaatini bozacaktır.

4- Kur’an ahlakından uzaklaşıldığı ve saf İslam ve iman anlayışının tamamen yozlaştığı bir dönemde gelip hizmete başlaması, işini zorlaştıracaktır.

5- Hz. Mehdi’nin, canlı bir rehber değil, şahsı manevi (sistem, zihniyet, cemaat) şeklinde çıkacağının sanılması da bazılarını Haktan saptıracaktır.

6- Oysa Bediüzzaman’a göre: Hz. MEHDİ: Büyük bir Müçtehit, Büyük bir Müceddid, Büyük bir Hakim (Hikmet ehli ve hükmedecek yönetici), Hem Mehdi (Hidayet rehberi ve en büyük İslami devrim önderi), Hem Mürşidi Kamil (İmanın ve İslam ahlakının gerçeğine işaret edici), Hem Kutbu Azam (En büyük manevi rütbe ve yetki sahibi)… Bir ZAT-I NURANİ (Nurani, maneviyat ehli, çok özel ve yüksek bir tecelli)… olacaktır.

7- Hz. Mehdi’nin başlatıp sadık talebelerinin başaracağı ve çok uzun yıllar alacağı muntazam ve muazzam hizmetlerinden ve kesin zaferinden sonra daha kolay anlaşılacaktır.

8- Kurulu düzenlerinin yıkılması ve istismar imkânlarından mahrum kalınması endişesini taşıyanlar, ucuz İslamcı kahramanlar ve basit-fasit karakterli insanlar haliyle Ona karşı çıkacaktır.

9- O Zat kesinlikle, “Ben Mehdiyim” iddiasında ve itirafında bulunmayacaktır. Mehdilik bir hüsnü zandır ve çok özel bir irfandır.

10- Bu arada istismar ve suistimal amaçlı, Mehdiyet konusunu sürekli işleyen, ama cazlı danslı gösterileri ve Siyonist İsrail ile ilişkileri yüzünden insanları ürküten ve nefret ettiren laçka ve laubali tiplerin cazgırlığı sebebiyle toplum Mehdiyet hakikatinden uzaklaştırılacaktır.

       

              Şiir

Masonluğu açık, İsrail dostu

Hayâsız tavırdan, Mehdi olur mu?

Din tahribatcısı, dindarlık postu

Kızlarla kıvırtan, Mehdi olur mu?

 

Hz. Mehdi’nin sadık yardımcıları çok az olacaktır

A) Hz. Mehdi’nin yüksek kabiliyet ve karakteri ve hizmetlerinin benzersizliği çok açık olduğu halde, Onu samimiyetle destekleyen ve sonuna kadar sadakat gösteren çok az olacaktır.

B) Hadis ve haberlerde: “Hz. Mehdinin has yakını ve yardımcılarının 300 kadar olacağı” haber buyrulmaktadır.

C) Hz. Mehdi’nin hem hayatında hem vefatından sonra cemaatinden birçok defa ayrılmalar ve hıyanete kaymalar yaşanacaktır.

D) Bütün peygamberler ve Hak dava önderleri de, toplumları tarafından maalesef tanınmamış ve dışlanmıştır.

E) Tarih boyunca, kendi yaşam sürecinde peygamberlere iman eden ve sadakat gösterenlerin sayısı hep çok azdır.

F) Hz. İsa ve Hz. Mehdi (a.s.) karşısına, şeytanın tarih boyunca en gelişmiş ve güçlenmiş zulüm ve küfür sisteminin temsilcisi olan Deccal çıkacaktır.

G) Deccal’in gerçek kimliğini bilip anlayanlar da az olacaktır.

H) Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın tanınmamasında ve yanlış anlaşılmasında, Deccal’in Siyonist ve emperyalist şebekesinin kasıtlı propagandalarının ve emrindeki medyanın da etkisi çok fazladır.

İ) Deccal’in dünyevi nimet ve servetleri, askeri ve siyasi etkinliği, eğitim ve yayın kuvveti; Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın tanınmasını ve kendilerine tabi olunmasını zorlaştıracaktır.

J) Deccal’in ve Siyonist merkezlerin, baskı ve barbarlıkları da insanları sindirip korkutacaktır.

K) Kâfir Deccal’in ve ekibi olan Yahudi Siyonizm'inin; “Batılı Hak; Hakkı Batıl” göstermesi, Dinin özünü tahrif ve tahrip etmesi de, insanları şaşırtıp yanıltacaktır. (Ilımlı İslam, Hoşgörü, Dinlararası Diyalog, Barış ve Demokrasi safsataları.)

L) İslam Deccali ise dindar kahraman rolüyle, insanların iyiliklerini istiyor görüntüsü ve girişimleriyle herkesi aldatacaktır.

M) Her iki Deccal insanların; nefsi heveslerine, makam ve menfaat beklentilerine, zevk ve şehvetlerine hitap edip satın alacak ve saptıracaktır.

N) Deccal, şeytani vesveseler, çok sinsi endişe ve şüpheler aşılayarak ve özellikle Hakla Batılı karıştırarak Müslümanları kandıracaktır.

O) Deccal; insanların kibir, gurur ve haset duygularını kışkırtarak Hz. Mehdi ve İsa’ya karşı kullanacaktır.

Ö) İslam Deccali kendi taraftarlarına, göz alıcı imkânlar ve gönül okşayıcı fırsatlar sunarak, insanları Hz. Mehdi ve İsa’dan uzaklaştıracaktır.

P) Deccal ve Siyonizm; Hak davaya uyanları siyasi, iktisadi ve içtimai kayba uğramak, onur ve huzurundan mahrum bırakılmak şantajıyla korkutacaktır.

R) Hz. Mehdi ve Hz. İsa’ya karşı, Kâfir Deccal; Darwinizm, Komünizm, Kapitalizm gibi materyalist ideolojileri desteklemek suretiyle, kafaları körletip kiralayacaktır.

S) İslam Deccali, Çağdaş sihirbazlar sayılabilecek basın yayın organları, ilim adamı sıfatlı hain yorumcuları eliyle toplumları bir nevi hipnotize ederek, emri altına sokacaktır.

Ş) Kâfir Deccal teknolojik üstünlük ve imkânlarını kullanarak kavimleri ve ülkeleri köleleştirip kullanacaktır.

T) Hz. Mehdi (a.s.) ise yine daha etkin bir teknoloji harikaları, siyasi, ekonomik ve askeri hazırlıklarıyla Deccalizmi yıkacaktır.

Özetle: Mü’minler için, çok önemli bir umut ve mutluluk kaynağı, zulme karşı diriliş ve direniş dayanağı olan MEHDİYET inancını ve heyecanını körletmeye çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek Siyonist ve emperyalist zalimlerin ekmeğine yağ sürmekte ve İslami gayret ehlini kösteklemektedir. Kaldı ki muteber hadis kitaplarına ve başta müçtehit imamlarımız olmak üzere büyük ulemanın itikat konularına girmiş böyle bir müjdeyi yok saymak,“Siyonist Yahudi güdümlü ABD ve AB emperyalizminin asla yıkılmayacağı ve şeytani güçlerle başa çıkılmayacağı” safsatasını savunmakla aynı şeydir.

Cihat Sevdalısı ve Milli Görüş bağlısı bir mücahit mürşid: Sultan Baba Hazretleri, Milli Görüşe gönülden bağlıydı, derin bir Hoca hayranıydı.

Asıl ismi Hacı İhsan Tamgüney, ancak halk arasında çok sevildiğinden O'na “Gönül Sultanı” olarak “Sultan Baba” denirdi. 1904 yılında Artvin'in Arhavi ilçesinde dünyaya geldi. Daha 2 yaşında babası, 6 yaşında da annesi vefat etti. Yetim ve öksüz olarak büyüyen Sultan Baba, 1954 yılında İstanbul'a gelip, Zeytinburnu ilçesine yerleşti. İstiklal Savaşımızın fiili ve fikri mücahitlerinden ve gönül erlerinden Dağistanlı Şeyh Şerafeddin Hazretleri'nin tasavvufi eğitiminde yoğrulan Sultan Baba, O'nun vefatından sonra halkı irşad vazifesini üstlendi. Rahmet-i Rahman'a kavuşana kadar (24 Kasım 1991 Cumartesi) yüzlerce talebe yetiştiren gönül sultanı, herkesin derdini dinler, sorunlarını çözmek için yol gösterir, nasihat ederdi. Halk arasında çok sevildiği için manevi tasarruf ve terbiyesinden dolayı da kendisine “Sultan Baba” olarak hitap edilirdi. Kendisini Ümmet-i Muhammed'e adayan Sultan Baba, mütevazi, müşfik, nezaket ve hassasiyet sahibiydi. İstanbul'a geldikten sonra Zeytinburnu'nda açtığı bakkal dükkânı manevi derslerin okutulduğu bir akademi gibiydi. Sultan Baba'nın dükkânına gelen müşterilerin dertlerine şifa bularak ayrıldığı dükkânının yanında bir de mütevazi, iki katlı küçük bir evi vardı. Gündüzleri saim (oruç tutarak), geceleri kaim (namaz kılarak ve Kur'an okuyarak) olarak geçiren Sultan Baba'nın ikamet ettiği mütevazı evi, dergâh olarak kullanılır, gelen-giden misafirler için yemekler pişirilir, haram olan günler dışında her gün iftar ve sahur ikramı yapılırdı. Sultan Baba, dükkânına gidenleri asla boş çıkarmazdı. Adam hiç bir şey almadan çıkacak olsa, ona, “Evladım bir Millî Gazete ile bir de sabun alır mısın?” diye hatırlatırdı. Adam, itiraz etmeden alırdı, ama parayı öderken içinde bir ukde kalmış gibi Sultan Baba'ya bakardı. Sultan Baba o insanın içinden geçenleri okurcasına: “Bak evladım, bu gördüğün sabun insanın bedenindeki maddi pislikleri yıkamaktadır. Milli Gazete ise insanın kalbini ve kafasını manevi pisliklerden temizleyip arındırır” buyururlardı. Ve sonunda: “Bizim uğrumuzda cihat edenleri, şüphesiz hidayet (ve muvaffakiyet) yollarımıza iletiriz. Gerçekten Allah (cc) muhsinlerle (tebliğat, teşkilat ve ibadet görevlerini dikkat ve titizlikle ve Allah’ın huzurunda imtihan veriyor ciddiyetiyle hareket edenlerle) beraberdir” (Ankebut: 69) müjdesine ulaşarak Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardı.

Rüyada verilen bir işaret ve izin üzerine ziyaret talebimizi kabul eden çok önemli bir Zat’a sormuştuk: “Efendim bir sohbetinizde şunları buyurmuştunuz: “Biz Neyiz ve kimiz? Sorusunun yanıtı, yaratılış gayemizi ortaya koymaktadır. Cenab-ı Hakkın bu sonsuz kâinatının içerisinde yarattığı “Eserden müessire intikal etme kabiliyeti” verdiği tek mahlûk insanlardır. Akıl ve vicdan sahibi kimseler için; bitki, hayvan ve insan olarak dünyadaki milyarlarca harika yaratığa ve şu muazzam ve muntazam kâinata dikkat ve ibretle bakıp, bütün bunların Yüce yaratıcısını hatırlayıp hayran olmamak imkânsızdır. Allah insanları kendisini bilsinler diye yaratmıştır. Ancak biz Cenab-ı Allah’ı göremiyoruz, gücümüz Cenab-ı Allah’ı görmeye yetmiyor. Musa (a.s.) Cenab-ı Allah’ı görmeği arzuladığını, Cenab-ı Allah dağa tecelli edince ona dayanamadığını, Kur’an-ı Kerim haber veriyor. Çünkü bizim yapımız zayıf olduğundan dünyada iken Cenab-ı Allah’ı görmeye tahammül edemiyor. İnşallah Cennette göreceğimiz Hadisi Şeriflerle müjdeleniyor. Öyle ise Allah’ı bilmek için ne yapmamız gerekir? Allah insanlara “eserden müessire intikal etme kabiliyeti” vermiştir. İnsan bir esere bakarak o eseri yapanı tanıyabilir. Bir resme bakarsanız ressamını hatırlayıp hayranlık duymak tabiidir. Başımızı gökyüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kâinat, sonsuz bir güzellik ve sanat, sonsuz bir nizam! O kadar büyük bir kâinat ki, sadece 1. tabaka gök içerisindeki bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede bile gidemiyor. Oysa ışık bir saniyede 300 bin km. yol almaktadır. Cenab-ı Allah yedi kat gök yaratmıştır. Her bir gök, bir üsteki yanında, sahra çölleri içindeki bir yüzük kadar kalmaktadır. Onun üzerinde Arş vardır. Arş’ın üzerinde Kürsü bulunmaktadır. Bu ne büyük azamettir Ya Rabbi.”

Şimdi acaba, bu gerçeği şöyle anlayıp açıklamak doğru mudur? diye Zatı alinizden öğrenmek istiyoruz:

“Cenabı Hakkın “Zat”ı, her türlü şekilden, biçimden, cisimden ve hayalden münezzehtir. Yüce Allah’ın Zatı, hiçbir şeye ve hiçbir kimseye asla benzetilemeyecektir. O’nun Yüce Zatını idrak ve ihata etmek, künhüne ermek asla mümkün değildir. Allah (c.c.) ancak yarattıklarında tecelli ve tezahür eden, “esma ve sıfatlarıyla” bilinmekte; kendi mevcudiyetini, kudret ve hikmetini, san’at ve nimetini bizlere böylece göstermektedir. Kâinattaki her zerrede ve kürrede, yeryüzünde ve göklerde, her çiçek ve böcekte O’nun tecellisi, kudret ve rahmet eseri sezilmektedir. En güzel tecelli ise Hz. Âdem ve neslinde, en mükemmel temsili ise Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizdedir. O, Ahir zaman Nebisidir, tecelli ve tezahürün her bakımdan “son” örneği ve insanlığın ebedi rehberidir. Yüzyıllardır feyiz ve bereketle okunan Mevlid-i Şerif müellifi Süleyman Çelebi Hazretlerinin:“Zatıma mir’at edindim zatını – Bile yazdım adım ile adını” beytini de bu hakikatin hikmetli ifadeleridir. Geleceği sahih hadis ve haberlerle kesinleşen, asırlardır hasret ve hararetle beklenen Hz. Mehdi Aleyhisselam ise, Hz. Peygamber Efendimizin aynen izinde, O’nun dinini ve adalet düzenini hâkim kılma ve Siyonist Deccal sistemini yıkma görevinde, O’nun halifesi ve temsilcisi yerinde çok yüksek, mübarek ve özel bir şahsiyettir. Kur’an-ı Kerim’in talim ve terbiyesinde, Resulüllah Efendimizin sünneti ve hayat sistemi çerçevesinde ve Milli Görüş mektebinde; sadece Hz. Allah’ın rızası ve insanlığın hayrı hatırına, nefsi ve siyasi cihadını sürdürenler bu imanın zirvesine ve zevkine erişecektir.” Bu kanaatimizi oldukça beğenen ve tasdik eden O Zat, bizleri tebrik ve teşvik ederek teselli buyurmuşlardı.

Bazıları bizlere, Peki, size göre MEHDİ kimdir? diye sormaktaydı. Bunlara cevabımız:Mehdiyet öyle açıklanması ve çağrı yapılması gereken bir konu değildir. Çok özel bir kanaat ve feraset meselesidir. Bizim için önemli ve öncelikli olan, Hak davanın hakimiyeti ve Milli Görüş'ün hizmeti ve insanlığın huzur ve mutluluk mücadelesidir.

Ahmet Hoca “Filan Zat Mehdidir” diyormuş! itirazlarına yanıtımız ise:

Biz “Mehdiyet Müjdesi ve Medeniyet Mücadelesi” diye koca bir kitap yazdık. Beş baskısı yapıldı. Bir tek yerde bile kimsenin ismi geçmediği halde, okuyan herkes bütün işaret ve alametlerin en haklı ve hayırlı hareketin şahsı manevisini gösterdiğini anladı ise, iman ve insaf ehline düşen bu talihli ve tarihi gerçeğe sahip çıkılmasıdır. Eğer ilgili ayet, hadis ve haberleri Ahmet Hoca çarpıtıyorsa, bunları ilmi ve akli delillerle düzeltmek lazımdı, ama buna cesaret eden de hiç çıkmamıştır. Kaldı ki, keşke öyle olsa ve müjdelenen hareket Milli Görüş ve Milli Çözüm çizgisinde çıksa da, sevabımız ve şerefimiz yüze katlansa diye sevinmek gerekirken ve asıl tepkinin masonik ve münafık çevrelerden gelmesi beklenirken, kendi içimizdeki karşı çıkışlar nefsaniyet ve şeytaniyet kaynaklıdır. Çünkü biz Hak davaya ve onun şahsı manevisi olan ZAT’a öyle hayali rütbeler ve hamasi düşüncelerle değil; program ve projeleriyle, hedef ve prensipleriyle, gayret ve mücadelesiyle, Deccalizm zulmünü yıkacak ve Adil Düzeni kuracak tek ve örnek hareket ve en ilmi ve insani hizmet olduğu için bağlıyız.

Niçin Mehdi lazımdı?

Bütün insanların ve özellikle Müslümanların, yıllardır yaşadığı sorunları aşmak ve birlikte huzura kavuşmak için, sadece tepki ve temennilerimizi sıralayıp slogan atmanın, veya Siyonist güçleri ve işbirlikçilerini suçlayıp sataşmanın hiçbir işe yaramadığı ve yaramayacağı artık anlaşılmalıydı. Çünkü her gayeye, ancak ciddi bir gayretle ulaşılırdı… Müslümanlar ve tüm ezilen insanlar, önce kurtuluş yönünde “ortak bir irade” ve şuur olgunluğuna varmadan; ardından bu ortak irade, kendi arasında “organize” olmadan… Ve bütün bunları başlatacak ve başaracak bir beyin ve “otorite” bulunmadan, bu konudaki bütün söylemler ya eyleme dönüşmeyecek veya girişilen eylemler güdük kalacaktı… Çünkü zulüm cephesi ve Siyonist düzeni, bütün dünyada çok ciddi ve organizeli bir güç olarak karşımızdaydı; Ona karşı yarım, yamuk ve birbirinden kopuk hareketlerin başarı şansı olmayacaktı…

Evet, bugünkü İslam dünyasının geri kalmışlığının ve Müslümanların perişanlığının suçu, ne İslam dininin, ne de bütünüyle Müminlerin üzerine atılamazdı… Bu manzara, sömürme ve sindirme üzerine kurulan Barbar Batı Medeniyetinin ve ardındaki Siyonist zihniyetinin ve onların güdümündeki işbirlikçi hükümetlerin şeytani başarısıydı (!)… Avrupa ve Amerika’daki kalkınmışlığın ve uygarlığın altında ise, Asya ve Afrika’nın asırlar boyu yağmalanan zenginlikleri ve mazlum insanların ve Müslümanların alın teri bulunmaktaydı… İşte bu Batı Alemi, sözde dünya barışını ve ülkelerin bağımsızlığını korumak iddiasıyla Birleşmiş Milletleri kurmuşlardı. Ama geç de olsa anlaşıldı ki, o BM, veto yetkisi olan beş ülkenin ve özellikle Siyonist güdümlü ABD’nin bir oyuncağıydı. Kıbrıs’ta, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğudaki Müslüman katliamına sürekli seyirci kalmaktaydı… Haksız ve ahlaksız Irak işgaline, Libya ve Suriye vahşetine çaresiz göz yummaktaydı… NATO’nun, sözde Rus tehdidine karşı, hür dünyanın güvenliğini koruyacak bir askeri ittifak olarak kurulduğu söyleniyordu ama, aslında İslam’a karşı bir yapılanma olduğu anlaşılmıştı. NATO, 10 milyon Yahudi’nin dünya saltanatı, 1 milyar Hıristiyan’ın cennet hayatı için yaratıldığına, diğer 5 milyar insanın ve Müslümanların ise, bunların kölesi olarak hizmetini görmek ve Armagedon-Kıyamet savaşında hepsi Siyonizm’e kurban edilmek ve katledilmek üzere tanrı tarafından dışlandığına inanılan, sapık ve zalim bir düşüncenin askeri karargâhıydı. Sonunda AB’ye dönüşen Ortak Pazar, Müslüman olduğu için Türkiye’yi oyalamakta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini dışlamaktaydı ve Suriyeli mülteciler konusunda ayarını ve amacını ortaya koymaktaydı. UNESCO, bilim ve kültürün değil, inançsızlığın ve ahlaksızlığın yayılmasına, insani ve manevi değerlerin yozlaşmasına çalışmaktaydı; çünkü Darwinizmi esas almaktaydı.

Ve bunların güdümündeki marazlı medya, Yahudi ırkçılığını ve özellikle İslam düşmanlığını mukaddes bir ideoloji haline getiren anarşist ve faşist İsrail’in katil yöneticilerini demokrasi kahramanı gibi alkışladığı halde, bir dönem Fransa’da dikkatleri, ülkesini ve Batı alemini tehdit eden Siyonizm’e çeviren ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2. tura yükselen Le Pen’i ırkçılık ve çağ dışılıkla suçlamakta ve aleyhine kampanya başlatmaktaydı!? Ve zaten, TV haberlerinde izlediğiniz gibi, ABD’deki bütün kiliselerdeki papazlar arasında, küçük kız ve oğlan çocuklarına cinsel tacizde bulunanların artması üzerine, papalığa yapılan şikâyetleri değerlendirme toplantısında; “Çocuk tacizleri topluma yansımayan papazlara dokunulmaması…” “Tecavüzleri halk tarafından bilinen papazların da, kiliseye katkılarının göz önünde tutulması” şeklinde kararlar verecek kadar yozlaştırılmış ve Vatikan’ı avucuna almış bir Siyonist-Haçlı zihniyetinden hayır beklemek boşunaydı…

Bakınız, bölge barışını bozan, bağımsız ülkelere saldıran, işgal ettiği topraklardan çıkmayan, BM kararlarını tanımayan ve takmayan, Uluslararası antlaşmalara aykırı olarak nükleer ve biyolojik silahlar üretip depolayan ve Orta Doğuda çok ciddi bir tehdit ve tehlike oluşturan terörist çete; herkes de biliyor ki; İsrail’dir. Ama BM ve ABD, ambargoyu Müslüman ülkelere uygulamakta ve Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye saldırmakta ve şimdi bize sataşmakta ve açıkça Türkiye’yi dışlamakta ve suçlamaktadır. Ve bütün bunları, “Canım öyle istiyor, gücüm yetiyor, çıkarım böyle gerektiriyor!” diyerek yapmaktadır.

Öyle ise;

“İslam Birleşmiş Milletleri” kurulmadan…

“İslam Savunma Paktı” oluşturulmadan…

“İslam Ortak Pazarı” başarılmadan…

“İslam Dinarı” yürürlüğe konulmadan…

“İslam Eğitim ve Kültür İşbirliği” başlatılmadan, bu dertlerden kurtulmak ve bozuk dünya dengelerini yeniden rayına oturtmak, asla mümkün olmayacaktır… Ve işte Mehdi, bu işleri başlatan ve başaran birisi olmalıdır!..

“İSLAM BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİ”nin kurulabilmesi için;

a- Önce, yeryüzündeki 200 kadar İslam topluluğu nasıl tanışacak ve toparlanacaktır.

b- Aralarında danışma ve dayanışma ortamı nasıl oluşturulacaktır?

c- İslam ülkelerinde, aynı hayırlı hedefleri amaçlayan partiler ve benzeri örgütler arasında iletişim ve işbirliği nasıl sağlanacaktır?

d- İslam ülkeleri parlamenterler birliği, nasıl kurulacak ve hangi, etkinliklere katılacaktır?

e- İslam ülkeleri arasındaki ihtilafların çözümüne bu oluşumlar nasıl katkıda bulunacaktır?

f- D-8 misali tarihi adımların gelişmesine ve güçlenmesine engel olan unsurlar nasıl aşılacaktır?

Sorularının gerekli ve yeterli cevaplarını bilen bir beyne ve birikime ihtiyaç vardır. Ve işte bunun için Mehdi lazımdır ve hazırlıklarını tamamlamıştır.

“İSLAM SAVUNMA PAKTI”nın oluşturulabilmesi için;

a- İslam ülkelerinin elinde bulunan silah ve teçhizatların “standart” hale getirilmesi ve askeri yardımlaşmanın gerçekleşmesi için hangi adımlar atılmalıdır?

b- Müşterek askeri eğitim ve tatbikatların yapılması ve sürekli yardımlaşmanın sağlanması için, hangi plan ve programlar uygulanmalıdır?

c- Ortak silah sanayi yatırımları hangi alanlarda ve hangi oranlarda başlatılmalıdır?

d- Bu girişimlere mani olacak dış ve iç merkezlere karşı hangi tedbirler alınmalıdır?

Sorularının doğru ve doyurucu cevaplarını bilecek bir devlet adamı olmadan bunlar başarılamayacaktır. İşte bunun için Mehdi şarttır!.. Ve bu kutlu liderin projeleri son aşamasındadır…

“İSLAM ORTAK PAZARI”nın kurulabilmesi için;

a- Önce İslam ülkelerinin her birindeki sanayi ve tarım ürünlerinin ve yer altı zenginliklerinin tespiti ve birbirine tanıtılması,

b- Her ülkenin ihtiyacının ve birbirine alıp-satacağı, hatta değiş-tokuş yapacağı malların ve miktarlarının çıkarılması,

c- İlk etapta, birbiriyle komşu ülkelerin sınır ticaretinin ve bölge paktlarının canlandırılması.

d- Her alandaki kalifiye eleman ihtiyacının birbirinden karşılanması,

e- Dini amaçlı ziyaretlerin ve dinlenme amaçlı gezilerin ortak projelerle desteklenip, turizm potansiyellerinin canlandırılması,

f- Çok uluslu Siyonist şirketlerin piyasa tekeline engel olunması ve yerli malı kullanılması gibi konuların ele alınması ve somut adımlarla uygulamaya koyulması kaçınılmazdır. Bunun için de, Mehdiye ihtiyaç vardır ve programları hazırdır.

“İSLAM DİNARI”nın yürürlüğe konulması için;

a- İslam ülkeleri arasında dolara ve yabancı paralara bağımlılıktan bir an evvel kurtulmak üzere, ortak bir para birimine mutlaka geçilmesi sağlanmalı ve en azından kendi aralarındaki alış-verişler bu parayla yapılmalıydı.

b- İslam ülkelerindeki Merkez Bankaları millileştirilmeli ve Siyonistlerin gizli denetiminden kurtarılmalıydı.

c- Faizsiz İslam Bankacılığı geliştirilmeli, yaygın hale getirilmeli, aralarındaki işbirliği ve teknoloji değişimi hızlandırılmalıydı.

d- Bankalar arası para transferi ve yine haberleşme trafiği için, ABD aracılığını ortadan kaldıracak, doğrudan iletişim ve işbirliği imkânları araştırılmalıydı. Ve bütün bunlar için yıllardır kafa yoran, plan kuran, alt yapı hazırlayan bir lider bulunmalıydı. Ve işte bu nedenle, Mehdi, önce uzun yıllar hazırlık yapacak sonra Onun fikir ve projeleri sadıkları eliyle ortaya çıkacaktı.

“İSLAM ÜLKELERİ EĞİTİM VE KÜLTÜR İŞBİRLİĞİ”nin bir an evvel başlatılması için;

a- İslam ülkeleri arasında öğrenci ve öğretim üyesi mübadelesi bir sisteme bağlanmalı ve canlandırılmalıdır.

b- İlmi araştırma ve buluşları tercüme ve transfer edecek merkezler ve bilgi bankaları oluşturulmalıdır.

c- Ortak araştırma merkezleri ve strateji enstitüleri kurulmalıdır.

d- Duyarlı ve tutarlı Medya kuruluşları arasında bilgi ve teknoloji akışı başlamalı ve kolaylaştırılmalıdır.

e- Ortak filmler, kasetler, disketler, kitap, dergi ve broşürler hazırlanmalıdır.

f- Ortak dil öğretimi ve birbirlerinin dillerini iyi konuşan elemanların yetiştirilmesi üzerinde önemle durulmalıdır. Bunlar için de, bütün İslam ülkelerinin ve dünyanın her yerindeki Müslüman kesimlerinin üzerinde ittifak edecekleri ve itiraz etmeyecekleri, deneyim ve birikim sahibi, bilge bir şahsiyet öncülük yapmalıydı. Ve işte bu yüzden, Mehdi müjdelenmiş ve ona ümit bağlanmıştı.

Milli Çözüm amaçlı siyaset ve stratejiler önce, yıllarca toprağın derinliklerine kök salan ve iyice zemine tutunup kendini sağlama aldıktan sonra, yukarıya doğru dal budak uzanan bir çam ağacı misali, bütün oluşumların alt yapılarını hazırladıktan sonra, şimdi yeni bir dünyayı kurmanın son aşamasına yaklaşmıştır. Bediüzzaman’ın“Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, hem en büyük müctehid, hem en büyük müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutbu azam olarak bir ZATI-I NURANİ’yi gönderecek”[5] diye haber verdiği, hem ahlaki ve manevi terbiyede, hem siyaset ve sosyal adalette, hem ekonomi ve ticarette, üstün yetenekli ve bereketli olan nurlu ve onurlu şahsiyet elbette lazımdı, planlarını da sadıklarını da hazırlamıştı.

Bugün yeryüzündeki bir buçuk milyar Müslümanın, bağımsız devletler dışında, ayrıca 200 farklı topluluk halinde yaşadığı saptanmıştır. Sadece, Uralların batısında kalan Avrupa’da, 20 milyonu Rusya’da olmak üzere 55 milyon Müslüman yaşamaktadır. Bu duruma göre Avrupa’da Katoliklerden sonra 2. yoğunluğa sahip Müslümanlardır. Çünkü Protestanların tamamı 42 milyon kadardır. Fransa’da 5 milyon, İngiltere’de 4 milyon, Almanya’da 4 milyon Müslüman vardır. Amerika’da ise 8 milyon Müslüman bulunmaktadır. Nüfusu 3.5 milyon olan Yahudiler, iyi organize olduklarından bütün ABD’ye yön verdikleri halde, bu ülkedeki 8 milyon Müslüman kopuk ve dağınık bulunduklarından, uzun yıllar etkili olamamışlardır. Ama artık O kutlu ZAT’ın ciddi ve cesur girişimleri sonucu, Avrupa ve Amerika’daki Müslüman topluluklar da organize olmaya ve o ülkelerde hem ekonomik hem siyasi yönlerden ağırlıklarını koymaya başlamışlardır. Ve hatta, ABD’deki son iki başkanlık seçimlerinde, stratejik oylarını iyi kullanan Müslümanlar, Yahudi lobilerinin desteklediği adayların kaybetmesine sebep olmuşlardır. Ve 1994 seçimlerinde Washington valisi, yine 100 bin kadar Müslümanın oyuyla ve 40 bin farkla kazanmıştır.

Peki, bu kadar önemli ve etkili bir şahsiyeti Onun başında bulunduğu hareketi ve sadık takipçilerini Siyonistler kendi haline bırakırlar mıydı? Sömürü saltanatlarını yıkmaya hazırlanan kendileri için böylesine tehlikeli birisini sürekli kontrol altında tutacak tedbirleri almazlar mıydı? Onun teşkilatlarını yozlaştıracak, hedef saptıracak, kanuni tuzaklara takılmasını sağlayacak, uygun elemanlarını içeriye sokmazlar mıydı? O ZAT ise bütün bu sinsi ve şeytani girişimlerin her biriyle uğraşmak yerine, onların en gizli ve en yetkili zannedilen noktalara bile girmesine göz yumup, ama tüm sırlarını ve stratejik programlarını kendi beyninde saklamak ve rakiplerini böylece uzun zaman oyalamak ve hatta onlardan yararlanmak da, milli siyaset rehberine yakışan tavır olmaz mıydı? Hz. Peygamberin (sav) “İşlerinizi (hedeflenen şekilde ve sürede) bitirmek için (stratejik plan ve programlarınızı) gizli tutmak (suretiyle) yardım arayınız”[6) hükmüne ve hikmetine uygun davranmak, onun hesaplarını kolaylaştırmaz mıydı? Ve Onun sağlam ve şuurlu talebelerini kendi oluşumlarından bile dışlamaya ve seslerini boğmaya çalışırlarken, böyle bir dahi şahsiyet, sadıklarını uzaktan ve dolaylı metotlarla hazırlayıp, geçiş sürecinde açıkça hedef alınmaktan koruyamaz mıydı?

 


[1] c. 4. no: 92

[2] Kitabül Bürhan Fi Alameti Mehdiyi Ahir Zaman sh. 59

[3] Şeyh Muhammed Bin İbrahim Numani. Gaybeti Numani sh. 311

[4] Kıyamet Alametleri. Pamuk yy. Muhammed b. Resul El Hüseyni El Berzenci 2002 İST. Sh. 299

[5] Mektubat: 411 – 412

[6] Hadis-Tenbihül Gafilin






















BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi