BM raporlarına göre:
- AKP iktidarı devraldığında Türkiye’nin üçte biri fakirlik sınırının altındaydı, şimdi ülkemizin üçte ikisi bu sınırın altına düşmüş bulunuyor.
- AKP iktidara taşındığında işsizlik oranı % 10 idi, şimdi % 20’lere ulaşıyor.
- AKP iktidar olduğunda toplam iç ve dış borcumuz 180 milyar dolardı, şimdi 580 milyar doları aşıyor. Bu rakamı, 2011 Meclis bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’te itiraf ediyor.
- Tarım (Ziraat ve Hayvancılık) can çekişiyor; köylü faiz, icra ve iflas kıskacında kıvranıyordu!
Tarımda faiz, icra ve iflas
Egeliler Manisa'yı, Manisa'daki “Gediz Ovası”nı iyi bilir;
Bu münbit ovamızdaki Saruhanlı'dan bir değil tam 16 bin çığlık, 16 bin feryat yükseliyor!.. Manisa Saruhanlı'da kayıtlı 17 bin ÇİFTÇİMİZ ve bunların tam 16 BİN İCRA DOSYASI var!.. Faizli krediler, borç batağı, icralar, iflaslar ve intiharlar!..
Durumu özetleyelim: Manisa Saruhanlı'da toplam 460 bin dönüm arazi ekiliyor… Bu arazinin yaklaşık 350 bin dönümü ipotek altında… 17 bin kayıtlı çiftçi, 2009 yılı içinde ektikleri üründen toplam 221 milyon TL gelir elde etti… Saruhanlı'nın yüzde 75'i ipotekli!..
Peki, bu çiftçilerin “faizli/icralı/ipotekli kredi borcu” ne kadar?
17 bin çiftçinin neredeyse tamamının icra dosyası bulunuyor. Saruhanlı'da 4 icra dairesinde dosya sayısı 16 bin!.. Çiftçilerin toplam borcu ise 350 milyon TL'yi buluyordu!..
Sadece Saruhanlı'da yaklaşık 16 bin İCRA DOSYASI işlem sırası beklerken, çiftçilerin borcu 350 milyon TL'yi geçti; her çiftçi en az 20 bin TL borçlu!..
Saruhanlı'da neredeyse ipoteksiz tarla yok… Binlerce dönüm arazi ve binlerce traktör ipotek altında… Çiftçiler milyonlarca liraya ulaşan banka kredilerini ödeyemiyor… Ortaya çıkan tablo vahim… Son 10 yıl içinde yaşanan tarım politikaları sebebiyle çiftçinin durumu perişan… Bankalardan, Tarım Kredi Kooperatifi'nden ve Esnaf Kefalet Odası'ndan alınan faizli krediler ödenemez hâle gelmiş… Ve sonunda ortaya tarımın sürüklendiği uçurumu gözler önüne seren tablo çıkmış… Faiz, icra, iflas köylü ve esnafı canından bezdiriyordu.
Ana sebep ne? Prof. Dr. Tayfun Özkaya durumu şöyle açıklıyor: Özelleştirme, güya serbestleştirme bu duruma yol açıyor. 1980'den sonra uygulanan tarım politikaları çiftçinin aleyhine işledi. 1990'dan sonra da Şeker Yasası, Tohum Yasası, Tütün Yasası gibi yasaların yürürlüğe girmesi, özelleştirmelerin yapılması ile durum daha da kötüleşerek bugünkü sonuçları doğurdu. Son olarak TEKEL de özelleştirildi. Uygulanan sistemlerle çiftçi büyük firmalara bağımlı hâle getirildi.
Sonuç: Sömürüye dayalı bu “faizli sistem”de çiftçi ürettiği ürünü satabilmek için zamanla otomatik olarak büyük firmalara bağımlı hâle geliyor… Özel bankalar, şu anda tarım kesimine yüzde 30 gibi yüksek faizler uyguluyor… Diğerleri bir yana, Ziraat Bankası bile, kredi vermek için 20 dekar toprağı şart koşuyor; yani 20 dekarın altında toprağı olan çiftçi, çiftçi sayılmıyor ve kredi verilmiyor; “faizsiz kredi” hiç verilmiyordu…
Türkiye'de tarım bitiyor, çiftçilik bitiyor; toprak intikam alıyordu!..[1]
AKP’nin en iyi başardığı ekonomik tahribatlar:
1- En yüksek iç borç: AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda Hazine’nin iç borç stoku 150 katrilyon liraydı. 2006 Aralık sonu itibariyle Hazine iç borç stoku 251 katrilyon liraya ulaşmıştı. AKP 4 yılda Hazine’nin iç borç stokunu 101 katrilyon lira artırmıştır. Dolar cinsinden iç borç stokuna bakıldığında; 2002 yılı sonunda 92 milyar Dolar olan iç borç 2006 yılı sonunda 180 milyar Dolara yükselmiştir. AKP iç borcu dolar cinsinden 88 milyar Dolar artırmıştı. Şu anda ise bu miktar iki katını aşmıştır.
2- En yüksek dış borç: AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin toplam dış borcu 171 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle toplam dış borç 302 milyar Dolara ulaştı. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde ülkenin toplam dış borcu % 77 oranında 131 milyar Dolar artmıştır. 2006 yılı sonu itibariyle devletin dış borcu 84 milyar Dolar, özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar, sıcak para 80 milyar Dolar, yabancıların mevduatı 24 milyar Dolar olmak üzere toplam 302 milyar Dolara ulaşmıştı. Şimdi ise 580 milyar Doları aşmıştır.
3- En yüksek toplam borç: AKP iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam dış borcu ile Hazine’nin iç borcu toplamı olan toplam borç 180 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ise Hazinenin toplam iç borcu ile ülkenin toplam dış borcunun toplamı olan toplam borç 481 milyar Dolar olmuştur. Şu anda 580 milyar Dolardır.
4- En yüksek özel sektör dış borcu: 2002 yılı sonunda özel sektörün dış borcu 44 milyar Dolardı. 2006′da özel sektörün dış borcu 114 milyar Doları aşmıştı. Şu anda iki katıdır.
5- En yüksek reel sektör dış borcu: 2002 yılı sonunda reel sektörün (Bankalar dışındaki üretim sektörünün) dış borcu 33 milyar Dolardı. 2006 yılı sonuna doğru reel sektörün dış borcu 73 milyar Dolar olmuştur. Şu anda bunu ikiye katlamıştır.
6-En yüksek kişi başına borç: AKP iktidara geldiğinde kişi başına düşen toplam borç tutarı 3.845 Dolardı. 2006 yılında ise kişi başına borç 6.600 Dolar olmuştur. Şu anda 10.000 Dolardan fazladır.
7- En yüksek hane halkı borç tutarı: 2002 yılı sonunda hane halkının toplam 3,4 katrilyon TL bankalara borcu bulunmaktaydı. 2006 yılında hane halkının bankalara olan borcu toplam 55,9 katrilyon TL’ye çıkmıştır. Yani millet geleceğini yemeğe başlamıştır. Şimdi bu katbekat artmıştır.
8- En yüksek hane halkı borcu/hane halkı kullanılabilir gelir oranı: Hane halkının bankalara olan borcunun kullanılabilir gelirlerine oranı 2002 yılı sonunda % 4,3′idi. 2006 yılında % 24,6’ya çıkmış, bugün % 40’a yaklaşmıştır. Bu oran hane halkının kullanılabilir gelirlerinin 4′de 1′inden fazlasını bankalara borçlandığının ispatıdır. Hane halkı bankalara borçlanırken bankalarda yurt dışına borçlanmaktadır. Dolayısıyla milletin bankalara olan borcu aslında milletin dışarıya olan borcu olmaktadır. Çünkü bankalar dışarıdan borç olarak aldığı parayı millete kredi kartı ve tüketici kredisi olarak borç saymaktadır.
9- En yüksek iç borçlanma tutarı: AKP’nin ilk 4 yıllık iktidarı döneminde toplam 425 milyar Dolarlık iç borçlanma yapılmıştır. Şimdi neredeyse 1 Trilyon Dolara yaklaşmıştır. Her yıl ortalama 106 milyar Dolarlık iç borçlanma gerçekleştirilmiş olup bu tutar bu güne kadar görülen en yüksek meblağdır. AKP borç anapara ödemelerinin tamamını yeni borçlanma ile ödediği için 4 yılda toplam 425 milyar Dolar borçlanma yapmış, ikinci dört yıllık dönemde bunu iki katına çıkarmıştır.
10- En yüksek faiz ödemeleri toplamı: AKP iktidarı 2003-2006 yılları arasındaki 4 yıllık dönemde 126 milyar Dolar iç borç, 22 milyar Dolar dış borç faiz ödemesi olmak üzere 4 yılda 148 milyar Dolar faiz ödemesi yapmıştır. Bugün itibarıyla bu miktarın iki katıdır Ayda 3,1 milyar Dolar faiz ödeyen AKP, günde ortalama 103 milyon Dolar faiz ödemekle rekor kırmıştır.
11- En yüksek Dolar bazında Hazine borçlanma faizi: AKP döneminde Hazine Dolar cinsinde 2003 yılında % 46,3, 2004 yılında % 30,8, 2005 yılında % 23,1 ve 2006 yılında % 10,2 olmak üzere ilk 4 yılda ortalama % 27,6 oranında borçlanmıştır. Şu anda bu iki misline ulaşmıştır. Halbuki Ecevit döneminde bile yani 1999-2002 yılları arasında Dolar cinsi Hazine borçlanma maliyeti % 13,9 idi. AKP Dolar cinsinde en yüksek faizle borçlanan Cumhuriyet Hükümeti olma şerefine ulaşmıştır. Bu da yabancı yatırımcılara en fazla kaynak aktardığı anlamı taşımaktadır.
12- En yüksek ithalat: 2002 yılı sonunda ithalat 52,5 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ithalat 137 milyar Doları aşmış, şu anda bu ikiye katlanmıştır. Söz konusu tutar Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamıdır. AKP en yüksek ihracat yaptım derken en yüksek ithalatı saklamaktadır.
13- En yüksek ithalata bağımlı ihracat: 1997 yılında 100 birim ihracat için 56 birim ithalat yapmak gerekmekteydi. Bu oran yani ihracatın ithalata bağımlılık oranı sürekli yükselmiş ve 2002 yılında % 62′ye çıkmıştır. AKP’nin ilk 4 yıllık iktidarı döneminde düşük döviz kuru nedeniyle ihracatın ithalata bağımlılığı daha da artarak % 68′e çıkmış, şimdi % 75’i aşmıştır. Bunun manası 100 birimlik ihracat için 67 birimlik ithalat yapılması zorunlu olmuştur. Bu da ihracat artışının ithalat artışını zorunlu kıldığını ve artan ihracatın ülkeye döviz kazandırmak bir yana döviz kaybettirdiğini açıkça ortaya koymaktadır.
14- En yüksek dış ticaret açığı: AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda dış ticaret açığı yani ithalat ihracat farkı 15,6 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 52 milyar Dolara ulaşmış, bugün çok daha artmıştır. AKP’nin 8 yıllık iktidarı döneminde Türkiye ekonomisi toplam 252 milyar Dolar dış ticaret açığı ile rekor kırmıştır. 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda oluşan toplam dış açığı ise 194 milyar Dolardır.
15- En yüksek cari açık: 2002 yılı sonunda cari açık; yani ülkeye mal ve hizmet karşılığı giren ve çıkan döviz farkı 1,5 milyardı. 2006 yılı sonunda cari açık 35 milyar Doları aşmıştır. AKP iktidara geldiğinde GSMH’nin binde 9′u oranında olan cari açık 2006 yılı sonunda GSMH’nin % 9′una ulaşmıştır. 2003-2006 yılları arasında toplam 77 milyar Dolar cari açık oluşmuş, bugün iki katını aşmıştır. Halbuki 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda toplam 45 milyar Dolar cari açık vardır.
16- En fazla sıcak para: AKP iktidara geldiğinde Türkiye’deki sıcak para miktarı 24 milyar Dolardı. 2006 yılına gelindiğinde ülkedeki sıcak para miktarı 80 milyar Dolara yaklaşmıştır. Sıcak para miktarındaki 56 milyar Dolar tutarındaki artış; ülkeye 56 milyar Dolarlık sermaye girişi olduğu anlamını taşır. Nitekim 2003-2006 yılları arasında ülkeye giriş yapan toplam sıcak para 32 milyar Dolardır. 32 milyar Dolar olarak ülkeye giriş yapan sıcak para doların değer kaybetmesi ve borsa endeksinin yükselmesi sayesinde 80 milyar Dolarlık bir varlık halini almıştır. Yabancı yatırımcılar borsaya 13 milyar Dolar sıcak para girişi yapmış daha sonra düşen döviz kuru ve yükselen borsa endeksi nedeniyle 32,5 milyar Dolarlık bir varlığa ulaşmıştır. Bu gün ise bu miktarın neredeyse 3 katıdır.
17- En yüksek rezerv: AKP iktidara geldiğinde rezerv olarak tutulan döviz miktarı 38 milyar Dolardı. Bunun 28 milyar Doları Merkez Bankası rezervleri, 10 milyar Doları da çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervdi. 2002 yılı sonunda atıl olarak bekletilen rezervler GSMH’nin % 21′i oranındaydı. 2006 yılına gelindiğinde ise Merkez Bankası rezervleri 61 milyar Dolara, çeşitli bankaların muhabir bankalarda, yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervler ise 27 milyar Dolara yükseldiği için toplam rezervler 88 milyar Dolara çıkmıştır. Yurt dışından yüksek reel faiz ile borçlanılarak alınan ve çok düşük faizle çeşitli ülkelerin Hazine bonolarına bağlanan, yani ülke kaynaklarında atıl bekletilen rezervlerin GSMH’ye oranı 23′e ulaşmıştır.
18- En yüksek dışarıya kaynak transferi: 2003-2006 yılları arasında cari açığı finanse etmek için yurda giren sıcak para ve dış borçlanma için 35 milyar Dolar faiz ödenmiştir. Bugün ise bunun iki katından fazladır.
19- En yüksek kredi kartı borçları: 2002 yılı sonunda kredi kartı borçları 4 katrilyon TL idi. 2006 yılında ise kredi kartı borçları 20 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2010 sonu itibarıyla bu 43 katrilyon civarındadır.
20- En yüksek tüketici kredileri: AKP iktidara geldiğinde tüketici kredileri 2 katrilyon lira civarında olup toplam kredi hacminin sadece % 6,3′ünü oluşturmaktaydı. 2006 yılında tüketici kredileri 44 katrilyon liraya yükselip toplam kredi hacminin % 26,8′ini oluşturmaktaydı, bugün 2010 sonu ise ikiye katlanmıştır.
21- En yüksek bankacılıkta yabancı payı: AKP döneminde yabancı bankalar Türk bankalarının % 47′sine sahip olmuşlardır. Yabancı bankalar Türkiye’de şube açmak yerine daha çok var olan bankaları satın almışlardır. Özelleştirme ve TMSF satışları ile mali sektör yabancıların kontrolüne bırakılmıştır. Bankaların yabancıların eline geçmesi demek Türkiye ekonomisinin yabancıların kontrolüne girmesi anlamındadır.
22- En yüksek İMKB’de yabancı payı: % 70 AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda yabancıların İMKB’de işlem gören hisse senedi ve Devlet borçlanma senetlerine bağlanmış portföy yatırımları 6.362 milyon Dolardı. Yani İMKB’de yabancı payı, 3.450 milyon Doları Hisse senedi, 3.579 milyon Doları da Devlet Borçlanma senedi olmak üzere toplam 6.362 milyon Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle yabancıların borsadaki yatırımları; 34.892 milyon Doları hisse senedi, 26.019 milyon Doları Devlet iç borçlanma senedi olmak üzere toplam 60.915 milyon Dolara ulaşmıştır. 2010 sonu itibarıyla bu oran çok daha artmıştır. Yabancı yatırımcıların borsadaki payı % 70′e çıkmıştır. Yabancılar borsada hisse senedi satın alarak başta bankacılık olmak üzere birçok şirketin kontrolünü ele geçirmiş durumdadır.
23- En yüksek tarımsal üretimden kopuş: AKP’nin ilk dört yıllık döneminde tarım sektöründe istihdam edilen nüfus 1.280.000 kişi azalarak 6.809.000 kişiye düşmüştür. Aynı dönemde sanayi sektörü ise sadece 757.000 kişiye iş sağladığı için 523.000 bin kişi işsiz kalmıştır. İkinci dört yılında ise bu sayı iki katına çıkmıştır.
24- En yüksek tarımsal ürün ithalatı: 2003-2006 yılları arasında 24,4 milyar Dolarlık tarımsal ürün ithal edilmiş, yani dışarıdan satın alınmıştır. 2002 yılında ithalatın % 7′sini oluşturan tarımsal ürün ithalatı 2006 yılında toplam ithalatın % 10′unu aşmıştır. 2010 sonu itibarıyla bu oran % 20’ler civarındadır.
25- En yüksek işsiz sayısı: 2002 yılı sonunda işsiz sayısı 3.484 bin kişi idi. 2006 yılı sonunda resmi işsiz sayısı 2.344 bin, iş bulma umudunu kaybettiği için iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı 1.977 bin kişiye yükselmiştir. Böylece resmi rakamlardaki işsiz sayısı 4.321 bin kişiye ulaşmıştır. Bugün ise 1 milyon insanımız işsiz ve perişandır.
26- En yüksek TL cinsinden rantiye geliri: AKP döneminde parasını Bonoya yatıranlar yıllık % 26, borsaya yatıranlar % 25,4 oranında reel gelir elde etmişlerdir. Dolar Kurunun sürekli düşmesi nedeniyle yurtdışından dolar cinsinden ülkeye gelip TL’ye çevrilerek borsa ve bonoya yatırım yapan yerli ve yabancı rantiyeciler; hem borsa ve bonodan hem de doların değer kaybetmesinden sürekli kazanmışlardır.
27- En yüksek Dolar cinsinden rantiye geliri: 100 Doları, 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bunu Hazineye borç vererek değerlendirdiğinde 2006 yılı sonu itibariyle; 409 milyon TL’ye sahip olmuşlardır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 286 Dolara çıkacaktır. Yani 4 yılda 100 Dolarını 286 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da dolar bazında yıllık % 46,5 oranında gelir elde etmek anlamını taşır. 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bu parasını borsaya yatırdığında 2006 yılı sonu itibariyle; 643 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 442 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 442 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da yıllık % 85,5 oranında gelir elde etmek anlamındadır.
28- En yüksek yabancıya kaynak aktarımı: Dolar 2003-2006 yılları arasında uygulanan “yüksek reel faiz-düşük döviz kuru” nedeniyle Türkiye ekonomisi 187 milyar dolar kaynak transferi yapmıştır. AKP ilk 4 yılda ihracatı aşan ithalat nedeniyle dış âleme 152 milyar Dolar, dış borç faiz ödemesi ve kar transferi olarak 35 milyar Dolar dış âleme kaynak aktarmıştır. İkinci dört yılında ise bu rakamlar 3 katına fırlamıştır.
29- En yüksek faiz/enflasyon oranı(Enflasyona göre en yüksek faiz): Faiz hesaplamalarında asıl önemli olan “enflasyon-faiz farkıdır”. AKP döneminde enflasyon hızla aşağı doğru çekildiği halde faizler aynı hızla düşmediği için “enflasyon-faiz farkı” en düşük düzeye % 43′e inmiştir. Refah-Yol iktidarında bu oran % 89′idi. Yani AKP döneminde enflasyon ancak faiz oranlarının % 43′ü oranında olduğu için reel faiz yüksek kalmıştır. Hâlbuki Refah-Yol iktidarında enflasyon faizin % 89′u oranında olduğu için reel faiz doğal olarak düşmüş hatta bazı aylarda negatif olmuştur.
30- En yüksek bankacılık gelirleri: 2003-2006 yılları arasında bankacılık sektörü 197 katrilyon (yani 138 milyar Dolar) faiz, komisyon ve aracılık geliri elde etmiştir. Aynı dönemde GSMH ise 198 milyar Dolar artmıştır. Yani artan GSMH’nin yaklaşık olarak % 70′i bankacılık sektörünün faiz, komisyon ve aracılık gelirlerinden oluşmaktadır. Bu da artan Milli Gelirin % 70′inin bir avuç rantiyeciye gitmesine karşılık, artan Milli Gelirin sadece % 30′u 73 milyon halka ait olduğu için; sözde MG artarken halk fakirleşmiştir.
31- En yüksek vergi yükü: AKP iktidara geldiğinde sosyal güvenlik kesintileri dâhil toplam vergi yükü GSMH’nin % 31,3′ü idi. AKP döneminde vergi yükü GSMH’nin % 33,3′e yükselerek Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaşmıştır.
32- En yüksek dolaylı vergi oranı: Zengin ve fakirden eşit tutarda alındığı için adaletsiz olan dolaylı vergiler AKP döneminde temel vergi kaynağı haline gelmiştir. AKP iktidarından önce vergi gelirlerinin % 66,3’ünü dolaylı vergiler oluştururdu. AKP iktidarında toplam vergi gelirlerinin % 72′si dolaylı vergilerden oluşmaktadır.
33- En yüksek kapanan şirket sayısı: 2002 yılında 3.495 adet şirket kapanmıştır. 2006 yılında kapanan şirket sayısı 8.996′ya yükselmiştir. 2010’da kapanan şirket sayısındaki artış % 157′tir.
34- En yüksek protestolu senet sayısı: Protestolu senet sayısı 2006 yılında 1.177.910′a çıkmıştır. Ekonomik istikrarın en önemli göstergesi olan protestolu senet sayısı 2002 yılı sonunda 499.000 idi. 2010 sonu protestolu senet sayısındaki artış oranı % 136′dır.
35- En yüksek karşılıksız çek sayısı: Karşılıksız çek sayısı 2006 yılında 1.144.740′a yükselmiştir. AKP iktidara geldiğinde karşılıksız çek sayısı 743.000 idi. 2010’da karşılıksız çek sayısındaki artış oranı % 54′dür.
36- En uzun IMF denetim ve yönetimindeki dönem: Türkiye’nin 1946 da başlayan 60 yıllık sürede IMF gözetim ve denetimi altındaki en uzun dönemi 1998-2008 yılları arasındaki 10 yıllık dönemdir. 1980-88 yılları arasındaki en uzun IMF gözetim ve denetimindeki süre, AKP iktidarında 10 yıla çıkartılmıştır. ANAP iktidarından sonra tüm iktidar süresini IMF gözetim ve denetiminde geçiren tek parti iktidarı AKP iktidarı olmuştur. AKP Hükümeti kendinden önceki Ecevit Hükümetinin IMF ile yaptığı Stand-by anlaşmasını aynen uygulamış ve bu anlaşmanın süresi bitiğinde Mayıs 2005′de IMF ile yeni bir Stand-by anlaşması yaparak 2008 yılına kadar ekonominin yönetim ve denetimi IMF’ye bırakılmıştır.
37- En yüksek kısa vadeli dış borçlanma: AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam kısa vadeli dış borç stoku 16 milyar Dolar olup, toplam dış borç stokunun % 14,5′i oranındaydı. 2003-2006 yılları arasında dış borçlanmada ağırlığın kısa vadeli borçlanmaya verilmesi sonucu 2006 yılında kısa vadeli dış borç stoku 44 milyar Dolara yükselip toplam dış borç stokunun % 22,7′sine ulaşmıştır. 2010 itibarıyla bu tablo ürkütücü boyutlardadır.
38- En yüksek özel sektör pozisyon açığı: 2006 yılında özel sektörün dış borç stoku 65 milyar Dolara, pozisyon açığı da 45 milyar Dolara ulaşmıştır. Yani özel sektörün elindeki dövizler ile döviz cinsi borçları arasındaki fark 45 milyar Dolara yaklaşmıştır. 2002 yılında özel sektör 37 milyar Dolar dış borç ve 26 milyar Dolar dış pozisyon açığına sahip iken 2010 sonunda bu rakamlar üç katına fırlamıştır.
39- En yüksek yabancı mevduat: Uygulanan yüksek reel faiz ve düşük döviz kuru nedeniyle, Türkiye uluslararası sermaye için en cazip ülkelerden biri halini almıştır. 2006 yılında yabancıların Türkiye’deki bankalarda bulunan mevduatı 24 milyar Doları, bugün ise 40 milyar doları aşmıştır.
40- En fazla açlık sınırı altındaki kişi sayısı: 2006’da resmi rakamlara göre 1milyon 870 bin kişi açlık sınırının altındaydı. 2010’da bu ikiye katlanmıştır.
41- En yüksek yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı: Nüfusun % 82′si aylık ihtiyaç gelirinin altında olduğu için yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı 58 milyon 724 bin kişiyi bulmaktadır.
42- En düşük yatırım kredileri/toplam kredi oranı: 2002 yılı sonunda yatırım kredileri toplam kredi hacminin % 7,7′sini oluşturuyordu. AKP iktidarı döneminde bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak tüketimi finanse edici kredi kartı ve tüketici kredilerine yönelmeleri sonucu 2006 yılında % 5,6′ya düşmüş, 2010’da ise yarı yarıya azalmıştır.
43- En düşük kamu personeline bütçeden ayrılan pay: AKP döneminde kamu personeline bütçeden ayrılan pay % 18′e düşmüştür. Aynı oran Refah-Yol Hükümeti zamanında % 26′idi.
44- En düşük ihracat/ithalat oranı: 2002 yılı sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70 idi. Yani yapılan ithalatın % 70′i ihracat gelirleri ile karşılanmaktaydı. 2006 yılına geldiğinde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 61′e, 2010’da ise % 47’ye düşmüş bulunmaktadır.
45- En düşük kamu yatırım/GSMH oranı: Kamu yatırımlarının GSMH içindeki payı % 1,4′e inmiştir. Hâlbuki bu oran Refah-Yol Hükümetinde % 2,2′den fazlaydı.
46- En düşük tarımsal desteklemeler/GSMH: Tarımsal desteklemelerin GSMH içindeki payı “binde 7” gibi çok düşük bir düzeye inmiş durumdadır.
47- En düşük yatırım/bütçe giderleri: Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay % 4′e inmiştir. Bu oran 1999-2002 yılları arasındaki Ecevit Hükümeti döneminde bile % 6 oranındaydı. Aynı oran Refah-Yol Hükümetinde % 8’i aşmıştı.
48- En düşük tasarruf düzeyi: AKP döneminde vatandaşların satın alma düzeyi ve gelirleri sürekli gerilediği için; tasarrufların GSMH’ye oranı % 16,6′ya düşmüştür. Bu oran en düşük tasarruf oranıdır. Tasarruf oranının düşmesi, yatırımlara yönelecek kaynakları azalttığı gibi yurtdışına bağımlılığı da artırmıştır. 1999-2002 yılları arasında tasarrufların GSMH’ye oranı yani GSMH’nin tasarruf edilen kısmı % 19,2 idi. Refah-Yol döneminde tasarrufların GSMH’ye oranı % 21,3’ü bulmaktaydı.
49- En düşük reel döviz kuru: % 60,2 AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 tarihinde Dolar kuru 1.650.000 TL idi. 2003-2006 yılları arasında toplam enflasyon % 53 oranında olduğu için, Dolar kuru enflasyon kadar artsaydı bile 2006 yılı sonunda Dolar kurunun en az 2.524.500 TL olması gerekirdi. Hâlbuki yüksek reel faiz-düşük döviz kurunun teşvik ettiği sıcak para girişi nedeniyle ülkede yapay bir döviz bolluğu oluşmuş ve Dolar kuru 2006 yılı sonu itibariyle 1.420.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Merkez Bankası hesaplamalarına göre TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru Kasım 2002′de 123,7 iken 2006 yılı sonu itibariyle 160,2’ye yükselmiştir. Yani döviz kuru % 60,2 oranında değer kaybetmiş ve olması gereken değerin % 60,2 oranında altına düşmüştür. Bu oran 1980 sonrası en düşük reel döviz kuru oranıdır. Reel döviz kurunun bu denli düşük tutulması, ithalatın patlamasına ve dış ticaret açığı ile cari açığın kontrol edilemez düzeylere yükselmesine yol açmıştır.
50- En düşük reel ücretler: AKP döneminde yaşanan şişirme ekonomik büyümeye rağmen ücretler enflasyon kadar artırılmadığı için reel ücretler sürekli gerilemiştir. 2003 ve 2006 yılları arasında ücretlilerin reel gelirleri % 23 oranında, 2010’da ise % 31 oranında azalmıştır. Enflasyondaki düşüş ve sözde ekonomik büyüme, çalışanların gelirlerini artırmak yerine geriletmiştir.
İlk defa AKP’nin Yaptığı Yüz Karası İcraatlar:
1- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memur sendikalarına “IMF’yi ikna edin” çağrısı yaptı.
2- İlk defa bir Ekonomi Bakanı, BDDK’nın çıkardığı yönetmelikleri inceletmek için IMF’den denetçi çağırdı.
3- İlk defa bir Başbakan ‘tezkere geçmese memura maaş ödeyemeyiz’ diye yalvardı.
4- İlk defa şişirme ekonomi büyürken istihdam yerinde saydı.
5- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru sürekli düşmeye başladı.
6- İlk defa enflasyon sürekli düşerken faizlerdeki düşüş enflasyondaki düşüşün gerisinde kaldı.
7- İlk kez ithalat 100 milyar Doları aştı.
8- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı.
9- İlk kez Yunan Kilise Bankası Türkiye’de banka aldı.
10- İlk defa Domuz kesimlik hayvanlar sınıfına alındı ve teşvik kredisi sağlandı.
11- İlk defa finansman ihtiyacı üstü borçlanma yapıldı.
12- İlk defa kamunun kamuya olan borcu piyasadan borçlanılarak kapatıldı.
13- İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile karşılandı.
14- İlk defa döviz sürekli düşerken, döviz cinsi borçlar TL cinsi borca çevrilip halk aldatıldı.
15- İlk kez sosyal transferler, yatırımları aştı.
16- İlk kez İsrailli iş adamına gizli bir şekilde 800 milyon Dolar kaynak aktarıldı.
17- İlk defa bir Başbakan” işsizliğin dünya gerçeği” olduğu mazeretine sığındı.
18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
19- İlk defa bir kanun daha uygulanmadan değiştirildi. 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Türk Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden değişime uğradı.
20-İlk defa bir kanun bir haftada iki kez değiştirildi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu rantiyecilerin dayatmasıyla bir haftada iki kere değiştirilmek zorunda kalındı.
21- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
22- İlk defa borç GSMH’yi aştı.
23- İlk defa şirketlerin yatırım istisnası kaldırıldı.
24- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınmasına başlandı.
25- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilâtı yerinde saydı.
26- İlk defa bir Başbakan “faizin dünya gerçeği” olduğunu açıkladı.
27-İlk defa Petrol Kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz tanındı.
28- İlk defa zina suç olmaktan çıkarıldı.
29- İlk defa kapkaç diye bir sektör ortaya çıktı.
30- İlk defa bir Başbakan çiftçileri ‘Gözünü toprak doyursun’ diye azarladı.
31- İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden Hıristiyan ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
32- İlk defa bir Başbakan ‘Bir dönem dini kullandık’ demekten utanmadı ve kendisini aklamak için geçmişini suçladı.
33- İlk defa dar gelirlilerin alım gücü bu kadar azaldı.
34- İlk defa bir Başbakan en fazla yurtdışı seyahatı yaptı.
35- İlk defa bir Başbakan yapılan bir ihalede önce uçak istedi sonra Mercedese razı oldu.
36- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 Kuruştan 88 Kuruşa indirilip köylünün emeği çalındı.
37- İlk defa fındık üreticileri böylesine perişan bırakıldı ve en büyük mitingi yaptı.
38-İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde Batıya teslimiyet anlaşmasını imzaladı.
39- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların kontrolüne bırakıldı.
40- İlk defa bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etmekten sakınmadı.
41- İlk defa bir Başbakan “toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya” demekten utanmadı.
42- İlk defa IMF “Türkiye ekonomisi cehennemde, ama cennet gibi gösterilmekte” diye uyardı.
43- İlk defa bir Başbakan ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ demekle borçlanmayı başarı saydı.
44- İlk defa bir cami kilise yapıldı.
45- İlk defa Kilise ve Havralar imar planlarında yer aldı.
46- İlk defa bir Başbakana Yahudi Think Tank kuruluşundan ‘Üstün Cesaret Ödülü’ takıldı.
47-İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirilip aşağılandı.
48- İlk defa TBMM tarafından tezkerenin reddedilmesine rağmen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile savaş araç ve gereçleri Türkiye üzerinden Irak’a aktarıldı.
49- İlk defa bir Başbakan Başdanışmanı Amerikalılara Başbakan için: “Bu adamı tepe tepe kullanın, dini inanç istismarı size yardımcı olacaktır, onu süpürge deliğinden aşağı atmayın” tavsiyesi yaptı.
50- İlk defa bir Türkiye Başbakanı, İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un yani Büyük İsrail Projesi’nin Eşbaşkanı yapıldı.
Bankalardaki toplam mevduatın % 45’ine sadece 7.000 kişinin sahip olduğu görülmektedir. Yani 1.000 aile Türkiye zenginliğinin % 45’ine sahiptir. Bunun da çok büyük kısmı çoğu Yahudi ve dönme 100 ailenin elindedir. Nüfusun on binde 2′sinin zenginliğin % 45’ine sahip olduğu bir ortamda gelir dağılımı adaletinden bahsetmek hayaldir. Bu da gösteriyor ki; gelir dağılımı AKP döneminde akıl almaz şekilde bozulup değişmiştir. Nitekim 2006 yılında Türkiye’deki Dolar milyarderi sayısı 8′den 22′ye çıkarken, Fransa’daki dolar milyarderi sayısı artmamış ve 10 civarında seyretmiştir. Bu da AKP iktidarında ekonomik büyümenin, istikrarın kimin işine yaradığını açıkça göstermektedir.
Gelir dağılımındaki bozukluğu TÜİK rakamları da açıkça ortaya koymaktadır.
TÜİK’in gösterdiği gelir dağılımına göre; Nüfusun en zengin % 20’lik kesimi Milli Gelir’in % 45′ine sahipken, Nüfusun en fakir % 20’lik kesimi Milli Gelir’in % 6′sına sahiptir. Nüfusun en zengin % 10’luk dilimi Milli Gelir’in % 29′una sahipken, Nüfusun en fakir % 10’luk kesimi Milli Gelir’in sadece % 2′sine sahiptir. Nüfusun en zengin % 5’lik kesimi Milli Gelir’in % 19′una sahipken, Nüfusun en fakir % 5’lik kesimi Milli Gelir’in % 0,8′ine sahiptir. Resmi rakamlara göre nüfusun % 16,4′ü aylık asgari ücretin altında bir gelir elde etmektedir.
IMF’ye borçlar 10 milyar dolar azaldı mı?
Sayın Başbakan yaptığı her açıklamada IMF’ye olan borçlarını 24 milyar Dolardan 14 milyar Dolar’a düşürdüklerini ve geçmiş dönemin borçlarını ödediklerini bir kahraman edasıyla vurgulamaktadır. Evet, AKP döneminde IMF’ye olan borçlar gerçekten azalmıştır, yani AKP Hükümeti, IMF’den aldığı borçtan daha fazla IMF’ye ödeme yaptığı için IMF’ye olan borç azalmıştır. Fakat bu durumu ekonomide iyileşme olduğu şeklinde anlamak yanılgıdır. Nitekim IMF’ye olan borçlar; üreterek kazanılan dövizlerle ve üretimle ödenmiş değildir. IMF’ye olan borçların nasıl ödendiği aşağıda merhaleler halinde açıklanmıştır.
1- Türkiye’de döviz kuru baskı altına tutulduğu ve reel faizler dünyanın en yüksek seviyesinde olduğu için ırkçı emperyalist tekelci sıcak para Türkiye’ye döviz olarak gelmiştir.
2- Ülkeye giren sıcak para Merkez Bankası aracılığıyla dövizden TL’ye geçmiştir. Yani Merkez Bankası sıcak paracılardan döviz alarak onlara TL vermiştir.
3- Hazine dövizden TL’ye dönen sıcak paracılardan; yüksek reel faiz ve kısa vade ile borçlanma yoluna gitmiştir.
4- Hazine sıcak paracılardan borçlanarak temin ettiği TL ile TCMB’den döviz satın alarak Milli ekonomi genelde batarken, AKP günü kurtarma ve geleceğimizi karartma yolunu seçmiştir.
5- Hazine TCMB’den satın aldığı döviz ile IMF’ye olan borçlarını ödemiştir. Yani IMF’ye olan borçlar borçlanarak ödenmiştir. Bu nedenle geçmiş bütün hükümetler döneminden daha fazla borçlanmış olan AKP, sekiz yılda iç ve dış borç toplamını 580 milyar dolara yükseltmiş; yani Türkiye’yi Siyonist sermayenin ipoteği altına itmiştir.
[1] Reşat Nuri Erol / 23 Nisan 2010 / Milli Gazete