Anasayfa » İSRAİL'İN NATO'SU, İBLİS'İN ŞATOSU

İSRAİL'İN NATO'SU, İBLİS'İN ŞATOSU

Yazar: yonetici
0 Yorum 187 Görüntüleyen

 

    İSRAİL'İN NATO'SU, İBLİS'İN ŞATOSU


“NATO İstanbul Zirvesi” vesilesiyle, 10-19
Temmuz
 1995'te Sırplar tarafından “Bosna
Savaşı
” sırasında gerçekleştirilen “Srebrenitsa Katliamı“nı
hatırladık. Neden? Çünkü Sırplar binlerce Müslüman Boşnak'ı katlederken
NATO oradaydı!.. Müslümanlar, NATO askerlerinin gözleri önünde
doğranmaktaydı…

Bu sefer de aynı NATO'nun Zirvesi İstanbul'da yapıldı!..

 

Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra, Bosna Sırp Hükümeti,
Srebrenitsa Katliamı“nı ilk kez resmen kabul etti! Gazetelere
yansıyan haberlere göre, Bosna Sırp Hükümeti'nin, Bosna-Sırp güçlerinin 1995
yılında Srebrenitsa'da “binlerce Boşnak'ı
öldürdüğünü”
 ve “öldürenlerin suçlarını
sakladıklarını” 
 resmen kabul ettiği bildirildi.

“Bosna Savaşı” sırasında
işlenen savaş suçlarını araştırmak üzere geçen yıl kurulan
“Hükümet Komisyonu”nun yayımladığı raporda
10-19 Temmuz 1995'te,
binlerce Boşnak'ın “uluslar arası insan hakları ihlâl edilerek
öldürüldüğünü”
 belirterek, bu raporun Bosna-Sırp Hükümeti
tarafından kabul
 edildiği kaydedildi. Sözkonusu katliama -NATO
askerleri orada olduğu halde-askeri birlikler, polis birlikleri ve Bosna-Sırp
İçişleri Bakanlığı'na bağlı özel birliklerin katıldığının
 itiraf
edildiği raporda, ayrıca, katliam kurbanlarının gömüldüğü, daha önce bilinmeyen 32
yeni toplu mezar
 bulunduğu açıklandı.

Bosna'daki Sırp yetkililer, bugüne
kadar 7000 (yedi bin) den fazla kişinin ölümüne
neden olan “Srebrenitsa Katliamı”nı kabul
etmeye yanaşmamıştı…

Bosna'da 1992-1995 yılları arasında yaşanan “Bosna Savaşı”nda öldürülenlere ait yüzlerce toplu mezar bulunmuş,
mezarların katliamları gizlemek üzere başka yerlere taşındığı ortaya
çıkmıştı…

İşte, artık resmen kabul edilen bu katliamlar yapılırken, Müslüman
Srebrenitsalı Boşnaklar sözde NATO askerlerinin himayesinde bulunmaktaydı!.. 
Bu
himaye(!)ye rağmen, Bosnalı Boşnaklar katledildi, toplu
mezarlara gömüldü, bu mezarlar gizlendi, kadınların ırzlarına geçildi… Hattâ,
daha sonra NATO askerleri ile bizzat NATO Kuvvetleri Komutanı'nın
da bu ırza geçme eylemlerine katıldığı anlaşıldı…

NATO “Srebrenitsa Katliamı”nda oradaydı!.. Ama Müslümanların
değil, barbar Sırpların yanındaydı.

ABD'nin öncülüğünde G-8 ülkeleri tarafından
ortaya konan “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi“nin
(GOKAP) askerî temelleri “NATO İstanbul Zirvesi“nde atılacak.
İstanbul İşbirliği İnsiyatifi” adıyla anılan NATO
diyalog programı
, Ortadoğu ülkeleri ile askeri işbirliğine
imkân sağlayacak… ZirvedeG-8'in “Kuzey
Afrika
” olarak andığı Akdeniz'e komşu Müslüman ülkeler ile NATO arasındaki
Akdeniz Diyaloğu” süreci de “ortaklık” konseptine
taşınacak… NATO ülkeleriGOKAP'ın hedeflediği siyasi fikir
altyapısının askeri benzerini İstanbul'da
açıklayacak… Zirvede, başta Körfez ülkeleri olmak
üzereOrtadoğu'ya “güvenlik konularında ortak anlayış ve
işbirliği” 
çağrısı yapılacak… Nitekim, AB'nin Akdeniz
ülkeleri
 ile yürüttüğüsiyasi işbirliği sürecinin askeri uzantısı
NATO Akdeniz Diyaloğu” olarak konmuştu… NATO
ülkeleri
, siyasi ve askeri işbirliğinin birleştirilmesi peşinde… “NATO
İstanbul Zirvesi
“nde, “Akdeniz Diyaloğu“na katılan Mısır,
Cezayir, Ürdün, Moritanya, Fas, Tunus ve İsrail 
(Evet, yanlış
okumadınız “İsrail”); ve de tabi ki AKP Hükümeti yönetimindeki Türkiye,
yeni ve ileri bir ortaklığa gidilmesini onaylanacak!.. NATO ve Batı
dünyası
Bosna ve Balkanlar'da döktüğü kanlara
doymamış görünüyor…

 NATO “Srebrenitsa Katliamı”nda oradaydı; Bu sefer ve
AKP'nin sayesinde, aynı NATO'nun Zirvesi İstanbul'da yapıldı!.. 

BATI dünyası; ABDABBMNATO veya
herhangi bir isim altında BOPBİP veya GOKAP projeleriyle,
eski OSMANLI topraklarına hükmetmeye hevesleniyor. Ancak, bu
hakimiyeti katliam, soykırım, tecavüz, işkence vs. ile
gerçekleşemeyeceğini bir türlü anlamak istemiyor…

Zulüm ile âbâd olunmaz. Zulüm ile âbâd olanın sonu berbâd olur…

OSMANLI buralara beş asır hükmetti? Nasıl
ve neden? Kısaca özetleyelim:

Osmanlılığın asıl mahiyeti ve marifeti, çeşitli din ve
kökenden oluşan bir alay halkınbirbirinin kanının
akmasına meydan bırakmak 
şöyle dursun, hattâ bunları bir milliyet ve
belki bir siyasî kardeşliğe bağlamak meselesidir. Böyle
güzel bir topluluğun
, insanları gerçekten mutlu edebileceği ve bütün
dünyanın Osmanlı himayesine can atacağı
 da kuruluşunun başında her
tarafça kabul edilmişti… Halk da bir kere ‘Osmanlılık'
ünvanı 
altında saklı olan medeniyet nimetini ve hürriyetigörünce
ve siyasî genel kardeşlik tadını tadınca, dünya
saadetinin
 olsa olsa bundan ibaret olabileceğine inanarak candan ve
gönülden Osmanlı olup kalmışlardır.”[1]

Ne diyorduk? Tekrar hatırlayalım.

NATO “Srebrenitsa Katliamı”nda oradaydı!..

İşte, bu sefer aynı NATO'nun Zirvesi İstanbul'da!..[2]

NATO taşeron olarak kullanılıp tüm İslam çoğrafyasını ABD ve İsrail'e
bağlamaya çalışmaktaydı.

Recep T. Erdoğan'ın AKP hükümeti ise, Türkiye'yi NATO'nun bir karakolu
yapma sevdasındaydı…

Bari Tayip ve Güllerin sonu, Türkiye'yi NATO'ya sokanlar gibi
olmasaydı!?…

Evet, bu NATO Siyonist Yahudilerin ve İsrail'in hizmetkarıdır.

“Suikast hastalığı”yla bilinen Mossad'ın, Kürtlerden oluşturduğu
suikast timlerini kime karşı, nerede kullanacağı ve hangi tür provokasyonları
örgütleyeceği, geçtiğimiz 10 yılda Türkiye'de yaşadığımız olaylardan ortaya
çıkmaktadır.

Önce Çekiç Güç'ü hatırlayalım. 1. Körfez Savaşı'nda bölgede oluşan boşluğu
doldurmak için, 1993'te göreve başlayan ve görev süresi 2. Körfez Savaşı
sonrasına kadar, TBMM tarafından sürekli uzatılan ve nihayet Erbakan
hükümetinin dirayetiyle evine gönderilen, sözde çokuluslu olan Çekiç
Güç, Kuzey Irak'ta; hem bir Kürt devleti oluşturulması, hem de otorite boşluğu
meydana getirerek terör örgütü PKK'ya lojistik destek sağlaması doğrultusunda,
hem Mossad, hem de CIA tarafından, Ankara by-pass yapılarak kullanıldı!

Çekiç Güç-PKK ve ABD-İsrail ilişkileri sanıldığı ve sunulduğu gibi değildi,
Çekiç Güç'ün göründüğünden farklı “pis ve karanlık hedefleri”
olduğunun göstergesi ise Çekiç Güce karşı çıkan bazı önemli askerlerin ortak
akıbetleriydi. Ortak özellikleri Çekiç Güç'ün gitmesini isteyen bu
isimler “fail-i meçhul” kurbanı oldular. Korgeneral olan Hulusi Sayın
ve İbrahim Selen'in ikisi de Güneydoğu'da Jandarma Bölge Asayiş Komutanlığı
yaptılar ve iki emekli korgeneral de Çekiç Güç'e karşıydılar.
 Çekiç
Güc'ün gitmesi gerektiğini belirten Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis
uçak kazası süsü verilen bir sabotaja kurban gitti. Eşref Bitlis'in en
güvendiği kişilerden ikisi, Bitlis'in Güneydoğu'daki özel kadrosunda yer alan Emekli
jandarma Binbaşı Cem Ersever ve onun yakın arkadaşı Yüzbaşı Mustafa Deniz de
fail-i meçhul cinayete kurban edildiler
. Bu ikiside Çekiç Güç'ün bölgedeki
varlığına karşıydı. “Yeşil”in bu isimleri öldürttüğü medyada pompalandı
ve Mossad temize çıkartıldı. Yeşil de kayıplara karıştı. Lice'de
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Süleyman Demirel'in deyimiyle “bir kör
kurşunla” can verdi. Bahtiyar Aydın'ın da en önemli özelliği Çekiç Güç'e
karşı çıkmasıydı. Suikastlara kurban giden askerlerin bir diğer özellikleri,
“Kürt Sorunu”na “mümkün olduğunca barışçı çözüm” bulunması
gerektiğini savunmalarıydı.
 “Dağları bombalamakla, bölgedeki
savaşı bu biçimde yürütmekle bir şey kazanılmayacağına inanan” insanlardı.
“Bölgeden Amerikan ve İsrail uzantılarının kaldırılmasını ve Türkler ve
Kürtler arasında kardeşlik temelinde bir birlik kurulmasını”
savunuyorlardı. Uğur Mumcu'nun ölümünden önce yine Kürt sorunu ile
ilgilendiğini ve çok önemli bazı bilgiler ele geçirdiğini açıklaması ilginçti. Mumcu,
Mossad'ın yalnızca Kuzey Irak'taki değil, Türkiye'deki ayrılıkçı Kürtler'le de
olan ilişkisini çözme yolundaydı. PKK elebaşısının MİT ile irtibatını
kanıtlayan belgeyi eski asker ve milletvekili olan Baki Tuğ'dan almış ve bunu
Ankara temsilcisi 5 gazeteci arkadaşıyla paylaşmıştı. Suikastla öldürüldüğünde
medya yine hep bir ağızdan “İslamcı teröristler”den söz etmeye
başlamıştı!
Ülkemizde dindar kesimlere karşı sürekli kullanılan
provokasyonlardan Jak Kamhi suikast girişiminin yanı sıra, Çetin Emeç ve
Muammer Aksoy cinayetleriyle de ilgili bazı ilginç bilgiler hep göz ardı
edildi. Bu iki suikast kullanılarak sürekli İran ve Suriye bağlantısı kurulmak
istendi. İsrail'in İran ve Suriye ile aramızı bozmak için kullandığı
provokasyonlar bunlarla sınırlı değildi. MİT kontrollü olduğu ileri sürülen,
hatta Yeşil'in Batman'da elemanlarını eğiterek PKK'ye karşı kullandığı
varsayılan Türk Hizbullah'ının İran ve Lübnan Hizbullah'ı ile ilişkide olduğu
ve Hizbulterörü İran'ın tezgâhladığı medyada çok yazıldı çizildi. Ama üzerine
gidilmedi.

Türk Hizbullah'ının nereden çıktığını bilmeyen İran ve Lübnan
Hizbullahları'nın bu oyunda Mossad'ı işaret etmesi alaya alındı, es geçildi.
Hizbullah içinde tespit edilen Müslüman gözüken Yahudi asıllı Amerikalılardan
medyamız hiç bahsetmedi! 1996'dan başlayarak Mossad'ın MİT ile ilişkilerini
geliştirmesi bazı kesimlerce yadırganırken medyamız nedense gururla bahsetti.
Doğu bölgemizde 3000 casusun faaliyet gösterdiği Emniyet ve MİT raporlarına
yansıdı, ancak bunların yakalanıp sınırdışı edilmesi hiç gündeme gelmedi. Mossad'ın
ülkemizde üst düzey askerlere kadar suikast gerçekleştirdiği iddiaları ayyuka
çıkmışken, 28 Şubat dönemi öncesi ve sonrası, bugün tasfiye edilen
“postmodern cunta” ekibinin aracılığıyla İsrail ile 5 milyar doları
bulan silah alım anlaşmaları imzalandığı hep gizlendi
.[3]

İsrail, 50 yıldır Kuzey Irak'ta

Mossad, Kürtlerin Ortadoğu çapında istihbarat sağlama ve istikrarsızlık
yaratma, dolasıyla İsrail'in çıkarlarına hizmet etme gücünün farkına 1950'lerin
sonunda vardı.

Özellikle Irak'ta bir başlayıp bir biten Kürt isyanları, İsrail'in bölgeye
ilişkin ‘büyük resim'ine cuk oturuyordu. İlk adım 1958'de atıldı; İsrail,
Bağdat hükümetine karşı mücadelelerini canlandırabilmeleri için Kuzey Irak'taki
Kürtleri İran Şahı'yla işbirliği içinde yavaş yavaş silahlandırıp eğitmeye
başladı. 1963'te yardımın boyutları artırıldı, o tarihe kadar bölgeye ara sıra
silah sevkıyatı yapılır ve birkaç kişilik bir istihbarat birimi bulundurulurken
o tarihten sonra bölge silaha boğuldu ve askeri danışmanların da ardı arkası
kesilmedi. Tüm bunlar İran üzerinden gerçekleştiriliyordu. Tahran'da
İsraillilerle Kürt politikacılar arasında toplantılar yapılıyordu. Bu
toplantılardan birinde alınan bir karar doğrultusunda 1965'te İsrailli askeri
eğitmenler Kürdistan dağlarında Kürt subayları için ilk kursu düzenledi. İsrail
ayrıca Kürtlere ayda 50 bin dolar veriyordu. Molla Mustafa Barzani 1967 ve
1973'te İsrail'i ziyaret etti. 1975'te İran, Irak'la arasını düzeltince
İsrail'in Kürtlere her türlü yardımı kesildi. Bu, Kürt isyanının sonu demekti,
çünkü tüm İsrail yardımı İran üzerinden yapılıyordu. Mossad tarafından terk
edilmiş olsalar da Kürtler İsrail'le sınırlı işbirliğini sürdürdü, özellikle de
İran-Irak Savaşı sırasında. Körfez Savaşı'nda Irak Scud'ları İsrail'i vurmaya
başlayınca İsrail'le Kürtlerin ilişkileri yeniden canlandı…[4] 

İstihbarat Çekişmesi

Bağdat'taki Ebu Garib hapishanesindeki işkence skandalını ortaya çıkaran
Hersh, İsrail istihbarat ve askeri yetkililerinin şu sırada KUZEY IRAK'TA
AYRILIKÇI KÜRTLER'LE BERABER ÇALIŞTIĞINI ve bazı OPERASYON'lar için KUZEY
IRAK'A GİRDİĞİNİ belirtti.'… İsrailli ajanların Kuzey Irak'ta Kürtler'e
askeri eğitim verdiği iddiasını ortaya atan Amerikalı gazeteci Hersh tekrar
açıklama yaptı, İsrail'in Türkiye'ye doğruları söylemediğini öne sürdü…
Irak'ta ayrılıkçı Kürtleri destekledikleri iddia edilen İsrail'in mevcut
yetkilileri, Başkan Bush'un yakın çevresiyle de oldukça samimidirler. Mesela;
Kuzey Irak'a gidip oradaki Kürt gruplarla temas kuran, bağımsız Kürt devletini
savunan ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in Yahudi lobileri ile ilişkisi
malumdur… Kısacası, iddia o ki; Amerika içindeki dengelerde, sağduyulu
davranan Amerika'nın askeri kanadı, Ortadoğu'daki politika tarzını
beğenmedikleri Bush'a sessiz bir darbe başlatmıştır. Askere yakınlığıyla
bilinen gazeteci Hersh'in haberlerine bu çerçeveden bakınız…[5]

Sabah Şerifleri Hayrolsun!

Herkese “Günaydın” demek lazım. Çünkü, sonunda İsrail'in, Kuzey
Irak'taki Kürtlerle ilişkilerini keşfettik. Elbette bu işler resmen yapılmaz.
Yapana da ya “aptal” derler, ya da ABD usulü kafalarına çuval
geçirirler!

Ve maalesef bunun farkına biz varamadık. Tabii, aslında bunu biz yapmadık.
ABD'linin biri, Kuzey Irak'taki peşmergelerin İsrail tarafından eğitildiğini
yazdı. Biz de uyandık. Üstelik, tam olarak kendimize geldiğimiz söylenemez.
Hâlâ içimizde “acaba?” sorusunun peşinde koşanlar var. İsrail'in
Ankara Büyükelçisi ise, “yalan” diyor: -Bizim, Kuzey Irak'ta resmi
bir faaliyetimiz yok. Eğer, böyle bir faaliyetimiz olursa, bunu da Türkiye'ye
bildiririz. Büyükelçi doğru söylüyor… Yaptığı açıklama, son derece samimi…
Bu sözlerin altına ben de imzamı atarım. Elbette bu işler resmen yapılmaz.
Yapana da ya “aptal” derler, ya da ABD usulü kafalarına çuval
geçirirler! İsrail'in Ankara Büyükelçisi haklı… Ortada “resmi” bir
faaliyet yok!. İsrail, Kuzey Irak'ta paravan şirketler kullanıyor… Değişik
isimler ve unvanlar altında faaliyet gösteriyor. Bu işi yapanların tamamının
ortak bir özelliği var. Büyük bir bölümü eski MOSSAD ajanı. Diğerleri de
MOSSAD'la ilişkili. Adamlar enayi mi, bütün bu işleri açıktan yapacaklar?[6]

Siyonist Yahudisi ve Amerikan kahbesi böyledir. Hıyanet ve cinayetlerini
merlikle ve resmen yapmazlar… Sürekli paravan ve hatta Müslüman adresler
kullanırlar!..

 


[1] Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılâp, c.1, s.33

[2] Milli Gazete / 26 06 2004 / R. Nuri Erol

[3] Tercüman – 25.6.2004/Nuh Gönültaş

[4] Radikal – 25.6.2004 / Erdal Güven

[5] Akşam – 25.6.2004 / Güler Kömürcü

[6]   Tercüman – 25.6.2004 / Emin Pazarcı












 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi