İSRAİL VAHŞETİ VE
MESCİD-İ AKSA
Siyonistler Mescid-i Aksayı ibadete kapatmışlardı!
Kudüste ırkçı bir hahama saldırılmasını bahane eden Siyonist İsrail, önüne gelen Filistinliyi öldürmeye başlamış ve Mescid-i
Aksaya girişleri tamamıyla kapatmıştı. İslami Vakıflar Dairesi Müdürü Azzam el-Hatib, Mescid-i Aksa hiçbir zaman bu şekilde kuşatılmamıştı diye haykırmaktaydı.
Filistini Koruma Cemiyeti Başkanlığı 60 yıl önce uyarmıştı: Mescid-i Aksa tehlike altındaydı!
Mescid-i Aksaya yönelik İsrail tehdidi ve tahribi bundan
tam 60 yıl önce Filistini Koruma Cemiyeti Başkanlığı tarafından uyarılmıştı. 1954 yılının Mayıs ayında merkezi İstanbulda bulunanSebilürreşad gazetesi, Yahudi Tehlikesi başlığıyla duyurduğu haberinde bugün Mescid-i Aksaya Müslümanların girişinin
engellendiğini öngörmüştü. Haberde yer alan açıklamada,
Filistindeki mukaddes
yerlerin ve özellikle
Mescid-i Aksa ve Mescid-i Ömerin İsrail tehdidi
altında olduğu vurgulanmıştı. Gazete, Filistini Koruma Cemiyeti Başkanlığının Kudüsteki Müslüman ve İslam varlığıyla ilgili açıklamasını aynen yayınlamıştı. İşte o açıklama: Yahudilerşimdiye kadar elde ettikleri Müslüman
memleketleriyle iktifa etmeyerek Filistinde bulunan sair Müslümanlara ait
araziyi, hususan mukaddes mahalleri tehdit etmektedirler. Mescid-i Aksa,
Mescid-i Ömer Müslümanların gözbebeği bu iki mukaddes mabet her an için tehlike içerisinde bulunmaktadır. Yahudilerin
tamahkâr saldırışlarına ve Müslüman halkın emlakini yağma edişlerine, insan haklarını koruma kanununa rağmen Hıristiyan âlemi tarafından müsamaha ve müsaade edilmektedir. Hür dünyanın takip ettiği ideolojiye
hiçbir zaman uyulmaması ve medeni esaslarla telifi mümkün olmayan bu saygısızca saldırmalar
neticesindedir ki bugün 900 bin Filistinli Müslüman yersiz ve sığınaksız durumdadır. Kendi öz vatanlarından mahrum edilmeleriyle kalmayıp üstelik ülkelerini de terk zorunda kalan, İsrailin ele geçiremediği hudut halkının bu yürekler acısı manzarası, bütün Müslüman kalplerini şefkat ve merhamete davet etmektedir. Aynı duygu ile 3 Aralık 1953 tarihinde Kudüste bir İslam kongresi yapılmış, durum incelenip görüşüldükten sonra İslam âlemine heyetler göndererek hamiyetli Müslümanlardan bu bedbaht ülkedeki
dindaşlarına maddi, manevi yardım talebinde bulunmak kararına varılmıştır.
İbrahim Camii gibi Mescid-i Aksayı da bölmeyi amaçlamışlardı!
İsrailin 1967 yılından bu yana ilk kez Mescid-i Aksaya girişleri gün boyu kapatması, Aksanın İbrahim Camisi gibi Müslümanlar ile Yahudiler arasında bölünmesi için kamuoyunun hazırlanması şeklinde yorumlanmıştı. İsrail yönetiminin şu sıralarda Mescid-i Aksanın bölünmesi için parlamentoda çalışmalar yaptığı, bu tür uygulamalarla Müslümanların nabzını ölçtüğü vurgulanmıştı. Eski Kudüs Müftüsü ve Mescid-i Aksa İmamı İkrime Sabri, İsrail yönetiminin 1994te El Halildeki İbrahim Camisini Yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırdığını hatırlatarak, İsrail Parlamentosu
Knessette Mescid-i Aksanın bölünmesine ilişkin çalışmalar yapılıyor. Bu yönde çıkacak bir
kararı tanımayacağız ve İbrahim Camisinde yaşanan
trajedinin Aksada
tekrarlanmasına müsaade etmeyeceğiz diye haykırmıştı.
Erbakan Hocanın dediği gibi: Bütün
bu vahşet, cinayet, işgal ve zulümler, Siyonistlerin batıl inancıydı; lafla hoşgörü edebiyatıyla onları bu şeytanlıktan vazgeçirmek imkânsızdı!
İsrail, Filistinde Temmuz
2014ten bu güne kadar çok planlı bir
operasyon başlatmıştır.
Siyonistler, Eylül ayından bu yana Doğu Kudüste 2000den fazla
yeni konut kurma kararı alıp yerleşim yerlerinin
genişletilmesini hedefleyerek nüfus dağılımını kendi lehine değiştirmeye çalışmakta ve Kudüsü Müslümanlardan arındırmaya uğraşmaktadır. Nablustaki Yahudi yerleşimciler, devlet desteğinde, Ebu Bekir es-Sıddık Camiini kundaklamışlar; Camideki Kuranları ve halıları yakmışlar ve cami
duvarlarına Araplara
ölüm sloganı yazmışlardır. Yahudi yerleşimciler, devlet desteğinde sürekli Filistinlilere saldırmakta, katliam yapmakta, mal varlıklarına el koymakta, camilerine ve
kiliselerine yönelik tacizde bulunmakta ve kutsallarına saygısızca
davranmaktadır. İsrail, bu zulüm sistemi ile 19672013 arasında 14 bin 309 kişinin Kudüsteki
ikametini yasaklamıştır. İsrail hapishanelerinde
hala 7 bin Filistinli bulunmaktadır.
İsrail, 14 Ağustostan bu yana, Mescid-i Aksaya ibadet etmek için gelen Müslümanlar üzerindeki
baskısını artırmıştır. Mescid-i Aksada cami cemaati sürekli tacize uğramaktadır. İsrail yönetimi, 1994te El Halildeki İbrahim Camiini
Yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırdığı gibi şimdi de, İsrail Parlamentosu Knessette Mescid-i Aksanın bölünmesine ilişkin çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca İsrail,
Mescid-i Aksanın altında kazılar yaparak, tüneller açarak camiyi yıkmaya çalışmaktadır. Böylece Siyonist katil Moşe Dayanın İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli saldırmalıdır talimatları fiilen uygulanmaktadır.
Siyonist Nahum Goldmanne göre, “Yahudilerin Tanrısı ile diğer insanların `Tanrısı farklıdır.” Bu Şeytani anlayışın doğal sonucu, kendilerinin seçilmiş, üstün bir halk; Yahudilerin dışındakileri de,
onların köleleri saymaktadır. Nitekim Siyonist önderlerden Haham Cohenin Talmud adlı eserinde bu ayırım, açık bir şekilde ortaya konulmaktadır: Dünya insanları, İsrail ve diğer
milletlerin hepsi olarak ikiye ayrılır. İsrail seçkin ırktır, bu temel dogmadır.
Ey Siyonist caniler evet, hastasınız!
Ortadoğunun çıbanı Siyonist İsrailin tepesindeki isim sonunda gerçekleri
itiraf etmek zorunda kalmıştı. Cumhurbaşkanı İsrail toplumunun psikolojik olarak hasta ve tedaviye ihtiyacı olduğunu açıklamıştı. Biraz farklı bir görüşe bile tahammül edilmediğini belirten Cumhurbaşkanı Rivlin,İsrail toplumunun hasta olduğunu ve bunu tedavi etmemiz gerektiğini itiraf etmenin zamanı geldi. İnsan olmayı mı unuttuk? şeklindeki sözleriyle yakınmıştı. Rivlin, İsrail Bilim Akademisinde düzenlenen Yabancı Düşmanlığı ve Başkasını Kabullenme konferansında yaptığı konuşmada,İsraildeki Araplar ve Yahudiler arasındaki gerginlik rekor seviyelere ulaştı. Farklı taraflar arasındaki ilişkiler ise en
düşük seviyede seyrediyor. Şiddet hastalığı sadece belli bir kesimle sınırlı değil, tüm alanlara nüfuz etmiş durumda ifadelerini kullanmıştı. Şimdi bu Siyonist sapkınlara hatırlatmak lazımdı:
Evet, hastasınız çünkü; 5765 yıllık mikrobu taşıyorsunuz
Evet, hastasınız çünkü; Müslüman kanı dökmeyi öğütleyen bir amentüye inanıyorsunuz.
Evet, hastasınız çünkü; kendinizden olmayan herkesi kendinize köle
görüyorsunuz!
Evet hastasınız çünkü; insanlık tarihi boyunca bozgunculuk ve ifsattan başka bir şey üretmiyorsunuz!
Evet, hastasınız çünkü; rehber olarak gönderilen peygamberleri bile
katlediyordunuz!
Evet, hastasınız çünkü; korkaksınız ve korktukça saldırganlaşıyorsunuz!
Evet, hastasınız çünkü; verdiğiniz hiçbir sözde durmuyorsunuz!
Evet hastasınız çünkü; Allaha verdiğiniz sözleri bile tutmuyorsunuz!
Evet hastasınız, bu yüzden de lanete uğruyorsunuz ve
hiçbir tedaviye yanıt vermiyorsunuz!
1917 yılında Kudüs İngilizler tarafından işgal edildiğinde Lloyd George adlı İngiliz başvekil tarihi rüyalarına ulaştıklarını, Haçlı Savaşlarının sona yaklaştığını söylüyor ve Fukuyama dünyaya
gelmeden tarihin sonunu ilan ediyordu. 1967 savaşında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan İngiliz uyruklu Ürdün Silahlı Kuvvetlerinin başı olan Gallup Paşadan Doğu Kudüsü alan komuta
heyeti arasında
bulunuyordu. İlk işi olarak Tapınak Dağı yani Harem-i Şerife gitmek oluyor, burada İsrail bayrağını göndere diker
ve yanındaki Siyonist liderlerle birlikte zafer sarhoşluğuyla Burak Duvarı önünde (Ağlama Duvarı) şunları söylüyordu: Bir daha terk etmemek üzere Tapınak Dağına geri döndük
işte şimdi bu işgal oldubittilerle kalıcı hale getirilmek isteniyordu.
Yahudiler Irak ve Suriye işgalini alkışlamaktaydı!
Dünya Yahudi Kongresi Başkanı S. Lauder, ABD Başkanı Barck Obamanın Iraka karşı uluslararası işgal koalisyon
oluşturulması girişimini memnuniyetle karşıladığını vurgulamıştı. Vatikanda gidip, Sn. Erdoğanın kutsal konuğu olacak Katolik âleminin ruhani lideri Papa Franciscus
ile görüşen Lauder, dünya gündemini, Romadaki Yabancı Gazeteciler Derneğinde değerlendirip Papa ile görüşmelerinde Ortadoğudaki son gelişmeler ve Hıristiyanların durumunu ele aldıklarını belirterek: Önce Yahudiler, vahşi saldırılardan çok acı çekti. Dünya sessiz kaldı. Şimdi Hıristiyanlar yok ediliyor ve yine dünyanın sesi az çıkıyor. Neden diyerek gerçekleri saptırmaktan
utanmamıştı.
Devletin Ajansının haberi manidardı!
'İsrail gazı için en uygun Güzergâh Türkiye!' olacaktı. Anadolu Ajansının haberine göre, İsrailin gazını Avrupaya satmak için Yunanistanı rota göstermesine rağmen; uzmanlar, en fizibil yolun Türkiye olduğunu
belirtiyormuş
Bu haberin
yapılmasındaki gayretkeşliğin sebebi açıktı. Türkiye, İsrail gazının pazarlamasında yapılacak işbirliğine alıştırılmaktaydı. İsrail, son dönemde Leviathan sahasında bulduğu gazı 2017den önce çıkaramayacak olmasına rağmen, yaptığı anlaşmalar ve görüşmelerle dikkati çekiyordu. Ürdün ile varılan
mutabakat sonrasında, İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, Güneydoğu Avrupa ülkelerine gaz
satabileceklerini ve gazın Avrupaya ulaşması için Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden 20-30 milyar dolarlık bir boru hattı yapılacağını söylüyordu. İsrailin bu
hamlelerinin ABnin mevcut gaz tedariki endişesini
kullanarak, 3 yıl sonrası için altyapı hazırlığı olduğunu ifade
eden uzmanlar, gazın Avrupaya ulaşması için zaman ve maliyet açısından en fizibil yolun Türkiye olduğunu
belirtiyordu.
21. Yüzyıl Düşünce Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Uzmanı Doç. Dr. Tuğçe Varol Sevim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye-İsrail ilişkilerinin, İsrailin Gazze saldırısı nedeniyle ötelenmiş göründüğünü belirtiyor, ancak İki ülke arasında enerji alanındaki ilişkilerin 6 ay
gibi bir sürede normale dönebileceğini ifade ederek, İsrailden diplomatik cümlelerle özür duyabilirsiniz diyordu. İsrail gazının Türkiye üzerinden geçmesinin her
iki tarafın da çıkarına olduğunu belirten Sevim, Bu gaz TANAPtan Avrupaya gidecek Azeri gazına dahil edilebilir. 2019a kadar TANAPtan geçecek
gazın 16 milyar metreküp olacağı tahmin ediliyor ancak henüz garantisi bile yok. SOCAR bu konuda görüşmeler yapıyor, İsrail gazını TANAPa bağlayarak, projeyi güçlendirmek
istiyor şeklinde konuşuyordu. Hazar Strateji Enstitüsü Dış Politika ve
Güvenlik Araştırmaları Merkezi Uzmanı ve AKP yalakası Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın da diplomatların, Ankara-Tel Aviv hattında enerji ilişkilerinin düzelmesi için çaba sarf ettiğini söylüyorböylece AKPlilerin İsraile atıp tutmalarının halkı avutmaya yönelik horozlanmalar olduğunu deşifre ediyordu.
Bu arada KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Güney Kıbrıs Rum kesiminin (GKRK) Doğu Akdenizde İsrail ve
Rusya ile yaptıkları arama-kurtarma faaliyetlerinin
diplomatik ve askeri açıdan sürekli takip edildiğini belirtiyordu. Cumhurbaşkanı Eroğlu, Barışçıyız, tavrımız, antlaşma istekliliğimiz ve önerilerimiz
ortadadır ama hakkımızın,
hukukumuzun çiğnenmesine de rıza gösteremeyiz değerlendirmesinde
bulunmuştu. Eroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, KKTC ile Türkiye arasında Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması bulunduğunu belirterek, Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin çalışmalarının, hükümetin Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığına devrettiği yetki devri çerçevesinde olduğunu, Rum tarafının bunu gayri yasal ilan etmesinin gerçeklerle bağdaşmadığını belirtiyordu.
Kuranın yeni Medeniyet Devrimi yakındır ve İsrail yıkılacaktır!
Medeniyet Mezopotamyada Hazreti Nuh Peygamber ile doğdu, Mısırlılar onu geliştirdi. İkinci medeniyet Hazreti Musa ile İbranilerde doğdu, Yunanlılar onu geliştirdiler. HıristiyanlıkHazreti İsa ile Havarilerle doğdu, Rumlar onu geliştirdi. Kuran medeniyeti Hazreti Muhammed (SAV) ile Arabistanda doğdu, sonraki nesiller onu geliştirdiler… III. binyıl medeniyeti ise Adil Düzenle kurulacaktır. Bu hususta çok alâmetler geldi, geçti. Tanzimatla başlayan ve imparatorluğun yıkılması, cumhuriyetin doğması, inkılâpların yapılması, Türkiyenin %98lere varan bir ekseriyetle Müslüman halktan
oluşması, Millî Görüş Hareketi ile başlayan Adil Düzen çalışmalarının Erbakan tarafından tüm dünyaya duyurulması ve diğer bütün gelişmeler hep bu
gerçeği ortaya koymaktadır. Bediüzzaman Türkiyede yetişmiştir. Bugün yeryüzünde Risalelerden ve Adil Düzen çalışmalarından başka İslâmiyeti günümüzün içtihatları ile anlamayaçalışanlar oldukça azalmıştır.
Bir Kitapın, 1400 sene sonra, dünyanın en karışık zamanında insanlığın sorunlarını çözüme kavuşturması, Kuranın çağımızdaki en büyük mucizesidir. Bugün Adil Düzeni sömürü sermayesi dile getirmiyor, insanların onu
dillendirmesine asla yönelmiyor. Necmettin Erbakana bu konuda bütün güçleri
ile saldırdılar ama Adil Düzenin bir tek kelimesini bile alıp da bu yanlıştır diyemediler. Eleştiriler Siyonist merkezlerden, Masonik çevrelerden ve bizim kendi münafık
muhaliflerimizden geldi. Onlar da ilmî çalışma yapmadılar, sadece
bugünkü siyasilere zemin hazırladılar. Sermaye, Erbakanın anlattıkları karşısında şaşkına dönmüş ve ona cevap verecek imkân bulamamıştır. Siyonist sömürü sermayesi F. Gülen ve
AKP gruplarını ayarladı ve onlara saldırttı. Bugünkü insanlık faizi, fuhşu, çatışmayı, yalanı meşru gördüğü için zulüm içindedir. Düşünün ki sokakta
giderken bilmediğiniz bir adresi soruyorsunuz; cevap
veren size doğrusunu değil yanlışını söylemeyi tercih ediyor. Yani herkes yalan
söylemeyi
tercih ediyor. Böyle bir dünyada yaşayabilir misiniz? İşte bugünkü basın, bugünkü yayın, bugünkü medya halka doğru haberleri
ulaştırmıyor,
haberleri çarpıtıp olanları olduğundan daha farklı gösteriyor. Bunlardan yani bunları yapanlardan daha zalim
kim vardır?..
Kuran, düşünüp araştırmayı, doğru çözümler için içtihat yapmayı emrediyor,
ancak insanları kendi içtihadına uydurmaya zorlamayı en büyük zulüm sayıyor. Böyle toplulukların felah
bulmayacakları, refaha ermeyecekleri ifade ediliyor. Sosyalizm siyasilerin,
kapitalizm zenginlerin halkı kendi içtihatlarına göre harekete zorladıkları
birer düzen konumundadır.
Bu dünyada ışığın ısıya dönüşmesiyle elde
edilen yararlı enerji
sayesinde hayat sürmekteyiz. Gökten gelen ışık elmanın yapraklarında kimyasal enerjiye çevrilmekte, elmanın içine depo edilmektedir; biz onu yiyoruz, parçalıyoruz, karnımıza gönderiyoruz. Hücreler o enerjiyi almakta ve onu ısı enerjisine dönüştürmektedirler. Böylece biz
hareket edebiliyor, düşünebiliyor,
konuşabiliyoruz. Bu fani yani ölümlü dünya sona erecek, biz insanlar yeni hayat
düzeninde yeni
bir kelimede-iklimde yani yeni bir hayatta toplanacağız. O hayatın birçok kısmı bu hayatın aynısı olacaktır. İşte o kelime sebebiyledir ki bu düzen böyledir. İhtilaflar devam etmektedir. Çoğulcu sistem, çoklu sistem demek bu demektir.
Canlılarda bir özellik vardır, DNAlarla irsî özelliklerini
atalarından alırlar, onlara benzerler. Bu yönüyle bütün canlılarda aynı tür içinde
olanlar birbirlerine benzerler. Öte yandan her canlı doğup büyüdüğü şartlara ve
yetişme-eğitilme tarzına göre değişik yapıya sahip olmaktadır. Bunlar da kesbî özelliklerdir.
Bir insanın erkek veya
kadın olması irsîdir ama bir insanın âlim veya âmir olması kesbîdir. Kâinatta canlılar irsî ve kesbî yapıları ile yaşamaktadırlar. İrsî yapıları onları bir ümmet yapmakta, kesbî yapıları onları ayrı ayrı varlıklar kılmaktadır. Bu dünya hayatı böyle bir
hayattır. Sebkat
eden kelime budur. Allah bizi yaratmış, bizi ayrı takımlara yerleştirmiştir ki, bu yerleşme kısmen irsîdir, kısmen kesbîdir. Ben ailem içinde doğdum. Annemi, babamı, kardeşlerimi, komşularımı, akrabalarımı ben seçmedim. Bunların hepsi irsîdir. Dilimi ben seçmedim, dil de benim için irsîdir. Ama eğitimimi, eşimi, işimi ve mesleğimi seçmede benim tercihimin de etkisi, yani irade-i cüziyenin tesiri olduğundan kesbidir; günah-sevap çerçevesindedir. Şimdi bu yazıları yazmayı ben seçtim, bunlar kesbidir.
Kuran Mekkede indi ve öğretildi, Medinede devletleşip tatbik
edildi, halifeler zamanında istişare ile
yorumlanarak sistemleşti, fukaha (müçtehit imamlar) döneminde onun beyan ilmi gelişti. Ondan sonra gelen binyıl boyunca işte bunlar
sayesinde dünyada büyük İslâm devletleri vücuda geldi, İslâm medeniyeti doğup kökleşti ve bu uygarlık Haçlı Seferleri ile Avrupaya geçti. Kuranın verdiği bilgilerle Amerika keşfedildi. Kristof Kolombun Amerikayı keşif yolculuğunda tayfaları isyan edip geri dönmek isteyince Kolomb, dünyanın yuvarlak olduğunu ve gittikleri yönde bir kıta bulunduğunu Müslümanların kitaplarını şahit tutarak ve Piri Reisin haritaları gibi Müslümanların ilmi hazırlıklarından yararlanarak onları ikna edebilmiştir. Ayrıca ellerinde pusula vardı. Astronomi ve coğrafya bilgileri vardı. Ateşli silahları vardı. İşte bunların hepsini Müslümanlardan öğrenmişlerdi; Müslümanlara da bunları Kuran öğretmişti. Beş vakit namaz vakitlerinin bilinmesi,
Ramazan ayının belirlenmesi, Kıblenin tayini, yiyeceklerin helal veya haram olması meseleleri Müslümanları matematiğe, fiziğe ve biyolojiye yöneltmişti. Kuranı açıklamak için geliştirdikleri FIKIH onlara müspet düşünmeyi öğretmişti. Avrupa uygarlığı bunlara istinaden doğup gelişmiş ve Avrupalılar yine bunlara istinaden Amerikaya gidebilmişti.[1]
Türkiyeli Yahudi gençlerin İsrail'de yaptıkları askerlik hizmetleri Türkiye Cumhuriyetinde yapılmış sayılıyor ve AKP tarafından bunu düzeltmek ve önlemek için hiçbir adım
atılmıyordu!
Birden fazla tabiiyetli yükümlülerden kimlerin hangi ülkelerde yaptıkları askerlik
hizmetinin sayılacağı? Bakanlar
Kurulunun 5 Temmuz 1993 gün ve 93/4613 sayılı kararı gereğince Milli Savunma Bakanlığı tarafından belirlenmekte olup, İsrail'de yapılan askerlik hizmetleri Türkiye Cumhuriyeti'nde yapılmış sayılmaktadır. Buna dayanarak hem İsrail hem de Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olanlar, İsrailde askerlik yapmakta, savaşa çağrıldıkları zaman İsraile gidip
Filistin katliamına katılmakta ve Türkiye'ye döndüklerinde ise sanki Filistinli çocuklara vahşice kıymamış, Gazze'de pazar yerlerini vurmamış ve Nablus'ta işgali reddeden
gençleri gerçek mermilerle hedef almamış gibi saygın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi kirli hayatlarını yaşamaktadır. Vicdanları
olanlar bu katillerle aynı mahallede oturmaktan, aynı sokakları paylaşmaktan, aynı okullarda okumaktan ve aynı işyerlerinde çalışmaktan utanmalıdır. Çünkü Filistinli çocukları “İsrail Ordusu” üniforması giyerek ve ABD silahı kullanarak öldüren katillerle taammüden adam öldüren katiller arasında bir fark
bulunmamaktadır.
İsrail kesinlikle yıkılacaktır!
17.09.2014 tarihinde Katar Merkezli yayın yapan El-Cezire'de “Bila
Hudud” (sınırsız) isimli program Ahmet Mansur tarafından Londra'da canlı
olarak saat 22:05'te gösterime girmişti. Ahmet
Mansur'un konuğu Naturi Karta Yahudi Cemaati resmi
sözcüsü Haham David Vayz idi. Haham David'in İsrail ve geleceği, ayrıca son Gazze vahşetiyle ilgili sözleri dikkat çekiciydi.
Konuşulan konuların özeti şöyleydi:
1- Şu anki İsrail devleti Yahudi öğretilerine ve Tevrat hükümlerine göre caiz ve geçerli değildir. Siyonist devlet ve işledikleri cürümler kesinlikle Allah'a isyan ve Yahudiliğe hıyanettir.
2- Tevrat'ta “sakın kimseyi öldürme ve hırsızlık etme” emirlerine
rağmen Siyonist devletin son Gazze harekâtı bir vahşettir, apaçık dalalettir ve Şeytan'a askerliktir.
3- Filistinlilerin bu saldırılar karşısında kendi
savunma ve sahip oldukları toprakları koruma
gayreti tabiidir ve mecburi bir reflekstir.
4- Biz de Netanyahu'nun Washington'u ziyareti sırasında hahamlar ve on
binlerce Yahudiler olarak Gazze saldırısını telin ettik ve aleyhlerinde
gösteriler düzenledik.
5- Şu anki Yahudi Devlet (Siyonist İsrail) dünyadaki
Yahudileri temsil etmemektedir. Bilakis dünyada Yahudi düşmanlığını körüklemektedir.
6- Allah'tan dileğimiz bu
Siyonist devletin yok olup, yine Müslümanlarla
Yahudilerin asırlarca
beraber yaşadıkları topraklarda
tekrar selamete erişmeleridir. O
toprakların asıl sahipleri Filistinli müminlerdir. Ancak insaf ve itidal ehli
(Siyonist olmayan) Yahudiler de huzurlu ve onurlu vatandaş olarak bu topraklarda Müslümanlarla
birlikte yaşayabilir.
7- Yahudilerin Süleyman Mabedi'ne çıkması ve Mescid-i Aksa'nın altını
oyması bizim öğretilerimize göre büyük vebaldir. Siyonist devletin şu anda yaptığı kazı çalışmaları ise tamamen
Allah'a isyan hareketidir. Şu anki
Siyonistler ne Tevrat prensiplerine, ne 10 emre, ne de Cumartesi yasaklarına riayet etmemektedir.
8- Dünyanın ve bizlerin huzura kavuşması için muhakkak Siyonist İsrail Devletinin yok olması gerekmektedir. Ancak bu yok oluş silahla değil, Allah'tan bir mucize olarak silahsız gerçekleşecektir.
9- Şimdiden İsrail'in bin kere hak ettiği yıkılışla ilgili
alamet ve işaretler zuhur etmiştir. Yalnız kesin bir
vakit vermek için henüz erkendir.
10- Tevrata, göre: Bütün dünya tamamen şer ve zulümle dolduğu zaman Mesih gelecektir ve Siyonist-emperyalist sistemi Allah Hz. Mesih
eliyle yıkıp devirecektir.
İsrail'in ileri teknoloji harikalarıyla hezimete uğratılıp teslim alınacağını bildiren Kur'an ayetleri dikkatle ve ibretle okunmalıydı:
“Kitap ehlinden olan kâfirleri (Beni Nadir Yahudi'lerini) ilk sürgünde
(Asrısaadet döneminde) yurtlarından çıkaran O (Allah'tır). Siz, onların (zulüm
yaptıkları diyardan sürülüp) çıkacaklarını hiç sanmamış (hesaba katmamış)tınız; onlar da kalelerinin (ve teknolojik üstünlüklerinin) kendilerini
Allah'ın (gazabından) koruyacağını zannedip durmuşlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, hiç hesaba katmadıkları bir yönden (ve harika yöntemlerle) gelip onları kuşatmıştı, yüreklerine korku salmıştı, öyle ki evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın! (bugünkü zalim ve fesatçı Yahudilerin ve müşriklerin de aynı akıbete uğrayacaklarını unutmayın) (Haşr: 2)
“Onların Allah'ın elçisine verdikleri “FEY'e” (savaşsız kazanılan ganimet, servet ve devlete) gelince; ki siz buna karşı (bu zaferi kazanma kastıyla) ne at, ne deve koşturmamış (yani tank ve füze kullanmamış)tınız. Ancak Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat (edip muzaffer) kılmaktadır. Her şeye gücü yeten Allah'tır” (Haşr: 6)
ayetleri, teknoloji harikalarıyla İsrail ve
ABD'nin hezimete uğratılacağını ve onların bütün silah sistemlerinin çalışmaz hale sokulacağını haber veren Rahmetli Erbakan'ı haklı çıkarıyordu. Siyonist patronları derbeder olup
yıkılınca, işbirlikçi piyonlarının ve BOP taşeronlarının ayakta kalacağını zannedenler ise elbette aldanıyordu.
Haşir, sürgün demektir. Rağıp El İsfehani, Kurani Kavramlar
Sözlüğü olan meşhur Müfredatında: Bir topluluğu bulundukları yerlerinden zorla çıkarıp koparır gibi onları başka yerlere göndermek, yani
sürgün etmek, HAŞİRdir,
demektedir. Ama müminlerin, bazı mazeretlerle ve İslami hedeflerle başka yerlere göç etmeleri ise HİCRETtir. Bu
nedenle Kuran-ı Kerimin 59. sıradaki suresine kıyamet ve mahşerden bahsettiği için değil, azgın ve hain Yahudilerin sürgüne gönderilmelerini
haber verdiği için HAŞİR=SÜRGÜN ismi
verilmiştir.
Vehn: Diniyle düzeni ters düşen Müslüman toplumların nifaka düşmesi, dünyaya (yani
rahata ve menfaate) yönelmesi, ürkek ve gevşek bir ümmet haline gelmesidir. Arapçada Vehn: Bedenen ve ruhen zayıf hale
gelmek; ekonomik, teknolojik ve psikolojik gevşeklik ve ürkekliğe düşmektir. Ali İmran: 146, Lokman: 14 ve Ali İmran: 139
(vela tehinu vela tehzenu!) ayetlerinde geçmektedir.
Süneni Evbu Davud-Melahim Bölümünde şu hadisi
zikretmektedir:
Yakında (İslam dışındaki bütün) ümmetler-milletler,
açgözlülerin yemek çanağına üşüştükleri gibi, sizin aleyhinize birleşecekler. Konuşan birisi dedi ki: Biz o gün azınlıkta mı bulunacağız? Efendimiz: Hayır, aksine sayıca
çok olacaksınız. Fakat, selin taşıdığı köpükler ve çerçöpler gibi dağınık (güdülür ve sürüklenir halde) bulunacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden
size karşı (duyulan) haşyet ve mehabeti (korku ve saygınlığı) giderecek, sizin gönüllerinize
VEHN (ürkeklik ve
gevşeklik) yerleştirecektir. Yanıtını verdi. Bununüzerine o kişi: Vehn nedir, Ya Resulallah? diye sorunca, Hz.
Peygamber Efendimiz (SAV): Vehn: Dünyayı sevmek, ölümden ürküp tiksinmektir. (Yani cihat ve şehadet şuurunu, cennet ve ahiret arzusunu
yitirmektir) demişti.
Siz İslam Birliği yerine Haçlı Avrupa Birliğinin peşine takılırsanız, siz İslam Ortak savunma Paktı yerine Siyonizm'in askeri karargâhı NATOya bağımlı kalırsanız, Allah aşkına, İslam ülkeleri yöneticilerinin kurusıkı kınamalarını İsrail ciddiye alır mıydı? Bakınız ABDnin yıllık askeri harcaması 400 milyar dolardır. Rusyanın
70, Çinin 50, diğer Avrupa, Amerika Hindistan ve Uzakdoğu ülkelerinin ve
müttefiklerinin
230 milyar dolar, hepsi 650 milyar doları aşmaktadır. Oysa İslam ülkelerinin
tamamının Milli savunma harcaması 50 milyar
doları bulmamaktadır. İslam Ortak
Savunma Paktının kurulması halinde bu masraflar dörtte bire düşecek, ama etkinliği on kat artacaktır.
66 yılımızın 10 yaşından itibaren
yani 56 yıllık mektep ve medrese tahsilimizde ilim ve
irfan ehlinin sohbet ve eğitimlerinde Rabbimizin lütfu inayetiyle öğrene geldiğimiz bu
hakikatleri tebliğ etmezsek Dilsiz Şeytan konumuna düşmekten
korkmaz mıyız? Saygıdeğer İlahiyat
Hocalarımızın, ilim adamlarımızın, Diyanet mensuplarımızın eğer ayet ve hadisleri yanlış yorumluyor ve hakikati çarptırıyorsak yanlışımızı ortaya koymalarını, hem bizi uyarmalarını, hem de din adına toplumu
aldatmamıza mani
olmalarını bekleyip durmaktayız. Aksi halde Bakara: 159 ayetin muhatabı olmaktan kurtulamayız.
Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi (Kurani hüküm ve
hakikatleri) ve insanlar için kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar (bazılarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kurani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar); işte onlara,
hem Allah lanet eder, hem de (bütün) lanet ediciler. (Bakara: 159)
Meşhur İslam Kahramanı Selahattin
Eyyubi, Kudüsün Haçlı işgali altında bulunduğu bir süreçte gittiği Emevi
Camisinde İslamda hoşgörü, tevekkül ve gülme adabı üzerine sohbet eden Şam Müftüsüne: Hoca Efendi, üzülecek
yerde gülmenin ve eğlenmenin, gayret gösterilmesi gerektiği halde tevekkül etmenin, zalimlere buğz etmenin gerektiği süreçte onları hoş görmenin dersini vermek, Rahmana mı yoksa Şeytana mı hizmettir diye ikaz etmişti.
Sahih hadislerde Ortadoğudaki kardeş kavgasına ve IŞİD belasına dikkat çekilmesi!
Kütübü Sitteden, Hâkimin Müstedrekinde ve Fitne bölümünde, Hz.
Peygamberimizin 1400 yıl öncesinden günümüzü haber veren mucizevi bir hadisi nakledilmektedir.
Sizin hazinenizin (yer altındaki petrol rezervlerinizin) yanında (uğrunda) üç (şahsiyet veya devlet) çarpışacak; üçü de bir (aynı) halifenin çocukları olacaktır. Ama bunların hiçbirine (devlet ve hâkimiyete) ulaşmak nasip olmayacaktır. Sonra (bölgemizin) doğu tarafından siyah bayraklı (savaşçı ve acımasız) insanlar çıkacak ve hiçbir kavmin yapmadığı şekilde sizi katletmeye (vahşet ve cinayetler işlemeye) başlayacaklardır. (Prof. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, 17. Cilt, sh: 574, Hadis No:1247)
Gerçekten 1. Dünya Savaşıyla Osmanlı parçalandıktan sonra, Hicazlı Haşimilerden Şerif Hüseyinin oğlu FAYSAL İngilizlerin tertibiyle Suriyenin başına getirilmiş, O 1920de Suriyeden sürülünce kardeşi ABDULLAH Ürdün Emiri ilan edilmiş ve 1921de Şerif Hüseyinin diğer oğlu FAYSAL Kral olarak Irakın başına geçirilmiştir. Hadisi Şerifte haber verildiği gibi, bunlar bu ülkelerde asla tam hâkimiyet elde edememiş, daha sonra
yerlerine geçirilen Irak,
Suriye ve Hicaz yöneticileri
de, hem Haçlı Batının güdümüne girip onların petrol çıkarlarına bekçilik etmiş hem de maalesef birbirleriyle savaşıp bölgeyi kan gölüne çevirmişlerdir.
Sonra (bölgenizin doğu tarafından çıkacak ve size karşı korkunç katliamlar yapacak Siyah Bayraklılar ifadeleri ise, bugünkü İŞİDi haber
vermektedir. Bu hadisin bazı kaynaklarda: Rivayet eden zatın: Bundan sonra Resulüllah
daha başka şeyler de anlattı, ama onları unuttum. Onlara katılın, Mehdinin askerleri olabilirler gibi şeyler hatırlar gibiyim şeklindeki
fazlalıkların ise bir karıştırma ve yanlış hatırlama olduğu açıktır. Çünkü yukarıda Siyah Bayraklı taifenin, hidayet rehberliğinden, adalet ve yiğitlik gibi
meziyetleri değil, Müslümanlara karşı hiçbir kavmin yapmadığı katliamcı özellikleri, vahşet
boyutundaki cinayetleri öne çıkarılmaktadır.
Ama zafer müminlerin olacaktır; zalimlerin hezimeti yakındır!
Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile
kavmi)ne de uyarılar geldi. (İlahi gerçekler ve görevler hatırlatıldı. Ama) Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü olan, kudretli (şanımıza yakışır şekilde) yakalayıp (zulüm saltanatlarını yıktık ve intikam aldık). (Şimdi) Sizin (bugünkü) kâfirleriniz (ve işbirlikçi hainleriniz) onlardan daha mı hayırlıdır, yoksa sizin için kitaplarda (bağışlandığınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı vardır (ki, böylesine fütursuz ve sorumsuz davranılmaktadır?)
“(Yoksa) Biz, 'birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan' (BM ve NATOya dayanan) bir toplumuz” mu
diyorlar? Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) saati (yaklaşmıştır). O saat ki, asla 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır. (Kamer Suresi: 40-46) mealindeki Kurani
müjdeler mutlaka ve pek yakında gerçekleşmiş olacaktır.
ABDden İsrail tehdidi
Ortadoğunun istikrara kavuşmasını Türkiye ile İsrail'in işbirliğine bağlayan ABD, inceden tehdit ediyordu. ABDnin eski Ankara Büyükelçisi Francis
Ricciardone, “Türkiye ve İsrail, işbirliği için ortak nokta buluncaya kadar Ortadoğunun istikrar içerisinde olduğunu düşünmek imkânsız diyecek kadar küstahlaşıyordu.
Türkiyede üç yıl süren ABD Büyükelçiliği görevinden geçen yaz emekli olan Ricciardone, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde düzenlenen
“ABD-Türkiye İlişkilerinde Atatürk'ün Mirası” konulu
panelde: Türkiye ile İsrail'in ilişkilerine ABD'nin yaklaşımının nasıl olduğunun? sorulması üzerine, Washington yönetiminin Ankara ile Tel Aviv
arasındaki ilişkilerin normalleştiğini görmek istediğini belirtiyordu. Ricciardone, Washington için hem Türkiyenin, hem de İsrailin önemini hatırlatıp, Mavi Marmara olayıyla göstermelik
olarak gerilen iki ülke arasındaki ilişkilerin tam
istedikleri gibi olmadığını, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin çok daha iyi düzeye geldiğini görmeyi arzuladıklarını aktarıyordu.
Ricciardone, bugün Ortadoğu'ya bakıldığında şu anda dünyanın en savunmasız bölgesinin görüleceğine işaret ederek, bölgenin savaşlar yönünden büyük risk taşıdığını vurgulayıp: “Türkiye ve İsrail'in böyle bir bölgede ortak noktada buluşması çok önemli. Türkiye ve İsrail, işbirliği için ortak nokta buluncaya kadar bölgenin
istikrar İçerisinde olduğunu düşünmek imkânsız. Bu iki ülke burada pek çok farklılık oluşturma potansiyeline sahip” yorumunu yaparak tehdit ediyor ve aba altından sopa gösteriyordu.
[1] Not: Kuran ve İlim çalışmalarımızın 786. hafta seminerinden derlenmiştir.