Anasayfa » İSRAİL VAHŞETİ VE MESCİD-İ AKSA

İSRAİL VAHŞETİ VE MESCİD-İ AKSA

Yazar: yonetici
0 Yorum 96 Görüntüleyen


İSRAİL VAHŞETİ VE
MESC
İD-İ AKSA


Siyonistler Mescid-i Aksa’yı ibadete kapatmışlardı!

Kudüs’te ırkçı bir hahama saldırılmasını bahane eden Siyonist İsrail, önüne gelen Filistinliyi öldürmeye başlamış ve Mescid-i
Aksa
’ya girişleri tamamıyla kapatmıştı. İslami Vakıflar Dairesi Müdürü Azzam el-Hatib, “Mescid-i Aksa  hiçbir zaman bu şekilde kuşatılmamıştı” diye haykırmaktaydı.

Filistin’i Koruma Cemiyeti Başkanlığı 60 yıl önce uyarmıştı: Mescid-i Aksa tehlike altındaydı!

Mescid-i Aksa’ya yönelik İsrail tehdidi ve tahribi bundan
tam 60 y
ıl önce Filistin’i Koruma Cemiyeti Başkanlığı tarafından uyarılmıştı. 1954 yılının Mayıs ayında merkezi İstanbul’da bulunanSebilürreşad gazetesi“Yahudi Tehlikesi” başlığıyla duyurduğu haberinde bugün Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişinin
engellendi
ğini öngörmüştü. Haberde yer alan açıklamada,
Filistin
’deki mukaddes
yerlerin ve
özellikle
Mescid-i Aksa ve Mescid-i Ömer’in
İsrail tehdidi
alt
ında olduğu vurgulanmıştı. Gazete, Filistin’i Koruma Cemiyeti Başkanlığı’nın Kudüs’teki Müslüman ve İslam varlığıyla ilgili açıklamasını aynen yayınlamıştı. İşte o açıklama: “Yahudilerşimdiye kadar elde ettikleri Müslüman
memleketleriyle iktifa etmeyerek Filistin’de bulunan sair Müslümanlara ait
araziyi, hususan mukaddes mahalleri tehdit etmektedirler. Mescid-i Aksa,
Mescid-i Ömer Müslümanların gözbebe
ği bu iki mukaddes mabet her an için tehlike içerisinde bulunmaktadır. Yahudilerin
tamahkâr saldırı
şlarına ve Müslüman halkın emlakini yağma edişlerine, insan haklarını koruma kanununa rağmen Hıristiyan âlemi tarafından müsamaha ve müsaade edilmektedir. Hür dünyanın takip ettiği ideolojiye
hi
çbir zaman uyulmaması ve medeni esaslarla telifi mümkün olmayan bu saygısızca saldırmalar
neticesindedir ki bugün 900 bin Filistinli Müslüman yersiz ve sı
ğınaksız durumdadır. Kendi öz vatanlarından mahrum edilmeleriyle kalmayıp üstelik ülkelerini de terk zorunda kalan, İsrail’in ele geçiremediği hudut halkının bu yürekler acısı manzarası, bütün Müslüman kalplerini şefkat ve merhamete davet etmektedir. Aynı duygu ile 3 Aralık 1953 tarihinde Kudüs’te bir İslam kongresi yapılmış, durum incelenip görüşüldükten sonra İslam âlemine heyetler göndererek hamiyetli Müslümanlardan bu bedbaht ülkedeki
dinda
şlarına maddi, manevi yardım talebinde bulunmak kararına varılmıştır.”

İbrahim Camii gibi Mescid-i Aksa’yı da bölmeyi amaçlamışlardı!

İsrail’in 1967 yılından bu yana ilk kez Mescid-i Aksa’ya girişleri gün boyu kapatması, “Aksa’nın İbrahim Camisi gibi Müslümanlar ile Yahudiler arasında bölünmesi için kamuoyunun hazırlanması” şeklinde yorumlanmıştı. İsrail yönetiminin şu sıralarda Mescid-i Aksa’nın bölünmesi için parlamentoda çalışmalar yaptığı, bu tür uygulamalarla Müslümanların nabzını ölçtüğü vurgulanmıştı. Eski Kudüs Müftüsü ve Mescid-i Aksa İmamı İkrime Sabri, İsrail yönetiminin 1994’te El Halil’deki İbrahim Camisi’ni Yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırdığını hatırlatarak, “İsrail Parlamentosu
Knesset’te Mescid-i Aksa’nın bölünmesine ili
şkin çalışmalar yapılıyor. Bu yönde çıkacak bir
karar
ı tanımayacağız ve İbrahim Camisi’nde yaşanan
trajedinin Aksa
’da
tekrarlanmas
ına müsaade etmeyeceğiz” diye haykırmıştı.

Erbakan Hoca’nın dediği gibi: “Bütün
bu vah
şet, cinayet, işgal ve zulümler, Siyonistlerin batıl inancıydı; lafla hoşgörü edebiyatıyla onları bu şeytanlıktan vazgeçirmek imkânsızdı!”

İsrail, Filistin’de Temmuz
2014
’ten bu güne kadar çok planlı bir
operasyon ba
şlatmıştır.
Siyonistler, Eylül ayından bu yana Do
ğu Kudüs’te 2000’den fazla
yeni konut kurma karar
ı alıp yerleşim yerlerinin
geni
şletilmesini hedefleyerek nüfus dağılımını kendi lehine değiştirmeye çalışmakta ve Kudüs’ü Müslümanlardan arındırmaya uğraşmaktadır. Nablus’taki Yahudi yerleşimciler, devlet desteğinde, Ebu Bekir es-Sıddık Camii’ni kundaklamışlar; Camideki Kur’an’ları ve halıları yakmışlar ve cami
duvarlar
ına “Araplara
ölüm”
 sloganı yazmı
şlardır. Yahudi yerleşimciler, devlet desteğinde sürekli Filistinlilere saldırmakta, katliam yapmakta, mal varlıklarına el koymakta, camilerine ve
kiliselerine yönelik tacizde bulunmakta ve kutsallarına saygısızca
davranmaktadır.
İsrail, bu zulüm sistemi ile 1967–2013 arasında 14 bin 309 kişinin Kudüs’teki
ikametini yasaklam
ıştır. İsrail hapishanelerinde
hala 7 bin Filistinli bulunmaktadır.

İsrail, 14 Ağustos’tan bu yana, Mescid-i Aksa’ya ibadet etmek için gelen Müslümanlar üzerindeki
bask
ısını artırmıştır. Mescid-i Aksa’da cami cemaati sürekli tacize uğramaktadır. İsrail yönetimi, 1994’te El Halil’deki İbrahim Camii’ni
Yahudilerle M
üslümanlar arasında paylaştırdığı gibi şimdi de, İsrail Parlamentosu Knesset’te Mescid-i Aksa’nın bölünmesine ilişkin çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca İsrail,
Mescid-i Aksa
’nın altında kazılar yaparak, tüneller açarak camiyi yıkmaya çalışmaktadır. Böylece Siyonist katil Moşe Dayan’ın “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli saldırmalıdır” talimatları fiilen uygulanmaktadır.

Siyonist Nahum Goldmann’e göre“Yahudilerin Tanrı’sı ile diğer insanların `Tanrı’sı’ farklıdır.” Bu Şeytani anlayışın doğal sonucu, kendilerinin seçilmiş, üstün bir halk; Yahudilerin dışındakileri de,
onlar
ın köleleri saymaktadır. Nitekim Siyonist önderlerden Haham Cohen’in Talmud adlı eserinde bu ayırım, açık bir şekilde ortaya konulmaktadır: “Dünya insanları, İsrail ve diğer
milletlerin hepsi olarak ikiye ayr
ılır. İsrail seçkin ırktır, bu temel dogmadır.”

Ey Siyonist caniler evet, hastasınız!

Ortadoğu’nun çıbanı Siyonist İsrail’in tepesindeki isim sonunda gerçekleri
itiraf etmek zorunda kalmı
ştı. Cumhurbaşkanı İsrail toplumunun psikolojik olarak “hasta” ve tedaviye ihtiyacı olduğunu açıklamıştı. Biraz farklı bir görüşe bile tahammül edilmediğini belirten Cumhurbaşkanı Rivlin,“İsrail toplumunun hasta olduğunu ve bunu tedavi etmemiz gerektiğini itiraf etmenin zamanı geldi.” ‘İnsan olmayı mı unuttuk?’ şeklindeki sözleriyle yakınmıştı. Rivlin, İsrail Bilim Akademisi’nde düzenlenen “Yabancı Düşmanlığı ve Başkasını Kabullenme” konferansında yaptığı konuşmada,“İsrail’deki Araplar ve Yahudiler arasındaki gerginlik rekor seviyelere ulaştı. Farklı taraflar arasındaki ilişkiler ise en
d
üşük seviyede seyrediyor. Şiddet hastalığı sadece belli bir kesimle sınırlı değil, tüm alanlara nüfuz etmiş durumda” ifadelerini kullanmıştı. Şimdi bu Siyonist sapkınlara hatırlatmak lazımdı:

Evet, hastasınız çünkü; 5765 yıllık mikrobu taşıyorsunuz…

Evet, hastasınız çünkü; Müslüman kanı dökmeyi öğütleyen bir amentüye inanıyorsunuz.

Evet, hastasınız çünkü; kendinizden olmayan herkesi kendinize köle
görüyorsunuz!

Evet hastasınız çünkü; insanlık tarihi boyunca bozgunculuk ve ifsattan başka bir şey üretmiyorsunuz!

Evet, hastasınız çünkü; rehber olarak gönderilen peygamberleri bile
katlediyordunuz!

Evet, hastasınız çünkü; korkaksınız ve korktukça saldırganlaşıyorsunuz!

Evet, hastasınız çünkü; verdiğiniz hiçbir sözde durmuyorsunuz!

Evet hastasınız çünkü; Allah’a verdiğiniz sözleri bile tutmuyorsunuz!

Evet hastasınız, bu yüzden de lanete uğruyorsunuz ve
hiçbir tedaviye yanıt vermiyorsunuz!

1917 yılında Kudüs İngilizler tarafından işgal edildiğinde Lloyd George adlı İngiliz başvekil tarihi rüyalarına ulaştıklarını, Haçlı Savaşları’nın sona yaklaştığını söylüyor ve Fukuyama dünyaya
gelmeden tarihin sonunu ilan ediyordu. 1967 sava
şında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan İngiliz uyruklu Ürdün Silahlı Kuvvetleri’nin başı olan Gallup Paşa’dan Doğu Kudüs’ü alan komuta
heyeti aras
ında
bulunuyordu.
İlk işi olarak Tapınak Dağı yani Harem-i Şerif’e gitmek oluyor, burada İsrail bayrağını göndere diker
ve yanındaki Siyonist liderlerle birlikte zafer sarho
şluğuyla Burak Duvarı önünde (Ağlama Duvarı) şunları söylüyordu: “Bir daha terk etmemek üzere Tapınak Dağı’na geri döndük…” işte şimdi bu işgal oldubittilerle kalıcı hale getirilmek isteniyordu.

Yahudiler Irak ve Suriye işgalini alkışlamaktaydı!

Dünya Yahudi Kongresi Başkanı S. Lauder, ABD Başkanı Barck Obama’nın Irak’a karşı uluslararası işgal koalisyon
olu
şturulması girişimini memnuniyetle karşıladığını vurgulamıştı. Vatikan’da gidip, Sn. Erdoğan’ın kutsal konuğu olacak Katolik âleminin ruhani lideri Papa Franciscus
ile g
örüşen Lauder, dünya gündemini, Roma’daki Yabancı Gazeteciler Derneği’nde değerlendirip Papa ile görüşmelerinde Ortadoğu’daki son gelişmeler ve Hıristiyanların durumunu ele aldıklarını belirterek: “Önce Yahudiler, vahşi saldırılardan çok acı çekti. Dünya sessiz kaldı. Şimdi Hıristiyanlar yok ediliyor ve yine dünyanın sesi az çıkıyor. Neden” diyerek gerçekleri saptırmaktan
utanmamı
ştı.

Devletin Ajansının haberi manidardı!

'İsrail gazı için en uygun Güzergâh Türkiye!' olacaktı. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, İsrail’in gazını Avrupa’ya satmak için Yunanistan’ı rota göstermesine rağmen; uzmanlar, en fizibil yolun Türkiye olduğunu
belirtiyormu
ş… Bu haberin
yap
ılmasındaki gayretkeşliğin sebebi açıktı. Türkiye, İsrail gazının pazarlamasında yapılacak işbirliğine alıştırılmaktaydı. İsrail, son dönemde Leviathan sahasında bulduğu gazı 2017’den önce çıkaramayacak olmasına rağmen, yaptığı anlaşmalar ve görüşmelerle dikkati çekiyordu. Ürdün ile varılan
mutabakat sonrasında,
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, Güneydoğu Avrupa ülkelerine gaz
satabileceklerini ve gaz
ın Avrupa’ya ulaşması için Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden 20-30 milyar dolarlık bir boru hattı yapılacağını söylüyordu. İsrail’in bu
hamlelerinin AB’nin mevcut gaz tedariki endi
şesini
kullanarak, 3 y
ıl sonrası için altyapı hazırlığı olduğunu ifade
eden uzmanlar, gaz
ın Avrupa’ya ulaşması için zaman ve maliyet açısından en fizibil yolun Türkiye olduğunu
belirtiyordu.

21. Yüzyıl Düşünce Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenli
ği Uzmanı Doç. Dr. Tuğçe Varol Sevim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Türkiye-İsrail ilişkilerinin, İsrail’in Gazze saldırısı nedeniyle ötelenmiş göründüğünü belirtiyor, ancak İki ülke arasında enerji alanındaki ilişkilerin 6 ay
gibi bir sürede normale dönebilece
ğini ifade ederek, “İsrail’den diplomatik cümlelerle özür duyabilirsiniz” diyordu. İsrail gazının Türkiye üzerinden geçmesinin her
iki taraf
ın da çıkarına olduğunu belirten Sevim, “Bu gaz TANAP’tan Avrupa’ya gidecek Azeri gazına dahil edilebilir. 2019’a kadar TANAP’tan geçecek
gazın 16 milyar metreküp olaca
ğı tahmin ediliyor ancak henüz garantisi bile yok. SOCAR bu konuda görüşmeler yapıyor, İsrail gazını TANAP’a bağlayarak, projeyi güçlendirmek
istiyor
” şeklinde konuşuyordu. Hazar Strateji Enstitüsü Dış Politika ve
G
üvenlik Araştırmaları Merkezi Uzmanı ve AKP yalakası Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın da “diplomatların, Ankara-Tel Aviv hattında enerji ilişkilerinin düzelmesi için çaba sarf ettiğini söylüyor”böylece AKP’lilerin İsrail’e atıp tutmalarının halkı avutmaya yönelik horozlanmalar olduğunu deşifre ediyordu.

Bu arada KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Güney Kıbrıs Rum kesiminin (GKRK) Doğu Akdeniz’de İsrail ve
Rusya ile yapt
ıkları arama-kurtarma faaliyetlerinin
diplomatik ve askeri açıdan sürekli takip edildi
ğini belirtiyordu. Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Barışçıyız, tavrımız, antlaşma istekliliğimiz ve önerilerimiz
ortadad
ır ama hakkımızın,
hukukumuzun
çiğnenmesine de rıza gösteremeyiz” değerlendirmesinde
bulunmu
ştu. Eroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, KKTC ile Türkiye arasında “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” bulunduğunu belirterek, Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin çalışmalarının, hükümetin Türkiye
Petrolleri Anonim Ortakl
ığına devrettiği yetki devri çerçevesinde olduğunu, Rum tarafının bunu gayri yasal ilan etmesinin gerçeklerle bağdaşmadığını belirtiyordu.

Kur’an’ın yeni Medeniyet Devrimi yakındır ve İsrail yıkılacaktır!

Medeniyet Mezopotamya’da Hazreti Nuh Peygamber ile doğdu, Mısırlılar onu geliştirdi. İkinci medeniyet Hazreti Musa ile İbranilerde doğdu, Yunanlılar onu geliştirdiler. HıristiyanlıkHazreti İsa ile Havarilerle doğdu, Rumlar onu geliştirdi. Kur’an medeniyeti Hazreti Muhammed (SAV) ile Arabistan’da doğdu, sonraki nesiller onu geliştirdiler… III. binyıl medeniyeti ise Adil Düzen’le kurulacaktır. Bu hususta çok alâmetler geldi, geçti. Tanzimat’la başlayan ve imparatorluğun yıkılması, cumhuriyetin doğması, inkılâpların yapılması, Türkiye’nin %98’lere varan bir ekseriyetle Müslüman halktan
olu
şması, Millî Görüş Hareketi ile başlayan “Adil Düzen” çalışmalarının Erbakan tarafından tüm dünyaya duyurulması ve diğer bütün gelişmeler hep bu
ger
çeği ortaya koymaktadır. Bediüzzaman Türkiye’de yetişmiştir. Bugün yeryüzünde Risaleler’den ve Adil Düzen çalışmalarından başka İslâmiyet’i günümüzün içtihatları ile anlamayaçalışanlar oldukça azalmıştır.

Bir Kitap’ın, 1400 sene sonra, dünyanın en karışık zamanında insanlığın sorunlarını çözüme kavuşturması, Kur’an’ın çağımızdaki en büyük mucizesidir. Bugün “Adil Düzen”i sömürü sermayesi dile getirmiyor, insanların onu
dillendirmesine asla yönelmiyor. Necmettin Erbakan’a bu konuda bütün güçleri
ile saldırdılar ama “Adil Düzen”in bir tek kelimesini bile alıp da ‘bu yanlı
ştır’ diyemediler. Eleştiriler Siyonist merkezlerden, Masonik çevrelerden ve bizim kendi münafık
muhaliflerimizden geldi. Onlar da ilmî çalı
şma yapmadılar, sadece
bug
ünkü siyasilere zemin hazırladılar. Sermaye, Erbakan’ın anlattıkları karşısında şaşkına dönmüş ve ona cevap verecek imkân bulamamıştır. Siyonist sömürü sermayesi F. Gülen ve
AKP gruplarını ayarladı ve onlara saldırttı. Bugünkü insanlık faizi, fuh
şu, çatışmayı, yalanı meşru gördüğü için zulüm içindedir. Düşünün ki sokakta
giderken bilmedi
ğiniz bir adresi soruyorsunuz; cevap
veren size do
ğrusunu değil yanlışını söylemeyi tercih ediyor. Yani herkes yalan
s
öylemeyi
tercih ediyor. B
öyle bir dünyada yaşayabilir misiniz? İşte bugünkü basın, bugünkü yayın, bugünkü medya halka doğru haberleri
ula
ştırmıyor,
haberleri
çarpıtıp olanları olduğundan daha farklı gösteriyor. Bunlardan yani bunları yapanlardan daha zalim
kim vardır?..’

Kur’an, düşünüp araştırmayı, doğru çözümler için içtihat yapmayı emrediyor,
ancak insanlar
ı kendi içtihadına uydurmaya zorlamayı en büyük zulüm sayıyor. Böyle toplulukların felah
bulmayacakları, refaha ermeyecekleri ifade ediliyor. Sosyalizm siyasilerin,
kapitalizm zenginlerin halkı kendi içtihatlarına göre harekete zorladıkları
birer düzen konumundadır.

Bu dünyada ışığın ısıya dönüşmesiyle elde
edilen yararl
ı enerji
sayesinde hayat sürmekteyiz. Gökten gelen ı
şık elmanın yapraklarında kimyasal enerjiye çevrilmekte, elmanın içine depo edilmektedir; biz onu yiyoruz, parçalıyoruz, karnımıza gönderiyoruz. Hücreler o enerjiyi almakta ve onu ısı enerjisine dönüştürmektedirler. Böylece biz
hareket edebiliyor, dü
şünebiliyor,
konu
şabiliyoruz. Bu fani yani ölümlü dünya sona erecek, biz insanlar yeni hayat
d
üzeninde yeni
bir kelimede-iklimde yani yeni bir hayatta toplanaca
ğız. O hayatın birçok kısmı bu hayatın aynısı olacaktır. İşte o kelime sebebiyledir ki bu düzen böyledir. İhtilaflar devam etmektedir. Çoğulcu sistem, çoklu sistem demek bu demektir.

 Canlılarda bir özellik vardır, DNA’larla “irsî” özelliklerini
atalarından alırlar, onlara benzerler. Bu yönüyle bütün canlılarda aynı tür içinde
olanlar birbirlerine benzerler. Öte yandan her canlı do
ğup büyüdüğü şartlara ve
yeti
şme-eğitilme tarzına göre değişik yapıya sahip olmaktadır. Bunlar da “kesbözelliklerdir.
Bir insan
ın erkek veya
kad
ın olması irsîdir ama bir insanın âlim veya âmir olması kesbîdir.  Kâinatta canlılar irsî ve kesbî yapıları ile yaşamaktadırlar. İrsî yapıları onları bir ümmet yapmakta, kesbî yapıları onları ayrı ayrı varlıklar kılmaktadır. Bu dünya hayatı böyle bir
hayatt
ır. Sebkat
eden kelime budur. Allah bizi yaratm
ış, bizi ayrı takımlara yerleştirmiştir ki, bu yerleşme kısmen irsîdir, kısmen kesbîdir. Ben ailem içinde doğdum. Annemi, babamı, kardeşlerimi, komşularımı, akrabalarımı ben seçmedim. Bunların hepsi irsîdir. Dilimi ben seçmedim, dil de benim için irsîdir. Ama eğitimimi, eşimi, işimi ve mesleğimi seçmede benim tercihimin de etkisi, yani irade-i cüziyenin tesiri olduğundan kesbidir; günah-sevap çerçevesindedir. Şimdi bu yazıları yazmayı ben seçtim, bunlar kesbidir.

Kur’an Mekke’de indi ve öğretildi, Medine’de devletleşip tatbik
edildi, halifeler zaman
ında istişare ile
yorumlanarak sistemle
şti, fukaha (müçtehit imamlar) döneminde onun beyan ilmi gelişti. Ondan sonra gelen binyıl boyunca işte bunlar
sayesinde d
ünyada büyük İslâm devletleri vücuda geldi, İslâm medeniyeti doğup kökleşti ve bu uygarlık Haçlı Seferleri ile Avrupa’ya geçti. Kur’an’ın verdiği bilgilerle Amerika keşfedildi. Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşif yolculuğunda tayfaları isyan edip geri dönmek isteyince Kolomb, “dünyanın yuvarlak olduğunu ve gittikleri yönde bir kıta bulunduğunu Müslümanların kitaplarını şahit tutarak ve Piri Reis’in haritaları gibi Müslümanların ilmi hazırlıklarından yararlanarak onları ikna edebilmiştir. Ayrıca ellerinde pusula vardı. Astronomi ve coğrafya bilgileri vardı. Ateşli silahları vardı. İşte bunların hepsini Müslümanlardan öğrenmişlerdi; Müslümanlara da bunları Kur’an öğretmişti. Beş vakit namaz vakitlerinin bilinmesi,
Ramazan ay
ının belirlenmesi, Kıble’nin tayini, yiyeceklerin helal veya haram olması meseleleri Müslümanları matematiğe, fiziğe ve biyolojiye yöneltmişti. Kur’an’ı açıklamak için geliştirdikleri FIKIH onlara müspet düşünmeyi öğretmişti. Avrupa uygarlığı bunlara istinaden doğup gelişmiş ve Avrupalılar yine bunlara istinaden Amerika’ya gidebilmişti.[1]

“Türkiyeli Yahudi gençlerin İsrail'de yaptıkları askerlik hizmetleri Türkiye Cumhuriyetinde yapılmış sayılıyor” ve AKP tarafından bunu düzeltmek ve önlemek için hiçbir adım
atılmıyordu!

Birden fazla tabiiyetli yükümlülerden kimlerin hangi ülkelerde yaptıkları askerlik
hizmetinin sayılaca
ğı? Bakanlar
Kurulunun 5 Temmuz 1993 gün ve 93/4613 sayılı kararı gere
ğince Milli Savunma Bakanlığı tarafından belirlenmekte olup, İsrail'de yapılan askerlik hizmetleri Türkiye Cumhuriyeti'nde yapılmış sayılmaktadır. Buna dayanarak hem İsrail hem de Türkiye
Cumhuriyeti vatanda
şı olanlar,  İsrail’de askerlik yapmakta, savaşa çağrıldıkları zaman İsrail’e gidip
Filistin katliam
ına katılmakta ve Türkiye'ye döndüklerinde ise sanki Filistinli çocuklara vahşice kıymamış, Gazze'de pazar yerlerini vurmamış ve Nablus'ta işgali reddeden
gen
çleri gerçek mermilerle hedef almamış gibi saygın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi kirli hayatlarını yaşamaktadır. Vicdanları
olanlar bu katillerle aynı mahallede oturmaktan, aynı sokakları payla
şmaktan, aynı okullarda okumaktan ve aynı işyerlerinde çalışmaktan utanmalıdır. Çünkü Filistinli çocuklarıİsrail Ordusu” üniforması giyerek ve ABD silahı kullanarak öldüren katillerle taammüden adam öldüren katiller arasında bir fark
bulunmamaktad
ır.

İsrail kesinlikle yıkılacaktır!

17.09.2014 tarihinde Katar Merkezli yayın yapan El-Cezire'de “Bila
Hudud” (sınırsız) isimli program Ahmet Mansur tarafından Londra'da canlı
olarak saat 22:05'te gösterime girmi
şti. Ahmet
Mansur'un konu
ğu Naturi Karta Yahudi Cemaati resmi
sözcüsü Haham David Vayz idi. Haham David'in
İsrail ve geleceği, ayrıca son Gazze vahşetiyle ilgili sözleri dikkat çekiciydi.
Konu
şulan konuların özeti şöyleydi:

1- Şu anki İsrail devleti Yahudi öğretilerine ve Tevrat hükümlerine göre caiz ve geçerli değildir. Siyonist devlet ve işledikleri cürümler kesinlikle Allah'a isyan ve Yahudiliğe hıyanettir.

2- Tevrat'ta “sakın kimseyi öldürme ve hırsızlık etme” emirlerine
ra
ğmen Siyonist devletin son Gazze harekâtı bir vahşettir, apaçık dalalettir ve Şeytan'a askerliktir.

3- Filistinlilerin bu saldırılar karşısında kendi
savunma ve sahip olduklar
ı toprakları koruma
gayreti tabiidir ve mecburi bir reflekstir.

4- Biz de Netanyahu'nun Washington'u ziyareti sırasında hahamlar ve on
binlerce Yahudiler olarak Gazze saldırısını telin ettik ve aleyhlerinde
gösteriler düzenledik.

5- Şu anki Yahudi Devlet (Siyonist İsrail) dünyadaki
Yahudileri temsil etmemektedir. Bilakis dünyada Yahudi dü
şmanlığını körüklemektedir.

6- Allah'tan dileğimiz bu
Siyonist devletin yok olup, yine M
üslümanlarla
Yahudilerin as
ırlarca
beraber ya
şadıkları topraklarda
tekrar selamete eri
şmeleridir. O
topraklar
ın asıl sahipleri Filistinli müminlerdir. Ancak insaf ve itidal ehli
(Siyonist olmayan) Yahudiler de huzurlu ve onurlu vatanda
ş olarak bu topraklarda Müslümanlarla
birlikte ya
şayabilir.

7- Yahudilerin Süleyman Mabedi'ne çıkması ve Mescid-i Aksa'nın altını
oyması bizim ö
ğretilerimize göre büyük vebaldir. Siyonist devletin şu anda yaptığı kazı çalışmaları ise tamamen
Allah'a isyan hareketidir.
Şu anki
Siyonistler ne Tevrat prensiplerine, ne 10 emre, ne de Cumartesi yasaklar
ına riayet etmemektedir.

8- Dünyanın ve bizlerin huzura kavuşması için muhakkak Siyonist İsrail Devleti’nin yok olması gerekmektedir. Ancak bu yok oluş silahla değil, Allah'tan bir mucize olarak silahsız gerçekleşecektir.

9- Şimdiden İsrail'in bin kere hak ettiği yıkılışla ilgili
alamet ve i
şaretler zuhur etmiştir. Yalnız kesin bir
vakit vermek i
çin henüz erkendir.

10- Tevrat’a, göre: Bütün dünya tamamen şer ve zulümle dolduğu zaman Mesih gelecektir ve Siyonist-emperyalist sistemi Allah Hz. Mesih
eliyle y
ıkıp devirecektir.

İsrail'in ileri teknoloji harikalarıyla hezimete uğratılıp teslim alınacağını bildiren Kur'an ayetleri dikkatle ve ibretle okunmalıydı:

“Kitap ehlinden olan kâfirleri (Beni Nadir Yahudi'lerini) ilk sürgünde
(Asrısaadet döneminde) yurtlarından çıkaran O (Allah'tır). Siz, onların (zulüm
yaptıkları diyardan sürülüp) çıkacaklarını hiç sanmamı
ş (hesaba katmamış)tınız; onlar da kalelerinin (ve teknolojik üstünlüklerinin) kendilerini
Allah'ın (gazabından) koruyaca
ğını zannedip durmuşlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, hiç hesaba katmadıkları bir yönden (ve harika yöntemlerle) gelip onları kuşatmıştı, yüreklerine korku salmıştı, öyle ki evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın! (bugünkü zalim ve fesatçı Yahudilerin ve müşriklerin de aynı akıbete uğrayacaklarını unutmayın)” (Haşr: 2)

“Onların Allah'ın elçisine verdikleri “FEY'e” (savaşsız kazanılan ganimet, servet ve devlete) gelince; ki siz buna karşı (bu zaferi kazanma kastıyla) ne at, ne deve koşturmamış (yani tank ve füze kullanmamış)tınız. Ancak Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat (edip muzaffer) kılmaktadır. Her şeye gücü yeten Allah'tır” (Haşr: 6)

ayetleri, teknoloji harikalarıyla İsrail ve
ABD'nin hezimete u
ğratılacağını ve onların bütün silah sistemlerinin çalışmaz hale sokulacağını haber veren Rahmetli Erbakan'ı haklı çıkarıyordu. Siyonist patronları derbeder olup
yıkılınca, i
şbirlikçi piyonlarının ve BOP taşeronlarının ayakta kalacağını zannedenler ise elbette aldanıyordu.

Haşir, sürgün demektir. Rağıp El İsfehani, Kur’ani Kavramlar
S
özlüğü olan meşhur Müfredat’ında: Bir topluluğu bulundukları yerlerinden zorla çıkarıp koparır gibi onları başka yerlere göndermek, yani
s
ürgün etmek, HAŞİR’dir,
demektedir. Ama m
üminlerin, bazı mazeretlerle ve İslami hedeflerle başka yerlere göç etmeleri ise HİCRET’tir. Bu
nedenle Kur
’an-ı Kerim’in 59. sıradaki suresine kıyamet ve mahşerden bahsettiği için değil, azgın ve hain Yahudilerin sürgüne gönderilmelerini
haber verdi
ği için HAŞİR=SÜRGÜN ismi
verilmi
ştir.

Vehn: Diniyle düzeni ters düşen Müslüman toplumların nifaka düşmesi, dünyaya (yani
rahata ve menfaate) yönelmesi, ürkek ve gev
şek bir ümmet haline gelmesidir. Arapçada Vehn: Bedenen ve ruhen zayıf hale
gelmek; ekonomik, teknolojik ve psikolojik gev
şeklik ve ürkekliğe düşmektir. Ali İmran: 146, Lokman: 14 ve Ali İmran: 139
(vela tehinu vela tehzenu!) ayetlerinde ge
çmektedir.

Süneni Evbu Davud-Melahim Bölümünde şu hadisi
zikretmektedir:

“Yakında (İslam dışındaki bütün) ümmetler-milletler,
a
çgözlülerin yemek çanağına üşüştükleri gibi, sizin aleyhinize birleşecekler. Konuşan birisi dedi ki: “Biz o gün azınlıkta mı bulunacağız?” Efendimiz: Hayır, aksine sayıca
çok olacaksınız. Fakat, selin ta
şıdığı köpükler ve çerçöpler gibi dağınık (güdülür ve sürüklenir halde) bulunacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden
size kar
şı (duyulan) haşyet ve mehabeti (korku ve saygınlığı) giderecek, sizin gönüllerinize
VEHN (
ürkeklik ve
gev
şeklik) yerleştirecektir.” Yanıtını verdi. Bununüzerine o kişi: “Vehn” nedir, Ya Resulallah? diye sorunca, Hz.
Peygamber Efendimiz (SAV): Vehn: D
ünyayı sevmek, ölümden ürküp tiksinmektir. (Yani cihat ve şehadet şuurunu, cennet ve ahiret arzusunu
yitirmektir) demi
şti.

Siz İslam Birliği yerine Haçlı Avrupa Birliği’nin peşine takılırsanız, siz İslam Ortak savunma Paktı yerine Siyonizm'in askeri karargâhı NATO’ya bağımlı kalırsanız, Allah aşkına, İslam ülkeleri yöneticilerinin kurusıkı kınamalarını İsrail ciddiye alır mıydı? Bakınız ABD’nin yıllık askeri harcaması 400 milyar dolardır. Rusya’nın
70, Çin’in 50, di
ğer Avrupa, Amerika Hindistan ve Uzakdoğu ülkelerinin ve
m
üttefiklerinin
230 milyar dolar, hepsi 650 milyar dolar
ı aşmaktadır. Oysa İslam ülkelerinin
tamam
ının Milli savunma harcaması 50 milyar
doları bulmamaktadır.
İslam Ortak
Savunma Pakt
ı’nın kurulması halinde bu masraflar dörtte bire düşecek, ama etkinliği on kat artacaktır.

66 yılımızın 10 yaşından itibaren
yani 56 y
ıllık mektep ve medrese tahsilimizde ilim ve
irfan ehlinin sohbet ve e
ğitimlerinde Rabbimizin lütfu inayetiyle öğrene geldiğimiz bu
hakikatleri tebli
ğ etmezsek Dilsiz Şeytan konumuna düşmekten
korkmaz m
ıyız? Saygıdeğer İlahiyat
Hocalar
ımızın, ilim adamlarımızın, Diyanet mensuplarımızın eğer ayet ve hadisleri yanlış yorumluyor ve hakikati çarptırıyorsak yanlışımızı ortaya koymalarını, hem bizi uyarmalarını, hem de din adına toplumu
aldatmam
ıza mani
olmalar
ını bekleyip durmaktayız. Aksi halde Bakara: 159 ayetin muhatabı olmaktan kurtulamayız.

“Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve
hakikatleri) ve insanlar için kitapta açıkladı
ğımız hidayeti gizlemekte olanlar (bazılarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar); işte onlara,
hem Allah lanet eder, hem de (b
ütün) lanet ediciler.” (Bakara: 159)

Meşhur İslam Kahramanı Selahattin
Eyyubi
, Kudüs’ün Haçlı işgali altında bulunduğu bir süreçte gittiği Emevi
Camisi
’nde “İslam’da hoşgörü, tevekkül ve gülme adabı” üzerine sohbet eden Şam Müftüsüne: “Hoca Efendi, üzülecek
yerde gülmenin ve e
ğlenmenin, gayret gösterilmesi gerektiği halde tevekkül etmenin, zalimlere buğz etmenin gerektiği süreçte onları hoş görmenin dersini vermek, Rahman’a mı yoksa Şeytan’a mı hizmettir” diye ikaz etmişti.

Sahih hadislerde Ortadoğu’daki kardeş kavgasına ve IŞİD belasına dikkat çekilmesi!

Kütübü Sitte’den, Hâkim’in Müstedrekinde ve Fitne bölümünde, Hz.
Peygamberimizin 1400 yıl öncesinden günümüzü haber veren mucizevi bir hadisi nakledilmektedir.

“Sizin hazinenizin (yer altındaki petrol rezervlerinizin) yanında (uğrunda) üç (şahsiyet veya devlet) çarpışacak; üçü de bir (aynı) halifenin çocukları olacaktır. Ama bunların hiçbirine (devlet ve hâkimiyete) ulaşmak nasip olmayacaktır. Sonra (bölgemizin) doğu tarafından siyah bayraklı (savaşçı ve acımasız) insanlar çıkacak ve hiçbir kavmin yapmadığı şekilde sizi katletmeye (vahşet ve cinayetler işlemeye) başlayacaklardır.” (Prof. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, 17. Cilt, sh: 574, Hadis No:1247)

Gerçekten 1. Dünya Savaşı’yla Osmanlı parçalandıktan sonra, Hicazlı Haşimilerden Şerif Hüseyin’in oğlu FAYSAL İngilizlerin tertibiyle Suriye’nin başına getirilmiş, O 1920’de Suriye’den sürülünce kardeşi ABDULLAH Ürdün Emiri ilan edilmiş ve 1921’de Şerif Hüseyin’in diğer oğlu FAYSAL Kral olarak Irak’ın başına geçirilmiştir. Hadisi Şerifte haber verildiği gibi, bunlar bu ülkelerde asla tam hâkimiyet elde edememiş, daha sonra
yerlerine ge
çirilen Irak,
Suriye ve Hicaz y
öneticileri
de, hem Ha
çlı Batı’nın güdümüne girip onların petrol çıkarlarına bekçilik etmiş hem de maalesef birbirleriyle savaşıp bölgeyi kan gölüne çevirmişlerdir.

“Sonra (bölgenizin doğu tarafından çıkacak ve size karşı korkunç katliamlar yapacak Siyah Bayraklılar” ifadeleri ise, bugünkü İŞİD’i haber
vermektedir. Bu hadisin baz
ı kaynaklarda: Rivayet eden zatın: “Bundan sonra Resulüllah
daha ba
şka şeyler de anlattı, ama onları unuttum. Onlara katılın, Mehdi’nin askerleri olabilirler” gibi şeyler hatırlar gibiyim” şeklindeki
fazlal
ıkların ise bir karıştırma ve yanlış hatırlama olduğu açıktır. Çünkü yukarıda Siyah Bayraklı taifenin, hidayet rehberliğinden, adalet ve yiğitlik gibi
meziyetleri de
ğil, Müslümanlara karşı hiçbir kavmin yapmadığı katliamcı özellikleri, vahşet
boyutundaki cinayetleri
öne çıkarılmaktadır.

Ama zafer müminlerin olacaktır; zalimlerin hezimeti yakındır!

“Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?” “Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile
kavmi)ne de uyarılar geldi.” (
İlahi gerçekler ve görevler hatırlatıldı. Ama) “Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü olan, kudretli (şanımıza yakışır şekilde) yakalayıp (zulüm saltanatlarını yıktık ve intikam aldık).” “(Şimdi) Sizin (bugünkü) kâfirleriniz (ve işbirlikçi hainleriniz) onlardan daha mı hayırlıdır, yoksa sizin için kitaplarda (bağışlandığınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı vardır (ki, böylesine fütursuz ve sorumsuz davranılmaktadır?)”
“(Yoksa) Biz, 'birbiriyle yardımla
şıp öcünü alan' (BM ve NATO’ya dayanan) bir toplumuz” mu
diyorlar?
” “Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.” “Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) saati (yaklaşmıştır). O saat ki, asla 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır.” (Kamer Suresi: 40-46) mealindeki Kur’ani
müjdeler mutlaka ve pek yakında gerçekle
şmiş olacaktır.

ABD’den İsrail tehdidi

Ortadoğu’nun istikrara kavuşmasını Türkiye ile İsrail'in işbirliğine bağlayan ABD, inceden tehdit ediyordu. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Francis
Ricciardone, “Türkiye ve
İsrail, işbirliği için ortak nokta buluncaya kadar Ortadoğu’nun istikrar içerisinde olduğunu düşünmek imkânsız” diyecek kadar küstahlaşıyordu.
Türkiye’de üç yıl süren ABD Büyükelçili
ği görevinden geçen yaz emekli olan Ricciardone, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde düzenlenen
“ABD-T
ürkiye İlişkilerinde Atatürk'ün Mirası” konulu
panelde:
“Türkiye ile İsrail'in ilişkilerine ABD'nin yaklaşımının nasıl olduğunun?” sorulması üzerine, Washington yönetiminin Ankara ile Tel Aviv
arasındaki ili
şkilerin normalleştiğini görmek istediğini belirtiyordu. Ricciardone, Washington için hem Türkiye’nin, hem de İsrail’in önemini hatırlatıp, Mavi Marmara olayıyla göstermelik
olarak gerilen iki ülke arasındaki ili
şkilerin tam
istedikleri gibi olmad
ığını, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin çok daha iyi düzeye geldiğini görmeyi arzuladıklarını aktarıyordu.
Ricciardone, bug
ün Ortadoğu'ya bakıldığında şu anda dünyanın en savunmasız bölgesinin görüleceğine işaret ederek, bölgenin savaşlar yönünden büyük risk taşıdığını vurgulayıp: “Türkiye ve İsrail'in böyle bir bölgede ortak noktada buluşması çok önemli. Türkiye ve İsrail, işbirliği için ortak nokta buluncaya kadar bölgenin
istikrar
İçerisinde olduğunu düşünmek imkânsız. Bu iki ülke burada pek çok farklılık oluşturma potansiyeline sahip” yorumunu yaparak tehdit ediyor ve aba altından sopa gösteriyordu.


[1] Not: Kur’an ve İlim çalışmalarımızın 786. hafta seminerinden derlenmiştir.

 






















BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi