Anasayfa » Ahmet Akgül Hocamızdan; HİKMET GONCALARI

Ahmet Akgül Hocamızdan; HİKMET GONCALARI

Yazar: yonetici
0 Yorum 164 Görüntüleyen

 

 

Ahmet Akgül Hocamızdan; HİKMET
GONCALARI

 

v Allah’ın taksimine, yani hayır ve şerden kısmetine razı ol ki, takdire iman etmiş olasın. İbadet, hizmet ve hareketlerine nefsini katma ki, nefeslerin kıymet kazansın!..

v Herkesin kıymeti gayreti kadardır; gayreti ise gayesi ve hedefi oranındadır. Hedefleri ve hayalleri kutsal ve kuşatıcı olanlar, büyük adamlardır. Gayesi ve gailesi (derdi) küçük olanlar da, ayarı düşük insanlardır.

v İslamsız insan, Kur’an’sız irfan, imansız vicdan olgunlaşamaz… En büyük akılsızlık; başkalarına haksızlık ve ahlaksızlık yapmaktır.

v Düşman gibi dine sataşanlar, şeytan gibi din istismarı yapanlar ve dünyalık hesapları için kutsalını ve davalarını satanlar; hepsi aynı ayardadır.

v Herkes senin aynandır. Akıllılık; kendinin güzel yönlerini de, çirkin hallerini de, başkalarında görüp anlamandır. Çirkinliğini gördüğün aynaları kıracağına, kendini düzeltip temizlemen daha akıllıcadır.

v Sadece kendisini ve ailesini düşünenler ve “başkasından bana ne” diyenler, şeytanın taifesidir. Çünkü şeytan da benlik ve bencilik yüzünden lanete uğramıştır.

Biz Hak davanın ve Onun şahsı manevisi olan ZAT’ın kapısındaki KITMİR’leriyiz. Hâşâ; bu kutsal hareketin kurmayı değil, komutanı değil, birim başkanı değil; sadece hizmetçileriyiz. Hem öyle resmi ve besili değil, hasbi bir köpeğiyiz. Tehlikeli bir süreçte O’na suikastçılar ve saldıranlar olabilir düşünce ve endişesiyle Hz. Peygamber Aleyhisselam Efendimizin evi etrafında ve hiç kimseden talimat almadan ve başkasına çaktırmadan gizlice nöbet tutan ve Resulullah’ın çok özel duasına mazhar olan Sahabe-i Kiram’dan Ebi Vakkas oğlu Sa’d gibi sevdamızın ve sultanımızın gönüllü neferleriyiz. Tevhid dininden dönmemek, zalim ve kâfir diktatöre boyun eğmemek için şehirden kaçıp bir mağaraya sığınan gençler olan (Bak: Kehf Suresi: 9-22. Ayetleri) Ashab-ı Kehf’in sadık köpeği kıtmir bile (Kehf Suresi: 18) makbul sayılıp Kur’an-ı Kerim’de zikredilmek ve cennete girmek şerefine eriştiği halde; tarihin en büyük ve en muhteşem inkılâbı olan Yeni İslam (Barış ve Bereket) Medeniyetinin ve Mehdiyet devriminin kutlu Liderinin gönüllü kıtmirlerinin, Rahmeti İlahiden mahrum bırakılacağını sananlara hayret etmekteyiz.

Bakmak ve görmek farklı şeylerdir; ama hakikati sezmek daha özel bir meziyet ve hidayettir. Örneğin:

v Duvarda asılı bulunan ve belirli aralıklarla çalıp bizi uyaran saati duymamak ve hatta görmemek; gaflettir.

O saatin, sadece rakamlarını, akrep ve yelkovanını görmek ve kendi kendine hareket ettiğini zannetmek; cehalettir.

O saatin perde arkasındaki onlarca dişliyi, çarkı ve mekanik yapıyı akla getirmek ve hayalen görmek; basiret ve ferasettir.

Ama asıl, o saati kurgulayan ve kuran zatı düşünmek ve bilmek ise, marifettir.

v Hadisi Kutside buyrulan;

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve bu maksatla âlemi halk ettim” hikmetinin bir anlamı da; Ey insanlar, siz benim ilmimde saklı bir hazine idiniz. Sizi size bildirmek ve habibim Muhammed’i (sav) zatıma bir ayna yapıp onda kendimi görmek ve sizlere göstermek için mahlûkatı var ettim” demektir.

v Kızdığımız, kıskandığımız ve kin bağladığımız kimseleri, horlamak ve hırpalamak niyetiyle; onların hata ve haksızlıklarını ayet ve hadislerle ortaya koymak ve yüzüne vurmak: Allah için tebliğ ve tavsiye değildir. Sadece kendi öfkemizi ve nefsi hakaretimizi, o kişilere yansıtmak için, Kur’an’ı ve Resulullah’ı istismar etmektir.

v İslam kristal bir şişe içindeki safi ve şafi ilaç gibidir. Akıllı ve insaflı doktor, o şişeden çıkardığı ilacı hastasına ölçüyle, tatlandırılmış şekilde ve tedricen verir. Ahmak kimse ise, hastasına o ilaç şişesini olduğu gibi ve hepsini zorla yutturmak için boşuna gayret gösterir… Ve tabii hastaların çoğu bu şişeyi yutamaz; yutanların da boğazına takılıverir.

v Tavşan besleyenin küheylan yetiştirdiğine, arpa ekenin de hurma devşirdiğine hiç rastlanmamıştır. Paslı demirden tas, ağaç kömüründen elmas yapıldığını gören de çıkmamıştır.

v Senin yuların, nefsanî gururunun veya Siyonist gâvurunun elinde olduktan sonra; ha merkep olmuşsun ha deve… Ha fare olmuşsun ha fil… Ne fark eder be gafil!

v Küçük heveslerle, büyük hedeflere varılamayacaktır. Amacı küçük olanların, aracının büyük olması da işe yaramayacaktır. Tuvalete beygirle, meyhaneye lüks ciple gideni kimse alkışlamayacaktır.

v Davası hakkın ve hayrın hâkimiyeti olanların, bütün sevdası ve maksadı; Allah’ın rızası ve insanlığın rahatı ve refahıdır. Nefsü hevasını İlahlaştıran ve dünyaya tapınanların, aşk şiirleri safsatadır.

v Kâbe’si Amerika, Medine’si Avrupa olanların, Hacca gitmesi ile Haç’a secde etmesi farksızdır.

v Dostunu harcayan, postunu harcamıştır. Dostunu ucuza satan, kendisini şeytana kiralamıştır..

v Hak, hakikat gözetmeyenlere hürmet gösterilmez. Şeriat (hukuk ve adalet) gütmeyenlere, şefaat edilmez. Tapındığın putların heykeli, ha ağaçtan, ha altından yapılsın, fark etmez…

v Servet ve rütbe (etiket) için, şeref ve haysiyetini rüşvet verenler, ekmek parası için fahişelik edenlerden daha alçaktır. Makam ve menfaat için hak davasından cayıp dönenler ve bu döneklere mazeret ve keramet düzenler, İslam’a açıkça düşmanlık güdenlerden daha zararlı ve aşağıdır.

v Zalimleri büyük gören ve destek veren kimselerin izzeti nefsi ve insanlık haysiyeti kalmamıştır. Kahpeye “kahramanlık zırhı” giydirmek ve döneklere “akıllılık” sıfatı geçirmek ne işe yarayacaktır?

v Araştırıp düşünmeden, okuyup öğrenmeden; sadece gelenek ve görenek inancı, şeytanın oyuncağıdır. Taklidi Müslümanlık, itikadi sapıklığın açık kapısıdır.

v Dili uzun olanın ömrü kısa olur. Dili yaralayıcı olanın başı belalı olur. Dili tatlı olanın kabahati tez unutulur. Dili acı olanın kalbi sancılı, akibeti feci olur. Dili bozulanın, dini de bozulur. Ancak haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytan olur ve imani haysiyet ve hassasiyeti kaybolur.

v Yalan ve palavrayla hava atılır, ama hedefe varılmayacaktır. Yalanla, belki o anı kurtarırsın, ama bütün geleceğini karartırsın. Yılana sığınmak, yalana sığınmaktan daha kârlıdır.

v Başkalarına hakaret edenin, onlardan hürmet beklemesi; insanlara nefret besleyenin, karşılığında muhabbet ve merhamet istemesi; hem boşunadır, hem de haksızlıktır.

v Tembellik, teneşir ehli cenazelerin halidir. Yürüyen karınca, yan gelen karacadan daha önce hedefine erişir.

v Herkesin ayarı, tarafıyla belli olur. Şeytani güçlerin safında olanların, Rahmani görüntülerine aldanmak saflıktır. Zalimleri destekleyen, dolayısıyla mazlumları ezen konumundadır.

v AB’den, ABD’den ve işbirlikçi partilerden hayır beklemek; akrepten hayır beklemekten daha akılsızcadır. Bin kere denenmişi, bir kere daha denemeye kalkışmak, vurdumduymazlıktan da öte, ahmaklıktır. İşbirlikçiliği, “işbilir”lik sanmak ise en yaygın, ama maalesef saygın bir saflıktır.

v Şahsi heves ve hesapları için, Saadet Partili olmakla, diğer sağcı veya solcu partilerden birine katılmak arasında fark yoktur. Allah ne aradığına bakar, nerede aradığına değil. Tabi bu arada makul ve makbul amaçlar için, gayri meşru araçların kullanılmayacağını da bilmek gerekir.

v Döşek gibi semirmek isteyenler, eşek gibi minnet çekerler. İman ve ümit pili bitenler, zulme direnemez, tez çökerler.

v Faziletli adam, “herkes su içsin ve doysun” diye; kötü tıynetli adam ise, “insanlar düşüp boğulsun” diye kuyu kazar… Ve elbette herkes niyetinin karşılığını bulur.

v Samimiyet ve merhametle yapılan öğüt ve uyarı; şifalı merhem yerindedir. Kötü niyet ve hakaretle yapılan nasihat ise, kuyruk altına batırılan diken gibidir. Biri yatıştırır, diğeri hırçınlaştırır.

v Huysuz kişiyi kışkırtmak, kuduz köpeğe karışmaktan beterdir. Unutmayın, huzursuzluk uğursuzluk getirir.

v Kendi iktidarını, milletin ıstırabı üzerine kuranlar, sonunda öfke infilakıyla derbeder olurlar.

v Büyük liderlerin, stratejik tedbir ve hedefleri, sadece kendisinde saklı bir sırdır. Çünkü Hz. Peygamber SAV Mekke’yi fetih niyetini ve projesini, herkesten saklamıştır.

v Elinden geldiğince herkese iyilik et. Böylece iyi kimseleri minnet, kötü kimseleri mahcubiyet altına sokarsın.

v Sonunda ölüm olduktan sonra, ha susuzluktan telef olmuşsun, ha suda boğulmuşsun!

v Doktoruna âşık olan hasta, onunla buluşmak için, sağlığına kavuşmayı değil, hastalığının devamını ister. Mevla’sına sadık ve âşık kişi de; onun takdir ettiği belayı ve onun yolunda sıkıntıya katlanmayı bal kaymak bilir.

v Ateş böceği gece gündüz devamlı ortalıkta ve yazı yabanda bulunuyor. Ancak güneşin ışığından dolayı gündüzleri fark edilmiyor. Ahmaklar ise onun sadece geceleri yuvasından çıktığını sanıyor!

v Akıllı ve hayırlı adam, hep kendisinden bilgili ve bereketli insanlar arar, daha da yücelmek için.. Ahmak ve alçak adam ise, hep kendisinden aşağı kimseler içinde bulunmak arzular.. Küçükler arasında büyük görünmek için.

v Tur dağı, dağların en küçüğüdür, ama Hz. Musa’nın ve Tecelli-i Rahman’ın sayesinde en meşhuru ve makbulüdür.

v Seni kıskanandan, senden korkandan ve senin kahrına uğrayandan kork! En doğrusu, hırsını ve hıncını gizli tutmaktır…

v Münafık ve Masondan başkan, kurttan çobana benzer.

v Derviş hırkası giyen riyakâr, Kâbe örtüsünü eşeğine çul yapan adam gibidir.

v Paslı demiri cilalamak, boyamak değil; önce törpüleyip temizlemek gerekir. Günah kirini tevbe ile temizlemeyenlerin, sarık cübbe giymesi neyi değiştirecektir?

v Güneş kışın daha çok aranır ve sevilir, çünkü süreklilik bıkkınlık getirir.

v Arpa kadar altın, altı bin uyuşuk ahbaptan etkilidir. Ama bir sadık ve sağlam dava yoldaşı da bin tonluk hazineye bedeldir.

v Büyük sevgilini kendine tercih etmedikçe, aşkın sahtedir.

v Nasipsiz ve beyinsiz insanı akıllandırmaya kalkışman, sonunda seni de deli edecektir.

v Nefsanî ve şeytani dürtülerine direnemeyen, hakikatte akıl baliğ değildir.

v Para kazanıp hayra harç etmeyen ve ilim öğrenip amel etmeyen, en ahmak kişidir.

v Aşırı hiddet muhabbeti, aşırı merhamet mehabeti (saygınlığı) giderir.

v Cahillerin takdirinden ise, âlimlerin tekdirini ve tenkidini tercih etmelidir.

v Şeytanlar ihlâsa ermiş kimselerle; başkanlar ise, ahlaken iflas etmiş kişilerle başa çıkamaz.

v Bir değersiz taş, mücevherden bir vazoyu kırabilir. Ama bu onu kıymetli hale getirmeyecektir.

Kuvvetsiz fikir, zekâvetli fakire benzer; fikirsiz kuvvet ise, cahil ve beyinsiz vezire benzemektedir.

v Ahmak ve alçak insanlara hürmet ve rağbet etmek, onların azgınlık ve sapkınlıklarını körüklemek demektir.

v Nasıl ki eşek arısı bal vermezse, döşek hırsı (tembellik) de mal getirmez. Hak davadan döneklerden hayır, ödlek tiplerden kayır beklenmez.

v Kendi nefsini gören, Rabbini görmez; derdini bilen ise dermansız ölmez.

v Kibirli insan kirli vicdan sahibidir. Mütevazı günahkâr, gururlu abidden nasiplidir.

v Hz. Süleyman rolüyle, onun yerine konulan İfrit Süleyman bir olmaz. Her tacu taht sahibi de, Sultan sayılmaz.

Şiir

“Bütün putların anası, nefistir.

Münafık; nefs zindanında hapistir.

Her süslüye, hoş sözlüye aldanma

Dışı güzel ama, içi habistir!”

“Riyakâr Müslümanla, sahte para basan insan aynıdır. Herkes onlara imrenir ama, o pazardan bir ekmek bile satın alamaz”

Şiir

“Seni de Allah besler, eşini de

Ondan bil, geleceği de, peşini de

Çünkü bebeğinin dişini veren

Aşını da verecek, işini de…”

“Kendini yenemeyen, rakibini yenemez… Nefsini aşabilen engellerin hepsini aşabilir. Siyaset (İdare etme sanatı) bilmeyen, riyaset (Başkanlık) yürütemez.”

Şiir

“Her hanım bir gonca güldür, onu tatlı söz güldürür

Her erkek aşık bülbüldür, onu da kem göz öldürür

Böcekte de, çiçekte de; tecelli eden Allah’tır.

Bu vahdete eren insan, tüm masivadan özgürdür.”

Şiir

“Kalbin hayra, ayak şerre giderse

Adın Ahmet, tadın zahmet olmasın

İman, akıl, vicdan; el ele verse

Bu âlemde, niye rahmet olmasın”

 

Mülk Suresi 19-30 ayetleriyle ilgili sohbet:

19- Onlar üstlerinde, kanat süzerken ve açıp yumarken sıra sıra uçanlara (gökyüzündeki kuşlara ve uçaklara) bakıp görmüyorlar mı (ve hiç düşünüp ibret almıyorlar mı)? Ki onları (bütün kuşları, uçakları ve uzay araçlarını havada) Rahmandan başkası tutmuyor (her şey O’nun koyduğu tabii kanunlarla ve insana verdiği akıl yoluyla yürüyor) Şüphesiz O her şeyi hakkiyle (ve bütün incelik ve gizlilikleriyle) görendir (ve bilendir)… “Yaratan yarattığını bilmez mi? Hâlbuki O latiftir ve habirdir”[1]

Atomlardan balinalara, uçaklardan uzaydaki yıldızlara, her şeyin; hareketini ve sükûnetini bizzat sağlayan… Gemilerin, trenlerin ve otomobillerin tekerleklerinin ve istikametlerinin, her milimetresini ve süratini, her an takdir buyuran Cenabı Hak’tır ve her şeyin kontrolü O’nun kudret elindedir.

20- (İşte bu yegâne kuvvet ve kudret sahibi olan) Rahmana karşı (ve O’na rağmen) size yardım edeceğine (inandığınız) kimmiş? Yoksa (süper güç sandığınız) şu sizin ordunuz mu (ABD ve NATO’nuz mu)? (Bütün kâfirler ve gafiller, Siyonist ve emperyalist zalim güçler ve Allah’tan ziyade Amerika’dan çekinen ve güvenen gafiller) sadece boş bir gurur ve aldanış içindedirler.

21- Eğer O (Allah) rızkını (size ikram ve ihsanı olan her türlü nimet ve faziletini) tutup kesecek olsa; size rızkınızı (maddi ve manevi ihtiyacınızı) kim verebilecektir? Hayır, onlar (nankör inkârcılar ve münafıklar, Hakka karşı) derin bir gaflet ve nefret içinde, inatla ve azgınlıkla direniyorlar.

22- O halde(ABD ve AB gibi zalim güçlerden ve hain işbirlikçilerden korkarak veya menfaat umarak; bunlara yaranmak için) yüzüstü kapanarak sürünen (uşak ruhlu kimseler mi) daha doğru ve onurlu sonuca (hidayete) ulaşır, yoksa sıratı müstakim üzerinde (İslam ve Kur’an çizgisinde ve insanlığın hizmetinde) dümdüz ve başı dik yürüyen mi?

(Elbette, haklı ve hayırlı yolda ve onurla yürüyen; halkın ve mazlumların çıkarlarını gözeten ve sadece Allah’a güvenen kimseler, başarıya ve mutlu sona erişeceklerdir. Tarihen de, tabiaten de, dinen de, vicdanen de bu böyledir.)

23- Deki: Sizi (hiç yoktan) inşa edip yaratan (cemadat: cansız varlıklar ve nebatat ve hayvanat cinsinden değil, insan olarak) size (duyu organlarını) işitecek kulak aletleri, gözler ve gönüller veren (ve bu organların dinleyip, seyredip, hissedip zevkleneceği bütün nimetleri ve güzellikleri var eden) O’dur. (Bütün bunlara rağmen) ne kadar az şükrediyorsunuz?!..

24- Deki: Sizi yeryüzünde, yaratıp yayan (üretip çoğaltan) O’dur. Ve (sonunda da yine) O’na toplanıp arz olunacaksınız! (Bütün hayatınız, bir resimli roman misali, derlenip, O’nun huzuruna konulacaksınız)

25- (Kötülükleri, küfür ve nankörlükleri yüzünden, hesaba çekilmek ve hak ettiği karşılığı görmek istemeyen; yaptıklarının yanlarına kar kalmasını arzu eden kimseler) derler ki: Eğer doğru söylüyorsanız, şu vaat edip tehdit ettiğiniz; (ezilenlerin zaferi, Hakkın hakimiyeti, kıyamet ve ahiret haberleri) ne zamanmış!?

26– Deki: (Bunların zamanı ve nasıl olacaklarıyla ilgili) bilgi, ancak Allah’ın katındadır. (Ama mutlaka ve pek yakında ortaya çıkacaktır) Ben sadece, apaçık bir uyarıcıyım

27- Derken (O şüphe ettikleri ve hiç beklemedikleri; Hakkın ve mazlumların galibiyetini, zalim inkârcıların ve münafıkların acı akıbetini) çok yakından gördüklerinde, o küfredenlerin yüzleri kötüleşip (pişmanlık ve perişanlık içinde) kararacaktır ve onlara: “işte bu, sizlerin (hiç olmayacak diye savunduğunuz) ve davet edip durduğunuz şeydir” denilecek (böylece, akılsızlık, haksızlık ve ahlaksızlıkları yüzlerine vurulacaktır)

28- (Mazlumların galibiyetini, İslam’ın hakimiyetini ve sadık müminlerin müjde ve davetini yalan sayıp alay konusu yapanlara) deki: (gerçekleri) görme (yeteneğinizi kullanıp biraz düşünerek) söyleyin bakalım: Şayet Allah beni ve benimle birlikte(Hak davada sebatla hizmet) edenleri, (ecel gelip, zafer günlerini görmeden öldürse) helak etse veya, bize merhamet edip esirgese (ve zafere erdirse, ki her halükarda biz kazançlıyız); bu (her iki) durumda da kafirleri acı ve alçaltıcı azaptan kim kurtaracaktır?

29– Deki: (bizim inandığımız ve sığındığımız) O Rahmandır. İşte O’na iman (ve itaat) etmekte ve O’na tevekkül ve teslimiyet göstermekteyiz. Artık kimin açık ve kesin bir sapkınlık içinde olduğunu pek yakında görüp bileceksiniz!

30- (Bütün kâfirlere, münafıklık edenlere, nankörlük yapan döneklere ve Allah’ı bırakıp Amerika ve Avrupa’ya güvenenlere) Deki: Hala gerçeği görmez misiniz? Düşünüp haber verin bakalım: Bir sabah (kalktığınızda), eğer (içme ve ekin) suyunuz, (çekilip yerin dibine) batıverecek olsa, bu durumda, kim size bir akarsu getirebilir? (Biraz olsun akıl edip insafa ve İslam’a gelmez misiniz?)

Nil nehrinin yatağında akan bir saniyelik suyu dondursanız, çıktığı Sudan’daki dağdan daha büyük tepeler oluşur. Peki, yüz binlerce senedir bu küçük dağdan çıkıp akan ve milyonlarca insana hayat kaynağı olan bu nehirlerin ve tüm nimetlerin asıl sahibinin yüce Allah olduğunu, zahiri sebepleri bırakıp, hakiki müsebbip olan yaratıcımıza şükür ve kulluk borcumuzu, ne zaman hatıra getireceksiniz?

Bizleri yakından ilgilendiren ve bir tefaül sonucu dikkatimizi celbeden Hud suresinin şu ayetleriyle sohbeti bitirelim:

48– (Peygamberin öz evladı bile olsa, alaycı zalimlerin helakinden sonra, selamet ve emniyet gemisinde bulunan nebisine, Cenabı Hak şöyle seslendi):

“Ey Nuh! Sana ve seninle birlikte olanlardan oluşan ümmetlere (topluluklara) bizden (gelecek) selamet ve bereketlerle (gemiden) inin (ve artık huzur ve kurtuluşa erişin) denildi.

53- (Haksızlık ve ahlaksızlık düzenlerine alışmış kimseler) “Ey Hud!” dediler. “Sen bize apaçık mucizelerle gelmiş değilsin ki, bizler senin sözünle ilahlarımızı (cansız putlarımızı, canlı tağutlarımızı ve nefsimize hoş ve kolay gelen batıl ve bozuk hayat tarzlarımızı) terk edelim.. Sana asla iman edecek değiliz!”

54- (Hud A.S. dedi ki:) Allah’ı şahit tutarım, siz de şahit olun ki, ben sizin (Allah’a) şirk koştuklarınızın (ve hâşâ O’nun ortağı ve hatırını kıramayacağı sandıklarınızın) hepsinden uzağım.

55- Artık hepiniz toplanın, istediğiniz tuzağı (ve caydırıcı cezayı) bana hazırlayın (elinizden geleni geri koymayın) ve artık bir bakışlık (göz açıp kapama kadar bile) mühlet ve fırsat tanımayın!.. (Çünkü kesinlikle biliyorum ki, Allah’ın tayin ve takdir ettiği dışında bana hiçbir şey yapamayacaksınız)

58- Nihayet (müminlere zafer, zalimlere derbeder) emrimiz(in vakti) gelince, tarafımızdan bir rahmet ve inayetle, Hud’u ve Onunla birlikte iman eden grubu kurtardık. (böylece) Onları şiddetli sıkıntılardan ve dehşetli baskılardançekip çıkardık (izzete ve devlete ulaştırdık).

59- (Size diğer bir acı örnek) İşte Ad (kavmi): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. Onun elçilerine isyan ve itiraza yöneldiler ve (bir aşağılık ve bayağılık kompleksiyle) her inatçı zorbanın emri (ve şeytani sistemi) ardınca yürüyüp gittiler.

60- Bu yüzden dünyada da, kıyamet gününde de lanete ve felakete uğradılar.

62– (Bunun gibi, yine) Salih peygambere de dediler ki: Sen (böyle davalara ve iddialara kalkışmadan, tabularımıza ve tağutlarımıza karışmadan) önce; aramızda, kendisinden (hayır ve hizmet) umulan (ve saygı duyulan) birisiydin.(Şimdi) Atalarımızın uya geldiği (ve o şekilde ibadet ettiği) din anlayışından (ve alışageldiğimiz bu hayat tarzından) sen bizi vaz geçirip alı mı koyacaksın? Doğrusu bizi davet ettiğin şeyden (adil ve asil bir sistemin gerçekleşebilmesinden; Allah’ın dininin, bu günkü düzenden daha çok huzur ve refah vereceğinden) kuşku verici bir tereddüt içindeyiz”

İşte bu tavır ve tepki: Sadece dünya hayatını ve şahsi menfaatlerini düşünen, ahirete ve sonsuz cennete değer vermeyen; hürriyet ve haysiyet içinde yaşamayı hak edecek bir bedel ödemeye girişemeyen; haklı ve hayırlı olduğuna kanaat getirseler de, o davanın başarılı olacağından ve Allah’ın izniyle mutlu sonuçlar doğuracağından endişe eden; bencil ve beleşçi toplumların, basit karakteridir. Ve elbette, küçük hesap ve heveslerin sahipleri, asla büyük hedeflere erişemeyecektir.

 


[1] Mülk:14

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi