Siyonist İsrail’in Gazze’ye saldırı planlarını önceden haber alan HAMAS’ın 7 Ekim 2023’te, kendi vatanını ve halkını korumak ve kuduz İsrail’in işgal heveslerini zorlaştırmak üzere ani ve düşmana şaşkınlık verici hücumundan sonra, geçen 22 ayda şehit ve kayıp olan Filistinli sayısı, ABD raporlarına göre 500 bine yaklaşmıştı.
Gazze’de 440 bin kişi kayıptı!
İlgili merkezlerin açıkladığı verilere göre Gazze’deki soykırımda şimdiye kadar 56 bin kişi katledilmiş durumdaydı. Ancak bu sayı sadece cenazesi bulunanları kapsamaktaydı. Harvard Üniversitesi’nden İsrail asıllı bir profesörün hazırladığı rapora göre, Gazze’de 377 bin kişiden hâlâ haber alınamamıştı. Bu kayıpların 185 bini ise çocuklardı.[1] Evet, Siyonistler Gazze’de soykırıma aralıksız devam ediyorlardı. İşte açıklanan yeni bir raporda yaklaşık 400 bin kişinin öldürülmüş olabileceği vurgulanmıştı!
İsrail’in 7 Ekim’den sonra başlattığı saldırılar sonucu Gazze Şeridi neredeyse tamamen yerle bir edilmiş ve yıkılmıştı. Hastaneler, okullar ve kamu binaları İsrail uçakları tarafından bombalanmıştı.
Cumhur İttifakı’nın “Terörsüz Türkiye” planı, Siyonist bir tuzak olmasındı?
İsrail medyası; Trump ve Netanyahu ile birlikte, İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayaline taşeronluk yapan İslam ülkeleri Başkanlarının yer aldığı bir fotoğraf yayınlamıştı. Fotoğrafın altında, Trump ile Netanyahu’nun Yeni Ortadoğu Projesi’nde anlaştıkları vurgulanmıştı. Buna göre HAMAS ve Gazze halkı “Gönüllü Göç!?” baskısı ve tuzağıyla ülkelerinden çıkarılıp dağıtılacak, Gazze’nin yönetimi ise güya 4 Arap-İslam ülkesine bırakılacaktı!.. Bu Şeytani programa göre; Riyad ve Şam “İbrahim Anlaşması’nı” imzalayıp İsrail’le tam normalleşme sürecine katılacaktı. Yani Siyonizm’in hazırladığı ve Fetullah Gülen’in bir dönem figüranlığını yaptığı, “İbrahimî Dinler Diyaloğu ve İttifakı” şimdi bu fotoğraftaki (kiralık) liderler tarafından hedefine ulaştırılacaktı!.. Zaten Kuduz İsrail’in Siyonist Savunma Bakanı İsrael Katz sonunda baklayı ağzından çıkarmış ve Gazze’nin Refah Bölgesi’nde “Geçici bir toplanma kampı” kuracaklarını ve Müslümanları oraya kapatacaklarını açıklamıştı! Ondan sonra bu kamp bombalanacak ve Gazzeliler mecburen açılan kapılardan dışarı kaçmak zorunda kalacaklardı. Ve Dış Bakanı Hakan Fidan, hâlâ sözde barış görüşmelerinden çok umutlu olduğunu açıklamaktaydı!?
Bu fotoğrafta, Netanyahu ve Trump’ın yanında yer alan liderlerin çoğu Sn. Erdoğan’ın en samimi dostlarıydı. İyi de peki niye onun fotoğrafı konulmamıştı? Yoksa en stratejik ve sinsi ortakların gizli kalması mı lazımdı? Ve bu Siyonist hazırlığa “Yeni Osmanlı Projesi” kılıfı sarılması Sn. Erdoğan’ın işini kolaylaştırma hesaplı mıydı? Çünkü ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi ve yeni Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack Siyonist’i “Ortadoğu Bölgesinin ancak Osmanlı modeliyle barış ve huzura kavuşacağı” tezini ortaya atmıştı!.. 100 milyarlarca dolarlık serveti yöneten, Lübnanlı Yahudi asıllı bir aileden gelen bu Barrack, Sn. Erdoğan’ın da özel itibar ve iltifatını kazanmıştı. Yıllar önce Milli Çözüm Dergisi; “Yeni Osmanlı Projesi’nin, aslında sinsi bir Siyonist tezi” olduğunu yazmıştı.
Trump’ın, Şara’ya DSG Talimatı!
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada “ABD Başkanı Trump’ın, Suriye Cumhurbaşkanı Şara’dan, DSG’nin kontrolünde olan ve IŞİD mensuplarının tutulduğu hapishanelerin sorumluluğunu devralmasını istediği” vurgulanmıştı. Bu çağrı, Trump’ın Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın daveti üzerine Suudi başkenti Riyad’da düzenlenen Körfez-ABD zirvesi kapsamında El-Şara ile yaptığı görüşme sırasında yapılmıştı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan da toplantıya online olarak katılmıştı.
Karoline Leavitt, Trump-Şara görüşmesine dair şu paylaşımı yapmıştı:
“Bugün, Başkan Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın daveti üzerine Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara ile buluşmuşlardı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmeye telefonla katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdığı için Başkan Trump’ı övdü ve Suriye’de barış ve refahı teşvik etmek için Suudi Arabistan ile birlikte çalışacağını vurguladı. Veliaht Prens ayrıca (Suriye’ye yönelik) yaptırımları kaldırma kararını övdü ve bunu cesurca olarak tanımladı. Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Veliaht Prens Selman’a dostlukları için teşekkür etti ve Başkan El-Şara’ya ülkesinde tarihi bir şey yapmak için muazzam bir fırsata sahip olduğunu söyledi. Başkan Trump, Başkan El-Şara’yı Suriye halkı için harika bir iş yapmaya teşvik etti ve onu şunları yapmaya çağırdı:
1- İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayın.
2- Tüm yabancı teröristlerin Suriye’yi terk etmelerini sağlayın.
3- Özellikle Filistinli teröristleri(!) (yani Gazzeli mağdurları) sınır dışına çıkarın.
4- ABD’nin; IŞİD’in yeniden canlanmasını önlemesine destek çıkın.
5- Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD gözaltı merkezlerinin sorumluluğunu artık siz alın. (Yani SDG “Suriye Kürdistanı’nı” rahatlatın.)”[2]
İşte Büyük İsrail hedefine ve Arz-ı Mev’ud hayaline yaptığı bu tarihi(!) hizmetlerinden dolayı, Kuduz Netanyahu, Domuz Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterip onurlandırmıştı!.. Sahi bizimkilere de herhalde bir plaket sunarlardı!..
HTŞ ile İsrail, Hizbullah’a Karşı Ortaklık Kurmuşlardı
Ahmet Şara güdümündeki, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütü ile Tel Aviv normalleşme görüşmelerinde, HTŞ’nin, Hizbullah ve İran’a karşı İsrail ile güvenlik iş birliği yapması planlanmıştı!
İsrail Kanal 12 ve Kan News’ın aktardığı bilgilere göre, Şam ile Tel Aviv arasında yürütülen barış ve normalleşme müzakereleri kapsamında, Suriye’deki Heyet Tahrir eş-Şam örgütünün, Hizbullah’a karşı İsrail ile iş birliği yapmasını ve İran’ın bölgedeki etkisine karşı ortak hareket edilmesini içeren bir güvenlik anlaşmasının devreye alınması kararlaştırılmıştı. Bu gelişme, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldıran, ancak Şam’ın belirlenen koşullara uymaması halinde yaptırımların tekrar aktif hale getirilebileceğini vurgulayan bir Başkanlık Kararnamesini imzalamasından sonra yaşanmıştı.[3]
Avrupalı imamlar, İsrail Cumhurbaşkanına neden övgüler yağdırmışlardı? Bunlar Müslüman kılıklı İsrail ajanları mıydı?
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden imam ve din adamları, Siyonist Herzog tarafından ağırlanmışlardı. Bu münafık imamların sözcüsü, Herzog’u; “Barış ve adalet timsali” olarak saygıyla alkışlayacak kadar alçalmıştı. Resmiyette 70 bin, gerçekte 450 bin masum Müslümanın katilbaşını böylesine kutsayan soysuz Bel’amlar, herhalde özel kiralanmış MOSSAD ajanlarıydı!.. Bu arada bizdeki bazı İlahiyat Prof’larının “Gazze halkının tek kurtuluş yolu ülkeyi bırakıp hicret etmeleridir!” hezeyanları da, herhalde İsrail’e dolaylı ajanlıktır!..
Bahçeli’nin Şifreli Sözleri Nasıl Okunmalıydı?
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “yeni barış süreci” hakkındaki “Bundan geriye dönüş yoktur, aksi halde doğacak sonuçların bedeli vahim ötesidir” sözleriyle ilgili, Uluslararası İlişkiler ve Strateji Uzmanı Dr. Erol Mütercimler, dikkat çeken bir yorumda bulunmuşlardı. Elbette akıllara “vahim ötesi bedel” ile neyi kastettiği sorusu takılmıştı. Daha önce de kesintiye uğrayan sürecin yine kesintiye uğraması halinde acaba bu kez neler olacaktı? Dr. Erol Mütercimler, İpek Özbey’in “Karşı Karşıya” programında bu soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“ABD yeni Ortadoğu’yu oluşturmadaki bütün planlarını hayata geçirmeye başladı. Bütün amaçlarına ulaşmada sadece bir-iki durakları kaldı. Artık Suriye’de bir noktada Türkiye ile İsrail karşı karşıya gelecek ve kapışacaktı!..”
Yani Sn. Bahçeli’nin uyarıları şöyle okunmalıydı:
“Biz bu ‘Terörsüz Türkiye’ kılıflı, sözde yeni barış sürecini, İsrail’in ve Siyonist merkezlerin dayatmasıyla… Ayrıca ABD ve AB’nin baskısıyla başlatmak zorunda kaldık!..”
İran PKK’sı PJAK Silah Bırakmayacaktı!
İran’da faaliyet gösteren Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’nin (PJAK) Eş Genel Başkanı Emir Kerimi, Türkiye’deki “yeni süreci” desteklediklerini ancak “kendilerinin PKK gibi silah bırakma durumlarının ve fesih kararlarının olmadığını” açıklamıştı.[4] BBC Türkçe’nin sorularını yazılı olarak yanıtlayan Kerimi, İsrail ve İran saldırılarıyla ilgili, “Bu bizim ve halkımızın savaşı değildir, tarafı değiliz” diyerek dolaylı İsrail uşaklığını açığa vurmuşlardı.
PJAK, Türkiye ve İran’ın “terör örgütleri” listesinde yer almaktaydı. ABD Hazine Bakanlığı da 2009’da PJAK’ı güya “terör örgütü” olarak tanımlamıştı. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta PKK’ya yaptığı silahsızlanma çağrısının ardından Türkiye PKK’sı, 5-7 Mayıs’ta kongresini toplamış ve 12 Mayıs’ta silah bırakma ve kendisini feshetme kararı aldığını açıklamıştı. Kimi kesimlerin “çözüm” ve “barış”, hükümetin ise “Terörsüz Türkiye” kavramlarıyla tanımladığı süreç tam bir muammaydı.
BBC Türkçe’nin sorularını yazılı olarak yanıtlayan PJAK başı Kerimi, “Öcalan’ın çağrısını tamamen desteklediklerini” vurgulamış ve “Bunu Türkiye ve tüm Ortadoğu için büyük bir demokratik değişim şansı olarak görüyoruz ama bizi bağlamadığını söylüyoruz!” sözleriyle bunun bir Siyonist tertip olduğunu açığa vurmuşlardı.
İsrail Uçakları Sınıra Dayanmış, Türk F-16’ları Havalanmıştı!
İsrail’in başlattığı İran saldırıları sırasında Türk hava sahası tehlikeli şekilde yaklaşan uçaklara karşı alarma geçirilmiş durumdaydı. Eskişehir’deki harekât merkezi anbean izleme yapmış, F-16’lar önleme uçuşuna kalkmıştı. 13 Haziran sabahı saat 03.30… İsrail savaş uçakları İran’a yönelik şok bir saldırı başlatmıştı. Türkiye; gelişmeleri diplomatik kanallardan önceden haber almış ve Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi, NATO radarları ve HİK uçakları üzerinden bölgedeki hareketliliği anlık olarak izlemeye başlamıştı. İsrail F-15, F-16 ve F-35 uçakları, Suriye ve Irak hava sahasını kullanarak İran’ın batısındaki stratejik noktalara saldırmıştı. Bu esnada Hakkâri güneyine yönelen savaş uçakları, Türk hava sahasına son derece tehlikeli şekilde yaklaşmıştı. Türk F-16’ları “Acil Önleme Uçuşu” için havalanmış ve İsrail uçaklarına, hava sahasını ihlal etmemeleri için uyarı mesajları yollamıştı.[5]
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..