Yazar: yonetici
0 Yorum 39 Görüntüleyen

TERÖRÜ SONLANDIRMAK MI,
TÜRKİYE’Yİ CENDEREYE SOKMAK MI?

Trump’ın Şara’ya Talimatları!

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada: “ABD Başkanı Trump, Suudi Amerika’da görüştüğü Suriye Cumhurbaşkanı Şara’ya, DSG’nin kontrolünde olan ve IŞİD mensuplarının tutulduğu hapishanelerin sorumluluğunu devralmasını” buyurmuşlardı. Söz konusu gelişmeyi Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt X hesabından aktarmıştı. Tabi amaç, SDG (Suriye Kürdistanı)’nın işini kolaylaştırmaktı. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan da toplantıya online olarak katılmıştı.

Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Veliaht Prens Selman’a dostlukları için teşekkür etmiş ve Başkan El-Şara’ya “ülkesinde tarihi bir şey yapmak için muazzam bir fırsata sahip olduğunu” hatırlatmıştı. Başkan Trump, Başkan El-Şara’yı Suriye halkı için harika bir iş yapmaya teşvik etmiş ve onu şunları yapmaya çağırmıştı:

1- İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayın. (Yani resmen ve fiilen İsrail’in yanında yer alın!..)

2- Tüm yabancı teröristlerin Suriye’yi terk etmelerini sağlayın. (Ama YPG’ye karışmayın!)

3- Filistinli teröristleri sınır dışına çıkarın. (Filistinlileri barındırmak İsrail’i kızdıracaktır!..)

4- ABD’nin, IŞİD’in yeniden canlanmasını önlemesine destek çıkın…

5- Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD gözaltı merkezlerinin sorumluluğunu siz alın. (Ama Kürt Otonom Bölgesi Rojava yapılanmasına fırsat tanıyın!..)

Bunun üzerine İslamcı Kahraman(!) Başkan El-Şara’ya, İsrail ile 1974’teki ayrışmaya ve anlaşmalara olan bağlılığını hatırlatmıştı. Ayrıca, “Suriye’nin doğu ile batı arasındaki ticareti kolaylaştırmada kritik bir bağlantı görevi göreceği” hatırlatmasıyla sözlerini tamamlamıştı.[1]

Tam 21 sene önce, Milli Çözüm Dergimizin ilk sayısında (01 Ocak 2004) ve “Terörün Dini” yazımızda şunları uyarmıştık: 

Türkiye’yi parçalamayı amaçlayan Sevr Anlaşması’nın, milletimizden gizlenen maddeleri bir bir uygulamaya koyulmaya çalışılmaktadır.

Madde 62: Kurulacak bir komisyon Irak’ın kuzeyinde Türkiye’nin ise güneyinde Kürtlerin yoğun bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğinin tanınmasını sağlayacaktır.

Madde 63: Türk hükümeti yukarıdaki maddedeki komisyonun kararlarını 3 ay içinde tanıyacaktır.

Madde 64: Bundan 1 yıl sonra Kürtler, genel olarak bağımsız olmak isteyip Birleşmiş Milletlere başvururlarsa, konsey de bu kararı onaylarsa Türkiye, bölgedeki bütün haklarından vazgeçip, burayı Kürtlere bırakacaktır.

Evet, işte bu sonuca ulaşmak ve kanuni altyapısını hazırlamak üzere maalesef AKP ve CHP’nin iş birliği ile 4 Haziran 2003’te İkiz Yasalar diye bilinen ve “Bütün halklar, kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir” maddesini içeren, uluslararası anlaşma metni Meclis’ten geçirilmiştir. Fransa bile, milli bütünlüğünü tehlikeye sokacağı gerekçesiyle bu maddeye şerh koymuşken, bizim Genelkurmay yetkililerimizin bütün ısrarına rağmen, AKP hükümeti buna bile gerek görmemiştir.

Bu arada Meclis gündemine getirilen Yerel Yönetimler ve Kamu Personel Tasarıları da bu bölünmeye zemin hazırlayacak girişimlerdir.

7. Uyum paketleriyle MGK Genel Sekreterliğini işlevsiz hale getiren AKP, Meclis’e sevk ettiği tek maddelik bir tasarı ile de TSK’ya lojistik destek sağlayan ve (Ulusal Kriptoloji Enstitüsü gibi) milli ve gizli stratejiler üreten birimleri bünyesinde barındıran TÜBİTAK’ı siyasallaştırmak ve Orduyu zor durumda bırakmak amacını taşıyan hıyanet odaklarının sinsi emellerine bilmeden hizmet etmektedir. Ülkemizde, milliyetçi sağcılığı ülkücüler ve MHP eliyle öldürten… Solculuk ve sosyal adalet ümidini Ecevit ve CHP eliyle söndürten güçler şimdi de İslamcılığı ve milli şahlanışı AKP eliyle gömdürmek hevesindedir.

Önce şu anda Türkiye’de, dört farklı kesim bulunduğunu hatırlatmakta fayda vardır:

Birinci kesim, ve de maalesef, ekonomik ve siyasi yönden etkili ve yetkili konumdaki bir kesim: “Efendim; Dincilik, Devrimcilik, Milliyetçilik, Vatanperverlik, Kemalistlik gibi kavramlar, çağ dışı kalmıştır. Artık statükoculuğu bırakmak zamanıdır” düşüncesindedir.

Bunların “Küreselleşme, Batı ile bütünleşme, değişme ve yenileşme” perdesi altındaki asıl niyetleri; Türkiye’yi köleleştirmek, Siyonizm’e teslim etmek ve sömürgeleştirmektir… Bunların bilinçli takımı HAİNLER’dir.

İkinci bir kesim: “Aman devrimler elden gidiyor! Tesettürlüler ülkeyi istila ediyor! Kaçılın, İmam Hatipliler geliyor! Camiler çoğalıyor, Gericilik hortluyor! Atatürk’ün kemikleri sızlıyor!..” gibi hayali kuşkular ve boş kuruntularla halkı tedirgin etmekte ve ortalığı velveleye vermektedir. Bunlar bindiği dalı kesen, ve kaymakla yedikleri bala tüküren nankör GAFİLLER’dir. Çünkü hakaret ettikleri halkın ve inancının sayesinde var olduklarının farkında bile değillerdir.

Üçüncü bir kesim de“Demokrasi küfürdür, Laiklik zulümdür! İran örneği bir şeriat devrimi kurtuluştur!.. Bin Ladin gibi Taliban rejimi, hedefimiz ve arzumuzdur!” şeklinde ne İslam’ın esaslarına ve amaçlarına ne de insanlığın ihtiyaçlarına asla uygun ve uygulanabilir olmayan katı ve baskıcı beklentiler peşindedir. Böylece hem Müslümanlara kötülük etmekte hem de toplumu İslam’dan ürkütmektedir… Bunlar ise slogancı ve oyunbozancı CAHİLLER’dir. Bu üç kesim, her ne kadar birbirlerinin panzehiri ve alternatifi gibi görünseler de, aslında birbirlerinin partnerleridir. Biri, ötekileri kastederek ve “Aman ha, biz olmazsak, onlar gelecek!” diyerek toplumu korkutmakla, bir nevi birbirlerinin varlık sebebi ve sermayeleri gibidirler…

Dördüncü ve dürüst bir kesim… Toplumun çok büyük çoğunluğunun temsilcisi olan ama maalesef sesleri pek çıkmayan bir kesim ise; Türkiye’nin her bakımdan ve kendi imkânlarıyla kalkınmasını… Tarihin akışına ve dünya barışına katkıda bulunabilen Lider Ülke konumuna taşınmasını… Farklı köken ve kültürden, değişik din ve düşünceden, herkesin inandığı gibi yaşama haklarına sahip olduğu örnek bir laikliğin ve gerçek bir demokrasinin sağlandığı, mutlu ve umutlu günlerin hevesinde ve hedefindedir.

Artık bir kişinin veya kesimin gerçek kimliği ve karakteri;

“Solcu mu, sağcı mı? Dindar mı, kalender kafalı mı? Ilımlı mı, İslamcı mı? Sünni mi, Alevi mi? sorularının karşılığı ile tam anlaşılmamaktadır. Bunların yerine:

Avrupa’nın eyaleti, IMF’nin borç kölesi bir ülke mi amaçlıyor? Yoksa, her yönden kalkınmış ve bağımsızlığını kazanmış bir Türkiye için mi çalışıyor?

Mazlum ve mağdur Irak halkını mı düşünüyor, yoksa zalim ve mağrur Amerikan çıkarlarını mı kolluyor?

Dünyanın baş belası ve Ortadoğu’nun çıbanbaşı olan Siyonist ve saldırgan İsrail artık durdurulsun mu istiyor, yoksa kaypak ve yalaka bir ağızla, hâlâ “İsrail-Filistin barışına katkıdan mı dem vuruyor?” sorularının yanıtı, bir insanın gerçek ayarını ortaya koyacaktır.

İşte görüyorsunuz; Milliyetçi sağcılığı, Ülkücüler ve MHP eliyle öldürten… Solculuğu ve sosyal adalet kavramını CHP eliyle mezara gömdürten güçler, şimdi de, İslamcılığı AKP eliyle bitirmenin gayretini taşımaktadır. Artık uyanmak ve toparlanmak zamanıdır. Çünkü Allah korusun, Türkiye gemisi batarsa, bundan kurtulan ve kârlı çıkan hiç kimse olmayacaktır.

Bu yazı dün gibi aklımdadır! Peki biz bu yazıyı dün mü yazdık? Hayır!

Bu yazımız Milli Çözüm Dergimizin 1 Ocak 2004 tarihli, yaklaşık 21 sene önce ilk sayısındaki “ÇIKARKEN” ve “TERÖRÜN DİNİ!?” başlıklı yazılarımızdır… O tarihten beri, maalesef ne eskimiş ne de yalan-yanlış çıkmıştır… Bugün gelinen durum da ortadadır…”[2]

Bundan sekiz yıl önce “Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması” kitabımızda ve “Türkiye’nin Çok Yönlü Kuşatılması” (s. 327) yazımızda:

Bugün İstiklal Savaşı öncesi şartlarla aynı konumda bulunuyoruz. Atatürk Samsun’a çıktığı günlerde, ülkenin durumunu, meşhur “Nutuk”un ilk konusu olarak şöyle özetliyordu:

Kürt Teali Cemiyeti, ayrı bir Kürdistan devleti kurmak için özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ve yabancıların himayesinde fesatlık faaliyetlerini sürdürüyordu!.. Bugünkü PKK ve siyasi uzantıları gibi…

Devletin en yetkili ve rütbeli kadrolarının da içinde bulunduğu bir grup “İngiliz Muhipler Cemiyetini” kurmuş, İngiliz himayesinde kurtuluş arıyordu!.. Bugünkü AB’ciler gibi…

Sözde aydın geçinen önemli başka bir elit tabaka, Amerikan Mandacılığına sığınıp, kendilerini ve geleceklerini garantiye almayı düşünüyordu… Bugünkü NATO’cular ve dış borç bağımlıları gibi…

Yunanlılar, İngilizler desteğinde (ve Sabataist dönmelerle gizli iş birliği içinde) İzmir’e asker çıkarıp, bütün Ege’yi işgale hazırlanıyordu… Bugün ABD’nin, Büyük İsrail hesabına Kıbrıs ve İzmir’i NATO üssü yapmaya çalıştığı gibi…

Evet, bugün de maalesef durum aynıdır ve ülkemiz dört yandan kuşatılmıştır. Yeni bir Kuvay-ı Milliye dirilişine acilen ihtiyaç vardır. Artık Türkiye’mizin ve geleceğimizin kurtarılması adına; Kuvay-ı Milliyeci Atatürkçülerin, Ülkücülerin ve Milli Görüşçülerin el ele vermesi lazımdır. Milli Çözüm öncülüğünde Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması şarttır.

Artık anlayınız ki; bugün iktidarın ve Cumhur İttifakı’nın da, sözde muhalefet takımının da, hepsinin ortak amacı ve tek kurtuluş programları Haçlı AB’ye alınmaktır. Atatürk istismarcısı Kemalistlerin de, Komünist kafalı Sosyalistlerin de, İYİ Parti gibi ırkçı Liberalistlerin de kutsal hedefleri ve hevesleri AB’ye katılmaktır.

Bakınız 15 Mayıs 2025 Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un programına katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ilk sözleri ve kurtuluş projeleri:

“Bir an evvel AB’ye girersek, başta Kıbrıs sorunumuzun kendiliğinden çözümü kolaylaşacaktır. Çünkü hem Rum hem Türk kesimi aynı birliğin parçaları olacaktır!” hezeyanlarını savurmuşlardı.

Bu marazlı mantığa göre, Yunanistan’la da hiçbir sorunumuz kalmayacaktı. Çünkü aynı AB’nin parçaları olacaktık. Hatta ileride “Bölge barışının sağlanması ve kontrol altında tutulması” kılıfıyla İsrail de AB’ye alınacak ve Türkiye dolaylı biçimde Büyük İsrail’in bir parçası konumuna taşınacaktı!? Çünkü aslında AB’ye katılmakla, özenle gizlenen anlaşma maddeleri icabı, bağımsızlık haklarımızın bazılarının ve milletimizi oluşturan halkların bir kısmının yönetim ve denetimi AB kurumlarına bırakılacaktı.

Şimdi bu kafalarla, bu iktidar ve bu muhalefet kanadıyla Türkiye’nin sorunlarını aşması, düze çıkması ve şaha kalkması elbette imkânsızdı, artık Milli bir Mutabakat oluşumuna acilen ihtiyaç vardı.

“Terörsüz Türkiye” söylemi, küresel merkezlerin şeytani hesapları ve işbirlikçilerin iktidar ihtirasları uğruna, geleceğimizi karartacak sinsi ve Siyonist planların, BARIŞ jelatinine sarılmış palavralarıdır!

Hatırlayınız; 1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’daki ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında Amerikalı Yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğu’sunu ve Kuzey Irak’ı işaret ederek Güneri Cıvaoğlu’na özetle şunları aktarmıştı:

“Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulacak… (Özerk Barzanistan oluşturulacak… Suriye ve) Türkiye’ye de benzeri dayatmalar yapılacak… Ya vereceksiniz, BARIŞ olacak… Ya da vermeyeceksiniz, o zaman da size savaş açılacak!..”

Lozan Parkı’nda Grup Toplantısı!

İYİ Parti, PKK’nın fesih açıklamasında yer alan Lozan ifadeleri nedeniyle grup toplantısını TBMM yerine Lozan Parkı’nda yapmıştı. PKK’nın fesih açıklamasındaki Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’na ilişkin sözlerine çok sert tepkiler koymuşlardı.

Dervişoğlu’nun Lozan Parkı’ndaki grup toplantısındaki konuşmasından satır başları şunlardı:

“Aslında tarih tekerrür ediyor. Aynı ortaklarla, aynı mutabıklarla ve aynı sözde karşıtlarla 2009 yılında Oslo’da başlatılan, 2015’te güya rafa kaldırılan Çözüm Süreci; arka planda, sınırlarımız dışında olgunlaştırılıp sinsice bugünlere taşınmıştır. Türkiye ve Türkiye’ye duyulan kin asla sonlanmamıştır. Lozan’ın gizli maddeleri yokmuş ama sinsi düşmanları varmış. Bugün aynı çiçeğin tomurcuğu olarak açan MHP ve DEM 2018’den 2024’e kadar dört seçim boyunca muhalefeti enfekte ettiler. Biri dışarıdan terörize ederek, biri muhalefetmiş gibi görünerek, biri AKP güdümünde, diğeri PKK güdümünde siyaseti durmadan zehirleyip durmuşlardır.

Kürt’ü de, Türk’ü de, Alevi’yi de, Sünni’yi de tahrik ve tahkir eden bunlardır. Şimdi bu kirli oyunun giriş ve gelişme aşamaları tamamlanmış, artık sonuç aşaması sahneye konulmuş durumdadır. Tek tesellim hiçbirinin artık gizleyecek ve saklayacak bir şeyi kalmamıştır. Bunların sözde kralları gibi müttefikleri de, danışmanları da, soytarıları da çıplaktır, çırılçıplaktır. Yıllarca PKK yaftasıyla siyaseti kirletip dizayn ederek iktidarda kalanlar, bugün PKK ile ittifaklarını barış diye meşrulaştırma çabasındadır. Bu soysuz ilişkiyi resmileştirip yeni Türkiye’yi kiminle ve nasıl kuracaklarını ilan ediyorlar. Kurulduğu günden itibaren cumhuriyetle kavgası bitmeyen AKP’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tapu senedi Lozan’la ilgili düşüncesi, kime niye düşman olduklarının ve kimle niye ittifak ettiklerinin de bir özeti sayılmalıdır…

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

 

Yorum Yap

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi