Yazar: yonetici
0 Yorum 18 Görüntüleyen

SİYONİZM-HİNDUİZM İTTİFAKI
PAKİSTAN-HİNDİSTAN KAPIŞMASI

Hindistan’ın Pakistan Hazımsızlığı ve İslam Düşmanlığı!

Pakistan, “Hindistan’ın, İndus Havzası’nda yasal olarak Pakistan’a ait suyun akışını durdurmaya yönelik her türlü girişiminin “savaş nedeni” sayılacağını” açıklamıştı. Pakistan Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, Cammu Keşmir’deki terör saldırısını takiben Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif liderliğinde düzenlenen Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) toplantısında alınan kararları aktarmıştı.

İndus Nehri’nin Suları Anlaşması uyarınca, yasal olarak Pakistan’a ait kabul edilen nehirlerin akışını değiştirmeye yönelik herhangi bir girişiminin kabul edilmeyeceği belirtilen açıklamada, “Pakistan’ın sahip olduğu suyun akışının engellenmesi ya da yönünün değiştirilmesi, savaş ilanı olarak kabul edilecektir.” ifadesi kullanılmış ve Hindistan uyarılmıştı. Açıklamada ayrıca, Hindistan’ın İslamabad’da bulunan diplomatik personeline 30 Nisan 2025 itibarıyla en fazla 30 kişilik kontenjan sınırlaması uygulandığı ve Pakistan hava sahasının Hindistan’a ait ya da Hindistan tarafından işletilen tüm uçuşlara kapatıldığı vurgulanmıştı. Hindistan’la yapılan her türlü ticaretin de askıya alındığı kaydedilen açıklamada, iki ülke arasındaki Wagah Sınır Kapısı’nın da derhal kapatılacağı hatırlatılmıştı.

Bakan Asıf, Cammu Keşmir’deki terör saldırısının dikkatlice organize edilmiş olduğunu belirtip “Bunun, bir sahte bayrak operasyonu olduğundan kuvvetli şekilde şüpheleniyoruz.” ifadesini kullanmıştı. Hint yetkililerin, Pakistan’ın saldırıyla bağlantılı olduğu iddiasını şiddetle reddeden Asıf, ülkesinin Cammu Keşmir’deki silahlı gruplarla herhangi bir bağlantısının bulunmadığını tekrarlamıştı.

Hindistan, Pakistan vatandaşlarına bütün vize hizmetlerini askıya almıştı!

Öte yandan, Hindistan Dışişleri Bakanlığının internet sitesinden yapılan açıklamada, Pahalgam saldırısının ardından Pakistan vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerinin durdurulduğu belirtilmişti. Pakistan vatandaşlarına verilmiş mevcut vizelerin 27 Nisan 2025’ten itibaren geçerli olmak üzere iptal edildiği bildirilen açıklamada, tıbbi amaçlı vizelerin ise 29 Nisan’a kadar geçerli olacağı kaydedilmişti. Hindistan vatandaşlarına Pakistan’a seyahat etmekten kaçınmaları uyarısı yapılan açıklamada, halihazırda Pakistan’da bulunan vatandaşların ise en kısa sürede ülkelerine dönmeleri tavsiye edilmişti.

BM’nin itidal çağrısı tutacak mıydı?

BM Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, çok sayıda sivilin ölümüne yol açan terör saldırısını kınadıklarını belirterek, “Hem Pakistan hem de Hindistan’a azami itidal çağrısında bulunuyoruz.” demişti. Tarafların, durumu daha da kötüleştirecek adımlardan kaçınması gerektiğini kaydeden Dujarric, tüm sorunların iki taraflı angajmanla barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğinin altını çizmişti.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon); daha önce hazırlayıp (güya) uydukları ve uyguladıkları:

• Savaşlarda sivillere dokunulmaması…

• Su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunması gibi savaş hukukunu artık kaldırdıklarını,

• Yani savaşı kazanmak ve çıkarlarını garantiye almak için her türlü baskın ve barbarlığa başvurmaktan sakınmayacaklarını resmen açıklamıştı. Acaba bu karar Pakistan için özel mi alınmıştı?

Bu arada, ABD ve İsrail, Pakistan-Hindistan savaşını körüklerse bu iş nükleer silah kullanma faciasına varır mıydı? Ayrıca, Pakistan’dan gelecek milyonlarca mülteci akınıyla Türkiye’nin başına yeni bir bela sarılır mıydı?

Pakistan’ın kendi ülkesinde kontrol etmekte zorlandığı ve ABD-İsrail’in kullanıp kışkırttığı aşırı uçların Hindistan’da yapılacak bazı terör saldırılarının, Pakistan’ın üstüne yıkılması sonucu alevlenecek bir genel çatışma ve savaş, çok korkunç sonuçlara yol açacaktır. İngilizler bu bölgeden çekildikten sonra, verimli Keşmir bölgesini ikiye ayırıp Hindistan ve Pakistan arasında her an patlamaya hazır bir bomba bırakmıştır. Zaten, İsrail gibi özel İslam düşmanı olan ve saldırmak için fırsat kollayan Hindistan yönetimi de bahane aramaktadır.

İslam Düşmanı MODİ’nin Hezeyanları!

Hindistan idaresindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesinde silahlı kişilerin 22 Nisan 2025’te turistlere ateş açması sonucu 26 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanıvermişti. Terör saldırısı sonrası Hindistan’ın İslam düşmanı Başbakanı Narendra Modi, Suudi Arabistan’daki resmi ziyaretini yarıda keserek Yeni Delhi’ye dönmüşlerdi. Modi, başkente varışının hemen ardından, üst düzey yetkililerin katılımıyla, durumu değerlendirmek için güvenlik toplantısı düzenlemişti. Ulusal basında çıkan haberlerde, Pakistan’da yasaklı Leşker-i Tayyibe (LET) Örgütünün uzantısı olan Direniş Cephesinin (TRF) saldırıyı üstlendiği belirtilmişti.

Pakistan-Hindistan Savaşı Bir İsrail Programıydı!

Durduk yere Hindistan Keşmir’inde bir bomba patlamış, turistler hedef alınmış, Pakistan Hindistan’ı, Hindistan ise Pakistan’ı suçlamıştı. Daha sonra sınırlar kapatılmış, sular kesilmeye çalışılmış ve savaş tamtamları çalmaya başlamıştı. Tam da bu sırada, Amerika ve İsrail’in, Hindistan’a destek açıklaması yapmaları enteresandı. Amerika ve İsrail’in Hindistan’a hızlı desteği, bu konunun arka planında da Çin ile mücadelenin izlerini taşımaktaydı. Amerika’nın Çin’i daha önce Tayvan üzerinden sıkıştırdığını hatırlarsak şimdilerde belli ki Tayvan yerine Pakistan’ı koymuşlardı. 2023 yılının Eylül ayında düzenlenen G20 Zirvesi’nde “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” açıklanmış, Çin’in “Kuşak-Yol” girişimine alternatif oluşturmuşlardı. Bu girişimi: “Türkiye’yi baypas eden proje” olarak hatırlarız.

Bu konuyu akılda tutalım ve Amerika’nın başını çektiği bu girişime Çin’in nasıl yanıt verdiğini hatırlayalım. 2024 yılının Aralık ayında Pakistan, Çin ile masaya oturmuş, BAE’ye ulaşan bir ticaret yolu için anlaşmaya varmışlardı. Bu yeni rota ile mallar Çin’den BAE’ye deniz yoluyla 30 gün yerine sadece 10 günde ulaşmaktaydı. Körfez’den, Kalkınma Yolu ile Avrupa’ya ulaşmasının da önü açılmıştı. Sözün özü IMEC’e oldukça iyi bir rakip çıkmıştı.

Şimdi Amerika’da Çin’in yükselişini nasıl durduracağını düşünen bir Trump yönetimi iş başındaydı. Ticaret yollarının tek hâkimi kendileri olmak istiyorlardı. Dünyanın yeni gerçekliği ise buna engel olmaktaydı. BM’nin gıda programı, Türkiye’ye “Stratejik gıda merkezi olun” talebinde bulunmuşlardı. Türkiye’nin enerji merkezi olması için de önündeönemli fırsatlarsunulması kılıflı tuzaklar vardı. “Terörsüz Türkiye” kılıflı, PKK’nın hedeflerine DEM Parti’yle ulaşma ve Kürdistan kılıflı Büyük İsrail’i oluşturma çalışmaları ve işbirlikçi figüranları da amaçlarına kavuşamayacaklardı.

250 Milyon Müslüman, Hindistan’da Yoğun Baskı Altındadır!

Hindistan’da Müslümanlara karşı girişilen ırkçı saldırılar her geçen gün farklı bir boyut kazanmaktaydı. Camiler yıkılmakta, namaz ve kurban yasaklanmakta, sürekli kutsal değerlere saldırılmaktaydı. Hindistan’ın Müslümanlara yönelik barbarlıkları giderek azıtmaktaydı. Hindistan, 1947 yılında Pakistan’ın ayrılmasından bu yana güya laiklikle yönetilen bir ülke konumundaydı. Hindistan’ın barındırdığı devasa nüfus içinde Müslümanlar (250 milyon gibi) önemli bir azınlığı temsil etmelerine rağmen, ülkedeki etkinlikleri sayıları ile doğru orantılı sayılmazdı. Bunun değişik sebepleri olsa da başlıca sebepleri bölünmüşlük, eğitimsizlik ve ekonomik zayıflıktır. Ayrıca Müslümanlar oldukça dağınık bir coğrafî alana yayılmış olduğundan birbirleriyle irtibatları da oldukça zayıftı. Hindistan 1,4 milyarlık nüfusuyla dünyanın en büyük ikinci nüfusuna sahip ülkesi konumundaydı. Yapılan tahminlere göre ülke nüfusunun önümüzdeki birkaç yıl içinde Çin’i geçeceği konuşulmaktaydı. Farklı etnik ve dini toplulukların yaşadığı Hindistan’da nüfusun yaklaşık %20’sini (250 milyon) Müslümanlar oluşturmaktaydı.

Müslüman kimliği baskı altındaydı.

Hindistan halkı, İngiliz sömürgeciliğinin son dönemlerinde nispeten milliyetçilik çatısı altında birlik kurmuşlardı. Mahatma Gandi’nin karizmatik önderliğine ve birleştirici söylemlerine Muhammed Ali Cinnah gibi Müslüman liderler de destek çıkmıştı. İngilizlerin bölgeden çekilmesi ve 1947 yılında ulus devletin kurulmasıyla bu birlik dağılmıştı. Kurulan devlette Müslümanlarla Hinduların bir arada yaşamalarının zor olduğu anlaşılmış ve “iki devletli çözüm” önerisi kabul görerek Müslümanlar tarafından Pakistan adında bir devlet kurulmuştu. Pakistan’ın ayrılmasının ardından Hindistan’da Müslüman nüfus azalmıştı. Hindistan Ulusal Kongresi’nin (Indian National Congress) önemli isimlerinden ve ülkenin ilk Başbakanı Cevahirlal Nehru, seküler anlayışla tüm dini inanış mensuplarına belli bir saygı çerçevesinde yaklaşmıştı. Kongre Partisi olarak da bilinen hareketin tüm inançlara yaklaşımı önceleri ılımlıydı.

Ancak Hindutva olarak bilinen Hint milliyetçiliğinin 1980 sonrasında siyasette ve toplumda yükselmesinin ardından yaşanan gelişmeler Müslümanları olumsuz etkilemeye başlamış, faşizme varan düzeyde etnik mutlakiyetçiliği savunan görüş yanlıları tarafından Müslümanlar baskı altına alınmıştı. Hint milliyetçileri tarafından şiddet gören Müslümanlar siyasi düzlemde de yok sayılmaktaydı.

Azımsanmayacak derecede önemli bir nüfusa sahip olan Müslüman Hintlilerin siyasetteki temsilleri oldukça düşük kalmıştı ve bu durum günümüzde de aynıydı. Kendini Hindutva’nın temsilcilerinden sayan ve 2014 yılında iktidara gelen BJP (Bharatiya Janata Party-Hindistan Halk Partisi) Lideri Narendra Modi ve desteklediği faşist kitleler Müslüman toplum üzerinde baskıları artırmışlardı. Hindistan’ı Hindu dini ve milliyeti çerçevesinde değerlendirerek ülkedeki en büyük azınlığı, Müslümanları yok sayıyorlardı. Halbuki 2014 seçimlerinde “İyi Günler Geliyor” sloganıyla çıkan BJP Lideri Modi, Müslümanlara çok zor ve acı günler yaşatmıştı.

Artık Hindistan’da çeşitli suçlarla itham edilen Müslümanların evlerinin ve camilerinin yıkılması sık karşılaşılan bir olaydı. 2019 yılında ilan ettikleri “Vatandaşlık Yasası” ile Hindistan’a farklı ülkelerden gelen etnik gruplara vatandaşlık verilirken Müslüman göçmenler bu kapsamın dışında tutulmuşlardı.

Müslümanları dışlayan ve mevcut Hindistan vatandaşı Müslümanları bile vatandaşlıktan çıkarabilecek olan İslam düşmanı yasaya karşı yüz binlerce kişi Hindistan’ın teknoloji merkezi Haydarabad kentindeki mitingde bir araya toplanmıştı. Assam bölgesindeki Müslümanları etkileyen bu durum neticesinde şiddet ve yıldırma olayları başlamış, göçmen statüsündeki Müslümanlar hapisle cezalandırılmışlardı. Yine aynı yıl Cammu Keşmir’in özerk statüsü iptal edilerek çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştı. Tüm bunların yanı sıra Dharma inancına katı bir şekilde bağlı BJP hükümeti yetkilileri İslam’ın kutsallarına saldırarak Müslüman halkta ve İslam dünyasında öfke uyandırmaya başlamışlardı.

Hindistan’ın en büyük dini azınlığı olan Müslümanlara yönelik zulüm, Başbakan Modi’nin lideri olduğu iktidardaki aşırı sağcı popülist parti BJP’nin politikalarıyla her geçen gün biraz daha artmaktaydı. Öyle ki Hint Müslümanların; canları, malları, namusları ve kutsalları sürekli tehdit altındaydı.

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

Yorum Yap

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi