Baştan sona asılsız itham ve iftiralarla Osmanlıyı ve sultanlarını karalamaya ve bu şekilde Haydar Başı aklamaya ve kahramanlaştırmaya çalışan; sahte şeyh, sahte Prof. sahte seyyid (güya Hz. Ali neslinden peygamber torunu) Haydar Başın müritlerinden Yusuf Karaca, hiçbir ilgisi bulunmadığı halde yazısını Erbakana çatarak tamamlamıştı. Çünkü zaten Erbakana havlamak üzere kiralanmış ve kurgulanmışlardı.
Yusuf Karaca: Osmanlı İspanyadan Yahudi getirmiş diye bütün Osmanlıcılar ilginçtir İsrail dostu. Hocaları Erbakanın kankisi Üzeyir Garihti. Gülenin de tabi [1] diyerek saçmalamıştı.
İstanbul Teknik Üniversitesinde aynı senelerde ve aynı bölümde hasbelkader yolları kesişmiş olan ve sadece 33 gün kadar Hocanın asistanlığını yapan Yahudi asıllı ve mason kayıtlı Üzeyir Garih ile Erbakan arasında gizemli ve ideolojik bir irtibat varmış gibi gerçekleri çarpıtan Soner Yalçına (Efendi-2 / Doğan kitap) tarafımızdan gerekli yanıt verilmiş ve sahtekârlığı ispatlanmıştı. İşte müritlerinin karısını ayartmakla meşhur Haydar Başın Müritlerinden Yusuf Karaca bu yalama olmuş yalanları tekrar yazarak sinsi ayarını ve amacını yine ortaya koymuşlardı. Oysa Rahmetli Erbakan, Yahudi asıllı olan herkese değil, Siyonist zihniyetli kimselere ve ülkemiz aleyhine faaliyet gösteren kesimlere karşıydı. Kaldı ki, hangi okulda, hangi sınıfta, hangi Türk vatandaşıyla birlikte bulunma şansı ve şartı Erbakanın tercihi olamazdı. Üzeyir Garihle, okul arkadaşlığı ve iş çevresinden tanışıklığı bahanesiyle Erbakanı İsrailci diye suçlamak, saçmalıktan öte kasıtlı bir iftiraydı. Madem öyleydi ise, bu Siyonist merkezler ve masonik mahfiller, Erbakanın Refah-yol iktidarına niye en fazla 11 ay dayanmış ve yıkmışlardı. Şeytanları bile şaşırtacak bu asılsız ithamları uydurup yazanlar, asıl kendileri Siyonizmin kiralık ajanlarıydı.
Rus Yahudilerin Haydar Baş Hayranlığı!
Rusya Federasyonu Devlet Duması Erkânı LDP Heyeti ile Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Haydar Baş, İstanbulda sözde işbirliği protokolüne imza atmışlardı. İmza töreni İstiklal Marşı ve Rusya Milli Marşının okunmasıyla başlanmıştı. Çok sayıda davetlinin de katılımıyla gerçekleşen imza törenine Avrupadan ve Türk cumhuriyetlerinden para ile tutulan birkaç akademisyen de katılmıştı. Törende Rusya Federasyonunun İstanbul Başkonsolosu Aleksey V. Yerhov da hazır bulunmuşlardı… Rusyadan gelen heyette yer alan Liberal Demokrat Partisi (LDP) Dış İlişkiler Genel Başkan Yardımcısı Milletvekili Hudyakov Roman İvanoviç, Sosyal Politika ve Çalışma Komitesi Duma Komisyon Başkanı Milletvekili Elena Afanasyeva Vladimrovna, LDP Duma İhtisas Konseyi Başkanı Prof. Dr. Lisiçkin Vladimir Aleksandroviç ve Duma Milletvekili İvan Abramov kısa birer konuşma yapmış ve Haydar Başa övgüler yağdırmışlardı. Bu İvan Abramov, Yahudi asıllı bir Ortodoks olmaktaydı. Hem Yahudi hem koyu PKK destekçisi olan İvan Abramovun bu Haydar Baş hayranlığının altında ne yatmaktaydı?
Haydar Başla anlaşan Duma, PKK'ya her zaman kucak açmıştı.
Rusya Parlamentosu'nun alt kanadı Duma'ya bağlı Jeopolitik Konular Komitesi'nde, 10 PKK'lı Kürt grubu çalışma yapmaktaydı. Bu Komite yardımıyla, PKK lehine Moskova'da konferanslar hazırlanmıştı.
Rusya Parlamentosu Jeopolitik Konular Komitesi, PKK destekli sözde sürgünde Kürt Parlamentosu'yla organik ilişki kurmuşlardı. PKK'lılar, Rusya Parlamentosu'nun alt kanadı Duma'ya bağlı Jeopolitik Konular Komitesi'nin yardımıyla Moskova'da “Rus ve Kürt Halkları Arasında İşbirliği Konferansı” adı altında bir toplantı yapmışlardı. Bu sözde sürgünde Kürt Parlamentosu'nun Yürütme Komitesi üyesi Rüstem Broy konferansın resmi program broşürlerinde, “Duma Jeopolitik Konular Komitesi Uzmanı” sıfatıyla tanıtılmıştı. Broy, bazı Rus Milletvekillerinin de konuştuğu bu konferansın oturum başkanlığını da yürüten adamdı. PKK'nın Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Doğu Avrupa ülkeleri sorumlusu olarak tanıtılan Mahir Velat Kürt sorununun çözümü için Rusya'ya “tek başına” arabulucu olma teklifinde bulunduklarını açıklamıştı. Velat, toplantıya ara verildiği sırada bir grup Türk gazetecisine yaptığı açıklamada da, “Jeopolitik Komite'de 10 kişilik Kürt grubumuz çalışma yapmaktadır. Bu bizim için büyük başarıdır” diye konuşmuşlardı. Moskova'da “sosyal örgüt” olarak faaliyet gösteren Kürt kuruluşlarının PKK bağlantıları bu konferansla açığa çıkmıştı. Gazeteci ve konuşmacılar da dahil toplam 50-60 kişinin katıldığı konferansta, Türkiye sık sık “Pan-Türkizm”le suçlanırken, “Rusya'yı parçalamaya çalışan” ABD, İngiltere ve Türkiye'ye karşı Rusya'nın önlem alması teklifini sunmuşlardı. Konferansın program broşürlerinde, “PKK'nın bir kolu olan ERNK'nın, BDT ve Doğu Avrupa Ülkeleri Sorumlusu” olarak yer verilen Velat, PKK'nın en üst düzey birkaç şefinden biri olarak tanınmakta ve yıllardır Moskova'da barınmasına göz yumulmaktaydı.[2]
Rusyanın öldürülen Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov da, PKKyı terör örgütü olarak tanımadıklarını açıklamıştı.
Rus Büyükelçi, Suriye ve Irak'ta gerçekleştirdikleri operasyonları o ülke yönetimleri ile mutabık kalarak yaptıklarını ve Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) hiçbir şekilde silah sevkiyatı yapmadıkları yalanını tekrarlamıştı. Ria Novosti News'e konuşan Karlov, kendisinin Türkiye Dışişleri'ne çağrılması ve söz konusu silah sevkiyatı ile ilgili konuların ele alınıp alınmadığına ilişkin soruları yanıtlarken PKK, YPG yandaşlıklarını ağzından kaçırmıştı.
Duma YPGye destek olmaktaydı.
YPG, PKK'nın Suriye'de konuşlanan kolu olan PYD'nin silahlı kanadının adıdır. Tam açılımı Kürtçe “Yekineyen parastina gel” olmaktadır. Türkçe'de “Halkçı Koruma Birlikleri” anlamındadır. Bilindiği gibi PKK, NATO üyeleri ve Avrupa Birliği tarafından da güya terör örgütü sayılmaktadır. Ama geçtiğimiz aylarda Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Aleksandr Botsan-Harçenko, PKK ve PYDyi terörist örgütler olarak görmediğini vurgulamıştı. Botsan Harçenko, “Rusyada bu örgütler resmi olarak teröristler listesinde değildir. Bu bir gerçek, durum böyledir”açıklamasını yapmıştı. Bu açıklamanın Türkiye açısından çok talihsiz ve yersiz olduğu meydandadır. 15 Ağustos 1984 akşamı Türkiye, PKK terör örgütüne ilk şehidini vermiş, o günden beri on binlerce vatan evladını kaybetmişti. “Türkiye bizim için önemli bir müttefiktir” açıklamaları yapan Rus hükümetinin terör realitesine rağmen PKK ve PYD terör örgütü değildir demesi Türkiyeyi nasıl bir müttefik olarak gördüğünü açığa vurmaktaydı.
Güya IŞİD'E karşı ABD-Rusya ittifakı!
Kremlin, Trump ile Putin'in Suriye'de IŞİD'e karşı işbirliği oluşturacaklarını vurgulamıştı: “Her iki taraf da Rus-Amerikan ilişkilerinin eşitler seviyesinde, karşılıklı kazanç temeli üzerinde, yapıcı bir zeminde gelişmesi için işbirliğine istekli olduğunu beyan etti.” (Sputnik) açıklaması yapılmıştı.
Evet Rusya PKK ile aynı masadaydı ve aynı Rusya ABD ile de anlaşmıştı!?
Türkiyenin artık terörist örgüt saydığı ve PKK terör örgütünün uzantısı olduğunu açıkladığı PYD şimdi Rusyanın partneri durumundaydı. Yani Rusya bu örgütü istediği gibi kullanacaktı, çünkü artık yan yana yürüyorlardı! Artık PYD anayasal taleplerini Rusyaya bildirecek, Rusya gerekli şekli verip Türkiyenin önüne koyacaktı! Öte yandan, ABD-Rusya Suriyede anlaşmış, artık Türkiye hem Suriyede hem de Irak'ta ABD-RUS ikilisinden onay almadan hareket edemez duruma taşınmıştı. Yani Türkiye ABD-Rusyanın ortak kıskacındaydı! Ve bu Rusya Haydar Başa niye sahip çıkmaktaydı? Erbakana şiddetle karşı olan Siyonist ve emperyalist odaklar bu Haydar Başları, Erdoğanları, Fetullahları niye sahiplenip arka çıkmaktaydı?
Şiir:
Eğer kalbin defter ise, neyler elin kalemi
Eğer gönlün görür ise, neyler gözün âlemi
Bakar kör olan münafık, ne bilsin Erbakanı
Bir baksın Allaha kul mu, ya Şeytana köle mi?
Bir partinin başka ülke meclisleriyle işbirliği yapması, anayasal suç kapsamındaydı!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve Rusyanın Liberal Demokrat Partisi (LDP) arasında bir süredir devam eden görüşmeler mutabakatla birlikte resmi bir anlaşmaya dönüşmüş bulunmaktaydı. Aralarında Rus milletvekillerinin de bulunduğu bir heyet ile BTP arasında imzalanacak olan anlaşma güya iki ülke arasında siyasi, ticari, sosyal konularda ve eğitim alanında işbirliğini kapsamaktaydı. Konuyla ilgili Haydar Baş, “Türkiyede Mecliste temsilcisi dahi bulunmayan BTPnin Rusya ile yapacağı bu anlaşmanın Türkiye ve Rusya ilişkilerinde yeni bir döneme kapı açacağına eminiz” açıklaması enteresandı. 2005 yılında yapılan ilk Milli Ekonomi Modeli (MEM) Kongresinde tanıştıkları, bir kısmı Yahudi asıllı Ruslar ile dostluğunun daha sonra da devam ettiğini belirten Haydar Baş, “Ortak paydamız olan MEM etrafında gelişen ilişkiler, geçen senenin Şubat ayında Rusya Parlamentosu Dumada verdiğimiz konferans ile Devlet Başkanı Putinin de dahil olduğu bir resmiyete dönüşmüş ve MEM bugün Dumada çıkarılan kanun maddelerinin temel kaynağı haline gelmiştir” diyerek hava atmaktaydı.
Bu arada yeri gelmişken özellikle vurgulayalım ki;
Bizim başta Rusya ve İran olmak üzere, bütün komşu ülkelerle ve yine Çin, Hindistan gibi farklı güçlerle, elbette her türlü ilişkilerimizi geliştirmeye, ABD ve ABye mecbur ve mahkûm olmadığımız gerçeğini göstermeye ihtiyacımız ve tabi hakkımız vardır. Ancak bu yöndeki çabaların gerekli ve etkili sonuçlar vermesi için de; önce çok ciddi plan ve projeler hazırlanmalıdır. Öyle günübirlik ve rüzgârın yönüne göre değişik heyecan ve sloganlarla bir yere varmak imkânsızdır. Bu temelsiz ve dengesiz girişimler, ne Rusya ve Avrasya cephesinde ciddiye alınacak, ne de ABD ve AB nezdinde bize itibar sağlayacaktır. Oysa hem Batı hem de Doğu blokunda bize asıl rağbet ve kıymet kazandıracak olan, Rahmetli Erbakanın D-8 girişimini canlandırmak, İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İslam Savunma Paktı, İslam Ortak Pazarı ve İslam Dinarı gibi projelerine sahip çıkmaktır. Ama bunlar gerçek bir inanç ve kararlılık isteyen adımlardır.
Doğu Perinçekin ve Ulusalcı-Kemalist Vatan Partisinin Erdoğan taraftarlığı!
Sn. Erdoğanın TBMMyi devre dışı bırakıp saltanat fermanı gibi çıkardığı KHKlerle ülkeyi yönetmesini bile haklı bulan ve bir sürü hikmet ve mazeret uyduran Doğu Perinçek,ülkenin savaş ortamında bulunduğunu ve Meclisten kanun çıkarmanın zorluğunu ileri sürüp, demokrasi duyarlılığını, tutarlılığını ve halkçılığını ortaya koymuşlardı. Daha fazla sırıtmasın diye, bu KHKların bazı hataları bulunsa da, olağanüstü şartlarda bunların hoş karşılanması lüzumunu da hatırlatmıştı.
Haber Türkte Fatih Altaylının Teke Tek programına (29 Ağustos 2017) katılan Doğu Perinçek: Sn. Erdoğan bize bir heyet göndererek, AKP iktidarıyla Rusya arasında bir uzlaşma ve yakınlaşma ortamı sağlamak üzere bizim aracı ve yardımcı olmamızı rica ettiğini aktardı. Biz de hemen, Moskovaya gidip bu yöndeki girişimlerin alt yapısını hazırladık itirafında bulunmuşlardı. Hatta İranla yakınlaşmanın ve Genel Kurmay Başkanının Türkiyeye beklenmeyen bir ziyaret yapmasının bile kendileri sayesinde yaşandığını ima etmeye kalkışmıştı. Artık Doğu Perinçek, Sn. Erdoğanın her girişimini; Yeni bağımsızlık mücadelesinin bir gereği olarak yorumlamakta ve açıkça AKP iktidarına sahip çıkmaktaydı. Peki bütün bunları nasıl okumak lazımdı? Ya Sn. Perinçek bir şekilde Erdoğanın güdümüne alınmıştı Veya Erdoğan Perinçekin himmet ve himayesine mecbur ve mahkûm kalmıştı.
Fetullahçı hıyanet kalkışmasının sözde sivil imamlarından Adil Öksüzün Almanyada görüldüğü iddiası üzerine bu ülkeye nota veren ve bir tabak suda fırtınalar estiren AKP kahramanları; neden acaba darbenin elebaşı Fetullah münafıkını Pensilvanyada açıkça barındıran Amerikaya bir nota vermeye hiç yanaşmazlardı? Bu kaypak ve korkak tavırlarını dış ülkeler sezmez ve anlamaz mı sanırlardı?! Bu tutarsız tavırların sahiplerinin ağırlık ve saygınlığı kalır mıydı, kurusıkı palavraları ciddiye alınır mıydı?
PKKya aktarılan ve Türkiyeyi hedef alan bu tırları kim durduracaktı!?
Terörün hamisi ABD ağır silah, mühimmat ve zırhlı araçlardan oluşan toplam 1300 tırı YPG terör örgütüne ulaştırmıştı. Hemen yanı başımızda yaşanan bu vahim durum karşısında iktidarın ABDye bir nota bile verememiş olması, mide bulandırıcı ve kuşku uyandırıcıydı!
ABD geçtiğimiz aylarda terör örgütü PKKnın Suriye kolu PYD/YPGye ağır silah yardımı yapılması yönündeki tasarıyı onaylamıştı. Tasarının onaylanmasının ardından terör örgütüne tır konvoyları ile ağır silah, mühimmat ve zırhlı araç yardımlarını göndermeye başlamıştı. Ancak Türkiyede gündemin bu tırlar olması gerekirken hâlâ MİT tırlarının konuşuluyor olması kafalara Peki bu tırları kim durduracak, bu tırların hesabını kim soracak? sorularını taşımıştı. Son yardımlar ile beraber ABD, terör örgütüne 1300 tırdan oluşan yardımı burnumuzun dibinden geçirerek ulaştırmıştı. Bir orduya yetecek ve hatta artacak kadar ABDden silah yardımını alan terör örgütü ise, bundan cesaret alarak sınırımız olan Suriyenin kuzeyine göz dikip o bölgelere binlerce teröristini konuşlandırmaya başlamıştı.
Bu tırların geçiş yolları!
ABDnin teröre desteğinin güzergâhı ise Suriyede yaşanan iç savaş nedeni ile yerlerini terk eden sivillerin geçişini sağlamak adına açılan Kuzey Irak ile Suriyenin kuzeyi arasında burnumuzun dibinde bulunan Semalka-Pişhabur Sınır Kapısıydı. Yani Barzani Kürdistanıydı. Sivilleri tahliye etmek için açılan sınır kapısı, terör örgütüne silah yardımlarının ana rotasıydı. Semalka Sınır Kapısı sadece silah sevkiyatı ile değil, Iraktan YPG terör örgütüne katılmak isteyenler ile Suriyeden Iraka geçen YPGli teröristlerin geçiş kapısı durumundaydı.
Yardımların dağıtımı İncirlik'ten yapılmaktaydı.
Tırlarla getirilen ağır silah ve zırhlı araçlar dışındaki askeri mühimmatlar ise hava yolu ile taşınmaktaydı. Mühimmatı taşıyan uçakların YPGnin denetimi altında olan bölgelerde açtığı hava üslerine indiği saptanmıştı. Bu üsler arasında trafiği en yoğun olan üsler ise pist uzunluğunun yaklaşık 3.000 metre olduğu Hasekenin Rimelan bölgesindeki üs ile Kobaninin 35 kilometre güneyinde bulunan hava üsleri olmaktaydı. ABD ordusunun en büyük kargo uçaklarından olan C-130 Hercules nakliye uçakları ile yapılan yardımların ana rotası ise daha vahimdi. İddialara göre nakliye uçakları ABDnin Adanadaki ihanet merkezi İncirlik Üssünden kalkmaktaydı.
Silahlar PKKnın mağaralarında çıkmaktaydı
ABD, havan mermileri, ısı güdümlü füzeler, doçka ağır makineli tüfekler, otomatik silahlar, ağır otomatik silahlar, hummerler, zırhlı personel taşıyıcı araçlar ve tanklardan oluşan tır konvoylarını sözde YPGnin isim değiştirmiş hali olan SDGye IŞİDe karşı mücadele bahanesi ile gönderdiğini söyleyip durmaktaydı. Ancak yollanan silahlar PKK terör örgütünün mağaralarından çıkmakta ve güvenlik güçlerimize karşı kullanılmaktaydı.
Tekrar hatırlatalım; içeride FETÖ ve 15 Temmuz istismarı dışarıda Almanya horozlanması ile hava atan dindar-kahraman iktidar, ABDnin PKKya gönderdiği ve Türkiyenin bütünlüğünü hedeflediği bu 1300 tır silahın hesabını nasıl soracak, ne zaman ciddi ve gerçekçi bir tavır alacaklardı? Ülkemiz fiilen kuşatılırken, böyle mi savunulacaktı?
Arakan'da birçok Rohingya köyü ablukaya alınmış, masum Müslümanlar en vahşi saldırılara maruz kalmış, taciz, işkence ve keyfi tutuklamalar başlamış ve 3 günde tam 3 bin kişi katledilip soykırım uygulanmıştı.
Arakan Rohingya Ulusal Örgütünün (ARNO) Başkanı Nurul İslam, Myanmar hükümetine; eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan öncülüğünde hazırlanan rapordaki tavsiyeleri tam bir şekilde yerine getirmesi ve Arakanda Müslümanlara karşı devam eden katliamların soruşturulması için bağımsız bir komisyon kurması çağrısını tekrarlamıştı. Merkezi Londrada bulunan ARNOnun Başkanı İslam, Myanmardaki son gelişmeleri AA muhabirine açıklamıştı.
AKP Dışişlerinden Arakanlı Mücahitlere kınama kahramanlığı!
25 Ağustos günü Arakanlıların Myanmar güçlerine ait bazı polis karakoluna yapmış olduğu saldırıyı Dışişleri Bakanlığı 268 nolu bildirgede kınarken, bir tezat olarak 271 nolu bildirgede Myanmar askerlerinin saldırılarını da kınamıştı.
25 Ağustos Cuma günü Arakanlı Mücahitler, uygulanan katliam ve soykırımlar karşısında ve çaresizlik ortamında Myanmar güçlerine ait bazı polis karakoluna eş zamanlı saldırılar yapmışlardı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından 268 nolu bildirgede bu saldırı kınarken, bir tezat olarak 271 nolu bildirgede Myanmar askerlerinin saldırıları için de kınama yayınlanmıştı. Sistemli şekilde soykırıma uğrayan mazlum Arakan halkının dünya Müslümanlarına, özellikle de Osmanlı bakiyesi olan Türkiye devletine bu kadar ihtiyaç duyduğu bu dönemde, AKP Dışişleri Bakanlığının çaresizlik içinde yaptığı bu savunmayı kınayan bir bildiriyi yayınlamış olması bunların ayarını ortaya koymaktaydı.
İşte söz konusu kınama bildirisi (T.C Dışişleri Bakanlığı);
Myanmarda, Rakhayn Eyaletinin kuzeyinde 25 Ağustos 2017 günü güvenlik güçlerine yönelik saldırılar sonucunda çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylardan endişe duyuyoruz. Saldırıları kınıyor ve Rakhayn Eyaletindeki sorunların şiddet yoluyla çözülemeyeceğini vurguluyoruz. Saldırıların Rakhayn Eyaletindeki sorunların çözümüne yönelik kapsamlı çözüm tavsiyeleri içeren Rakhayn Danışma Komisyonunun raporunun açıklandığı sırada meydana gelmiş olmasından ayrıca üzüntü duyuyoruz. Bölgedeki sorunların söz konusu raporda yer verilen tavsiyelerin bir an evvel hayata geçirilmesi suretiyle çözüme kavuşturulması samimi arzumuzdur. Saldırılara karşı alınacak önlemlerde sivil halka zarar verilmemesini ve geçtiğimiz yılın son aylarında ortaya çıkan insani krize benzer bir duruma yol açılmamasını temenni ediyoruz.[3]
Bay kahramanların en büyük kozu ve kokozlanması ise Myanmar katliamını, BMnin ilgili komisyonuna şikâyette bulunmalarıydı. Sanki BMnin daha önce bu konudaki tavsiye kararları ciddiye alınmıştı.
Keşmirdeki Saldırının Hedefi Pakistandı ve Sn. Erdoğan kardeş Pakistana niye arka çıkamamıştı!
ABD Başkanı Donald Trumpın 22 Ağustosta Fort Myer Askeri Üssündeki Ulusa Seslenişte yaptığı ve Pakistanı hedef gösterirken Hindistana övgüler yağdırdığı konuşmasının üzerinden tam dört gün sonra, 26 Ağustosta: Hindistanın Cammu Keşmir bölgesinde Hint emniyet güçleri ve direnişçiler arasında çıkan çatışmada 10 kişi öldü.haberleri basına yansımıştı.
Söz konusu gelişmeyle ilgili detaylar ise şunlardı: Hindistan Üst Düzey Emniyet Yetkilisi S.P. Vaid, Cammu Keşmirin Pulwawa kasabasındaki bir polis kampında Hint güvenlik güçleri ve direnişçiler arasında sabah erken saatlerde çatışma çıktığını açıklamıştı. Çatışmanın ardından kampta kalan polis ailelerinin tahliye edildiğini aktaran Vaid, 4 polis ve 4 paramiliter askerin çatışmada hayatını kaybettiğini vurgulamıştı. Adının açıklanmasını istemeyen başka bir emniyet yetkilisi de çatışmada 2 direnişçinin öldüğünü aktarmıştı. Öte yandan, çatışmaların ardından sokaklara dökülen yüzlerce Keşmirli bölgede Hindistan hâkimiyetinin bitmesini talep ederek Hindistan karşıtı slogan atmıştı.
Keşmirdeki son saldırı asla tesadüf kavramı ile açıklanamazdı. Zira bu saldırı, Trumpın açıkladığı yeni Afganistan stratejisi üzerinden Pakistanı hedef alması sonrası Pakistan Dışişleri Bakanı Khawaja Muhammed Asıfın 23 Ağustostaki günah keçisi tepkisinin, Başbakan Şahbaz Şerifin ise ABDye kibarca rest çekmesinin hemen ardından, tam tamına bir gün sonra gerçekleşmiş durumdaydı. ABD, Pakistana adeta resti gördüm mesajı ulaştırmıştı. Peki, Pakistan Dışişleri Bakanı Asıf ve Başbakanı Şerif ne dedi de ABD yönetimi bu kadar kızdı? Söyleyelim Pakistan Dışişleri Bakanı Afganistandaki başarısızlıkları için Pakistanı günah keçisi yapmasınlar. Bizim terörizme karşı savaştaki kararlılığımız sarsılmazdır ve takdire şayandır derken; Başbakan Şerif, karşılıklı saygıya dayalı ikili ilişki için ABD yardımlarından kurtulmanın vaktinin geldiğini vurgulayıp aynen şu ifadeyi kullanmıştı: Pakistan için ABD yardımlarını kibarca ve nazikçe sona erdirme zamanıdır. Böylece ikili ilişkiler gizli forumlardaki başlıklardan ve ABD Başkanının değerli ofisinin alaycı kınamalarının gölgesinden kurtulacaktır.[4]
Erdoğanın kulakları ağır mıydı, sağır mıydı?
Güneydoğu Asya ülkesi olan Myanmarın toplam nüfusu 52 milyon kadardır. Çoğunluk Budizme inanıyorlardı. Bu nüfusun içinde Arakan bölgesinde 1 Milyon Rohingyalı Müslüman yaşamaktadır. Yıllardan beri zulüm altında kıvranan, köşeye sıkıştırılan açıkça soykırıma tabi tutulup kıtır kıtır doğranan, ama seslerini duyuramayan, çığlıkları arş-ı alayı sarsan zavallı bir halk çaresizce çırpınmaktadır. Kimi BM yetkililerinin bile Dünyanın en çok zulüm görmüş olan ve bu zulümden kaçamayan halkı olarak tanımladığı iki milyar Müslümana rağmen kimseleri olmayan, gözyaşlarının muson yağmurlarına karıştığı bu kimsesiz topluluğun işkenceli katliamlarına karşı dünya lideri ve kahramanlık örneği Sn. Erdoğan neden sessiz ve tepkisiz kalmaktadır?
Budist rahipler ibadet aşkıyla(!) soykırıma öncülük yapmaktadır. Zulümden kaçan halkın sığınabileceği tek ülke olan Bangladeş ise sığınanları tekrar denizin ortasına yollamaktadır. Aslında Arakanda Müslümanlar Bosnanın kaderini yaşamaktadır. Boşnaklar nasıl Sırplara terk edilmişse, Rohingyalı Müslümanlar da her türlü yasal (!) altyapısı Myanmar hükümetince hazırlandığı şekliyle, Budist rahiplerin kılavuzluğunda komünist ordunun insafsızlığına bırakılmış durumdadır. Bu zulüm iktidarına Rusya ve Çin destek çıkmaktadır.
Karamollaoğlunun kof çıkışları!
Saadet Partisi genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Müslümanlar Hac ve Kurban ibadetine hazırlanırken, İslam dünyasında ise tarihin en acı katliamlarının yaşanmaya devam ettiğini hatırlatmıştı. Yazılı bir açıklama yapan Karamollaoğlu, Milyonlarca Müslüman Hac ve Kurban Bayramı vesilesi ile Mekke-i Mükerremede, Arafatta, Minada gözyaşları içinde yalvarıp yakaracaklar ama İslam aleminde akan kan ve vahşet devam edecek. Müslümanlar İslam düşmanlarının oyununa gelip birbirlerini öldürecek. Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl bir duyarsızlık diye çıkışmıştı.
Müslümanlara küresel direniş çağrısı neyin kılıfıydı?
İslam dünyasının küresel bir saldırı altında olduğunu ve bu saldırılara ancak küresel bir direnişle karşı konulabileceğini vurgulayan Karamollaoğlu, İslam İşbirliği Teşkilatıüyeleri başta olmak üzere tüm İslam ülkeleri yöneticilerini göreve çağırmıştı. Karamollaoğlu açıklamasının son bölümünde, İslam ülkeleri yöneticilerinin bütün ihtilafları bir kenara bırakarak, bir araya gelmesi artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Kurban kanından çok insan kanının aktığı bir coğrafyada, hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz. Bu noktada Türkiyeye büyük görev düşmektedir. İslam İşbirliği teşkilatı dönem başkanı olarak Türkiye bu çağrıya öncülük etmelidir. Atılacak somut bir adım, söylenecek bin nutuktan daha etkili olacak, en azından Müslümanlar için bir umut ışığı oluşturacaktır. ifadeleri yer almıştı.
Temel Karamollaoğlunun İslam Ülkeleri yöneticilerine gelin birlikte hareket edelimçağrısı havada kalmaktaydı Zira İslam Ülkeleri yöneticileri (daha doğrusu dış güçlerin işbirlikçileri) zaten Siyonist merkezlerin talimatı doğrultusunda birlikte davranıyor, verilen rollerini oynuyorlardı. Bu kof çağrı, dolaylı biçimde: AKP iktidarını ve politikalarını destekleyin mesajı olmasındı! İslam Birliği Teşkilatının, hangi odakların güdümünde bulunduğunu Sn. Karamollaoğlu bilmiyor olamazdı Öyle ise neden bütün sorunların tek ve gerçek çözüm projeleri olan, İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Savunma Paktı, İslam Ortak Pazarı, İslam Dinarı ve İslam Bilim ve Kültür İşbirliği Teşkilatı gibi kurumların oluşturulması ve D-8lere işlerlik kazandırılması yolunda hiçbir çağrı yapılmamıştı. Sn. Karamollaoğlu Erbakanın bu tarihi ve talihli reçetelerini önemsiz ve gereksiz mi saymaktaydı, yoksa unutmuşlar mıydı? Çünkü İslam Birliği Teşkilatıyla halkımızı oyalamak AKPnin palavra politikasıydı
Siyonist işgalci İsraille normalleşme anlaşması imzalayan kahramanları kimse hesaba katmaz ve takmazdı!
Sudanlı Alimler İsrail ile normalleşmeyi şiddetle kınamış ve karşı çıkmıştı.
Sudan Âlimler Birliği, Sudan Başbakan Yardımcısı ve Yatırım Bakanı Mübarek el-Fadıl el-Mehdinin dile getirdiği İsrail ile normalleşme çağrısını kınamış ve Siyonist devletle herhangi bir normalleşme çağrısı haramdır, çünkü bu, ümmetin ilkelerine aykırıdır uyarısında bulunmuşlardı.
Âlimler Birliği Başkanı Muhammed Osman Salihin, Siyonist devletle herhangi bir normalleşme çağrısı geçersizdir ve haramdır, çünkü bu, ümmetin ilkelerine aykırıdır çıkışı işbirlikçileri sarsmıştı. İsraili tanımayı reddeden nedenlerin hâlen geçerli olduğuna işaret eden Salih, Birliğimiz bütün üyeleriyle Başbakan Yardımcısı Mehdinin siyonist devletle normalleşme çağrısının geçersiz olduğunu vurguluyor diye uyarmıştı. Salih, terörist İsrailin herhangi bir barış eğilimi taşımadığını, Filistin topraklarında ihlal politikasını azdırdığını ve Mescid-i Aksada Müslümanlara kısıtlamalar uyguladığını hatırlatmıştı. Sudan Başbakan Yardımcısı Mehdi, katıldığı bir televizyon programında, ülkesi ile İsrail arasında ilişkilerin normalleştirilmesini(!) desteklediğini açıklamıştı.
Sudanlı alimler kadar, şuurlu, sorumlu ve onurlu alimler Türkiyede de olmalıydı. Ama tam tersine İsraille normalleşme anlaşması imzalayanlar dindar kahraman olarak alkışlanmaktaydı.
Siyonist Netanyahunun sinsi hesapları!
Başbakan Netanyahu Siyonist Hükümetin temel yasalarından birinde değişiklik yapmak için kolları sıvamıştı. İsrailin temel yasalarından 40 numaralı yasa, sadece Bakanlar Kurulundaki çoğunlukla savaş ilan edilebilir hükmünü taşımaktaydı. Netanyahu ise bu hassas yasayı değiştirmek çabasındaydı. Kendisine, bu yasada belirtilenBakanlar Kurulu kararı olmaksızın savaş ilan etme yetkisinin tanınması için girişimlere başlamıştı. Bu değişikliğe göre yasa, Başbakan'a, Hükümet onayı olmaksızın savaş ilan etme veya savaşa dönüşebilecek bir askeri harekâta çıkma kararı verme imkânı sağlayacaktı. Ve bu, icabında hükümetin ön iznine gerek kalmadan yapılacaktı. Hatta bazı durumlarda, kabinenin haberi olmaksızın da uygulanacaktı. Yasa teklifinin, Meclis tatili biter bitmez onay için Meclis'e sunulması planlanmıştı.
Bundan yaklaşık 7 yıl önce Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak gerekli gördükleri bir durum nedeni ile Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi ve MOSSAD Başkanı Meir Dagan'ın itirazı nedeni ile söz konusu durumda bir harekâtı başlatamamışlardı. Acaba Siyonist cani Netanyahu, bu tek başına savaş kararı alma yetkisine niye ihtiyaç duymaktaydı? Yoksa asıl hedefi Türkiye olan bir savaş hazırlığı haberi mi almıştı?
[1] 27 08 2017 / Yeni Mesaj / Yeni Osmanlıya mı çatıyoruz?
[2] Noyan Ayan Moskova / http://www.milliyet.com.tr/1997/02/14/siyaset/duma.html
[3] Kınama bildirisinin kaynağı: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı No: 286, 26 Ağustos 2017, Mynmarda 25 Ağustos tarihinde meydana gelen saldırılar Hk.
[4] mehmetseyfettinerol@milligazete.com.tr