NEVROZ MU, BALYOZ MU? AKP Terörü Komşu Ülkelere mi İhraç Ediyordu?
Kasıtlı ve küstah anlamlı bir mesaj olarak bir tek olsun Türk bayrağının asılmadığı, binlerce sözde Kürdistan bayrağı, PKK sancağı ve terörist başı Abdullah Öcalan fotoğraflarının zafer gururuyla dalgalandığı Diyarbakır Nevrozu hala, marazlı medyanın barış narkozundan uyanmayan (Türk, Kürt, bütün) milletimizin kafasına indirilen manevi bir balyoz gibiydi. Aponun Kürtçe ve Türkçe okunan, ancak Öcalanın kitaplarını ve hitap tarzını bilenler için, CIA tarafından hazırlanıp MİT eliyle kendisine ulaştırıldığı hemen anlaşılan mektubu yorumlayan Cengiz Çandar ağzından baklayı çıkarıvermişti:
Öcalanın mesajı; artık Türkler bazı gerçeklere hazır olmalı, zorlarına giden değişim ve gelişmeleri hazmetmeye alışmalıdır! diyerek tercüme etmişti.
Başbakan Recep Bey PKK ile asla pazarlık yapmayız sözleriyle halkın havasını indire dursun, Van Milletvekili Aysel Tuğluk Şırnaktaki Nevroz kutlamasında Hedefimiz Sn. Öcalana özgürlük, Kürdistana özerkliktir! demekteydi. Ve yine BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Savaşın ancak Öcalana özgürlük, Kürdistana özerklik sağlanınca son bulacağı şeklinde laflar etmekteydi.
Ve zaten Öcalan mektubunda:
Bu son değil yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakmak değil, yeni bir mücadeleyi başlatmaktır
Silahlı direnişten demokratik siyasete kapı açılmıştır
Sözleriyle bu güya barış sürecinin Türkiyeyi aldatan, oyalayan ve kendi hedeflerine zaman kazandıran bir ara mola (Time Out) olduğunu belirtmekten çekinmemişti.
Öcalanın:
En az Türkler kadar Ermenileri, Türkmenleri ve Arapların da yakılan ateşten kaynaklı öz eşitlik (hakları) olarak yaşama çağırıyorum sözleri, Irak, Suriye ve Türkiyedeki Kürtlerden oluşacak Birleşik Kürdistan hedefine Ermenileri, Türkmenleri ve Arapları da katma davetiydi. Aslında Ateist, Maoist ve Komünist Öcalanın: Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammedin mesajlarındaki hakikatler bugün yeniden harekete geçiyor ifadeleri din istismarcılığının ve dinlerarası diyalog safsatacılığının yeni bir örneği idi.
Diyarbakır’daki “Nevruz” kutlamasına ve Abdullah Öcalan’ın mesajlarına Gülen Cemaati’nin yaklaşımını Cemal Uşşak ortaya koyuyordu
Habertürk’te Ece Üner’in hazırladığı Akşam Raporu’na konuk olan ve Gülen Cemaati’nin kıdemli isimleri arasında sayılan gazeteci-yazar Cemal Uşşak, Öcalan’ın mesajlarını olumlu bulduğunu belirtip, Kürt sorununda yeni bir aşamaya gelindiğini vurguluyor ve Öcalan’ın dindar kesimler için ince mesajlar verdiğine dikkat çekiyordu.
Öcalan’ın mesajının üç farklı hedef kitlesi varmış ve tarihi bir çağrıymış!
“Öcalan’ın mesajının üç hedef kitlesi vardı. Birincisi Kürt halkıydı. İkincisi genel olarak Türkiye’nin tüm vatandaşlarıydı. Üçüncüsü ise Türkiye’nin dindar vatandaşlarına verdiği ince mesajdı. Kürt halkı ve örgüte çok açık bir şekilde sınır dışına çekilmelerini ve silahları susturmalarını söyledi ki ben bile bu kadar açık ve net olmasını beklemiyordum. Türk halkına yönelik mesajları ise Fırat ve Sakarya’nın kardeşliği üzerineydi. Bunlar Türkiye halkına yönelik barış mesajlarıydı. Özellikle halkımızın dindar kesimlerine de İslam kardeşliği ve Hz. Muhammed’in mesajlarının hayata geçirilmesi yönünde bir mesaj verdi. Bence güçlü mesajlardı.”
Fetullahçıların yorum ve yaklaşımları, Cemaatin de, PKKnın da, AKPnin de aynı okulda eğitildiğini ve aynı müfredattan beslendiğini göstermekteydi.
İmralıya gidip Öcalanla görüşen Selahattin Demirtaşın anlattığına göre: o toplantıda bir de çok kapsamlı kadın değerlendirmeleri yapan Öcalan şöyle bir cümle kullanmıştı: Benim için kadın özgürlüğü Ortadoğuda vatandan, topraktan, petrolden çok daha değerlidir diyormuş Bu her şeydir, bu başarılırsa gerisi çok kolaydır buyuruyormuş [1]
Öcalan daha önce yazdığı Nasıl Yaşamalıyız? kitabında ise Kürt kadınlarının nikâh bağından ve tek bir erkeğin esiri durumundan kurtulup (bir nevi herkesin ortak malı) yapıldığı zaman asıl özgürlüğüne kavuşacağını, sayfalar boyunca ve ısrarla tekrarlıyordu. İşte Demirtaşın aktardığı kadın özgürlüğünden PKKlıların anlaması gereken buydu ve zerre vicdanı ve onuru olan hiçbir Kürtün böyle bir sapkınlığa razı olmadığını göstermesi gerekiyordu.
TIME OUT – Ara Mola ve toplumu hazırlama fırsatı!
Rahmetli Erbakan Hoca Lozana, Türkiyeye bağımsızlık verilmesine karşı çıkan Batılı dostlarına, İsmet İnönünün özel danışmanı Mısır Başhahamı Haim Nahumun:
Biz savaş ve işgalle bu milleti ortadan kaldıramayız, tehlike olmaktan çıkaramayız. Bu nedenle onlara zahiren devlet ve hürriyet verilmesine razı görünüp, ama manevi ve ahlaki tahribat ve ekonomik borç ve bağımlılık sonucu onları özünden uzaklaştırmalı, görünüşte Müslüman kalan, ama gerçekte yozlaşmış ve fikren-fiilen Hıristiyanlaşmış insanlar gibi davranan şuursuz ve sorumsuz kalabalıklar haline sokmalıyız. İşte Lozanın bu gizli maddelerini uygulamak için bir ara molaya (İngilizcesi Time Outa) ihtiyaç vardır yanıtını verdiğini defalarca tekrar etmiştir. Şimdi de Abdullah Öcalan, bu barış sürecinin, bağımsız Kürdistan hedefleri bakımından bir pazarlık molası olduğunu söylemektedir.
Günlerdir bütün ülkeyi meşgul eden Nevruz kutlamalarında okunan Öcalanın mesajında PKKya sınır dışına çıkın talimatıyla pazarlık molası vurgusu yapılırken en önemli mesaj ise, Bu bir son değil yeni bir sürecin başlangıcıdır ifadelerinde gizliydi. İktidar kanadının sıkça dile getirdiği, Asla pazarlık yapmayız sözleri ise Öcalanın açıklamalarından sonra bir kez daha yalanlanmış ve geçerliliğini yitirmişti. Öcalanın Daha farklı bir mücadeleye başlıyoruz sözleri Türkiyeye tehdit PKKya ümit yerindeydi.
Evet, kim ne derse desin, bu gidiş, ertelenen Sevrin ve Lozanın gizli maddelerinin uygulanmasının son aşamasına gelindiğini göstermekteydi. Abdullah Öcalanın Tayyip Erdoğana ait Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun sözünü mektubunda aynen tekrar etmesi, elbette bir tesadüf değildi.
Türk Kürt federasyonuna, Misakı Milli kılıfı
Hatırlayınız İmralı tutanaklarının basına sızdırılması konusunda PKK Gülen cemaatini, cemaat de PKKyı suçlamıştı. Ancak BDPnin İmralı sızıntısına ilişkin açıklaması başka gerçekleri ortaya çıkarmıştı. Çünkü BDP sızıntıdan doğrudan Dicle Haber Ajansından birisini sorumlu tutmaktaydı. KCK iddianamesine göre ise Dicle Haber Ajansını MİT kurmuştu. Ve zaten Hakan Fidan ve diğer üst düzey MİT yöneticileri de 7 Şubat 2012de başta bu iddia nedeniyle sorgulanmaya çalışılmış, ama başarılamamıştı. Herhalde sızdırılan tutanağın amacı Öcalan Erdoğana teslim mi oldu diye sorgulayan ve AKPden gelen açıklamalara tepki duyan PKK tabanına önderlik dimdik duruyor mesajını ulaştırmaktı.
Fırat Haber Ajansında çıkan Cahit Mervan imzalı bir yorum-haberde Öcalanın mektubundan kimi kesitler vardı:
1. Ateşkes iki taraflı olacak: PKK 21 Martta Öcalanın çağrısıyla ateşkes ilan edecek. Devlet bu ateşkese uyacak, aksi takdirde PKK ateşkesi geçersiz sayacak.
2. Öcalanın özgür hareket etmesi için koşullar yaratılacak: Bu olmadan süreç ilerlemeyecek. AKPnin oyalama, zamana yayma çalışmaları, Kürt tarafınca anında bloke edilecek ve süreç deşifre edilerek, kesintiye uğratılacak.
3. Sadece idari tedbirlerle bu iş yürümez: Dolayısıyla Meclis devreye girecek. Yasal ve demokratik reformları hayata geçirecek. Anayasa değişikliği, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, seçim yasası, barajın düşürülmesi, Köye dönüş için çalışmalar başlatılacak. PKK ve KCK dâhil olmak üzere Kürt hareketinin bütün aktör ve yöneticilerinin özgür siyaset yapmaları önündeki engeller kaldırıldıkça ve bu konuda güven verici yasal düzenlemeler yapıldıkça PKK aşamalı olarak ikinci adımı atacak.
4. Yasal düzenlemeler olunca, sınır dışına çıkılacak: Yukarıda belirtilen adımlar atıldığı takdirde PKK Türkiyeden çekilecek. Bu çıkış aynı zamanda yeni bir Kürt-Türk ittifakının temelini oluşturacak. Kürdistan parçaları arasındaki ilişkiler özgürleşecek. Bir anlamda Kürdistanla birlikte misak-i milli güncelleşecek.
5. PKK silah bırakmayacak: Varlık ve özgürlük güvence altına alınmadan silahlar bırakılmayacak. Kürtler her şart ve koşulda bu güvence sağlanmadan öz savunma güçlerini koruyacaklar.
Öcalanın aldıkları ile Erdoğanın verdikleri aynı hedefin birbirini tamamlayan yanlarıdır. Alınanlarla verilenlerin toplamı, barış maskesi altında Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve yerine Türk-Kürt federasyonu kurmak anlamındadır. Kürdistanla misakı milli güncellenecek iddiası, Türk-Kürt federasyonuna altyapı palavrasıdır. Bu federasyonun sonraki aşaması ise Büyük Kürdistan ile Küçük Türkiyedir. diye uyaranlar haklıdır.
İşte bölünme sürecine çanak tutan yandaş yazarlar ve yorumları:
Yeni Şafaktan Murat Aksoya göre:
CHPnin AKP-PKK uzlaşmasına katılması zorunluymuş!
AK Parti ve BDP’nin anayasa gibi temel bir metin üzerinde uzlaşması tarihi önemdedir. Çünkü bu iki parti tarihsel olarak Cumhuriyet’in ötekileştirdiği iki kimliğin ortaklığı bir anlamda çevrenin merkezi inşa etme girişimidir. Ancak bu inşa bu haliyle temeli eksik olur. CHP’nin bu temelin içinde olması çok önemli hatta zorunluluk haline gelmektedir. CHP’nin bu büyük değişimin içinde olması hem değişimi güçlendirecek hem de yenilenme iddiasını güçlendirecektir.[2]
PKK Özgür Gündem Gazetesinden Mustafa Yalçınere göre:
Kılıçdaroğlunun Erdoğanla Öcalanın ittifakına mutlaka katılması gerekiyormuş!
Kılıçdaroğlu negatif bakmıyoruz diyor. TBBMde çözülsün demişti. İşte Öcalan da parlamento karar alsın diyor. N. Matkap, Öcalanın vatandaşlık tanımının CHPnin programındaki milliyetçilik tanımına uyduğunu söyleyip süreci heba etmemek gerek görüşünde. Ama geçit yok diyen M. İnce ve arkadaşlarına dur demesi gerek CHPnin. No passaran İspanyolların faşizme karşı sloganıydı, faşistlerle el ele kullanılması olacak iş değildir. CHP kan dökmenin ve eşitsizlikte ısrar etmenin kazandırmayacağını bilmeli ve süreci de demokratlık payesini de AKPye terk etmemeli.[3]
Hürriyetten Taha Akyola göre:
Başbakanın CHPyi de sürece katmaya çalışması tarihi önem taşıyormuş!
Özellikle CHP bu sorunun çözümünde iktidara yardımcı olmalıdır. Fakat CHPnin yapıcı davranması, hiç olmazsa çelme atmaması için öncelikle Başbakanın CHP ile ilişkilerinde özenli olması gerekir.[4]
Hürriyetten Fatih Çekirgeye göre:
CHP yanlış yapıyormuş!
CHP eğer gerçek bir sosyal demokrat partiyse, devrimciyse, halkların iradesine inanıyorsa… Devletin kırmızı kitapçığı(!)na değil de, halkların sosyal demokrat manifestosuna inanıyorsa… Avrupa sosyal demokrat hareketine, neden Öcalanla görüşüldüğünü anlatmalıdır.[5]
Vatandan Ruşen Çakıra göre:
Öcalan MİTe aşırı güveniyormuş!
Uğur Mumcunun ilk kez dile getirmiş olduğu PKKyı MİT kurdurdu tezi bu vesileyle bir kez daha gündeme gelmiş durumda. Spekülasyonlar bir yana, Öcalanın bir önceki müsteşar Emre Tanerin döneminden itibaren MİT ile düzenli olarak görüştüğünü, yıllardır devlet katında aradığı muhatabı nihayet bulmuş olduğu düşüncesiyle onu sahiplendiğini söylemek daha doğru olacaktır.[6]
Başbakanın Başdanışmanı Yalçın Akdoğana göre:
Tutanak yok hükmünde sayılıyormuş! Önemli olan Öcalanın hazırladığı taslak metin oluyormuş!
Başka bir muhtevanın çözüm mutabakatı gibi sunulması son derece yanlıştır. Açık bir sabotajdır Böyle bir görüşme notunun basına sızdırılması, asıl Öcalanın sunduğu metni boşa düşürmekte ve anlamsızlaştırmaya çalışmaktadır. Bu durumu, Öcalanın mesajının çok düşük olduğunu düşünen BDPlilerin çıtayı daha yüksek göstermek için bir hamlesi olarak yorumlamak da elbette mümkündür. Süreç açısından yayınlanan metin tamamen yok hükmündedir.[7]
Milliyetten Can Dündara göre:
Öcalan ve MİT Cemaate karşı kol kola giriyormuş!
Zabıtların yayımlanması, Hükümet ve BDPye zarar verdi; Öcalan ve MİTe yaradı BDPyi bir emir eri konumuna indirgedi. Zamanın Derin Güçler Devrede manşetiyle karşıladığı, MİTin ise muhtemelen keyifle okuduğu bu ifade, siyasette kartların yeniden dağıtıldığının, eski ittifakların dağılıp yenilerinin kurulduğunun göstergesi…[8]
Sabahtan Emre Aköze göre:
Gülencileri sıkıntılı günler bekliyormuş!
Barış sürecinin doğası gereği, AK Parti ile BDP arasında bir yakınlaşma olabilir… Bu da Gülencileri sıkıntılı günler bekliyor demektir.[9]
Oysa Öcalan ve Gülen aynı cephede koşuyordu!
Öcalanın sık sık Fethullah Güleni hedef alması kimseyi yanıltmasın zira hep birlikte Atlantik cephesindedirler. Ancak Öcalan şu aşamada Fethullah Gülen karşıtı sözleriyle Erdoğana ondan boşalttığın yere talibim mesajı vermektedir![10]
Zamandan Hüseyin Gülerceye göre:
Fetullah Gülenciler süreci çok sıkı takip ediyormuş
Mesele, iyi niyet ve zihniyet değişimidir. Doğru çözüm düzlemi de demokratikleşme, yeni sivil bir anayasadır. Ama unutmayalım ki, BDP Mecliste, parti kapatmayı zorlaştıran maddeye karşı çıktı. 12 Eylül 2010 referandumunda boykot uygulayarak statükocuların, hayırcıların değirmenine su taşıdı. Çözüm sürecine evet. Evlat acılarıyla dağlanan bağrımıza taş basarak evet. Ama oyun oynamak isteyenler bilsinler ki, gözlerimiz üzerlerinde [11]
Sonuç: AKP, PKKyı İran ve Suriyeye ihraç ediyordu!
Biri Baldıran zehri içerim; diğeri Süreç başarısız olursa Apo öldü bilmelisiniz demekteydi. Öcalanla Erdoğanın kader ortaklığı İmralı tutanaklarının servis edilmesiyle perçinlenmişti. Tayyip Erdoğan artık geri dönülmez yola girmişti. Attıkları her adım millet cephesini daha da güçlendiriyordu. Süreç Kürt kökenli yurttaşlarımız için de çok uyarıcı ilerliyordu. ABD onlara Ortadoğu savaşlarında kullanacağı asker olarak bakıyordu. Kürtler de ayakaltında kalmayı elbette kabul etmeyeceklerdi.
İmralı sürecinin getireceği barışı Abdullah Öcalan çok güzel özetliyordu.
Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriyede 50 bin, Kandilde 10 bin, İranda 40 bin var. (İmralı Tutanakları, Milliyet, 28 Şubat 2013).
Evet, Abdullah Öcalan, PKKnın yönettiği silahlı güçlerin önüne bir görev koyuyordu: Suriyede, İranda ve Irakta (Kandil) gerillayı daha da büyütmeyi hedefliyordu. Peki, İran, Irak ve Suriye devletlerinin, kendi topraklarında silahlı güç büyütülmesine Hoş geldiniz, buyurun büyütün diyeceği mi sanılıyordu? PKKnın silahlı güçleri, İran, Irak ve Suriye silahlı kuvvetleriyle çarpışırken, sıkıştı mı herhalde Türkiyeye kaçmayı hesaplıyordu. Yani artık Kandil üssü Türkiye topraklarında kuruluyordu! Ve üstelik AKP iktidarı, PKKyı İran ve Suriyeye göndermekle, resmen komşu ülkelere terör ihraç ediyordu!
ABDli istihbarat uzmanları, 9 ay önce İmralıda Apoyla 4 saat kalıyordu ve Açılım süreciyle ilgili talimatlar veriyordu!
Abdullah Öcalanın 2012de ABDli uzmanlarla görüştürüldüğü ve açılım dersi aldığı ortaya çıkıyordu. Öcalan, ABDli istihbarat uzmanı gazeteci Jake Hess ve ismi belirlenemeyen 2 CIA ajanı ile İmralı Cezaevinde görüşüyordu. Görüşmede, ABDliler Öcalana Kürtler 1900lü yılların başındaki Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasına neden olan durumunu canlandırmak zorundadır deniliyordu.
ABDlilerle Öcalan arasındaki görüşme 12 Mayıs 2012 tarihinde İmralı F Tipi Cezaevinde gerçekleşiyordu. Görüşmede 3 ABDlinin yanı sıra, merkezi ABDde olan Kürt İnsan Hakları İzleme Örgütü (Kurdish Human Rights Watch) Başkanı Pary Karadaghi, Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi (National Congress of North America) Başkanı Kemal Artin, ABD ve İngilterede yaşayan Edip Yüksel yer alıyordu.
ABDliler adaya orta boy özel sürat yatı ile gelirken, görüşme 13.00te başlayıp, 17.00de sona eriyordu. Görüşmede gündem maddeleri Kürt Sorunu, Abdullah Öcalanın ve AKP Hükümetinin durumu oluyordu. ABDlilerle Öcalan arasındaki görüşmenin, MİT yetkilileri, cezaevi müdürü ve Garnizon Komutanının bilgisi dâhilinde tamamlandığı ve Adaya gelenlere giriş görevlilerince kimlik sorgulaması ve üst araması yapılmadığı öğreniliyordu. Ayrıca görüşme izni için herhangi bir belge ibraz edilmediği de bildiriliyordu.
Görüşmede ABDli istihbaratçılar, Kürtlerin 1920 yılında ulusal kurtuluş uzlaşması içinde yer aldığını söyleyerek, bugün de benzer bir uzlaşmanın olması gerektiğini, yoksa Türklerin yenileceğini ileri sürüyordu.
CIA tarafından mücadele talimatları veriliyordu
Görüşmede CIA ajanları Öcalana kendi talepleriymiş gibi aktarması için bir dizi talimat aktarıyordu. Buna göre, daha sonra Öcalanın çeşitli vesilelerle mesaj olarak gönderdiği taleplerden bazıları şunlardan oluşuyordu:
İzolasyon kabul edilemez. Çürümeye dayalı İmralı sistemine son verilmelidir. Bilgi ve haber alma fırsatı artırılmalıdır.
Kürt sorunu, demokratikleşme temel gerçeği olarak tartışılmalı, Kürt kimliği yasal ve anayasal güvence altına alınmalı ve Kürt halkının düzeni, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet ilkesine dayalı anayasal vatandaşlık olarak tanınmalıdır.
Dil ve kültür hakları yasal güvence altına alınmalıdır. Radyo, TV ve basın üzerinde uygulanan bir sınırlama olmamalıdır. Türkçe radyo, TVlerin bağlı oldukları ile düzenlemeler, Kürtçe ve diğer dillerde yapılan yayınlarda da aynı prosedüre bağlanmalıdır.
İlköğretimde Kürtçe eğitim dili olarak kullanılmalıdır. Kürt kültürü, dili ve edebiyatı yüksek okullarda ders olarak programa sokulmalıdır. Üniversitelerde Kürt dili, kültürü, edebiyatı ve tarihi üzerine eğitim verilmesi sağlanmalıdır.
Tüm düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik engeller kaldırılmalıdır. Partiler ve seçimler için Kürt sorunu ile ilgili tüm konular aynı zamanda özgürce sağlanmalıdır.
Köy koruculuğu sistemi ve devlet içinde kurulan çeteler ortadan kaldırılmalıdır.
Savaş döneminde köylerini terk etmek zorunda kalan köylülerin dönüşü için gerekli idari, hukuki, ekonomik ve sosyal önlemler alınmalıdır. Bu bir ekonomik kalkınma seferberliği ile birlikte başlanmalıdır.
Kürt halkının her türlü hak ve özgürlüğüne kavuşması, meşru savunma güçlerini oluşturması için anayasal ve evrensel düzenlemeler yapılmalıdır. Bu haklar, Kürt halkının son otuz yıldır ulaşmak için mücadele verdiği en doğal ve temel haklardır.
Yüzyılın yalanı: PKK ile barış palavrası!
ABD kılavuzluğunda Abdullah Öcalanla AKP Hükümeti arasında yürütülen görüşmeler topluma barış süreci, çözüm süreci olarak sunulmaktadır. Oysa PKK bütünüyle silah bırakmayacağını açıklamıştır, sadece geçici olarak yurtdışına çıkacaktır. Öcalan BDP heyeti görüşme tutanakları da bunun kanıtıdır. Ama AKP sürecin barış ve çözüm süreci olduğunda ısrarlıdır.
Emekli Orgeneral Necati Özgenin, Silah bırakılacaksa adres gösterilir. Silahlar kime teslim edilecek? TSKya mı, yoksa başka birine mi? Ortada hiçbir şey yok. Biz geçmişte benzer şeyleri çok duyduk. Süreç barış süreci değil. Bunu anladığımızda iş işten geçmiş olursa bunun sorumlusu bellidir uyarılarına kulak tıkanmaktadır.
Geçmişte Amerikanın Irak işgaline Iraka demokrasi götürülüyor yalanıyla, şimdi Öcalanlı açılım palavrası aynı yanılgıdır. Üstelik PKKnın İran, Suriye ve Kuzey Iraka çekileceğinin belirtilmesi, ileride başımıza daha büyük sorunlar açacaktır. Bunun için İrandan izin alınmış mıdır, oturup bir anlaşmaya varılmış mıdır? Böyle karşılıklı bir rıza yoksa bu komşu ülkelere terör ihraç etme ve içişlerine müdahale sayılmayacak mıdır? Sorularının yanıtları henüz boşluktadır.
[1] ozgur-gundem.com
[2] 1 Mart 2013
[3] 2 Mart 2013
[4] 2 Mart 2013
[5] 2 Mart 2013
[6] 1 mart 2013
[7] 2 Mart 2013 tarihli gazeteler
[8] 2 Mart 2013
[9] 2 Mart 2013
[10] Mehmet Ali Güller, Aydınlık, 2 Mart 2013
[11] 1 Mart 2013
http://www.millicozum.com/mc/mayis-2013/nevroz-mu-balyoz-mu-akp-