TÜRKİYE LİBYA'DA
Emperyalist Zalimlerin Hesaplarını Bozmalı
ARABULUCULUK VE OYUN KURUCULUK YAPMALIYDI
Türkiye, elbette Akdenizdeki ve bölgemizdeki haklarını ve çıkarlarını korumalı, bu yönde gerekli tedbirleri almalıydı. Ama bunu yaparken, kardeş ve Müslüman bir ülkenin tahrip edilip parçalanmasına, doğal zenginliklerinin yağmalanmasına asla ortak olmamalıydı Ve sonunda Siyonist ve emperyalist odakların iç savaş başlattıkları ve mazlum Müslüman kanı akıttıkları Libyadaki kardeş kavgasında bir tarafın destekçisi ve yangının körükleyicisi olmaktan sakınmalı, Libyanın birliğini, halkının dirliğini sağlayacak bir arabuluculuk ve emperyalizme karşı yeni bir oyun kuruculuk rolü oynamalıydı.
Libya Ulusal Ordusu, Türkiye'yi Düşman Saymaktaydı
ABD ve Rusya destekli, General Halife Haftere bağlı Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari; Trablus'a inmek isteyen Türk uçaklarının, limanlara yanaşmak isteyen Türk gemilerinin ve Türkiye'nin ülkedeki askeri varlığının hedef alınacağını açıklamıştı. Libya'da, son dönemde Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaşanılan çatışmalarda güç kaybeden General Halife Haftere bağlı Libya Ulusal Ordusunun sözcüsü Ahmed Mismari; Türk hedeflerin düşman hedef olarak tanımlandığını, Libya hava sahasının Türk uçaklarına kapatıldığını ve Libya karasularındaki Türk gemilerinin vurulacağını iddia eden bir açıklama yapmıştı. Mismari ayrıca Türkiyeye ait bir İHAnın düşürüldüğünü de hatırlatmış ve Türkiye ile Katar, militanların lehine müdahil oluyor. Türkiye, Trablus savaşına denizden, havadan ve karadan müdahale ediyor ifadesini kullanmıştı. Libya, 2014 seçimlerinin ardından siyaseten ikiye bölünmüş durumdaydı. Bunlardan birisi ülkenin doğusunda, Mısır sınırına yakın Tobruk'ta bulunan Temsilciler Meclisi, diğeri ise Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti olmaktaydı.
Merkezi Trablus'ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Türkiye, Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca meşru kabul ediliyor ve destekleniyordu. Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi ise; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa ve kısmen Rusya'dan destek buluyordu.
General Halife Hafter, Kimlerden Destek Almaktaydı?
1943 Ecdebiye doğumlu General Halife Hafter, petrol zengini Libyada son 5 yıldır yaşanan krizin önemli aktörlerinden birisi konumundaydı. Sovyetler Birliği'nde askeri eğitim görüp, Kaddafi'nin liderliğindeki orduya katılmıştı. 1969'da Kaddafi'nin Kral İdris'i devirmesinde rol oynamıştı. Bu adımı, onu Kaddafi'nin en çok güvendiği isimlerden biri haline getirmiş ve Kaddafi başa geçince Genelkurmay Başkanlığı yapmıştı. 1986 yılında, Fransanın desteklediği Çad güçleriyle çatışan birliklerin başına getirilmesi ise sonunu hazırladı. Libya yenildi, 1987de Hafter ve askerleri esir düştü. Kaddafi askerleri geri çekince de bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yıllarca hapis yatan Hafter, ABDye sürgüne yollandı. Libya'nın “yeni Kaddafi'si” olarak tanımlanan General Halife Hafter, uzun yıllar ABD'de sürgünde kalmıştı. Kaddafi'nin devrilme sürecinde Libya'ya dönen Hafter'in CIA ile iş birliği içinde olduğu konuşulmaktaydı. 2014ün Şubat ayında, BM destekli seçimlerde yeniden güç kazandı. Hafter güçleri, 2014'ten beri ülkenin doğusunda Tobruk ve önemli petrol limanlarının da olduğu büyük bir alanı kontrolü altında tutmaktaydı. Libya'da olası bir barışı baltalayan ve Türkiye dahil uluslararası arenada tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) karşı savaş açan Hafter'i, bu süreçte Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan'ın desteklediği biliniyordu. Ayrıca, ABD ve Rusya da onun arkasındaydı.
Libyayı kimler karıştırmaktaydı?
Erdoğan iktidarının da desteklediği 2011deki NATO müdahalesiyle; Muammer Kaddafinin devrilmesinin ardından tam bir kargaşa ortamına atılan ve yerel hükümetler arasındaki nüfuz mücadeleleriyle anılan Libya, bölgesel güçler arasındaki örtülü savaşın yeni sahası yapılmıştı. Libyada UMH ile Haftere bağlı güçler arasındaki savaş, Katar ve Türkiye ekseni ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır arasındaki bölgesel güç mücadelesinin arasındaki askeri çatışmaya dönüşmüş durumdaydı. Geçtiğimiz aylarda Haftere bağlı güçler tarafından Trablusa başlatılan askeri operasyon, Türkiyeden UMHye, BMC üretimi Kirpi model zırhlı araçların ve Bayraktar model insansız hava araçların (İHA) hibe edilmesinin yanı sıra yapılan geniş çaplı askeri sevkiyat neticesinde durdurulmuş ve bunu takiben Libya Ulusal Ordusu Generali Ahmed Manfur, Türkiyeye ait bir İHAnın düşürüldüğünü açıklamıştı.
ABD ve Rusya Kimin Tarafındaydı?
Libyadaki mevcut krizde, ABD ile Rusyanın kiminle çalışmayı seçtiği henüz muğlaktı. ABD tarafından Libya krizi için şu ana kadar iki kez görüş açıklanmıştı. İlkinde; ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Hafterin eylemlerini kınayarak ateşkes çağrısında bulundu, ikincisinde ise; ABD Başkanı Donald Trump, Hafterle bir telefon görüşmesi gerçekleştirdikten sonra yanlışlıkla desteğini açıklamıştı. Libyaya yönelik bu yaklaşımların hangisinin Washington için geçerli olacağı muammaydı. Görünüşe göre, ABD içerisinde Mısırda Sisi-İhvan çekişmesine benzer bir ikilik söz konusuydu. Rusya ise Libya ihtilafında her iki tarafla da ilişkileri sürdürmeye çalışmaktaydı. Rusyanın zımni olarak Hafteri desteklediğini dair emareler görülse de Moskova; Suudi Arabistan, BAE ve Mısırın aksine, kırmızı çizgiyi aşmamıştı.
Türkiye, Libyada Ne Yapmaya Çalışmaktaydı?
Maalesef, Suriye gibi Libyadaki kriz de giderek Türkiyeyi içine çekiyordu. AKP iktidarının 2011deki Arap Baharı ile birlikte Batılı müttefikleri hesabına işin içine dalıp, daha sonra kendi küçük heveslerini araya sıkıştırdığı ucuz kahramanlıkların bizi nereye sürükleyeceği bilinmiyordu. Başlangıçta Türk şirketlerin 19 milyar dolarlık alacağını garantileme adına; sahada olmayan masada olamaz palavrasıyla Haçlı Batıya destek çıkan Erdoğan iktidarı, şimdilerde: Doğu Akdenizdeki enerji savaşında Türkiyeye karşı oyunu bozmak için Libyadaki müttefik güçlerin galip gelmesi şart. politikasına sığınmaktaydı.
Bu lanetli hikâye, bir ihanetle başlamıştı. Libyanın linç edilen lideri Muammer Kaddafi, Biz dostuz, arkadaşız diye seslendiği Recep T. Erdoğanın müdahale komplosunu boşa çıkaracağını sanmıştı. Son röportajını TRTye vererek, El Kaide Libyayı ele geçirirse büyük bir facia yaşanır. Türkiye olayların gerçek yüzünü öğrendiğinde doğru tutum takınacaktır. diye yakınmıştı. Erdoğan önce NATOnun Libyada ne işi var? diye çıkışmış, fakat 24 saat geçmeden çark ederek İzmiri NATO müdahalesi için ana karargâh yapmıştı. Zaten Suriyedeki kirli müdahale için de Türkiyeyi sıçrama tahtası ve lojistik hattı olarak kullanmışlardı. Sonunda NATO, Libyayı tahrip edip, cinayetlerini işleyip çekip çıkmıştı. Gerisi tufandı. Libya; El Kaideciler, IŞİDciler, Selefiler, İhvancılar, aşiret güçleri, çeteler ve liberal-milliyetçi savaş şebekeleri elinde paramparçaydı ve perişandı.
Kutuplaşmanın öncesinde Temmuz 2013te Libyanın komşusu Mısırda, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) desteklediği darbeyle İhvan iktidarı yıkılmıştı. İhvan üzerinden hesaplaşmanın, Libyaya yansıması fazla gecikmemiş, Katar ve Türkiye yeni iktidara sahip çıkmıştı. Bu eksende biraz geride kalsa da üçüncü ayak Sudandı. Buna karşın Suudi-BAE-Mısır üçlüsü; Tobruk merkezli meclis, ona bağlı hükümet ve Libya Ulusal Ordusunu kuran eski firari General Halife Hafteri destekliyordu. Mısırın darbeci lideri Abdulfettah el Sisi, 10 Ağustos 2014te Riyad ziyaretinde Libyaya müdahale planını Suudi kralıyla paylaştı. Ardından Mısırdan havalanan BAE uçakları, 18 Ağustos ve 23 Ağustos 2014te Libyada İslamcı milislerin mevzilerini bombaladı. Vekâlet savaşı böylece daha da kızışmıştı. Türkiye geri adım atmamış, ilk zamanlar Tobruk kanadıyla teması korusa da sonradan tüm ağırlığını Trablusa vermeye başlamıştı.
En mühim mesele tabii ki BM ambargosuna rağmen yapılan silah sevkiyatıydı. BAE yapıyor da biz neden yapmayalım mantığıyla davranılmaktaydı. Sevkiyat, iki eksen arasındaki vekâlet savaşı ayyuka çıkmadan önce başlamıştı. Ocak 2013te Libyaya giderken fırtınaya yakalanıp Yunanistan sahiline demir atan bir gemide, Türkiyeden yüklenmiş silahlar çıkmıştı. Ağustos 2014te Hafter, Türkiyeden Derneye giden geminin silah yüklü olduğunu belirtip vurulacağını açıklamıştı. Aralık 2014te Mısırda durdurulan bir gemide yine silahlar çıkmıştı. Aralık 2014te Mısrata limanına yanaşan Kore gemisi de Türkiyeden yüklenen silahlarla doluydu. Eylül 2015te İskenderundan mühimmat yüklenmiş bir gemi yine Yunanistanda yakalanmıştı. 23 Kasım 2017de Mısırın Port Said limanında durdurulan gemide 29 konteynır silah vardı ve Mersinden yüklenmişti. 18 Aralık 2018de silah yüklü bir gemi Khoms limanında, Türk yapımı silahlarla yakalanmıştı. BMnin silah ambargosunu denetleme komitesi, 5 Eylül 2018de Güvenlik Konseyine sunduğu raporda Türkiyeden silah sevkiyatını doğrulamıştı.
BMnin çözüm arayışları sürerken Hafter, tarafların önüne konulan yol haritasına aldırmadan tüm ülkede kontrolü ele almak üzere harekete geçti. Daha önce Bingazideki İslamcıları yendikten sonra Ecdebiye, Sidra ve Ras Lanuf gibi yerlerde kontrolü sağlamış olan Hafter, Ocak 2019dan itibaren petrol sahalarının bulunduğu güney bölgelerine sarkmıştı. Fizandaki Tuareg ve Tubu gibi kabileleri petrolden pay vaadiyle kendine bağlamıştı. Güneybatıda petrol sahalarının bulunduğu Şerare ve El Fili ele geçirmiş durumdaydı. Hafter; 27 Martta Riyadda Suudi Kralı Selmanla görüştükten sonra, 4 Nisanda Trablusu ele geçirmek üzere yeni bir harekâta kalkıştı. Bu hamle karşısında Türkiyenin yardımları da artmıştı. Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Ahmed el Mismari, 19 Nisanda Türkiyenin Suriyeden Libyaya militan taşıdığı suçlaması eşliğinde, bir de insansız hava aracı temin ettiği iddiasını gündeme taşımıştı.
Bu arada karşı cephede de saflar kalabalıklaşmıştı. Hafter, 15 Nisanda bir telefon görüşmesiyle ABD Başkanı Donald Trumpı arkasına almıştı. Beyaz Saraya göre Trump, Hafterin terörle mücadele ve petrol kaynaklarını korumadaki rolünü takdirle karşılamıştı.
Hafterin güç kaynakları şunlardı:
Suudi Arabistan, mali kaynak sağlıyordu.
BAE, cephane ve insansız uçak temin ediyordu.
Mısır, savaş uçakları gerektiğinde devreye giriyordu.
Fransa, askeri danışmanlık hizmeti sunuyordu. Fransız uçaklarının çaktırmadan belli hedefleri vurduğu da söyleniyordu.
Bingaziye konuşlanan Rus özel savaş aygıtı Wagner Grubu, silah ve mühimmat temin ediyordu. Tarafsızlık görüntüsüne rağmen Moskovanın tercihi Hafter oluyordu!
26 Haziranda Trablus merkezli güçlerin, başkentin güneyindeki Giryanı geri almaları Hafteri kızdırmıştı. Hafter, Türkiyeye karşı adeta savaş açmıştı. Giryanda 43 asker kaybeden ve büyük bir cephane bırakan Libya Ulusal Ordusunun sözcüsü Ahmed el Mismari; 28 Haziranda Türkiye-Libya arasındaki sivil uçuşları yasakladıklarını, Libya limanlarına yanaşan Türk gemilerini vuracaklarını, yakaladıkları Türk vatandaşlarını tutuklayacaklarını ve Türk şirketlerini hedef alacaklarını açıklamıştı. Giryanda bıraktıkları cephane BAEnin yaptığı yardımın boyutlarını da göstermişti. Silahlar arasında Amerikan yapımı FGM-148 Javelin tanksavar füzeleri de vardı. ABD bunları 2008de BAEye satmıştı. Bir de Giryanda Çad ve Sudandan gelen paralı savaşçıların esir alındığı söyleniyordu. Karşı tarafın asker tutacak kadar parası da vardı.
2011de hesapsızca içine daldıkları macera, bu şekilde Türkiyeyi kolayca kaçamayacağı bir bataklığa mı saplanmıştı?
Erdoğanın BMnin tanıdığı hükümete destek oldukları söylemi, bizi bataktan kurtaracak mıydı? Türkiye aleni bir şekilde bir iç savaşın tarafı ve parçası olup çıkmıştı. Evet, Serrac hükümeti BM tarafından tanınmış olsa da Avrupa Birliği, Arap Birliği, Afrika Birliği ve BM Güvenlik Konseyinde Hafterin başarısına oynayanların sayısı artmaktaydı. Batı kanadında İngilizler ve İtalyanlar şimdilik Türkiye ile aynı tarafa oynuyorlardı.[1]
Bizim asıl kuşkumuz ve dikkat çekeceğimiz husus şudur:
Siyonist odaklar Libyayı tamamen çökertmek, petrol ve doğalgazını kolayca sömürmek için, oradaki iç savaşın devamını ve Libya halkının birbirleriyle sürekli boğuşmasını istiyorlardı. ABD, Rusya, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi ülkelerin General Hafterin yanındaydı. İngiltere, İtalya ve Katar ise mevcut BM destekli Serrac İktidarının tarafındaydı Bu iç savaş sadece dış güçlerin işine yaramakta, Libya halkı kan ağlamaktaydı. Bu şartlarda, hangi amaçlarla ve kimin tarafında olduğunuzun, sonuçta bir anlamı kalmamaktaydı.
General Haftere bağlı Libya Ulusal Ordusu uluslararası suça kalkışmış, MİT ve Özel Kuvvetler askerlerimizi açığa vurmuşlardı.
Libya haber portalı Almarsad, Libya iç savaşında Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin askeri ve istihbarat operasyonlarını yürüten, aralarında çok sayıda üst düzey generalin de bulunduğu Türk uzmanların pasaport bilgilerini yayınlamıştı. Almarsad, kimlik bilgileri yayınlanan kişilerin son günlerde stratejik Al Garyan ve Abu Raşada bölgelerinin ele geçirilmesinde kritik rol oynayan Türk dronların operasyonlarını yönettiklerini de vurgulamıştı. Habere göre, Türk ekibinin başında Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı T.G.K bulunmaktaydı. Ekibin diğer önemli bir ismi ise, verdiği ifadelerle FETÖ duruşmalarının önemli bir danışmanı haline gelen Genelkurmay Genel Sekreteri ve Genelkurmay İstihbarat Başkanı Tümgeneral İ.Ö. olmaktaydı. Yine pasaport bilgileri yayınlanan önemli isimlerden biri de, Balyoz davalarından 13 yıl hapis cezasına çarptırıldıktan sonra, ikinci yargılamada beraat ederek Tümgeneralliğe terfi eden L.E. ise Mardin'in Nusaybin ilçesinde Hendek operasyonları olarak bilinen PKK eylemlerini bitiren isim olarak tanınmıştı. Ayrıca İzmir merkezli askeri casusluk davasının önemli isimlerinden İ.A da uzmanlar arasındaydı. Habere göre İçişleri Bakanı Fathi Ali Bashaaghanın, Türk uzmanların Libya'ya girişlerinde vize verilmesini isteyen bir direktifi de yayınlanmıştı. Haberin detaylarında Türk uzmanların Libya'ya gelişleri ve bir otelde kalışlarını gösteren video görüntüleri de vardı.[2]
Halife Hafter'in liderlik ettiği Libya Ulusal Ordusundan (LUO), Türkiye menşeli insansız hava araçlarının (İHA), başkent Trablus'ta bulunan Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) bağlı silahlı güçler safında çatışmalarda kullanıldığını da duyurmuşlardı.[3]
Türkiyeden Libyaya Çok Sayıda Zırhlı Araç Yollanmıştı.
Samsundan çıkan zırhlı araç yüklü gemi, Libyanın başkenti Trablusa ulaşmıştı.
Türkiye, Libyanın batısı ile başkent Trablus çevresini elinde tutan Birleşmiş Milletler (BM) destekli Ulusal Birlik Hükümetine, BMC üretimi Kirpi adı verilen zırhlı araç ve ağır silah yollamıştı. (Kirpi, BMC Otomobil'in “Mayına Karşı Korumalı ve Çok Amaçlı Zırhlı Araç” sınıfında bulunuyordu.) Libya Ulusal Birlik Hükümetinin resmi Facebook hesabından yapılan açıklamada, Ulusal Birlik Hükümeti, Trablusu savunan güçlerini zırhlı araç, mühimmat ve kaliteli silahlarla donatıyor ifadeleri yer almıştı. Hükümetin açıklamasının ardından sosyal medyada onlarca Kirpi türü zırhlı aracın, Trablus Limanına indirildiği görüntüler yayınlanmıştı. Konuyla ilgili şu ana kadar Türkiyeden herhangi bir resmi açıklama yapılmamıştı.
Ama Hafter Güçleri, Kendilerini İsrailin Desteklediğini Gizliyorlardı! Çünkü İsrail, Haftere Silah Yollamaktaydı.
BAEye ait kargo uçaklarının, Nisan ayı başında İsrail üzerinden Libyada darbeci General Halife Haftere silah taşıdığı ortaya çıkmıştı. El Cezire Arapçanın haberine göre, İsrail-Mısır-Ürdün arasında şüpheli rota izleyen BAE kargo uçakları, Halife Hafterin kontrolündeki askeri üslere iniş yaptığı ve silah taşıdığı saptanmıştı. Uçaklar ile birlikte Hafterin başkent Trablusa saldırısı eş zamanlı olarak başlamıştı. Habere göre kargo uçakları, iç savaşın yaşandığı Libyaya yöneldiklerinde uçuş transponderlerini kapatarak, izlerini kaybettirmeye çalışmışlardı. Bu gizlilik çabasında, Birleşmiş Milletler tarafından Libyaya uygulanan silah ambargosundan kaçınma çabasının etkili olduğu vurgulanmıştı. Hafter güçleri tarafından yayınlanan bir videoda da UP-I7645 numaralı bir kargo uçağının, Libyanın güneyindeki Tamanhant askeri üssüne iniş yaptığı ve FF ile başlayan dört basamaklı bir kodun bulunduğu, 64 kilogram ağırlığında sandıkların uçaktan indirildiği anlaşılmaktaydı.
Hafter ve MOSSAD İrtibatı
Libya'nın doğusunu kontrol eden Halife Hafter'in, Birleşik Arap Emirlikleri aracılığıyla MOSSAD ile yaptığı görüşmeler sonrası İsrail'den askeri yardım aldığı ortaya çıkmıştı. Hafter kuvvetlerinden yüksek rütbeli bir askeri kaynağın ifadesine göre; Birleşik Arap Emirlikleri destekli Hafter, iki yıldır İsrail istihbaratıyla gizli görüşmeler yapmaktaydı. İsmi gizli tutulan kaynak; “Hafter ve İsrail arasındaki iş birliği, Ürdün'de MOSSAD ajanları ile görüştüğü 2015 yılından beri devam ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri aracılığıyla gerçekleştirilen görüşmeler büyük bir gizlilikle yürütülüyor” ifadelerini kullanmıştı. İsrail tarafından tedarik edilen silahların genellikle keskin nişancı silahları ve gece görüş dürbünleri olduğu saptanmıştı. Söz konusu kaynak, Hafter'in cihat yanlısı gruplara karşı başlattığı Kerame (Haysiyet) operasyonunda da İsrail ile iş birliği yaptığını aktarmıştı.
Hafter'in; Fransa ve Rusya'nın yanı sıra İsrail devletiyle de iş birliği yaptığı ortaya çıkmış ve “İsrail Maariv gazetesi istihbarat işleri yorumcusu Yossi Melman, 7 Ağustos 2019 tarihinde Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Halife Hafter'in MOSSAD'la iş birliği yaptığını açıklamıştı. Sosyal medyada büyük yankı bulan bu açıklama; BAE, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler dahil olmak üzere dünya basınında nedense yer almamıştı.”
Evet, maalesef; İsrail, ABD, Rusya ve Fransa, Libyadaki HAFTER kuklasını kullanıp kışkırtmakta; İngiltere ve İtalya, Türkiyenin de desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümetine ve Başkanı SARRACa arka çıkmakta, sonuçta her iki taraftan da sürekli Müslüman kanı akmakta ve bu arada Libyanın petrol ve doğalgaz yatakları Siyonist Merkezlerin ve Haçlı emperyalistlerin kasalarını doldurmaktaydı.
Hulusi Akar'dan, Libya'daki Hafter Güçlerinin Tehdidine Sert Yanıt
Libya'da; Trablus'a gerçekleştirdikleri saldırıda, başkentin güneyindeki Giryan kentinin kontrolünü kaybeden Halife Hafter'e bağlı güçlerin sözcüsü Ahmed Buzeyd el-Mismari'nin, tüm Türk hedeflerini düşman hedefi saymakla tehdit ettiği hatırlatılarak değerlendirmesi sorulan Bakan Hulusi Akar, Libya'nın toprak bütünlüğü ve egemenliği ile halkının huzur ve mutluluğuna, Libyadaki ulusal mutabakat ruhuna önem atfettiklerini vurgulamıştı. Birleşmiş Milletler tarafından Libyalılar arasındaki anlaşmazlıkların çözümüne yönelik çabalara destek vermeye ve uluslararası hukuka ve anlaşmalara uygun olarak barış ve istikrar için çalışmalara devam edileceğine dikkati çeken Akar, şunları aktarmıştı:
“Bölgede barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmaya devam ederken hasmane tutum veya saldırıların bedeli çok ağır olacak, en etkili ve şiddetli şekilde mukabele edilecektir. Tarafımıza yöneltilebilecek her türlü tehdit ve düşmanca hareketlere karşı tedbirimizi aldığımız bilinmelidir.”
Hatırlanacağı üzere; Libya'nın doğusundaki Libya Ulusal Ordusu isimli silahlı grubun lideri olan Halife Hafter, haddini aşan bir Türkiye açıklaması yapmıştı. 4 Nisan'da ülkedeki aktörler barış görüşmelerine hazırlanırken, aldığı emirlerle başkent Trablus'u ele geçirmek için sürpriz bir saldırı başlatarak Libya'yı yeniden bir iç savaşa sürükleyen Hafter'in ilerleyişi, başkentteki uluslararası meşruiyete sahip Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) bağlı güçlerce kısa sürede durdurulmuştu. Ancak, aradan geçen uzun sürede taraflar arasında belirli bölgelerin hızla el değiştirmesine rağmen, iki taraftan biri üstünlük sağlayamazken UMH'ye bağlı güçler, Hafter birliklerinin başkentin yaklaşık 100 kilometre güneyinde ikmal ve harekât noktası olarak kullandıkları Giryan kentini ele geçirdiğini açıklamıştı. Hafter'e bağlı güçlerin arkalarında ağır silahlarını ve mühimmatlarını bırakarak kaçması, UMH tarafından bir “bozgun” olarak tanımlanmıştı.
İşte, Hafter'e bağlı güçler başkent saldırısında Giryan kentinde yaşadığı bozgunun ardından Türkiye'yi suçlamaya başlamıştı. Hafter'e bağlı güçlerin sözcüsü Ahmed Buzeyd el-Mismari, Libya Hava Kuvvetlerinin, ülke karasularına yaklaşan tüm Türk gemilerinin hedef alınması yönünde talimat verdiğini, Libya Kara Kuvvetlerinin de Türk hedeflerini düşman hedefleri olarak gördüğünü açıklamıştı. Mismari, Libya'da yatırımları olan Türk şirketlerine yönelik de yaptırım uygulanacağını da hatırlatmıştı.
Bu olaydan 2 ay kadar sonra (28 08 2019da) Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya İçişleri Bakanı Fathi Ali Bashaagha ile buluşmuşlardı.
Bakanlıkta yapılan görüşmede askeri eğitim ve iş birliği konuları ele alınmıştı. Milli Savunma Bakanlığından görüşmeye ilişkin yapılan açıklamada: “Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ülkemize ziyaret gerçekleştiren Libya İçişleri Bakanı Fathi Ali Bashaagha ile Bakanlıkta bir araya geldi. Görüşmede askeri eğitim ve iş birliği konuları ele alındı” ifadeleri yer almıştı.
Zaten daha önce 05 Kasım 2018de, Hulusi Akar yine Libyaya uğramıştı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac ile görüşmeler yapmıştı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, resmi temaslarda bulunmak üzere geldiği Libya'nın başkenti Trablus'ta askeri törenle karşılanmıştı. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti İçişleri Bakanı Fathi Ali Bashaagha ile de görüşen Akar, daha sonra Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Meşri ile de buluşmuşlardı. Görüşmelerde, iki ülke arasındaki savunma ve askeri alanlarında iş birliği ile bölgesel güvenlik konularının ele alındığı açıklanmıştı. Savunma Bakanı Akar, Libya ziyaretinde Yunanistanın Doğu Akdenizdeki işgalini masaya yatırmıştı. Türkiyenin Libya ile deniz yetki alanı anlaşması imzalaması halinde Yunanistanın işgal projeleri bozulacaktı.
Hulusi Akar, Libya ziyaretinde Yunanistanın Doğu Akdenizdeki işgali ile ilgili açıklamalarda bulunarak, Yunanistanın ihlallerini ve uluslararası hukuka uygun gerçek sınırları gösteren haritaları muhataplarıyla paylaşmıştı. Atina, Kaddafinin devrilmesinin ardından yaşanan karışıklığı fırsat bilerek, Libyaya ait 39 bin kilometrekarelik deniz alanını sahiplenirken; Türkiye, bu konuda ve ülkenin imarında Libyaya destek vereceğini açıklamıştı. Türkiye ile Libya arasında artan temaslar Yunanistanın yakın markajındaydı. Yunan basını, Hulusi Akarın ziyaretini Doğu Akdenizde deniz yetki alanlarının belirlenmesi kapsamında ele almış ve Akdenizde Barbaros ve Fatih gemileriyle yapılan çalışmalarla da birlikte değerlendirip, Türkiyenin hedeflerini sorgulayan makaleler yazılmıştı.
Yunanistanın Doğu Akdenizdeki işgal planları.
Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanını ve Deniz Yetki Alanı anlaşmalarını kendi anakarasını değil, Girit adasını baz almak suretiyle ve uluslararası hukuku hiçe sayarak yapmayı amaçlamıştı. Rumların da aynı yolu izlemesi suretiyle Türkiye, Akdenizde Antalya Körfezi açıklarında 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına mahkûm edilmeye çalışılmaktaydı. Türkiyenin Libya ile deniz yetki alanı anlaşması imzalaması halinde işgal projeleri bozulacaktı. Türkiye; Libyadaki mevcut muhataplarıyla deniz yetki sınırlandırmasını öngören MEB anlaşması imzalarsa, GKRYden Yunanistana uzanan işgal hattına, Türk kalkanı indirilmiş olacaktı. Çünkü halen Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail arasında yapılan görüşmelerde, Doğu Akdeniz enerjisini Avrupaya ulaştıracak hat olarak Türkiye ve Libya kıta sahanlığı üzerinden planlamalar yapıyorlardı.
Aselsan üretimi Lazer Savunma Sisteminin Libyada kullanılması bazılarının uykularını kaçırmıştı!
ASELSAN'ın ürettiği Lazer Savunma Sisteminin (LSS) Çin yapımı bir SİHA'yı düşürmek için Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti mensupları tarafından kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Türkiye bir süredir savunma alanında kullanmak üzere lazer teknolojisi üzerinde çalışmalar yapmaktaydı. Bu kapsamda TÜBİTAK Savunma ve Güvenlik Teknolojileri Araştırma Destek Grubunun (SAVTAG) öncülüğünde başlatılan çalışmalarda Yüksek Güçlü Lazer Silah Sistemi geliştirildiği haberleri ise zamanında ülke gündeminde yer almıştı. Geçtiğimiz süre zarfında ASELSANın da dahil olduğu projede önemli gelişmeler yaşanmış ve Lazer Savunma Sistemi (LSS) adı verilen silah, 500 m odaklama mesafesine sahip ve 2.5 kW çıkış gücü sağlayan bir sistem halini almıştı.
Silah sistemleri analizleri yapan ArmyRecognition adlı siteye göre ise söz konusu sistem, 4 Ağustos tarihinde Libyada Türkiyenin de destek verdiği Ulusal Mutabakat Hükümeti mensupları tarafından kullanılmıştı. Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca da meşru kabul edilip destek çıkılmaktaydı. İddiaya göre silah, Tobruk merkezli General Halife Hafter'e bağlı Libya Ulusal Ordusuna (LNA) ait Çin yapımı Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) Wing Loong II'yı düşürmek için kullanılmıştı. Paylaşılan bilgiler; kullanılan sistemin ilk örneklerine nazaran çok daha güçlü olduğu, 50 kW güç ürettiği ve SİHAnın ise Libyanın Misrata kenti üzerinde uçarken vurulduğu aktarılmıştı. Özellikle kara muharebe araçları üzerine monte edilen lazer silah sistemlerinin ne ABD ne de Rusya gibi ülkelerde hâlihazırda kullanılmıyor oluşu, ülkemiz savunma sanayinin gösterdiği gelişmelerin önemini bir kez daha kanıtlamıştı.
Libya, zalimlerin insafına bırakılamazdı
Trablus, Turgut Reis ve Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından 1551de Osmanlıya bağlanırken, Fizan bölgesi ise 1577de Osmanlı Devletinin topraklarına katılmıştı. Tamamen Türk olan Yeniçeri ve Leventlerin yerli kadınlarla evlenmelerinden doğan erkek çocuklardan meydana gelen ve Kuloğlu adı verilen Türk-Arap karışımı nesil bugün Libyada halen varlığını korumaktaydı. Kuloğlu, yerel Arap ağızlarında Köroğlu olarak kalmıştı. Arap kabilelere mensup hanımlarla evlenen Kuloğlular, kuşaklar boyunca önemli askeri görevlere atanmışlardı. Sadece Leventler değil, din hizmetleri ile diğer askeri ve idari görevler için gönderilen binlerce Osmanlı Türkü de 3 asır bu bölgede yaşayarak adeta kök salmışlardı. Ayrıca Giritten sürgün edilen Türklerin bir kısmı da Libya şehirlerinde konaklamışlardı. Türklerin yoğun yaşadığı Mısrata; 19uncu yüzyılda Libyaya yerleşen, Çerkes ya da İslamı kabul eden Yahudilerden oluşan eski Osmanlı asker ailelerinin çoğunlukta olduğu bir yerleşim alanıydı. Hatta modern Libyanın kuruluşunun ilk yıllarında, Türk Hükümetinin izni ve görevlendirmesi ile Sadullah Koloğlu; nam-ı diğer Arap Kaymakam bu ülkenin ilk Başbakanı olarak üstün hizmetler yapmışlardı. Basın-Yayın eski Genel Müdürü, bir dönem Bülent Ecevite danışmanlık da yapmış, akademisyen-yazar-tarihçi Orhan Koloğlu, Sadullah Beyin ikinci oğluydu.
Mustafa Kemal de Libyada savaşmıştı
Trablusgarp savaşı başladığında Osmanlı bölgeye ilgisiz kalamazdı. Bir avuç subay, kendilerinden 10 kat fazla kuvvete karşı savaşmak üzere karayoluyla ve gizlice bölgeye koşmuşlardı. Onların arasında Mustafa Kemal de vardı. İngiliz istihbaratının devşirdiği bazı alçakların Yahudi asıllı Sabetayist dedikleri Mustafa Kemal, canı pahasına bugünkü Libya topraklarını savunmaya ve İtalyan işgalinden kurtarmaya koşmuşlardı. Oysa Osmanlı Mebusan Meclisindeki Mason ve İttihatçı Milletvekilleri, İtalya Mason Locasının kendilerine destek çıkacağı ve İtalyan hükümetini böylesi bir işgalden alıkoyacağı gibi salakça bir beklentiye kapılmışlardı. Mustafa Kemal ise gerçekçi bir insandı ve böyle bir şeyin olmayacağının farkındaydı. Mustafa Kemal Paşanın Şeyh Senusi ile tanışıklığı Trablusgarp savaşı yıllarına uzanırdı. Şeyh Senusi, Birinci Dünya Savaşı boyunca Teşkilatı Mahsusada vazife almıştı. Mondros Mütarekesi imzalanınca, maiyetiyle birlikte Bursaya taşınmıştı. İtalya, 19. yüzyılın sonlarında Kuzey Afrikadaki Trablusgarp ve Bingaziyi ele geçirmeyi planlamıştı. O dönem İngiltere Mısıra, Fransa da Tunusa hâkim olmuş, İtalya da gözünü Trablusgarpa dikmiş durumdaydı. İtalya; İngiltere ve Fransayla yaptığı gizli ve açık anlaşmalarla Trablusgarpı işgal onayını aldıktan sonra, 29 Eylül 1911de Osmanlı Devletine savaş açmıştı. İtalyanlar 5 Ekim 1911de Trablusa asker çıkarmış, 20 Ekime kadar peş peşe Tobruk, Derne ve Bingaziyi işgal altına almışlardı. Osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü Trablusgarpı savunmak için gönüllü olarak Mısır, Tunus yoluyla bu cepheye koşmuşlardı. Binbaşı Enver, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker), Fethi Bey (Okyar), Albay Neşet Bey bu subaylar arasındaydı. Mustafa Kemal, 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak ordudaki görevine başladıktan sonra çeşitli hizmetlerde bulunmuş; 13 Eylül 1911de İstanbulda Genelkurmayda bir göreve atanmıştı. Mustafa Kemal, Gazeteci Mustafa Şerif adıyla, sahte belge ve pasaportlarla İstanbuldan 15 Ekim 1911de Naci, Hakkı ve Yakup Cemil Beyler ile yola çıkmışlardı. Mustafa Kemal, Kasım ayı süresince Arap önderleriyle görüşmeler yapmışlardı. 3 Kasım 1911de Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Trablus Tümen Komutanına yazdığı bir mektupta, Mustafa Kemalin bazı şeyhleri ve Senusileri teşkilâtlandırmak için Caluya vardığını, buradan topladığı yerli kuvvetleri Bingazi ve Trablusa yollayacağını bildiriyordu. Mustafa Kemal, Trablusgarpta şeyhler ve aşiret reisleriyle toplantılar yapıyor ve düzensiz kalabalığı teşkilâtlandırmaya çalışıyor, bir kısmına din kardeşim diye hitap ediyor ve kâfirlere karşı savaşmaya çağırıyordu. Senusiler, İtalyanın 1911 Trablusgarp (Libya) işgaline karşı kahramanca direniyordu.
O gün Mustafa Kemalin askerleri, bugün de Libyadaydı diyenlere hatırlatmak lazımdı.
O günlerde Mustafa Kemal; Libyayı ve Müslüman halkını İtalyanların işgal ve zulmünden kurtarmak ve Haçlı emperyalistler karşısında kardeş Libyayı (ki vatan topraklarımızdı) yalnız bırakmamak için oradaydı. Ama bugün; Siyonist kâfirler Irakta, Yemende ve Suriyede yaptıkları gibi, Libyada da maalesef Erdoğan iktidarının da suç ortaklığıyla saldırıp ülkeyi viraneye çevirdikten sonra, şimdi halkı cephelere ayırıp Müslümanları birbirlerine kırdırmaktadır. Türkiyeye düşen, bari şimdiden sonra arabuluculuk ve oyun kuruculuk yapmaktır.
Türkiye karşıtı General Hafter, Libya hava sahasının Türk uçaklarına kapatıldığını ve komuta ettiği birliklerine Bölgedeki Türk gemilerine ve tesislerine saldırmaları emrini verdiğini açıklamıştı. Arkasından onun Sözcüsü Ahmed el Mismari, 28 Haziranda, Libya limanlarına yaklaşan Türk gemilerini ve hava sahasına giren Türk uçaklarını vuracaklarını, Libya-Türkiye arasındaki sivil uçuşları durduracaklarını, Libyadaki Türk vatandaşlarını tutuklayacaklarını, Türk şirketleri ve projelerini meşru hedef sayacaklarını duyurmuşlardı. Bunun üzerine Savunma Bakanı Hulusi Akar; Hasmane tutum veya saldırıların bedeli çok ağır olacak, en etkili ve şiddetli şekilde mukabele edilecektir diye paylamıştı. Mismarinin çıkışını Ecdebiyede 6 Türk vatandaşının alıkonulması izlemişti. Türk Dışişleri, Türklerin alıkonulmasını İllegal milis güçlerinin haydutluk ve korsanlığı diye niteleyip, derhal serbest bırakılmazlarsa Hafter unsurlarının meşru hedef olacağı uyarısını yapmıştı. Türkiye, bölgedeki aşiret liderlerini devreye sokarak Hafter tarafına 72 saat süre tanımıştı. Farklı müdahale senaryoları için hazırlıklar sürerken tanınan süre dolmadan alıkonulan Türkler bırakılmıştı.[4] Libyada Türk Beyaz Hayaletler sahadaydı!.. El Mirsad sitesinin, Libyada insansız uçaklardan sorumlu olup karadan ve havadan keşif-istihbarat operasyonlarını yürüten ve aralarında üst düzey subayların da bulunduğu 25 Türk askerinin pasaport görüntülerini yayınlaması, alıkonulanlar arasında askerlerin de olabileceği iddiasına yol açmıştı.
General Halife Zeydan Hafter CIA elemanıydı!
1991de New York Times, Hafterin CIA tarafından finanse edilip eğitildiğini sayfalarına taşımıştı. Halife Zeydan Hafter, 2011 yılına kadar 20 yılını, Virginia eyaletindeki CIA merkezine yakın bir evde yaşamıştı. Sakla samanı gelir zamanı hesabıyla CIA; özel günler için Hafteri yedekte saklamıştı. ABDde bulunduğu dönemde Hafter, Kaddafiye karşı her türlü faaliyetin içerisinde yer almıştı. Mart 2011de Libyaya dönen Hafter, hemen Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmıştı. Libyalıların siyasi planları olduğu gerekçesiyle mesafeli yaklaştığı Halife Hafter, 2013de bir muhtıra yayınlayarak Meclisi feshettiğini açıklamıştı. 60 bin civarında savaşçının lideri konumundaydı. Hafter, ABD ile bağlantısını perdelemek amacıyla oportünist ve pragmatik arayışlara sapmıştı. Bu yüzden, başka bölgesel ve küresel aktörlere yanaştı. Batılı ülkelerden aldığı desteğin, Halife Hafterin Libyada Meclis üstü bir güç haline gelmesinde büyük rol oynadığı açıktı. Libyanın doğusundaki muhalif gruplara yönelik düzenlenen askeri operasyonlarda Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır, Haftere destek çıkmışlardı.
Türkiye, Kendi Çıkarlarını Koruma Çabasındaydı!
Türkiyenin, Kıbrıs Rum Kesimine misilleme olarak başlattığı Doğu Akdenizde petrol ve doğalgaz arama amaçlı sondaj çalışmaları, Akdeniz sularını bırakın ısıtmayı fokur fokur kaynatmaya başlamıştı. Avrupa Birliğinin, Türkiyenin faaliyetlerini yasa dışı bularak tepki göstermesinin ardından Doğu Akdeniz, uluslararası platformlarda yeni bir çatışma alanı olarak ortaya çıkmıştı. Libyanın bu çatışma alanının kapsamında yer alması, jeopolitik önemi nedeniyle, Doğu Akdenizdeki yeni enerji savaşında, münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesinde Türkiye için kritik önem taşımaktaydı. Hesap içinde hesap vardı. Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi; doğalgaz kaynaklarının paylaşımında Türkiyeye karşı ittifak kurmuşlardı. Türkiye de boş durmamıştı. Türkiye, Libya ile buna karşı koymanın hukuki ve askeri alt yapısını oluşturma çabasındaydı. Yunanistan yangından mal kaçırırcasına Libyadaki karmaşayı fırsat bilip oldu bittiyle kıta sahanlığını genişlettiğini açıklamıştı. Türkiye bu oyunu bozacak tedbirleri almakta haklıydı. Ancak Türkiyeye; Siyonist ve emperyalist planların bir parçası değil, Libyada yeniden birlik ve dirliği tesis etme yönünde güvenilir ve sözü dinlenir bir aracı olmak yakışırdı.
Türkiyeye; Libyada, geçmiş hatalarını telafi etme fırsatı doğmuş durumdaydı
Libya'da, Halife Hafter milislerinin kullandığı Silahlı Wing Loong II İHAnın Türkiye'ye ait lazer silahı ile düşürüldüğü iddiası uluslararası basında yankılanmıştı.
Avrupanın saygın medya kuruluşlarından Belçika merkezli Army Recognition Group bu iddiayı merkeze alarak, Türk Savunma Sanayi'nin gelişmesi hakkında uzun bir yazıyı kaleme almıştı. Zaman zaman inceleme, bazen yorum halini alan yazı Türkiye, Libyadaki Çin Wing Loong IIyi düşürmek için lazer teknolojisi kullanıyor (Turkey uses laser weapon technology to shoot down Chinese UAV Wing Loong II in Libya) başlığını taşıyan bir itiraf cümlesi ile başlamaktaydı. Yazıda; Gerçekten önemli haberler bazen fark edilmiyor. Onlar gerçekleşiyor, kimse fark etmiyor ancak haberlerde bahsedilen olaylar daha sonra çok daha büyük ölçekte yeni sonuçlara neden oluyor cümlesiyle konuya giriş yapılmıştı.
4 Ağustos 2019 tarihinde Libyada düşürülen bir İHAya ait. Laser ile donatılmış bir muharebe aracı bir başka muharebe aracını harp sahasında etkisiz hale getirdi. Gerçek bir savaşta bu oldu ama kimse fark etmedi sözleriyle açılan konunun devamında, Türkiyenin askeri alanda yeterince tanınmış bir ülke olmamasıyla devam ediyor ve şu ifade yer alıyor; Ama görünen o ki Türkler bu yüzyılda gezegenimizdeki herkesi şaşırtma yeteneğine sahipler. Türkler endüstriyel bir güç olarak güçlü bir başlangıç yaptı ve Müslüman dünyasında ihaleye katılan her firma ne kadar güç kazandıklarını biliyor.
Belçikalı Uzman Yazar şu yorumlarını aktarmıştı:
Türkiyenin geçmiş dönemde kazandığı tecrübeleri hatırlatan yazı, bölgesel güvenlik endişelerinden dolayı yenilikçi silahları geliştirmeye önem verdiğini vurgulamıştı. Firmaların ürünlerinin gelişmesini sıralayan yazı, TÜBİTAKın 2015 yılında bu programa 450 milyon ABD doları fon ayırdığını hatırlatmıştı. ASELSANın 2018 yazında bir İHAyı 500 metre mesafeden etkisiz hale getirdiğini aktaran yazıda, lazer silahın hareketli hedefler üzerinde de görevi yerine getirdiğini yazmıştı. Başta ASELSAN olmak üzere Türk firmalarının arka arkaya basın açıklamalarıyla başarılarını duyurduğunu, ancak kimsenin bu gelişmelere kulak asmadığını ifade eden yazıda, Türkler daha da heyecanlı bir şekilde çalışıyorlardı. Ürünleri hakkında en ilginç basın duyurularının henüz yayımlanmadığını biliyorlardı ifadesi ile son başarıya atıfta bulunmuşlardı.
Libyadaki savaşta Türkler Haftere karşıtlardı. Hafter, ABDden Rusyaya, Suudi Arabistandan Fransaya kadar birçok ülkeden yardım alıyordu. Haftere, Rus paralı askerlerden, Blackwater firmasının kurucusu Erin Princeden destek çıkılmaktaydı. Birleşik Arap Emirlikleri ise hava saldırılarına karşı korumak üzere Haftere hava savunma sistemi hazırlamıştı. Türkiye, Libya hükümetini desteklemekte ve bu hükümete silah desteği sağlamaktaydı. Bu destek sonucunda olması gereken ortaya çıktı. Wing Loong II, Birleşik Arap Emirliğindeki sahipleri için keşif ve muharebe görevleri için hazırlanmış standart bir SİHA idi. SİHA üzerindeki tanksavar füzeleri ile hedeflere direkt taarruz ediyordu. Bu İHA bir silahla düşürüldü ve dünya bu SİHAnın etrafında dönmeye başlamıştı.
Detaylar kısa sürede ortaya çıkmıştı. SİHAyı düşüren lazer silahı zırhlı bir arazi aracına takılmıştı. Bir önceki ASELSAN modeli gibi bu da Türk yapımı elektro-optik hedef takip sistemine sahip bir silahtı. Sistem, hedefi dikkatle yakından gözlemlemeye ve en zayıf noktasını tespit etmeye imkân sağlamaktaydı. Ardından lazer seçilen bölgeye yönlendiriliyor ve sistem tamamen imha edilinceye kadar seçili noktaya tutuluyordu. Lazerin gücü 50 kW. Türk muharebe aracında kullanıldığı bilinen bugüne kadarki en yüksek güç oluyordu. Bu deneysel bir araç değil, tamamen fonksiyonel, lazerle teçhiz edilmiş muharip araçtı. Şimdi muharip sahada denendi, ancak hedef eBaydan satın alınacak ticari bir drone değildi. Böyle bir silah zırhsız bir helikopteri de etkisiz hale getirebilirdi. Türkiye bu silahtan istediği kadar üretebilir ve böyle bir araç, herhangi bir silahlı araç kadar rahat hareket edebilir. Standart bir asker, silahı kullanabilirdi.
Yazıyı bir analizle tamamlayan yazar; Türkiyenin bugüne kadar göz ardı edildiğini, yeni dönemde sektörde yenilikçi yaklaşımlara yer açıldığını hatırlatıyordu. Teoride ABD ve Rusyanın Türkiyeden önde olduğunu, ancak deneyimde Türklerin önde olduğunu anlatıyordu. Yazı, gelecekteki lazer silah yarışında Türkler ilk madalyalarını kazandı ve bu onların son madalyası olmayacak sözleriyle sona eriyordu.
ABD, Türkiyeden çok geri durumdaki Lazer silahı için 150 milyon dolarlık anlaşma imzalamıştı
ABD Deniz Kuvvetlerinin lazer silahı projesi kapsamında, Lockheed Martin ile 150 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladığı ortaya çıkmıştı. ABD Donanması'nın 2020'de bu lazer silahına sahip olacağı vurgulanmıştı. ABD Donanması, 30 kW güçteki bir lazer silahına 2020 yılında sahip olacaktı. CNN International, geçtiğimiz aylarda ABD Donanması'nın Basra Körfezi'nde dünyanın ilk insansız hava aracı (İHA) imha eden lazer silah sistemini (LaWS) test ettiğini açıklamıştı. Ancak bu silah, projenin prototipi niteliği taşımaktaydı. Söz konusu habere göre, USS Ponce adlı amfibik nakliye gemisine konuşlandırılan LaWS, belirlenen hedefleri başarıyla vurmaktaydı.
NOT: Türkiye 50 kW gücündeki Lazer Silahını kullanmaya başlamıştı. ABD ve İngiltere ise bu silah için ihaleye çıkmıştı. O da Türkiyenin ürettiğinin yarı gücü 30 kW gücünde olacaktı.
[1] ftastekin@gazeteduvar.com.tr
[2] Ahval Özel / 2019-07-01
[3] 15.5.2019 / www.timeturk.com
[4] 5 Temmuz 2019 www.haber-sanliurfa