Anasayfa » TÜRKİYE KUŞATILMIŞTIR VE TARİHİ HESAPLAŞMA KAÇINILMAZDIR

TÜRKİYE KUŞATILMIŞTIR VE TARİHİ HESAPLAŞMA KAÇINILMAZDIR

Yazar: yonetici
0 Yorum 80 Görüntüleyen

TÜRKİYE KUŞATILMIŞTIR VE TARİHİ HESAPLAŞMA KAÇINILMAZDIR

 

Türkiye’nin, “PKK ile barışma” perdesi altında bir
“ayrışma” sürecine doğru hızla kaydırılmasından endişe ediyoruz. Çözüm kılıflı
bir çözülme planından kuşkulanıyoruz. Şimdi, bir zamanlar Rahmetli Erbakan’ın
demokratik seçimler sonucu kurulan Refah-Yol iktidarını yıkmak için beşli çete
oluşturan, İmam Hatiplerin kökünü kurutacak raporlar hazırlayan, bugün AKP’nin
uyguladığı Kürt açılımının temel projelerini ortaya koyan: TÜSİAD ve TESEV
yetkilisi, George Soros desteklisi, Sabataist kökenli Şişli Terakki ailesi, meşhur
Robert Kolejli, Mehmet Barlas’ın eşi Mecbure Canan Barlas’ın ağabeyi şu CAN
PAKER’in Doğu Bölgesi Akil Heyeti Başkanı olduğu bir projeden şüphe ve endişe
duyduğumuz için niye haksız bulunuyoruz? Bu kaygı ve kuşkularımız yersiz ise,
sadece biz “aşırı kuşkucu ve hayal kurgucu” oluruz.. Yok, eğer bu
endişelerimizin yüzde biri bile haklıysa, o zaman ülkemizin Irak’ın durumuna
düşmesinden elbette korkuyoruz!

“Eğer o bir yalancı ve komplo takıntılı birisi ise
yalanı kendi aleyhinedir ve sonunda onu rezil edecektir. Yok eğer iddialarında
doğru ise o ve vaat ettiği musibet ve felaketlerin bir kısmı bile size dokunsa,
bu sizin mahvolmanız demektir” (Mü’min: 28)

·        JGK Bekir Kalyoncu’nun 2012 strateji
raporunda Milli birlik ve dirliğimizin ciddi tehdit altında olduğunu
vurgulaması boşuna değildir.

·        28 Nisan 2013 Radikal’de Cengiz Çandar:
Kandil sohbetinde, Murat Karayılan’ın, BM’e bağlı etkin bir kuruluşun, özel bir
uçakla PKK yetkililerini Oslo’ya götürdüğünü ve Barzani yönetiminden destek
görüldüğünü” açıkladığını belirtmiştir. Yani bu barış sürecinde Sn. Erdoğan ve
Öcalan sadece postacılık rolü üstlenmiştir.

·        Tarihte Nemrutlara, Firavunlara ve
Neronlara tapınanlar gibi, bugün de “asla baş edilmez” diyerek Amerika’yı
tanrılaştıranlara karşı, yegâne kuvvet ve kudret sahibi Allah’a sığınıp milli
hürriyet ve haysiyet mücadelesi vermek bir iman ve insanlık görevimizdir.

·        İmanın temel esası ve insanlığın
hassası; Hakka ve hayra tarafgirlik, Batıla ve barbarlığa karşı gelmektir.

“Kim Tağutu red ve inkâr eder de Allah’a iman
getirirse, o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır” (Bakara: 256)

Yani İslam’ın ve insanlığın gereği, antiemperyalist ve
antisiyonist bir tavır sergilemektir.

·        Mustafa Kemal o günkü şartlarda oldukça
zahmetli ve tehlikeli bir yolculukla, Libya’yı emperyalist Batı işgalinden
kurtarmak üzere bu ülkeye gitmiş ve Ömer Muhtar’ların şanlı mücadele fitilini
ateşlemiştir. Ve yine 1937’de Siyonist merkezlerin ve ABD İngiltere’nin
Filistin’de bir Yahudi devleti kuracağını sezip “Hz. Peygamber Efendimizin
Miraca çıktığı kutsal mekânları koruma hatırına, gerekirse bölgeye kahraman
ordumuzu göndereceğini ama İsrail’in kuruluşuna müsaade etmeyeceğini”
bildirmiştir. Şimdi O’nu kötüleyenlere İsrail işbirlikçilerini ise övenlere
bunları sormak gerekir:

Haçlı emperyalistlerle ve NATO ile birlikte, Libya’yı
bu günkü felaket ve sefalete sürükleyen kimdir?

·        PKK’nın yurtdışına çekilmesi ve komşu
ülkelere terör ihraç edilmesi bir aldatmaca sürecidir. İbrahim Karagül:
(Yenişafak, 25 Nisan 2013) Irak Petrolünü kontrol etmek isteyen güçlerin,
PKK’yı yeniden dizayn etmek üzere geçici olarak yurtdışına çektiklerini” itiraf
etmektedir.

·        PKK bir uyuşturucu ve mafya terör
şirketidir.

·        Türkiye’den çekileceği söylenen 800
teröristten sadece çeşitli katliamlara bulaşmış ve hakkında kesin yakalama emri
çıkarılmış olan 300 PKK’lının yurt dışına çıkacağı, diğer 500 kişinin ise silahlarıyla
kendi evlerine dönmeye başladığı söylenmektedir.

·        Pervin Buldan, öldürülen Savaş Buldan’ın
eşidir.

·        Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu
Meclis’te ve eski İçişleri Bakanı Selahattin Tantan demeçlerinde “İmralı
görüşmelerinde PKK’nın hükmettiği 60 milyar doların” serbestçe kullanım
konusunun pazarlık yapıldığını” belirtmişti.

·        Vatikan bankaları PKK’nın kara
paralarını aklama merkezidir.

·        İşte Fetullah Gülen böylesine kirli,
çirkin ve çetrefilli bir Vatikan’ın, papazlarla ilgili erkek çocuklarına 4670
tecavüz davası açılan “Papalık misyonunun gönüllü bir hizmetçisi
olduğunu” 
kendisi, belirtmiştir.

·        PKK ile barış sürecini Vatan Gazetesine
değerlendiren Marmara Bölgesi’nin Akil İnsanlar Heyeti üyesi Zaman Yazarı
Mustafa Armağan Abdullah Öcalan’ın İslam söylemine de değinmişti. Dini
söylemler konusunda Öcalan’ın samimi olup olmadığını bilmediğini söyleyen
Armağan “hangi siyasetçinin dini kullanmadığını?” sorup
Atatürk’ü örnek göstermiş, yani samimiyetini sorgulamaya yeltenmişti.

·        27 Temmuz 1937 Hâkimiyeti Milliye
(Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinde) Atatürk:

“Filistin’de bir Yahudi devleti kurdurmayacağız, Hz.
Peygamberin kutsal hatırasını ayaklar altına aldırmayacağız, gerekirse kanımızı
akıtmaktan sakınmayacağız” demektedir.

Şimdi AKP’nin akil Adamlarından Mustafa Armağan’a ve
aynı konumda olanlara soralım:

1-         Sizce
Mustafa Kemal, aslında dinsiz bir insan (ve bazılarının yakıştırmasıyla şeytani
bir Süfyan) olmakla beraber, netice alıncaya ve fırsat buluncaya kadar Müslüman
milletimizi ve din âlimlerimizi aldatıp kullanmak için mi, 1925’e kadar, dine
yatkın ve saygın bir tavır takınıyordu? 1925’lerdeki Şeyh Said isyanı gibi
ayaklanmaların, Atatürk’ün o bölgelere asker yığıp fiili durum oluşturulması
talimat ve ısrarına rağmen Kazım Karabekir Paşa’nın savsaklamasıyla Musul ve
Kerkük’ün elden çıkması olayları gibi, dış güçlerin planı ve propagandası
sonucu din istismarıyla halkı kışkırtma ve Türkiye Cumhuriyetini yıkma
girişimlerinin payını da hesaba katmak gerekmiyor muydu?

2-         “AKP’nin
başlattığı Kürt açılımı ve PKK ile Barış anlaşmalarının, gerçekten Türk Kürt
kardeşliğini sağlayıp kaynaştırmak yerine daha da ayrıştırmak; Birleşik
Kürdistan hayaline ve Büyük İsrail hedefine yaklaştırmak içindir!” şeklindeki
kuşkular, sizce tamamen haksız ve dayanaksız boş kuruntulardan mı
kaynaklanıyordu? Bize karşı 19 Haçlı seferiyle saldıran 20’cisinde Irak’ı işgal
edip parçalayan şu emperyalist Batının ve Siyonist odakların ve bu konudaki
Kur’ani ve Nebevi uyarıların hiçbir anlamı ve önemi bulunmuyor muydu?

3-         “Atatürk’ten
sonra uydurulan ve zorla uygulanan Kemalist Ulusalcılıkla, şimdi ılımlı
İslamcılığı, aynı sabataist ve masonik mahfillerin ve ABD Yahudi Lobilerinin
desteklemesi sizce ne anlama geliyordu? Ilımlı dindarlık diye Protestan
Müslümanlığı ve Siyonist İslamcılığı, Rahmani kesimler mi, Şeytani merkezler mi
istiyordu? Bu soruların yanıtı, kendi mantığımıza ve şahsi yorumlarımıza göre
mi, yoksa ilgili ayet ve hadislerin şaşmaz kurallarına göre mi veriliyordu?

4-         Ilımlı
İslamcıların, Dinlerarası diyalogcuların, örneğin Fetullahcıların Kur’an
ahkâmına ve Milli vicdana açıkça ters düşen “papalık misyonunun gönüllü
hizmetkârı ve sadık bir parçası olmaları” ve ABD Yahudi Lobilerince korunup
destek çıkılmaları gibi girişim ve işbirliklerine, bir takım hikmet ve
kerametler uydurulduğu gibi; Mustafa Kemal’in bazı aykırı tutum ve tavırlarına
da, milli mecburiyetler ve insani mazeretler bulup hayra yormak lazım gelmiyor
mu? Çifte standartlı davranmak bir ilim adamına ve hele manevi sorumluluk
sahibi bir Müslümana yakışıyor muydu? Sabataist cuntanın, masonik zındıka
takımının Siyonist ve emperyalist dış odakların baskılarını ve Atatürk’ün
onları oyalama zorunda bırakıldığını da hesaba katmak gerekmiyor muydu?

5-         Kur’ana
ve Resulüllaha göre: Açıkça din inkârcılığı mı, yoksa münafıkça din
istismarcılığı ve İslam’ın yozlaştırılması mı daha tehlikeli ve tahripçi
sayılıyordu?

6-         Sultan
Abdülhamit Han Hz.lerine şiddetle, hatta nefretle karşı çıkan Rahmetli Mehmet
Akif, Üstat Bediüzzaman ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi zevatın, sonunda Mustafa
Kemal’le de ters düşmeleri ve sürtüşmeleri; karşılıklı bir anlama ve algılama
hatası mı, yoksa kısır bir muhalefet mantığı mı sayılıyordu? Veya, “Küllün
müyesserün lima hulike leh”
 yani; “her şey ve herkes ne için
yaratılmışsa, ancak o işe müyesser ve muvaffak kılınır” hadisi şerifinin işaret
buyurduğu Ezeli kaderin cilvesi mi işliyordu?

7-         Erbakan
Hoca hem kendi halkımızın farklı kesimlerini, hem İslam âlemini, hem de tüm
mazlum ülkeleri, Kur’ani bir barış ve bereket düzeni etrafında kucaklaştırmaya
çalışırken, sürekli ona engel çıkaran din düşmanları ve çengel takan İslamcı
takımı şimdi AKP’nin PKK ile barış planını hararetle destekliyordu! Acaba bu,
akli ve vicdani bir olgunlaşmanın alameti mi oluyordu, yoksa Milli ve manevi
duyarlılıkların dumura uğradığını mı gösteriyordu?

8-         Dinsiz
ve anarşist PKK ile barışmaya can atanların, hala her fırsatta TSK’ya karşı
derin bir hınçla sataşmalarının altında ne yatıyordu ve sizce bu yaklaşım nasıl
bir ruh sefaletini yansıtıyordu?

·        Ayrıca: 20 Kasım 1992 Zaman Gazetesinde
ABD’nin en yetkin ve gizemli kuruluşlarından ADL (Yahudi Karşıtlığıyla Mücadele
Derneği)nin; “Tehlikeli bir Siyonist mafya ve cinayet şebekesi ve yarı sömürge
ülkelerine güdümlü yönetici yetiştirme merkezi” olduğu söylenirken aynı Zaman
Gazetesi 10 Mart 1998 tarihinde “Bu ADL’nin Fetulah Gülen’in kitaplarını
İngilizceye çevirip bedava neşredeceği ve Gülen hareketini her yönden
destekleyeceğini” haber vermekteydi! Şimdi acaba ADL Yahudi örgütü mü insafa ve
İslam’a gelmişti, Yoksa Fetullah Gülen mi, hizaya getirilmiş ve Siyonistlerin
hizmetine girmişti?

·        T.C.’den bile gıcık alan ve devletimizi
yıkmaya çalışan dış güçlere ve işbirlikçi WC’cilere artık dur demenin zamanı
gelmiştir. Müspet milliyetçilerin, samimi Atatürkçülerin, sosyal adaletçilerin
ve gerçekçi Milli Görüşçülerin, milli bir şuurla ve Adil bir düzen kurmak
amacıyla hedef ve hizmet birliği yapmaları tarihi bir mecburiyettir.

·        CIA destekli olduğu gizlenemeyen Cemaat
öyle bir baskı ve korku havası oluşturmuştu ki, Gülen’in İslam’a aykırı bir iki
davranışını tenkit ettiği için ayarlanan kasetleri yüzünden cezaevine tıkılan
meşhur bir şeriat hocası, aylarca yatıp hizaya sokulmuş, sonunda Fenerbahçe’nin
zafer duacısı ve Aziz Yıldırım’ın keramet danışmanı yapılmış ve tiwittirden
Benfıca maçının kendi himmetiyle kazanıldığını ilan etmiştir.

Artık şu gerçeği anlamamız ve saplantılarımızdan
kurtulmamız gerekir:

a) Ilımlı yani emperyalizmle uyumlu İslamcılığının ve
din istismarcılığının çaresi, İslam’ı dışlayan ve Müslüman halkımızı horlayan
bir katı ulusalcılık değildir. Ve yine Mohiz Kohen (Munis Tekinalp) Yahudisinin
savunduğu Irkçı ve üstünlükçü bir Türkçülük de, bölücü Kürtçülüğün çaresi
değildir, tam aksine tohumu ve gübresidir.

b) Aziz Miletlimizin mayası ve kaynaştırıcı kimyası
İslamiyet’tir ve Mustafa Kemal Anadolu’nun %99 Müslümanlardan oluşmasını
sağlayan şahsiyettir. Balkanlardan ve Kafkaslardan farklı ırktan Müslüman
kesimleri mübadele ile Anadolu’ya getirip yerleştirmesi çok önemli bir
girişimdir.

Aydınlıkçı Ulusalcıların İnkârcılığı!

AKP’nin PKK ile barışma kılıflı, ülkemizi ayrıştırma
girişimleri ve Türkiye’nin ABD’nin bölge politikalarının aracı haline
getirilmesi konusunda ciddi tespit ve tenkitler yapan Aydınlık Gazetesi’nin
yazarı Özdemir İnce 14 Mayıs 2013 “Medrese Yalanları” yazısında, inkarcılığını
ve din düşmanlığını şöyle ilan etmektedir:

“Medreseler ve mezunlarının oluşturduğu ilmiye
sınıfının şer ve fesat yuvası olduğunu, sadece Türkiye Cumhuriyeti görüp
gerekli yasal önlemleri aldığı için, İslam dünyasında sadece Türk toplumu çağı
bir ucundan yakalamak şansına kavuştu. Aydın din adamı yetiştirmek için
İmam-Hatip okulları, Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri kurup
açan Cumhuriyetin, bu alanda başarılı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Demek ki İslam’ın yapısında ve örgütünde çağdaşlaşmayı engelleyici bir virüs
var. Nedir bu virüs?

1-İslam’ın Peygamberi son Peygamberdir ve ondan sonra
peygamber gelmeyecektir.

2-Kur’anı Kerim son kutsal kitaptır, ondan sonra kitap
inmeyecektir.

3-Kur’an da geçmiş ve gelecek her türlü bilgi
mevcuttur.

4-Bu nedenle, İslam dinlerin en mükemmelidir; Müslüman
en gelişmiş insandır.

Müslüman toplumların ve Müslüman insanın gelişmemesi,
geri kalmasına yol açan virüs budur işte. Bu dört gerekçe olduğuna göre,
Müslüman’ın aklını kullanmasına, kuşku duymasına gerek ve neden yoktur; onun
efendi olması ve öyle kalması için olması yeter.”

Yani Özdemir İnce’ye ve aynı kafadaki Ulusalcı kesime
göre

1-Hz. Muhammed (A.S) son Peygamber değilmiş…

2-Kur’anı Kerim son kutsal kitap değilmiş…

3-İslam Dini “en mükemmel din” değilmiş…

4-“Kur’an da geçmiş ve gelecek her türlü bilgi
mevcuttur” iddiasını da yukarıdaki sapkınlıklarına “güvenirlik ve geçerlilik
kazandırmak için” kendisi uydurup eklemiş.

Oysa Kehf Suresi: 109 ayetinde:

“De ki: Rabbimin kelimelerini (sonsuz bilgi
hazinesini, Kur’anın işaret ettiği hikmet ve hakikatleri yazmak) için deniz
mürekkep olsa, (yetmeyip) yardım için bir misli daha getirilse (ona katılsa);
Rabbimin kelimeleri (bilgi ve hikmetleri) tükenmeden önce elbette deniz
tükeniverirdi”
denilmektedir. Bu, geçmiş ve gelecek her
türlü bilginin net bir şekilde ve konu sırasına göre Kur’anda yer aldığına
değil, Kıyamete kadar dini, ahlaki, siyasi, iktisadi, bilimsel ve teknolojik
sorunları aşmada ve insanlığa yeni ufuklar açmada, araştırmacı bilim
adamlarının işini kolaylaştıracak, gelişen ve değişen şartlara ve ihtiyaçlara
uygun projeler üretme fırsatı sağlayacak “temel kural ve misaller
Kur’anın ayetlerinden ve Resulüllah’ın hadislerinden çıkarılabilir” 
demektir.

Şimdi Özdemir İnce’ye ve Ulusalcı kesimlere soralım:

1-Kur’an, Ahzab Suresi: 40. ayetinde:

“…Ancak O (Hz. Muhammed A.S) Allah’ın Resulü ve
Peygamberlerin sonuncusudur. (Hatemen-Nebiyydir.) Allah (geçmiş, gelecek,
gerekli ve geçerli olan) her şeyi (ayrıntılarıyla) bilen (ve bildirendir)”
 hükmü verilmiştir. Hz. Muhammed’ten (SAV) sonra, bugüne kadar
(birkaç sahtekar dışında) Peygamberlik iddiası ile ortaya çıkan ve ciddiye
alınan hiç kimse görülmemiştir. Bu Kur’anın bir mucizesidir.

2-Ve yine Kur’anı Kerim dışında 1440 senedir,
insanların kutsal metin yerine koyduğu bir tek kitap gösterilemeyecektir. Yani
Kur’anın son kitap olması fiili bir gerçektir.

“Hiç şüphesiz, zikri (Kur’anı Kerim’i) biz indirdik,
biz; (kıyamete kadar) Onu (bu kutsal metni değişmeden ve dejenere edilmeden)
muhafaza edicileri de biziz”
(Hicr:9)
diyen Allah’ın vaadi hala geçerlidir.

Kur’an daki Yunus: 37 ve 38 ayetlerinin:

“Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından yalan olarak
uydurulmuş değildir. Ancak bu (Kur’an) önceki (Tevrat ve İncil’i) doğrulayan ve
kitabı (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ayrıntılı olarak açıklayan (gerçektir.)

… (Bu Kur’ana inanmıyor ve hükümlerini kabul
etmiyorsanız, o takdirde haydi) bunun benzeri olan bir tek sure getirin (de
görelim) ve iddianızda doğru ve tutarlı kimselerseniz,-Allah’ın dışında-bütün
çağırabildiklerinizi-bilgiçlerinizi de yardıma çağırın da (yeni ve yeterli bir
kitap uyduruverin!)”
şeklindeki meydan okumasına bugüne kadar
yanıt veren görülmemiştir. Ey Özdemir İnce ve aynı kafadaki dinsizler! Kur’an
benzeri, hangi kitabınız ve kaynağınız varsa gösterin!

3-Mustafa Kemal, resmi zabıtlara geçen belge
niteliğindeki birçok sözünde:

“İslam selim akla ve bilimsel kurallara en uygun ve
İlahi dindir. Bunun için Kur’an son ve mükemmel kitap, Hz. Muhammed son ve
kâmil Peygamberdir”
anlamındaki itikat ve kanaatini açıkça
belirten bir mü’mindir. Sizin gibi kendi densizlik ve dinsizliklerine
Atatürkçülük kılıfı geçirmeye ve Onu istismar etmeye yeltenenler ise, sadece
sahtekârlık sergileyen kafirlerdir. Oysa Atatürk, Allah’ı, Kur’anı ve
Resulüllah’ı inkâr edecek kadar beyinsiz ve dinsiz değildir.

İşte bu tutarsız tavrınız ve duyarsız yaklaşımlarınız
yüzünden Müslüman halkımız size asla rağbet etmemekte, AKP ve Cemaat hakkındaki
doğru tahlil ve tenkitleriniz bile, iftira ve uydurma diye algılanıp, toplumun
işbirlikçilere daha çok bağlanmasını netice vermektedir.

Siz her fırsatta Ezan’a, Kur’ana, türbana, Kurban’a,
Kur’an Kursuna, İmam-Hatip okuluna saldırdıkça; hızınızı ve hırsınızı alamayıp “Kur’an’ın
son kitap, Hz. Muhammed’in (SAV) son Peygamber olmadığı”
 yalanını
zırvaladıkça, AKP ve Cemaate yönelik haklı tepkileriniz ve tespitleriniz bile,
iftira gibi zannedilmekte ve halkı din istismarcılarının kucağına biraz daha
itmektedir. Bu denli açık bir gerçeği fark edemeyecek kadar akıl ve anlayış
fukarası değilseniz, sizin AKP’ye mazeret ve meşruiyet kazandırmak için
çırpındığınız kesindir.

AKP’nin Akil Adamlar Ege Bölgesi heyetinde yer alan
Tarhan Erdem’in Konda araştırmasına göre, bütün yeryüzünde 25,5 milyon Kürt
bulunmakta, bunların 13 milyonu Türkiye’de yaşamaktadır. (Bak: 18 Nisan 2013,
Radikal) 4,6 milyon Kürt Irak’ta, 4,2 milyon ise İran’dadır. 78 milyon
nüfusumuzun %77’si Türklerden,13 milyonunun %16’sı Kürtlerden, 8,5 milyonu yani
%10’u ise diğer etnik kökenlerden oluşmaktadır. 2,5 milyon Kürt ve Türk evlilik
yapmış, yaklaşık 10 milyon insanımız akrabalık bağıyla kaynaşmıştır. Yani
Kürtleri ve Türkleri koparmak imkânsızdır.

BDP’li küstahların ve AKP’li yandaşların sürekli
ağızlarında ve Demokratik Toplum Kongresi’nin olağanüstü kongresinde alınan
kararlarda ısrarla tekrarlanan “Kürdistan” Türkiye’nin hangi illerini
kapsamaktadır? Bu denli vurdumduymazlık ve nemelazımcılık bizi hangi acı
akıbetlere taşıyacaktır?

PKK’nın faaliyet gösterdiği 11 eyaletin adı ve kapsama
alanları şöyle sıralanıyordu:

– Koçgiri Eyaleti: Sivas ve Erzincan’ın bir bölümü

– Güneybatı Eyaleti: Malatya, Adıyaman, Gaziantep, K.
Maraş

– Dersim Eyaleti: Tunceli, Erzincan’ın bir bölgesi

– Amed Eyaleti: Diyarbakır, Elazığ’ın bir bölümü

– Erzurum Eyaleti: Erzurum, Bingöl

– Garzan Eyaleti: Batman, Bitlis, Muş

– Mardin Eyaleti: Mardin ve Şırnak’ın bir bölümü

– Botan Eyaleti: Şırnak, Siirt

– Serhat Eyaleti: Ardahan, Kars, Iğdır

– Van Eyaleti: Van ve Hakkâri’nin bir bölgesi

– Zagros Eyaleti: Hakkâri ve Kuzey Irak’ın İran sınır
hattına kadar uzanan bölge[1]

İşte şimdilik “özerk bölge” olması istenen, ileride
tam bağımsızlığı hedeflenen Kürdistan burası oluyordu! Ünlü bir gazeteci
köşesinde PKK sorununda gelinen noktayı şöyle değerlendiriyor: “‘Kürt’
aidiyetinin bu kadar yüceltildiği, ‘Türk’ aidiyetinin ise bu kadar aşağılandığı
bir psikolojiyi tek ülke çatısı altında sürdürmek mümkün değildir” 
diyerek
bölünmeye psikolojik zemin hazırlıyordu.

“Nevruz’da Öcalan’ın mesajından sonra, o bölgede adı
konmamış coğrafi ve siyasi bir Kürt varlığı fikren oluşmuştur. Bunun resmi adı
konmasa da fiili durum budur. O nedenle, ya dostça ayrılık ya da federatif bir
model üzerinde düşünmek daha gerçekçidir…”
 diyen yalaka ve yandaş yazarlar kısaca “Ver kurtul” noktasına
gelindiğini söylüyordu.

·        Artık, milli ve haysiyetli bir değişim
için, asker-sivil, sağ-sol her kesimin önce halkımızın inancıyla ve hayat
tarzıyla barışması ve saygılı davranması gerekmektedir. Ergün Saygun Paşanın
kızının: “Babacığım, vatan savunması için dağlarda çarpışan sizler mağdur ve
mahkûm, PKK’lı anarşistler makbul ve muhatap oldular” serzenişleri acı bir
gerçeğin ifadesiydi. İyi de “acaba bazı komutanlarımız ve subaylarımız nerede
hata etmişti?” sorusunun da yanıtı verilmeliydi. Yanlış ve haksız bir laiklik,
dayatmacı ve masonik Kemalizm ideolojisi, halkımızı ürkütüp AKP’nin tuzağına
itmekteydi.

·        Laiklik; din hizmetleriyle devlet
işlerinin ayrılması, devletin her vatandaşa eşit mesafede hizmet sunması
demektir. Laikliği, İslam’a düşmanlık yapmak veya dini toplum hayatından
dışlamak şeklinde anlayanlara ve zorla uygulayanlara bu millet asla yüz vermeyecektir.

·        Yeri gelmişken şu noktayı da belirtelim
ki; Mustafa Kemal’i, tanrılaştırmak, tabulaştırmak, hâşâ O’nu ilah yerine
koymak, önce Atatürk’e hakarettir. Bir insan olarak elbette O’nun da zaafları,
pişmanlıkları, yanlış yaptıkları, eksik bıraktıkları olabilir. Ama böylesi
şahsiyetleri, kendi döneminin şartları, ihtiyaçları, zorunlulukları
çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

·        Bu milletin: 1- Din istismarından 2-
Devrim simsarlığından ve Atatürk istismarından kurtarılması elzemdir.

·        “CHP Atatürk’ün partisidir”“AKP Erbakan’ın talebesi ve temsilcisidir” iddiaları
da geçersizdir. Önce Atatürk’ü %20 bir partiye hapsetmek O’nun saygınlığına
gölge düşürecektir. Atatürk’ün CHP’si milli bir koalisyon hüviyetindedir.
Atatürk’ün milli ve fikri hedefleri önce İsmet İnönü’yle değiştirilip dejenere
edilmiştir. Duvarlardan, resmi paralardan ismi silinmiş ve tüm kadroları
(Almanya’dan getirttiği Yahudi proflar dâhil) değiştirilmiştir.

·        Sinan Erdem Kapalı Spor Salonunda
yapılan, Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı İmam hatip mezunları buluşmasında,
büyük bir kepazelik gözlenmiştir. Ömrü boyunca Milli ve manevi kalkınma için
çırpınan ve İmam Hatipler için ne fedakârlıklara katlanan Milli Görüş Lideri
Rahmetli Erbakan Hoca’nın “Bir Milletin asıl gücü topundan, tankından
önce, inançlı ve kararlı gençliğidir”
 sözlerinin yazıldığı pankart,
AKP’lilerin uyarısı ve ÖNDER görevlilerinin zorbalığıyla indirilmiştir.[2] Böylece vefasızlığın, vicdansızlığın ve
işbirlikçi vasıfsızlığın açık bir örneği sergilenmiştir. Hala “AKP Erbakan’ın
temsilcisi, Milli Görüş’ün takipçisidir” diyenlerin utanması gerekir.

·        Şu beş şeyin partisine: aklen, hukuken,
vicdanen ve dinen izin verilmemektedir. 1- Din ve Mezhep Partisi 2- Irk ve
Köken Partisi 3- Bölge Partisi 4- Sınıf ve Zümre Partisi 5- Milli Değerler
(Bayrak, Cumhuriyet, Atatürk) Partisi hem yanlıştır hem de istismar niyetlidir.

·        Tekrar hatırlatalım ki; Patriot
füzeleri, Türkiye’yi işgal projesidir. Rahmetli Erbakan Hocamız, 2009 İstanbul Eyüp
Mitinginde, büyük bir öngörü ve ferasetle, “bu füzelerin hem şimdiki
yerlerine konuşlanacağını”
, hem de sonunda, “ülkemizin bölünmesine
karşı çıkacak olan kendi askerimize karşı kullanacağını haber vermiştir.

·        Melheme-i Kübra (Armegeddon) savaşı
hazırlığı süratle devam etmektedir. Ama sonunda, milli Türkiye’nin hazırladığı
teknoloji harikası savunma sistemleriyle, ABD, NATO ve İsrail Akdeniz’e
gömülecektir.

·        Erbakan Hocamızın anlattığına göre:
Cenabı Hak, bu Aziz milletimize, başka hiçbir yerde görülmeyen bir fazilet ve
meziyet vermiştir; artık tükendi, bitti zannedilen en kritik dönemlerin hemen
arkasından tarihin gidişini değiştirecek büyük atılımlar gerçekleştirmektedir.

–  Anadolu Selçuklunun dağılması ve Osmanlı Beyliğinin hızla
yükselmesi.

–  1402 Ankara hezimeti üzerinden 50 yıl geçmeden, 1453
İstanbul’un fethi.

–  Anadolu’nun 13 bölgeden işgali ve şanlı Kurtuluş Mücadelesi bu
ilahi inayetin en açık örnekleridir.

·        İsveç’in entel tabakası arasında:

“Bir girişimde sonuç almak için her yöntemi deneriz.
Hiçbirisi tutmazsa, bu sefer Atatürk gibi hareket ederiz!” özdeyişine şahit
olup hayret etmişizdir.

–  Yalova kaplıcalarında, 75 yıllık mütevazı köşkün penceresini
kapatan 300 yıllık çınar ağacını kestirmek yerine, Atatürk binanın altına
raylar döşeterek 5 metre kadar doğuya çektirmiştir.

–  Devlette devamlılık en önemli prensiptir ve tarih bir milletin
ortak beyni ve birikimidir. Kendi şanlı geçmişini inkâr etmek bir şuursuzluk
hatta soysuzluk alametidir. Evet, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devletinin, O
Anadolu Selçuklu Medeniyetinin, O İran Selçukilerinin, O Hindistan-Afganistan
Türk İslam emirliklerinin, Onlar Orta Asya fıtrat genlerinin ve Talas zaferinde
İslam mücahitlerinin safına geçme geleneğinin meyvesi ve varisidir. Örneğin
Sultan Abdülhamit, Mustafa Kemal ve Rahmetli Erbakan’ın çok aykırı misyonların
sahipleri sanılsa ve oldukça farklı metotlarıyla tanınsalar da; biraz derinden
ve dikkatlice bakıldığında, birçok konuda aynı hedef ve hikmetleri
amaçladıkları görülecektir. Üstelik Abdülhamit’in karşısına İttihatçıların
Mason ve Sabataist takımını çıkartan, hatta bazı İslamcıları O’na karşı
kışkırtan odaklarla; Atatürk’e karşı Terakki Perver Halkçı Fırkayı ve İzmir
suikastına karışan Sabataycı-İttihatçı artıklarını ve yine Erbakan’a karşı
masonik ve Kemalist medyayı ve din istismarcısı ılımlı ve katı İslamcıları
çıkaran odakların hep aynı olması hayret vericidir. Hatta Meclis zabıtlarında
Mustafa Kemal’in 24 Nisan 1920 konuşmasında “İstanbul Hükümeti adına hakkımda
verilen idam kararına Sultan Vahdettin’in imzaladığına inanmam mümkün değildir”
ifadeleri görülmektedir. Ve 27 Nisan günü Fevzi Çakmak Atatürk’e Sultan
Vahdettin’in selamlarını getirmiştir.

·        Sonuç: Pek yakında ve mutlaka Türkiye
ile Barbar Batıl güçler arasında tarihi bir hesaplaşma gerçekleşecek ve bu
Türkiye’nin zaferiyle bitecek ve insanlık tarihi mutlu ve kutlu bir devreye
girecektir.

·        Hz. Mevlana’nın: “Ben bu
müjdenin yalanına malımı verdim, doğrusuna canımı verirdim”
 dediği
gibi bu müjdeye sevinmemek ve istememek bir kalbi maraz ve nifak alametidir.

Erbakan Hocamızın çok sık hatırlattığı (İbrahim 46)
ayetiyle bitirelim:

“Gerçek şu ki, (zalimler ve hainler, müminlere ve
İslami girişimlere karşı) onlar hileli planlar ve tuzaklar kurdular (ve
kuracaklardır). Oysa, onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden
oynatacak (derecede nükleer silahlara ve teknolojik imkanlara dayanmış) olsa
da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak) plan ve
programlar vardır!”

 

 


 

18 Nisan 2013, Milliyet

Bak: 27 Nisan 2013, Milli Gazete

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/haziran-2013/turkiye-kusatilmistir-

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi