Anasayfa » THE CIA’MAAT! KCK Militanları MİT’in Elemanıysa.?! SORULAR VE SORUMLULAR

THE CIA’MAAT! KCK Militanları MİT’in Elemanıysa.?! SORULAR VE SORUMLULAR

Yazar: yonetici
0 Yorum 73 Görüntüleyen

THE CIA’MAAT! KCK Militanları MİT’in Elemanıysa.?! SORULAR VE SORUMLULAR

 

 

“Kişiye özel” kanuni düzenlemelerle, hem de bir gecede, yetkili savcıların “dokunamayacağı kişiler” arasına: “Başbakan’ın özel görevlendirmesiyle bazı hizmetleri yürütenler”in de katılması ve MİT mensuplarının koruma altına alınması, Hakan Fidan kadar, O’nu Oslo’ya gönderip PKK teröristleriyle “Özerk Kürdistan yol haritasını” görüşüp belirleten Sn. Recep T. Erdoğan’ı da rahatlandırma amaçlıydı.

Şimdi soralım ve lütfen kafa yoralım:

·         Hani yargı karşısında hiç kimseye ayrıcalıklı davranılmazdı?

·         Hani “kişiye özel” kanun çıkarılmazdı?

·         Hani Özel Yetkili Mahkemeler, “öyle keyfine ve özel bir kinle” davranmazdı?

·         Hani KCK-PKK militanları içinde MİT elemanı bulunmazdı?

·         Hani Devlet böylesi icraat ve tahribatlara katılmazdı?

·         Hani, ileri demokrasilerde ve hukuk düzenlerinde “Paşaların dokunulmazlığı olmadığı gibi, iktidar yandaşlarına ve bürokrat maşalara da koruma zırhı” yakışmazdı?

·         Amerika karşıtı ve milli duyarlı insanlar tutuklanırken “Türkiye’nin bağırsakları temizleniyor” diyenler, şimdi KCK-PKK militanı MİT elemanları yakalanmaya kalkışılınca “Türkiye’nin beyni mi akmaktaydı” ki, bazıları böylesine cıyak cıyak bağırmaktaydı?

·         Acaba, KCK ve PKK militanı olan MİT ajanları, hangi “faili meçhul” cinayetlere katılmışlardı?

·         Bu “özel devlet görevlisi elemanlar, hangi bombalama, saldırma ve isyana kalkışma” eylemlerini kışkırtmışlardı?

·         12 Eylül öncesi sağ-sol kavgasını kızıştıranlar ve halkı düşman kamplara ayırıp birbirine kırdıran hükümet ve mahfillerle, bugün KCK-PKK’yı önce isyana kalkıştıran sonrada PKK’yı tasfiye numarasıyla BDP’yi meşrulaştırıp ÖZERK KÜRDİSTAN’a zemin hazırlayan AKP’nin ne farkı vardı?

·         NATO Genel Sekreteri ve Hz. Muhammed hakaretçisi Rasmussen: “AKP hükümetinin Afganistan ve Libya’daki operasyonlara verdiği hayati desteğe müteşekkiriz. Bu nedenle, İzmir’de bir “NATO KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI ihdas etmekteyiz” sözleri, yoksa Türkiye’yi işgal hazırlığı mıydı?

·         Ve hani, dini cemaat ve tarikatlar asla siyasete bulaşmaz, devleti ele geçirmek için stratejik ve bürokratik kadrolaşmaya kalkışmazdı?

·         Sabatasit Mehmet Ali Birand’ın: “MİT (Cumhuriyet Savcısını takmayarak) gözümde büyüdü” manşetleri atması, CIA adına duyduğu bir sevinci mi yansıtmaktaydı?

·         MİT mensuplarını ifadeye çağıran Savcı Sadrettin Sarıkaya’yı hemen görevden alıp ve yerine Savcı İsmail Işık ve Adem Özcan’ın atanması acaba hangi dosyaları kapatmak amaçlıydı?

Türkiye’de “Ergenekon diye gizli ve tehlikeli bir örgüt var” kararı veren AİHM ve Haçlı Avrupa Birliği ağzıyla:

“Ergenekon’la PKK’yı özdeşleştiren şu AKİT gibi yandaş ve yalaka İslamcılar, acaba “MİT, KCK-PKK, CEMAAT, AKP, CIA VE MOSSAD” işbirliğini niye hiç gündeme taşımazlardı?

·         Başakşehir’de Ergenekon ve Balyoz savcılarının da kaldığı yargı lojmanlarına saldıranlardan birisi MİT ajanı çıkmıştı!?

o    İbrahim Tatlıses’e suikast düzenleyen Abdullah Uçmak’a 2 kaleşnikofu MİT’in haber elemanları sağlamıştı!?

o    6 Temmuz 2011’de KCK yürütme konseyine Abdullah Öcalan’ın el yazısı ile 6 sayfa mektup yazdığı; bunu MİT ekibinin 10 Temmuz’da kandile ulaştırdığı ve derken 14 Temmuz’da Öcalan’ın talimatıyla Silvan’da 13 askerimizin şehit edildiği saldırı yaşanmış ve bölge halkı isyana kışkırtılmıştı!?

o    Bu güne kadar MİT’in böyle 50den fazla olaya karıştığı anlaşılmıştı!?

o    Şimdi; istihbarat elemanları elbette terör örgütlerine sızar ve bilgi toplardı ancak onların milli birlik ve dirliğimize yönelik şeytani amaçlarına hizmetkar olamazdı!?

o    Özetle: savcılığın elinde olduğu söylenen bütün bilgi ve belgeler KCK yapılanmasının MİT’in himayesinde tamamlandığını ve özerk Kürdistan’a zemin hazırlandığını PKK’nın ise bağımsız Kürdistan’ın polis teşkilatı yapılmaya çalışıldığını ortaya koymaktaydı!?

o    Ayrıca PKK-KCK’nın asker ve polisimizi, hatta sivilleri hedef alan bir çok saldırı planlarından MİT haberdar olduğu halde yetkilileri uyarmamış ve önlem almamıştı. Ayrıca meşhur Habur skandalını da MİT’in tezgahladığı konuşulmaktaydı. Kafaları kurcalayan soru şuydu: Peki sonunda hükümetin aleyhine olduğu anlaşılan bu açılım safsatalarını planlayanlara şimdi AKP iktidarı niye sahip çıkıp savunmaktaydı!?

o    Kaldı ki Türkiye’ye sığınan Suriyeli muhalif subayları kaçırıp Esad yönetimine teslim etmekle suçlanıp tutuklanan bazı MİT çalışanlarının daha bu tür hangi casusluk faaliyetlerine karıştığını AKP iktidarı niye araştırıp açıklamazdı!?

o    Cumhurbaşkanı ile Başbakanın, Emniyet Teşkilatıyla TSK’nın, MİT kurumuyla Emniyet istihbaratının, cemaatle iktidarın, ayrıca yürütme ile yargının sürekli kapıştığı; her birinin kendi saltanat sahasını kurmaya ve korumaya çalıştığı ve bunlar üzerinden dış güçlerin ve Siyonist merkezlerin ülkemize yönelik sinsi planlarını uygulattığı bir görünüm arz eden Türkiye’miz bu kaos ortamından nasıl kurtulacaktı!?

Mehmet Şevket Eygi Beyefendi çok çarpıcı ifadelerle “İslami cemaat ve hareketlere sızan hainleri” şöyle yazmıştı: (7 Şubat 2012 Milli Gazete)

Bütün cinler ve Lawrence’ler içeride

İslamî kesimin, İslamî hizmet ve hareketin içine kimler ve neler girmedi ki…

CIA girdi, MOSSAD girdi, ABD girdi; AB, Siyonizm, İsrail ve Vatikan girdi.

Nice insi ve cinnî şeytan girdi.

Münafıklar, mürailer girdi.

Yarı mühtediler girdi.

İbn Sebe’ler girdi.

Din ve mukaddesat bezirgânları girdi.

Patrikler, papazlar, monsenyörler, pastörler, hahamlar, zangoçlar girdi.

Allah’ın ayetlerini ucuza satanlar girdi.

Sarıklı Farmasonlar girdi.

Sürüyle casus, ajan, provokatör girdi.

Dinleri dinar, kıbleleri nisa olanlar girdi.

Zekât hırsızları girdi.

Arsızlar hayâsızlar girdi.

Ayakta uyuyanlar girdi.

Cemaat holiganları girdi.

İbn Sebe’ orkestra şefi olmuş, münafıklar çalıyor, ahmaklar oynuyor, bir hengâme ki sormayın. Mardin Kazımiye medresesindeki salaş köprüden papazlar ve hocalar çan ve ezan sesleri içinde birlikte geçiyorlar. (Dincilerle dinsizler diyalog ve dayanışma sergiliyorlar. M.Ç.) Bu gidiş Cennet’e mi, Cehenneme mi? düşünmüyorlar. Çanlar çalıyor, ezanlar okunuyor, diyalog dalaveresiyle Dinimiz yozlaştırılıyor. Zavallı Müslümanlar, siz bu günleri de mi görecektiniz? (Dirilmek ve harekete geçmek için daha ne yapılması bekleniyor?)

Birinci ve tehlikeli ameliyat sonrası bir geçmiş olsun mesajı bile göndermeyerek tavır koyduğuna sadece MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ’nin dikkat çekmesi üzerine, ikinci ameliyat dolayısıyla, mecburen ve mahcuben, Başbakan Erdoğan’la ilgili bir mesaj yayınlayan Fetullah Gülen’in, samimiyetsiz ve isteksiz “duaları”ndaki riyakarlık nasıl da sırıtmaktaydı. Oysa, MİT aracılığıyla CIA’nın verdiği kasıtlı ve yanıltıcı istihbarat sonucu, TSK’nın Uludere’de yanlışlıkla vurduğu 35 sivil gencimizle ilgili taziye mesajında Fetullah Gülen’in “Kürtleri kışkırtıcı ve TSK’yı suçlayıcı” ifadeleri ne kadar sıcak ve heyecanlıydı?

Genel Kurmay Başkanlığı, dikkat çekici bir anma programına imza atmıştı!

Genelkurmay Başkanlığının, “darbe hazırlığı içinde olduğu” gerekçesiyle dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından görevinden alınan 5. Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman’ı Devlet Mezarlığı’ndaki mezarı başında anması, acaba, iktidara mı, yoksa dış odaklara mı bir mesajdı?

Menderes hükümeti, 1950 yılında güvenoyunu almasının ardından, kendilerine yönelik darbe girişimi olacağı iddiası ile dönemin Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ile kuvvet komutanlarını görevden almıştı. Bir yıllık Genelkurmay Başkanı Gürman, bu makamdan kızak bir görev olan Yüksek Askeri Şûra üyeliğine atanmıştı. Gürman ile birlikte, dönemin Genelkurmay ikinci başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile üç ordu komutanı da emekliye ayrılmıştı. Toplam 16 general ile birlikte 150 albay devre dışı bırakılmıştı. Genelkurmay Başkanlığı, Gürman’ı ölüm yıldönümü olan 6 Şubat’ta Devlet Mezarlığı’ndaki mezarı başında anması, bazı çevreleri kuşkulandırmıştı. Acaba CIA’maatı yönlendiren lobilerin telaşı da bundan mıydı?

             ŞİİR:

THE CIA’MAAT!

Arkasında, Amerika

“Ilımlı Din”, ne harika…

Haçlılarla, aynı halka

Namaz kâfi, yokmuş cihat

Karanlıktır, CIA’maat!

 

 

 Muhammed’e, biatsız din

İslam olmaz, cihatsız din

Demokratik, şer’atsız din

Tahribattır, tam kanaat

Sapkınlıktır, CIA’maat!

 

 

Demokrasi, kutsal hedef

Gâvur verir, ödül şeref

Lions Mason, çağdaş kenef

Hizmet yapar, oh ne rahat

Kiralıktır, CIA’maat!

 

 

Güçlü ordu, zahmet imiş

Zaten NATO; rahmet imiş

Küresellik, nimet imiş

D-8’ler, o çok bayat

Münafıklık, CIA’maat!

 

 

Siyon patron, bunlar kukla

Sen oyalan, bu kabukla

Lider sanılan, çubukla

Güder halkı, ne kabahat

Uşaklıktır, CIA’maat!

 

 

Hoca kötü, Papa aziz

Karşı çıkan, olur taciz

Şöhret tatlı, lapa leziz

Ucuz uyuz, böyle hayat

Kur’an dışı, CIA’maat!

 

 

Gizli çekim, şantaj kaset

Dini riya, huyu haset

Gidecek ülkeye hasret

Ömür biter, gelir memat

Karışıktır, CIA’maat!

 

 

Bulmuş fırsat, makam; azmış

Kimseler yan, bakamazmış

Eh “nar nuru, yakamazmış”

Milli Çözüm, çün hakikat

Şaşkınlıktır, CIA’maat!

 

 

Paşalara, dokunulur

“Yargı hürdür”, okunulur

MİT olunca, yutkunulur

Nerde böyle, çiğ tatbikat

Şarlatanlık, CIA’maat!

 

 

İşte bir Fetullahçı İlahiyatçının hezeyanları ve din tahribatı!

“Ancak (Hz. Lut’un) karısını takdirimizle (kurtaracaklarımızın dışında bıraktık. Çünkü) O geride kalan (ve kocasına hıyanete kalkışan)lardandı.” (Hicr: 60) ayetini, tamamen çarpıtarak ve Allah’a iftira atarak:

“Lut’un eşini kurtulanlar arasında takdir ettik (Hicr-15-0) (Bak: İslam’ın İnanç Esasları – Anadolu Üniversitesi Yayınları İlahiyat Önlisans Programı – sh: 141 – Kader İnancı) şeklinde yazan ve herhalde bu yanlışı ortaya çıkmasın diye de ayet numarasını yanlış aktaran Prof. Dr. Şevki Yavuz 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde:

“Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi ve Muhafazakâr Ülkücüler sakın oylarını Ak Parti’den başka yere vermesinler ve dolaylı biçimde CHP’yi destekleme yanlışına düşmesinler” (7 Haziran 2011 – http://yusufsevkiyavuz.com) diyerek ayarını ve amacını ortaya koymuşlardı. Sanki temel esasları ve dış bağlantıları bakımından CHP ile AKP’nin bir farkı vardı!?

Şimdi Erbakan Hoca’nın, “Ilımlı İslam’ın” ne olduğunu açıklayan şu sözlerini hatırlatmanın tam zamanıydı

“Irkçı emperyalist odaklar diyor ki: Müslüman âleminde, bütün gücümüzle ılımlıları çoğaltmamız lazımdır. “Ilımlı İslam” ile ne anlatılmaya çalışılır? Yani cihat şuuru olmayacak, Hak ve adaleti hâkim kılma gayesi ve sorumluluğu taşımayacak, bozuk ve batıl düzene karışmayacak, Yahudi’ye hizmetçilik yapacak; ama namaz kılacak, oruç tutacak, umreye koşacak… Dünyadaki ve ülkedeki düzeni, Siyonist Merkezler tanzim edecek. Sen sadece Yahudi’ye vergi ve faiz ödeyeceksin, aldığın her malın fiyatının yarısını sömürü sermayesine haraç olarak vereceksin; bir nevi küresel sisteme demokrat kölelik edeceksin, ama izin verilen ibadetleri de yerine getireceksin… İşte ılımlı İslam dedikleri bu…”[1]

Bu İşleri kotaran CIA mı, Hoca mı?

Yahudi ve Mason İttihatçı, vatan ve savaş kaçağı Cemal Paşanın torunu Hasan Cemal’in (16.02.2012 / Milliyet) itirafları!

 “Ben Gülen Cemaati’nin, günlük deyişle  Fethullahçılar’ın gücünü gayet iyi bilen biriyim.
Hem güçlü, hem becerikli olduklarını rahatça söyleyebilirim. Nereden mi biliyorum bunu? 2008 yılında
 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izliyordum. Türkiye yarı finale kalmış, Basel’de Almanya’yla oynayacaktı. Oteller, pansiyonlar doluydu. Yer bulamıyordum. Cemaatten bir meslektaşımı aradım, derdimi anlattım. Çok geçmedi cep telefonum çaldı, birkaç saat içinde yatacak yer bulunmuştu Basel’de… 2010’da Güney Afrika’daydım. Bunun gibi Dünya Kupası önemli maçlardan biri Cape Town’daydı. Yine otel yoktu. Cemaat harekete geçti ama bu kez nafile… Sonunda beni her iki şehirde de Gülen Cemaati okullarının yurtlarında misafir ettiler. (*)

Başka nerden biliyorum cemaatin gücünü?.. Büyük iş dünyasından, ‘beyaz Türkler’den (sabataist-gizli Yahudilerden) bazı ünlü isimlerin zaman zaman Amerika’ya, Fethullah Hoca’ya yaptıkları ziyaretlerin de cemaatin gücü konusunda fikir verdiği söylenebilir. Brüksel’e,Washington’a, Arap coğrafyasındaki Kahire gibi bazı başkentlere her gittiğimde cemaatten olduklarını bildiğim o meslektaşlarımla da teması ihmal etmem.

Cemaat iş dünyasında da var. Üniversite dahil eğitimde de var. Peki, yargı ve polis ne oluyor?

Cemaatin devlet içinde, özellikle yargı ve poliste güçlendiği, bazı kritik noktalarda son derece etkili olduğu konusunda fazla kuşku yok. Özellikle ‘askeri vesayet’in geriletilmesinde, yani Ergenekon ve Balyoz’da doğrularıyla yanlışlarıyla çok etkili roller üstlendikleri de malum…

Polis ve yargıdaki Fethullahçılar, KCK operasyonlarıyla birlikte son ‘MİT olayı’na kadar uzanan bir başka kritik -ve bence yanlış olan- rolü Kürt sorunu ve PKK konusunda oynadılar.

Peki, cemaatin özellikle yargı-polis ikilisinin devlet içindeki gücü Ak Parti iktidarını, Başbakan Erdoğan’ı rahatsız etmiyor mu? Öteden beri ediyor. Balyoz davasındaki bazı gelişmeler ya da İlker Başbuğ olayı Tayyip Erdoğan’ı rahatsız etmedi mi? Ettiği konusunda kuşku yok. Erdoğan son milletvekili seçimlerinde cemaatin Ak Parti şemsiyesi altında Meclis’e fazla girmesine çizgi çekti mi? Çekti hem de ciddi şekilde…

Ankara’da, ‘iktidar içi mevzilenmeler’de hükümet cemaati frenliyor mu? Fazla söz hakkı elde edecekleri kritik noktalara gelmelerini engelliyor mu? Evet öyle. Bu da cemaat çevrelerini hiç kuşkusuz rahatsız ediyor. Cemaat ‘kavga’dan yana değil. Özellikle ‘devlet’le… Bu tavrı yeni de değil. Eskiye, 12 Eylül’e, hatta 28 Şubat’a kadar gidiyor. Anlaşılan o ki: Erdoğan şu sıralar çizgiyi çekiyor, cemaat de fazla ses etmiyor.

Bir başka soru: Gülen Cemaati kendi içinde tek parçalı mı? Değişik konularda farklı kanatlar, değişik bakış açıları yok mu? Elbette var. Herkes her konuda aynı düşünmüyor. Bunun örnekleri zaman zaman suyun yüzüne vuruyor.

Bir soru daha: Diyelim cemaatten bir savcı, cemaatten bir polis görevini yaparken kanunların sesine mi kulak verir? Yoksa cemaatin mi?

Kanunun sesine kulak veriyorsa, kendi inancını yasalarla karıştırmıyorsa, herhangi bir mesele yoktur. Ama tersi sorundur.

Tanıdığım ileri gelen Fetullahcılarla, özellikle Kürt sorununun şiddet ve silahla bağının nasıl koparılacağı konusunda anlaşamıyoruz. Bu çerçevede yer alan ‘MİT krizi’nde de anlaşamadık. (Yani ileri gelen Fetullahcılar, PKK’nın silahlı güçleriyle birlikte resmi ve siyasi bir hüviyet ve hürriyet kazanmasını istiyormuş. O.E.)

Şunun altını çizmek isterim. Benim cemaatten tanıdıklarım demokrasiyi genel olarak benimsemiş insanlar… (Yani, Yahudi lobileri güdümlü ABD hâkimiyetine ve AB hevesine razı olmuşlar. O.E.) Evet, önemli olan demokrasi ve hukuk devletini ortak platform olarak kabul edip barış ve huzuru öyle yakalamaktır.”

Şimdi dünya çapında: Futboldan diplomasiye, Üniversitelerden ticari ilişkilere kadar böylesine geniş bir iletişim ve etkileşim ağı kuran, Türkiye’de ise siyasetten bürokrasiye, yargı sisteminden Emniyet ve MİT’e kadar kadrolaşıp hükümete bile kafa tutan bir organizasyonu; CIA’nın değil de, hasret çekmesine rağmen ülkesine dönmekten aciz, ilkokulu bile dışarıdan bitirmiş, derme çatma kısa bir medrese eğitiminden geçmiş, dil bilmez, yol bilmez zavallı bir HOCA’nın kotardığına inanmak için, herhalde safdirik olmak lazımdı.

 

 


 

[1] Kaynak: Kanal B – Başkent Oturumları

 

 

 

 

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/nisan-2012/the-ciamaat-kck-militanl

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi