SİYONİST GÜDÜMLÜ BATININ PANZEHİRİ VE ERBAKAN IN SİLAH TEKNOLOJİLERİ
Ha Siyonist Joe Biden, Ha Fetullah Gülen; ikisi de aynı telden çalmaktaydı
Amerikan Başkan Yardımcısı Yahudi Joe Biden arsız bir biçimde 2007 yılında kendisiyle yapılan bir mülakatta Siyonist olduğunu söyleyebilmiştir. Mavi Marmara yolcu gemisine yapılan hunharca saldırıyı da aynı zaviyeden değerlendirmiştir. PBS televizyonunda “Charlie Rose Show” adlı programda soruları cevaplayan Biden, İsrail`in, gemilerdeki malzemeyi arama hakkına sahip olduğunu ifade etmiş, Hamas ile savaş halindeki İsrail`in, silah kaçırıp kaçırılmadığını bilmeye ve hücum etmeye hakkı olduğunu söylemiştir.
İsrail’e teşekkür borcumuz vardı
Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi günlük yaşama dalmış insanlarımızın aklına başına getirdiği için İsrail`e teşekkür borcumuz var
Milli şuuru yeniden uyandırdığı ve ayağa kaldırdığı için İsrail`e teşekkür borcumuz var
Herkesin tuttuğu safın belli olmasına yardımcı olduğu için İsrail`e teşekkür borcumuz var
İsrail bu vahşeti sergilememiş olsaydı, tuvalete gitmek için bile İsrail`den izin alınması gerektiğini savunanların varlığını topluma nasıl anlatacaktık?
İsrail bu vahşeti sergilememiş olsaydı otoriteye baş kaldırılmaması gerektiği yolundaki okyanus ötesi fetvadan() nasıl haberdar olacaktık?
İsrail bu vahşeti sergilememiş olsaydı Gazze`ye yardım göndermek için İsrail`den izin alınması gerektiğini savunan hoca efendilerden nasıl haberdar olacaktık? İHH gibi tüm milletin bağrına bastığı yardım kuruluşları hakkında şüphe() izhar eden ulemadan() nasıl haberdar olacaktık? İHH ile İsrail arasında tercih yapma durumunda kalınca İHH`yı tanımazlıktan gelenlerden nasıl haberdar olacaktık?
İşte bütün bunlar için İsrail`e teşekkür borçluyuz Takkelerin düşüp kellerin görünmesine yardımcı olduğu için İsrail`e teşekkür borçluyuz
Kimlerin peşinden koşup, kimler için gözyaşı döktüğümüzü açık seçik görmemize vesile olduğu için İsrail`e teşekkür borçluyuz
Bir milleti topyekün uyandırdığı için İsrail`e teşekkür borçluyuz
Bakın Anadolu ayakta Düne kadar büyük bir vurdumduymazlık içinde olan insanımız bugün büyük bir hassasiyet içinde sokakları inletiyor[1]
27-29 Mayıs tarihlerinde, İstanbul Kaya Ramada Plaza Otel’de düzenlenen; 185 yabancı 130 yerli bilim ve devlet adamının katılımıyla gerçekleşen “YENİ BİR DÜNYA: NİÇİN ve NASIL?” Konulu 19. Uluslararası Müslüman topluluklar Birliği Kongresinde, 54. Hükümetin Efsane Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca İslamın Adalet Adalet Medeniyetlerinin kuvvet kazanıp hakim kılınışında, zayıflayıp yıkılışında iki temel sebebini açıklayıcı tarihi bir konuşma yapmıştı.
Bunlar:
1- “CİHAT”
2- “İÇTİHAT” tır.
CİHAT: Hak ve adaleti hakim kılmak için her türlü aksiyon ve organizasyonu kurmak ve savunma stratejisinde TEKNOLOJİK ÜSTÜNLÜĞE KAVUŞMAKTIR.
İÇTİHAT ise; İslamın değişmeyen doğrularını ve mutlak kurallarını esas alarak değişen dünya şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun ekonomik siyasi, ilmi ve ahlaki yeni projeleri ve orjinal çözümleri ortaya koymaktır.
Erbakan Hoca, “Yeni ve Adil Bir Dünya niçin lazımdır ve nasıl kurulacaktır?” sorularının yanıtlarını, bu konularla ilgili bilimsel tespit, teşhis, tedavi ve teorilerini örnekleri ve belgeleriyle açıkladıktan, bunları yapacak organizasyon ve oluşumlarının görevlerini sıralandıktan, yani büyük diriliş ve devrimin İÇTİHAT boyutunu anlattıktan sonra, asıl can alıcı soruya yanıtlamaya, yani Emperyalist Siyonizmin nasıl hizaya sokulacağını, yani CİHADI anlatmaya başlamıştı.
“Biz 1996 yılında Refah-Yol iktidarının Başbakanı olarak koltuğa oturduğumuzda ilk iş olarak:
1- Sağlık ve Sosyal Yardımla İlgili Bakanımızı çağırıp, ülkemizin her yerindeki bütün, muhtaç ve mağdur vatandaşlarımızın derhal tesbit edilip, her türdeki ihtiyaçlarının karşılanması.
2- Dışişleriyle İlgili Bakanımızı çağırıp, İslam Birliğinin çekirdeğini oluşturacak nüfusu 60 milyondan fazla 8 İslam ülkesini bir araya getirecek D-8’lerin temelinin bir an evvel atılması hazırlıklarının başlatılması talimatını vermiştik.
Ama D-8’lerin kurulma kararından sadece 15 gün sonra, Amerika’daki 300’ler Yahudi Meclisinin Başkanı Rockeferler’in özel emriyle Siyonist stratejisi Chiristopher Ankara Büyükelçisi Marc Grosman’a çok acele ve çok gizli bir (Kripto) mesaj gönderip:
“a) ABD’nin çıkarlarını ve İsrail’in bekasını tehdit açısından büyük bir teh oluşturan Erbakan Hükümetinin, askerleri de kışkırtarak mutlaka yıkılmasını
b) Bu yetmez, Erbakan zihniyetinden ve Milli Görüşten tamamen kurtulmak üzere Partisinin kapatılması ve parçalanıp etkisiz kılınması”
Talimatını verdiğini öğrenmiştik. İşte bu nedenle sadece iktidar olmak ve D-8’leri kurmak asla yeterli değildir. Bu iktidar ve oluşumları siyonizme karşı koruyup ayakta tutacak her türlü tedbiri almakta mutlaka gereklidir.
Siyonist Yahudi görünümlü emperyalist Batı, faiz yoluyla parayı ve ekonomiyi Masonluk vasıtasıyla toplulukları ve siyaseti ele geçirmek yanında, nükleer silah füzeleri, uçak gemileri çok yüksek muharebe ve teknolojik tahrip sistemleri ile tam bir baskı ve barbarlık düzeni yürütmektedir.
Öyle barış çağrılarından kof kınamalardan kuru sıkı kabadayılıklardan ürkmemektedir.
Yani, “ One minute” deyip; İsrail’i Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’ne almakla.
Bizim insanımız ürettiği heronlar (insansız uçak) dururken; İsrail yapımı için yalvarmakla.
“Sizi tükürüğümüzle boğarız” hamaseti yapıp; siyonistler tarafından hunharca şehid edilen “Merhamet ve şefkat yüklü mazlumlar”’ın hesabını ahirete bırakmakla yola gelecek değildir.
Üst çenesi Amerika alt çenesi Avrupa, gövdesi işbirlikçi ve teslimiyetçi Müslüman ülke iktidarları, kuyruğu ise İsrail terör teşkilatı bu Siyonist Timsahın ve onun güdümündeki azgın aygır Batı dünyasının anladığı tek dil, müeyyidedir kuvvettir.
“Öyle ise bizde atom bombası yapalım, biz de uçak gemileri hazırlatalım” demek beyhudedir. Çünkü hem bu gidişle onlarla boy ölçüşmek mümkün değildir, hem de, tüm dünyayı mahvedecek bu nükleer silahların kullanılmasına inancımız ve insani duygularımız izin vermemektedir.
Bu nedenle ırkçı emperyalist zalimlerin elinde bulunan bütün nükleer silah tesislerini ve son sistem saldırı araç-gereçlerini çalışmaz ve işe yaramaz hale getirecek ve fırlatılanları bile elektromanyetik dalgalarla havada geri çevirip kendi üzerlerine yöneltecek orjinal teknolojiler gereklidir ve Allah’ın lütfüyle artık son aşamaya gelinmiştir.
Şöyle ki: Şu anda oturduğum masadan bir düğmeye basıyorum ve Yeşilköy’deki özel bölümünde hazır bekleyen bir pilotsuz uçağımızı havalandırıyorum. Onun önündeki ekranı, bende buradan seyredip yönetiyorum. Derken Telaviv yakınlarında, İsrail’in nükleer silahlarını depolama ve kumanda merkezine yakın ormanlık alana indiriyorum. İnsansız hava aracımızdan çok özel hazırlanmış teknoloji harikaları robot böcek ve köstebekleri, kumanda ile harekete geçirip hedef tesislere ve hiç kimse fark etmeden sokuyorum. Bütün nükleer başlıkların ve kumanda odasının ayarlarını ve teknolojik mekanizmalarını bozup tekrar geri getiriyorum.
Yani zalim güçlerin, yıllar boyu emek vererek ve milyarlar dökerek hazırladıkları ve tüm dünyayı korkutup esir aldıkları silah teknolojileri böylece bir anda yok oluyor ve Siyonist canavarın can damarı kesilmiş oluyor..
KAPİTALİZM BEŞERİYETİN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜ SAFALETE MAHKÛM BIRAKMIŞTIR.
Komünizm 70 yıl insanlığa zulmettikten sonra iflas etti, dağıldı ve yok olma noktasına geldi.
Şimdi Komünizm`in ikiz kardeşi olan Kapitalizm de son dünya krizi ile apaçık görüldüğü gibi aynı şekilde iflas noktasına gelmiştir. Ve yok olmak mecburiyetindedir.
Niçin? Bu gerçeği görmek için Birleşmiş Milletler Raporuna bir göz atmak kâfidir. Kapitalizm`in insanlığı karşı karşıya bıraktığı sorunlar, Birleşmiş Milletler raporundaki verilerden yararlanılarak hazırlanan aşağıdaki bilgilerde açıkça görülmektedir. Aşağıda takdim edilen veriler gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır.
&9632; Kapitalizm beşeriyetin büyük bir bölümünü yoksulluk ve sefaletle baş başa bırakmış, mağdur ve mustazafların sayısını artırmıştır.
&9632; İçinde bulunduğumuz dünyadaki çarpıklıklar, mevcut global sömürü sisteminin iflas ettiğinin ortaya koymaktadır.
&9632; Hiç kimse bu dünyanın adil temeller üzerine kurulduğunu savunamayacaktır.
&9632; Bugün dünyamızda yaklaşık 7 milyar insan yaşıyor. Bu insanların hepsi eşit yaratılmasına rağmen, nimetlerin bölüşümüne gelince, hiç de eşit olmadıkları çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
&9632; Bugün dünya nüfusunun neredeyse üçte biri, 2 milyar insan sefalet (açlık, hastalıklar, kötü beslenme) içerisinde yaşamaktadır. Her gün 150.000 insan açlıktan ölüyor. Bunların 40.000`i çocuklar oluşturmaktadır.
&9632; Yaklaşık 800 milyon insan her gün aç yatıyor ve yaklaşık 500 milyon insan kronik olarak kötü beslenmeden dolayı hastadır. Ancak diğer yandan, 1,7 milyar insanın en az 15 kilo vermesi gerekecek şekilde şişmandır.
&9632; Sanayileşmiş ülkelerde bile 100 milyondan daha fazla insan yoksulluk sınırının çok çok altında kıvranmaktadır.
&9632; 1,5 milyar insan içilebilecek derecede temiz suya sahip bulunmamaktadır.
&9632; 2,4 milyar insan doğru düzgün bir sağlık kontrolüne sahip olmadığından tedaviye ulaşamamaktadır.
&9632; Her gün ortalama 30.000 çocuk tamamen önlenebilir hastalıklardan dolayı öldüğü anlaşılmıştır.
&9632; 1990`lı yıllarda toplam 13 milyon çocuk çatışmalarda arada kalarak can verdi. Bu rakam II. Dünya Savaşı`ndan bu yana yapılan çatışmalarda ölen insan sayısından çok daha fazladır.
&9632; Gelişmiş ülkelerde okul çağına gelmiş 160 milyon çocuk ya çelimsizdir veya yanlış beslenmeden hastadır.
&9632; 840 milyon yetişkin çocuk okuma yazma bilmiyor. Bunların 538 milyonu ise kadındır.
&9632; 1990`lı yıllarda 54 ülkenin kişi başına düşen milli gelirinde azalma yaşamaktadır.
&9632; Son on yılda, 21 ülke, yaşam beklentisi ve okuma yazma açısından incelendiğinde geri gittiği saptanmıştır.
&9632; Örneğin Zimbabwe`de ortalama yaşam beklentisi 1970`li yılların başında 56 iken bu rakam 1990`lı yıllarda 33,1`e kadar düşmüştür. Bu rakam İngiltere`de karşılaştırılır ise, 72`den 78,2`ye yükseldiği görülüryor.
&9632; Yaklaşık 110 milyon kara mayını 68 ülkede patlamamış olarak kurbanlarını bekliyor.
&9632; Dünyada tescilli yaklaşık 23 milyon insan, öldürücü ve dermansız HIV/ AIDS virüsü taşıyor. Bunların 93`den fazlası ise az gelişmiş ülkelerde yaşıyor.
Kapitalizm servetin sınırlı sayıda insanın elinde toplanmasına ve israfa yol açmaktadır
Irkçı, tekelci mihrakların yönetim ve denetiminde bulunan Kapitalizm tekelleşmeye yol açmakta ve dünya kaynaklarının belli bir zümre elinde toplanmasına yol açmaktadır. Aşağıdaki hususlar global tekelleşme ve adaletsizliğinin boyutlarını ortaya koymaktadır.
&9632; Dünya kaynaklarına hükmeden bugünkü global elitler, bu fakirliği çok kısa bir zamanda yok edebilecek kadar zengin durumdadır.
&9632; Dünya toplam üretimi yaklaşık 55 trilyon dolardır.
&9632; Fakirliğin ortadan kaldırılması için gereken kaynak dünya üretiminin yüzde 1`i. Yani 550 milyar dolardır. Sadece ABD, yılda 14 trilyon dolar mal ve hizmet tüketiyor, durumdadır.
&9632; Dünyanın ilk bir kaç zengininin toplam serveti 133 milyar dolar. Bu rakam, gelişmemiş ülkelerin (nüfusu yaklaşık 2,5 milyar) toplam üretiminin yaklaşık 1,5 katıdır.
&9632; En fakir 20 ülkenin borçlarının tamamı 5,5 milyar dolar eder ki, bu bir Euro Disney inşa etmenin maliyetinden bile azdır.
&9632; Yoksulların sosyal imkânlara tam olarak kavuşabilmesi için gereken kaynak 80 milyar dolardır ki, bu dünyanın en zengin bir kaç insanın gelirinden daha azdır. Gelişmiş altı ülkenin köpek ve kedi mamaları için 9 günde harcadığı para 700 milyon dolardır.
&9632; Günümüz dünyasında insanlar:
-
92 milyar doları ıvır-zıvır yiyecekler için,
-
66 milyar doları kozmetik için ve
-
Yaklaşık 800 milyarı doları da 1995 rakamlarına göre () savunma için harcamıştır.
Gelecek Karanlık Gözüküyor Eğer bu kötü gidişat durdurulamaz ise beşeriyetin büyük bir bölümü yoksulluk ve sefaletten kurtarılamaz.
Kapitalizm, insanlığı karanlık bir geleceğe yuvarlamaktadır
Kapitalizm mevcut yapı ve kurumları beşeriyete aşağıda belirtilen karanlık bir tablo vaat ediyor.
&9632; Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP)`nün araştırmasına göre, 2015 yılında eğer mevcut global düzen devam ederse, günde 1 doların altında bir gelirle yaşayacak olanların sayısı dünya nüfusunun yarısını oluşturacaktır. Onun için başta enerji kullanımı olmak üzere birçok kaynağın bölüşümü şimdiden adil kriterler üzerine yeniden yapılması şarttır.
&9632; ABD Enerji İdaresi`nin hazırladığı rapora göre, küresel enerji talebi 2025 yılına kadar yüzde 54 artacak, bu durum petrol fiyatlarını fevkalade yüksek seviyelere çıkaracaktır. Petrol ve diğer enerji kaynaklarına olan talep genel olarak gelişmekte olan ülkelerden geleceği açıktır.
&9632; Bugün dünyada 2 milyar insan klasik enerji kaynakları ile (odun, tezek, çerçöp) ısınma ve yemek pişirme işini halletmeye uğraşmaktadır.
&9632; Diğer bir ifade ile dünya nüfusunun yüzde 40`ı modern enerji hizmetlerinden yoksun bulunmaktadır. Toplam nüfusu yaklaşık 900 milyon olan Afrika`da bu rakam yüzde 80`e çıkmaktadır.
&9632; 2 milyar insan kırsal yörelerde sağlıklı olmayan ortamlarda yaşamaktadır. Elektrik ve elektriğin getirebileceği kolaylıklardan yoksun bulunmaktadır.
&9632; Sadece 800 milyon nüfus, gelişmiş ülkelerde 2015`e iyi şartlarda hazırlanmaktadır. Dünya nimetlerinden faydalanmaktadır, lüks ve refah içinde yaşamaktadır.
&9632; Fakir bölgelerdeki insanlar, gelirlerinin zengin bölgelerde yaşayanlara göre çok daha fazlasını enerji için harcamaktadır.
&9632; Fakir bölgelerdeki enerji kaynakları, çevreyi zengin bölgelerdekine nazaran daha çok kirletip tabiatı bozmaktadır.
&9632; Yoksul bölgelerdeki kadınlar zengin bölgelerdekine göre çok daha fazla çalışmakta ve yıpranıyor, dolayısıyla yeni neslin yetişmesi de eksik olmaktadır.
&9632; Yoksul bölgelerde HIV-AIDS gibi hastalıklar çok daha hızlı yayılıyor. Yoksulluk ve sefalet bu bölgelerde giderek artmaktadır.
Dünya neden böyle bir felakete atılmaktadır?
Bunun temelinde dünyaya hâkim olan Irkçı Emperyalizm; bildiğiniz gibi dört tane temel esasa dayanmaktadır.
Irkçı Emperyalizmin Amentüsü`nün temel ilkeleri:
1. Biz üstün ırkız. Dünyaya hâkim olmak hakkımızdır.
2. Diğer insanlar bize köle olsun diye yaratılmıştır.
3. Büyük İsrail`i kuracağız, bizim Mesihimiz gelecek dünya hâkimiyetimizi perçinleyecek.
4. Bütün insanlar bizim kölemiz olacaktır.
İnançları bu olduğu için diğer insanları ezmeyi bir ibadet sayıyorlar.
Dünya tarihine baktığımız zaman 622`de Asr-ı Saadet`i izleyen yüzyılda İslam dünyaya hâkimdi ve dünyada bir saadet düzeni vardı. Bir saadet dünyası vardı. 1683`e kadar Müslümanlar, Saadet dünyasının kurucusu, bekçisi, muhafızı oldular.
1683`te Viyana`nın kuşatması hedefine ulaşamayınca Irkçı Emperyalizm maddi gücü ele geçirdi. 350 seneden beri asırlardan beri yaptığı çalışmaları derleyip toparlamak suretiyle dünya hâkimiyetini tesis etti. Ve böylece bugünkü dünyayı kurdu. Bu felaket dünyası, Irkçı Emperyalizm`in sonucudur ve ürünüdür.
Bu felaketin temelinde yatan sebep, IRKÇI EMPERYALİZM zihniyeti mensuplarının batıl inançları dolayısıyla, “bizim ırkımız dünyanın efendisi olacak, diğerleri bizim kölemiz olacak” gayesini gerçekleştirebilmek için asırlardan beri yaptıkları çalışmalardır. Son 350 sene esnasında attıkları adımlarla hâlihazır sömürü düzenini kurmuşları ve bu düzeni yürütebilmek için ekonomide Faizci Kapitalist Nizam`ı tesis edip bütün dünyaya yayarak ve bu düzeni ısrarla korumuşlardır.
Irkçı emperyalizm beşeriyetin baş belasıdır.
Irkçı emperyalizmin önderlerinin anlayışına göre; “Biz üstün ırka mensubuz, idare etmek ve sömürmek hakkımızdır.” diyorlar. “Diğerleri bizim kölemiz olacaktır.” diyorlar. Yani “Ben zulmedeyim diye yapmıyorum, hakkımdır diye yapıyorum.” Tıpkı firavunlar gibi. Firavunlar da; “Ben öldükten sonra dağ gibi mezar isterim, ne olacak, ben sizin ilahınızım.” (hâşâ) demişlerdi. Taş taşıyacaksınız ölseniz bile. Bu taşlarla bana dağ gibi mezar yapacaksınız. Bu benim hakkımdır, sizin vazifeniz. Bunu zülüm olarak yapmıyor, hakkı zannederek yapıyor. Ne demek istiyorum biliyor musunuz? Bütün mesele hak anlayışına gelip dayanıyor. Yeryüzünde insanlık tarihi boyunca iki hak anlayışı hâkim olmuştur. Birincisi peygamberlerin gösterdiği doğru, gerçek hak anlayışıdır. Diğer bir hak anlayışı ise firavunların uyguladıkları yanlış hak anlayışıdır.
DOĞRU HAK ANLAYIŞI |
YANLIŞ HAK ANLAYIŞI |
1. Doğuştan insanlara verilen
haklar. |
1. Kuvvet |
2. Rıza ile yapılan anlaşma ve
mukaveleler |
2. Çoğunluk |
3. Adalet gereği doğan haklar | 3. İmtiyaz |
4. Emek | 4. Menfaat |
Doğru Hak Anlayışı (Peygamber anlayışı) ve Yanlış Hak Anlayışı (Firavun Anlayışı) maddeler halinde gösterilmektedir. Tarih Boyunca sosyal yapılanma ve medeniyetler, bu iki hak anlayışına göre farklı olmuştur.
A. Doğru Hak Anlayışı
Doğru hak anlayışı peygamberlerin insanlara öğrettikleri hak anlayışıdır. Yanlış hak anlayışı ise firavunların hak anlayışıdır. Firavunlar yaptıkları zulümleri biz size zulüm ediyoruz diye yapmadılar, bunları yapmak bizim hakkımız diye yaptılar. Onların insanlara yaptıkları haksızlık ve zulüm hak anlayışından kaynaklanmaktaydı.
Bu hak anlayışlarının özellikleri açık bir şekilde aşağıda gösterilmektedir. Aralarındaki fark belirtilmektedir. Doğru hak anlayışında, peygamberlerin hak anlayışında, hak dört sebepten dolayı doğar. Başka hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Nedir bu sebepler?
1. Doğuştan insanlara verilen eşit insan hakları, herkesin sahip olduğu doğal haklardır. Bu haklar;
a) Yaşama hakkı,
b) Irz, nesep, namusunun korunması hakkı,
c) Mülkiyet hakkı,
d) Aklının korunması hakkı,
e) İnandığı gibi yaşamak hakkıdır.
Beş tane temel insan hakkı, hangi inançtan hangi soydan olursa olsun değişmez insan haklarıdır, peygamberlerin öğrettiği haklardır. Herkes bu haklara sahiptir. Burada inanç hürriyeti dediğimizi zaman bu hakkın 5 tane şubesi vardır. Bunlar;
a) İfade hürriyeti,
b) Öğrenim hürriyeti,
c) Örgütlenme hürriyeti,
d) İnandığı gibi yaşama hürriyeti,
e) İbadet hürriyetidir.
Bu hürriyetlerde bir noksanlık varsa, o ülkede bunların bulunduğu yerde insan haklarından bahsedilemez. Bunlar temel insan haklarıdır. Hak dediğimiz zaman bunu böyle kabul edeceğiz.
2. Mukavele, yani karşılıklı rıza ile yapılan anlaşmalar hak ve vecibe doğurur. Başka insanlarla kendi iradem ve rızam ile bir anlaşma yapmış isem, başkasına zarar vermemeye söz vermiş isem; bu anlaşma hak doğurur. Verdiğim sözü tutmam gerekir.
3. Adalet gereği doğan haklar vardır. İki tane insana aynı işi yaptırmışım. Birincisine 500 lira vermişim, ikincisine de 500 lira vermem gereklidir. Adalet bunu gerektirir.
4. Emek bir hak sebebidir. İnsan olmak bir hak sebebi olduğu gibi, emek de bir sebeptir. Ben çalışmışım, sizin külfetinizi azaltmışım, nimetinizi çoğaltmışım. Bu bana hak doğurur, size bu hakkıma saygı göstermeniz bir görevdir, bir vecibedir. Emek bir hak sebebidir.
İşte bu 4 sebepten dolayı hak olur: İnsan olmak, emek, rıza ve irade ile anlaşma yapmak ve adalet gereği. Bunun dışında hiçbir şey hak sebebi olmaz.
B. Yanlış (Batıl) Hak Anlayışı
Yanlış hak anlayışına göre haklı olmanın dört kaynağı vardır. Bunlar;
a) Kuvvet, b) Çoğunluk, c) İmtiyaz, d) Menfaattir.
Firavunlara göre; “Kuvvet hak sebebidir. Benim kuvvetim var. Ben istediğimi yaparım.” Bu hak anlayışına sahipler. Böyle yetişmiş, böyle inanmışlardı.
George W. Bush Affedersiniz terbiye edilmemiş bir aygır gibi bir tavır sergilemekteydi. “Benim kuvvetim var Tekelci mihrakların menfaati için her şeyi yaparım.” demekteydi. Bundan başka Irak`ta “Benim çıkarlarım (menfaatim) var, ben gider müdahale ederim. Ben güçlüyüm benim müdahale hakkım var.” anlayışıyla Irak`ı işgal etti. Milyonlarca insanın ölümüne, ülkenin tahribine ortam hazırladı.
İmtiyaz; “Ben beyazım sen siyahsın. Ben arabaya bineceğim sen beni iteceksin, ben Romalıyım, sen köylüsün, ben seni yöneteceğim.” Anlayışı kendini diğer insanlardan farklı görme ve imtiyazlı sayma anlayışını yansıtmaktadır. Firavunların inanışları da böyle idi.
Çoğunluğu hak sebebi sayanlar, “Ben çoğunluğum, ben seni ezerim.” anlayışına sahiptirler. Onlar parmak kaldırıp indirmekle hak ihdas edeceklerine inanırlar.
Bu dört sebebin hiç biri hak sebebi olamaz. Ama batıl hak anlayışına sahip olanlar böyle yetişmişlerdir. Bunun hak olduğuna inanıyor ve bu inanışından dolayı terbiye edilmemiş aygır gibi etrafa tekme atıyorlar. Yeryüzünde huzur namına bir şey bırakmıyorlar. Dünyada fesat çıkartıyorlar.
İnsanlık Tarihi Boyunca Hak ve Kuvvet Merkezli Medeniyet Seyri:
Batılılar tarih yazıyla başlar derler. Yazı Mezopotamya`da bulunmuştur derler. Bunun için Mezopotamya`ya gidince ne görüyoruz? MÖ 2500 yıllarında aşiretler var. Bunlar yavaş yavaş toplanarak bir güç haline geliyorlar. Bunların içerisinden firavunlar çıkıyor, nemrutlar çıkıyor. Bu nemrutların en kuvvetli oldukları zamanda Cenabı Allah rahmetinden dolayı Hz. İbrahim`i gönderiyor. Ve insanlara rahmetiyle saadet dönemini başlatıyor.
Böylece Hz. İbrahim(as) vasıtasıyla hakkı üstün tutan bir dönem yaşanıyor. Fakat bu dönem devam ederken Mısır`da yavaş yavaş firavunlar güçleniyor. Gördüğünüz gibi bunlar kuvvetlenirken şu noktada birbirleriyle çarpışıyorlar. Burası Kadeş Harbi`nin yapıldığı yer. Bu muharebede Mısırlı firavunlar galip geliyor. Sebep teknik olarak üstün olmaları. Teknolojik üstünlükleri savaşta onların başarılı olmalarına ortam hazırlamıştır. Mısırlıların harp arabaları demir tekerlekliydi ve atın çektiği arabada iki kişi vardı. Mezopotamyalıların (Hititlilerin) çektiği araba taş tekerlekliydi ve bir atın çektiği arabada ancak bir kişi vardı. Bu kişi hem arabayı kullanıyor hem de ok atıyordu. Onun için Mısırlılar galip geldi. Böylece kuvveti üstün tutan bir zihniyet Mısır`da zirveye ulaştı.
Tam zirveye ulaştıkları dönemde Cenab-ı Allah, Hz. Musa`yı (a.s.) gönderdi ve hak anlayışı tekrar hâkim olmaya başladı. Hz. Musa (as)`nın kurmuş olduğu hak medeniyeti devam ederken Yunan, kuvveti üstün tutan medeniyet, yavaş yavaş güçlendi ve bütün Ortadoğu`yu işgal etti.
Yunan`ın en kuvvetli olduğu dönemde Cenab-ı Allah, Hz. İsa (as)`yı gönderdi ve yeniden hakkı üstün tutan medeniyet kuruldu. Hz. İsa (as)`nın hakkı üstün tutan medeniyeti devam ederken Romalılar güçlenmeye başladı ve 622`de Cenabı Allah onların bütün kuvvetine karşı Efendimiz Hz. Muhammed (sav)`i gönderdi. İnsanlığın kıyamete kadar saadetin yolunu gösterdi. 622, İslam`ın doğuşuyla görüldüğü gibi İslam Medeniyeti artık kıyamete kadar bakidir.
Şimdi 350 seneden beri, 1683 yılından beri Irkçı Emperyalizm maddi gücü eline geçirmiş, yeryüzüne hâkim olmuştur. Bugün gelmiş olduğumuz nokta Irkçı Emperyalizm`in dünyasıdır. Kuvvete dayanan Batı medeniyetinin hâkim olduğu dönemi se 21. Yüzyılın başını göstermektedir. Onun için biz bir dönüm noktasındayız. Acaba Irkçı Emperyalizm dünya hâkimiyetini devam ettirecek mi? Yoksa Adil Düzen mi gelecek? Milli Görüş mü gelecek? İnsanlık tekrar saadet dünyasına kavuşacak mı? Bulunduğumuz nokta, bir kırılma noktası bir dönüm noktasıdır. Biz 21. Yüzyılın başında bir dönüm noktasındayız. Tarihin kırılma dönemlerinden birini yaşıyoruz.
D. Saadet Medeniyeti Milli Görüş`ün Öncülüğünde Kurulacaktır
Neden insanlığa saadet getirecek dünyayı ancak Milli Görüş kurabilir? Bunun dışındaki zihniyetler kuramazlar. Mesela Türkiye`de 60 tane parti var. Milli Görüş`ü esas almayan partiler fazla hizmet yapamaz. Bu gerçeği ilmen ortaya koymalıyız. Onlar da kardeşlerimizdir. Onları ikaz etmek kardeşlik vazifemizdir. Gerçek neyse onu söylemeye mecburuz. Bu partiler niçin fazla bir şey yapamazlar? Çünkü bu partilerin iki görevi vardır. Bunlar;
1. Irkçı Emperyalizm`in, Kapitalizm`in bekçiliğini yapmak,
2. Tahsildarlığını yapmaktır.
Başka hiçbir şey yapamazlar. Kendilerini aldatmasınlar. Siyaset olsun diye konuşmuyorum. Matematik konuşuyorum matematik. Yapamazlar, boşuna uğraşıyorlar, insanlığa zulmediyorlar ve ne yaptığını da bilmiyorlar. Bir şey yaptığını zannediyorlar. Kabineyi 14 den 12 ye indirecekmiş… İndir. Eteğiyle başını örtecek. Önce kendilerine tavsiyem şöyle bir düşünsünler; biz ne yapıyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kime hizmet ediyoruz? Bunu idrak etmeye çalışsınlar. Boş havai şeylerle vakit geçirip ömürlerini tüketiyorlar. Zaman kaybediyorlar, zarar veriyorlar ve insanlığın daha büyük felakete sürüklenmesine neden oluyorlar. Hiç bir şey yapamazlar. Ancak Milli Görüş`ün temsilcisi olan Saadet Partisi insanlığı bu içinde bulunduğumuz felaketlerden kurtarabilir, yani yeni bir dünya kurabilir, Adil Bir Düzen`i kurabilir. Kurtuluşun tek çaresi Milli Görüş`ü esas alan Saadet Partisi`nin savunduğu ilkelerdir.
Neden?
İslam 622`den 1683`e kadar takriben 11 asır dünyaya hâkim olmuş ve dünyada bir “Saadet Düzen`i”nin kurucusu ve muhafızı olmuştur. 1683`de II. Viyana Kuşatmasından sonra maddi güç Irkçı Emperyalizm`in eline geçmiş, 350 seneden beri Irkçı Emperyalizm`in bütün insanlığı kendine köle yapmak için bugünkü dünyayı kurmuştur. İşte Birleşmiş Milletler raporu Irkçı Emperyalizm`in kurduğu dünyanın nasıl bir dünya olduğunu göstermekte ve bu dünyanın da Komünizm gibi yok olmaya mahkûm olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Halen bulunduğumuz nokta, bir dönüm noktasıdır. İnsanlık Faizci Kapitalist Nizam`ı devam ettirmek için uğraşırsa sonunda felakete sürüklenir. Yok; bu dönüm noktasından itibaren “Adil Düzen`e” geçerse yeniden “Saadet Dünyası”na kavuşur.
Yeni bir dünyanın kurulması ve ikinci Yalta konferansı
Burada taklitçi ve işbirlikçilerin saadet ve huzur getirmeyeceklerini ortaya koyan yedi sebep saydık. Bu sebeplerden dolayı 60 partiden Milli Görüş`ü esas almayan 59`u ülkemize hizmet edemez, saadet ve refah getiremez.
Adil Düzen kurulmadıkça insanlar saadet bulamazlar. Bugün Hak ve adalet merkezli yeni bir dünya kurmak mecburiyeti vardır. Yeni bir dünyanın kurulmasında D-8`lere ihtiyaç vardır. Bunun için biz 54. Hükümet olarak göreve başlar başlamaz ilk işimiz D-8`leri kurmak oldu. Bunların etrafına D-60`lar, 60 tane Müslüman ülke toplanacak. D-160`lar, yani 100 tane ezilen ülke bunların etrafına katılacak. Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika… Gibi ülkeler yer alacak. D-160 ülkelerinin nüfusu 5 milyardan fazla olacaktır. Buna mukabil emperyalizmin etkisi altındaki G-8`lerin toplam nüfusu 1 milyar dolayında olacak. 1. Yalta Konferansı yerine, Adil Yeni Bir Dünya`nın kuruluş ilkelerinin benimseneceği 2. Yalta Konferansı yapılacak. Bu 2. Yalta Konferans`ında yeni bir dünya kurulacak.
Adil yeni dünya ve yeni uluslararası kuruluşlar
Irkçı emperyalizm “sömürü nizamını” nasıl başarmıştır?
Aşağıdaki şekilde Irkçı Emperyalizm`in bütün insanlığı sömürmek için bir alet olarak kullandığı “Dolar” görülmektedir. Bu dolar, yedi ırkçı emperyalist bankanın bir araya gelerek teşkil ettiği Amerikan Federal Bankası tarafından Irkçı Emperyalizm`in dünya hâkimiyeti aracı olarak kullanılmaktadır.
Irkçı emperyalizm, dolara kendi mührünü vurmuştur. Bu mühürde Latince “Dünya Hâkimiyetine Erişildi” denmektedir ve bununda bu mühürdeki piramitle sembolize edilen “işbirlikçiler” organizasyonu yeni dünya düzeni vasıtasıyla gerçekleştiğini ifade etmektedirler.
Şimdi son 350 yılda bugünkü dünya düzeni nasıl kuruldu? Bunun başlıca amili dolardır. ABD`de Merkez Bankası uzun süre kurulmadı. Daha sonra kurulmasına müsaade edildi. Yedi tane Siyonist banka bir araya geldi, ABD Merkez Bankası`nı kurdu. FED dediğimiz budur. Özel bir bankadır. Devlete bağlı değildir. Irkçı emperyalizm`e bağlıdır. Dolar devletin değil, Irkçı Emperyalizm’in parasıdır. Bunu için doların üzerinde Irkçı Emperyalizm’in mührü vardır. Bu mührün üzerinde Latince “annuit coeptis” yazılıdır. Bunun anlamı “Dünya hâkimiyeti kuruldu” demektir. Bir dolar ilk basıldığı zaman bu ifade açıkça kullanıldı. Artık “novus ordo seclorum” yani “yeni dünya düzeni” ne ulaşıldı ifadesine 1 doların üzerinde yer verildi.
Mevcut emperyalist dünya düzenin kurumsal yapısı
Irkçı Emperyalizmin kurduğu dünya düzeni, 13 katlı piramitle gösterilen kurumlardan oluşmaktadır. Bu kurumlar vasıtasıyla mevcut dünya düzeni denetlenmekte ve yönetilmektedir.
Irkçı emperyalizmin önderleri, 13 katlı piramitte yer alan kurumları yoluyla iş birlikçiler istihdam ederek nüfus azlığının yol açtığı insan açığını telafi ettiklerine inanmaktadırlar. Onlar dolar vasıtasıyla ekonomik gücü ele geçirdiklerini kabul etmektedirler. Onlar “böylece dünyanın hâkimiyiz” demektedirler. Bir elde para, bir elde işbirlikçi bir grup insan var. Böylece son 350 yıl boyunca yaptıkları hile ile bugünkü dünya düzenini kurdular. Bütün insanlığı bu düzenle sömürmektedirler.
Milli Gazete tarafından dağıtılmış olan “Yeni Dünya Düzen`i – Gizli Dünya Devleti” kitabında açıkça gösterildiği gibi “Gerry Ailen” 30 sene Rockfeller`e müşavirlik yapmış bir insandır. Gizli dünya devletinin dünyayı nasıl yönettiğini, bu piramit vasıtasıyla gösteriyor.
ABD Doları üzerindeki piramit mevcut dünya düzeninin yapısını göstermektedir. Bu 13 basamaklı bir piramittir ve 3 bölümden oluşur. Siyonizm`in İfsat düzeni, alt kademesi gözüken Siyonist teşkilatlar, ortası ucu gözüken, altı gözükmeyen Siyonist teşkilatlar, üst kademesi ise hiç gözükmeyen teşkilatlardan oluşmaktadır…
Gözüken teşkilatlar ne yapmaktadır? Görünürde bu teşkilatların yöneticileri, “Efendim biz hayır kurumuyuz” diyorlar. Bu kurumların başında Rotary ve Lions kulüpleri gelmektedir. Görünürde ağaç dikiyorlar, orman oluşturuyorlar, burs veriyorlar. “Biz hayır işleyen kuruluşlarız” diyorlar. Hâlbuki bunların esas amaçları nedir? Bunlar bir bakıma “Acemi erat muayene istasyonu” gibi üst kuruluşlara elaman yetiştirmek ve hazırlamaktadırlar. Siz bir şehirde palazlanan bir Anadolu tüccarıysanız, hemen yanınıza gelirler ve “size kredi verelim” derler. Siz de “Aman bunlar ne kadar iyi insanlar” dersiniz. “Bizim haftalık toplantımız var şu otelde” derler. Sizi davet ederler. Gidersiniz bu sefer de sen konuş derler. Sen konuşurken masanın arkasında bir yerde Siyonistler seni kontrol ederler. Onlar ustadır. Ben bu adamı Siyonistlere hizmet ettirebilir miyim ettiremez miyim? Acemi erat muayene istasyonu gibi İnsan toplayıp eğitirler. Ettirebilecekse seni oradan yukarıdaki localara terfi ettirirler. Davetiye alırsın localardan. Locaların ucu gözükür, altı gözükmez. Bunun üzerinde hiç gözükmeyenler var. Kim bunlar? 300`ler Kulübü. Dünyanın 300 tane en zengin Siyonist zengini. ABD`de Rockfeller, İngiltere`de Rotschilds, Fransa`da onun teyzesinin oğlu Rotschilds, İtalya`da Agnelli, Japonya`da Mitsubishi gibi tanınmış insanlar yer almaktadır.
300`ler kulübüne mensup olan dünyanın en zengin 300 Siyonisti, her gün kendi aralarında internet yoluyla şifreli konferans yapıyorlar ve bütün dünyayı tanzim ediyorlar. Söz gelimi Türkiye`nin başbakanı Sayın Tayyip Bey daha ne kadar süre başbakan olarak görevinde kalmalıdır? Bu gibi hususlarla ilgili kararları 300`ler Meclisi verir. Böyle bir düzeni kurmuşlar. Pakistan`da seçim yapılsın mı, yapılmasın mı? Yapılan seçimi iptal edelim mi, etmeyelim mi? Bu 300`ler Meclisi bunu inceler ve karar verir.
300`ler Meclisi`ne bağlı uzmanları vardır, kuruluşları vardır, “think-tank” kurumları bulunmaktadır. Bu Meclis aldığı kararları 33 hahamdan oluşan meclise sunar. Bu Hahamlar Meclisi`nin 13 Bakandan oluşan bir Bakanlar Kurulu vardır. Onların hepsi hahamdır. En tepede bir başkanlık divanı vardır 3 hahamdan oluşur. En üstteki 4 tane gizli kuruluş ancak İsrail`de toplanırlar. Başka bir yerde yaptıkları toplantıdan hayır gelmeyeceğine inanırlar. Onun için İsrail`de toplanırlar.
Yukarıda Irkçı emperyalizmin mevcut dünya düzenin nasıl çalıştığını ve kimlerin bu düzeni yönettiğini bize Gerry Allen aktarmaktadır. Gerry Allen kimdir? Rockfeller Grubuna 30 sene basın müşavirliği yapan bir adamdır.
Doların üzerindeki armanın gösterdiği bu yapı vasıtasıyla bu işbirlikçiler, Siyonizm`e hizmet etmektedirler. Siyonizm`e göre, ırkçı bir inanış ve anlayış olduğu için annesi Yahudi olmayan Yahudi olamaz. Nüfusları çoğalmıyor. Dünyada 6 milyar insanın sadece 30 milyonu Yahudi`dir. Başka bir ifade ile dünya nüfusu içinde Yahudilerin oranı binde yarım dolayındadır. Her ile her ilçeye vali ve kaymakam yapsanız nüfusları yetmiyor. Nasıl dünya hâkimi olacaklar? Kendi nüfusundan olmayanı kendisine hizmet ettirecek mekanizmayı geliştirmişler ve işletmektedirler. Bu mekanizmaya iş birlikçiler mekanizması diyebiliriz.
ABD ekonomisini denetimleri altına alan ırkçı tekelci mihraklar doları da istedikleri gibi basıp piyasaya sürüyorlar. Bugünkü dolar altın veya belli bir mal ile tanımlanmış değildir. Karşılığı net ve açık bir şekilde belirlenmemiştir. Böylece dünya hâkimiyetini karşılıksız dolar ve işbirlikçi mekanizmalar ile istediği gibi kurmuşlardır.
Şimdi Irkçı Emperyalizm`in 6 milyar insanı nasıl sömürüyor? Bu husus aşağıda özetle anlatılmaya çalışılacaktır.
Irkçı emperyalizm insanlığı hangi araçlarla sömürüp soymaktadır?
Irkçı Emperyalizmin 7 milyar insanı hangi araçlarla ve nasıl sömürdüğü aşağıdaki Tablo 3`te özet bir şekilde belirtilmektedir. Bu tablo, bir bakıma “Faizci Kapitalist Nizam`”ın “Faiz” mekanizması yoluyla nasıl çalıştığını ortaya koymaktadır.
Tablo: 3
A. Üçkâğıt Oyunu
1. YEŞİL DOLAR: Trilyonlarca ABD içinde, trilyonlarca ABD dışında.
2. SARI KÂĞIT: Amerikan tahvili (trilyonlarca dolar ABD dışında).
3. BEYAZ KÂĞIT: Merkez Bankası rezervlerinin ellerinden alınıp kullanılması.
B. Ulaştırmadan Alınan Sömürü Paraları
1. İnsanların seyahati karşılığı alınan haraçlar. Uçakla (IATA 9), gemiyle (LOYT 9).
2. Para transferleri 1
3. Akreditifler 5
C. Devletlere verilen borçlardan alınan faizler ile ülkelerin geleceklerinin satın alınması.
D. Kıymetli yatırımların satın alınması, bunların kârları vasıtasıyla sömürünün sağlanması.
E. Teknolojik ürünlerin yüksek fiyatla satılması.
F. Bütün dünyada yapılan alışverişlerin bedelinin yarısının alınması.
G. Müslüman ülkelerin petrol üretimlerinin her türlü müdahale yapılarak, her şeyin kendi sömürü düzenlerine göre tanzimi.
Yukarıda Tablo 3`te anlatıldığı gibi adeta üçkâğıt oyunu sergilemektedir. Ne demek bu? 500 doları basmış getiriyor petrol şeyhine veriyor. Petrolü alıyor. Getiriyor yeşil kâğıdı (doları) veriyor, onun malını ve alın terini kâğıtla değiştiriyor. Sonra tekrar geliyor, sana yeşil kâğıt vermiştim ya, onu bana geri ver, şimdi sarı kâğıt vereceğim. Amerikan doları ve sarı kâğıt da Merkez Bankası’nda toplanıyor. Merkez Bankası’na geliyor “Ver o kâğıtları bana, sana yeşil kâğıt vereceğim” diyor.
Türkiye`nin 60 milyar dolar rezervi olduğunu kabul edelim. Dolar cinsindeki bu rezerv para nerede? Rockfeller`in kasasında. Bizim Merkez Bankası`nın kasasında ne var? Amerikan Express Bank`da 60 milyar dolar rezerviniz var diye beyaz bir kâğıt var, para yok. Parayı o kullanıyor. Bütün dünyada aynı şeyi tatbik ediyor. Trilyonlarca dolar Amerika`nın dışında var, trilyonlarca dolar ABD`nin içinde var, trilyonlarca dolar tahvil var, trilyon dolar da rezervleri bulunmaktadır. Toplam üçkâğıt oyunu ile trilyonlarca dolar sömürüyor. Ondan sonra arkasından gelmiş nerede para var ise oraya kendi pompalarını koymuş. Kaynakları adeta hortumlamaktadır.
Şimdi dünya haritasına bakınca 200 tane boyalı ülke görüyoruz. Ben sizin yüzünüzün derisini kaldırırsam altından damarlar çıkar, sinirler, kemikler çıkar. Dünyanın anatomisi, dünya haritasında da bu boyayı kaldırdın mı altından Irkçı Emperyalizm’in yerleştirdiği hortumlar, pompalar, havuzlar, vanaları görürsün. Bu sömürü mekanizmasıyla beşeriyet sömürülmektedir.
Şimdi faizci Kapitalizm`in anatomisini açıklamaya çalışıyorum. Deriyi kaldırdım altından ne çıktı? Bir bakıyorsun ki dünyanın 20 trilyon dolar kaynakları dolandırılmış.
Başka bir sömürü çarkı da ulaşım üzerinden alınan paydır. Yer değiştirirsen, uçakla gidersen 9`unu lATA`ya vereceksin. Bunlar Siyonist Yahudi kuruluşlarıdır. Nereye giderseniz gidin 9`unu Siyonistlere vermeden gidemezsiniz. Para transferi ancak Siyonist Yahudi bankalar üzerinden yapılabilir. Mevcut dünya düzeni vasıtasıyla sömürü boruları her yere döşenmiş, sömürü pompaları kurulmuştur. Harıl harıl dünya sömürülmektedir.
Tablo 3`ün F bendinde Bütün dünyada yapılan alış-veriş için ödenen paranın yarısına da değişik yollardan el konmaktadır. F bendinde belirtilen hususları dünyada kaç kişi biliyor? Sen dünyanın neresinde olursan ol ekmek almak için fırına gittin. Ekmek almak için para ödedin. Ödediğin paranın 1/3`ünün faiz olduğundan çoğumuzun haberi yoktur. Bu üçte bir dolaylı yollardan Siyonistlere gitmektedir. Çünkü o ekmek bakkala gelene kadar birçok aşamadan geçtikten sonra ekmek haline gelmektedir. Traktör bono ile alınıyor, faiz ödeniyor. Zirai ilaçların alım satımında faize pay ayrılmaktadır. Bononun faizi sen ekmek alırken senden alınıyor. Un fabrikası faizle çalışıyor. Onun faizini de sen ödüyorsun.
Bunları biz daha önce matematiksel hesaplar ile hesapladık. Tüm satılan malların fiyatının 1/3`ü faizdir. 1/3`ü de haksız vergidir. Bu vergiyi de devlet alıyor. Aldığının yarısını götürüp yine Irkçı Emperyalizm`e veriyor. 1/3`ünün de yarısını alırsanız bu 50 yapar. Dünyada 75 trilyon dolarlık alış veriş yapılıyor. 37,5 trilyon dolar her yıl Irkçı Emperyalizm’e ödüyoruz. Borularını döşemiş, hortumlarını çekmiş. Müslüman ülkelerin hemen hemen bütün yönetimleri Siyonistlerin denetimi altındadır. Ne kadar petrol çıkartacak? Suudi Arabistan çıkardığı petrolü kaça satacak? Kime satacak? Sattığı parayı hangi bankaya koyacak? Ne kadarını kendi kullanacak, ne kadar yatırım yapacak? Hangi müteahhide verecek? Bu soruların doğru cevabını bulmaya çalıştığımız zaman her yerde sömürü çarkının çalıştığını görürüz.
Mevcut haksız dünya düzeni yoluyla dünya kaynaklarının önemli bir bölümü kontrol edilmekte ve dünya kaynaklarının önemli bir bölümüne ırkçı tekelci mihraklar el koymaktadırlar. İşte gördüğünüz gibi, dünyanın neresinde alış veriş merkezi varsa oralara ırkçı-tekelci sermaye girmiş, bütün dünyayı sömürüyor. Bir basit hesap yapacak olursak; 175 trilyon dolarlık sömürü yapıyor. Şimdi bu şekildeki mekanizmaları ve pompalarla bütün ülkeler sömürülmekte ve neticede kitleler yoksulluğa ve sefalete mahkûm edilmektedir.
Yazar: E.Zeynep BAŞYAZAR