Milli Çözüm Dergisi Yazarlarımızın SAVUNMA YAZILARI
Aralık 2015 Tarihli ve 147 sayılı Milli Çözüm Dergimizdeki yazılarından dolayı beş yazarımıza birden Savcılıkça soruşturma açılmıştı. Ahmet Akgül Hocamız Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğana Yalaka dediği için; Genel Yayın yönetmenimiz Osman Eraydın AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahine Halka şantaj yapmaya kalkıştığını söylediği için; Yazarımız Nevzat Gündüz Mehmet Şimşekle Ali Babacanın Siyonist sermayenin adamları gibi davrandıklarını belirttiği için; Yazarımız Erdoğan Bişkin Sn. Cumhurbaşkanının, Başbakan iken 32 yerdeeşbaşkanı olduğunu söylediği BOPun anlamının ve amacının topluma resmen açıklaması gerektiğini dile getirdiği için; Yazarımız Abdullah Akgül ise 10 Kasım Atatürkü anma törenlerinde Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Mustafa Kemale üstün başarılarından dolayı hayranlıklarını ve şükranlarını arz ederken, AKİT TV'nin hakaret ve küstahlıklarının münafıklık olduğunuifade ettiği için, güya Sn. Cumhurbaşkanına ve Başbakana hakaret edildiği iddiasıyla, beş yazarımız da ifadeye çağrılmıştı. Yüce Yargının nelerle meşgul edildiğini, düşünce ve ifade özgürlüğünün ne denli işlediğini, Devlet Başkanıyla, Hükümet Başkanının nasıl iç içe girdiğini, Cumhurbaşkanıyla Başbakanın yetki ve görevlerinin nasıl belirsizleştiğini, tarafsız bir Cumhurbaşkanı gibi değil, bir partinin Genel Başkanı gibi davranan Sn. Cumhurbaşkanın hâlâ yazar ve yorumcuların tarafsız Cumhurbaşkanına yönelik tenkitler kapsamında değerlendirilip susturulmaya gayret edildiğini, kamuoyunun izanına ve vicdanına duyurmak üzere verdiğimiz ifadeleri sizlerle paylaşmak istedik.
AHMET AKGÜL:
Milli Çözüm Dergimizdeki “Seçimin Sonuçları ve Gizemin İpuçları!”yazımızdaki “Yalaka Yalçın Akdoğan” ifademizden yola çıkarak, hakkımızda hakaret davası açılması oldukça üzücü ve düşündürücü bir olaydır. Tamamen ilmi gerçeklere ve Milli endişelere dayanan ve iktidar tarafından bile ciddiyetle ele alınıp yararlanılması umulan bu yazımız bir bütün olarak değerlendirildiğinde asla hakaret kasıtlı ve kötü amaçlı hazırlanmayıp, sadece ülkemiz üzerindeki sinsi oyunlara yoğunlaşılması ve gerekli tedbirlerin alınması amaçlandığı anlaşılacaktır. Çünkü AKP yanında sivil PKK olan HDP'ye, FETÖ Cemaati'ne ve ABD'nin Şeytani emellerine de vurgu yapılmıştır.
Yalakalık: Dalkavukluk yapan, gözüne girmek istediği şahısların yanlışlarını aklamaya çalışan, makam ve çıkar hatırına toplumu avutmaya ve gerçekleri çarpıtmaya uğraşan kimselerin bu tavrını tenkit için kullanılan bir uyarı kavramıdır. (Bak: Büyük Larousse 24. Cilt. Y. Maddesi) Daha önceki Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik de, O dönemde iktidarın her yaptığını kahramanlık gibi aktarmış, daha sonra “AKP iktidarının ve kurmaylarının Çözüm Süreci bahanesiyle, PKK'nın her türlü silahları ve altyapısıyla Güneydoğu'ya yerleşmelerine göz yumulduğu, Vali ve Kaymakamların susturulduğu” şeklinde itiraflarda bulunmuş ve kendi iktidarını açıkça suçlamışlardı. İşte bizim “yalakalık” diye uyardığımız tavır, Milli birlik ve dirliğimizi, Devletin ve ülkenin geleceğini tahrip endişesi taşıdığımız böylesi yanlışlıklara kahramanlık kılıfı uydurulmasıdır. Şimdi kendi eski Bakanlarının itirafıyla Çözüm Süreci boyunca, PKK'ya göz yumulmuşsa (ki biz Milli Çözüm Dergisi olarak, ta o günden itibaren defalarca bu konuları yazmış ve gündeme taşımıştık. Hatta daha önce FETÖ Cemaatiyle Hükümetin sarmaş dolaş oldukları dönemlerde de bu tür uyarılar yaptığımız için Hükümet ve Cemaat'in ortak gayretiyle “ERGENEKONCU” diye yaftalanıp içeri alınmıştık). Şimdi Güneydoğu'muzdaki bunca tahribatların ve can kayıplarımızın hesabı kimlerden sorulacaktı? Yurdumuzu, Ordumuzu, namus ve onurumuzu, hürriyet ve huzurumuzu, mevcut iktidarlardan daha önemli ve öncelikli görmek, bu kutlu değerlerimizi sahiplenmek ve geleceğimizi tehdit ettiğine kanaat getirdiğimiz bazı girişimleri, hakaret etmeden ve fitneyi körüklemeden tenkit etmek eğer bir suçsa, herkes şahit olsun ki biz bu suçu bir şeref madalyası gibi boynumuzda taşımaya hazırız!..
Kaldı ki tarafsız bir Cumhurbaşkanı gibi değil, fiilen bir parti başkanı gibi davranan şahsiyetlerle ilgili tenkitlerin de “Bir Siyasi Parti Yetkilisine yönelik tenkitler”kapsamında değerlendirilmesi, hukuk ve adaletin temel mantığına daha uygun bulunmaktadır.
Özetle bu sözler Milli birlik ve dirliğimizi ve ülkemizin geleceğini tehdit ettiğini düşündüğümüz tehlikeli girişim ve gelişmelere karşı, meşru tenkit sınırları içindeki genel uyarılardır, hiçbir şahsı ve hele Başbakan Yardımcısını bizzat hedef almamıştır.
O yazımızın; Kendisine yönelen kişisel-siyasi-güncel-fikri eleştirilerin yapılmasının olağan bulunması gerektiği, toplum önüne çıkmış insanların başkalarına nazaran daha kolay eleştirilecekleri, bu eleştirilerin hırçın kaba ve hoşa gitmeyen tarzda yapılabileceği hususlarının AİHMnin Oberschilic / Avusturya ve Tuşalp / Türkiye, Dalban / Romania davalarında ışık tutulduğu üzere basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı;
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası VII. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti MADDE 25. “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Ve yine, VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti MADDE 26. “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Esaslarına dayanarak tenkit ve değerlendirme hakkımızın kullanıldığının dikkate alınması lazımdır.
Zaten Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasına göre Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Ve yine Anayasa Mahkemesinin 2013/2187 başvuru sayı, 19/12/2013 tarihli kararına göre ise:Anayasanın 90. Maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahip bulunmaktadır. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunlu kılınmıştır. Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle Avrupa Konseyine üye hiçbir ülkede devlet ve hükümet başkanına hakaret gerekçesiyle soruşturma açılmamaktadır.
Yalovadaki Birleşik Haziran Hareketinin, Somadaki Maden faciasında ölenleri anma etkinliğinde attıkları; Hırsız katil Erdoğan sloganı yüzünden Yalova Cumhuriyet Başsavcılığının 15 kişiye açtığı Cumhurbaşkanına hakaret davası 29 Şubat 2016da sonuçlanmış; Yalova Asliye Ceza Mahkemesi Bu ifadelerin o süreçte Başbakanlık yapan ve maden faciasında sorumluluğu tartışılan Sn. Recep Tayyip Erdoğanı hedef aldığı, doğrudan Cumhurbaşkanına saldırmadığı ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde hâlâ tarafsız değil bir partinin genel başkanı gibi davrandığı için bu tür tenkitlerde muhatap alındığıgerekçeleriyle beraat kararı vermesi anlamlıdır ve dikkate alınmalıdır.
Gereğini ve beraatımızı arz ve talep ederim.
OSMAN ERAYDIN:
“AKP mi, Yoksa Türkiye mi Korunmalıdır?” yazımızdaki “AKP'li Mehmet Ali Şahin, 1 Kasım'da sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa üçüncü bir seçimin gündeme geleceğini açıklamış, açıkça halka şantaj yapmaya kalkışmıştı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin; “Eğer sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa korkarım yeniden seçim konuşulmaya başlanacak” diyerek çarkıfelek mantığıyla Ya AKPyi tek başına iktidara taşırsınız veya seçim işkencesinden kurtulamazsınız! demeye çalışmıştı. Ama hipnozla uyuşturulan toplum hâlâ: (Firavun) Böylece kendi kavmini küçümseyip aşağıladı, onlar da Ona (yine) boyun eğdiler Gerçekten onlar fasık bir kavimdi (Zuhruf: 54) ayetindeki anlatılanlar gibi onların peşine takılmışlardı” şeklindeki tamamen gerçekçi ve ilmi tespitlerimizin bir hakaret kapsamına sokulması, asılsız ve alakasız bir iddiadır. Ne o yazımızın tamamının içerisinde ne de yukarıdaki tespitlerimizde asla bir hakaret bulunmayıp, sadece milli ve manevi duyarlılıkla yapılmış meşru ve münasip tenkitler yer almaktadır. Bu denli gerçekçi, gerekli ve uygun dilli tenkitlerin bile suç sayılmasının ve Milli duyarlılık taşıyanların susturulmaya çalışılmasının, sadece halkımızın değil, iktidarların da başına ne işler açtığına tarih şahitlik yapmaktadır.
Zaten, toplumda sürekli göz önüne çıkan ve iktidar mevkiinde bulunan şahsiyetlerin, elbette hakaret ve iftira içermemek şartıyla, başkalarından daha sert ve sivri tenkitlere muhatap olmalarının normal ve doğal karşılanması konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları vardır. Çoğu da iktidarların gaflet ve tedbirsizliği yüzünden, ülkemizin büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kaldığı ve çok tehlikeli bir savaşın kapımıza dayandığı bir ortamda, Yüce Mahkemelerimizin ve devlet görevlilerimizin bu tür gereksiz ve temelsiz isnat ve iddialarla meşgul edilmesi bile bir talihsizlik sayılmalıdır. PKK ile BDP'nin açık ve net hıyanet ilişkileri karşısında hiçbir ciddi ve gerçekçi tavır alamayanların hâlâ bizim gibi Milli duyarlı ve tutarlı insanlarla uğraşması ne kadar acıdır.
Sonuç olarak, mezkûr yazımda ve alıntı paragrafta hiç kimseye ve hiçbir şekilde hakaret kastı ve unsurları bulunmamaktadır.
Yalovadaki Birleşik Haziran Hareketinin, Somadaki Maden faciasında ölenleri anma etkinliğinde attıkları; Hırsız katil Erdoğan sloganı yüzünden Yalova Cumhuriyet Başsavcılığının 15 kişiye açtığı Cumhurbaşkanına hakaret davası 29 Şubat 2016da sonuçlanmış; Yalova Asliye Ceza Mahkemesi Bu ifadelerin o süreçte Başbakanlık yapan ve maden faciasında sorumluluğu tartışılan Sn. Recep Tayyip Erdoğanı hedef aldığı, doğrudan Cumhurbaşkanına saldırmadığı ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde hâlâ tarafsız değil bir partinin genel başkanı gibi davrandığı için bu tür tenkitlerde muhatap alındığıgerekçeleriyle beraat kararı vermesi anlamlıdır ve dikkate alınmalıdır.
Saygıyla arz ederim.
NEVZAT GÜNDÜZ:
“Sn. Abdullah Gül İle Mehmet Şimşek Aynı Tornadan Çıkmadır!”yazımızdaki “Mehmet Şimşek'le Ali Babacan Siyonist sermayenin adamlarıydı!”ara başlığımızın altında, toplumun bazı kesimlerinde bu kanaatlerin oluşmasına neden olan bazı karanlık bağlantılar açıklanmış, hatta belki de bunların farkına varıldığı ve sorun çıkaracağı için AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu'ndan çıkarılmış olmalarına rağmen, nasıl tekrar Bakan yapıldıkları sorusuna yanıt aranmıştır. Asla bu şahsiyetlere hakaret kastı düşünülmeyip ülkemize yönelik çok tehlikeli bir süreçte, çok daha dikkatli olmamız gerektiği vurgulanmıştır.
Sn. Mehmet Şimşek'in de mezun ve mensup olduğu İngiltere'deki Exeter Üniversitesi bünyesinde, PKK ve YPG'yi kışkırtan ve arka çıkan Kürt Araştırmaları Enstitüsü ve yine Ilımlı İslamcılık, Radikal Şeriatçılık ve Dinlerarası Diyalog faaliyetleri yürüten “Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüsü” bulunup bulunmadığı, ülkemizin ve bölgemizin başını ağrıtan etnik ve dinci terör oluşumlarıyla irtibatlarının Devletimiz eliyle resmen tespit edilmesini önemle arz ve talep ediyoruz. Bu gerçekler ortaya çıkınca bizim o yazımızda Sn. Mehmet Şimşek ve Sn. Ali Babacan'a asla şahsi bir hakaret ve husumet kastedilmeyip, sadece ülkemiz ve milletimiz aleyhindeki gizli ve kirli gelişmelere karşı halkımızı uyarmaya çalıştığımız kolaylıkla anlaşılacaktır. Zaten o yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şahsi ve siyasi amaçların çok ötesinde tamamen milli bir duyarlılıkla hazırlandığı kesinlik kazanacaktır.
İşte AKPnin akıldanelerinden, hatta bu partinin bir dış proje olduğunusöyleyen Hükümet yanlısı gazetecilerden Abdurrrahman Dilipak, 24 Şubat 2016 tarihli, AKİTteki Ateşkes başlıklı yazısında, Ali Babacanın Davosta Dünya Finans Devlerine Sn. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanı etkisiz kılmak üzere söz verdiğini, şöyle yazmıştı: AK Parti çevresinde de ilginç gelişmeler yaşanıyor. Babacanla ilgili Erdoğanı Beştepeye hapsetme konusunda Davosta dünya finans devlerine söz verildiği iddiasının ortaya atılmasının zamanlaması da ilginç. Eleştiri halkasına Nevzat Yalçıntaşın da katılması, bir süre önce bu kişilerin isimlerinin tamamının zikredildiği birtakım senaryoları hatırlıyorum da anlaşılan iyi saatte olsunlar demek ki işbaşındalar ve bizim insanımızın da bu komplolara bu kadar kolay malzeme olmaları oldukça düşündürücü. (24 Şubat 2016, Akit Gazetesi, Ateşkes!)
Sonuç olarak o yazıda hiç kimseye ve özellikle Sn. Mehmet Şimşek ve Sn. Ali Babacan'a asla hakaret amaçlamamış, sadece üzerlerindeki töhmetlerin açıklanmasına vesile olmaya çalışılmıştır.
Özetle bu sözler Milli birlik ve dirliğimizi ve ülkemizin geleceğini tehdit ettiğini düşündüğümüz tehlikeli girişim ve gelişmelere karşı, meşru tenkit sınırları içindeki genel uyarılardır, hiçbir şahsı bizzat hedef almamıştır.
O yazımızın; Kendisine yönelen kişisel-siyasi-güncel-fikri eleştirilerin yapılmasının olağan bulunması gerektiği, toplum önüne çıkmış insanların başkalarına nazaran daha kolay eleştirilecekleri, bu eleştirilerin hırçın kaba ve hoşa gitmeyen tarzda yapılabileceği hususlarının AİHMnin Oberschilic / Avusturya ve Tuşalp / Türkiye, Dalban / Romania davalarında ışık tutulduğu üzere basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı;
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası VII. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti MADDE 25. “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Ve yine, VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti MADDE 26. “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Esaslarına dayanarak tenkit ve değerlendirme hakkımızın kullanıldığının dikkate alınması lazımdır.
Zaten Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasına göre Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Ve yine Anayasa Mahkemesinin 2013/2187 başvuru sayı, 19/12/2013 tarihli kararına göre ise:Anayasanın 90. Maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahip bulunmaktadır. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunlu kılınmıştır.Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle Avrupa Konseyine üye hiçbir ülkede devlet ve hükümet başkanına hakaret gerekçesiyle soruşturma açılmamaktadır.
Yalovadaki Birleşik Haziran Hareketinin, Somadaki Maden faciasında ölenleri anma etkinliğinde attıkları; Hırsız katil Erdoğan sloganı yüzünden Yalova Cumhuriyet Başsavcılığının 15 kişiye açtığı Cumhurbaşkanına hakaret davası 29 Şubat 2016da sonuçlanmış; Yalova Asliye Ceza Mahkemesi bu ifadelerin o süreçte Başbakanlık yapan ve maden faciasında sorumluluğu tartışılan Sn. Recep Tayyip Erdoğanı hedef aldığı, doğrudan Cumhurbaşkanına saldırmadığı ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde hâlâ tarafsız değil bir partinin genel başkanı gibi davrandığı için bu tür tenkitlerde muhatap alındığıgerekçeleriyle beraat kararı vermesi anlamlıdır ve dikkate alınmalıdır.
Saygıyla arz ederim.
ERDOĞAN BİŞKİN:
O yazımızda, Sn. Cumhurbaşkanımıza yönelik bir hakaret kastı gözetilmeyip, sadece yıllardır basılı ve görsel medyada sıkça gündeme taşınan ve tartışılan BOP ithamlarının muhataplarınca açıklanması ve toplumun rahatlatılması amaçlanmıştır.
BOP neleri kapsamaktadır?
Bu projeye önceleri girilip sonra yanlışlığı anlaşılarak bırakılmış mıdır?
Veya bunlar tamamen haksız ve asılsız karalamalar ise, bu güne kadar neden en yetkili ve resmi makamlarca gerçekleri saptayıcı ve toplumu yatıştırıcı açıklamalar yapılmamıştır? Sorularının yanıtlanmasına ve halkımızın aydınlatılmasına yardımcı olmak sorumluluğuyla söz konusu yaptığımız o yazıda kesinlikle hakaret niyeti taşınmamıştır.
Aşağıda da görüleceği gibi BOP Eşbaşkanlığı bizim hakaret kasıtlı bir iddiamız değil, Başbakanlığı döneminde Sn. Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi beyanlarıdır!
Tam 32 yerde Bize BOP eşbaşkanlığı görevi verildi diyen dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan bunlar hakkında açıklama yapmalıdır:
1- Kanal D / Teke Tek Programı: (16 Şubat 2004)
“Şu anda Amerika'nın da 'Büyük Ortadoğu Projesi' var ya; 'Genişletilmiş Ortadoğu' yani, işte bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım.”
2- Çırağan Sarayı / ABD-TESEV-Alman Marshall Fonu Toplantısı: (25 Haziran 2004)
“Üstlendiğimiz misyon gereği, Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği… Eşbaşkanı olduğumuz Genişletilmiş Ortadoğu Projesi için…
3- Yeni Şafak / İstanbul NATO Zirvesi Öncesi Konuşması: (25 Haziran 2004)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin buraya katılması… Eşbaşkanlar Olarak Türkiye, İtalya, Yemen üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışacağız.”
4- İranda Basın Açıklaması: (28 Temmuz 2004)
“Demokratik ortak olarak Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde, bu projenin eşbaşkanları arasındayım.”
5- Davos / Klaus Schwabla Söyleşi Esnası: (28 Ocak 2005)
“Türkiye işlevini Büyük Ortadoğu Projesi içinde, bu bölgede etkin bir şekilde yerine getirecektir. Her görüşmede, attığımız her adımda bunun uygulamasını yapıyoruz.”
6- Zaman / ABD Yolculuğundaki Röportajı: (7 Haziran 2005)
“Biliyorsunuz GOP, bir alt biriminin eşbaşkanlığını üstlendiğimiz bu proje. Olay sadece Ortadoğu'yu kapsamıyor… Bu konuda yapacağımız çalışmalara komşu ülkelerden başladık. Suriye, Lübnan, Fas, Tunus gibi ülkelere geziler düzenliyoruz. Yakında Cezayir'e gideceğiz, Ürdün'e gideceğiz.”
7- ABD / Willard Otel, Basın Toplantısı: (8 Haziran 2005)
Sea Island sürecinde Türkiye, İtalya ve Yemen Geniş Büyük Ortadoğu Projesinde bir görev üstlendik ve eşbakanlık bu üç ülkeye verildi.
8- ABD / Amerikan Dış Politika Derneği (FPA) Toplantısı: (10 Haziran 2005)
“Biz Türkiye olarak, bildiğiniz gibi, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çalışmalarında rol aldık. Eşbaşkan olarak bu süreci işletmeye devam ediyoruz.”
9- Esenboğa Havalimanı / ABD Dönüşü Sırası: (12 Haziran 2005)
“Biz Büyük Ortadoğu Projesi'ne bu seyahatte başlamadık. Biliyorsunuz adı değişti, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi olarak belirlendi. Bunun içerisinde Türkiye, İtalya ve Yemen, eşbaşkan olarak çalışmaya başladık.”
10- Esenboğa Havalimanı / Lübnana Hareketinden Önceki Konuşması: (15 Haziran 2005)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çerçevesi içerisinde Türkiye eşbaşkanlık olarak paylaştığı bir görevi yürütmektedir.
11- ABD / Dünya İş Konseyi (World Affairs Council) Toplantısı: (7 Temmuz 2005)
Türkiyenin Amerika Birleşik Devletleriyle yapabileceği çok şey vardır. Türkiyenin Sea Island Sürecinde, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifinde Eşbaşkan olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır.
12- ABD / Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Toplantısı: (13 Eylül 2005)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içinde önemli bir rol oynuyoruz. Amerika'nın Ortadoğu'da oynayacağı önemli bir rol var. Onun bir parçasıyız ve şu anda onun dahilinde çalışıyoruz.”
13- Ankara / AKP MYK Toplantısından Sonra Basına Açıklaması: (16 Kasım 2005)
“Dışişleri Bakanı Gül, Bahreyn'de ABD Dışişleri Bakanı Condellize Rice ile Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile ilgili görüşecek. Söz konusu projede eşbaşkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.”
14- Denizli Polisevi / İşadamlarıyla Toplantısı: (19 Kasım 2005)
“Eğer bugün Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nde Türkiye eşbaşkan olarak görev almışsa İşte şu anda bu görevi yapmaya çalışıyoruz.”
15- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (29 Kasım 2005)
“…Onun için biz şu anda Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde eşbaşkanlık görevini üstlenmişiz.”
16- ATV / Siyaset Meydanı: (28 Aralık 2005)
“Biliyorsunuz, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde eşbaşkanız, bunun gereği olarak da inisiyatif alma gayreti içindeyiz.”
17- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (21 Şubat 2006)
“…Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi'ndeki rolümüz, eşbaşkanlık görevimiz bize, özellikle Ortadoğu'da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur. Az önce birkaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır.”
18- İstanbul Üsküdar / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (26 Şubat 2006)
“Biz Ortadoğu'da GODKA denilen Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin içinde eşbaşkanız. Biz orada görev ifa ediyoruz. Böyle bir görev Türkiye'ye seçilerek verilmiştir.”
19- İstanbul Tuzla / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)
“Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlarından biriyiz.”
20- İstanbul Bayrampaşa /AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)
“BOP'un eşbaşkanlarından biriyiz. Şimdi bu görevi yapıyoruz.”
21- Sait Halim Paşa Yalısı / UBS Bankın Yemek Sofrası: (28 Nisan 2006)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'ne bundan dolayı girdik.”
22- Avusturya Seyahati: (11 Mayıs 2006)
“Büyük Ortadoğu Projesi'ne, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'ne niye katıldınız, niye bunların içinde yer aldınız diye eleştiriler geliyor. Biz de Elbette olacağız diyoruz.”
23- Zaman / G-8 Zirvesine Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)
“Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi eşbaşkanı olarak Türkiye'ye büyük görev düşüyor.”
24- Yeni Şafak / G-8 Zirvesine Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)
“Bölgemizdeki gelişmeler karşısında Türkiye olarak üzerimize büyük görev düşüyor. Bunun için de ABD'ye bir ziyaret planlıyorum… Türkiye, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi eşbaşkanı olduğu için, bunu ABD'yle konuşmamız gerekiyor.”
25- Esenboğa Havalimanı / Mısıra Giderken Anlatmıştı: (20 Mayıs 2006)
“Ziyaretim sırasında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi çerçevesinde yapmayı planladıklarımızı da anlatma fırsatını bulacağız.”
26- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (30 Mayıs 2006)
“Türkiye, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde ortak üyeliğe kabul edilmiştir. Bizler bunun için burada bir ortak üyeliği ve ardından da eşbaşkanlık görevini İtalya ve Yemen ile birlikte kabul ettik.”
27- Artvin Çıkışı: (15 Temmuz 2006)
“Biz Türkiye olarak GOKAP içerisinde yer aldıysak, bunun için bizlere davet yapıldı, bunlar olacak diye biz eşbaşkan olarak kabul ettik.”
28- CNN / Larry Kıng Show: (27 Temmuz 2006)
“Daha önce Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içerisinde zaten yer almıştık. Burada eşbaşkanlık görevi üstlenmiştik.”
29- CNN Türk / Editör Programı: (6 Kasım 2006)
“BOP içerisinde davet edilen ülkeler kimlerdir? Türkiye var, Yemen vardı, üç tane eşbaşkan var.”
30- Beyrut Dönüşü Açıklaması: (4 Ocak 2007)
“Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'ni bunun için kabul ettik… Türkiye, İtalya ve Yemen'le eşbaşkanlık görevi üstlendik.”
31- Alman Süddeutsche Zeıtung Gazetesine açıklaması: (7 Şubat 2008)
“Bu sebeple TÜRKİYE, G-8 ülkelerinin de desteklediği Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde inisiyatif almaktadır.”
32- TBMM Grup Toplantısı: (13 Ocak 2009)
“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı'dır… Bu görevinden vazgeçsin diyorlar. Bunu anlatmak istiyorum. Büyük Ortadoğu Projesi'nin amaçları bellidir.”
Şimdi bütün bunların, yüce mahkemenin talebiyle ve resmen devlet eliyle tespitlerinin yapılıp kamuoyuna açıklanmasını, böylece hem bizlerin bu gerekçe ile mağduriyetten kurtarılmamızı hem de eğer hepsi yalan ve uydurmaysa, Sn. Cumhurbaşkanı'nın Başbakanlık sürecindeki bu töhmetlerden kurtulmasını arz ve talep ediyoruz.
Peki BOP Ne Demektir?
AKP Çorum Teşkilatı Merkez İlçe Teşkilatı Danışma Meclisi'nde çekilen bir videoya göre; dönemin AKP Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş yaptığı konuşmada AKP'nin bir dönem desteklediği Büyük Ortadoğu Projesi için şunları açıklamıştı: “Bugün BOP diye bir projeden bahsedildi. (Bu konu) Meclis kürsüsüne de geldi, fakat üzerinde durmadılar, çabuk yuttular. MHP milletvekilleri getirmişti. Büyük Ortadoğu Projesi. BOP'u birçoğumuz biliyoruzdur, ama kaçırmış olan arkadaşlar için hatırlatmada bulunalım. BOP Yahudi menşeli İsrail menşeli bir projedir. Eski Mezopotamya'nın Tevrat vasıtasıyla Yahudilere vaat edilmesi vardır. Fırat ile arasındaki, bizim Büyükadaya kadar olan bölüm de buraların içerisinde zikredilmektedir. Bugün PKK da bu projeye hizmet etmektedir.” (Bak: Çorum AKP'li Vekil:” BOP Yahudi Projesidir” https://www.youtube.com/watch?v=buHg-33LbK0 Not: bu video bleda1919 tarafından 03 Mart 2010 tarihinde youtube yüklenmiştir.)
Özetle bu sözler Milli birlik ve dirliğimizi ve ülkemizin geleceğini tehdit ettiğini düşündüğümüz tehlikeli girişim ve gelişmelere karşı, meşru tenkit sınırları içindeki genel uyarılardır, hiçbir şahsı ve hele Sn. Cumhurbaşkanımızı bizzat hedef almamıştır.
O yazımızın; Kendisine yönelen kişisel-siyasi-güncel-fikri eleştirilerin yapılmasının olağan bulunması gerektiği, toplum önüne çıkmış insanların başkalarına nazaran daha kolay eleştirilecekleri, bu eleştirilerin hırçın kaba ve hoşa gitmeyen tarzda yapılabileceği hususlarının AİHMnin Oberschilic / Avusturya ve Tuşalp / Türkiye, Dalban / Romania davalarında ışık tutulduğu üzere basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı;
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası VII. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti MADDE 25. “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Ve yine, VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti MADDE 26. “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Esaslarına dayanarak tenkit ve değerlendirme hakkımızın kullanıldığının dikkate alınması lazımdır.
Zaten Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasına göre Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Ve yine Anayasa Mahkemesinin 2013/2187 başvuru sayı, 19/12/2013 tarihli kararına göre ise:Anayasanın 90. Maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahip bulunmaktadır. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunlu kılınmıştır.Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle Avrupa Konseyine üye hiçbir ülkede devlet ve hükümet başkanına hakaret gerekçesiyle soruşturma açılmamaktadır.
Yalovadaki Birleşik Haziran Hareketinin, Somadaki Maden faciasında ölenleri anma etkinliğinde attıkları; Hırsız katil Erdoğan sloganı yüzünden Yalova Cumhuriyet Başsavcılığının 15 kişiye açtığı Cumhurbaşkanına hakaret davası 29 Şubat 2016da sonuçlanmış; Yalova Asliye Ceza Mahkemesi Bu ifadelerin o süreçte Başbakanlık yapan ve maden faciasında sorumluluğu tartışılan Sn. Recep Tayyip Erdoğanı hedef aldığı, doğrudan Cumhurbaşkanına saldırmadığı ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde hâlâ tarafsız değil bir partinin genel başkanı gibi davrandığı için bu tür tenkitlerde muhatap alındığıgerekçeleriyle beraat kararı vermesi anlamlıdır ve dikkate alınmalıdır.
Saygıyla arz ederim.
ABDULLAH AKGÜL:
“İslamcıların Sahtekârlığı: Atatürk İstismarı ve Akit TV Küstahlığı”yazımızdaki:
“Oysa 10 Kasım 2015 Atatürkü anma etkinlikleri toplantısında konuşan, Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Başbakan; Gazi Mustafa Kemale övgüler yağdırmış, şükranlarını aktarmış, O'nun kutlu çığırının sadık yolcuları olduklarını vurgulamışlardı. Sanki, Ahmet Akgülün Bizim Atatürk kitabını özetlemeye çalışmışlardı.
Şimdi açıkça soruyoruz ve hepinizden mertçe ve mümince bir yanıt bekliyoruz.
1- Sn. Erdoğan ve Sn. Davutoğlunun Atatürke yönelik bu iltifat ve itiraflarında samimi ve gerçekçi iseler, size göre onlar da mı, dinden ve imandan çıkmışlardı?
2- Yok eğer bu övgü sözlerini konjonktür gereği ve takiyye niyetiyle söyledilerse, bu bir münafıklık ve sahtekârlık sayılmaz mıydı?
3- İcabında böyle siyasi taktikler uygulanabilir diyorsanız, bu durumda hâlâ aciz, çaresiz, yetersiz ve yetkisiz konumda saydığınız şahısları Dindar ve korkusuz kahraman! diye pohpohlamanız nasıl bir patavatsızlıktı?
4- Yok eğer Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, doğru şeyler söylemiştir, bunlar samimi ve gerçekçi tespitlerdir, Mustafa Kemal Milli ve üstün kabiliyetli bir şahsiyettir diyorsanız, bugüne kadarki yanlış ve haksız tavrınızdan tevbe etmeniz ve özellikle Ahmet Akgülden özür dilemeniz lazımdır!
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın 10 Kasım ve Atatürk tavrıyla, yandaşlarının yaklaşımı tamamen aykırıydı ve bu sahtekârlık açıkça sırıtmaktaydı!”
Sözlerimizin Sn. Cumhurbaşkanımıza ve Sn. Başbakanımıza hakaret diye nitelendirilmesi zorlama ve alakasız bir iddiadır. Tam aksine AKİT TV ve Gazetesi gibi bu zevatı töhmet altına sokan bazı yandaşların tutarsız tavrına yönelik eleştirel bir yaklaşımdır. Acaba iddia makamı, “Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Başbakan'ın Mustafa Kemal'le ilgili övgülü saygı ve şükran ifadelerini; aslında öyle düşünmediklerine, ama konjonktür gereği bunları söylediklerine, yani aslında Atatürk'le ilgili AKİT TV yorumcularıyla aynı kanaati beslediklerine mi” inanmaktadır ki, bizim öyle olmadığını vurgulamaya çalıştığımız o sorular hakaret sayılmıştır.
Çünkü bu tespit ve tenkitlerdeki hedef muhatap, Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmayıp, AKİT TV ve Gazetesi olduğu gayet açıktır ve Zaten Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yazarımız Ahmet Akgül'ün “Bizim Atatürk” Kitabını özetler gibi konuşmalarına sahip çıkılmış ve bundan memnuniyetimiz özellikle vurgulanmıştır.
O sorulardaki muhatapların da, yine kesinlikle Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Başbakan olmayıp, bunları övdükleri halde, Mustafa Kemal'e söven (ve zaten bu yüzden resmen sorguya çekilen) AKİT TV yönetici ve yazarları olduğu, okuyan herkes tarafından farkına varılacak derecede açık ve net ortadadır.
Ve yine o yazının devamında Sn. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı anma konuşmasında Atatürk'le ilgili tespit ve tahlilleri beğeni ile aktarılmış, tebrik ve takdirlerimiz vurgulanmış, sadece Milli Mücadeleyi Kendilerine karşı yapmaya mecbur kaldığımız AB'ye güvenilmemesi gerektiği hatırlatılmıştır.
Aynı şekilde Başbakan Sn. Ahmet Davutoğlu'nun Atatürk'le ilgili hayranlık ve saygınlık ifadeleri olumlu karşılanmış, sadece “Küresel odakların dümen suyuna gitmenin” tehlikeleri hatırlatılmıştır. Ayrıca AKİT TV yazar ve yorumcularının bu şımarık ve fesatçı tavırlarıyla iktidarı ve kurmaylarını da zor durumda bıraktıkları hatırlatılıp yetkililer uyarılmıştır.
Tamamen toplumu uyandırmaya, “hem Din İstismarcılığı, hem de Atatürk düşmanlığı” üzerinden halkı aldatmaya yönelik kışkırtıcı tavırları ortaya koymaya yönelik yapılan; ama dikkat çeksin diye biraz net ve sert ifadeler kullanılan bu tenkit yazımızda, hiç kimseye ve hele Sn. Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a herhangi bir hakaret asla söz konusu olmamıştır.
Bu sözlerimizde neyin kastedildiği ve kimlere hitap edildiği, konusunun tespiti için edebiyat ve ilahiyat uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetine sorulup rapor sunulmasını da özellikle arz ve talep ediyoruz.
Özetle bu sözler Milli birlik ve dirliğimizi ve ülkemizin geleceğini tehdit ettiğini düşündüğümüz tehlikeli girişim ve gelişmelere karşı, meşru tenkit sınırları içindeki genel uyarılardır, hiçbir şahsı ve hele Sn. Cumhurbaşkanımızı bizzat hedef almamıştır.
O yazımızın; Kendisine yönelen kişisel-siyasi-güncel-fikri eleştirilerin yapılmasının olağan bulunması gerektiği, toplum önüne çıkmış insanların başkalarına nazaran daha kolay eleştirilecekleri, bu eleştirilerin hırçın kaba ve hoşa gitmeyen tarzda yapılabileceği hususlarının AİHMnin Oberschilic / Avusturya ve Tuşalp / Türkiye, Dalban / Romania davalarında ışık tutulduğu üzere basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı;
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası VII. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti MADDE 25. “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Ve yine, VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti MADDE 26. “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Esaslarına dayanarak tenkit ve değerlendirme hakkımızın kullanıldığının dikkate alınması lazımdır.
Zaten Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrasına göre Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Ve yine Anayasa Mahkemesinin 2013/2187 başvuru sayı, 19/12/2013 tarihli kararına göre ise:Anayasanın 90. Maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahip bulunmaktadır. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunlu kılınmıştır.Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle Avrupa Konseyine üye hiçbir ülkede devlet ve hükümet başkanına hakaret gerekçesiyle soruşturma açılmamaktadır.
Yalovadaki Birleşik Haziran Hareketinin, Somadaki Maden faciasında ölenleri anma etkinliğinde attıkları; Hırsız katil Erdoğan sloganı yüzünden Yalova Cumhuriyet Başsavcılığının 15 kişiye açtığı Cumhurbaşkanına hakaret davası 29 Şubat 2016da sonuçlanmış; Yalova Asliye Ceza Mahkemesi Bu ifadelerin o süreçte Başbakanlık yapan ve maden faciasında sorumluluğu tartışılan Sn. Recep Tayyip Erdoğanı hedef aldığı, doğrudan Cumhurbaşkanına saldırmadığı ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde hâlâ tarafsız değil bir partinin genel başkanı gibi davrandığı için bu tür tenkitlerde muhatap alındığıgerekçeleriyle beraat kararı vermesi anlamlıdır ve dikkate alınmalıdır.
Saygıyla arz ederim.