Anasayfa » Korkut Özal’ın Garip İlahili Duası ve BAZILARININ TÜRBAN GICIKLIĞI PAKRADUN KAYNAKLI MIYDI?

Korkut Özal’ın Garip İlahili Duası ve BAZILARININ TÜRBAN GICIKLIĞI PAKRADUN KAYNAKLI MIYDI?

Yazar: yonetici
0 Yorum 159 Görüntüleyen

Annemgil, başka deyişle Firuze-İbrahim Olcaytu ailesi, 1930’lu
yıllarda, Malatya’da Özal ailesiyle kapı komşu, aynı avluda oturuyorlar.
Hafize Özal, Dâhiye Olcaytu, okuma yazma seferberliği sırasında
Malatya’da birlikte öğretmenlik yapıyorlar. Malatya çarşısından gururla
geçerek, başları açık ve dik, her gün birlikte okullarına gidip
geliyorlar. Özalların çocuklarının isimleri, o zamanki kültürlerini
yansıtıyor. Turgut, Korkut ve Bozkurt, Cumhuriyetin moda isimleri.
Kur’ani Kerim’den konan İbrani-İslami isimlerden değil. Kemalist
Devrim’in yıkımı başlayınca, isimler de yeni döneme uyduruluyor.
Özal’ların en küçüğü Yusuf Özal, o dönemde dünyaya geliyor. Özal
ailesinin tarihi, bir bakıma Cumhuriyetin yükseliş ve inişiyle
örtüşüyor. Yükselirken ilericiler; inişte tarikata bağlanıyorlar.

Düğme Günahmış!

Teyzem Dahiye Tüfekçi, Hafize Özal ile yaşıt; iyi arkadaşlar.
Hayatlarının son yıllarında da birkaç kez görüştüler. Teyzem, İstanbul
Bostancı’da yarım yüzyıl sonraki buluşmalarını TRT-2 ekranından
anlatmıştı. Hafize Hanım, teyzeme soruyor: “Dahiye, o düğmeler ne öyle.”
Dahiye Tüfekçi şaşırıyor, elbisesinin düğmelerine bakıyor, “Ne var
düğmelerde” diyor. Hafize Hanımın cevabı şöyle: “Erkekler görünce
çözmeyi düşünürler.”

Onların tarikat veya cemaatinde, kadınların düğmeli elbise giymeleri haram imiş. Bu da bir “Allah’ın emri” oluyor.[1]

Diyen Doğu Perinçek, sanki İslam’ın bir emri ve simgesi olduğundan
değil de, “rahibe kıyafeti olduğu için”, türban bahanesiyle Kur’an’a,
İslam’a ve Müslüman halkımıza saygısızca saldırmaktaydı. Sanki
başörtüsüne ve tesettüre razıymış havasıyla “bunların tarikatında düğme
bile günahmış” gibi safsatalarla ve kargaların bile güleceği boş ve kof
iddialarla, maalesef gayzını kusmaktaydı. Allah Aşkına, elbiselerdeki
düğmelerin günah olduğuna dair; ayetlerde, hadislerde, fıkıh eserlerinde
ve İslam geleneği içinde herhangi bir kayıt var mıydı? Böylesine
mantıksız, dayanaksız ve asılsız iftiralara sığınarak bu halkın
inancıyla ve kılık kıyafetiyle uğraşanlar elbette yüz bulamazdı.

Önce Sebataist (gerçekte, gizli Yahudi kalıp, görünüşte Müslüman
geçinen marazlı münafık taife) ve Pakradun (Yahudi iken Ermeniliğe,
oradan İslamiyet’e geçmiş görünen taife) takımının, çağdaşlaşma
havasıyla Müslüman halkımızı İslam’dan uzaklaştırma girişimlerinin bir
ayağı da, güya Türkçülük kılıfı altında, Kur’ani isimler yerine “çağdaş,
yoldaş, savaş, Tansu, Tanju, Kansu” gibi adlar kullanmaya başlamış ve
bunu yaygınlaştırmışlardı. Pek çok aile, ya kof bir modernleşme özenti
ve ırkçılık gayretiyle veya hesaplı ve kasıtlı bir İslam düşmanlığı ile
buna ön ayak olmuşlardı.

Şimdi Doğu Perinçek’e sormak lazımdı. Mademki Özal ailesi, çağdaşlık
ve Türk ırkçılığından uzaklaşıp, İslamcılığa yöneldikleri için, Turgut,
Korkut ve Bozkurt’tan sonra yeni çocuklarına Kur’ani ve İbrani kaynaklı
“Yusuf” adını koyup yozlaşmışlardı, peki siz hangi mana ve maksatla ilk
kızınıza Zeynep, sonra da oğlunuza İslami kökenli ve Muhammed’den türeme
Mehmet adını taktınız? Koyu Kabalist ve Yahudi iken, korkusundan ve
münafıklığından dolayı İslam olup Aziz Mehmet adını alan Sabetay
Sevi’nin hatırına ve hatırasına mı, yoksa Müslüman halkımızdan
gizlemeniz gereken, başka sırlarınız ve sıkıntılarınız mı vardı? Bu
arada, bir art niyet ve tahripçi zihniyet taşımaksızın, insanların
çocuklarına, anlamı ve çağrışımı güzel olmak şartıyla, Milli ve manevi
değerlerimize uygun Türkçe veya Arapça bir isim koymalarının bizim
yanımızda hiçbir farkı olamazdı.

Ha sahi aklımıza takıldı Milli görüş’ü karıştırıp rayından saptırmak
ve Erbakan’ı başarısız bırakmak için özel misyonlarıyla meşhur
Özal’ların anası Hafize Hanım’ın veya babasının, şu anda Tunceli’ye
bağlı Çemişgezek kazasından olduğu hatırımızda kalmıştı. Siz ise
Erzincan’a bağlı Kemah-Kemaliye kazasındansınız.

Çemişgezek, Kemaliye ve Ağın, Keban’da birleşip Fırat’ı oluşturan
Murat ve Karasu arasında biri birine komşu kazalardır, üstelik Pakradun
(Yahudi kökenli Ermeni) vatandaşlarımızın bir zamanlar en yoğun
yaşadıkları yörelerimiz durumundadır… Sormak istediğimiz, Rahmetli
Hafize Hanım’la, Rahmetli Teyzenizin ve sizin ailenizin yakınlığı, biraz
da uzak akrabalıktan ve soy bağından kaynaklanmış olmasındı?! Yoksa
onlar ılımlı İslamcılık ve din istismarıyla, siz ise inkârcılık ve din
karşıtlığıyla aynı amacın mı hizmetkârısınız? Çünkü ılımlı İslamcılar
da, Süleyman Demirel Amcanız ve sizin takımınız da, Medine’de gelen
ahkam ayetleri hariç, Mekke’de inen ayetlere razısınız!…

Korkut Özal’ın, Ağabeyinin cenazesi başında okuduğu garip ilahili duası!

13 Ekim 2010 Çarşamba günü TRT-2’de Kozmik Oda programına katılıp;
Rıdvan Memi’nin sorularını yanıtlayan Korkut Özal, kardeşi olan rahmetli
Cumhurbaşkanı Özal’ın ani ve şaibeli ölümü üzerine kaldırıldığı GATA’da
yıkanırken, (Özal’ın Baş Yaveri General Arslan Güner idi) şimdiye kadar
hiç duyulmayan bir olayla ilgili sorular karşısında sarsılıvermişti.

Sunucu Rıdvan Memi’nin “Sn. Özal, o sırada yanınızda bulunan bir
komutan “Rahmetli Cumhurbaşkanı’nın cenazesi başında, o güne kadar
duymadığı, bilmediği, Kur’ani Kerim’e ve Arapça dua metinlerine
benzetemediği, sanki çok farklı bir dilden uzun ve özel dualar
okuduğunuzu bana söylemişti.

Efendim o okuduklarınız ne idi, Kur’an ayetleri miydi, hadislerle
bildirilen dualardan biri miydi? (Oysa ilgili komutan öyle olsa,
herhalde bir Müslüman çocuğu olarak kulak aşinalığıyla bunu rahatlıkla
fark eder ve hayret etmezdi.)

Sorusu karşısında bocalayıp şaşkınlaşan ve bir nevi suçüstü yakalanmış olmanın telaşına kapılan Korkut Özal:

“Bunlar bize, ölülerimize okunmak üzere büyüklerimizin öğrettiği özel dualardır…” şeklinde geçiştirici bir yanıt vermişti…

Acaba Korkut Bey’in Rahmetli Turgut Özal’ın başında okudukları,
Ermenice miydi, Süryanice miydi, yoksa Kabalist öğretiler miydi?!..

Öyle ya bahsedilen komutanın hiç duymadığı, anlamadığı ve aşina
olmadığı acayip dualar olduğuna göre, acaba bunlar neydi? Sn Korkut Özal
bunları bize de söyler miydi? Yoksa bilinen, Yasin’i Şerif ve diğer
İslami dualar olsa, komutanın hayretini ve dikkatini çekmezdi.

Özal’ların aslı ve astarı!

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öldüğü tarihte GATA komutanı olan
emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, yazdığı anı kitabında, naaşın
Hacettepe’den GATA’ya nakli ve burada yaşananları ayrıntılarıyla
anlatmıştı. Şarlak’ın iddiasına göre, Özal’ın naaşı, gizli bir
operasyonla gece yarısı, Hacettepe’den GATA’ya taşınmıştı. GATA’da 11
generalin huzurunda ve otopsi masasında geçici mumyalama işlemi
yapıldığını ve o sırada yaşananları şöyle aktarmıştı:

Korkut Özal’ın: “Beklemeyin, hemen yıkansın!” tavrı

Orada bulunanlardan en çok konuşanı Korkut Özal’dı. Konuşmaları
bir yerde noktalamak ve sonuçlandırmak istercesine “Ağabeyim Allah’ına
kavuştu. O artık mutludur. Ölümünden dolayı üzüntü duyulmaması gerekir”
telaşındaydı.

Ben cenazenin ertesi günü, yani 18 Nisan Pazar günü veya ailenin
vereceği karara uygun bir günde Diyanet İşleri Başkanı veya
görevlendireceği bir hoca tarafından yıkanıp kefenleneceğini sanmıştım.
Düşündüğümün tam tersi bir teklifle karşılaştım. Korkut Bey “Sizin
hocalar bu gece bu görevi yapsınlar. Bence en doğrusu budur” demiş, Org.
Kemal Yamak da buna katılmıştı.

Korkut Özal kefenleme sırasında garip bir ilahi okumaktaydı!

Prof. Dr. Ömer Şarlak Paşa hepsinden ilginci şu hayret uyandırıcı
bilgileri aktarmıştı: “Yıkama ve kefenleme aşamasında Korkut Özal
kendine özgü gür sesi ile bir dua veya ilahi karışımını okumaya başladı.
Bu duruma benzeyen pek çok yerde bulunduğum halde böyle bir dua veya
ilahiyi hiç duymamıştım. Sonuçta kefenlenen Özal’ı tekrar 5 numaralı
dolaba yerleştirdiler. Özal Ailesi’ni ve Kemal Yamak komutanı
Gülhane’den uğurladım, evime gittim.”

İşte şahitler

T. Amiral Prof. İnal Ülgenalp, T. General Levent Karaca, T. General
Prof. Fahrettin Alpaslan, T. General Prof. Sabri Devecioğlu, T. General
Prof. Nusret Aras, T. General Prof. Yakir Tanındı, T. General Prof. M.
Ali Gündoğan, T. General Prof. Çetin Harmankaya, T. General Prof. Hikmet
Tanboğa ve T. General Prof. Deniz Demirkan.[2]

Şimdi ibret ve dikkatle düşünüp izan ve insafla bir sonuca varmaya çalışalım:

Müslümanlığın hiçbir mezhep ve tarikatında, Milletimizin hiçbir
geleneğinde, cenaze başında ilahili bir dua okumak âdeti
bulunmamaktadır. Böylesi ilahi makamında acayip dualar sadece Yahudi ve
Hıristiyanlar veya Kripto (Yahudi ve Ermeni dönmesi) vatandaşlar
tarafından yapılmaktadır. Üstelik Prof. Dr. Ömer Şarlak Paşa Müslüman
bir tabip olarak, bu gibi cenazelerde sıkça bulunduğu halde, “böylesi
bir dua ve ilahiyi hiç duymadığını”, yani Korkut Özal’ın okuduklarının
Kur’an’ı ve Arapça duaları hiç çağrıştırmadığını, özellikle
vurgulamaktadır.

Aslında insanların etnik kimliğini, dini ve mezhebi kökenini, onları
horlamak ve hakaret konusu yapmak için araştırmak yanlıştır,
haksızlıktır; inancımıza ve insanlığımıza aykırıdır. Bizim nazarımızda
ülkesine ve devletine sahip çıkan, diğer vatandaşların inancına ve hayat
tarzına hoşgörüyle bakan farklı din ve düşünceden herkes saygındır. Bu
bağlamda, babası atası farklı dinden olup Müslümanlığa dönenleri de,
hala kendi din ve mezhebi üzerinde devam edenleri de kınamak ve dışlamak
yobazlıktır, çağdışılıktır. Ancak, her fırsatta “Ortaçağ kalıntıları,
gerici kafalılar” diye inançlı halkımıza sataşan, kendine göre
yorumlayıp yamuklaştırdığı Laiklik ve Kemalizm bahanesiyle başörtüsüne
ve Müslüman hanımların tesettürüne saldıran, hatta hıncını alamayıp;
“Türban rahibe kıyafetidir, fahişe alametidir” gibi toplumu kışkırtıcı
ve ayrıştırıcı tavırlardan sakınmayan kişi ve kesimlerin, bu açıkça
fesat çıkarma ve kamplaştırıp kutuplaştırma gayretlerinin gerçek ve
kirli niyetlerini, psikolojik ve ideolojik nedenlerini ve teolojik
dürtülerini araştırmak; ve bu sinsi girişimlerin bazı derin ve gizli
etkenlerini hatırlatmak ta doğal karşılanmalıdır; çünkü bu maalesef
ülkemizin ve milletimizin sosyal bir yarasıdır.

Üstelik böylece; bu gibi itham ve iddialara muhatap olanlara,
kendilerini suizandan kurtarma ve toplum vicdanını rahatlandırma imkânı
da sunulmuş olmaktadır.

Ve tabi bu konuyu gündeme taşıyan sitelerin ellerindeki bilgi ve
belgeleri ve bunların güvenirlik derecelerini de kamuoyu ile paylaşması,
yani iddiaların iftira olmadığını ispatlaması lazımdır. Bu çağrımız her
iki tarafadır.

Şimdi bu tiplerin: “Laiklik adına, sadece kamudan değil, fert ve
cemiyet hayatının tamamından dışlanıp yasaklanması gerektiğini”
savunacak kadar gıcık aldığı “İslami hayat” düşmanlığı, acaba sadece
cehaletten (inanç ve bilgi yetmezliğinden) mi, yoksa çok sinsi bir
hıyanetten mi kaynaklandığı sorusu önemliydi.

Meşhur bir Siyasetçiyle ilgili çarpıcı iddialar ortaya atılmıştı!

Bir dergideki iddialara göre, bu siyasetçinin dedesinin babası Mehmet
Sadık Efendi, 1850 tarihinde Apçağa köyünde doğmuştu. Apçağa, o
tarihlerde Abuçeh diye anılıyordu. Özellikle yöredeki Ermeniler,
Abuçeh adını kullanıyordu. Babasının adı Hacı Mehmet, anne adı ise Ayşe
oluyordu. Mehmet Sadık Efendi, Eğin’de (Kemaliye) belediye kâtipliği
yapıyor, daha sonraları muhtelif yerlerde posta müdürlüğü görevlerinde
bulunuyordu. En son 1915 yılında Mekke’nin posta müdürlüğü görevini
yürütüyor, aynı tarihte ailenin bir başka yakın akrabası da Cidde posta
müdürü yapılıyordu. Bu akrabaları, Cumhuriyet’in ilanı ve sonrasında
yaşanan devrimlerin ardından “Çitlioğlu” soyadını alıyordu. Yani ailenin
bir kısmı bugün Çitlioğlu soyadını kullanıyor, bunların bir kısmı da
Elazığ’da yaşıyordu.

Dedesi Mehmet Cemal Efendi de, 1887’de Apçağa’da doğmuştu. Önce
Sıbyan mektebini, ardından da Eğin Rüştiyesi’ni bitiriyordu. Buradan
şahadetname (diploma) alan Mehmet Cemal Efendi, Türkçe ve Fransızca
okuyup yazabiliyordu. 1906 senesinde Ankara’da Telgraf ve Posta
Müdürlüğü’nde muhabere memuru olarak işe başlıyor, bir süre sonra Yozgat
Posta ve Telgraf Müdürlüğü’nde muhabere görevine tayin ediliyordu.
İlerleyen yıllarda ise Refahiye’de Telgraf Müdürlüğü yapıyordu.

Burada hem Mehmet Sadık Efendi, hem de Apçağa üzerinde durmakta
fayda vardı. Bölgeyi anlamak, demografik yapısı hakkında bilgi almak
için bakılacak en iyi kaynak, Şeriyye Sicilleri yani Mahkeme
Kayıtlarıydı. Osmanlı mahkeme kayıtları olan Şeriyye Sicilleri, bize bir
bölgenin sosyal, iktisadi, dini vb. hakkında ortaya çıkan sorunları ve
çözüm yollarını sunmaktaydı. Daha doğru bir ifadeyle, oradaki halk
arasında meydana gelen anlaşmazlıklar hakkında mahkeme üyelerinin,
şahitlerin ve iddia sahiplerinin ifadeleri, görülen davada kayda
geçirilmiş durumdaydı. Daha sonra bu kayıtlar mahkeme tarafından
saklanırdı. Mahkeme kayıtlarında; davacının da, davalının da sorgudan
önce adres tespitleri yapılırdı. Daha sonra her iki tarafın isimleri,
baba ve dede isimleri, varsa aile-sülale unvanları kayıt altına
alınırdı. Bu bilgiler bütün mahkeme kayıtlarında mevcut bulunmaktaydı.

Bu kayıtlara bakıldığında On dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci
yüzyılın başlangıcında bölgede ciddi bir Ermeni nüfus vardı. Bunların
önemli bir kısmı zanaatkâr ve esnaftı. Ermeniler, daha çok Eğin
kasabasında yaşamaktaydı. Özellikle kasaba içerisindeki mahallelerde pek
çok Ermeni’nin ikamet ettiği, bugüne kadar gelen belgelerden
anlaşılmaktaydı. Kasabada Dörtyol Ağzı Mahallesi ile Süfela Mahallesi,
Ermenilerin yoğun bulunduğu mahalleler arasındaydı. Eğin’e bağlı
köylerde de Ermenilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları çok rahatlıkla
anlaşılmaktaydı. Özellikle
Gemer-gab (Kemer-gab), Apçağa ve İliç, bu köylerin başındaydı. Şeriyye Sicilleri’ne göre Eğin de, az da olsa
Rumlar da yaşamaktaydı. Rumlar özellikle Vanik köyü ve çevresinde
bulunmaktaydı.

Apçağa”, içinde çok az Müslüman’ın yaşadığı bir
Ermeni köyü oluyordu. Şeriyye Sicillerin’de Apçağa ile ilgili on mahkeme
kaydından sadece bir tanesi Müslümanlara ait görünüyordu. Mahkeme
kayıtlarının onda dokuzu Ermenilere ait çıkıyordu. Kısaca köyün önemli
bir kısmı Ermeni’ydi; ancak az da olsa, Müslüman nüfusun yaşadığı da
kaynaklardan anlaşılıyordu. Aynı zamanda Apçağa köyü muhtarlarının ve
köy ihtiyar heyetinin tamamı Ermenilerden meydana geliyordu. Nitekim
Apçağa’dan mahkemeye başvuran bir Ermeni’nin davasına köyün “muhtar-ı
evveli Kozmoz veled Tebimbek” ile muhtar-ı sanisi “Hamtor veled Aleksan;
ihtiyar heyetinden ise Kirkor veled Agop, Kirkor veled Artin, Karabet
veled Nihayet” katıldıkları kaydediliyordu.

Eğin’in bir başka köyü, “İliç”de Şeriyye Sicili’ne göre Ermeni
köyü olarak gözüküyordu. İliç’ten mahkemeye başvuran tek bir Müslüman’a
rastlamak mümkün olmuyordu. Köyde yaşayanların tamamının Ermeni olduğu
anlaşılıyordu. Mahkeme kayıtlarına göre köy muhtarının adı
Kirkor veled Relham’dı.
Bölgede az da olsa bir Rum nüfusu yaşamaktaydı. Eğin’in sadece Vanik
köyünde yaşayan Rumların arasında başka millet ve dinden insana
rastlanmamış, çünkü köyden mahkemeye Rumlar dışında tek bir başvuru
olmamıştı.

Kendisi de ülkesine, devletine ve Cumhuriyete gönülden bağlı bir
Ermeni vatandaşımız olan ve Türk Dil Kurumunda önemli görevlerde bulunan
Sn. Levon Panus DABAĞYAN:

a- Çoğu Kafkas kökenli Yahudilerin, çeşitli nedenlerle Anadolu’ya
göç edip, Musevi görünmek yerine, o sıralarda Osmanlı bünyesinde rağbet
gören Ermeni toplumuna katılıp kendilerini sakladıklarını

b- Bunlara, fitne ve fesatları nedeniyle Ermeniler arasında bile onlara PAKRADUN denilip, iyi gözle bakılmadıklarını

c- Osmanlıya ve Müslüman halka karşı bütün ayaklanmaların,
özellikle İttihat ve Terakki masonlarının yaptırdığı isyan, katliam ve
sürgün olaylarının tamamen bu Pakradun (Yahudi asıllı) Ermenilerce
kışkırtıldığını

d- Aslen Yahudi olup inanç ve ideolojilerini gizlice sürdüren, ama
zahiren Ermeni görünen, sonra da Müslümanlığa geçen bu PAKRADUN
taifesinin üç önemli özellik ve alametinin ise:

1-Sabataistler, Masonlar ve Siyonist Yahudilerle sürekli ilişki ve samimi işbirliği içinde olduklarını

2-Çok koyu bir Türk ırkçısı ve ulusalcı rolüyle katı bir Ermeni
karşıtlığı yaparak, Yahudilerin hıyanet ve melanetlerini gizlemeye
çalıştıklarını

3-Laiklik ve Kemalizm kılıfı altında, İslam ve maneviyat
düşmanlığıyla uğraştıklarını belgeler ve örneklerle açıklamaktadır.
(Bak: Emperyalistler Kıskacında Ermeni Tehciri)

Bu tespitlerin ilgili siyasetçiye ve ekibine ne denli uygun düştüğü ise ortadadır.

 

 

 


[1] Aydınlık / 17 10 2010

[2] Kaynak: SABAH 03.05.2002 – www.gurbetport.com

 

KAYNAK:

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi