Anasayfa » İYİLİK VE İBADETLERİ DÜNYADA YEYİP BİTİRMEK

İYİLİK VE İBADETLERİ DÜNYADA YEYİP BİTİRMEK

Yazar: yonetici
0 Yorum 194 Görüntüleyen
Ahmet Akgül Hocamızın;
 
Haktan cayarak Batıl bir yola girip vefat eden, etiketli bir şahsiyetin taziyesi sebebiyle yaptığı sohbet notları:
 

Müslüman; Kur’anın ve Resulüllah’ın bildirdiği şekilde Allah’a ve ahrete inanmış ve tam bir teslimiyetle hesap gününe hazırlanmış insan demektir. Her türlü ibadet ve hizmetlerinde olsun, bütün mesai ve münasebetlerinde olsun, sadece Allah’ın rızasını ve ahret kazancını aramayan; bazı dini gayret ve hizmetlerinin karşılığını bu dünyada almaya çalışan kimseler ziyan içindedir ve manen müflistir.
 
İnsanların birçoğu inanarak ve sevabını Allah’tan umarak hayır ve hizmet yaparlar, ibadet ve duada bulunurlar. Ama bir müddet sonra dünyayı ahiretten üstün tutmaya, davasını ve kutsal sevdasını satmaya başlarlar.
 
“Ahiretten (cayıp) dünyaya razı olurlar”[1]
 
“Olmadık vaatler, beklentiler ve kuruntulara dalıp şeytanın peşine takılırlar”[2]
 
“Allah’ın vaadinden umut kesip, hazır fırsatları değerlendirme dürtüsüne kapılırlar”[3]
 
“Allah yolunda dünya hayatlarını satıp (peşin rahatlarını ve menfaatlerini gözden çıkarıp) ahiret hayatını (ve Rabbın rızasını) amaçlayan ve bu uğurda çaba harcayan”[4] sadık ve salih mü’minlere ahmak gözüyle bakar ve kendilerini akıllı ve gözü açık sanırlar. Oysa Cenabı Hak:
 
“Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve rıdvanını önemseyip önceler)se ona da ondan veririz. Biz (Ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikayetten sakınıp) şükredenlere karşılığını vereceğiz”[5] ayeti kerimesinde, imtihan hikmeti ve ilahi adalet gereği, herkese niyet ve gayretinin mükafatını ödeyeceğini buyurmaktadır.
 
Yani, Rabbın rızasını ve İslam davasını terk edip, dünyevi saltanat ve ve siyasi rant peşine takılanlara, Allah borçlu kalmasın ve ahirette hiçbir alacakları bulunmasın diye, yaptıkları bazı hayır ve hizmetlerin bütün karşılığının bu dünyada makam ve menfaat olarak onlara verileceği duyurulmaktadır:
 
“(İman ettikten sonra) Nankörlük edenler ve inkara yönelenler, (ahirette) (azap evine ve) ateşe (cehenneme) arz edilip atılacakları gün (onlara şöyle denilecek:) siz dünya hayatınızda (ibadet ve hizmetlerinizin karşılığı hak ettiğiniz) bütün güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip yok ettiniz. Onlarla şımarıp-ferahlanıp zevkü sefa içinde yaşayıp bitirdiniz. İşte yeryüzünde haksız yere kibirlenmeniz (Hak davadan yüz çevirmeniz), her türlü fasıklık ve fesatlığa yeltenmeniz sebebiyle bugün bu acı ve alçaltıcı azapla ceza göreceksiniz”
 
“(Kur’anın haberlerinden ve Allah’ın müjdesinden) yana kuşku verici bir tereddüt içine düşmelerinden (ve Hak davaya yan çizmelerinden) dolayı sapıtanlara, şüphesiz Rabbin onların hepsine, (ibadet ve hizmet adına) yapıp ettiklerinin karşılığını tastamam ve fazlasıyla (dünyada iken) ödeyecek (servet, şöhret ve siyasi etiket gibi geçici nimetlerle onları eğlendirecek)tir”[6]
 
“Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (Kur’ani gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup (Haktan ve hayırdan sapıtarak batıla ve barbarlığa yanaştıklarında) onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açıverdik. Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları (zahiren mümin ve muttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu ve cihat şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (ölümle) yakalayıverdik. Artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak (mahrum ve mahcup şekilde, Ahirete gönderdik”[7]
 
Evet, ömrünün bir kısmında hak bir davaya destek çıkmış, bu uğurda birçok sıkıntı ve saldırılara katlanmış, mitinglere, seminerlere katılmış, afiş asıp bildiri dağıtmış olan bazı kimseler sonunda bütün bu iddia ve ideallerini bırakıp, kendince ürettiği bazı mazeret ve bahanelerle, ABD hizmetçisi, AB heveslisi ve Siyonizm işbirlikçisi partilere kayıp kaytarınca; veya hala Milli Görüşte dava aşkına değil, makam-menfaat hesabına bulununca, bu gibilerin ahiretteki alacaklarına karşılık bu dünyada Milletvekili, Belediye Başkanı, Genel Müdür yapıldığı, ihaleler ve krediler sağladığı, şan şöhret sahibi kılındığı ve bu vaziyette iken ahirete uğurlandığı şahit olduğumuz hadiselerdir.
 
Bu tiplerden, hak davasını terk edip dönenlerden kalbi alakayı kesmek ve yüz vermemek, yani Allah için buğzetmek; hem bunların hatasını fark edip tevbeye yönelmesi, hem de Din gayretinin gözetilmesi bakımından önemlidir.
 
Şu halde (Ey Resulüm) Sen (ve sadık müminler) bizim zikrimize (Kur’anı Kerim’in çizgisine) sırt döndüren, (din ve dava gayreti içinde görünüp, aslında) dünya hayatından (rahatından, makamından ve menfaatinden) başka bir şey istemeyenden yüz çevir ve uzak dur.
 
İşte onların ilim ve hikmetten (manevi nasipten) ulaşabildikleri (sadece) budur. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur ve hidayet bulup (sadık kalanı) da en iyi bilen (ve hak ettiğine eriştiren) O’dur”[8]
 
Maalesef gaflet ve cehalet ehli insanlar, bir takım hizmet ve ibadetlere muvaffak kılındıkları ve hak dava adına bazı fedakârlıklara katlandıkları için, her türlü ganimet ve fazilete hemen bu dünyada kavuşmaları gerektiği, çünkü bunları hak ettikleri kanaatine kapılıp haddini aşmakta ve hidayetleri kararmaktadır.
 
İşte Kur’anı Kerim:
 
“Yoksa insana, her dileyip arzu ettiği şey (bu dünyada verilmek zorunda mıdır?) Hâlbuki evvel de ahir de (önceki dünya da, sonraki ahiret hayatı da) Allah’ındır. (Dilediğine dilediği kadarını vermek O’nun hakkıdır)”[9] buyurarak, dünyaperestleri ve şan-şöhret heveslilerini uyarmaktadır.
 
Ve hele (Kendilerine nasip olunan nimet ve faziletleri) “Bunlar bende olan bir bilgi (ve beceri) sayesinde bana verilmiştir”[10] diyenler aldanmış ve şeytani bir gurura kapılmıştır.
 
“Kendilerine (hakiki) ilim (ve hidayet) verilenler ise, (bu hain ve nankörlere imrenen gafillere) “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı (ve ahiret hazırlığı) iman edip salih ameller işleyenler için çok daha hayırlı (ve kalıcıdır, ancak) bu (yüksek şeref ve fazilete samimiyetle) sabredenlerden başkası kavuşturulmayacaktır”[11] gerçeğini hatırlatmışlardır.
 
Oysa şunlar düşünülse hiçbir sıkıntımız kalmayacak ve ruhlarımız ferahlayacaktır.
 
Dünya üzerinde her nereye gidilirse gidilsin, Allah'tan bağımsız, canlı cansız hiçbir varlık gösterilemeyecektir. Her şey ve herkes Yüce Rabbimiz'e boyun eğmiştir. Her biri, her an Allah'ın emrine uymakta ve Rabbimiz'in buyruğunu yerine getirmektedir. İşte, dünyanın en büyük sorunlarıyla, acılarıyla ya da sıkıntılarıyla yüzleşen bir insanın dahi, bu kesin ve değişmez gerçeği asla unutmaması gerekir.
 
Bir insan bu gerçeği bildiği ve kulluğunu yerine getirdiği takdirde; sorunlar, sıkıntılar her ne olursa olsun, çözümün tek bir noktada kesiştiğini görecektir. Allah'a teslim olup Allah'ı dost ve vekil edinmekten, Allah'a güvenmekten, Allah'tan yardım istemekten ve Allah'ın en güzelini ve en adilini takdir edeceğinden şüphesi olmayan bir mümin asla bunalıma düşmeyecektir.
 
Elbette ki insan fiili olarak elinden gelen her yolu deneyecek, tüm sebeplere tevessül edecek, ve gücünün yettiği en fazla çabayı gösterecektir. Ama bunların sadece birer dua mahiyetinde olduğunu asla unutmayacak ve çözümün yalnızca Allah'a yönelmek olduğunu bilecektir.
 
Allah Kur'an'da pek çok insanın zaman zaman gaflete düştüğü bu önemli gerçeği kullarına şöyle hatırlatmaktadır:
 
“Gökten yere her işi O evirip düzene koymaktadır.”[12]
 
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol (adalet) üzerine (tayin ve takdir buyurmakta)dır.”[13]
 
“Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.”[14]
 
“… Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur.”[15]
 
“Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.”[16]
 
“Onlar, (bazı) adamlar gelip kendilerine: “Size karşı insanlar (düşmanlık için) topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyenlerdir.”[17]
 
“… Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır…”[18]
 
“(Buna rağmen bazıları haktan) Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin Mevla’nızdır. O, ne güzel Mevla’dır ve ne güzel yardımcıdır.”[19]
 
Sonuç olarak: Nefsini ve dünyalık geçici heveslerini öldürebilenler, ebedi dirlik ve dirilik kazanacaktır.
 
Mevlana bir hikaye anlatır: “Adamın biri, zina ettiği için anasını öldürür. “Hiç Ana öldürülür mü? Onu öldüreceğine ananla zina edeni öldürseydin ya” diyenlere adam: “O zaman her gün başka bir adam öldürmem gerekirdi” diye cevap verir. (Mesnevi, Amil Çelebioğlu tercemesi 2/783-788)
 
Hz. Mevlana:
 
“O kötü huylu ana, senin nefsindir. Çünkü onun bozgunculuğu her yerde görünmüyor ve senin başını belaya sokmuyor mu?
 
“Asıl nefsini öldür. Onun yüzünden her an bir başkasını öldürmek sana yakışıyor mu?
 
“Sana dünyayı dar eden nefsindir. Onun için halk ile savaşmaktasın.”
 
“Nefsini öldür ki muradına kavuşasın. Tek bir düşmanın kalmaya, hakka bağlı herkesle dost olasın.”
 
Rabbimiz Bakara suresinin 54'üncü ayetinde Hz. Musa'nın, Yahudilere: “Nefislerinizi öldürünüz” talimatını verdiğini haber buyurmaktadır.
 
Konuyu şu ayetlerle bitirelim:
 
(Ey münkirler ve nankörler) Size verilen her şey, sadece (fani) dünya hayatının geçimi ve zinetidir. (sadık ve mücahit müminler için) Allah katında olan ise (elbette) daha hayırlı ve daha süreklidir (Bakidir). Hala aklınızı (ve vicdanınızı) kullanmayacak mısınız?
 
Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla (dünya ve ahirette) ona kavuşan kişi; şu dünya hayatının (geçici) makam ve menfaatleriyle metalandırdığımız, (ama) sonra kıyamet günü (azaba çarptırılmak üzere) hazır bulundurulan kişi gibi midir? (Bunları aynı mı sanmaktasınız?)[20]
 
 
 
 
 
 
 
 
 


[1] Tevbe: 38

[2] Nisa: 120

[3] Nisa: 104

[4] Nisa: 74

[5] Al-i İmran: 145

[6] Hud: 110-111

[7] Enam: 44

[8] Necm: 29-30

[9] Necm: 24-25

[10] Kasas: 78

[11] Kasas: 80

[12] Secde: 5

[13] Hud: 56

[14] Yunus: 107

[15] Ankebut: 22

[16] Ahzab: 3

[17] Al-i İmran: 173

[18] Bakara: 256-257

[19] Enfal: 40

[20] Kasas: 60-61

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi