İŞTE REHBER, İŞTE
TALEBE!
DOSTLARA SELAM!
Selam
olsun mümin, metin canlara
Umut
aşılayın, hep vicdanlara
Değişmem
taşınız, tüm mercanlara
Sevincim
övüncüm, göz nurum dostlar!
Allahın
lütfudur, sadık yaranım
Akrabadan
evla, tutar Kuranım
Darlıkta
koşanım, yaram saranım
Gönül
ferahımdır, huzurum dostlar!
Umut
gıdamızdır, kutlu sevdamız
Yolumuz
dostadır, Haktır davamız
Derdimiz
Mevladır, ortak duamız
Vakta ki
açıktır, şuurum dostlar!
Müslüman
doğrudur, dobradır merttir
O hıyanet
bilmez, açıktır nettir
Hocanız
şefkatli, velâkin serttir
Gayrı
bağışlayın, kusurum dostlar!
Hidayet
olmazsa, değil haddimiz
Çalışın
nur ile, dolsun kabrimiz
İnşallah
bahşeder, Yüce Rabbimiz
Benden ön
cennete, buyurun dostlar!
Hakkın
tecellisi, sizde örülür
Aynam
gibisiniz, aynım görülür
Bir gün
ömür biter, defter dürülür
Durmayın
gerçeği, duyurun dostlar!
Hakkız
helal edin, duaya muhtaç
Bu
kardeşinize, sevginiz ilaç
Karnımız
doyar da, kalplerimiz aç
Kalması
en büyük, sorunum dostlar!
Ey Resul
yolumuz, Senin izindir
Erbakan
Hocamız, ki varisindir
Hak hâkim
olunca, şeref sizindir
Aziz
kardeşlerim, onurum dostlar!
Şiire yapılan yorumlar:
Musab:
Hocam, dostluğu biz sizden öğrendik.
Dostun dosta umut aşılaması gerektiğini, dost hatırına dostlara sadakati,
Gerçek dosta sadık olmayanların, hiç kimseye sadık
olmayacakları gerçeğini, sizden öğrendik.
Dostu; menfaat, makam, mal, zorluk karşısında, şeytani vesveselere
ve nefsi dürtülere uyarak, yarı yolda bırakmamak faziletini sizden gördük.
Dost; doğru, dobra, mert, hesapsız, net ve açık kimsedir…
En yüce makamlardayken bile, dosttan dua istenirmiş, sizden
öğrendik.
En ağır yükü yüklendiniz, gerekli yükü yüklenemeyen dosta, sabır
gösterip değer verdiniz,
Dostu istikamette tutmak için gayret, en değerli gayretmiş, sizden
öğrendik.
Dostların
şeytanlardan zehirlenmemesi için, geceyi gündüze katıp, Kurandan panzehir
ilaçlarını üretip dosta sunmayı, sizden öğrendik.
Hak Dost
hatırına, nasıl da her şeyden geçilirmiş? Yanıtını sizde bulduk
Hak Dost için,
kor ateşe de girilirmiş, şahit olduk…
Dostu düşmandan,
milim sapmadan ayırmayı sizden gördük
Milli Çözüm
sayesinde, sabırla saadet ördük…
Gaflet hallerimiz nefsimizden, güzel
hasletlerimiz varsa, sizin öğretilerinizden olduğunu öğrendik. Hocam
Hak elçisini en güzel temsil etmek için, canla başla çalışma gayretine sahip
olmayı sizden öğrendik, Muhterem Ahmet Hocam.
Rahmet Pakgül:
Hiç haddimiz
değilken
Böylesine
hüsnüzan,
Böylesine insaf
ve izan sahibi
Kardeşlerim
olduğu için bahtiyarım.
Okuyunca, Allaha
şükür secdesine kapandım.
Bu samimi kanaat
ve iltifatlara
Layık kılması
için, Rabbime yalvardım.
Ve çokta
utandım!..
Hak
elçisini temsil etmek
Haşa… Bizden
fersah fersah uzaktır.
Onun sadık
takipçisi ve talebesi olmak
Şerefine ulaşmak
için çabaladım.
Kendimizde
keramet vehmetmek, Şeytani tuzaktır!
Ya Rabb, Müslüman
(kardeşler) bir vücut gibidir Hadisinin hakikatine,
bizleri de ulaştır! Amin!
Affet! (Topukkıran Diken)
Büyük velilerden biri, keşif âleminde gördüğü bir zuhûratı şöyle
anlatmıştır: Hallâc-ı Mansûr'un ruhunu yüceler yücesinde gördüm, Firavun'u ise
aşağılar aşağısında. Firavun diyordu ki:
“Ben de 'Enel-Hakk' dedim sen de. Ben niye bu hale
düştüm? Sen neden vuslat yurduna göçtün? Hallâc dedi ki:
“Ben Enel-Hakk dedim, ama kendimi sildim, Hakkı ispat
ettim, hakikatim olan nur tecelli etti, hitap oradandı. Sen ise Enel-Hakk
dedin ve kendini ispat ettin, Hakkı gizledin, kerameti nefsinden bildin, fark
bu
Yine naklederler ki: Onu darağacında astıkları vakit, iblis
yanına geldi ve:
Bir Ene sen
dedin, bir Ene de
ben. Sen Enel-Hakk dedin, ben Ene hayrun minhü/ Ben ondan/Âdemden
hayırlıyım. dedim. Nasıl oluyor da, bu yüzden senin üzerine rahmet, benim
üzerime lânet yağıyor? diye sordu. Hallâc-ı Mansûr şu cevabı verdi:
Sebep şudur: Sen Ene dedin, ama kendini ortaya koydun.
Ben Ene dedim ancak, kendimi ortadan kovdum. Benliği ortaya atmanın şirk ve
gaflet, ama benliği ortadan kaldırmanın ise vahdet ve saadet olduğunu bilesin
diye, Allah-ü Teâlâ bana rahmet, sana ise lânet etti.
——-
Garibler içinde en garibiz ya! Ondandır sanırım.
Topukkıran dikeni gibi, ne yana düşsek batıyoruz
Nasibimize yazılan bu diye, ne yapalım
Susup oturalım mı?…
Biraz daha batalım bakalım
Öncelikle riyakârlıktan Allaha sığınıyorum. Tüm samimiyetimle -ve
en önce nefsim adına- söylüyorum.
Biz, bir avuç yaramaz veled misali
Sizi üzüyoruz
Ve yukarıdaki
iltifatları kesinlikle hak etmiyoruz. Siz pâk ruhunuzun aynasında Kendinizi
izliyorsunuz
Bize rehberlik etmek zahmetine katlandığınız için, asıl bizler
Size müteşekkir olmalı iken
Sizi üzüyoruz
Aşağıdaki Ayet-i Kerimeleri de önce nefsime okuyorum.
Bismillahirrahmanirrahim
– (Ey Resulûm, bazıları) Müslüman oldular (ve bir takım
hizmet ve fedakârlıkta bulundular) diye (gelip başına kakmak niyetiyle) Sana
minnet etmektedirler. (Başlarına gelen sıkıntıların sorumluluğunu Sana
yüklemektedirler.) De ki: Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin.
(Hizmet ve ibadetlerinize karşılık, dünyalık makam ve menfaat beklemeyin,
kendinizi ayrıcalıklı zannetmeyin!) Tam tersine, sizi imana yönelttiği, (küfür
ve kötülükten çekip çevirdiği) için Allah size minnet edip (verdiği nimet ve
faziletlerin şükrünü isteyebilir.) Eğer doğru sözlüler (ve temiz özlüler)
iseniz, (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)
– Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen tüm
sırlarını) bilir. (Sizlerin her türlü niyet ve gayretinizden de habersiz
değildir; hak ettiğiniz karşılığı elbette verecektir. Ancak Rabbinizi kendinize
borçlu zannetmek, büyük bir gaflet ve edepsizliktir) Allah, yaptıklarınızı
Görendir. (Hucurat: 17-18)
Bismillahirrahmanirrahim….
– Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin de mülk ve saltanatı,
yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir veli, ne de bir yardımcı
bulmak mümkün değildir.
– Yoksa (Ey müminler) daha önce Musa'nın (Yahudilerce)
sorguya çekildiği gibi, siz de Resulûnüzü sorguya çekmek (suçlayıp sorumlu
göstermek) mi istiyorsunuz? Kim imanı inkâr ile değişirse, artık o, dümdüz
yoldan kesinlikle sapmış demektir.
– Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (Hakk) apaçık
belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan
sonra sizi inkâra döndürmeyi arzu etmektedirler. Fakat, Allah'ın emri gelinceye
kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. (Bir müddet
kırıcı tavırlarını bağışlayın ve müsamahalı davranıp idare edin.) Hiç şüphesiz
Allah, her şeye güç yetirendir. (Bakara: 107-109)
—
Bu süreçte; Lübnanlı bir Hristiyan şarkıcının, şarkı ile
Lübnan mücahitlerine seslenişi tüylerimi diken diken etti
Diyordu ki:
Sizin onurunuz ve dik duruşunuz; aşağılanma ve yenilgiyi
alçalttı
Siz Ricalullahsınız (Allah'ın Erleri'siniz)
Siz kutlu bir 'Vaad' ve yaklaşan gerçeksiniz
Sizler Şems Dağı'ndansınız, rüzgârdan daha güçlüsünüz
Gazabınız avuçlarınızın içinde, evimiz ve namusumuz sizinle
korunur
Medeniyet kuran sizsiniz ve sizler zirvelerdeki dirilişsiniz
Siz ebedilik yolcularısınız; tıpkı Cennetteki sedir
ağaçlarının ölümsüzlüğü gibi
Siz milletimizin şanısınız, öncülerimizsiniz
Siz başımızın tacısınız, prenslerimizsiniz
Ayaklarınızın altını öperim… Ki onurumuz bununla
onurlanır, biliriz!..
Hristiyan bir insan bile; Ricalullahın ayağının altını öperim, ki bu beni
izzetlendirir ancak!dediği bir dünyada; bizlere ne oluyor ki,
haddi aşıyoruz. Bu azgınlığımız belayı celbeder diye korkuyorum. Ve dua
ediyorum, üzerimize bela yağdırma Ya Rab diye
Sözüm çok da, lakin gereği yok
Muhterem Hocam
Affet!…
Sana taş attılar, sen gülümsedin
Dervişin bir çiçek attı, inledin
Bağrımı delmeye taş yetmez, dedin
Ama; halden anla(ma)yanın bir gülü, acı dikenden beterdir!..