Anasayfa » İŞTE REHBER, İŞTE TALEBE! (ŞİİR)

İŞTE REHBER, İŞTE TALEBE! (ŞİİR)

Yazar: yonetici
0 Yorum 26 Görüntüleyen

İŞTE REHBER, İŞTE
TALEBE!

      

DOSTLARA SELAM!

      

Selam
olsun mü’min, metin canlara

Umut
aşılayın, hep vicdanlara

Değişmem
taşınız, tüm mercanlara

Sevincim
övüncüm, göz nurum dostlar!

    

Allah’ın
lütfudur, sadık yaranım

Akrabadan
evla, tutar Kur’an’ım

Darlıkta
koşanım, yaram saranım

Gönül
ferahımdır, huzurum dostlar!

    

Umut
gıdamızdır, kutlu sevdamız

Yolumuz
dostadır, Hak’tır davamız

Derdimiz
Mevla’dır, ortak duamız

Vakta ki
açıktır, şuurum dostlar!

    

Müslüman
doğrudur, dobradır merttir

O hıyanet
bilmez, açıktır nettir

Hocanız
şefkatli, velâkin serttir

Gayrı
bağışlayın, kusurum dostlar!

      

Hidayet
olmazsa, değil haddimiz

Çalışın
nur ile, dolsun kabrimiz

İnşallah
bahşeder, Yüce Rabbimiz

Benden ön
cennete, buyurun dostlar!

    

Hak’kın
tecellisi, sizde örülür

Aynam
gibisiniz, aynım görülür

Bir gün
ömür biter, defter dürülür

Durmayın
gerçeği, duyurun dostlar!

    

Hakkız
helal edin, duaya muhtaç

Bu
kardeşinize, sevginiz ilaç

Karnımız
doyar da, kalplerimiz aç

Kalması
en büyük, sorunum dostlar!

    

Ey Resul
yolumuz, Senin izindir

Erbakan
Hocamız, ki varisindir

Hak hâkim
olunca, şeref sizindir

Aziz
kardeşlerim, onurum dostlar!

    

           

Şiire yapılan yorumlar:

      

Mus’ab:

Hocam, dostluğu biz sizden öğrendik.
Dostun dosta umut aşılaması gerektiğini, dost hatırına dostlara sadakati,

“Gerçek dosta sadık olmayanların, hiç kimseye sadık
olmayacakları”
 gerçeğini, sizden öğrendik.

Dostu; menfaat, makam, mal, zorluk karşısında, şeytani vesveselere
ve nefsi dürtülere uyarak, yarı yolda bırakmamak faziletini sizden gördük.

Dost; doğru, dobra, mert, hesapsız, net ve açık kimsedir…

En yüce makamlardayken bile, dosttan dua istenirmiş, sizden
öğrendik.

En ağır yükü yüklendiniz, gerekli yükü yüklenemeyen dosta, sabır
gösterip değer verdiniz,

Dostu istikamette tutmak için gayret, en değerli gayretmiş, sizden
öğrendik.

Dostların
şeytanlardan zehirlenmemesi için, geceyi gündüze katıp, Kuran’dan panzehir
ilaçlarını üretip dosta sunmayı, sizden öğrendik.

Hak Dost
hatırına, nasıl da her şeyden geçilirmiş? Yanıtını sizde bulduk…

Hak Dost için,
kor ateşe de girilirmiş, şahit olduk…

Dostu düşmandan,
milim sapmadan ayırmayı sizden gördük…

Milli Çözüm
sayesinde, sabırla saadet ördük…

Gaflet hallerimiz nefsimizden, güzel
hasletlerimiz varsa, sizin öğretilerinizden olduğunu öğrendik. Hocam…
Hak elçisini en güzel temsil etmek için, canla başla çalışma gayretine sahip
olmayı sizden öğrendik, Muhterem Ahmet Hocam.

    

Rahmet Pakgül:

Hiç haddimiz
değilken

Böylesine
hüsnüzan,

Böylesine insaf
ve iz’an sahibi

Kardeşlerim
olduğu için bahtiyarım.

Okuyunca, Allah’a
şükür secdesine kapandım.

     
      

 

Bu samimi kanaat
ve iltifatlara

Layık kılması
için, Rabbime yalvardım.

Ve çokta
utandım!..

“Hak
elçisini temsil etmek”

Haşa… Bizden
fersah fersah uzaktır.

O’nun sadık
takipçisi ve talebesi olmak

Şerefine ulaşmak
için çabaladım.

Kendimizde
keramet vehmetmek, Şeytani tuzaktır!

    

Ya Rabb, “Müslüman
(kardeşler) bir vücut gibidir”
 Hadisinin hakikatine,
bizleri de ulaştır! Amin!

    

Affet! (Topukkıran Diken)

Büyük velilerden biri, keşif âleminde gördüğü bir zuhûratı şöyle
anlatmıştır: Hallâc-ı Mansûr'un ruhunu yüceler yücesinde gördüm, Firavun'u ise
aşağılar aşağısında. Firavun diyordu ki:

“Ben de 'Ene’l-Hakk' dedim sen de. Ben niye bu hale
düştüm? Sen neden vuslat yurduna göçtün?”
 Hallâc dedi ki:

“Ben Ene’l-Hakk dedim, ama kendimi sildim, Hakk’ı ispat
ettim, hakikatim olan nur tecelli etti, hitap oradandı. Sen ise ‘Ene’l-Hakk’
dedin ve kendini ispat ettin, Hakk’ı gizledin, kerameti nefsinden bildin, fark
bu…”

Yine naklederler ki: Onu darağacında astıkları vakit, iblis
yanına geldi ve:

“Bir Ene sen
dedin, bir Ene de
ben. Sen ‘Ene’l-Hakk’ dedin, ben ‘Ene hayrun minhü/ Ben ondan/Âdem’den
hayırlıyım.’ dedim. Nasıl oluyor da, bu yüzden senin üzerine rahmet, benim
üzerime lânet yağıyor?” diye sordu. Hallâc-ı Mansûr şu cevabı verdi:

“Sebep şudur: Sen ‘Ene’ dedin, ama kendini ortaya koydun.
Ben ‘Ene’ dedim ancak, kendimi ortadan kovdum. Benliği ortaya atmanın şirk ve
gaflet, ama benliği ortadan kaldırmanın ise vahdet ve saadet olduğunu bilesin
diye, Allah-ü Teâlâ bana rahmet, sana ise lânet etti.”

——-  

Garibler içinde en garibiz ya! Ondandır sanırım.

Topukkıran dikeni gibi, ne yana düşsek batıyoruz…

Nasibimize yazılan bu diye, ne yapalım… Susup oturalım mı?…

Biraz daha batalım bakalım…

    

Öncelikle riyakârlıktan Allah’a sığınıyorum. Tüm samimiyetimle -ve
en önce nefsim adına- söylüyorum.

Biz, bir avuç yaramaz veled misali… Sizi üzüyoruz… Ve yukarıdaki
iltifatları kesinlikle hak etmiyoruz. Siz pâk ruhunuzun aynasında Kendinizi
izliyorsunuz… Bize rehberlik etmek zahmetine katlandığınız için, asıl bizler
Size müteşekkir olmalı iken… Sizi üzüyoruz…

Aşağıdaki Ayet-i Kerimeleri de önce nefsime okuyorum.

Bismillahirrahmanirrahim…

– (Ey Resulûm, bazıları) Müslüman oldular (ve bir takım
hizmet ve fedakârlıkta bulundular) diye (gelip başına kakmak niyetiyle) Sana
minnet etmektedirler. (Başlarına gelen sıkıntıların sorumluluğunu Sana
yüklemektedirler.) De ki: “Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin.
(Hizmet ve ibadetlerinize karşılık, dünyalık makam ve menfaat beklemeyin,
kendinizi ayrıcalıklı zannetmeyin!) Tam tersine, sizi imana yönelttiği, (küfür
ve kötülükten çekip çevirdiği) için Allah size minnet edip (verdiği nimet ve
faziletlerin şükrünü isteyebilir.) Eğer doğru sözlüler (ve temiz özlüler)
iseniz, (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)”

– Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen tüm
sırlarını) bilir. (Sizlerin her türlü niyet ve gayretinizden de habersiz
değildir; hak ettiğiniz karşılığı elbette verecektir. Ancak Rabbinizi kendinize
borçlu zannetmek, büyük bir gaflet ve edepsizliktir) Allah, yaptıklarınızı
Görendir. (Hucurat: 17-18)

Bismillahirrahmanirrahim….

– Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin de mülk ve saltanatı,
yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir veli, ne de bir yardımcı
bulmak mümkün değildir.

– Yoksa (Ey mü’minler) daha önce Musa'nın (Yahudilerce)
sorguya çekildiği gibi, siz de Resulûnüzü sorguya çekmek (suçlayıp sorumlu
göstermek) mi istiyorsunuz? Kim imanı inkâr ile değişirse, artık o, dümdüz
yoldan kesinlikle sapmış demektir.

– Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (Hakk) apaçık
belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan
sonra sizi inkâra döndürmeyi arzu etmektedirler. Fakat, Allah'ın emri gelinceye
kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. (Bir müddet
kırıcı tavırlarını bağışlayın ve müsamahalı davranıp idare edin.) Hiç şüphesiz
Allah, her şeye güç yetirendir. (Bakara: 107-109)

Bu süreçte; Lübnanlı bir Hristiyan şarkıcının, şarkı ile
Lübnan mücahitlerine seslenişi tüylerimi diken diken etti… Diyordu ki:

“Sizin onurunuz ve dik duruşunuz; aşağılanma ve yenilgiyi
alçalttı…

Siz Ricalullah’sınız (Allah'ın Erleri'siniz)

Siz kutlu bir 'Va’ad' ve yaklaşan gerçeksiniz

Sizler Şems Dağı'ndansınız, rüzgârdan daha güçlüsünüz

Gazabınız avuçlarınızın içinde, evimiz ve namusumuz sizinle
korunur

Medeniyet kuran sizsiniz ve sizler zirvelerdeki dirilişsiniz

Siz ebedilik yolcularısınız; tıpkı Cennetteki sedir
ağaçlarının ölümsüzlüğü gibi

Siz milletimizin şanısınız, öncülerimizsiniz

Siz başımızın tacısınız, prenslerimizsiniz

Ayaklarınızın altını öperim… Ki onurumuz bununla
onurlanır, biliriz!..”

      

Hristiyan bir insan bile; “Ricalullah’ın ayağının altını öperim, ki bu beni
izzetlendirir ancak!”
dediği bir dünyada; bizlere ne oluyor ki,
haddi aşıyoruz. Bu azgınlığımız belayı celbeder diye korkuyorum. Ve dua
ediyorum, üzerimize bela yağdırma Ya Rab diye…

Sözüm çok da, lakin gereği yok…

    

Muhterem Hocam…

Affet!…

      

Sana taş attılar, sen gülümsedin

Dervişin bir çiçek attı, inledin…

“Bağrımı delmeye taş yetmez”, dedin

Ama; halden anla(ma)yanın bir gülü, acı dikenden beterdir!..





























BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi